PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : 50 ALEVİ DERNEĞİNDEN ÇAĞRI


Sivaslilar.Net
03.03.2008, 02:17
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]
Aleviler başörtüsü yasağının kalkması için devrede. "Gelin Canlar Bir Olalım" çağrısıyla Ankara'da düzenlenecek başörtüsüne destek toplantısına siyasî liderler de çağırılacak.

50 Alevî derneği, başörtüsü yasağının kalkması konusunda devreye girmeye hazırlanıyor. Bu çerçevede önümüzdeki günlerde büyük bir organizasyona imza atılacak. 'Gelin Canlar Bir Olalım' çağrısıyla Ankara'da düzenlenecek başörtüsüne destek toplantısına siyasî liderler bizzat davet ediliyor.
10 Alevî örgütü, önceki gün MHP lideri Devlet Bahçeli'yi ziyaret etti. Dernek yöneticileri, hem Bahçeli'ye başörtüsü yasağının kalkmasına destek verdiği için teşekkür etti hem de tarihî toplantıya davet etti. Bahçeli'nin, misafirlerinin bu desteğinden ve duyarlılığından memnun olduğu kaydedildi.

MHP'ye giden heyette yer alan Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı Özdemir Özdemir, başını örten ile örtmeyenin barış içerisinde yaşadığına dikkat çekerek iddia edildiği gibi yasağın laiklikle ilgisinin olmadığını söyledi.

Başörtüsüne destek açıklamasının yapılacağı toplantıya şu ana kadar 50 dernek destek verdi. Toplantıya Başbakan Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP lideri Deniz Baykal, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer dahil bütün liderler davet edilecek. Alevi örgütleri, ilk somut adımı önceki gün attı. 10 Alevi derneği başkanı, MHP lideri Bahçeli'yi ziyaret etti.

Söz konusu dernek yöneticileri şunlar: "Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı Özdemir Özdemir, Antalya Finike Alevi Türkmen Derneği Başkanı Cüneyt Gürbudak, Çorum Bozköy Alevi Derneği Başkanı Faruk Uçan, Çorum Alaca Hamdi Köyü Alevi Derneği Başkanı Mehmet Şahin, Sivas Divriği Alacadağ Alevi Derneği Başkanı Ali Vural, Kırıkkale Hamzalı Alevi Derneği Başkanı İsmail Şimşek, Haydar Sultan Derneği Başkanı Tamer Öznuk, Kırıkkale Federasyon Başkanı Hüseyin Yakut, Çankırı Şabanözü Alevi Derneği Başkanı Akif Karsavuran, Samsun Vezirköprü Alevi Derneği Başkanı Satılmış Akyüz."

Samimi bir havada geçen görüşme 70 dakika sürdü. Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı Özdemir Özdemir, Bahçeli'ye başörtüsü özgürlüğüne yönelik attığı adımlardan dolayı teşekkür ziyaretine gittiklerini söyledi. Özdemir, "Sayın Bahçeli, yakın ilgi gösterdi. Samimi bir şekilde yasağın sona ermesi için çalıştıklarını söyledi." dedi.

Özdemir, Ankara'da yapacakları toplantıya Bahçeli'nin gelmek istediğini, gelemese bile mutlaka yönetimden temsilci göndereceğini söylediğini aktardı. Özdemir, başörtüsü yasağına toplumun büyük çoğunluğunun karşı çıktığını ve yasağın laiklikle ilgisi olmadığını söylerken bu konudaki düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: "Başını örten ile örtmeyen barış içinde yaşıyor. Bireysel tercihlere saygı duymalıyız. Birbirimize hoşgörülü davranarak ülkemizin kalkınması için el ele çalışmalıyız."

Ankara'daki toplantının tarihi, liderlerle yapılacak görüşmenin ardından netleşecek. Alevi dernekleri, Bahçeli'nin ardından Başbakan Erdoğan'ın kapısını çalacak. Bu hafta Başbakan'dan randevu isteyeceklerini söyleyen Özdemir, "Sayın Başbakan'ımızı 33 dernek başkanı ile ziyaret etmeyi düşünüyoruz." dedi. Alevi dernekleri, başörtüsü özgürlüğüne karşı çıkan CHP lideri Deniz Baykal, DSP lideri Zeki Sezer dahil bütün liderleri ziyarete gitmeyi ve toplantıya davet etmeyi planlıyor.




Kaynak: Haberturk

recosan58
03.03.2008, 10:28
inşallah gereken desteği görürler zaten bu sorunun tamamen çözülmesi için
sivil toplum örgütlerinin daha kuvvetli seslerini yükseltmeliri gerekiyor
daha fazla destek tam testek

ceylankimya
03.03.2008, 10:33
Öyle diyorlar ama Başörtüsüne şiddetle karşı çıkan CHP'ye oy veriyorlar...Şimdi destekliyorlar mı anlamadım ve anlamak zor kendileri ile çelişiyorlar

puar
03.03.2008, 10:34
Öyle diyorlar ama Başörtüsüne şiddetle karşı çıkan CHP'ye oy veriyorlar...Şimdi destekliyorlar mı anlamadım ve anlamak zor kendileri ile çelişiyorlar

konuyla alakalı değilde bu imzandaki resim nerde çekilmiş?

abircan
03.03.2008, 10:36
ALEVİLERİ TEMSİL EDEN ÜST KURULUŞ ADRESİ BELLİDİR GERİ KALAN TABELA DERNEKLERİ VE DÜZENLE UZLAŞMIŞ HIZIR PAŞA ALEVİLERİDİR, SATILIKLARDIR DERİZ ONLARA GENELEDE

ALEVİLİĞİN DERDİ TÜRBAN DEĞİLDİR
LAİK DEMOKRATİK ÖZGÜR TÜRKİYEDİR
ALEVİLERİN DERDİ ZORUNLU YANLI DİNDERSİNİN KALDIRILMASIDIR
ALEVİLİĞİN DERDİ DEVLETİ KEMİREN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ KALDIRILMASI DERDİDİR
İNANÇ ÖRGÜTLENMELERİNİN ÖNÜNDEKİ DEVLET TEKELİNİN KALDIRILMASI VE İNANCIN YAŞAMA BİÇİMİNİN BELİRLENMESİ TOPLULUKLARA BIRAKILMASI SORUNUDUR
VS VS VS

TÜRKİYEDE ALVİ FEDARASYONU VARDIR VE ALEVİLER ADINA ANCAK BU KURUM KONUŞUR,
HACI BEKTAŞ DERNEKLERİ , PİR SULTAN ABDAL DERNEKLERİ GİBİ GENELİ VE YOĞUNLUĞU TEMSİL EDEN KURULUŞLARIN BULUNDUĞU ÜST YAPI ANCAK ALEVİLERİ TEMSİL EDER, GERİKALAN DERNEKÇİLER ONUN BUNUN SUYU DÜMEN ÖRGÜTLERİDİR BİR ANLAM İFADE ETMEZ ALACAKLARI VE ALDIRACAKLARI KARARLARDA GENELİ BAĞLAMAZ

recosan58
03.03.2008, 10:37
Öyle diyorlar ama Başörtüsüne şiddetle karşı çıkan CHP'ye oy veriyorlar...Şimdi destekliyorlar mı anlamadım ve anlamak zor kendileri ile çelişiyorlar

kardeş önyargılı olmayalım derim sanki alevi olmayan oy vermiyormu chp ye
güzel bir girişimde bulunmuşlar.Beş parmağın beşi bir değil

özdemir
03.03.2008, 10:40
Gelin canlar bir olalım
gerisini boşverelim

recosan58
03.03.2008, 10:40
özgürlükten kastın nedir abircan sizin tekelinizdemi özgürlük yanlı davranıyorsunuz
yanlış yapıyorsunuz

abircan
03.03.2008, 10:47
ŞİMDİ SİZE SORAYTIM
GERÇEK ALEVİ OLSALAR ALEVİNİN DERDİMİKİ BU BAŞÖRTÜSÜ SORUNU DA ONUN İÇİN BİRTEK ALEVİLER KALMIŞ BİRDE ONLAR ADIM ATACAKMIŞ, YA BUNLAR BENLİĞİNİ UNUTMUŞ SATILIK DÜZEN YANLISI ASİMİLE OLMUŞ KİŞİLERDİR BAŞKA BİRŞEY DEĞİL, O KADAR MİLLET TÜRBAN YASAĞININ KALDIRILMASI İÇİN UĞRAŞIRKEN CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, HÜKÜMET PARLEMENTODAKİ 411 MİLLETVEKİLİ, ANAYASA MAHKEMESİ, YÖK, MAZLUMDER, ERBAKAN HOCAMIZ, ANADOLU GENÇLİK, NİZAMI ALEM, VAKIFLAR DERNEKLER VS VS VS VS VS
SİZCE SAĞLIKLI BİRŞEYMİ, SİYASETİN MECRASINDA BİRŞEYMİDİR DÖRT TANE KENDİNE ALEVİYİM DİYEN **** BUNLARA BU YAPILARA KARŞI TÜRBANA ÖZGÜRLÜK İSTEMESİ DOĞRU BİŞEYMİDİR BU KAFA BULAMADIR, TÜRBN İÇİN ÇALIŞAN ONCA KİŞİ KURUM VARKEN BU HERALDE EN SON ALEVİYE DÜŞER, SİZ HİÇ GÖRDÜNÜZMÜ MAZLUM DERİ BİR CEM EVİ İNŞATININ YIKILMASINI ENGELLEMEK İÇİN YÜRÜŞ YAPTIĞINI BAŞBAKANI ÇAĞIRIP YEMEK YAPTIĞINI, BASIN AÇIKLAMASI OKUDUĞUNU
GÜLDÜRMEYİN BİZLERİ KOMİK OLUYOR BU DURUM

aozdemir
03.03.2008, 10:48
ALEVİLERİ TEMSİL EDEN ÜST KURULUŞ ADRESİ BELLİDİR GERİ KALAN TABELA DERNEKLERİ VE DÜZENLE UZLAŞMIŞ HIZIR PAŞA ALEVİLERİDİR, SATILIKLARDIR DERİZ ONLARA GENELEDE

ALEVİLİĞİN DERDİ TÜRBAN DEĞİLDİR
LAİK DEMOKRATİK ÖZGÜR TÜRKİYEDİR
ALEVİLERİN DERDİ ZORUNLU YANLI DİNDERSİNİN KALDIRILMASIDIR
ALEVİLİĞİN DERDİ DEVLETİ KEMİREN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ KALDIRILMASI DERDİDİR
İNANÇ ÖRGÜTLENMELERİNİN ÖNÜNDEKİ DEVLET TEKELİNİN KALDIRILMASI VE İNANCIN YAŞAMA BİÇİMİNİN BELİRLENMESİ TOPLULUKLARA BIRAKILMASI SORUNUDUR
VS VS VS

TÜRKİYEDE ALVİ FEDARASYONU VARDIR VE ALEVİLER ADINA ANCAK BU KURUM KONUŞUR,
HACI BEKTAŞ DERNEKLERİ , PİR SULTAN ABDAL DERNEKLERİ GİBİ GENELİ VE YOĞUNLUĞU TEMSİL EDEN KURULUŞLARIN BULUNDUĞU ÜST YAPI ANCAK ALEVİLERİ TEMSİL EDER, GERİKALAN DERNEKÇİLER ONUN BUNUN SUYU DÜMEN ÖRGÜTLERİDİR BİR ANLAM İFADE ETMEZ ALACAKLARI VE ALDIRACAKLARI KARARLARDA GENELİ BAĞLAMAZ


abircan sende alevisin galiba. başörtüsüne destek veren derneklere teşekkür ediyorum. siz demokrasi diyorsunuz ama sizden farklı düşünen özgürlükçü alevi derneklerini yok sayıyorsunuz. bu nasıl demokratlıktır. tek tip insan istiyorsunuz. sizden farklı düşünenleri susturmak, buna gücünüz yetmezse hakaret etmek en belirgin özelliğiniz. sizin ve sizi gibi düşünenlerin.

abircan
03.03.2008, 10:59
abircan sende alevisin galiba. başörtüsüne destek veren derneklere teşekkür ediyorum. siz demokrasi diyorsunuz ama sizden farklı düşünen özgürlükçü alevi derneklerini yok sayıyorsunuz. bu nasıl demokratlıktır. tek tip insan istiyorsunuz. sizden farklı düşünenleri susturmak, buna gücünüz yetmezse hakaret etmek en belirgin özelliğiniz. sizin ve sizi gibi düşünenlerin.


BIRAK ALLAH AŞKINA YA
NE SUSTURMASI BE KULAĞIMIZ KUNNAÇ OLDU BE ARKADAŞIM
HER TARAFIMIZDA TÜRBAN BE ADAM , İŞİ GÜCÜ BIRAKTIK, EKONOMİ, SAVAŞ , İŞSİZLİK, TERÖR VS VS BİR KENARDA TÜRBAN BİR KENARDA YAHU

abircan
03.03.2008, 11:02
YANLIZCA GEÇEN CUMA 2 MİLYAR DOLAR DÖVİZ KAÇTI TÜRKİYEDEN
KRİZ GELİYOR ARKADAŞLAR , TÜRBAN BUNUN PERDESİYDİ, HERKES DÖVİZE OLAN BORCU VARSA KAPASIN, ÖNLEM ALIN BORÇLANMAYIN YAKINDA EKONOMİ MALESEF PATLAYACAK, TÜRBANDA YETMEYECEK AÇIKLARI GİDERMEYE ALEVİLİKDE, ÖZGÜRLÜKDE, BAĞIRARAK KIZARAK NUTUK ATMAKDA, BEYAZ KAŞKOLDA, AMPULDE, KARAÇARŞAFDA, BEYAZ TÜRBANDA ÜÇ HİLALDE ALTI OKDA SAĞDA SOLDA YETMEYECE AYNI 2001 E GERİ DÖNECEĞİZ, YOKSULLUĞA HEP BERABER ADIM ATACAĞIZ, BIRAKINDA BİRAZ GERÇEK GÜNDEN EKONOMİYE İŞSİZLİĞE YOĞUNLAŞIN YAHU

ceylankimya
03.03.2008, 11:04
BIRAK ALLAH AŞKINA YA
NE SUSTURMASI BE KULAĞIMIZ KUNNAÇ OLDU BE ARKADAŞIM
HER TARAFIMIZDA TÜRBAN BE ADAM , İŞİ GÜCÜ BIRAKTIK, EKONOMİ, SAVAŞ , İŞSİZLİK, TERÖR VS VS BİR KENARDA TÜRBAN BİR KENARDA YAHU

İnanç özgürlüğü serbest olsun ondan sonra otur sabah akşam düşün ekonomiyi...
şimdiye kadar nerdeydin?

MEDYABİRAJANS
03.03.2008, 11:13
ŞİMDİ SİZE SORAYTIM
GERÇEK ALEVİ OLSALAR ALEVİNİN DERDİMİKİ BU BAŞÖRTÜSÜ SORUNU DA ONUN İÇİN BİRTEK ALEVİLER KALMIŞ BİRDE ONLAR ADIM ATACAKMIŞ, YA BUNLAR BENLİĞİNİ UNUTMUŞ SATILIK DÜZEN YANLISI ASİMİLE OLMUŞ KİŞİLERDİR BAŞKA BİRŞEY DEĞİL, O KADAR MİLLET TÜRBAN YASAĞININ KALDIRILMASI İÇİN UĞRAŞIRKEN CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, HÜKÜMET PARLEMENTODAKİ 411 MİLLETVEKİLİ, ANAYASA MAHKEMESİ, YÖK, MAZLUMDER, ERBAKAN HOCAMIZ, ANADOLU GENÇLİK, NİZAMI ALEM, VAKIFLAR DERNEKLER VS VS VS VS VS
SİZCE SAĞLIKLI BİRŞEYMİ, SİYASETİN MECRASINDA BİRŞEYMİDİR DÖRT TANE KENDİNE ALEVİYİM DİYEN **** BUNLARA BU YAPILARA KARŞI TÜRBANA ÖZGÜRLÜK İSTEMESİ DOĞRU BİŞEYMİDİR BU KAFA BULAMADIR, TÜRBN İÇİN ÇALIŞAN ONCA KİŞİ KURUM VARKEN BU HERALDE EN SON ALEVİYE DÜŞER, SİZ HİÇ GÖRDÜNÜZMÜ MAZLUM DERİ BİR CEM EVİ İNŞATININ YIKILMASINI ENGELLEMEK İÇİN YÜRÜŞ YAPTIĞINI BAŞBAKANI ÇAĞIRIP YEMEK YAPTIĞINI, BASIN AÇIKLAMASI OKUDUĞUNU
GÜLDÜRMEYİN BİZLERİ KOMİK OLUYOR BU DURUM




Abircan bey...
Sizin dışınızda farklı düşünen, sizin gibi alevi bile olsa tahammül edemiyorsunuz.Çünkü sizler asimile olmuş alevilerden olduğunuzu düşünüyorum.Nedeni ise, gerçek alevi hiç bir zaman dine karşı bu kadar hiddetli ve karşı olamaz.Ben bir sunni olarak sizden daha çok alevi olduğumu iddaa ediyorum.Çünkü ben Hz. Ali efendimize hayranım , Ehli beyte kurbanım. Hz Ali'yi seven başörtüsüne düşman olamaz.Gelin sizde durumunuzu bi gözden geçirin Hz Ali'yi ne kadar seviyorsunuz kendinizi bi test edin . Sevgi ve muhabbetle...

abircan
03.03.2008, 12:11
Abircan bey...
Sizin dışınızda farklı düşünen, sizin gibi alevi bile olsa tahammül edemiyorsunuz.Çünkü sizler asimile olmuş alevilerden olduğunuzu düşünüyorum.Nedeni ise, gerçek alevi hiç bir zaman dine karşı bu kadar hiddetli ve karşı olamaz.Ben bir sunni olarak sizden daha çok alevi olduğumu iddaa ediyorum.Çünkü ben Hz. Ali efendimize hayranım , Ehli beyte kurbanım. Hz Ali'yi seven başörtüsüne düşman olamaz.Gelin sizde durumunuzu bi gözden geçirin Hz Ali'yi ne kadar seviyorsunuz kendinizi bi test edin . Sevgi ve muhabbetle...

BOŞVERSENİZE GİDİN SAFLARA ANLATIN GİDERKENDE KÖMÜR NOHUT GÖTÜRÜN BELKİ CİDDİYE ALIRLAR SİZİ

Arif Coşkun
03.03.2008, 12:58
Bu ülkenin başörtüsü meselesi yok, başörtüsü dayatması başörtüsü zorlaması başörtüsüyle birlikte bazı şeyleride örtme meselesi vardır.Dini siyasete katma meselesinde ilk adımlar atılma meselesi vardır.Yater artık yaaa. Uyanın artık!!! Toplum olarak aylardır tartıştığımız şeye bak.İnancım gereği kapatıyorum deniyor, iyi güzelde her inanan kendi inancını uygulatmaya kalkarsa olurmu bu? Her yerin bir kuralı uyumluluğu yasası vardır. Sonra işin esas yanı sakıncası, erkek açık saç görürse tahrik olurmuş. Saçtan tahrik oluyor diye kadının başını değil tahrik olan erkeğin bilmem neresini bağlamalı.Kadın üzerinden siyaset kadın üzerinden ticaret kadın üzerinden rant.Ya Atatürk'ün görmek istediği çağdaş Türk kadını bumu? Kendine gel,Kendini kullandırma ona buna yem malzeme olma!!! Geçmişe değil geleceğe bak, çağdaş medeniyet geçmişle değil gelecekle değişimle bulunur.Alevi dernekleri meselesine gelincede yıllardan beri alevi sorunalrından bahsedilir, kendi sorunlarını çözdülerde sıra buna mı geldi.Bundada bir gariplik var.Temennim şu kısır tartışmayı biran evvel gündenden kaldırıp başka daha ciddi sorunlara çözüm çara aranır.Anayasa Mahkemesi buna son noktayı koyacaktır.Bu birilerini üzsede. Saygılar.

ceylankimya
03.03.2008, 13:34
Bu ülkenin başörtüsü meselesi yok, başörtüsü dayatması başörtüsü zorlaması başörtüsüyle birlikte bazı şeyleride örtme meselesi vardır.Dini siyasete katma meselesinde ilk adımlar atılma meselesi vardır.Yater artık yaaa. Uyanın artık!!! Toplum olarak aylardır tartıştığımız şeye bak.İnancım gereği kapatıyorum deniyor, iyi güzelde her inanan kendi inancını uygulatmaya kalkarsa olurmu bu?

Yukarıda altını çizdiğim yere atıfla Gardaş burası Türkiye ve Halkı Müslüman bir ülke bu ülkede yasak uygulanıyor ama Avrupada ilkokullarda bile karışılmıyor. Birileri istemiyor diye İnancından mı vazgeçirceksiniz?
ALLAH Örtün diyecek siz muhalefet edeceksiniz haa otur düşün kime karşı konuştuğunu? Karşına kimi aldığını?

MEDYABİRAJANS
03.03.2008, 13:50
Bu ülkenin başörtüsü meselesi yok, başörtüsü dayatması başörtüsü zorlaması başörtüsüyle birlikte bazı şeyleride örtme meselesi vardır.Dini siyasete katma meselesinde ilk adımlar atılma meselesi vardır.Yater artık yaaa. Uyanın artık!!! Toplum olarak aylardır tartıştığımız şeye bak.İnancım gereği kapatıyorum deniyor, iyi güzelde her inanan kendi inancını uygulatmaya kalkarsa olurmu bu? Her yerin bir kuralı uyumluluğu yasası vardır. Sonra işin esas yanı sakıncası, erkek açık saç görürse tahrik olurmuş. Saçtan tahrik oluyor diye kadının başını değil tahrik olan erkeğin bilmem neresini bağlamalı.Kadın üzerinden siyaset kadın üzerinden ticaret kadın üzerinden rant.Ya Atatürk'ün görmek istediği çağdaş Türk kadını bumu? Kendine gel,Kendini kullandırma ona buna yem malzeme olma!!! Geçmişe değil geleceğe bak, çağdaş medeniyet geçmişle değil gelecekle değişimle bulunur.Alevi dernekleri meselesine gelincede yıllardan beri alevi sorunalrından bahsedilir, kendi sorunlarını çözdülerde sıra buna mı geldi.Bundada bir gariplik var.Temennim şu kısır tartışmayı biran evvel gündenden kaldırıp başka daha ciddi sorunlara çözüm çara aranır.Anayasa Mahkemesi buna son noktayı koyacaktır.Bu birilerini üzsede. Saygılar.



Ya kardeş bu kin neden? Kime karşı? Varlık sebebinizi düşünerek bi karar verin
kime karşı olduğunuzu ,ne ile mücadele etmeye çalıştığınızı , neticeyi kelam nereye varacağınızı.İçiniz rahatsa no problem.

Bu arada Mustafa Kemal Atatürk e atıfla müslüman Türk kadınını nasıl görmek istediğine bakmak isterseniz, eşi latife hanıma bi bakarsanız görürsünüz.

Arif Coşkun
03.03.2008, 13:57
Yukarıda altını çizdiğim yere atıfla Gardaş burası Türkiye ve Halkı Müslüman bir ülke bu ülkede yasak uygulanıyor ama Avrupada ilkokullarda bile karışılmıyor. Birileri istemiyor diye İnancından mı vazgeçirceksiniz?
ALLAH Örtün diyecek siz muhalefet edeceksiniz haa otur düşün kime karşı konuştuğunu? Karşına kimi aldığını?

Ceylankimya kardeşim.Bende zaten kendi ülkemizden bahsediyorum. Birde tutturmuşlar avrupada yasak değil, kendi ülkemizde neden yasak olsun? Peki: Avrupada veya herhangi bir ülkede siyasi simge, hangi dini örgütler kendi inancı için kendi ülkesinin değiştilrilmesi dahi teklif edilemez anayasının maddelerini değiştirmeye kalkıyor?Ülkemiz hariç. Varmı bir devlet bana gösterirmisin?Hangi sistem olursa olsun hangi görüş olursa olsun,devlet kendine sistemine zarar verecek hiç birşeye müsade etmez.Bu zaten kanunlarla temel ilkelerle korunmuştur.
Ben karşıma Allahımı ona olan sevgimi minnettarlığımı belirtmek için alırım.Karşı konuştuğum şey olmadık şeyleri Allahın emriymiş gibi gösterip insanların kafasını karıştırmak isteyenlerdir.Allahım insana akıl fikir vermiş mantığıyla haraket etsin diye.Burada şimdi farklı bir tartışma ortamı yaratmak istemiyorum.Açılan konu için bende görüşümü mantığımı belirtmek istedim.Katılan olur olmaz farklı şey. Aşık veyselimiz ne demiş? "Koyun kurt ilen gezerdi fikir başka başka olmasa" Sanırım bu cümle çok şeyler ifade ediyor. Saygılar.

serkanka58
03.03.2008, 15:11
ilgililere duyurulur ; herkes insanları kendi istedikleri doğrultusunda düşünmelerini istemeleri kadar aptalca ve basiretsizce bir davranış yoktur.

neymiş satılıkmış felan

zorunuzamı gitti alooooooooooooo............... ..

serkanka58
03.03.2008, 15:13
işte bu haber sayesinde bazılarının gerçek yüzü ortaya çıkıyor.
kimse kendini olduğundan farklı göstermeye çalışsada maskesi elbet bir gün düşüyor.

anlaşılan arkadaşın birinin çok zoruna gitmişşşşş yaaa üzüldüm boşuna kasma kendini:)

ceylankimya
03.03.2008, 16:28
Yukarıda altını çizdiğim yere atıfla Gardaş burası Türkiye ve Halkı Müslüman bir ülke bu ülkede yasak uygulanıyor ama Avrupada ilkokullarda bile karışılmıyor. Birileri istemiyor diye İnancından mı vazgeçirceksiniz?
ALLAH Örtün diyecek siz muhalefet edeceksiniz haa otur düşün kime karşı konuştuğunu? Karşına kimi aldığını?

