PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Basiniza gelen bir bela bin hayrin habercisi olabilir


seva
11.04.2008, 14:35
Basiniza gelen bir bela bin hayrin habercisi olabilir



Her insan, hayatinin degisik karelerinde farkli farkli da olsa musibetlerle karsilasmistir/ karsilasmaktadir.



Tevhid adina muhim bir husus olmasi itibariyla da bu meselenin ayri bir onemi vardir. Esasen insanin basina gelen her musibet buyuk olcude onun hatalarindandir. Nitekim, "Basiniza gelen her musibet, islediginiz gunahlar (ihmal ve kusurlariniz) sebebiyledir." (Sûrâ, 42/30) ayet-i kerimesi de bu hakikati hatirlatmaktadir. Baska bir ayette ise hakikat soyle ifade edilmektedir: "Iki ordunun karsilastigi gun icinizden arkasina donup kacanlar var ya, iste onlari, islemis olduklari bir kisim hatalarindan dolayi seytan zelleye ugratmisti." (Âl-i Imran, 3/155) Evet insana gelen her iyilik Allah'tan, fenalik ise nefsindendir. (Bkz. Nisâ, 4/79) Cunku fenaliklari isteyen, insanin nefsidir. Bu itibarla da derecesine gore insan, kalbinden gecen, hayalini kirleten veya soyle-boyle kendisini mesgul eden, mesgul edip duygularina fisk asilayan bir kisim dusunce, tasavvur ve tavirlardan oturu muaheze gorebilir.



Simdi ilk mutasavviflardan Imam Muhâsibî'nin, ehl-i hakkin menzillerini siralarken yaptigi tasnifi esas alarak konuyu biraz daha acalim: Bazi kimseler vardir ki, bunlar, dilleriyle ifade etmeksizin akillarindan bir fenalik gecirdiklerinde "buyuk gunah isledim" endisesine kapilarak hemen Allah'a teveccuh ederler. Cenab-i Hak, bu seviye ve bu menzile isaret sadedinde soyle buyurur: "Goklerde ve yerde olan her sey Allah'indir. Ey insanlar! Siz icinizdeki seyleri aciga vursaniz da, gizleseniz de, Allah onlardan oturu sizi hesaba ceker." (Bakara, 2/284) Belki cogumuz bu ayet karsisinda hicbir endise duymamaktadir; ne var ki bu ayet, Muhâsibî'nin, birinci derecede mutalaa ettigi insanlarin haliyle alakalidir.



Bu ayet nâzil oldugunda Sahabe-i Kiram, ihtimal kalblerini yokladilar ve ara sira da olsa kalblerinden mâlâyâniyâta ait seylerin gectigini gorduler.. ve ciddi bir sorumluluk duygusuyla bitkin bir vaziyette Allah Resûlu'nun huzuruna gelip diz coktuler: "Ey Allah'in Resûlu, namaz, oruc, cihad, sadaka gibi gucumuzun yetecegi amellerle mukellefiyete 'eyvallah!' ama bu ayette anlatilan seylere guc yetirmek zor." dediler. Zira "Her birimiz, kendi gonlunde oyle seyler hissediyor ki, insan bunlardan hicbirinin kalbinde bulunmasini arzu etmez." diye insanin elinde olmadan icinden gecen duygu, dusunce ve hayallerden soz ettiler. Bunun uzerine Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) onlara: "Siz simdi sizden onceki Kitap ehli gibi, 'Isittik ve karsi koyduk mu demek istiyorsunuz? Isittik ve itaat ettik ey Rabb'imiz, affini dileriz, donusumuz Sanadir.' deyiniz!" buyurdu. Bunu hep birlikte okumaya basladilar, okudukca baskalastilar ve gonulleri yatisti. Ardindan da onlari tamamen rahatlatan su ayet-i kerime nâzil oldu: "Allah, hicbir kimseyi guc yetiremeyecegi bir seyle yukumlu tutmaz." (Bakara, 2/286)



Evet, kalblerden gecenler, insanin emri ve iradesi altina girmedigi icin, Allah, bundan dolayi insani muâheze etmeyecektir. Bu, herkes icin umumî bir kaidedir. Bu ayetin, daha once zikrettigimiz ayeti neshettigi soylenir; o ayet neshedilse bile, kalb ehlinin durumlari cok ust seviyede hep o ayetle carpacaktir. Boyle bir hali, bir kisim hizmet-i imaniye ve Kur'aniye icinde bulunanlar da mertebelerine gore yasamislardir. Mesela iclerinden birine bir fenalik yapma gectigi zaman veya uygunsuz bir seyin kendilerini tesir altina aldigi an, ya bir yerlerine bir sey batmis ya bir yerde surcup dusmus ya umduklari seyden mahrum kalmis veya korktuklari baslarina gelmistir. Herkesin mertebesine gore belli bir seviyede, bu husustan alacagi dersler vardir...