Ceylankimya kardeşim.Bende zaten kendi ülkemizden bahsediyorum. Birde tutturmuşlar avrupada yasak değil, kendi ülkemizde neden yasak olsun? Peki: Avrupada veya herhangi bir ülkede siyasi simge, hangi dini örgütler kendi inancı için kendi ülkesinin değiştilrilmesi dahi teklif edilemez anayasının maddelerini değiştirmeye kalkıyor?Ülkemiz hariç. Varmı bir devlet bana gösterirmisin?Hangi sistem olursa olsun hangi görüş olursa olsun,devlet kendine sistemine zarar verecek hiç birşeye müsade etmez.Bu zaten kanunlarla temel ilkelerle korunmuştur.
Ben karşıma Allahımı ona olan sevgimi minnettarlığımı belirtmek için alırım.Karşı konuştuğum şey olmadık şeyleri Allahın emriymiş gibi gösterip insanların kafasını karıştırmak isteyenlerdir.Allahım insana akıl fikir vermiş mantığıyla haraket etsin diye.Burada şimdi farklı bir tartışma ortamı yaratmak istemiyorum.Açılan konu için bende görüşümü mantığımı belirtmek istedim.Katılan olur olmaz farklı şey. Aşık veyselimiz ne demiş? "Koyun kurt ilen gezerdi fikir başka başka olmasa" Sanırım bu cümle çok şeyler ifade ediyor. Saygılar.

Peki Türban olmadık şeymi? Dinde olan bişeyi bahsediyoruz burada. ALLAH zalimlerden korusun

asitane3458
03.03.2008, 17:00
:confused:ALEVİLERİ TEMSİL EDEN ÜST KURULUŞ ADRESİ BELLİDİR GERİ KALAN TABELA DERNEKLERİ VE DÜZENLE UZLAŞMIŞ HIZIR PAŞA ALEVİLERİDİR, SATILIKLARDIR DERİZ ONLARA GENELEDE

ALEVİLİĞİN DERDİ TÜRBAN DEĞİLDİR
LAİK DEMOKRATİK ÖZGÜR TÜRKİYEDİR
ALEVİLERİN DERDİ ZORUNLU YANLI DİNDERSİNİN KALDIRILMASIDIR
ALEVİLİĞİN DERDİ DEVLETİ KEMİREN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ KALDIRILMASI DERDİDİR
İNANÇ ÖRGÜTLENMELERİNİN ÖNÜNDEKİ DEVLET TEKELİNİN KALDIRILMASI VE İNANCIN YAŞAMA BİÇİMİNİN BELİRLENMESİ TOPLULUKLARA BIRAKILMASI SORUNUDUR
VS VS VS

TÜRKİYEDE ALVİ FEDARASYONU VARDIR VE ALEVİLER ADINA ANCAK BU KURUM KONUŞUR,
HACI BEKTAŞ DERNEKLERİ , PİR SULTAN ABDAL DERNEKLERİ GİBİ GENELİ VE YOĞUNLUĞU TEMSİL EDEN KURULUŞLARIN BULUNDUĞU ÜST YAPI ANCAK ALEVİLERİ TEMSİL EDER, GERİKALAN DERNEKÇİLER ONUN BUNUN SUYU DÜMEN ÖRGÜTLERİDİR BİR ANLAM İFADE ETMEZ ALACAKLARI VE ALDIRACAKLARI KARARLARDA GENELİ BAĞLAMAZ

abi senin yaptığın doğrumu sımdı sen asıl alevısın onlar uydurmadan alevi senin onlara satılık demeye hakkın yhok sırf turbana destek verıyorlar dıye onlara hakaret edıyosun hiç yakıstıramadım.....:confused:

FatihCan
03.03.2008, 17:01
Gelin dostlar bir olalım

Daha özgür, Daha demokratik bir TÜRKİYE için el ele..

sivaslıgenç
03.03.2008, 19:52
Vayyy bee alevilerden pek beklemezdim ama tebrik ederim gerçektende Allah razı olsun.

abircan
04.03.2008, 09:44
ilgililere duyurulur ; herkes insanları kendi istedikleri doğrultusunda düşünmelerini istemeleri kadar aptalca ve basiretsizce bir davranış yoktur.

neymiş satılıkmış felan

zorunuzamı gitti alooooooooooooo............... ..

kontöör kalmadı galiba serkannnnn alooo kesilmişde :)
tabiki hoşuma gitmedi , hangi aklı başında alevi kendi sorununu çözmüşde bopçuların istediği türban sorununu kendi sorunu olarak görsün, sünni müslümanın bile sorunu değilken türban,

abircan
04.03.2008, 09:55
Danıştay: Zorunlu Din dersi hukuksuz
Danıştay 8. Dairesi, “ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasını hukuka aykırı” buldu.


AA
Güncelleme: 23:25 TSİ 03 Mart 2008 Pazartesi


ANKARA - Danıştay 8. Dairesi, iki velinin, çocuklarının, zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf olması amacıyla açtığı davaları karara bağladı. Bu içerikte zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi tersini hukuksuz bulan Daire, gerekçesinde “Devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken, müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi ve ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerekmektedir” dedi.
Haberin devamı

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, çocukları ilköğretimde okuyan iki velinin, ayrı tarihlerde yaptığı “çocuklarının zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması yönündeki” başvurularını reddetmişti. Bu işlemlerin iptal edilmesi istemiyle açılan davalarda İstanbul 5. İdare Mahkemesi İl Milli Eğitim Müdürlüğünün kararını iptal ederken, diğer davaya bakan İstanbul 6. İdare Mahkemesi ise davayı reddetmişti. Danıştay 9. Dairesi, temyiz üzerine, iki davayı da görüştü; 5. İdare Mahkemesi’nin kararını oy birliği ile onarken, İstanbul 6. İdare Mahkemesi kararını oybirliği ile bozdu.

DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ İLKESİ
Daire, her iki davanın konusu da aynı olduğu için iki davaya ortak gerekçe yazdı. Gerekçede, Anayasa’nın “Din ve vicdan hürriyeti” başlıklı 24. maddesinde, “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir... Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır...” hükmünün yer aldığı anımsatıldı.

ZORUNLU DİN DERSİ AİHS’YE AYKIRI
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 12. maddesinde de “Türk milli eğitiminde laiklik esastır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” hükmü bulunduğu hatırlatılan gerekçede, davacının, zorunlu din dersinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi ile Ek 1 No’lu Protokol’ün 2. maddesine aykırı olduğunu ileri sürdüğü belirtilerek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye açısından bağlayıcı olduğu kaydedildi.

AİHS’nin “Eğitim hakkı” başlıklı maddesinde, “Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimi kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir” düzenlemesine yer verildiği kaydedildi.

MÜFREDAT DAVACININ İNANÇLARINA UYGUN DEĞİL
Davacının, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen eğitimin kendi dini ve felsefi inançlarına uygun bir müfredatla verilmediğini ileri sürerek çocuğunun din dersinden muaf tutulması talebi karşısında, uyuşmazlığın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatından kaynaklandığı sonucuna varıldığı, bu nedenle incelemenin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatına ve bu müfredat çerçevesinde davacının talebinde haklılık bulunup bulunmadığına yönelik yapıldığı da ifade edildi.
Fırat: Karar yanlış, Danıştay yetkisini aştı


ANAYASA MAHKEMESİ “YANSIZ DİN EĞİTİMİ” İSTEMİŞTİ
Bu kapsamda, Anayasa Mahkemesi’nin 16 Eylül 1998 günlü kararındaki şu tesbitler hatırlatıldı:

“Laik devletin, doğası gereği resmi bir dininin bulunmaması, belli bir dine üstünlük tanımamasını, onun gereklerini yasalar ve diğer idari işlemlerle geçerli kılmaya çalışmamasını gerektirir. Bu bağlamda, laik bir devlette belli bir dinin, eğitim ve öğretimi zorunlu hale getirilemez...

“Anayasa’nın 24. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.

“Din ve ahlak eğitim ve öğretiminin devletin gözetim ve denetimi altında yapılmasının nedeni, maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi bu konudaki eğitim ve öğretim özgürlüğünün kötüye kullanılmasını engellemektir. Dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek ve ahlaki değerleri benimsetmek amacıyla din kültürü ve ahlak öğretimi dersleri ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasına alınmıştır. Din eğitimi yerine ‘din kültürü’ dersinden söz edilmesi de bu amacı açıkça ortaya koymaktadır. Bunun dışındaki din eğitimi ve öğretimi, ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin iznine bağlı tutulmuştur.”

DİN EĞİTİMİ Mİ, DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK ÖĞRETİMİ Mİ?
Gerekçede, “Anayasa Mahkemesi’nin belirlediği bu hukuki durum çerçevesinde değerlendirilerek, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretime ilişkin müfredatın ‘din kültürü ve ahlak öğretimi’ mi yoksa ‘din eğitimi’ mi olduğunun tespiti gerekmektedir” denildi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, 9 Ekim 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin kararına da yer verilen gerekçede, başvuranların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden muaf tutulması taleplerine yönelik olarak, Milli Eğitim Bakanlığınca onaylı 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisine ilişkin beş ders kitabının içeriklerinin incelendiği ifade edildi.

AİHM’İN ALEVİLERİ ÇİN VERDİĞİ KARAR
Gerekçede, AİHM’ce, söz konusu müfredatın incelemesi sonucunda, “Türkiye’de hakim olan dinsel çeşitliliğin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde dikkate alınmadığı, özellikle Alevi inancına sahip topluluğun Türk nüfusundaki oranının çok büyük olmasına rağmen, öğrencilerin Alevi inancının itikat veya ibadet unsurları hakkında eğitim almadığı, 9. sınıfta bu inancın ortaya çıkışında en büyük etkisi olan iki şahsiyetin yaşam felsefesinin öğretilmesinin, bu öğretimdeki eksiklikleri gidermekte yetersiz kaldığı” değerlendirmesi yapıldığı anımsatıldı.

Gerekçede, “Bu bağlamda, Mahkemenin demokratik bir toplumun eğitimde çoğulculuğu benimsemesinin, öğrencilerin dini konular hakkında düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü çerçevesinde eleştirel bir bakış oluşturmalarını sağlayabileceği kanaatinde olduğu ifade edilmiştir” denildi.

AİHM kararında özetle, “Türkiye’de ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin rehber ilkelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir yönünün olmadığı, ancak eğitim sisteminde, din dersleriyle ilgili tarafsızlık ve çoğulculuk koşullarının yerine getirilmemesi ve ebeveynlerin inançlarına saygı gösterilmesini sağlayacak uygun bir yöntem sunulmaması nedenleriyle, sistemin yetersiz olmasından ötürü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiği”nin belirtildiği vurgulandı.

EBEVEYNLERİN DİNİ VE FELSEFİ KANAATLERİNE SAYGI
Gerekçe şöyle devam ediyor:

“Devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken, müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi ve ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerekmektedir.

“Anayasa’nın 24. maddesine göre, din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında olduğu kuşkusuzdur. Ancak, bu öğretimin Anayasa’nın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı açıktır. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce öğretime ilişkin müfredatta yapılan ve kararımızda hüküm kurmaya yeterli görülen tespitler uyarınca, ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin verilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

“Bu durumda, Anayasa’nın 24. maddesinde, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin zorunlu olduğunun belirtilmesi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”

_DuMaN_58
04.03.2008, 16:58
Aleviler başörtüsü yasağının kalkması için devrede. "Gelin Canlar Bir Olalım" çağrısıyla Ankara'da düzenlenecek başörtüsüne destek toplantısına siyasî liderler de çağırılacak.

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

50 Alevî derneği, başörtüsü yasağının kalkması konusunda devreye girmeye hazırlanıyor. Bu çerçevede önümüzdeki günlerde büyük bir organizasyona imza atılacak. 'Gelin Canlar Bir Olalım' çağrısıyla Ankara'da düzenlenecek başörtüsüne destek toplantısına siyasî liderler bizzat davet ediliyor.
10 Alevî örgütü, önceki gün MHP lideri Devlet Bahçeli'yi ziyaret etti. Dernek yöneticileri, hem Bahçeli'ye başörtüsü yasağının kalkmasına destek verdiği için teşekkür etti hem de tarihî toplantıya davet etti. Bahçeli'nin, misafirlerinin bu desteğinden ve duyarlılığından memnun olduğu kaydedildi.

MHP'ye giden heyette yer alan Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı Özdemir Özdemir, başını örten ile örtmeyenin barış içerisinde yaşadığına dikkat çekerek iddia edildiği gibi yasağın laiklikle ilgisinin olmadığını söyledi.

Başörtüsüne destek açıklamasının yapılacağı toplantıya şu ana kadar 50 dernek destek verdi. Toplantıya Başbakan Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP lideri Deniz Baykal, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer dahil bütün liderler davet edilecek. Alevi örgütleri, ilk somut adımı önceki gün attı. 10 Alevi derneği başkanı, MHP lideri Bahçeli'yi ziyaret etti.

Söz konusu dernek yöneticileri şunlar: "Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı Özdemir Özdemir, Antalya Finike Alevi Türkmen Derneği Başkanı Cüneyt Gürbudak, Çorum Bozköy Alevi Derneği Başkanı Faruk Uçan, Çorum Alaca Hamdi Köyü Alevi Derneği Başkanı Mehmet Şahin, Sivas Divriği Alacadağ Alevi Derneği Başkanı Ali Vural, Kırıkkale Hamzalı Alevi Derneği Başkanı İsmail Şimşek, Haydar Sultan Derneği Başkanı Tamer Öznuk, Kırıkkale Federasyon Başkanı Hüseyin Yakut, Çankırı Şabanözü Alevi Derneği Başkanı Akif Karsavuran, Samsun Vezirköprü Alevi Derneği Başkanı Satılmış Akyüz."

Samimi bir havada geçen görüşme 70 dakika sürdü. Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı Özdemir Özdemir, Bahçeli'ye başörtüsü özgürlüğüne yönelik attığı adımlardan dolayı teşekkür ziyaretine gittiklerini söyledi. Özdemir, "Sayın Bahçeli, yakın ilgi gösterdi. Samimi bir şekilde yasağın sona ermesi için çalıştıklarını söyledi." dedi.

Özdemir, Ankara'da yapacakları toplantıya Bahçeli'nin gelmek istediğini, gelemese bile mutlaka yönetimden temsilci göndereceğini söylediğini aktardı. Özdemir, başörtüsü yasağına toplumun büyük çoğunluğunun karşı çıktığını ve yasağın laiklikle ilgisi olmadığını söylerken bu konudaki düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: "Başını örten ile örtmeyen barış içinde yaşıyor. Bireysel tercihlere saygı duymalıyız. Birbirimize hoşgörülü davranarak ülkemizin kalkınması için el ele çalışmalıyız."

Ankara'daki toplantının tarihi, liderlerle yapılacak görüşmenin ardından netleşecek. Alevi dernekleri, Bahçeli'nin ardından Başbakan Erdoğan'ın kapısını çalacak. Bu hafta Başbakan'dan randevu isteyeceklerini söyleyen Özdemir, "Sayın Başbakan'ımızı 33 dernek başkanı ile ziyaret etmeyi düşünüyoruz." dedi. Alevi dernekleri, başörtüsü özgürlüğüne karşı çıkan CHP lideri Deniz Baykal, DSP lideri Zeki Sezer dahil bütün liderleri ziyarete gitmeyi ve toplantıya davet etmeyi planlıyor.




Kaynak: Haber 58

altuntas58
04.03.2008, 20:59
Bu ülkede herkes bildiği gibi istediği yaşamalı mademki demokrasi var mademki insan hakları var ve bu ülke laik özgürlüğün önüne set cekilemez

Esengül
04.03.2008, 21:02
Ben anlayamadım :confused:

Yani aleviler baş örtüsü üniversitelerde serbest olsun diyemi bir araya gelicekmiş ?

abircan
05.03.2008, 09:04
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Kazım Genç ve Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer Mülkiyeler Birliği’nde basın toplantısı düzenledi. Halkevleri, Devrimci 78’liler, SHP ve DİSK yöneticilerinin de katıldığı toplantıda konuşan Genç, 12 Eylül darbesinin ürünü olan zorunlu din dersi uygulamasının yargının her alanından reddedilmesine rağmen AKP’nin bu kararlara karşı direnç gösterdiğini belirtti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 9 Ekim 2007 tarihli kararının Danıştay 8. Dairesi’nin kararında da emsal olarak kullanıldığını belirten Kazım Genç, din dersini zorunlu kılan Anayasa’nın 24. maddesi ile Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 12. maddesinin AİHM kararları doğrultusunda değiştirilmesini istedi. Genç, belirtilen tarihe kadar gerekli düzenlemeler yapılmadığı takdirde Avrupa Parlamentosu Bakanlar Komitesi’ne başvuruda bulunacaklarını belirtti. Evrensel 05.03.2008



Din dersi için ‘Anayasa değiştirilsin’
Danıştay’ın zorunlu din derslerine ilişkin kararının ardından Anayasa değişikliği ve dersin kaldırılması istendi
Danıştay 8’inci Dairesi’nin, ‘ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasını hukuka aykırı’ bulmasının ardından zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Anayasa değişikliği yapılması talebi gündeme geldi.

Eğitim sendikaları ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Alevi Bektaşi Federasyonu, Danıştay 8. Dairesi’nin verdiği karardan sonra Anayasa’da da gerekli değişikliğin yapılmasını ve ‘zorunlu din dersinin derhal kaldırılmasını’ talep ettiler. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ise kararı değerlendirmeye aldı.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Kazım Genç ve Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer Mülkiyeler Birliği’nde basın toplantısı düzenledi. Halkevleri, Devrimci 78’liler, SHP ve DİSK yöneticilerinin de katıldığı toplantıda konuşan Genç, 12 Eylül darbesinin ürünü olan zorunlu din dersi uygulamasının yargının her alanından reddedilmesine rağmen AKP’nin bu kararlara karşı direnç gösterdiğini belirtti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 9 Ekim 2007 tarihli kararının Danıştay 8. Dairesi’nin kararında da emsal olarak kullanıldığını belirten Kazım Genç, din dersini zorunlu kılan Anayasa’nın 24. maddesi ile Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 12. maddesinin AİHM kararları doğrultusunda değiştirilmesini istedi. Genç, belirtilen tarihe kadar gerekli düzenlemeler yapılmadığı takdirde Avrupa Parlamentosu Bakanlar Komitesi’ne başvuruda bulunacaklarını belirtti.

Eğitim Sen: Karar fırsat

Eğitim Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer, zorunlu din dersleri ve imam hatip liselerinin 12 Eylül sonrası sistemi sorgulamadan kabullenen bir kuşak yetiştirmek için hayata geçirilmiş uygulamalar olduğunu dile getirdi. Hükümetin özgürlük sorununu türbana sıkıştırmaya çalıştığına vurgu yapan Dinçer, “Bu mahkeme kararı ne kadar özgürlükçü olduğunuzu göstermeniz için fırsattır” sözleri ile Erdoğan’a gerekli yasal düzenlemeleri yapması çağrısında bulundu. Mahkeme kararının dersin içeriği ile değil varlığıyla ilgili olduğunu vurgulayan Dinçer, “Talebimiz zorunlu din derslerinin kalkması ve lise son sınıfta sosyoloji veya felsefe dersleri içinde dinlerin tarihi ve öğretileri üzerine konular eklenmesidir” dedi.

ABF: Zorunlu din dersi derhal kaldırılmalı
Öte yandan Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Başkanı Turan Eser, Danıştay’ın kararının ardından, AKP Hükümeti’ne seslendi ve zorunlu din derslerinin derhal kaldırılmasını istedi. Danıştay’ın söz konusu kararıyla “İslamizasyona” hayır dediğini vurgulayan yazılı bir açıklama yapan Eser, “Devletin asli görevi din ve dindar üretmek değil, çağdaş bireyler yetiştirmek olması yönünde mesaj vermiştir. Danıştay ve AİHM’nin aldığı bu kararlar, artık Türkiye’de zorunlu din derslerinin mevcut haliyle uygulanmasının mümkün olmadığını göstermiştir” ifadelerine yer verdi. (Ankara/EVRENSEL)

abircan
05.03.2008, 09:08
işte bu haber sayesinde bazılarının gerçek yüzü ortaya çıkıyor.
kimse kendini olduğundan farklı göstermeye çalışsada maskesi elbet bir gün düşüyor.

anlaşılan arkadaşın birinin çok zoruna gitmişşşşş yaaa üzüldüm boşuna kasma kendini:)

papaz maaşını kiliseden alıp yese içse yaşasa pazar ayinlerini kaçırmasa

ama bu papaz hergüm İSLAMI ÖVSE MÜSLÜMANLARI ÖVSE SEN ŞÜPHE DUYARMISIN DUYMAZMISIN, İNAN O DUYGUYU YAŞATIYOR ZAMAN VE TARAFTARLARININ ALEVİ VE ALİCİLİK SEVGİLERİDE BANA PAPAZ ÖRNEĞİNİ ANIMSATIYOR,

abircan
05.03.2008, 09:11
Danıştayın Zorunlu Din Derslerinin hukuka aykırı olduğuna ilişkin kararına yönelik olarak Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi olarak bugün Mülkiyelilerde yaptığı Basın Açıklamasını yayınlıyoruz [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] 04.03.2008



D A N I Ş T A Y


SEKİZİNCİ DAİRE


Esas No : 2007/679


Karar No : 2008/1461


Temyiz İsteminde Bulunan : İstanbul Valiliği


Karşı Taraf : ….. Velayeten …Ali KENANOĞLU


Vekili : Av. Kazım GENÇ


İstemin Özeti : Davacının, ….. İlköğretim Okulu 4. sınıf öğrencisi olan çocuğunun, zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması yönündeki 12.7.2005 tarihli başvurusunun cevap verilmeyerek reddine ilişkin İstanbul Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılan davada; Anayasanın 24. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi ile herkesin inanç özgürlüğünün korunduğu, İslam dininin öğretimine yönelik olarak zorunlu dersler arasında sayılan din kültürü ve ahlak öğretiminin İslam dinine mensup olanlar için zorunlu ders olarak kabul edildiği, bunun aksi düşüncenin inanç hürriyetinin korunmasıyla bağdaşmayacağı, nitekim Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu Başkanlığının 9.7.1990 gün ve 1 sayılı kararıyla, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu Hristiyan ve Musevi dinlerine mensup öğrencilerin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulduğu, bu kararla İslam dinine mensup olmayanların muaf tutulmasının amaçlanması nedeniyle bu dersin dini ve felsefi inancına uygun olmadığını belirten davacının, herhangi bir din mensubu olduğuna bakılmaksızın, inanç özgürlüğünün uygulaması kapsamında, çocuğunun zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulması gerektiği gerekçesiyle işlemi iptal eden İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 12.10.2006 gün ve E:2005/2541, K:2006/2285 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49.maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.


Savunmanın Özeti : Mahkeme kararının onanması gerektiği savunulmaktadır.


Danıştay Tetkik Hakimi ….. Düşüncesi : Anayasanın 24. maddesinde, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin zorunlu olduğunun belirtilmesi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamakta olup, işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının sonucu itibarıyla doğru olduğu düşünülmektedir.


Danıştay Savcısı …. Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.


Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.


TÜRK MİLLETİ ADINA


Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:


Uyuşmazlık; davacının, ….. İlköğretim Okulu 4. sınıf öğrencisi olan çocuğunun, zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması yönündeki 12.7.2005 tarihli başvurusunun cevap verilmeyerek reddine ilişkin İstanbul Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü işleminin iptali isteminden kaynaklanmaktadır.


2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "VI. Din ve vicdan hürriyeti" başlıklı 24. maddesinde;


"Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.


14' üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.


Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.


Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.


Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz,"


hükmü yer almaktadır.


1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 12. maddesinde de; "Türk milli eğitiminde laiklik esastır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır." hükmüne yer verilmiştir.


Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, Üsküdar Rasathane İlköğretim Okulu 4. sınıf öğrencisi olan çocuğunun, zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması istemiyle 12.7.2005 tarihinde İstanbul Valiliğine başvurulduğu; bu başvurunun cevap verilmeyerek reddedilmesi üzerine, çocuğunun zorunlu din dersine tabi tutulmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi ile Ek 1 No'lu Protokolün 2. maddesine aykırı olduğu, iradesi ve istemi dışında uygun görmediği bir müfredat programı ile düzenlenmiş olan din eğitimine tabi tutulamayacağı ileri sürülerek, bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.


Davacı tarafından, zorunlu din dersinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi ile Ek 1 No'lu Protokolün 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.


İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 04.11.1950 tarihinde imzalanmış ve 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından ise, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 04.11.1950 tarihinde imzalanmış ve Sözleşme ile bağlanma işlemi tamamlanmak üzere, 19.3.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "10.3.1954 tarih ve 6366 sayılı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve Buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun" çıkarılarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Türkiye açısından bağlayıcı hale gelmiştir.


Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında; "Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir" hükmü, aynı maddenin 2. fıkrasında da; "Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir" hükmü yer almaktadır.


Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 No'lu Protokolünün 11 No'lu Protokol ile değiştirilen "Eğitim hakkı" başlıklı 2. maddesine, Türkiye tarafından 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu gerekçe gösterilerek çekince konulmuş ise de; 1 No'lu Protokolün "Eğitim Hakkı" başlıklı 2. maddesinde; "Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir" düzenlemesine yer verilmiştir.


Bununla birlikte, davacının, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen eğitimin kendi dini ve felsefi inançlarına uygun bir müfredatla verilmediğini ileri sürerek çocuğunun din dersinden muaf tutulması talebi karşısında, uyuşmazlığın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatından kaynaklandığı sonucuna ulaşıldığından, inceleme Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatına ve bu müfredat çerçevesinde davacının talebinde haklılık bulunup bulunmadığına yönelik yapılmıştır.


Anayasa Mahkemesinin 16.09.1998 gün ve E:1997/62, K:1998/52 sayılı kararında;


"Laik devletin, doğası gereği resmi bir dininin bulunmaması, belli bir dine üstünlük tanımamasını, onun gereklerini yasalar ve diğer idari işlemlerle geçerli kılmaya çalışmamasını gerektirir. Bu bağlamda, laik bir devlette belli bir dinin, eğitim ve öğretimi zorunlu hale getirilemez.


Anayasanın 24. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.


Din ve ahlak eğitim ve öğretiminin devletin gözetim ve denetimi altında yapılmasının nedeni, maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi bu konudaki eğitim ve öğretim özgürlüğünün kötüye kullanılmasını engellemektir. Dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek ve ahlaki değerleri benimsetmek amacıyla din kültürü ve ahlak öğretimi dersleri ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasına alınmıştır. Din eğitimi yerine "din kültürü" dersinden söz edilmesi de bu amacı açıkça ortaya koymaktadır. Bunun dışındaki din eğitimi ve öğretimi, ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin iznine bağlı tutulmuştur."


değerlendirmeleri yer almıştır.


Dava konusu uyuşmazlık Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirlediği hukuki durum çerçevesinde değerlendirilerek, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretime ilişkin müfredatın "din kültürü ve ahlak öğretimi" mi yoksa "din eğitimi" mi olduğunun tespiti gerekmektedir.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 09.10.2007 tarih ve Başvuru No: 1448/04 sayılı Hasan ve Eylem Zengin kararında; başvuranların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden muaf tutulması taleplerine yönelik olarak, Milli Eğitim Bakanlığınca onaylı 4., 5., 6., 7. ve 8. sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisine ilişkin beş ders kitabının içerikleri incelenerek;


"4. sınıf ders kitabında, öğretimin, din kavramına, ahlak ve din, yaratan ve yaratılan, aile ve din arasındaki ilişkinin incelenmesine ve Hz. Muhammed'in hayatına ilişkin bilgi verilmesine yöneldiği;


5. sınıf ders kitabının, "Allaha inanıyorum" ifadesinin anlamının açıklanması ile başladığı; özellikle İslamiyetin temel kavramlarını öğretme odaklı olduğu; inancın açıklanması; namaz, ibadet yeri olarak cami, Ramazan ayında yapılan duaların niteliği; Hz. Muhammed'in aile hayatı ile isimleri Kur'an' da geçen peygamberlere genel olarak değinildiği;


6. sınıf ders kitabının, günlük namazlar ile başladığı; her müslümanın günde beş kez namaz kılması gerektiğinin açıklandığı; ilgili ritüellerin kitapta tasvir edildiği; daha sonra yardımseverlik, vatan ve millet sevgisi, zararlı davranışlar, dostluk ve kardeşlik, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an olmak üzere dört kutsal kitap konularına değinildiği;


7. sınıf ders kitabında, Kur'an bilgisi, din ve yüksek ahlak standartları arasındaki ilişki, hac ve kurban, melekler ve görünmez varlıklar, öteki dünya inancı ve aile konularının vurgulandığı; ayrıca temel dinler olan Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet, Hinduizm ve Budizm gibi dinlerin on beş sayfanın üzerinde anlatıldığı;


8. sınıf ders kitabının, Hz.Muhammed'in yüksek ahlaki standartlarını, kültür ve dini, din kavramlarını, akıl ve bilimi, kader inancını, inanç ve davranış arasındaki bağlantıyı tartıştığı; bu kitapta aynı zamanda, "dine farklı yaklaşımlar", "dinlerin ve islamiyetin öğütleri",


"laiklik", " din ve vicdan özgürlüğü" gibi konulara da yer verildiği;


Bu ders kitaplarında, öğrencilerden Kur'an'da yer alan birçok sureyi ezberlemelerinin istendiğinin de anlaşıldığı;


Hükümet tarafından, 9. sınıflar için hazırlanan ders kitabının sunulduğu; bu ders kitabının, insanın evrendeki yerinin incelemesiyle başladığı; daha sonra insan doğası ve din, dinin insan yaşamındaki yeri ile monoteizm, politeizm, gnostisizm, agnostisizm ve ateizm gibi çeşitli inanç şekilleri gibi başlıklar yer aldığı; namaz, temizlik ile namaz arasındaki bağlantı gibi birçok kavram için açıklamaların bulunduğu ve bu bölümde, gusül ve abdestin nasıl alınması gerektiğinin gösterildiği; ayrıca İslamiyet ile ilgili bilgi vermek amacıyla Hz. Muhammed'in hayatı, Kur'an ve temel kavramlar (tefsir, sureler,vs.) gibi bazı temel öğelerin anlatıldığı; kitabın geri alan kısmının ise, genel olarak aile ve değerler, vatan, bayrak, özgürlük, bağımsızlık, insan hakları, laiklik, laik devlet, Atatürk ve laiklik, gibi kavramlarla ilgili olduğu ve son olarak, kitabın Türk tarihi bağlamında Türkler ve İslamiyet konusunu ele aldığı; bu bölümde, "Gök-tanrı" kavramı, Manihaizm, Budizm, Hristiyanlık ve Musevilik gibi Türklerin önceki inançlarının incelendiği ve Ebu Hanife (doğum 699, ölüm 767, Hanefi Mezhebinin kurucusu), İmam Şafii (doğum 767, ölüm 820, Şafii Mezhebinin kurucusu), Hoca Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş Veli gibi Türklerin islam anlayışını etkileyen kişilerin de ele alındığı,"


yönünde tespitlerde bulunulmuştur.


Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında, Milli Eğitim Bakanlığının 19 Eylül 2000 tarih ve 373 sayılı kararı ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin olarak laiklik, düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ilkelerine saygı çerçevesi içinde öğretilmesini ve bir barış ve hoşgörü kültürü geliştirilmesini, aynı zamanda temel dinlerin tümüyle ilgili bilgi verilmesi, öğrencilerin Musevilik, Hristiyanlık, Hinduizm ve Budizm gibi dinlerin tarihsel gelişimi, temel özellikleri ve öğretilerinin içeriği hakkında bilgi sahibi olmasını, Musevilik ve Hristiyanlıkla ilişkili olarak İslamiyetin konumunu nesnel ölçütler kullanarak değerlendirebilmelerini sağlamak şeklinde belirlediği, rehber ilkelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 No'lu Protokolün 2. maddesinde öngörülen çoğulculuk ve nesnellik ilkeleriyle açıkça uyumlu olduğu belirlenmiştir. Ayrıca Mahkeme, Türk Anayasası tarafından güvence altına alınan laiklik ilkesinin, Devletin belli bir din veya inançtan yana olmasını engellediğini, dolayısıyla Devlete tarafsız hakemlik rolünde rehberlik ettiğini ve kesinlikle din ve vicdan özgürlüğünü içerdiğini belirtmiştir.


Anılan Mahkemece, söz konusu müfredatın incelemesi sonucunda, Türkiye'de hakim olan dinsel çeşitliliğin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde dikkate alınmadığı, özellikle Alevi inancına sahip topluluğun Türk nüfusundaki oranının çok büyük olmasına rağmen, öğrencilerin Alevi inancının itikat veya ibadet unsurları hakkında eğitim almadığı, 9. sınıfta bu inancın ortaya çıkışında en büyük etkisi olan iki şahsiyetin yaşam felsefesinin öğretilmesinin, bu öğretimdeki eksiklikleri gidermekte yetersiz kaldığı, değerlendirmesi yapılmıştır.


Öte yandan, ebeveynlerin, çocuklarını her zaman aydınlatabileceği; öğütler verebileceği ve eğitici olarak çocukları üzerinde doğal ebeveynlik fonksiyonlarını uygulayarak ve onları kendi dini ve felsefi kanaatleri doğrultusunda yönlendirebileceğinden, taraf devletlerin muafiyetle ilgili düzenlemeleri dikkate almaksızın din öğretimini okul müfredatına dahil etmeleri durumunda, ebeveynlerin meşru olarak bu öğretimin nesnellik ve çoğulculuk ölçütlerini karşılayacak ve kendi dini veya felsefi kanaatlerine saygılı bir şekilde düzenlenmesini bekleyebilecekleri belirtilmiştir.


Bu bağlamda, Mahkemenin demokratik bir toplumun eğitimde çoğulculuğu benimsemesinin, öğrencilerin dini konular hakkında düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü çerçevesinde eleştirel bir bakış oluşturmalarını sağlayabileceği kanaatinde olduğu ifade edilmiştir.


Bahse konu kararın "Ailelerin inançlarına saygı gösterilmesinin sağlanması için uygun araçlar bulunup bulunmadığına ilişkin" kısmında ise; sözleşmeye taraf bir devletin eğitim müfredatında din dersine yer vermesi durumunda; öğrencilerin, okulun verdiği din eğitimiyle ebeveynlerin dini ya da felsefi inançları arasında doğacak bir çatışmayla karşı karşıya kalmalarının önlenmesi gerektiği; bu bağlamda Avrupa'da verilen din eğitimine ilişkin olarak öğretim yaklaşımlarının çeşitliliğine rağmen üye devletlerin neredeyse tamamına yakınının, öğrencilere muafiyet sistemi sağlayarak veya söz konusu dersin yerine geçebilecek bir derse girmelerine imkan verilerek ya da din derslerine katılmalarını tamamen isteğe bağlı hale getirerek, din derslerine katılmamayı tercih edebilecekleri bir yol sunduğu belirtilmiştir.


Ayrıca Mahkeme tarafından yapılan tespitler arasında, Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulunun 9.7.1990 tarihli kararıyla, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu Hristiyan ve Musevi dinlerine mensup öğrencilere, bu dinlerden birine mensup olduklarını beyan etmek kaydıyla muafiyet imkanının tanındığı, ancak ebeveynlerin çocuklarının söz konusu dersten muaf tutulabilmeleri için Hristiyan ve Musevi dinlerine mensup olduklarını okula önceden bildirmeleri zorunluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi çerçevesinde sorun yaratabileceği, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 24. maddesine göre kimsenin dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı ve dini inançların kişisel tercih meselesi olduğu değerlendirmeleri yer almıştır.


Bu itibarla, muafiyet usulünün uygun bir yöntem olmadığı ve din derslerinde öğretilenin, çocukların üzerinde okul ile kendi değerleri arasında bağlılık çatışmasına yol açabileceğini haklı olarak düşünecek ebeveynlere yeterince koruma sağlayamadığı, bu durumun özellikle Sunni İslamdan farklı din veya felsefi inançlara sahip ebeveynlerin çocukları


için uygun bir seçim yapma imkanının öngörülmediği koşullarda geçerli olduğu ve din dersinden muafiyet işleminin, farklı dini veya felsefi inançlara sahip aileleri ağır bir yük altına sokabileceği ve onları, çocuklarının din dersinden muaf tutulmaları için dini ya da felsefi inançlarını ifşa etmeye mecbur kılacağı belirtilmiştir.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin belirtilen kararında atıfta bulunulan, Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonunun (ECRI) 2005 tarihli Türkiye ile ilgili Raporunda; "Müfredat bütün dinleri kapsamaktadır ve öğrencilere var olan bütün dinler hakkında bir fikir edindirmek amacıyla hazırlanmıştır. Ancak, birçok kaynakta, bu derslerin çeşitli din kültürlerini kapsamaktan ziyade yalnızca İslamiyetin ilkelerini öğretmekten ibaret olduğu belirtilmiştir. ECRI, dini azınlık gruplarına mensup öğrencilerin bu dersten muaf tutulabileceğini ve yalnızca Müslüman öğrencilerin katılması gerektiğini not etmektedir. ECRI, durumun açık olmadığı görüşündedir: eğer bu gerçekten farklı dini kültürlerle ilgili bir ders ise, bu dersin yalnızca Müslüman çocuklar için zorunlu tutulması için bir sebep yoktur. Bunun tersine, eğer ders yalnızca Müslüman dinini öğretmeyi amaçlıyorsa, bu belli bir dinin dersidir ve çocuklarla ailelerinin din özgürlüğünü korumak adına zorunlu olmamalıdır. Bunu ya herkes için isteğe bağlı yapmalılar ya da bu dersin gerçekten bütün dini kültürleri kapsayacak biçimde ve artık İslamiyetin öğretildiği bir ders olarak algılanmayacak şekilde içeriğinin düzeltilmesini sağlamalıdırlar" yönünde değerlendirmelere yer verilmiştir.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında özetle; Türkiye' de ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin rehber ilkelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı bir yönünün olmadığı, ancak eğitim sisteminde, din dersleriyle ilgili tarafsızlık ve çoğulculuk koşullarının yerine getirilmemesi ve ebeveynlerin inançlarına saygı gösterilmesini sağlayacak uygun bir yöntem sunulmaması nedenleriyle, sistemin yetersiz olmasından ötürü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiği belirtilmiştir.


Devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken, müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi ve ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerekmektedir.


Anayasanın 24. maddesine göre din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında olduğu kuşkusuzdur. Ancak, bu öğretimin Anayasanın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı açıktır. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince öğretime ilişkin müfredatta yapılan ve kararımızda hüküm kurmaya yeterli görülen tespitler uyarınca, ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin verilmediği sonucuna ulaşılmıştır.


Bu durumda, Anayasanın 24. maddesinde, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin zorunlu olduğunun belirtilmesi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.


Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile İstanbul 5. İdare Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen gerekçe ile onanmasına, yargılama giderlerinin temyiz isteminde bulunan üzerinde bırakılmasına 29.2.2008 gününde oybirliği ile karar verildi


Başkan Üye Üye Üye Üye

****************************** ***************************

****************************** ***************************

T.C.


D A N I Ş T A Y


SEKİZİNCİ DAİRE


Esas No : 2006/4107


Karar No : 2007/7481


Temyiz İsteminde Bulunan : … Velayeten Hatice KÖSE…


Vekili : Av. Kazım GENÇ


Karşı Taraf : İstanbul Valiliği


İstemin Özeti : Davacının, … İlköğretim Okulu 7. sınıf öğrencisi olan çocuğunun, zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması yönündeki 16.02.2005 tarihli başvurusunun reddine ilişkin 8.3.2005 gün ve 611 sayılı İstanbul Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılan davada; Anayasanın 24. maddesinin ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 12. maddesinin incelenmesinden; ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında, din kültürü ve ahlak öğretiminin de yer aldığı; İslam dini esaslarına göre yapılan bu öğretimin, ancak bu din dışındaki kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olduğu; davacı tarafından, çocuğunun hiç din dersi almaması istenmekte ise de, yukarıda belirtilen hükümler gereğince bu dersten muaf tutulmasının mümkün olmadığı; bu nedenle, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davayı reddeden İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 30.12.2005 gün ve E:2005/1153, K: 2005/2726 sayılı kararının; Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk hükmü haline gelmiş olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi ile Ek 1 No'lu Protokolün 2. maddesi değerlendirilmeden usul ve yasaya aykırı karar verildiği öne sürülerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49.maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.


Savunmanın Özeti : Dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ve Mahkeme kararının onanması gerektiği savunulmaktadır.


Danıştay Tetkik Hakimi …….. Düşüncesi : Anayasanın 24. maddesinde, din kültürü ve ahlak öğretiminin zorunlu dersler arasında olduğunun belirtilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ile ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceğinin tespit edilmiş olması ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, bu haliyle din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamakta olup, aksi yöndeki Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.


Danıştay Savcısı ……. Düşüncesi : Anayasanın “II. Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2.maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” , “IV. Değiştirilemeyecek hükümler” başlıklı 4.maddesinde, “Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hükmü ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” hükümlerine yer verilmiştir.


Belirtilen maddeler ile laik niteliği en üst yasa metni olan Anayasada açıkça vurgulanan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, bu metne göre; resmi bir dininin bulunmaması, hiçbir dini inancı bulunmayanlar da dahil olmak üzere her türlü din ve inanca eşit mesafede, ancak koruyucu bir biçimde durması, kimsenin inancından dolayı ayrımcılığa tabi tutulması uygulamasına olanak sağlamaması, kimsenin tabi olmadığını beyan ettiği bir dinin öğretisini zorunlu olarak almasına neden olacak bir uygulamaya gitmemesi gerekmektedir.


Kuşkusuz ki Devlet bu alanda, denetleme, düzenleme, koruyucu ve geliştirici, tarafsız eğitimi sağlayıcı alt yapıyı kurma görevini Anayasal yükümlülük nedeniyle yerine getirmeli, bu alanda oluşabilecek boşluğun Devlet örgütü dışında örgütler tarafından doldurulmasına da fırsat vermemelidir.


Öte yandan, Anayasanın “VI. Din ve vicdan hürriyeti” başlıklı 24.maddesinde, “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.


1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 12.maddesinde ise, “Türk milli eğitiminde laiklik esastır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.” hükmüne yer verilmiştir.


Yine Anayasanın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90.maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” denilmiş, aynı fıkraya 7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı Yasanın 7.maddesi ile eklenen ek cümlesinde ise, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü yer almıştır.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından 18.3.1954 tarihinde onaylanan ve 19.3.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan onay ile Türkiye açısından bağlayıcı niteliğe kavuşan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmesinin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) “Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.” hükmü yer almaktadır.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her ne kadar 11.protokol ile değiştirilen ve “eğitim hakkı” başlığını taşıyan 2.maddeye 3 mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu nedeniyle 1 nolu protokolün 2.maddesine çekince koymuşsa da İHAS’nin 9.maddesi bu konuda yeterince açık hüküm içermektedir. Söz konusu 9.madde herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olduğunu belirtmekle, herhangi bir kimsenin belirli bir din doğrultusunda zorunlu eğitimini yasaklamakta, tersine herkesin inandığı din veya sahip olduğu inanç doğrultusunda (hiçbir dine inanmaması halinde dahi) eğitimine katkıda bulunulması gerektiğini kurala bağlamaktadır. Aksi bir düşünce, maddenin 2. fıkrasında yer alan genel sınırlamalara ek, madde ile öngörülmeyen özel bir sınırlama getirmek anlamına gelir.


Bu bağlamda, Anayasanın 24.maddesinin 3.fıkrası, İHAS’ın 9.maddesi ve 1739 sayılı Kanunun 12.maddesinin paralel hükümler taşıdığı açıktır.


Öte yandan, laiklik niteliği en üst düzey yasa metni ile açıklanan ve bu metnin çeşitli maddeleriyle desteklenen bir devlette, bir başka anlatımla herhangi bir dine mensup olduğu Anayasaya göre hiçbir belgede belirtilmemesi gereken vatandaşların, nüfus cüzdanında yazılı ve hiçbir hukuksal bağlayıcılığı olmayan din hanesinde yazan ibareye dayanılarak o kişinin, İslam dinine mensup olduğu ve bu bağlamda İslam dinine mensup olanlar için zorunlu tutulan din kültürü ve ahlak öğretimi dersine sorgusuz ve koşulsuz olarak tabi olacağı biçiminde algılayarak Anayasa maddesi ve ilgili Kanun hükmünü bu biçimde yorumlamak da olası değildir.


Çünkü temel bulgu olarak alınan nüfus cüzdanında yer alan din hanesi, Türkiye Cumhuriyetinin “laik devlet” niteliği nedeniyle Anayasal düzeyde zorunlu tutulmuş bir kimlik bilgisi değildir.


Bu bağlamda, Anayasanın, zorunlu din ve ahlak eğitimi ve öğretimine ilişkin düzenlemeleri içeren 24.maddesinin 3.fıkrası hükmü, aynı Anayasanın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin laik bir devlet olduğunu açıkça vurgulayan maddeleriyle çelişse de bu madde hukuk aleminde varlığını sürdürdüğü sürece, söz konusu Anayasa maddesinin İHAS’nin 9.maddesiyle birlikte düşünülmesi halinde, zorunlu niteliğini koruyan düzenlemenin uygulamada bu dersi alacak öğrencilere bir seçenek sunması, öğrencilerin velisi aracılığıyla inandığı dini öğreti veya inanç doğrultusunda eğitim almasına olanak tanınması, bunun alt yapısının oluşturulmasının ise laik devlet tarafından sağlanması gerekmektedir.


Bu nedenle, laik devlet niteliği nedeniyle ve İHAS’nin 9.maddesiyle paralel düzenleme içeren Anayasanın 24.maddesinin 3.fıkrasında yer alan hükme göre, İslam dini içinde “Alevilik mezhebine” bağlı olduğunu beyan eden öğrenci velisine hiçbir seçenek sunulmadan, Alevilik inancının tersine öğretimde bulunulduğunu iddia ettiği dersin zorunlu tutulmasında, Anayasanın 2.maddesiyle İHAS’ın 9.maddesine aykırılık bulunduğundan tesis edilen işlemde isabet bulunmamaktadır.


Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.





TÜRK MİLLETİ ADINA


Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:


Uyuşmazlık; davacının, ... İlköğretim Okulu 7. sınıf öğrencisi olan çocuğunun, zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması yönündeki 16.02.2005 tarihli başvurusunun reddine ilişkin 8.3.2005 gün ve 611 sayılı İstanbul Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü işleminin iptali isteminden kaynaklanmaktadır.


2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "VI. Din ve vicdan hürriyeti" başlıklı 24. maddesinde;


"Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.


14' üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.


Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.


Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.


Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz,"


hükmü yer almaktadır.


1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 12. maddesinde de; "Türk milli eğitiminde laiklik esastır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır." hükmüne yer verilmiştir.


Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, …. İlköğretim Okulu 7. sınıf öğrencisi olan çocuğunun, zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması istemiyle 16.2.2005 tarihinde İstanbul Valiliğine başvurulduğu; bu başvurunun, Anayasanın 24. maddesi ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 12. maddesi gerekçe gösterilerek reddedilmesi üzerine, çocuğunun zorunlu din dersine tabi tutulmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi ile Ek 1 No'lu Protokolün 2. maddesine aykırı olduğu, iradesi ve istemi dışında uygun görmediği bir müfredat programı ile düzenlenmiş olan din eğitimine tabi tutulamayacağı ileri sürülerek, bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.


Davacı tarafından, zorunlu din dersinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi ile Ek 1 No'lu Protokolün 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.


İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 04.11.1950 tarihinde imzalanmış ve 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından ise, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 04.11.1950 tarihinde imzalanmış ve Sözleşme ile bağlanma işlemi tamamlanmak üzere, 19.3.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "10.3.1954 tarih ve 6366 sayılı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve Buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun" çıkarılarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Türkiye açısından bağlayıcı hale gelmiştir.


Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında; "Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir" hükmü, aynı maddenin 2. fıkrasında da; "Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir" hükmü yer almaktadır.


Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 No'lu Protokolünün 11 No'lu Protokol ile değiştirilen "Eğitim hakkı" başlıklı 2. maddesine, Türkiye tarafından 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu gerekçe gösterilerek çekince konulmuş ise de; 1 No'lu Protokolün "Eğitim Hakkı" başlıklı 2. maddesinde; "Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir" düzenlemesine yer verilmiştir.


Bununla birlikte, davacının, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen eğitimin kendi dini ve felsefi inançlarına uygun bir müfredatla verilmediğini ileri sürerek çocuğunun din dersinden muaf tutulması talebi karşısında, uyuşmazlığın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatından kaynaklandığı sonucuna ulaşıldığından, inceleme Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatına ve bu müfredat çerçevesinde davacının talebinde haklılık bulunup bulunmadığına yönelik yapılmıştır.


Anayasa Mahkemesinin 16.09.1998 gün ve E:1997/62, K:1998/52 sayılı kararında;


"Laik devletin, doğası gereği resmi bir dininin bulunmaması, belli bir dine üstünlük tanımamasını, onun gereklerini yasalar ve diğer idari işlemlerle geçerli kılmaya çalışmamasını gerektirir. Bu bağlamda, laik bir devlette belli bir dinin, eğitim ve öğretimi zorunlu hale getirilemez.


Anayasanın 24. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.


Din ve ahlak eğitim ve öğretiminin devletin gözetim ve denetimi altında yapılmasının nedeni, maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi bu konudaki eğitim ve öğretim özgürlüğünün kötüye kullanılmasını engellemektir. Dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek ve ahlaki değerleri benimsetmek amacıyla din kültürü ve ahlak öğretimi dersleri ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasına alınmıştır. Din eğitimi yerine "din kültürü" dersinden söz edilmesi de bu amacı açıkça ortaya koymaktadır. Bunun dışındaki din eğitimi ve öğretimi, ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin iznine bağlı tutulmuştur."


değerlendirmeleri yer almıştır.