Ikinci mertebe ise sudur: Insan, bir fenalik yapmaya veya bir iyiligi terk etmeye karar verir. Sonra pismanlik duyup "Bunu yapmamaliyim. Bu bir sû-i edeptir" deyip geri doner. Esasen bu, kendine gore yukselmis bir ruhun, belli olcude seviyeli bir kalbin mertebesidir. Zira o fiili islemeden hemen vazgecmis ve memur oldugumuz seylerin terk edilmesi ya da yasaklanan seylerin islenmesi gibi bir felakete maruz kalinmamistir...



Bunun bir mertebe asagisinda ise, soyle bir seviye soz konusudur: Bir kisi, mesela hirsizlik yapmak veya harama bakmak gibi bir fiili isleme tesebbusunde bulunur. O yolda, aklina koydugu haram fiili islemek uzere giderken "Rabb'im bu ayaklari bu is icin yaratmadi" diyerek vazgecer ve geri doner. Hadis-i serifin ifadesiyle bir kimse, bir kotuluge karar verir ve sonra vazgecerse, Allah kotuluklere karsi iradesiyle verdigi mucadeleden oturu ona bir sevap yazar. Bu, Allah'in bir lutfudur ve bu da ayri bir menzildir...



Gunahtan donmek de bir mertebedir



Oyleleri de vardir ki, niyet ettikleri kotu fiil icin harekete gecer, o yolda ilerler, hedeflerine ulasinca da hemen vazgecerler. Allah Resûlu, magarada kalan uc kisinin durumunu anlatirken, onlarin yaptiklari iyi amelleri birer vesile yapip, magaranin agzinin acilmasini talep edenler arasinda, zina ile yuz yuze geldigi an vazgecip geri duran bir kisiden de bahseder. Bu kisi, o kotu fiili islemeye ramak kala bundan vazgecmis ve onun bu fiili, onemli bir amel kabul edilerek magaranin onunu tikayan tasin acilmasina vesile olmustur. Bu da gunahtan donme seviyesinde ayri bir mertebedir.



Bir diger mertebe de vardir ki, gunumuzde bunun emsaliyle cok karsilasiriz: Kisi, bir gunah isler veya yapmasi gereken bir isi terk eder. Ondan sonra hemen tevbeye kosar. Daha sonra kalkar, sonra tekrar duser, yine dogrulur ve Rabb'in kapisina kosar. Iste bu da ayri bir merhaledir. Bunun hali tipki karda-buzda yuruyen veya ucurumun kenarinda kosuya kalkan birisinin haline benzer ki, cok defa ayaginin altindan toprak kayar ve dusecek hale gelir. Boyle birinin durumu endise vericidir. Eger inayet-i ilâhî, onun imdadina yetismezse, yetisip elinden tutarak onu ars-i kemâlât-i insâniyete cikarmazsa, o insanin, yolun bir yerinde yikilip gitmesi mukadderdir. Boyle birisi, frensiz bir araba ile virajli yollarda ilerlemeye calisan kimseye benzer. Ilk virajda olmasa bile daha sonraki virajlarda -hafizanallah- ucuruma yuvarlanmasi an meselesidir.



Bunun otesinde bir de ucuncu bir grup vardir ki, onlar, fenaliga gomulur ve baslarini ondan disariya cikarmadan hep fenalik uzere devam edip giderler.



Simdi butun bunlarin hepsi birer musibettir ve Hak'tan uzaklasmaya sebep olmalari acisindan da birer cinayettir. Bu mertebeler icinde en son mertebedekilerin hâricinde olanlarin baslarina gelen bela ve musibetler, gecmisteki gunahlarina bir nevi keffarettir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Elinize batan bir diken bile, bir gunahi siler, sizi bir derece de yukseltir." buyurmaktadir. Dolayisiyla her musibet, ayni zamanda bir gunahin dusurulmesi ve Cenab-i Hakk'in bir mukafatinin da mukaddimesi sayilir.



OZETLE



1- Her insan, hayatinin degisik karelerinde farkli farkli da olsa musibetlerle karsilasmistir/ karsilasmaktadir. Allah'a kul olma gayretindeki insanlarin cogunluguna gelen bela ve musibetler, gecmisteki gunahlarina bir nevi keffarettir.



2- Allah katindaki derecesine gore her insan, kalbinden gecen, hayalini kirleten veya soyle-boyle kendisini mesgul eden, mesgul edip duygularina fisk asilayan bir kisim dusunce, tasavvur ve tavirlardan oturu muaheze gorebilir.



3- Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Elinize batan bir diken bile, bir gunahi siler, sizi bir derece de yukseltir." buyurmaktadir. Dolayisiyla her musibet, ayni zamanda bir gunahin dusurulmesi ve Cenab-i Hakk'in bir mukafatinin da mukaddimesi sayilir.



[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]