Dava konusu uyuşmazlık Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirlediği hukuki durum çerçevesinde değerlendirilerek, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretime ilişkin müfredatın "din kültürü ve ahlak öğretimi" mi yoksa "din eğitimi" mi olduğunun tespiti gerekmektedir.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 09.10.2007 tarih ve Başvuru No: 1448/04 sayılı Hasan ve Eylem Zengin kararında; başvuranların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden muaf tutulması taleplerine yönelik olarak, Milli Eğitim Bakanlığınca onaylı 4., 5., 6., 7. ve 8. sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisine ilişkin beş ders kitabının içerikleri incelenerek;


"4. sınıf ders kitabında, öğretimin, din kavramına, ahlak ve din, yaratan ve yaratılan, aile ve din arasındaki ilişkinin incelenmesine ve Hz. Muhammed'in hayatına ilişkin bilgi verilmesine yöneldiği;


5. sınıf ders kitabının, "Allaha inanıyorum" ifadesinin anlamının açıklanması ile başladığı; özellikle İslamiyetin temel kavramlarını öğretme odaklı olduğu; inancın açıklanması; namaz, ibadet yeri olarak cami, Ramazan ayında yapılan duaların niteliği; Hz. Muhammed'in aile hayatı ile isimleri Kur'an' da geçen peygamberlere genel olarak değinildiği;


6. sınıf ders kitabının, günlük namazlar ile başladığı; her müslümanın günde beş kez namaz kılması gerektiğinin açıklandığı; ilgili ritüellerin kitapta tasvir edildiği; daha sonra yardımseverlik, vatan ve millet sevgisi, zararlı davranışlar, dostluk ve kardeşlik, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an olmak üzere dört kutsal kitap konularına değinildiği;


7. sınıf ders kitabında, Kur'an bilgisi, din ve yüksek ahlak standartları arasındaki ilişki, hac ve kurban, melekler ve görünmez varlıklar, öteki dünya inancı ve aile konularının vurgulandığı; ayrıca temel dinler olan Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet, Hinduizm ve Budizm gibi dinlerin on beş sayfanın üzerinde anlatıldığı;


8. sınıf ders kitabının, Hz.Muhammed'in yüksek ahlaki standartlarını, kültür ve dini, din kavramlarını, akıl ve bilimi, kader inancını, inanç ve davranış arasındaki bağlantıyı tartıştığı; bu kitapta aynı zamanda, "dine farklı yaklaşımlar", "dinlerin ve islamiyetin öğütleri",


"laiklik", " din ve vicdan özgürlüğü" gibi konulara da yer verildiği;


Bu ders kitaplarında, öğrencilerden Kur'an'da yer alan birçok sureyi ezberlemelerinin istendiğinin de anlaşıldığı;


Hükümet tarafından, 9. sınıflar için hazırlanan ders kitabının sunulduğu; bu ders kitabının, insanın evrendeki yerinin incelemesiyle başladığı; daha sonra insan doğası ve din, dinin insan yaşamındaki yeri ile monoteizm, politeizm, gnostisizm, agnostisizm ve ateizm gibi çeşitli inanç şekilleri gibi başlıklar yer aldığı; namaz, temizlik ile namaz arasındaki bağlantı gibi birçok kavram için açıklamaların bulunduğu ve bu bölümde, gusül ve abdestin nasıl alınması gerektiğinin gösterildiği; ayrıca İslamiyet ile ilgili bilgi vermek amacıyla Hz. Muhammed'in hayatı, Kur'an ve temel kavramlar (tefsir, sureler,vs.) gibi bazı temel öğelerin anlatıldığı; kitabın geri alan kısmının ise, genel olarak aile ve değerler, vatan, bayrak, özgürlük, bağımsızlık, insan hakları, laiklik, laik devlet, Atatürk ve laiklik, gibi kavramlarla ilgili olduğu ve son olarak, kitabın Türk tarihi bağlamında Türkler ve İslamiyet konusunu ele aldığı; bu bölümde, "Gök-tanrı" kavramı, Manihaizm, Budizm, Hristiyanlık ve Musevilik gibi Türklerin önceki inançlarının incelendiği ve Ebu Hanife (doğum 699, ölüm 767, Hanefi Mezhebinin kurucusu), İmam Şafii (doğum 767, ölüm 820, Şafii Mezhebinin kurucusu), Hoca Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş Veli gibi Türklerin islam anlayışını etkileyen kişilerin de ele alındığı,"


yönünde tespitlerde bulunulmuştur.


Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında, Milli Eğitim Bakanlığının 19 Eylül 2000 tarih ve 373 sayılı kararı ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin olarak laiklik, düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ilkelerine saygı çerçevesi içinde öğretilmesini ve bir barış ve hoşgörü kültürü geliştirilmesini, aynı zamanda temel dinlerin tümüyle ilgili bilgi verilmesi, öğrencilerin Musevilik, Hristiyanlık, Hinduizm ve Budizm gibi dinlerin tarihsel gelişimi, temel özellikleri ve öğretilerinin içeriği hakkında bilgi sahibi olmasını, Musevilik ve Hristiyanlıkla ilişkili olarak İslamiyetin konumunu nesnel ölçütler kullanarak değerlendirebilmelerini sağlamak şeklinde belirlediği, rehber ilkelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 No'lu Protokolün 2. maddesinde öngörülen çoğulculuk ve nesnellik ilkeleriyle açıkça uyumlu olduğu belirlenmiştir. Ayrıca Mahkeme, Türk Anayasası tarafından güvence altına alınan laiklik ilkesinin, Devletin belli bir din veya inançtan yana olmasını engellediğini, dolayısıyla Devlete tarafsız hakemlik rolünde rehberlik ettiğini ve kesinlikle din ve vicdan özgürlüğünü içerdiğini belirtmiştir.


Anılan Mahkemece, söz konusu müfredatın incelemesi sonucunda, Türkiye'de hakim olan dinsel çeşitliliğin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde dikkate alınmadığı, özellikle Alevi inancına sahip topluluğun Türk nüfusundaki oranının çok büyük olmasına rağmen, öğrencilerin Alevi inancının itikat veya ibadet unsurları hakkında eğitim almadığı, 9. sınıfta bu inancın ortaya çıkışında en büyük etkisi olan iki şahsiyetin yaşam felsefesinin öğretilmesinin, bu öğretimdeki eksiklikleri gidermekte yetersiz kaldığı, değerlendirmesi yapılmıştır.


Öte yandan, ebeveynlerin, çocuklarını her zaman aydınlatabileceği; öğütler verebileceği ve eğitici olarak çocukları üzerinde doğal ebeveynlik fonksiyonlarını uygulayarak ve onları kendi dini ve felsefi kanaatleri doğrultusunda yönlendirebileceğinden, taraf devletlerin muafiyetle ilgili düzenlemeleri dikkate almaksızın din öğretimini okul müfredatına dahil etmeleri durumunda, ebeveynlerin meşru olarak bu öğretimin nesnellik ve çoğulculuk ölçütlerini karşılayacak ve kendi dini veya felsefi kanaatlerine saygılı bir şekilde düzenlenmesini bekleyebilecekleri belirtilmiştir.


Bu bağlamda, Mahkemenin demokratik bir toplumun eğitimde çoğulculuğu benimsemesinin, öğrencilerin dini konular hakkında düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü çerçevesinde eleştirel bir bakış oluşturmalarını sağlayabileceği kanaatinde olduğu ifade edilmiştir.


Bahse konu kararın "Ailelerin inançlarına saygı gösterilmesinin sağlanması için uygun araçlar bulunup bulunmadığına ilişkin" kısmında ise; sözleşmeye taraf bir devletin eğitim müfredatında din dersine yer vermesi durumunda; öğrencilerin, okulun verdiği din eğitimiyle ebeveynlerin dini ya da felsefi inançları arasında doğacak bir çatışmayla karşı karşıya kalmalarının önlenmesi gerektiği; bu bağlamda Avrupa'da verilen din eğitimine ilişkin olarak öğretim yaklaşımlarının çeşitliliğine rağmen üye devletlerin neredeyse tamamına yakınının, öğrencilere muafiyet sistemi sağlayarak veya söz konusu dersin yerine geçebilecek bir derse girmelerine imkan verilerek ya da din derslerine katılmalarını tamamen isteğe bağlı hale getirerek, din derslerine katılmamayı tercih edebilecekleri bir yol sunduğu belirtilmiştir.


Ayrıca Mahkeme tarafından yapılan tespitler arasında, Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulunun 9.7.1990 tarihli kararıyla, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu Hristiyan ve Musevi dinlerine mensup öğrencilere, bu dinlerden birine mensup olduklarını beyan etmek kaydıyla muafiyet imkanının tanındığı, ancak ebeveynlerin çocuklarının söz konusu dersten muaf tutulabilmeleri için Hristiyan ve Musevi dinlerine mensup olduklarını okula önceden bildirmeleri zorunluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi çerçevesinde sorun yaratabileceği, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 24. maddesine göre kimsenin dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı ve dini inançların kişisel tercih meselesi olduğu değerlendirmeleri yer almıştır.


Bu itibarla, muafiyet usulünün uygun bir yöntem olmadığı ve din derslerinde öğretilenin, çocukların üzerinde okul ile kendi değerleri arasında bağlılık çatışmasına yol açabileceğini haklı olarak düşünecek ebeveynlere yeterince koruma sağlayamadığı, bu durumun özellikle Sunni İslamdan farklı din veya felsefi inançlara sahip ebeveynlerin çocukları için uygun bir seçim yapma imkanının öngörülmediği koşullarda geçerli olduğu ve din dersinden muafiyet işleminin, farklı dini veya felsefi inançlara sahip aileleri ağır bir yük altına sokabileceği ve onları, çocuklarının din dersinden muaf tutulmaları için dini ya da felsefi inançlarını ifşa etmeye mecbur kılacağı belirtilmiştir.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin belirtilen kararında atıfta bulunulan, Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonunun (ECRI) 2005 tarihli Türkiye ile ilgili Raporunda; "Müfredat bütün dinleri kapsamaktadır ve öğrencilere var olan bütün dinler hakkında bir fikir edindirmek amacıyla hazırlanmıştır. Ancak, birçok kaynakta, bu derslerin çeşitli din kültürlerini kapsamaktan ziyade yalnızca İslamiyetin ilkelerini öğretmekten ibaret olduğu belirtilmiştir. ECRI, dini azınlık gruplarına mensup öğrencilerin bu dersten muaf tutulabileceğini ve yalnızca Müslüman öğrencilerin katılması gerektiğini not etmektedir. ECRI, durumun açık olmadığı görüşündedir: eğer bu gerçekten farklı dini kültürlerle ilgili bir ders ise, bu dersin yalnızca Müslüman çocuklar için zorunlu tutulması için bir sebep yoktur. Bunun tersine, eğer ders yalnızca Müslüman dinini öğretmeyi amaçlıyorsa, bu belli bir dinin dersidir ve çocuklarla ailelerinin din özgürlüğünü korumak adına zorunlu olmamalıdır. Bunu ya herkes için isteğe bağlı yapmalılar ya da bu dersin gerçekten bütün dini kültürleri kapsayacak biçimde ve artık İslamiyetin öğretildiği bir ders olarak algılanmayacak şekilde içeriğinin düzeltilmesini sağlamalıdırlar" yönünde değerlendirmelere yer verilmiştir.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında özetle; Türkiye' de ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin rehber ilkelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı bir yönünün olmadığı, ancak eğitim sisteminde, din dersleriyle ilgili tarafsızlık ve çoğulculuk koşullarının yerine getirilmemesi ve ebeveynlerin inançlarına saygı gösterilmesini sağlayacak uygun bir yöntem sunulmaması nedenleriyle, sistemin yetersiz olmasından ötürü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiği belirtilmiştir.


Devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken, müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi ve ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerekmektedir.


Anayasanın 24. maddesine göre din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında olduğu kuşkusuzdur. Ancak, bu öğretimin Anayasanın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı açıktır. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince öğretime ilişkin müfredatta yapılan ve kararımızda hüküm kurmaya yeterli görülen tespitler uyarınca, ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin verilmediği sonucuna ulaşılmıştır.


Bu durumda, Anayasanın 24. maddesinde, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin zorunlu olduğunun belirtilmesi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamakta olup, aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.


Açıklanan nedenlerle, İstanbul 6. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine 28.12.2007 gününde oybirliği ile karar verildi


Başkan Üye Üye Üye Üye

serkanka58
05.03.2008, 10:05
papaz maaşını kiliseden alıp yese içse yaşasa pazar ayinlerini kaçırmasa

ama bu papaz hergüm İSLAMI ÖVSE MÜSLÜMANLARI ÖVSE SEN ŞÜPHE DUYARMISIN DUYMAZMISIN, İNAN O DUYGUYU YAŞATIYOR ZAMAN VE TARAFTARLARININ ALEVİ VE ALİCİLİK SEVGİLERİDE BANA PAPAZ ÖRNEĞİNİ ANIMSATIYOR,

çokmu zoruna gittiiiiii :D.........

adogan
05.03.2008, 12:48
çok güzel bir düşünce...
Ama ne zaman olacak?
Ben Samanyolu Televizyonu Haber Merkezi'nde muhabirim.
Tam zamanı ve mekanını belirtirseniz takip ederiz haber yaparız :)

0554-637-25-99

abircan
05.03.2008, 13:47
çok güzel bir düşünce...
Ama ne zaman olacak?
Ben Samanyolu Televizyonu Haber Merkezi'nde muhabirim.
Tam zamanı ve mekanını belirtirseniz takip ederiz haber yaparız :)

0554-637-25-99


RÜŞTÜ ELMAS BURAYI FETOYA SATTI GALİBA

SENDE HOŞGELDİN, MUHABİR OLDUĞUNA GÖRE İŞİN ZOR , O KADAR ALİ DİBO YOLSUZLUK , ADAMKAYIRMA, İŞE TARİKATI YERLEŞTİRME HABERLERİ SİZE BİRŞEY İFADE EDERMİ

AMA GERÇEK HABER ALACAKSAN BU HAFTA SONU 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ MİTİNGİNİ İZLEMEYE GEL ÇAĞLAYANA, KIYAĞIM OLSUN ATLATIRSIN SENİN TAYFAYI :)

ÇÜNKÜ SİZİN İÇİN HANBER DEĞERİ YOK GİBİ GÖRÜLEBİLİR ÖZGÜR EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ,

abircan
05.03.2008, 13:48
Devlet dindar üretemez'
05-03-08


YAZAR: CUMHURIYET



Aleviler Danıştay'ın din kültürü ve ahlak bilgisi dersiyle ilgili kararından memnun.




Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Turan Eser, "Hükümet boş konuşmaktan vazgeçsin. Ulema yerine, evrensel hukukun referanslarına başvurarak zorunlu din derslerini derhal kaldırsın" görüşünü dile getirdi.

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Turan Eser , Danıştay'ın din kültürü ve ahlak bilgisi dersiyle ilgili kararıyla "Eğitimde İslamizasyona son verin" dediğini belirterek "Danıştay, devletin asli görevinin din ve dindar üretmek değil, çağdaş bireyler yetiştirmek olması yönünde mesaj vermiştir" dedi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ile Eğitim-Sen de zorunlu din derslerine bir an önce son verilmesini istediler.

Eser, yaptığı yazılı açıklamada, yıllardır Türkiye'de "İnanç özgürlüğünün olmadığı" konusundaki görüşlerini dile getirdiklerini ancak bir sonuç alamadıklarını belirterek "Ne zaman hukukun evrensel dilini devreye soktuk, paslanmış kulaklar açılmaya, kemikleşmiş kanaatlar yumuşamaya başladı" dedi. AKP hükümetine "Alevilere yönelik ayrımcılık ve Alevilerin özgürlük alanlarına yönelik tecavüzlere son verin" çağrısında bulunan Eser, "Nasıl ki Sayın Başbakan'ın özgürlük alanına tecavüz edilmesine tahammülü kalmadıysa, Alevilerin hem tahammülü hem de sabrı kalmamıştır. Artık tribünlere konuşmaktan ve gerçekleri türbanla örtmekten vazgeçip, Alevilerin özgürlük haklarını tanıyın ve gereğini yapın. Hükümet boş konuşmaktan vazgeçsin. Ulema yerine, evrensel hukukun referanslarına başvurarak zorunlu din derslerini derhal kaldırsın" görüşünü dile getirdi.

Alevilerin zorunlu din dersi konusundaki haklılıklarının önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ardından da Danıştay tarafından anlaşıldığını, buna karşın AKP iktidarının bunu anlamamakta ısrar ettiğini belirten Eser, "Danıştay aslında, eğitimde İslamizasyona son verin demiştir. Zaten laik bir hukuk devletinde zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin anayasada güvence altına alınması ise ayrı skandaldır. Sosyal bilgiler, biyoloji, Türkçe, matematik, sanat, fizik, kimya gibi dersleri anayasada zorunlu olarak ele alınmıyorsa, din dersi de alınmamalıdır. ABF olarak talebimiz gayet açık ve net: Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır ve anayasada konu edilmekten çıkarılmalıdır" dedi.

'Derslere son verilsin'

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ile Eğitim-Sen de ortak basın toplantısıyla zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine bir an önce son verilmesini istedi. PSAKD Başkanı Kâzım Genç , yargının verdiği kararın gereğinin yerine getirilmesini isteyerek "Bu somut yargı kararları karşısında hükümeti AİHM'nin ve Danıştay'ın kararlarına uymaya ve zorunlu din dersi uygulamasına derhal son vermeye davet ediyoruz. Bu aşamadan sonra görev ve sorumluluk hükümet ve hükümetin başbakanına ait olacaktır'' dedi. Genç, bu konuyu Türkiye'nin sorunu olarak gören yurttaşları "zorunlu din derslerine'' karşı dava açmaya davet etti.

Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer de hükümeti eleştirerek "Ne kadar özgürlükçüsünüz; özgürlük, demokrasi konusunda, kişi, hak ve hürriyetleri konusunda ne kadar samimisiniz, bunu ortaya koyun ve hemen anayasanın 24. maddesinin değişiklik teklifini vererek, bu dersleri zorunlu olmaktan çıkarın'' dedi.

Cumhuriyet

asitane3458
05.03.2008, 17:17
abi sende cumhuriyet gazetesinden kopyala yapıştır yapıon bune yha .gazete de gazete olsa barii tek taraflı haber yapıo

ero
05.03.2008, 17:36
ne oldu asitane zamandan mı yazsın ......ZAMAN en objektif gazetedir demi.....:D:D ALLAHIM YA....

aozdemir
05.03.2008, 17:36
BIRAK ALLAH AŞKINA YA
NE SUSTURMASI BE KULAĞIMIZ KUNNAÇ OLDU BE ARKADAŞIM
HER TARAFIMIZDA TÜRBAN BE ADAM , İŞİ GÜCÜ BIRAKTIK, EKONOMİ, SAVAŞ , İŞSİZLİK, TERÖR VS VS BİR KENARDA TÜRBAN BİR KENARDA YAHU


bir sorunu bu kadar büyütmenin ne anlamı vardı. bunun suçlusu bu sorunu çözmek isteyenler değildir. bu bir özgürlük sorunudur. benim davranışım başkasının hakkını ihlal etmiyorsu bu davranışıma sınır koymak kimin haddine.

aozdemir
05.03.2008, 17:39
YANLIZCA GEÇEN CUMA 2 MİLYAR DOLAR DÖVİZ KAÇTI TÜRKİYEDEN
KRİZ GELİYOR ARKADAŞLAR , TÜRBAN BUNUN PERDESİYDİ, HERKES DÖVİZE OLAN BORCU VARSA KAPASIN, ÖNLEM ALIN BORÇLANMAYIN YAKINDA EKONOMİ MALESEF PATLAYACAK, TÜRBANDA YETMEYECEK AÇIKLARI GİDERMEYE ALEVİLİKDE, ÖZGÜRLÜKDE, BAĞIRARAK KIZARAK NUTUK ATMAKDA, BEYAZ KAŞKOLDA, AMPULDE, KARAÇARŞAFDA, BEYAZ TÜRBANDA ÜÇ HİLALDE ALTI OKDA SAĞDA SOLDA YETMEYECE AYNI 2001 E GERİ DÖNECEĞİZ, YOKSULLUĞA HEP BERABER ADIM ATACAĞIZ, BIRAKINDA BİRAZ GERÇEK GÜNDEN EKONOMİYE İŞSİZLİĞE YOĞUNLAŞIN YAHU

sende aynen deniz baykal gibi felaket tellalığı yapıyorsun.

aozdemir
05.03.2008, 17:41
Bu ülkenin başörtüsü meselesi yok, başörtüsü dayatması başörtüsü zorlaması başörtüsüyle birlikte bazı şeyleride örtme meselesi vardır.Dini siyasete katma meselesinde ilk adımlar atılma meselesi vardır.Yater artık yaaa. Uyanın artık!!! Toplum olarak aylardır tartıştığımız şeye bak.İnancım gereği kapatıyorum deniyor, iyi güzelde her inanan kendi inancını uygulatmaya kalkarsa olurmu bu? Her yerin bir kuralı uyumluluğu yasası vardır. Sonra işin esas yanı sakıncası, erkek açık saç görürse tahrik olurmuş. Saçtan tahrik oluyor diye kadının başını değil tahrik olan erkeğin bilmem neresini bağlamalı.Kadın üzerinden siyaset kadın üzerinden ticaret kadın üzerinden rant.Ya Atatürk'ün görmek istediği çağdaş Türk kadını bumu? Kendine gel,Kendini kullandırma ona buna yem malzeme olma!!! Geçmişe değil geleceğe bak, çağdaş medeniyet geçmişle değil gelecekle değişimle bulunur.Alevi dernekleri meselesine gelincede yıllardan beri alevi sorunalrından bahsedilir, kendi sorunlarını çözdülerde sıra buna mı geldi.Bundada bir gariplik var.Temennim şu kısır tartışmayı biran evvel gündenden kaldırıp başka daha ciddi sorunlara çözüm çara aranır.Anayasa Mahkemesi buna son noktayı koyacaktır.Bu birilerini üzsede. Saygılar.


başkaları sizin başınızı zorla kapatmaya çalışsaydı ne tepki verirdiniz merak ediyorum. özgürlük herkes için olmalı.

aozdemir
05.03.2008, 17:54
alevilerde inançlarını serbestçe yaşamalı sünnilerde. başörtüsünün serbest olmasını istemek aleviliğin neyine aykırı merak ediyorum.

bayatlı kenan58
05.03.2008, 18:07
abırcan bey gercek alevı dernegı ne dıyor bılıyormusunuz demıs PSAKD dernegı baskanı kazım genc ın goruslerını yazmıs....evet ben kazım gencın goruslerını bılıyorum AIHM ye alevılık ıslamın dısındadır dıye dava acıyor.roportajlarında alevılık ıslamın ıcınde degıldır alevılık ıslamdan ayrıdır alevılık orta asyadan samanızmın rıtuellerınıde alarak anadoluya gelen musevılıkten hırıstıyanlıktan ve ıslamıyetten etkılenen bır ınanc felsefe kultur ve yasam bıcımıdır dıyor bızım tanrımız ınsan,kabemız sevgıdır dıyor alevılerın gercek adı kızılbastır baskılardan dolayı bız kendımıze ALİ taraftarı dıyelım dedıler Muhammedın arap olan Alı sıyle bızım Ali mız cok farklıdır dıyor.....
gercek alevılık buysa dıyecek bırseyım yok..........

Dağcı
05.03.2008, 18:20
ne oldu asitane zamandan mı yazsın ......ZAMAN en objektif gazetedir demi.....:D:D ALLAHIM YA....

Amma da karın ağrınız varmış kardeşim ya.
Size soda iyi gelir...

Dağcı
05.03.2008, 18:22
%99'u müslüman olan bir ülkede yaşadıklarımıza bak ya...

Dağcı
05.03.2008, 18:26
Otuz yılı aşkın süredir Cumhuriyet gazetesinde karikatürleri ile yer alan Tan Oral'ın, Yeni Şafak Gazetesi'ne verdiği röportaj nedeni ile gazetesindeki işine son verildi.

Tan Oral, Yeni Şafak Gazetesi'ne verdiği röportajda "Kızların yaptıkları başkaldırı değil baş eğmeme. Başörtülüler ne zaman üniversiteye girse birileri rahatsız oldu" sözleriyle üniversitelerdeki başörtüsü yasağını eleştirmişti. Oral'ın bu sözlerinden rahatsız olan Cumhuriyet Gazetesi'nin yöneticileri dün Oral'ın işine son verdi.

İşte yere göğe sığdıramadığınız gazetenizin uygulaması... Tam bir bağnazlık ve yobazlık örneği.

ero
05.03.2008, 18:41
Amma da karın ağrınız varmış kardeşim ya.
Size soda iyi gelir...

.SENİN OKUDUĞUN ZAMAN GAZETESİ NEDİR YA... ona gazete bile denmez..her yerinde din--akp---dualar--- gerçek gazete budur demi....asıl siz CUMHURİYETİN başarısını çekemiyosunuz....bi araştırda bak hangi gazete daha çok satılıyo...daha çok basılıyor???bari çamur atmayın...sanada hazmı kolay..bi süt lazım;)

aozdemir
05.03.2008, 18:59
eğer siz cumhuriyeti seviyorsanız niçin çoğunluğa tahammül edemiyorsunuz.

aozdemir
05.03.2008, 19:27
siz diktatör yönetimini özlüyorsunuz ama takiyye yapıyorsunuz.

serkanka58
06.03.2008, 09:00
.SENİN OKUDUĞUN ZAMAN GAZETESİ NEDİR YA... ona gazete bile denmez..her yerinde din--akp---dualar--- gerçek gazete budur demi....asıl siz CUMHURİYETİN başarısını çekemiyosunuz....bi araştırda bak hangi gazete daha çok satılıyo...daha çok basılıyor???bari çamur atmayın...sanada hazmı kolay..bi süt lazım;)
hangisiymiş söyle bakim

zorunuza gitmesinnnn

abircan
06.03.2008, 09:13
YARGI 25 YIL SONRA HUKUKUN EVRENSEL DEĞERLERİ VE İLKELERİ BULUŞTU.
ALEVİLER HAKLI ÇIKMIŞTIR: DEVLET DİN VE DİNDAR ÜRETEMEZ.
AKP HÜKÜMETİ KARAR VERMELİDİR; TÜRKİYE'DE SİYASET VE ÖZGÜRLÜK DİNDARLIK KURALLARIYLA MI ŞEKİLLENECEK YOKSA EVRENSEL HUKUK DERĞERLERİYLE Mİ?


25 yıldır devlet eğitimi olarak, Sünnilik anlayışı doğrultusundaki mezhep endeksli "zorunlu din eğitimi" işkencesine son verilmesi gerektiğini ifade eden sevindirici karar nihayet 8.Danıştay tarafından açıklandı. Dün evrensel hukuk değerlerinin ve insan hakları hukukun dünya adresi olan AİHM'in kararından sonra, dün ulusal yargı düzeyinde 8. Danıştay, zorunlu din derslerinde "ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi verilmediğini" ve "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır." gerekçeleriyle, 25 yıllık hak ihlallinin son bulmasına işaret etmiş ve karar vermiştir.



Yıllardır Türkiye'de "İnanç özgürlüğünün olmadığı" konusunda görüşlerimizi ifade ettik. Kamuoyu, hükümetler, siyasiler ile paylaştık. Alevi ve diğer inançtan kesimlerinin çocuklarının 12 Eylül darbesi ve yeşil kuşak projesinin bir parçası olan zorunlu din dersleri konusunda karşılaştıkları hak ihlalleri ve asimilasyoncu eğitim konusunda siyasilerin ve hükümetlerin paslanmış kulaklarını açamadık. Ne zaman hukukun evrensel dilini devreye soktuk, paslanmış kulaklar açılmaya, kemikleşmiş kanatlar yumuşamaya başladı.

AKP hükümetini sesleniyor ve uyarıyoruz; Asırladır süre gelen ve AKP hükümetleri döneminde katlanarak artmaya başlayan, Alevilere yönelik ayrımcılık ve Alevilerin özgürlük alanlarına yönelik tecavüzlere son verin. Nasıl ki Sayın Başbakanın özgürlük alanına tecavüz edilmesine tahammülü kalmadıysa, Alevilerin hem tahammülü, hem de sabrı kalmamıştır. Artık tribünlere konuşmaktan ve gerçekleri türbanla örtmekten vazgeçip, Alevilerin özgürlük haklarını tanıyın ve gereğini yapın. Hükümet boş konuşmaktan vazgeçsin. Ulema yerine, evrensel hukukun referanslarını başvurarak, zorunlu din derslerini derhal kaldırsın.



Zorunlu din dersi uygulamalarının, din, vicdan ve inanç özgürlüğünü güvence altına alan Anayasa'nın 24. maddesine, evrensel hukuk değerlerine, çocuk haklarına ve laiklik anlayışına aykırı olduğunu anlatmaya çalıştık. Alevilerin laiklik ekseninde verdiği mücadelenin haklılığını dün AİHM, bugünse DANIŞTAY anladı. Gariptir ama AKP halen anlamadı. Burada anlama ile ilgili bir arıza ya da ideolojik barikatın olduğu belli. Bu sorunu gidermek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.



8. DANIŞTAY'ın bu sevindirici kararın gerekçelerini çok yönlü okumak mümkündür. Danıştay aslında, eğitimde İslamizasyona son verin demiştir. Devletin asli görevi din ve dindar üretmek değil, çağdaş bireyler yetiştirmek olması yönünde mesaj vermiştir. Zaten Hukukun ABC si bile, bize zorunlu din eğitiminin, hukuk, demokrasi ve laiklik açısından kabul edilemez olduğunu söyler. 8. Danıştay ve AİHM'nin aldığı bu kararlar, artık Türkiye'de zorunlu din derslerinin mevcut haliyle uygulamasının mümkün olmadığını göstermiştir.



Zaten laik bir hukuk devletinde "Zorunlu Din Kültür ve Ahlak Bilgisi dersi"nin Anayasa'da güvence altına alınması ise ayrı skandaldır. Sosyal bilgiler, Biyoloji, Türkçe, matematik, sanat, fizik, kimya gibi dersleri Anayasa da zorunlu olarak ele alınmıyorsa, din derside alınmamalıdır. Bu dersin 25 yıldır Anayasal güvence ile zorunluluk altına alınmasını savunan ideolojik niyet zaten hukuk dışı referanslardan beslenmiştir. 12 Eylül Anayasası evrensel hukuktan değil, ideolojik terciklerden beslenmiştir. Bilimden, çağdaşlıktan ve aydınlıktan yana yurttaş yerine, din ve dindar üretmeyi hedefleyen ideolojik metindir.



ABF olarak hukuk mücadelesinde yer alan Hasan Zengin, Ali Kenanoğlu ve Hatice Köse'ye açtıkları ve kazandıkları davalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Hükümet bu karar doğrultusunda gereğini yerine getirmediği taktirde ABF olarak Türkiye çapında Hasan, Ali ve Hatice'nin davasın emsal niteliğinden dolayı milyonlarca yeni davacı ile buluşturma kararlığımızı buradan ifade etmek istiyoruz.

Hükümete Mayıs ayına kadar yargı kararları doğrultusunda derhal değişimi uygulamaya koymasını talep ediyoruz. ABF olarak talebimiz gayet açık ve net; Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır ve Anayasa'da konu edilmekten çıkarılmalıdır. Aksi taktirde hukuktan doğan tüm haklarımızı kullanarak, çocuklarımızı zorunlu din dersleri sokmayarak, yeni toplu davalara açarak bu mücadelenin sonuç alana kadar sürdüreceğimize dair kararlığımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz., 04 Mart 2008



Saygılarımızla



Alevi Bektaşi Federasyonu



Turan ESER, Genel Başkan

aozdemir
06.03.2008, 09:25
YARGI 25 YIL SONRA HUKUKUN EVRENSEL DEĞERLERİ VE İLKELERİ BULUŞTU.
ALEVİLER HAKLI ÇIKMIŞTIR: DEVLET DİN VE DİNDAR ÜRETEMEZ.
AKP HÜKÜMETİ KARAR VERMELİDİR; TÜRKİYE'DE SİYASET VE ÖZGÜRLÜK DİNDARLIK KURALLARIYLA MI ŞEKİLLENECEK YOKSA EVRENSEL HUKUK DERĞERLERİYLE Mİ?



evrensel hukuk kuralı dediğiniz şey şu anda ABD' nin uyguladığı kurallar galiba. kan ve gözyaşı.ben başka bir şey göremiyorum dünyada.

abircan
06.03.2008, 11:27
evrensel hukuk kuralı dediğiniz şey şu anda ABD' nin uyguladığı kurallar galiba. kan ve gözyaşı.ben başka bir şey göremiyorum dünyada.

ONUN İÇİNMİ ABD NİN EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ SİZİN DESTEKLEDİĞİNİZ MEVCUT HÜKÜMET VE ONUN YARDAKÇISI MEHEPE VE KÜRTÇÜ DTEPESİ DEĞİLMİ

abircan
06.03.2008, 13:18
Alevilik İmam Hatip'te 6 Mart 2008






Din dersi müfredatını yenileyen bakanlık, imam hatiplerin ders programına Aleviliği de ekledi. Uygulama, Alevi köylerine giden imamların halkla iletişimini kolaylaştıracak.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin mevcut haliyle zorunlu olamayacağına ilişkin Danıştay kararı ve ders kitaplarında Alevilik konusuna yer verilmesine ilişkin tartışmalar devam ederken MEB, imam hatip liseleri müfredatını yeniledi. Ders kitaplarında, Alevilik’ten bahsedilecek.

Akşam Gazetesi’nden Z. Kıvanç El’in haberine göre; Ders kitaplarında Alevilik için “tasavvufi yorum” tanımı yapıldı. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan imam hatip ve Anadolu İmam Hatip liseleri müfredatı onay için Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’na gönderildi. 10, 11 ve 12’nci sınıfta Alevilik konularının da işlendiği ders kitapları, 2008-2009 eğitim öğretim yılına yetiştirilecek.

YUNUS EMRE DERS KONUSU

10’uncu sınıf ders kitaplarında, Eş’ari, Ahmet Yesevi, Ahi Evran, Hacı Bektaş Veli, Mevlana ve Yunus Emre anlatılacak. Kitapta, “Hz. Ali’nin Örnek Şahsiyeti ve İbadetin Önemine Dair Sözleri”, “Hacı Bektaş Veli-Tevhit ve İnanç Esasları” gibi konular bulunacak. 11’inci sınıf ders kitaplarında “Türkler’de İslam Anlayışının Oluşmasında Etkili Olan Şahsiyetler” başlığı altında Alevi liderlerinden söz edilecek. Kitapta Ahmet Yesevi, Şah İsmail, Pir Sultan Abdal anlatılacak. Yine 11’inci sınıf ders kitaplarında “Ehl-i Beyt Sevgisi” başlıklı bir bölüm de yer alacak. 12’nci sınıf ders kitaplarında ise Hacı Bektaş Veli’nin “Makalat” adlı eserinden alıntılar yapılarak Alevilik anlatılacak. Öğrencilere Yesevilik, Mevlevilik, Alevilik-Bektaşilik ve Ahiliğin kültürel yorumlarını yapan makaleler okutulacak.

TASAVVUF ÖNDERLERİ

MEB’in imam hatip liseleri müfredatında yaptığı değişiklik ile Alevilik’ten “Kelam”, “Felsefe”, “Siyer”, “Temel Dini Bilgiler” ve “Sosyoloji” derslerinde çeşitli bölümlerde bahsedilecek. Müfredatta, “tasavvufi oluşumların, devlet düzeninin bozulduğu dönemlerde, toplumun bir arada tutulmasında önemli roller oynadığına” dikkat çekilerek, Yunus Emre, Mevlana, Ahmet Yesevi, Ahi Evran ile birlikte Hacı Bektaş Veli’den de ‘tasavvuf önderi’ olarak söz edilecek.

İmamlara kolaylık

YENİLENEN imam hatip müfredatının sunuş bölümünde de, Türkiye’nin tüm bölgelerinde görev alacak imam ve hatiplerin halkla daha sıcak ilişki kurabilmeleri için müfredatın yenilendiği ifade edildi. MEB yetkilileri de, “Öğrenciler, Alevilerin çoğunlukta olduğu köylerde görev alınca zorluk ve sıkıntı çekmesinler diye bu kültürler hakkında ayrıntılı bilgi vereceğiz” değerlendirmesini yaptı. MEB, geçtiğimiz yıl İlköğretim 8’inci sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabında “Alevilik” konusuna ilk defa yer vermişti. Kitabın 81 ve 82’nci sayfalarında “Tasavvufi Yorumlar” başlıklı bölümde, Alevilik’ten de olumlu ifadelerle söz edilmişti. Bakanlık, 12’nci sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında da Alevilik konusuna geniş yer vermişti.

aozdemir
06.03.2008, 13:43
ONUN İÇİNMİ ABD NİN EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ SİZİN DESTEKLEDİĞİNİZ MEVCUT HÜKÜMET VE ONUN YARDAKÇISI MEHEPE VE KÜRTÇÜ DTEPESİ DEĞİLMİ

siz kimi destekliyorsunuz ABD ye ne kadar tepki gösteriyor sizin desteklediğiniz kişiler bilmiyorum da. ABD'ye en sert eleştiriyi yine bu hükümet yapıyor. ABD, zorbalığıyla herkesi susturmuş durumda.

Alibaba58
06.03.2008, 15:23
onlarda Muharrem ayında Tayyip Efendiyle yemek yiyen satılmışlardan olmasın. Bunlar kesinlikle uydurma dernekler, hiçbir gerçek alevi ve özünde alevi kanı taşıyan hiçkimse bunu yapmaz asla inanmıyorum.

abircan
06.03.2008, 15:26
'Zaman'dan hayali Alevi dernekleri
06-03-08


YAZAR: MİYASE İLKNUR



Türban tartışmasında "Alevi dernekleri türbana destek verdi" şeklinde yayınlar yapan Zaman gazetesinde ismi geçen Alevi derneklerinin hayali olduğu öne sürülüyor.




Türban konusundaki tartışmalarda AKP'ye destek veren Zaman gazetesi, türban yasasına destek veren lobiye Alevileri de katmak isteyince işler karıştı.

Zaman gazetesi, bazı Alevi derneklerinin türban konusunda destek verdikleri yönünde haberler yaptı. Bu haberlerde türbana sözde destek veren Alevi kurumlarının ve yöneticilerinin ağzından demeçlere yer verdi. Ancak bu derneklerin hiçbirinin adı daha önce duyulmamış ve kimse tarafından tanınmayan derneklerdi. Bu dernekler kendi bölgelerinde tanınmadığı gibi ne zaman kuruldukları da bilinmiyordu. Alevi sitelerinden "Alevionline" , haberlerden şüphelenerek söz konusu dernekleri İçişleri Bakanlığı kayıtlarından araştırdı. Ancak İçişleri Bakanlığı kayıtlarında bu isimde derneklere ilişkin en ufak bir kayda rastlanmadı. Alevionline sitesi, Zaman gazetesinin köy derneklerinin isimlerinde oynamalar yaparak hayali Alevi derneği yarattığını duyurdu.

Zaman gazetesinin "50 Alevi derneği başörtüsüne destek eylemi yapmaya hazırlanıyor" haberinde şu derneklerin ismi geçiyordu:

Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı: Özdemir Özdemir .

Antalya-Finike Alevi Türkmen Derneği Başkanı: Cüneyt Gürbudak .

Çorum Bozköy Alevi Derneği Başkanı: Faruk Uçan .

Çorum Alaca Hamdi Köyü Alevi Derneği Başkanı: Mehmet Şahin .

Sıvas Divriği Alacadağ Alevi Derneği Başkanı: Ali Vural.

Kırıkkale Hamzalı Alevi Derneği Başkanı: İsmail Şimşek .

Haydar Sultan Derneği Başkanı: Tamer Öznuk .

Kırıkkale Federasyon Başkanı: Hüseyin Yakut .

Çankırı Şabanözü Alevi Derneği Başkanı: Akif Karsavuran .

Samsun Vezirköprü Alevi Derneği Başkanı: Satılmış Akyüz .

Gazetenin "hayali dernekleri" ne bulduğu başkan isimleri de büyük bir olasılıkla hayali. Çünkü Alevilerde hemen hiç kullanılmayan "Faruk ve Akif" isimlerinde başkan adlarına yer verilmiş. Alevilerin Hz. Ali dışında diğer üç halifenin gerçek adları ile sıfatlarını isim olarak çocuklarına vermediği biliniyor. Burada Hz. Ömer' in sıfatı olan "Faruk" adında bir dernek başkanının bulunması yadırgatıcı. Aynı şekilde "Akif" adı da bir iki istisna dışında kullanılmıyor.

Söz konusu derneklerle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı kayıtlarını araştıran Alevionline sitesi, bu derneklerin var olmadığını ortaya çıkardı.

Haberde, ismi "doğruya yakın" olarak yazılmış belki de tek dernek bu. İçişleri Bakanlığı kayıtlarına göre Ankara-Çankaya'da "Hasandede Türkmen ve Bektaşi Kültür ve Dayanışma Derneği" ismiyle bir dernek bulunuyor. Kuruluşu, faaliyetleri, kaç üyesi olduğu, kapsamı belli değil. Faaliyetini Google'a sormak için tıklayın. Google size net bir cevap verecektir.

Sonuç olarak Zaman gazetesi, "hayali" dernekler kuruyor. Var olan derneklere "hayali" isimler ve "misyonlar" yüklüyor. Gazetenin sıraladığı isimlerin hiçbiri gerçek isim değil. Çoğunun var olduğu bile şüpheli. Var olanların isminde de "Alevi" ibaresi geçmiyor.

abircan
06.03.2008, 15:27
YUKARDAKİ MESAJIMIN SAYFASIDA ÇOK ANLAMLI OLDU **********58************

serkanka58
06.03.2008, 17:40
YUKARDAKİ MESAJIMIN SAYFASIDA ÇOK ANLAMLI OLDU **********58************

sen hangi amaca hizmet ediyosun birader,?
bu ülkeyi zaman içinde ve hala türlü oyunlarla kutuplaşmaya ve bölmeye çalıştılar.
sende bunun hizmetçilerindenmisin?

serkanka58
06.03.2008, 17:43
'Zaman'dan hayali Alevi dernekleri
06-03-08


YAZAR: MİYASE İLKNUR



Türban tartışmasında "Alevi dernekleri türbana destek verdi" şeklinde yayınlar yapan Zaman gazetesinde ismi geçen Alevi derneklerinin hayali olduğu öne sürülüyor.




Türban konusundaki tartışmalarda AKP'ye destek veren Zaman gazetesi, türban yasasına destek veren lobiye Alevileri de katmak isteyince işler karıştı.

Zaman gazetesi, bazı Alevi derneklerinin türban konusunda destek verdikleri yönünde haberler yaptı. Bu haberlerde türbana sözde destek veren Alevi kurumlarının ve yöneticilerinin ağzından demeçlere yer verdi. Ancak bu derneklerin hiçbirinin adı daha önce duyulmamış ve kimse tarafından tanınmayan derneklerdi. Bu dernekler kendi bölgelerinde tanınmadığı gibi ne zaman kuruldukları da bilinmiyordu. Alevi sitelerinden "Alevionline" , haberlerden şüphelenerek söz konusu dernekleri İçişleri Bakanlığı kayıtlarından araştırdı. Ancak İçişleri Bakanlığı kayıtlarında bu isimde derneklere ilişkin en ufak bir kayda rastlanmadı. Alevionline sitesi, Zaman gazetesinin köy derneklerinin isimlerinde oynamalar yaparak hayali Alevi derneği yarattığını duyurdu.

Zaman gazetesinin "50 Alevi derneği başörtüsüne destek eylemi yapmaya hazırlanıyor" haberinde şu derneklerin ismi geçiyordu:

Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı: Özdemir Özdemir .

Antalya-Finike Alevi Türkmen Derneği Başkanı: Cüneyt Gürbudak .

Çorum Bozköy Alevi Derneği Başkanı: Faruk Uçan .

Çorum Alaca Hamdi Köyü Alevi Derneği Başkanı: Mehmet Şahin .

Sıvas Divriği Alacadağ Alevi Derneği Başkanı: Ali Vural.

Kırıkkale Hamzalı Alevi Derneği Başkanı: İsmail Şimşek .

Haydar Sultan Derneği Başkanı: Tamer Öznuk .

Kırıkkale Federasyon Başkanı: Hüseyin Yakut .

Çankırı Şabanözü Alevi Derneği Başkanı: Akif Karsavuran .

Samsun Vezirköprü Alevi Derneği Başkanı: Satılmış Akyüz .

Gazetenin "hayali dernekleri" ne bulduğu başkan isimleri de büyük bir olasılıkla hayali. Çünkü Alevilerde hemen hiç kullanılmayan "Faruk ve Akif" isimlerinde başkan adlarına yer verilmiş. Alevilerin Hz. Ali dışında diğer üç halifenin gerçek adları ile sıfatlarını isim olarak çocuklarına vermediği biliniyor. Burada Hz. Ömer' in sıfatı olan "Faruk" adında bir dernek başkanının bulunması yadırgatıcı. Aynı şekilde "Akif" adı da bir iki istisna dışında kullanılmıyor.

Söz konusu derneklerle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı kayıtlarını araştıran Alevionline sitesi, bu derneklerin var olmadığını ortaya çıkardı.

Haberde, ismi "doğruya yakın" olarak yazılmış belki de tek dernek bu. İçişleri Bakanlığı kayıtlarına göre Ankara-Çankaya'da "Hasandede Türkmen ve Bektaşi Kültür ve Dayanışma Derneği" ismiyle bir dernek bulunuyor. Kuruluşu, faaliyetleri, kaç üyesi olduğu, kapsamı belli değil. Faaliyetini Google'a sormak için tıklayın. Google size net bir cevap verecektir.

Sonuç olarak Zaman gazetesi, "hayali" dernekler kuruyor. Var olan derneklere "hayali" isimler ve "misyonlar" yüklüyor. Gazetenin sıraladığı isimlerin hiçbiri gerçek isim değil. Çoğunun var olduğu bile şüpheli. Var olanların isminde de "Alevi" ibaresi geçmiyor.

vay be YALANCI ZAMANIN MUMU ABİRCANA KADAR YANAR mış sen bu haberin yalan olduğunu ispatla ölene kadar bu gazetenin adını dahi anmayayım.
sen zaman gazetesini cumhuriyet ve bir zamanlar olan hala varmı bilmiyorum aydınlıkmı zannettin haaaa
bu kopyala yapıştır mantığını bırakta kapasiten varsa onu konuştur

özdemir
07.03.2008, 09:52
'Zaman'dan hayali Alevi dernekleri
06-03-08


YAZAR: MİYASE İLKNUR



Türban tartışmasında "Alevi dernekleri türbana destek verdi" şeklinde yayınlar yapan Zaman gazetesinde ismi geçen Alevi derneklerinin hayali olduğu öne sürülüyor.




Türban konusundaki tartışmalarda AKP'ye destek veren Zaman gazetesi, türban yasasına destek veren lobiye Alevileri de katmak isteyince işler karıştı.

Zaman gazetesi, bazı Alevi derneklerinin türban konusunda destek verdikleri yönünde haberler yaptı. Bu haberlerde türbana sözde destek veren Alevi kurumlarının ve yöneticilerinin ağzından demeçlere yer verdi. Ancak bu derneklerin hiçbirinin adı daha önce duyulmamış ve kimse tarafından tanınmayan derneklerdi. Bu dernekler kendi bölgelerinde tanınmadığı gibi ne zaman kuruldukları da bilinmiyordu. Alevi sitelerinden "Alevionline" , haberlerden şüphelenerek söz konusu dernekleri İçişleri Bakanlığı kayıtlarından araştırdı. Ancak İçişleri Bakanlığı kayıtlarında bu isimde derneklere ilişkin en ufak bir kayda rastlanmadı. Alevionline sitesi, Zaman gazetesinin köy derneklerinin isimlerinde oynamalar yaparak hayali Alevi derneği yarattığını duyurdu.

Zaman gazetesinin "50 Alevi derneği başörtüsüne destek eylemi yapmaya hazırlanıyor" haberinde şu derneklerin ismi geçiyordu:

Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği Başkanı: Özdemir Özdemir .

Antalya-Finike Alevi Türkmen Derneği Başkanı: Cüneyt Gürbudak .

Çorum Bozköy Alevi Derneği Başkanı: Faruk Uçan .

Çorum Alaca Hamdi Köyü Alevi Derneği Başkanı: Mehmet Şahin .

Sıvas Divriği Alacadağ Alevi Derneği Başkanı: Ali Vural.

Kırıkkale Hamzalı Alevi Derneği Başkanı: İsmail Şimşek .

Haydar Sultan Derneği Başkanı: Tamer Öznuk .

Kırıkkale Federasyon Başkanı: Hüseyin Yakut .

Çankırı Şabanözü Alevi Derneği Başkanı: Akif Karsavuran .

Samsun Vezirköprü Alevi Derneği Başkanı: Satılmış Akyüz .

Gazetenin "hayali dernekleri" ne bulduğu başkan isimleri de büyük bir olasılıkla hayali. Çünkü Alevilerde hemen hiç kullanılmayan "Faruk ve Akif" isimlerinde başkan adlarına yer verilmiş. Alevilerin Hz. Ali dışında diğer üç halifenin gerçek adları ile sıfatlarını isim olarak çocuklarına vermediği biliniyor. Burada Hz. Ömer' in sıfatı olan "Faruk" adında bir dernek başkanının bulunması yadırgatıcı. Aynı şekilde "Akif" adı da bir iki istisna dışında kullanılmıyor.

Söz konusu derneklerle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı kayıtlarını araştıran Alevionline sitesi, bu derneklerin var olmadığını ortaya çıkardı.

Haberde, ismi "doğruya yakın" olarak yazılmış belki de tek dernek bu. İçişleri Bakanlığı kayıtlarına göre Ankara-Çankaya'da "Hasandede Türkmen ve Bektaşi Kültür ve Dayanışma Derneği" ismiyle bir dernek bulunuyor. Kuruluşu, faaliyetleri, kaç üyesi olduğu, kapsamı belli değil. Faaliyetini Google'a sormak için tıklayın. Google size net bir cevap verecektir.

Sonuç olarak Zaman gazetesi, "hayali" dernekler kuruyor. Var olan derneklere "hayali" isimler ve "misyonlar" yüklüyor. Gazetenin sıraladığı isimlerin hiçbiri gerçek isim değil. Çoğunun var olduğu bile şüpheli. Var olanların isminde de "Alevi" ibaresi geçmiyor.

YALAN HABERLERİYLE NAM SALAN CUMHURİYET GAZETESİ YİNE TERS KÖŞEYE YATTI
Cumhuriyet yine çuvalladı
Pek çok haberi mahkeme tarafından tekzip edilen Cumhuriyet Gazetesi, bir kez daha zor duruma düştü.

Cumhuriyet Gazetesi'nin uydurma ilan ettiği haber kaynağından doğrulandı. Gazete, "50 Alevi Derneği'nin başörtüsü yasağının kalkmasına destek verdiği" haberinin gerçeği yansıtmadığını iddia etmişti. Cumhuriyet Gazetesini zor duruma düşüren cevap, hayâlî olduğu öne sürülen, alevi derneklerinden geldi.

Pek çok haberi mahkeme tarafından tekzip edilen Cumhuriyet Gazetesi, bir kez daha zor duruma düştü.


Zaman Gazetesi "Alevi derneklerinden başörtüsüne destek" başlığıyla bir haber verdi. Habere göre 50 Alevi derneği, toplumun birçok kesimi gibi başörtüsü yasağının kaldırılmasını istiyordu. Alevi dernekleri bu arzularını gerçekleştirmek için büyük bir de organizasyon düzenleyecekti. Hatta bu organizasyona destek sağlamak için MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşülmüş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere diğer siyasilerden de randevu talep edilmişti.

Ancak Cumhuriyet Gazetesi, bugünkü baskısında Zaman Gazetesi'nin haberinin yalan olduğunu iddia etti. İddiasını daha da ileri taşıyan Cumhuriyet, sözü geçen derneklerin uydurmaca ve hayal ürünü olduğunu ileri sürdü.

Cumhuriyet Gazetesi'nin yalanlama haberi bizzat hayal olduğu ileri sürülen dernekler tarafından yalanladı.

Cumhuriyet'e göre ismi geçen derneklere dair en ufak bir resmi kayıt yoktu. Ancak dernek yöneticileri istenmesi halinde kendilerine çok rahat bir şekilde ulaşılabileceğinin altını çizdi.

Alevi dernekleri Cumhuriyet Gazetesini okumak için açtıklarında gördükleri yalan haberle adeta büyük bir şok yaşamışlar. "Belki bir yanlışlık vardır" düşüncesiyle haberi yapan muhabirle görüşmüş, gazetenin yöneticilerine ulaşmaya çalışmışlar.

Durumdan son derece rahatsız olan Alevi dernekleri Cumhuriyet Gazetesi'nden hi değilse bir düzeltme yazısı yayınlamasını istemişler aksi takdirde hukuki yollara müraacat etmek zorunda kalacaklarının da altını çizmişler.

SAMANYOLU


yine yalan, yine iftira, ne zamana kadar devam edecek bu acaba

aozdemir
07.03.2008, 09:57
onların görevi haber yapmak değil ki iftira atmak. çamur at izi kalsın misali.

sivaslıgenç
07.03.2008, 10:34
Ya Abircan abi hemen herşeye tek taraflı bakıyor öyle algılayıp öylede yorumluyor olaylara tek gözünle bakma abi öteki gözünüde aç.Sonra yorum yaz.

ero
08.03.2008, 17:45
kerbela olayı su tartısan ınsanların ayrı dusunmesını saglayan olay sımdı su yukarıda kendını alevı dıye tanıtan ozellıkle abırcan bey ın ben alevıyım demesını saglayan olay.yezıdın adamları tarafından hz.hüseyının ve yanındakılerın olduruldugu olay.ınceledınızmı hıc.neden olmus dıye.muslumanlar bır olsun ıslam ulkesı guclu olsun dıye .hz.alı peygamber efendımızın damadı.yanı ıslamıyetı yaymak yasatmak yasamak ıcın bınlerce cefaya razı olan ınsan.alevı ise hz.alıyı seven manasında madem.pekı bu tanıma uyan alevı sızce basortusunun onunde saygı ıle egılmezmı.yoksa ugrunda canlar verılen kızgın collerde surgunler cekılen islamıyetı,basortusunu bosverın, krız gelıyor paramız azalacak ac kalacagız gıbı acız laflarmı eder.bu nekadar basıt ne kadar asagılık ne kadar ıgrenc bır konusma tarzı.ınsan kendını bu kadar rezıl bır hale nasıl sokabılır?

yezıdın adamları tarafından hz.hüseyının ve yanındakılerın olduruldugu olay.ınceledınızmı hıc.neden olmus dıye.muslumanlar bır olsun ıslam ulkesı guclu olsun dıye

sen bunu heralde ZAMAN gibi bi yerden okudun..çok yanlış....!!!alakası yok...bide adam gibi objektif olan bi kaynakyan araştır...islam ülkesi güçlensin diyemi Hz. Hüseyin öldürülmüş......

.hz.alı peygamber efendımızın damadı.yanı ıslamıyetı yaymak yasatmak yasamak ıcın bınlerce cefaya razı olan ınsan.alevı ise hz.alıyı seven manasında madem.pekı bu tanıma uyan alevı sızce basortusunun onunde saygı ıle egılmezmı

başörtüsü uğrunda eğilecek bişeymidir....ayrıca müslüman olan türbanı sevmek -kabul etmek zorundamıdır...bn sevmiyorumda kabul etmiyorumda...sen bizim müslümanlığımızı böyle ufacık şeylerle sınayamazsın....
sen özgürlüğünü yaşa tak( özgürlük dediğinde böyle şeyler değildir) ...hadi bakalım....keyfine bak....ama sizin istediğiniz dini ülke olma unsurunu bu ülke kabul etmeyecek....

ayrıca yazdığın çoğu şeyin doğrularla uzaktan yakından ilişkisi yok......

Abdurrahman 58
08.03.2008, 17:47
konuyla alakalı değilde bu imzandaki resim nerde çekilmiş?

usta o foto montaj sanırım....

serkanka58
10.03.2008, 09:40
ooooo hafta sonu biraz seviye düşmüş herhalde
hemşolar tartışılır ama hakaret olmaz hele biz yiğidolara bu hiç yakışmazzzz

abircan
10.03.2008, 17:26
Abdullah Gül çok değil iki hafta önce Vakit Gazetesine ne demişti hatırlayın:

''Benim babam küçük esnaf ve sakallı olduğu için beni Cumhurbaşkanlığına layık görmediler.''

Sakallı babanın Cumhurbaşkanlığına seçilmek için engel değil klasik bir AKP istismarı olduğunu

Sayın Demirel'in sakallı babalarını hatırlatılarak çürütülmüştü.

Geriye kalıyor zavallı esnaf istismarı.

Heyhat, o da büyük bir çarpıtmaymış.

Gazetelerdeki habere göre meğer Abdullah Gül'ün babası Ahmet Hamdi Gül beyefendi öyle zavallı

bir esnaf filan değilmiş.

Tersine kökleri 1972 ye dayanan bir şirkete ASTEKSAN ve 4000 metre kare kapalı alanı olan

devasa bir fabrikaya sahipmiş..

Bitmedi...

Abdullah Bey in zavallı dediği babasının İstanbul da da KITOKO iç ve dış Tic. LTd . diye de ayrı bir

şirketi varmış.

Bütün bu şirketlerin Adana ve Romanya'da şubeleri bulunuyormuş.

Abdullah Gül'ün babası fabrikasında ne imal ediyor?..

Şehir, park ve bahçe mobilyaları, çöp kutuları, otobus durakları, aydinlatma elemanları ve reklam

bilboardları.

Peki zavallı esnaf Hamdi Gül bunları nerelere mi satıyor?

ASTEKSAN in internetteki web sayfasına bakalım...

AAaaaa o da ne!

42 AKP li belediyenin referansları var orada.

Keza İstanbul Büyükşehir belediyesine bağlı IETT ve ISTON da var.. bu listede...

Referans ne anlama geliyor....

ASTEKSAN 42 AKP li belediyede iş yaptı ve bitirdi anlamına geliyor..

Görüyor musunuz Abdullah Gül'ün zavallı esnaf babasını...

Peki, bütün bu işlerin alınması ya da verilmesinde cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül' ün payı ya

da katkısı var mı?

Bunu ihaleye giren diğer şirketlere sormak gerek...

İstanbul'un 2300 bilboardunu 5 trilyona Abdullah Gül'ün babası yapacak..

Şimdi soruyoruz... Abdullah bey, bunlara ne diyorsun..?

42 AKP'Lİ belediyenin babana verdiği ihalelerin hesabını vermek durumundasın..

TURBANI, DINDAR CUMHURBASKANI HIKAYESINI VE 367 ISTISMARINI BIRAK - GEL, HESAP

VER....

BABAN 42 AKP LI BELEDIYEDEN BU IHALELERI NASIL ALDI?

BUNLARI TURBAN ISTISMARI YA DA CUMHURBASKANLIGI MAGDURIYETI MASALI ILE

ORTEMEZSIN.

abircan
10.03.2008, 17:31
vay be YALANCI ZAMANIN MUMU ABİRCANA KADAR YANAR mış sen bu haberin yalan olduğunu ispatla ölene kadar bu gazetenin adını dahi anmayayım.
sen zaman gazetesini cumhuriyet ve bir zamanlar olan hala varmı bilmiyorum aydınlıkmı zannettin haaaa
bu kopyala yapıştır mantığını bırakta kapasiten varsa onu konuştur

AL CEVAP, O GAZETE DİYE AMERİKANIN SESİ GAZETESİ TÜRİYEDE MANİÜLASYON AMAÇLI TÜRK DÜŞMANI YAYIN YAPAN YALANCI ZAMAN A CEVAPTIR

DİLİNİZİ DÜZGÜN KULLANIN

Zaman gazetesinin [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] linkinde internet sitemize yönelik "yalan haber yapıyorlar" şeklindeki iddialarına cevabımızdır.




Hatırlayalım:
2 Mart 2008 tarihinde Zaman gazetesinin Zaman'ın "Alevilerden Başörtüsüne Destek" Balonu haberinde aktardığımız üzere "Alevi derneklerinden başörtüsüne destek" başlıklı bir haberi yayınlanmıştı. Aynı gün biz bir araştırma yapıp Zaman'ın Hayali "Alevi" Dernekleri başlıklı haberde, bu derneklerin çoğunun isminin değiştirilip ortaya hayali bir haber çıkarıldığını savunmuştuk. Ardından 6 Mart 2008 tarihinde, Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyet: Zaman'a Suçlama haberimizde görüldüğü üzere bizim haberimize dayanarak bir haber yaptı. Yine aynı gün Zaman gazetesi ve "Alevi" dernekleri olduğunu iddia ettiği dernekler Zaman ve "Alevi" Derneklerinden Suçlama haberimizde görüleceği üzere bir cevap verdi.

Nedir Yalan Haber Olayı?
Kronolojik olarak linklediğimiz olayların özetini vermek gerekirse; tartışma, Zaman gazetesinin bazı derneklerin açıklamalarını "Alevi derneklerinden başörtüsüne destek" şeklinde haber yapmasıyla başladı. Biz bu derneklerin bir kısmını İçişleri Bakanlığı kayıtlarında araştırdık. Zaman'ın "ismini verdiği" Alevi derneklerinin büyük bölümünü bulamadık. Çağrışım yapabilecek ve yakın isimli dernekler de bulamadık. Çünkü yoktu. Bizim iddiamız şuydu: Zaman gazetesi, bazı köy derneklerinin isminde "bilinçli" olarak manipülasyon yapıp onları köy derneği hüviyetinden, Alevi derneği kimliğine taşımıştı. Neden? Çünkü "10 köy derneği türbana destek verdi" başlığı yerine, "Alevi dernekleri türbana destek verdi" başlığı kendileri için çok daha makuldü.

Bugün Zaman gazetesi ve onun "Alevi" derneği olarak tanıttığı dernekler, haberimizi kullanan Cumhuriyet gazetesine ve Alevionline sitesine gereksiz suçlamalar yöneltiyorlar. Hızlarını alamayan bu arkadaşlar, Alevionline'ı hedef alarak; "İnternet sitelerinde her zaman her türlü iddiaların ve gerçek dışı haberler olduğunu ilkokul çocuklarının bile malumu olduğunu söyledi." şeklinde bir söyleme dahi giriyorlar. Nedir internet siteleri? Internet sitelerini Marslılar mı yapıyorlar? Yoksa Alevionline'ın haber anlayışını, demeç verdikleri başka basın kuruluşlarıyla mı karıştırıyorlar? Alevionline, 3 yıllık saygın bir tarihe sahip, defalarca ulusal basına haber kaynağı olmuş ve bu zaman zarfındaki pratiğiyle de kendisini kanıtlamış bir internet sitesi. Bizim bugüne kadar sadece bir haberimize yalanlama gelmiştir, o da bizim haberimiz değil, başka bir sitenin haberiydi. Yine de yalanlamayı üzerimize alınıp, kendi sayfalarımızdan yayınlamıştık. Bugünlerde sıkça örneği görülen "hem suçlu, hem güçlü" tavırlarına meyil vermemiş; "önce doğrular" şiarından ayrılmamıştık. O yüzden Zaman'ın haberinde söz konusu yapılan internet siteleri kimdir, onu bilemeyeceğiz, ama bizimle uzaktan yakından ilgisi olmadığı kesin.

Gelelim şu "yalan dolu habere"... Efendiler. O haber yerinde duruyor. Kale gibi sapasağlam. Altında da o sizin beğenmediğiniz "Alevionline" imzasını taşıyor. En büyük referansı da budur. 3 yıl boyunca yayınladığımız 3589 haberden aldığımız özgüvenle imzalıyoruz o haberi. Güya "yalanlama" yapılmış ama haberde yalanlanan tek satır yok. Alevionline ne iddia etmişti? Antalya Finike Alevi Türkmen Derneği, Çorum Bozköy Alevi Derneği, Çorum Alaca Hamdi Köyü Alevi Derneği ve diğerleri. Haberimizde ismi geçen dernekler. Nerede bu dernekler? Biz dedik ki örneğin İçişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde adında "Bozköy" ve "Alevi" kelimeleri birlikte geçen hiçbir dernek yok. Var mı? Nerede yalanlamanız? Hangi yalanlama? Hasandede Türkmen-Bektaşi Derneği başkanı konuşuyor: "Derneğimiz vardır." Kim yok dedi? Alevionline'ın haberinde bu dernekle ilgili apaçık diyor ki; "Belki de ismi gerçeğe yakın yazılan tek dernek budur." Kırıkkale Federasyonu başkanı konuşuyor: "Derneğimizi araştıran Ankara Valiliği'ne niye bakmamış?" Sizin derneğinizi kim araştırmış? Bizim haberimizde Kırıkkale Federasyonu vardır, yoktur, olabilir de, olmayabilir de diye bir satır mı yeralıyor?

Haber ortada. Üzerinden 4 gün geçmiş. Haber olduğu yerde duruyor. Alevionline'ın "İçişleri Bakanlığı kayıtlarında böyle bir dernek yok." dediği 8 dernek halen ortada yok. Yerinde yeller esiyor. Ama "Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır." misali birileri Alevionline'ı "yalan haber" yapmakla suçluyor. Biz herkesi Zaman'ın Hayali "Alevi" Dernekleri haberimizi bir kez daha okumaya çağırıyoruz. Ardından da Zamancıların Zaman ve "Alevi" Derneklerinden Suçlama haberini tekrar okumaya çağırıyoruz. Ve Alevionline'ın nasıl "yalan haber" yapmakla suçlandığını bir kez daha gözden geçirmeye çağırıyoruz. Alevionline, 8 dernek ismi saymış. "Bu isimde dernekler İçişleri Bakanlığı kayıtlarında yok." demiş. O 8 dernek halen ortada yok. Yani Alevionline'ın haberi sapasağlam ortada duruyor. "Haberi yalanlayanlar" o 8 derneğin adını dahi ağızlarına almıyorlar. Ama Alevionline "yalan haber" yapmış oluyor. Neden? Çünkü kolay lokma. Neden? Çünkü sermayesiz, güvencesiz ufacık bir internet sitesi.

Hayır hayır! O kadar kolay lokma değiliz. "Avukatımız haberleri inceliyor. Mahkeme hakkımız saklıdır." deyince "Aman!" diyeceğimizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Gayri-hukuki hiç bir şey yapmadık. Gayri ahlaki hiç bir şey yapmadık. Haberimiz yerinde duruyor. Alevionline da yerinde duruyor. Ve Alevionline'ın yeri, haberinin tam arkası.

"Türkiye'nin en çok satan gazetesi" olmakla övünen bu neşriyat; Alevionline'ı "yalan haber" yapmakla suçlamıyor, suçlayamıyor. Çünkü ortada "yalan haber" yok. En azından Alevionline adına. Bu haberi yapanlar Alevionline'a resmen gözdağı vermek istiyor. Cumhuriyet gazetesi tekzip yayınlayacakmış, iddialarına göre. Bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Biz Alevionline'da çıkan haberin arkasındayız. Bir adım geri çekilmiyoruz. Değil Zaman, Newyork Times Alevionline adını ağzına sakız etse; bulunduğumuz yerden oynamayız. Çünkü haberimizin arkasındayız. Çünkü haberimiz doğrudur. Çünkü doğruları söyleyenler, yerlerini koruyamadıkları için bu ülkenin bu halde olduğuna inanıyoruz.

Haberde geçen "tehdit ediliyoruz" türünden söylemleri ise bizi ilgilendirmiyor. Böyle bir davranış varsa kınıyoruz. Biz hukuki ve insani olmayan hiç bir fiilin yanında yeralmayız, alamayız. Ama bir kişi Alevionline'ın haberi yüzünden "tehdit edildiğini" iddia ediyorsa; kusura bakmasın ve her gün demeç verdiği gazetenin haberlerine de arada bir göz gezdirsin. Biz hiç kimseyi hedef göstermiyoruz. Biz bu derneklerin isimlerinin "bilinçli" olarak değiştirildiğini savunduk. Bu hareket, "hedef gösterme" sınırları dahiline girerse, bu ülkede hiç kimse hakkında hiç bir haber yapılmaması gerekir.

Son olarak. Tekrar tekrar haberimizin arkasında olduğumuzu yineliyoruz. Biz 8 tane dernek ismi saydık. Bu derneklerin, o isimlerle İçişleri Bakanlığı kayıtlarında olmadığını söyledik. O 8 dernekten halen ses seda yok. Başka dernekler çıkıp "Biz varız. Bunlar yalan haber yapıyor." diyorlar diye haberimizin arkasından kaçacak değiliz. 3 yıldır Alevionline'ı her gün takip eden vefalı ziyaretçilerimize Alevionline'a güvendikleri için teşekkür ediyor, güvenmeye de devam etmelerini tavsiye ediyoruz. "Alevileri temsil etme" iddiasına ise bu yazıda hiç girmeyeceğiz. Alevileri Zaman gazetesiyle birlikte hareket eden köy derneklerinin mi temsil ettiği, yoksa bir internet adresi, ufacık bir hosting hesabıyla Alevionline'ın mı temsil ettiğine bırakalım Alevi toplumu karar versin. Ayrıca Aleviler adına konuşabilecek daha birçok kuruluş vardır. Onların da kimin yanında olduğunu zaman (gazete olmayan) gösterecektir.

Alevionline.com Alevi Haber Kolektifi

Okuyamayanlar için orjinal link:
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

abircan
10.03.2008, 17:38
Zaman Gazetesi'nin 'Alevi derneklerinden başörtüsüne destek' haberinden sonra, bahsi geçen dernekleri İçişleri Bakanlığı kayıtlarında araştıran Alevionline, bu isimde derneklerin bulunmadığını ve bazı köy derneklerinin isimlerinin manipüle edilerek Alevi derneği hüviyetine getirildiğini iddia etmişti. Konuyla ilgili Başkanımız Ali Kenanoğlu Birgün'e konuştu.










‘Bu dernekler naylon’

Zaman gazetesinde çıkan “Alevi derneklerinden başörtüsüne destek” başlıklı haberde yer alan derneklerin asılsız çıkması, Alevi derneklerini harekete geçirdi. Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, bu var olmayan naylon derneklerin AKP tarafından Aleviliği ve Alevileri asimile etmek amacıyla yenı kurulduğuna dikkat çekerek,” Alevilerin sorunlarını naylon derneklerle, naylon dedelerle ve gösterişli yemeklerle çözemezler” dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın imam hatıplere ve liselere Alevilik üzerine ders verme haberini de değerlendiren Kenanoğlu, bu derslerin gerekçesinin Alevi köylerine gönderilecek imamların işini kolaylaştırmak olduğunun söylendiğini ama bunun esas nedeninin asimilasyon ve misyonerlik olduğunu vurguladı. Kenanoğlu hükümete seslenerek” Alevilik adına iyi bir şey yapmak istiyorsanız elinizi Alevilikten ve Alevilerden çekin” dedi.

Hubyar Sultan Alevi Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu Zaman gazetesinde çıkan Türbana Destek haberi başlığını gördüğünde çok şaşırdığını ifade etti. Kenanoğlu, insan hak ve özgürlüklerini bütünsel bir hak olarak gördüklerini bu nedenle sadece türbanı öne çıkarıp bunu bir inanç özgürlüğü olarak lanse etmenin tek taraflı bir yakaşım olduğunu belirti. İnançların sadece türbanla sınırlı olmadığını dile getiren Kenanoğlu, “Türkiye de yasaklanan ve yasaklı tüm inançsal grupların kültürleri, kimlikleri ve inançları da özgürlükler kapsamına alınmalıdır. Alevilerin inançsal özgürlükleri söz konusuyken bir iftar yemeğiyle geçiştiriyorlar, Alevileri bir yemekle kandıracaklarını sanıyorlar” dedi.

Kürtlerin de kimliksel ve kültürel haklarının yok sayıldığını belirten Kenanoğlu, iş türbana gelince bütün herkesin bunu savunması gerektiğini, bunun bir insan hakları olduğunu söyleyip demokrat kesildiklerini söyledi. Kenanoğlu “Biz özgürlükçüyüz ama salak değiliz, diğer özgürlükleri yok sayarak türban özgürlüğünü savunmanin ne anlama geldiğini biz çok iyi biliyoruz”dedi.

Kenanoğlu, Alevi özgürlüğü içersinde yıllardır mucadele veren bir kişi olarak Türkiyedeki tüm Alevi derneklerini bildiklerini ve bu açıdan Zaman gazetesinde söz edilen derneklerinin isimlerini ilk defa duyduğunu ve bunların AKP tarafindan naylon dernek olarak yeni inşa edildiğine dikkat çekti. Kenanoğlu, “Alevilerin sorunlarını naylon derneklerle, naylon dedelerle ve gösterişçi yemeklerle çözemezsiniz, Alevi mücadelesini bu şekilde susturup yok edemeyeceğinizi iyi bilin’. Eğer hükümet Alevi sorununu çözmekte gerçekten samimiyse adres belli işinize geliyorsa” diye ekledi.

ZEYNEP KURAY



Hubyar.Org
Hubyar Haber Merkezi

abircan
21.03.2008, 12:35
Alevilere küfreden Fethullahçı doçent
21-03-08


YAZAR: RIZA ZELYUT / GÜNES



Zaman Gazetesi, Fethullah Gülen hareketinin karargahıdır. Lakin; içerideki Alevi Müslümanları düşman görürler. Çünkü; Aleviler Türkiye'de laikliğin, cumhuriyetin, demokrasinin ve insan haklarının gönüllü savunucularıdırlar.




Dün, aşağıdaki elektronik mektubu aldım ve okurken bir kez daha insanlığımdan utandım. Yol TV'ye bağlı Yol Haber tarafından gönderilen mektupta şunlar yazıyordu:

'Alevilere yönelik yüzyıllardır devam eden aşağılama ve iftiralara bir yenisi daha eklendi. Bu hakaretlerin sonuncusunun sahibi Doç. Dr. Ibrahim Öztürk adli bir öğretim üyesi.

Istanbul Ticaret Üniversitesi'nde Uluslararasi Ekonomik Kuruluşlar adlı dersin hocası Doç. Dr. Ibrahim Öztürk'ün, 18 Mart Salı günü derste 'Benim ailemin düşüncesine göre Alevi kadınları orospudur' demesi derste bulunan öğrencileri çileden çıkarttı. Derste bulunan öğrencilerden 9'u hemen bir şikayet dilekçesi ile durumu Istanbul Ticaret Üniversitesi Rektörlügü'ne bildirdiler.

Şikayet dilekçesini işleme aldıklarını ve Doç. Dr. Ibrahim Öztürk'ü işten uzaklaştıracaklarını belirten Istanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ateş Vuran'ın 'Bu yapılan insanlık dışıdır; özrü mümkün değildir. Bu adam psikolojik bir vakadır.' dediği ve üniversitesi adına, hakarete uğrayan, rencide edilen öğrencilerden özür dileyeceği belirtildi.

Hakarete uğrayan öğrencilerin, Alevi kadınlara hakeret eden, aşağılayan, onurunu zedeleyen, insanlıkla uzaktan yakından alakası olmayan bu hakaretten dolayı Ibrahim Öztürk'ün üniversiteden derhal kovulmasını ve akademik ünvanlarının geri alınmasını talep ettikleri açıklandı.

Doç. Dr. Ibrahim Öztürk hakkında hakeretten ve bir toplumu rencide etmesinden dolayı suç duyurusunda bulunulacağı da öğrenildi.

ZAMAN GAZETESI'NDE

'Alevi kadınları orospudur!' diyecek kadar gözü dönmüş bu adam; Marmara Üniversitesi'nde çalışıyor. Orada Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi'nin Ingilizce Iktisat Bölümü'nde ders veriyor. Istanbul Ticaret Üniversitesi'ne ise dışarıdan geliyor.

Türkiye'nin sürüklendiği uçurumu görmek istemeyenlere işte bu doçenti yeni bir örnek olarak sunuyorum.

Bu adam; aynı zamanda Zaman Gazetesi'nde ekonomi üzerine yazılar yazıyor.

Zaman Gazetesi, Fethullah Gülen hareketinin karargahıdır.

Fethullah Gülen hareketinin kimliğini, kişiliğini anlamakta Doç. Ibrahim Öztürk iyi bir ipucudur.

Bunlar; Hıristiyanlarla sıkı dost olurlar. Hatta Papa'nın elini bile öperler.

Kendilerini gizlemek için gazetelerinde diyalog ve hoşgörü yazıları yayımlatırlar.

Lakin; içerideki Alevi Müslümanları düşman görürler. Çünkü; Aleviler Türkiye'de laikliğin, cumhuriyetin, demokrasinin ve insan haklarının gönüllü savunucularıdırlar.

Aleviler; gericiliğe karşıdırlar... Tarikatların iktidarı ele geçirmesine asla evet demezler. Bunları; kömürle ve yiyecek paketleri ile kandırmak da mümkün değildir.

Ve bu Aleviler Amerikan emperyalizmine de şiddetle karşı çıkarlar

Fethullah Gülen ise Amerika tarafından beslenir.

Bu yüzden de işte Ibrahim Öztürk gibi Fethullahçılar; Alevilere düşmandırlar. Hoşgörü maskesi takmalarına karşın; bir an gelir ki içlerindeki kini işte böyle bayağı biçimde dışa vururlar.

***

Bugün Alevi toplumunun yaşam damarı olan laiklik; kesilmek isteniyor. Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya, bunu görmüş; AKP hakkında kapatma davası açmıştır. Başsavcı Yalçınkaya'ya saldıranların organizasyonu da bu tarikatçıler tarafından yürütülüyor. Alevilere küfreden bu doçent, yazılarında AKP iktidarını göklere çıkarmaktadır. Yani; okyanusötesi ilişkilerle Türkiye içindeki tarikat-siyaset ilişkisi; tam bir işbirliği fotoğrafı sunuyor. Böyle bir dönemde Alevi toplumunun yeniden düşünme zamanı gelmiştir. Alevilerin kendi aralarındaki küçük inançsal ayrılıkları unutup güçlerini birleştirme zamanı gelmiş de geçmektedir.

HAYDI YÖK BAŞKANI!

Türkiye'deki milyonlarca insana; inancı nedeniyle açıkça küfreden Ibrahim Öztürk hakkında soruşturma açması için Istanbul Cumhuriyet Savcısı'nı göreve davet ediyorum. Savcılığın; Türkiye'yi karıştırmaya çalışan, Alevileri açıkça aşağılayan, aşağılamayı bırakın onlara küfreden bu kişiye hukuku göstermesi gerekiyor.

Bir çağrım da YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan'a!

Haydi Sayın Özcan; bu kişi hakkında soruşturma aç ve gereğini yap.

Acaba yapabilecek misiniz?

Rıza ZELYUT

GÜNEŞ – 21 Mart 2008

çiğdem kaya
21.03.2008, 13:08
Alevilere küfreden Fethullahçı doçent
21-03-08


YAZAR: RIZA ZELYUT / GÜNES



Zaman Gazetesi, Fethullah Gülen hareketinin karargahıdır. Lakin; içerideki Alevi Müslümanları düşman görürler. Çünkü; Aleviler Türkiye'de laikliğin, cumhuriyetin, demokrasinin ve insan haklarının gönüllü savunucularıdırlar.




Dün, aşağıdaki elektronik mektubu aldım ve okurken bir kez daha insanlığımdan utandım. Yol TV'ye bağlı Yol Haber tarafından gönderilen mektupta şunlar yazıyordu:

'Alevilere yönelik yüzyıllardır devam eden aşağılama ve iftiralara bir yenisi daha eklendi. Bu hakaretlerin sonuncusunun sahibi Doç. Dr. Ibrahim Öztürk adli bir öğretim üyesi.

Istanbul Ticaret Üniversitesi'nde Uluslararasi Ekonomik Kuruluşlar adlı dersin hocası Doç. Dr. Ibrahim Öztürk'ün, 18 Mart Salı günü derste 'Benim ailemin düşüncesine göre Alevi kadınları orospudur' demesi derste bulunan öğrencileri çileden çıkarttı. Derste bulunan öğrencilerden 9'u hemen bir şikayet dilekçesi ile durumu Istanbul Ticaret Üniversitesi Rektörlügü'ne bildirdiler.

Şikayet dilekçesini işleme aldıklarını ve Doç. Dr. Ibrahim Öztürk'ü işten uzaklaştıracaklarını belirten Istanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ateş Vuran'ın 'Bu yapılan insanlık dışıdır; özrü mümkün değildir. Bu adam psikolojik bir vakadır.' dediği ve üniversitesi adına, hakarete uğrayan, rencide edilen öğrencilerden özür dileyeceği belirtildi.

Hakarete uğrayan öğrencilerin, Alevi kadınlara hakeret eden, aşağılayan, onurunu zedeleyen, insanlıkla uzaktan yakından alakası olmayan bu hakaretten dolayı Ibrahim Öztürk'ün üniversiteden derhal kovulmasını ve akademik ünvanlarının geri alınmasını talep ettikleri açıklandı.

Doç. Dr. Ibrahim Öztürk hakkında hakeretten ve bir toplumu rencide etmesinden dolayı suç duyurusunda bulunulacağı da öğrenildi.

ZAMAN GAZETESI'NDE

'Alevi kadınları orospudur!' diyecek kadar gözü dönmüş bu adam; Marmara Üniversitesi'nde çalışıyor. Orada Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi'nin Ingilizce Iktisat Bölümü'nde ders veriyor. Istanbul Ticaret Üniversitesi'ne ise dışarıdan geliyor.

Türkiye'nin sürüklendiği uçurumu görmek istemeyenlere işte bu doçenti yeni bir örnek olarak sunuyorum.

Bu adam; aynı zamanda Zaman Gazetesi'nde ekonomi üzerine yazılar yazıyor.

Zaman Gazetesi, Fethullah Gülen hareketinin karargahıdır.

Fethullah Gülen hareketinin kimliğini, kişiliğini anlamakta Doç. Ibrahim Öztürk iyi bir ipucudur.

Bunlar; Hıristiyanlarla sıkı dost olurlar. Hatta Papa'nın elini bile öperler.

Kendilerini gizlemek için gazetelerinde diyalog ve hoşgörü yazıları yayımlatırlar.

Lakin; içerideki Alevi Müslümanları düşman görürler. Çünkü; Aleviler Türkiye'de laikliğin, cumhuriyetin, demokrasinin ve insan haklarının gönüllü savunucularıdırlar.

Aleviler; gericiliğe karşıdırlar... Tarikatların iktidarı ele geçirmesine asla evet demezler. Bunları; kömürle ve yiyecek paketleri ile kandırmak da mümkün değildir.

Ve bu Aleviler Amerikan emperyalizmine de şiddetle karşı çıkarlar

Fethullah Gülen ise Amerika tarafından beslenir.

Bu yüzden de işte Ibrahim Öztürk gibi Fethullahçılar; Alevilere düşmandırlar. Hoşgörü maskesi takmalarına karşın; bir an gelir ki içlerindeki kini işte böyle bayağı biçimde dışa vururlar.

***

Bugün Alevi toplumunun yaşam damarı olan laiklik; kesilmek isteniyor. Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya, bunu görmüş; AKP hakkında kapatma davası açmıştır. Başsavcı Yalçınkaya'ya saldıranların organizasyonu da bu tarikatçıler tarafından yürütülüyor. Alevilere küfreden bu doçent, yazılarında AKP iktidarını göklere çıkarmaktadır. Yani; okyanusötesi ilişkilerle Türkiye içindeki tarikat-siyaset ilişkisi; tam bir işbirliği fotoğrafı sunuyor. Böyle bir dönemde Alevi toplumunun yeniden düşünme zamanı gelmiştir. Alevilerin kendi aralarındaki küçük inançsal ayrılıkları unutup güçlerini birleştirme zamanı gelmiş de geçmektedir.

HAYDI YÖK BAŞKANI!

Türkiye'deki milyonlarca insana; inancı nedeniyle açıkça küfreden Ibrahim Öztürk hakkında soruşturma açması için Istanbul Cumhuriyet Savcısı'nı göreve davet ediyorum. Savcılığın; Türkiye'yi karıştırmaya çalışan, Alevileri açıkça aşağılayan, aşağılamayı bırakın onlara küfreden bu kişiye hukuku göstermesi gerekiyor.

Bir çağrım da YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan'a!

Haydi Sayın Özcan; bu kişi hakkında soruşturma aç ve gereğini yap.

Acaba yapabilecek misiniz?

Rıza ZELYUT

GÜNEŞ – 21 Mart 2008

ilk once fethullahcılar falan dıyerek karalanan kesım haksızlıga ugramaktadır bunu acıklamak ısterım fethullah gulenın su acıklamasını dıkkatle okuyup bakıs acısını gormenızı ısterım:
Fethullah Gülen Hocaefendi, 'mum söndürme' söylentisinin Aleviler'e büyük bir iftira olduğunu söyledi. Hocaefendi [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] sitesinde Alevilikle ilgili bir soruyu cevaplandırırken, şöyle dedi: "Eline, beline, diline sahip ol!" anlayışına bağlı Alevî meşrep insanlarımızın bu telakkiye tamamen zıt 'mum söndürme ayini' gibi bazı uygulamalarla itham edilmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu cevaplandıran Gülen, "Eline, beline, diline sahip ol! telakkisine bağlı yaşayan ve namusları uğruna çok defa mücadele vermiş bulunan insanların iffetlerini görmezden gelerek, onları gönülden yaralayacak isnatlarda bulunmak ve iftiralara ortak olmak; değil Müslümanlığa, insanlığa dahi sığmayacak bir kötülüktür." Hz. Ali döneminden başlayan kasıtlı yorumların kavga vesilesi yapılarak kardeşin kardeşe düşürüldüğünü vurgulayan Gülen, "Vicdanı çürümemiş bir kimse, böyle bir iftiranın gerçek olabileceğine asla ihtimal veremez." diye konuştu. Açıklama, Alevi çevrelerinde memnuniyetle karşılandı.

ayrıca abırcanın ıddıa ettıgı yukarıda kı gazetecının yazısını okuyunca dehsete dustum ve hemen yazara bır maıl attım.bakın bana ne cevap verdı.
Merhaba.

Ben 15 senedir Tuncelil'i bir Kürt ve Alevi bayanla evliyim. Iftira atmak her yerde mümkündür. Ancak arayıp gerceği öğrenmek de sizin gibi arkadasların görevi ve duyarliligi olmalı.
Ben alevilerin ve kürtlerin haklarini savunurken kendi eşimin yüzüne bakamaz hale düşürüldüm. "Işte Türkiye" diye her halde buna demek lazim.

40 Yaşındaki bir doçentin bunu nasıl telaffuz dahi edebileceğine ihtimal verilebiliyor...

Şimdi sizin bana ulaşıp hakkimi helal ettirmeniz gerekecek.

NOT: Aşağıda konuyu detaylı olarak acıklığa kavuşturdum.

Çok yazık

Selamlarımla.

Doç.Dr. Ibrahım Ozturk

****************************** ***************

KAMUOYUNUN DİKKATİNE

Kamuoyunun Dikkatine,



Çeşitli medya organlarında alevi bayanlarla ilgili yakışıksız, mesnetsiz ve suç teşkil eden, toplumsal barışımızı zedeleyecek tarzda ağır birtakım sözler kullandığım iddia edilmiştir.

Ben, İbrahim Öztürk, 1994 yılından beri Alevi ve Kürt bir bayanla evliyim. Bunu tesadüfen ve baskı altında değil, karşılıklı rıza ile yaptık ve bu evlilikten mutlu bir yuvamız ve iki çocuğumuz vardır.

Bu meyanda gazetecilik etiğini hiçe sayarak, iddia ve iftiraları derhal benimseyip, benimle irtibata geçip bir kere bile sormayan, bazıları ancak yayınladıktan sonra, yani iftirayı attıktan sonra benimle iletişime geçen, bu şekilde konuyu kullananlar ve buna ortam hazırlayarak şahsımı ve mensup olduğum kurumları karalayanlarla yargı önünde hesaplaşacağım.

Ancak bu vesile ile olayın ne olduğunu aşağıda dikkatinize sunuyorum:



İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Uluslar arası İlişkiler Bölümünde, 2. sınıfta olan öğrencilere Uluslar arası Ekonomik Kuruluşlar adlı bir ders vermekteyim.

18 Mart Salı günü yapılan derste konumuz Gümrük Birliği ve bu meyanda AB idi.

AB ile Türkiye arasında daha çok Fransa ve Almanya eksenli olarak yaşanan sıkıntıların dile getirilmesi üzerine;

“Fransa İngiltere’nin de geçmişte AB üyeliğine zorluk çıkardı, veto etti. Buna rağmen İngiltere süreci iyi idare ederek ortak çıkar alanlarını artırıp, zaman içinde başarılı bir politika ile birliğe girebildi. Bilindiği üzere Avrupalılar kendi aralarında daha önce Yüzyıl Savaşlarını, 20. yüzyılda ise yine kendi aralarında Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını çıkartmış ve yaşamıştır. Buna rağmen ortak akıl, bilim ve ortak çıkar alanlarını çoğaltarak bu gün artık “tek bir devlet” konumuna gelmişlerdir. Buradan yola çıkarak Türkiye’nin “kriz ve sorun idaresi” konusunda büyük dersler çıkartması gerekmektedir.



…..



Türkiye’nin bu konuda komşu devletlerle ve hatta kendi vatandaşları ile sorunları vardır.



…..



Örneğin 1980’lere kadar ülkemizde bir Kürt sorunu yoktu. Belki bazı yerele sorunlar vardı ancak bunlar iyi idare edilerek kangren olmadan ortadan kaldırılabilirdi. Şimdi ise sorun katlanarak büyüdü ve çözmek istendiği halde nereden nasıl başlanacağı kestirilememektedir.







Bu meyanda farlılıklarımıza “bölücülük” ve “ayrımcılık özlemi” odaklı değil, zenginliğimiz olarak bakıp, sorun çözmek odaklı yaklaşmalıyız.



….



Empati yapamama, iletişim kurmama, tanımama sorununu ortadan kaldırmak için ön yargısız olmalıyız.

Birçok insan bilirim belik gerçek şehrini söylemekten çekiniyor, bazı yakışıksız yakıştırmalara muhatap olmamak için. Örneğin benim kendi ailemde de yaşadığım çok üzücü, kaygı verici tecrübelerim var. Bazıları ne yazık ki tabir yerinde ise Alevi deyince adeta ‘orospu’ damgasını vurabiliyor.

Türkiye bu vahim cehaletten, aymazlıktan ve karşı tarafı kaynaksız ve önyargıyla sürekli ötekileştirmekten biran önce kurtulmalıdır.”



Konuşmanın kapsamlı özeti bu şekildedir.



Bunun üzerine sınıfta bulunan ve dersimi her zaman çok dikkatte dinlemiş olan ve aslında ders anlatırken bile bu yüzden sürekli kendisiyle göz teması kurduğum bir bayan öğrenci



“Bu dedikleriniz kabul edilemez hareketler içeriyor. Ben Alevi ancak orospu değilim” dedi.



Hemen şefkatle ve üzüntüyle kendisine yanlış anladığını ifade ettim. Hatta “madem şu yada bu şekilde üzüldünüz, ben derhal sizden ve sınıftan özür dilerim, keşke yaşadığım ve acısını çektiğim bu örneği vermeseydim” dedim. O sınıfta 40’tan fazla öğrenci var. Tekrar takrar açıkladım. Buna rağmen desten çıktı.

Dersin sonunda tekrar çağırdım, tekrar açıklama yaptım. “Alevi olduğunuzu siz söylediğimiz için öğrendim, sizi ve sizin gibi hırpalanan insanları savunurken lütfen tam tersini nasıl anlarsınız” dedim.



İkna oldu, “peki hocam” dedi ve ayrıldı.



Olayın böyle olduğunu sınıftaki bütün öğrenciler bilmektedir. Buna rağmen bazıları bir araya gelerek imza toplayıp üniversite rektörlüğüne, bazı basın-yayın organlarına kadar olayı iftira kampanyası şeklinde yansıttıkları anlaşılmaktadır. Bu kişileri tespit edip, arkalarında bu kişileri yönlendiren çeşitli kişi ve kurumlar varsa Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde hakkımı arayacağım.



İlgililere saygıyla duyurulur.



Bakın bu herhangı bır gazetedekı her hangı bır yazarın kısısel gorusu degıl adamın bızzat verdıgı cevaptır.Artık kım neye ısterse ona ınansın.ama vıcdan lutfen.hem ayrıca bu adam bunu bılerek ve ısteyerekte yapmıs olsa dahı calıstıgı kurumun tamamına bunu mal etmek cok yanlıstır.mantıkla bakan herkes bunu gorebılır.

abircan
21.03.2008, 13:47
PSAKD : O Doçent Müsveddesi olsa olsa bir KERBEROStur !....

BASINA ve KAMUOYUNA

Doçent Müsveddesi ağzından çıkanı duymak durumundadır.
Eğitimin, cahilliği de almadığının göstergesi olan bu KERBEROS (*), Bilim yuvası olması gereken üniversitelerden derhal ilişkisinin kesilmesi gerekmektedir.
Halkı birbirine karşı kışkırtan bu sünepe hakkında savcıları göreve davet ediyoruz.
İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde ’Uluslararası Ekonomi Kuruluşları” dersini okutan Doç. Dr.(!) İbrahim Öztürk’ün, 18 Mart Salı günü üniversitede ders anlatırken ’Benim ailemin düşüncesine göre Alevi kadınları orospudur’ demiştir. Bu konuda 9 öğrenci dersi terk ederek şikayetçi olmuş ve basına yansıyan haberlere göre bu olay Üniversitenin rektörü Prof. Dr. Ateş Vuran tarafından da doğrulanmıştır.

Akademik bir kimlik taşıyan ve bilim adına bir üniversitede çalışma yürüten bu zavallının, üniversiteden uzaklaştırılması yeterli değildir. Türkiye Toplumu’nun kadim gerçeklerinden olan Alevi Kültürüne ve inancına küfür eden böylesi bir insan (!) için yapılacak en önemli şey onun, bilim insanlığı kimliğini kirletmesine izin vermemek ve bu kimliğini iptal etmektir. Çünkü ağza dahi alınamayacak, hiçbir ahlak ölçüsüne sığmayacak bu aşağılık tabiri kullanan birisinden akademisyen, bilim insanı değil olsa olsa KERBEROS olur. Bu güne kadar kültürümüze ve inancımıza inanılmaz hakaret ve karalamalarda bulunuldu. Hakaret sahipleri cehaletin dehlizlerinde yitip gittiler ama Alevi kültür ve inancı balkıyan güneş gibi yolumuzu aydınlatmaya devam etti. İbadethanelerimize, yol ulularımıza nice küfür ve hakaretler edildi. Ama insanlık onurunun yürek ve beyin emeğinin imbiğinden süzdüğü inanç ve kültürümüz berraklığını her zaman korudu. Çünkü biz yolda bir kervancı idik ve ereğimiz yüce insanlığın toplumsal barışına ve özgürlüğüne yönelmiş geri dönülmez bir yürüyüştü, her çemkirene dönüp baksak yol yürüyemezdik.

Şimdi bilim dünyasının yüz karası bu KELP kadınlarımıza dil uzatıyor. Ser Çeşmemiz Hünkar Hacı Bektaş Veli der ki;

ERKEK DİŞİ SORULMAZ MUHABBETİN DİLİNDE,
HAKKIN YARATTIĞI HER ŞEY YERLİ YERİNDE.
BİZİM NAZARIMIZDA KADIN ERKEK FARKI YOK,
NOKSANLIK DA, EKSİKLİK DE SENİNGÖRÜŞLERİNDE.

Bizim kültürümüzün ve inancımızın savunmaya ihtiyacı yoktur. Sözü söyleyen, Anadolu halk deyişi ile “kendi mayasını belli etmiştir” Erkek egemen anlayışın zavallı hezeyanlarından birisi olan bu söylemin sahibinin derhal üniversite ve bilim dünyası ile ilişkisi kesilmelidir.

Anadolu’nun kadim inancına ve inancın sahiplerine küfür edene yönelik olarak Cumhuriyet savcılarını göreve çağırıyor ve yasal yollara başvuracağımızın da bilinmesini istiyoruz. Saygı ile kamuoyunun bilgisine duyurulur. 19.03.2008

Av. Kazım GENÇ
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Genel Başkanı

(*) Kerberos : Yunan mitolojisinde, Hades'in yönettiği, ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek.. Kuyruğu bir yılan olan ve sırtında sayısız yılanbaşı bulunan, ısırıkları zehirli bu köpek Herakles'ün 12 görevi arasında yer alır. Yarı kadın yarı yılan Ekhidna ile dev Typhon'un oğlu olan Kerberos'un kardeşi Orthros'tur. Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir.

Abdurrahman 58
21.03.2008, 13:50
MADEM ALINTILARLA YÜRÜTÜYORSUNUZ İŞİ
______________________________ ___________________

Bir savaş sonrasında Ümmü Hallâd isminde bir kadın Hz. Peygamber'in (s.a.v) yanına geldi. Yüzü dahil her tarafı kapalıydı. Savaşa giden çocuğunu soruyordu. Çocuğu şehid olmuştu. Haberini alınca, edebini ve halini hiç bozmadı. Ashaptan biri kadının bu haline şaşırdı ve kadına,
"Allah Resûlü'ne gelmiş şehid düşen çocuğundan bu halde haber mi soruyorsun?" dedi. Bunu duyan kadın,
"Çocuğumu kaybettiysem hayâmı da kaybetmedim ya!" dedi.
(Ebû Davud, Cihâd, 8)


Örtünme Nedir?
Dinimizde erkeğin ve kadının avret yerlerini örtmesi konusu tartışma götürmeyecek derecede açık, kesin ve şekli bilirli bir hükümdür. Fakat son zamanlarda değişik sebeplerle tartışma konusu yapılmaya başlanmıştır. Biz de bu konudaki şüpheleri gidermek için bu temel farzın ne olduğunu değişik yönleri ile ele alacağız.

Örtünme Farz Bir Emirdir
Avret yerlerini örtmek farzdır. Bu konudaki ilâhî emir kesindir. Bu emir her mümine verilmiştir ve kıyamete kadar geçerlidir. Yüce Allah namaz gibi örtünmeyi de kesin hükme bağlamış, bunu insanların keyfine ve tercihine bırakmamıştır. Örtünme şekli, şahsa ve duruma göre az çok değişse de hüküm değişmez. Böyle olması rahmettir. O, aynı zamanda örtünmenin bir insan, aile ve cemiyet için ne kadar gerekli olduğunu da göstermektedir.

Akıllı olup bulûğa eren her erkek ve kadın emredilen yerlerini örtmekle yükümlüdür. Erkek ve kadına göre avret bölgelerinin nereler olduğu aşağıda açıklanacaktır.

Örtünme, Kur'an ve Sünnet’te açıkça emredilmiş, kimlerin ne zaman, nerede, ne şekilde örtüneceği bildirilmiştir. Bütün İslâm âlimleri örtünmenin farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.

Örtü âyeti indikten sonra bütün müslüman kadınlar bu emri istenen şekilde uygulamaya başlamışlardır. Son asır hariç, hiçbir devirde müslüman kadının örtünmesi tartışma konusu yapılmamıştır.

Örtünme bir âdet değil ibadettir. Âdet olduğu için örtünenler de vardır. Fakat her mümin kadın, örtünün yüce Allah'ın emri olduğunu bilerek örtünmeli, böylece âdeti ibadete çevirmelidir.

Kur'an ve Sünnet’te örtü için ölçüler verilmiş fakat tek tip kıyâfet belirlenmemiştir. Bunun için her kadın, verilen ölçülere uymak şartıyla maddî imkânına, iş durumuna, iklim ve çevre şartlarına göre bu emri yerine getirebilir.

Yüce Allah erkeklere şu emri vermiştir:

"Mümin erkeklere söyle: Gözlerini harama bakmaktan çeksinler ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri için daha temizdir." (Nûr 24/30)

Yüce Allah kadınlara da şöyle emretmiştir:

"Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar. Irzlarını korusunlar. Görülmesi tabii olan yerler hariç ziynet yerlerini açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynet yerlerini izin verilenler dışında kimseye göstermesinler. Bir de ayak bileklerine taktıkları gizli süsler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, (önceki kusurlarınızdan dolayı) hepiniz Allah'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olursunuz." Nûr 24/31

Elmalılı Hamdi Yazır (rah) meşhur tefsirinde der ki:

“Bu âyette emredilen şudur: Kadınlar başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını ve göğüslerini açık tutmayıp anlatıldığı gibi güzelce örtünsünler. Bunun için onu temin edecek baş örtüsü kullansınlar. Cahiliye (İslâm öncesi) kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerini bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açık olurdu, ziynetleri görünürdü.

İslâm önce açıklığı yasaklamıştır. Sonra, kadınların başlarını örtüp başörtülerini yanları ve göğüsleri üzerine sarkıtmasını emretmiştir. Böylece sadece tesettürün farz oluşu değil, aynı zamanda onun ne şekilde olacağı da gösterilmiştir. Kadın edep ve nezaketinin en güzel ifadesi bundadır.”

Kadınlara örtüyü emreden ikinci âyet şudur:

"Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, evlerinin dışına çıkarken cilbâblarını (dış elbiselerini) üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınması ve incitilmemesi için en uygunudur. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir." Ahzâb 33/59

Cilbâb, bütün bedeni örten elbiseye denir. Kadınların vücutlarını tamamen örttükleri her türlü elbise cilbâb yerine geçer.
Örtünmenin farz olduğu ikinci yer mescid ve namazdır. Bu konuda âyette şöyle buyrulmuştur:

"Ey âdemoğulları! Her mescide (namaza) gelişte elbiselerinizi giyin (avret yerlerinizi örtün)." A‘râf 7/31

Âyetteki hüküm, Kâbe'de yapılan tavafı ve namaz için mescide gelmeyi de içine alır. Buradaki ziynetten maksadın "elbise ve giysi" olduğu belirtilmiştir. Böylece İslâm namaz ve tavaf gibi ibadetlerde avret yerlerinin örtülmesinin farz olduğunu bildirmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v) örtünme ile ilgili âyetlerin tefsirini yapmış ve onların nasıl uygulanacağını göstermiştir. Bu konuda çeşitli hadisler vardır. Biz ikisini nakledeceğiz:

Hz. Âişe (r.ah) anlatır:

Bir gün Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ ince bir elbise ile Resûlullah'ın (s.a.s) huzuruna girmişti, Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:

"Ey Esmâ! Kadın erginlik çağına ulaşınca onun şu yüzü ve elleri hariç diğer yerlerinin görülmesi helâl değildir." Ebû Davud, Libâs, 31.

Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

"Allah Teâlâ erginlik çağına girmiş bir kadının namazını başörtüsüz kabul etmez." Ebû Davud, Salât, 84.

Örtünmenin Hedefi

Örtünmeden maksat edeptir. Edebin hedefi insanı terbiye etmek ve ona şeref vermektir. Örtü ve edep içindeki insan sürekli ibadet halindedir, rahmet altındadır; kulluk yapmaktadır ve sevap almaktadır. Edepli insan hem günahlardan korunur hem de ateşten. Sonuç yüce Allah'ın rızâsıdır. Onun bir kulundan razı olmasından daha büyük hangi saâdet vardır?

İnsandaki edep ve hayâ duygusu örtünmeyi gerektirir. Ancak mümin erkek ve kadınların örtünmede asıl gayesi yüce Allah'ın rızâsını kazanmaktır. Çünkü Allah Teâlâ'nın emir ve yasaklarına uymak bir ibadettir. Namaz ve oruç gibi ibadetleri emreden yüce Allah ibadetin içinde ve dışında örtünmenin şekil ve sınırlarını da belirlemiştir.

Bazıları, örf ve âdetinden dolayı örtünür. Örtünmenin yüce Allah’ın farz bir emri olduğunu bilmez. Bu kadınlar örtünün farz olduğunu bilip bundan sonra Allah’ın emrini yerine getirmek için örtünmeye devam etmelidir.

Bazıları örtüyü bir süslenme aracı olarak kullanırlar. Değişik desen ve modellerdeki kıyâfetlerle kendilerini daha cazip bir hale getirir, dikkat çeker, çekmek isterler. Bu yanlıştır. Helâl değildir.

Örtünmenin ibadet olması için şunlara dikkat etmelidir:

1. Örtünme ile yüce yaratıcının emrine yerine getirmeye niyet etmeli ve O'nun rızâsı için giyilmelidir.
2. Örtü dinimizin öğrettiği ölçülerde olmalıdır.

Kadın örtünmekle ayrıca kocasının hakkını koruduğunu, nikâh akdine vefa gösterdiğini ve böylece büyük bir hayır yaparak sevap aldığını bilmelidir.

Örtünme İşinde Kocaya Düşen Sorumluluk

Evli kadınların örtünmesinden başlarındaki kocaları sorumlu olduğu gibi, kız çocuklarının evleninceye kadar örtünme ile ilgili problemlerinden de birinci derecede babası sorumludur. Çocukla uzun süre birlikte olan, onun eğitim ve terbiyesiyle yakından ilgisi bulunan anne de ikinci derecede sorumlu olur. Âyette şöyle buyrulur:

"Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun." Tahrîm 66/6.

Ateşten korumanın ancak iman ve edeple olacağı bildirilmiştir.

Şu hadislerin uyarısı da önemlidir:

"Sizin hepiniz birer çobansınız ve hepiniz yönettiğiniz kişilerden sorumlusunuz. Erkek ailesinin çobanıdır ve kıyamet gününde onlardan sorumlu olacaktır. Kadın da kocasının evinden ve çocuklarından sorumludur." Buhârî, Ahkâm, 1.

"Çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır." Müslim, Sıyâm, 182.


Örtünme Emanettir

Her farz gibi örtü de yüce Allah'ın bir emanetidir. Kadın ve erkeğe örtüyü yüce Allah emanet etmiştir. Onu koruyanı Allah dünyada fitneden, âhirette ateşten korur. Onu ihmal eden hesaba çekilir ve kendisine, "Niçin avret yerlerini yabancıların yanında açtın?" diye sorulur. Bunun hesabını vermek kolay değildir.
Namus, erkek ve kadın için imandan sonra en büyük emanettir.

Mümin namusunu korumak için can verse şehid olur; cenneti bulur. Kadın kocasının, koca da kadınının namusudur. Biri diğeri için elbise yapılmıştır. Birbirlerini örterler, süslerler, korurlar, tamamlarlar.

Tedavi gibi bir zaruret yokken evinin dışında, yabancıların yanında örtüsünü çıkaran bir kadın, iki kimseye vefasızlık yapmış olur. Biri vücudun sahibi yüce Allah, diğeri de nikâh emanetini taşıyan kocası. Sonra bu kadın kendisi başta olmak üzere herkese zarar vermiş olur.

Koca medeniyet zannedip kadınından örtü perdesini açmasını istese bile kadın Allah için açmamalıdır. Allah korusun, şeytana uyulup örtü açılırsa ortaya güzellikler değil, bir sürü çirkinlikler çıkar. Yüce yaratıcımız bu konuda hepimizi şöyle uyarmaktadır:

"Ey âdemoğulları! Sakın şeytan ilk anne babanız Havva ile Âdem'e yaptığı gibi (haram şeyleri süsleyerek) sizi de fitneye düşürmesin. Şeytan onların ayıp yerlerini göstermek için elbiselerini çıkartıp cennetten çıkmalarına sebep oldu." A‘râf 7/27.

"Ey âdemoğulları! Sizin için çirkin yerlerinizi örtecek ve giyip süsleneceğiniz elbiseler yarattık. (Onlarla örtünün. Şunu da unutmayın ki) takvâ elbisesi daha hayırlıdır." A‘râf 7/26.

Örtünme Emniyettir

Örtü bir emniyettir. Örtüyü giyen de gören de emniyette olur. Örtülü bir kadınla karşılaşan kimsenin gözü ve gönlü haramdan korunur. Örtünen de vebalden kurtulur. Bir kötü işi yapmamak gibi ona sebep olmamak da farzdır. Dinimiz, kötü işlerden önce ona giden yolları da kapatmıştır. Bunun için zina gibi en çirkin işe düşülmesin diye, bir sürü tedbir almıştır. Bunların başında örtünme gelmektedir.

Örtünen kadın önce kendisini koruma altına almış olur. Sonra kendisine bakan yabancı kimseyi nefsinin vesvesesinden ve kötü düşüncelerinden kurtarır. Bu durumda şeytan istese de kalbi bozmaya yol bulamaz. Böylece örtü, harama karşı bir siper olur. Onu giyen sevap aldığı gibi, örtüye hürmet eden de sevap alır.

Örtü hem güzelliği hem de çirkinliği örter. Örtü ile kadın güzelliğin âfetinden korunduğu gibi, çirkinliğin de ezikliğinden kurtulur.

Örtü ile kadınlar arasında zengin-fakir, zayıf-şişman, kültürlü-kültürsüz ayırımı ortadan kalkar; herkes sade bir örtü içinde müslüman kadın olarak tanınır. Böylece zengin gözüküp şımarma ve fakir bilinip utanma tehlikesi olmaz.

Mümin için kalp Cenâb-ı Hakk'ın nazar ettiği özel bir mahaldir. Orası ilâhî aşkın bulunduğu, tadıldığı ve meyvelerinin alındığı yerdir. Bunun için devamlı temiz ve huzurlu olması gerekir. Yoksa yüce aşk tadılamaz; insan ağzına koyduğu aş tadıyla kalır.

Velîlerden Şiblî hazretlerine (k.s), "Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınlar" âyetinin mânası nedir?" diye sorulduğunda şöyle demiştir:

"Bunun mânası şudur: Onlara söyle; baş gözlerini haramdan, kalp gözlerini de Allah'tan gayri şeylerden çeksinler."

Göz gönüle açılan bir penceredir. Kalp ehli için göz ve bakışlar çok önemlidir. Yüce Allah'a âşık bir mümin için en önemli iş gönlünü ve gözünü haramdan korumaktır. Dünya ehli bunu anlamaz.

Şeytanın erkeğe karşı en birinci silâhı kadındır; avlamak istediğini onunla vurur. Şeytan örtü içindeki kadınla hedefine kolay ulaşamaz. Bunu bilir ve kadını örten elbiseyi çıkartmak için bin türlü vesvese verir. Bunu tek olarak başaramazsa, insan şeytanlarından yardım ister. Bunun için yüce Peygamberimiz (s.a.v) kadınları şöyle uyarmıştır:

"Kadın örtülmesi gereken bir varlıktır. Kadın dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker (onu günaha nasıl alet edeceğini hesap eder)." Tirmizî, Radâ, 18.

Bazıları, örtünen kadınların içinde nice kötü kadınların bulunduğunu, örtünün onlara bir fayda vermediğini söyler. Böyle kadınlar bulunabilir. Örtü ona bir fayda vermese de ona bakan ve örtülü olduğu için haramdan korunan kimselere fayda verir. Örtülü olup kötülük niyetinde olan bir kadın ancak onu yakından tanıyanlara ve kendisi gibi kötülük peşinde olanlara zarar verir.

Ancak iyi niyetli bir kadın açık olsa ve bu şekilde dışarı çıksa, hiç kimseye zarar verme derdi de olmasa, o bu pozisyonu ile kendisine kötü niyetle bakana zarar verir, kötü niyetli olana kapı açmış olur. Kendisi hiç harama bulaşmadan evine dönse bile, kendisine kötü niyetle bakıp harama düşen bir sürü insan bulunur. Sebebi de bu kadın olur.
Bu nedenle örtü, kadın ve erkek için her yönden emniyettir. O, iyilere de kötülere de fayda verir. Yüce Allah örtünmenin faydasını anlatırken şöyle buyurmuştur:
"Mümin kadınlara söyle örtünsünler; çünkü bu, onların tanınması ve incitilmemesi için en uygunudur." Ahzâb 33/59.


Örtünme Dinî Bir Alâmettir

Allah için giyilen örtü kalpteki imanın ve edebin alâmetidir. Bunun için örtüye bürünen mümin kadın bu iman ve edebi korumak için elinden geleni yapmalıdır.
Kur'an ve Sünnet’e göre yapılan örtünme İslâm dininin alâmetidir. müslüman kadın örtüsü ile tanınır, bilinir ve ona göre tavır alınır. Bu örtü, bütün müminlerin ortak emanetidir. Örtüyü giyen de onu gören de örtüye dinin öğrettiği edebe göre davranmalıdır. Örtüyü dünya menfaatleri için kullananlar ve onun şerefini zedeleyenler mesul olurlar.

İnsanı hayvandan ayıran en önemli farklardan biri de utanmadır. Buna hayâ denir. Hayâ kadının en kıymetli sermayesi ve en güzel süsüdür. Bir kadın hayâsını korumak için hayatını verse değer; çünkü hayâ gidince elde etten ve kemikten başka bir şey kalmaz.
Örtü edebe, edep cennete götürür. Yüce Allah örtüsünü ve edebini koruyan erkeklerle kadınlara affını, cennetini ve cemâlini müjdelemiştir. Ahzâb 33/35.
Bu müjdeye ulaşanlara ne mutlu!


Örtünmenin Sınırı

Örtünmenin amacı bakılması haram olan yerleri kapatmaktır. Bu yerler kadınlarda el ve yüz dışında bütün bedenidir. Zor durumda ayaklar için de ruhsat vardır. Kadın namazda veya yabancı erkeklerin yanında eli ve yüzü hariç bütün bedenini örtmelidir. Örtü altından sarkan saçların da örtülmesi gerekir.

Başın yüz kısmı hariç, diğer bütün yerleri örtülmelidir. İç elbise üzerine giyilen dış örtü ayak topuklarına kadar inmelidir. Kollar da el bileklerine kadar kapalı olmalıdır.
El ve yüzün namazda ve namaz dışında örtülmesi gerekmez. Ayaklar için de ruhsat vardır fakat zaruret yoksa örtülmesi daha güzeldir. Ayakların açık kalması hacetten kaynaklanınca, bir günah olmaz.

Nitekim, "Kadınlar süslerini (yabancı erkeklere) açmasınlar" Nûr 24/31. âyetinde "kendiliğinden görünen yerler müstesnadır" ifadesiyle bedenden bazı yerlerin açık kalabileceğine işaret edilmiştir.

Âyetlerdeki emre bakılınca örtünmede kadın için iki parçalı bir giysi şekli ortaya çıkar. Birincisi saç, boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne salınan baş örtüsü; ikincisi ise dış giysidir.


Dış giysi de iki şekilde olabilir:

1. Baş örtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadar örten büyük parça giysi.
2. Baş örtüsünün altında boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi.

Örtünmenin gayesi, avret yerlerini örterek kendini ve karşıdakini haramdan korumaktır. Bunun için önemli olan giyilen elbiselerin parçası değil, özelliğidir. Şimdi bu özellikleri kısaca açıklayacağız.


Kadının Elbisesinde Ölçü

Elbise İnce ve Dar Olmamalı

Kadının dış elbisesinin sık dokunmuş ve altını göstermeyen kalınlıkta olması gerekir. Cildin rengini gösterecek derecede ince olan giysi ile kadın örtülmüş sayılmaz. Bu yüzden derinin beyazlığı veya kırmızılığı belli olan elbise ile namaz geçerli olmaz ve bununla örtünme gerçekleşmez. Eğer giysi kalın olmakla birlikte uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa, bu çirkin görülmekle birlikte namaz geçerli olur. Şâfiîler’e göre vücut hatlarını belli eden böyle bir dar giysi ile namaz kılmak kadınlar için mekruhtur, erkeklerin de dar giysiyi terketmesi daha uygundur.

Kadın buna dikkat etmelidir. Giysinin geniş ve altını göstermeyen nitelikte olması gereklidir. Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ'nın (r. ah) ince giysilerle Peygamber Efendimiz’in yanına gelince Allah Resûlü ondan yüz çevirerek onu şöyle uyarmıştır:

"Bir kadın erginlik çağına girdiğinde onun elleri ve yüzü dışında bir yerinin yabancı erkeklerin yanında açması helâl olmaz." Ebû Davud, Libâs, 31

Hz. Peygamber'e (s.a.v) Mısır yapımı bir elbise hediye edilmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) onu Hz. Üsâme'ye (r.a) verdi. O da hanımına verdi. Resûlullah (s.a.v) elbiseyi Hz. Üsâme'nin üzerinde göremeyince, ne yaptığını sordu; o da hanımına verdiğini söyledi. O zaman Hz. Peygamber (s.a.v),

"Eşine söyle, altına bir gömlek giysin. Çünkü vücut şeklinin ortaya çıkmasından korkarım" Ahmed, Müsned, 5/205. buyurdu. Zira elbisenin kumaşı sık dokunmuş olmakla birlikte altını belli edecek derecede ince idi.

Âlimler bu hadisin açıklamasında şöyle demiştir:

"Bu hadise göre, kadınların bedenlerini vücut hatları belli olmayacak şekilde bir giysi ile örtmeleri gerekir. Avret yerini örtmek için bu şarttır. Giysinin altına ayrıca bir gömlek giyilmesinin emredilmesi, onun ince olması ve vücut hatlarını göstermesi yüzündendir."

Şu hadis-i şerif de ince elbisenin tehlikesini haber vermektedir:

"Ümmetimin son dönemlerinde öyle kadınlar çıkar ki onlar görünürde giyinmişlerdir, fakat (elbiselerinin inceliği, darlığı ve kısalığından) çıplak hükmündedirler. Onlar saçlarını toplayıp öyle şekil verirler ki başları deve hörgücüne benzer. Onlar cennete giremez ve cennetin kokusunu bile alamazlar." Müslim, Libâs, 125.


Baş Örtüsünde Ölçü

Baş örtüsü, başı tamamen örtmelidir. Bu örtü, kadının bütün saçlarını, boyun ve göğüs kısımlarını örtecek ve bunlardan hiçbir şey göstermeyecek şekilde olmalıdır.
Başa örtülen şeyin maddesi ve şekli kadının maddî durumuna, yaşadığı iklime, alıştığı örfe ve çalıştığı işe göre değişik olabilir. Maksat, örtülmesi gereken yerleri örtmektir.
Başörtüsünde dikkat edilecek bir önemli husus, kadının saç şeklini ve modelini belli etmemesidir. Hz. Peygamber (s.a.v), bazı kadınların başlarını örttüğü halde, örtü altındaki saçlarına verdikleri tuhaf şekiller yüzünden lânete uğradıklarını, Ahmed, Müsned, 2/223. bu şekilde kıldıkları namazların bile kabul edilmediğini haber vermiştir. Bezzâr, Müsned, nr. 3015.

Hz. Âişe'nin (r.ah) huzuruna altını gösteren ince başörtülü bir gelin getirilmişti. Onu şöyle uyardı:

"Nûr sûresine inanan bir kadın bunu örtünmez."

Başa örtülen şey, sırf erkeklere ait bir giysi olmamalıdır. Bir de diğer bâtıl din veya görüşlerin özel alâmeti olan giysilerden sakınmalıdır.

Örtü ile de güzellik gösterisinde bulunmak, dikkat çekmek ve şehveti tahrik etmek mümkündür. Hatta kadın bazan cazibeli bir örtü içinde daha dikkat çekici olabilir. Örtü bunlara alet edilmemelidir.

Örtü bir ibadettir. İbâdet Allah rızâsı için yapılmalıdır. Örtü edebince yapılırsa ibadet olur; yoksa âfete dönüşür.
Bir kadının kötü niyetli de olsa örtülü olması, iyi niyeti olup açık gezmesinden daha hayırlıdır.

sensetik
21.03.2008, 14:05
bu kaos ve kargaşa ortamına bizleri sürükleyen, birlik ve beraberlik için kurulmuş bu site elemanlarını bile birbirine düşürmeyi başaran, EMPERYALİST GÜÇLERİN UŞAĞI iktidarımıza tebriklerimi sunuyorum....

ülkemizde işsizlik dizboyuyken, millet yiyecek ekmek bulamazken, zengin yüküne yük katmış alıp başını giderken bu tezgahlarla insanımızın kafasını meşgul eden bu zeki ama aynı zamanda sinsi insanların biranönce TEMİZLENMESİNİ diliyorum..

başörtüsü benim, alevi vatandaş benim, sağcısı solcusu, ihanetten korkan kürdü ....hepsi benim...

SİZİN BU KONUDA YAPTIĞINIZ GİBİ, FİKİRLERİNİZİ BİRBİRİNİZE DAYATARAK HİÇBİRŞEYİ ÇÖZEMEYECEĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORUM.....

benim görüşümmü??
bu şekilde hakaretlerle tartışılacaksa benim bir görüşüm yok...

ZAMAN BİRLİK ZAMANIDIR.......
KUTUPLAŞMALARA ENGEL OLALIM...
VE DUYARLI (MEZHEBİ DİNİ IRKI NE OLURSA OLSUN) VATANDAŞLARIMIZA ALKIŞ TUTALIM....

HEPİNİZİ SEVİYORUM....
SAYGILAR...............

sensetik
21.03.2008, 14:12
MADEM ALINTILARLA YÜRÜTÜYORSUNUZ İŞİ
______________________________ ___________________

Bir kadının kötü niyetli de olsa örtülü olması, iyi niyeti olup açık gezmesinden daha hayırlıdır.

HOCAM MERAK ETTİM SADECE SON YAZDIĞIN CÜMLE SENİN FİKRİNMİ YOKSA BİR ALİMİN FİKRİMİ........

lütfen uzun alıntılar yapmadan kısa ve öz bir cevap........
ben bu cümleden şunu anlıyorum : açık ama iyi niyetli olmak yerine kötü niyetler besleyin ama kapanın .........

yanlış anlama benim annem ve kardeşlerimde kapalıdır ama garip ve yanlış anlamalara müsait bir cümle kurmuşsun ..........

Abdurrahman 58
21.03.2008, 14:15
bir alimin fikri hocam o benmde garibime gtti çok karmaşık bir cümle haklısın.

xwst
21.03.2008, 15:27
Alevi orgutlerinin faşist bir lideri ziyaret etmesi en ilginci heralde.Maraş katliamını unuttular sanırım.Ankara'daki toplantıda Pir Sultan Abdal derneginin katılımı gerceklesmezse o topalntıya zaten alevi toplantısı denmez ki Pir Sultan Abdal Dernegi uyesiyim katılmayacak die biliyorum.Bakalım bakalım ne olacak.Bu sistemin bizleri yani alevileri de değiştirmeye gucu yetecek mi?!

AYDIN70
17.09.2008, 10:30
Öyle diyorlar ama Başörtüsüne şiddetle karşı çıkan CHP'ye oy veriyorlar...Şimdi destekliyorlar mı anlamadım ve anlamak zor kendileri ile çelişiyorlar

Bu site de okuduğum en cahilce bir yorumdu.

Başörtüsüne en çok sahip çıkan partilere oy verenler ne aldı sonunda !

İnsanları bölmeyin gençler, her partiye her türlü oluşumdan oy vardır.

*Malatya&Sivas*
17.09.2008, 10:36
Bu site de okuduğum en cahilce bir yorumdu.

Başörtüsüne en çok sahip çıkan partilere oy verenler ne aldı sonunda !

İnsanları bölmeyin gençler, her partiye her türlü oluşumdan oy vardır.


Daha ne cahilce yorumlar var abi bir görsen dinsizmi olmadık kafirmi olmadık Allahın düşmanımı olmadık bizi sindiremiyorlar. hala bizi yakıp yıkabileceklerini zannediyorlar ama onlar artık tarih oldu kendimize geçte olsa geldik.

SAWAS
09.10.2008, 17:25
Bu sayfaya bakmamıstım ama bakıyorumda burda ortam gerilmiş.
Arkadaşlar,hemserilerim,canlar ım sakin olalım.İster istemez Alevi-Sünni catısması olmasın.
Burda hepimiz hemseriyiz kardeşiz ayıp oluyor...
Zaten dıs güclerin amacıda bu.Ne şekilde olursa olsun ayrımcılık yapmak,bizi birbirimize düşürmek.Bu terör denen bela bu tür çirkeflerin meyvesi...
Lütfen arkadaşlar.......

s.ozcan-imranlı
09.10.2008, 17:45
Bu ayrımı yaparak tamda birliğimizi istemeyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor unutmayın ki bu ayrımların sonucunda dış güçler üzerimize hakimiyet kuracaklardır. Lütfen sakin olun,birbirinize karşı hoş görülü davranın
Lütfen...

Esengül
09.10.2008, 19:20
Her zaman dediğim sözü tekrarlamak istiyorum


--------------------------------------------


Allah ' a gidilen yol, alınan nefes sayısı kadardır.

yerliturkuaz
15.10.2008, 15:46
ALEVİLERİ TEMSİL EDEN ÜST KURULUŞ ADRESİ BELLİDİR GERİ KALAN TABELA DERNEKLERİ VE DÜZENLE UZLAŞMIŞ HIZIR PAŞA ALEVİLERİDİR, SATILIKLARDIR DERİZ ONLARA GENELEDE

ALEVİLİĞİN DERDİ TÜRBAN DEĞİLDİR
LAİK DEMOKRATİK ÖZGÜR TÜRKİYEDİR
ALEVİLERİN DERDİ ZORUNLU YANLI DİNDERSİNİN KALDIRILMASIDIR
ALEVİLİĞİN DERDİ DEVLETİ KEMİREN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ KALDIRILMASI DERDİDİR
İNANÇ ÖRGÜTLENMELERİNİN ÖNÜNDEKİ DEVLET TEKELİNİN KALDIRILMASI VE İNANCIN YAŞAMA BİÇİMİNİN BELİRLENMESİ TOPLULUKLARA BIRAKILMASI SORUNUDUR
VS VS VS

TÜRKİYEDE ALVİ FEDARASYONU VARDIR VE ALEVİLER ADINA ANCAK BU KURUM KONUŞUR,
HACI BEKTAŞ DERNEKLERİ , PİR SULTAN ABDAL DERNEKLERİ GİBİ GENELİ VE YOĞUNLUĞU TEMSİL EDEN KURULUŞLARIN BULUNDUĞU ÜST YAPI ANCAK ALEVİLERİ TEMSİL EDER, GERİKALAN DERNEKÇİLER ONUN BUNUN SUYU DÜMEN ÖRGÜTLERİDİR BİR ANLAM İFADE ETMEZ ALACAKLARI VE ALDIRACAKLARI KARARLARDA GENELİ BAĞLAMAZ

Eger bu ulke halen ayakta ise alevilerin rolu buyuktur halen bu ulke molla rejimine girmediyse alevilerin sayesindedir...

Aleviler olarak bu ulkenin her zaman laik kalmasi icin mucadele edecegiz...

seheresma
15.10.2008, 16:12
HEPIMIZ KARDESIZ BU ÖFKE NEDIYE YASAMAK DURURKEN BU KAVGA NE DIYE?????????

yerliturkuaz
11.11.2008, 22:45
Unutmayın arkadaşlar tarihteki tüm Türk devletler içersinde yaşadığı sorunlar yüzünden çökmüştür bu ülekede yaşadığımız sürece hepimiz kardeşiz Sünnisi Alevisi Kürdü Çerkezi Lazı v.s v.s bizler kardeşiz...

Madımak otelinde yaşananları hiçbir zaman unutmayacağız orada ölenler bu ülkenin aydınları canlarıydı yakanlar ise geri kafalardı.....

Tekrar belirtmek istiyorum bu ülke şimdiye kadar şeriat yönetimine geçmediyse bunda Alevilerin rolü büyüktür...

kasparix
22.11.2008, 14:17
siz öyle sanın............tuğrul beyin laik türk müslüman neslinin sayesinde olmusdur...

yerliturkuaz
22.11.2008, 14:27
Gorduk goruyoruz sizin neler yaptiginizi elinize firsatlar verildiginde neler yaptiginizi eger firsat verilirsa daha bakalim kac alevi aydinin oldureceksiniz....

Arif Coşkun
22.11.2008, 15:00
Arkadaşlar lütfen konuyu farklı yönlere çekip kişiselleştirip gerginliğe neden olacak şekilde değilde konuyla alakalı görüş belirtirseniz sevniriz.