seva
08.05.2008, 14:18
Sorularla İslâm'da Ticaret Ahlakı
Prof. Dr. Hamdi Döndüren
Ticaretin ruhu, doğruluk, emniyet, yaşanan devri idrak, müşteriye
karşı fevkalâde nazik ve terbiyeli davranmaktır. Bu hususların birinde
kusur eden, ticaretin ruhunu hırpalamış, dolayısıyla da kendi kazanç
yollarını tıkamış olur.
Ticaretin esası alış-verişe, girişimciliğe ve sermaye kullanımına
dayanır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Mallarınızı
aranızda batıl yollarla yemeyiniz. Ancak, karşılıklı rızaya dayanan
ticaret bunun dışındadır." (Nisâ Sûresi, 4/29) "Allah alış-verişi
helâl, faizi haram kılmıştır." (Bakara Sûresi, 2/275) "Ey iman
edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah'ı anmaya
(namaza) koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın
fazlından rızkınızı arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz."
(Cuma sûresi, 62/9-10)
Allah elçisinin, ticaret yapanlara ilişkin öğütlerinden bazıları da
şöyledir: "Sözü ve muamelesi doğru tüccar, kıyamet gününde arşın
gölgesi altındadır." (İbn Mâce, Ticârât 1) "Bir kimse, gıda
maddelerini toplayıp günün rayiç fiyatı ile satsa sanki onu yoksullara
ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtmış gibi ecir alır." (İbn Mâce,
Ruhûn 16) "Ey tüccar topluluğu! Hiç kuşkusuz, alış-verişe boş söz ve
yalan yere yemin çokça karışır. Bu yüzden, bu eksikliği
sadakalarınızla telafi ediniz!" (Ebu Davud, Büyû 1) "Dürüst, sözüne ve
işine güvenilen tüccar, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir."
(Tirmizî, Büyû 4; İbn Mâce, Ticârât 1)
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ticarette ortaklıklarla
ilgili olarak da çeşitli tavsiyeleri olmuştur. Bu konuda Kur'ân'da
genel etik ölçüler verilmekle yetinilir. "Doğrusu, ortakların çoğu
birbirinin haklarına tecavüz ederler. Ancak iman eden ve iyi işler
yapanlar bunun dışındadır. Bunların sayısı ne kadar da azdır!" (Sâd
Sûresi, 38/24) Başka bir âyette, miras malında ortaklıktan şöyle söz
edilir: "Eğer ana bir erkek veya kız kardeşlerin sayısı birden fazla
ise onlar, (miras malının) üçte birinde ortaktırlar." (Nisâ Sûresi,
4/12) Ebû Hüreyre'nin naklettiği kudsî bir hadiste şöyle buyurulur:
"İki ortak birbirine hıyanet etmediği sürece, üçüncüsü benim. Eğer
onlar birbirine hıyanet ederlerse ben aralarından çekilirim." (Ebu
Davud, Büyû 26) Yine hadislerde şöyle buyurulmuştur: "Allah'ın kudret
eli, ortaklar birbirine hıyânet etmediği sürece, onların üzerindedir."
(Ebu Davud, Büyû 26), "Kârın paylaşılması, ortakların serbestçe
belirlediği şartlara göre olur. Zarara katlanma ise sermaye oranlarına
göredir." (İbn Mâce, Ticârât 63)
Hz. Peygamber (s.a.s)'in ticarî ve iktisadî hayatla ilgili birçok söz,
fiil ve takrirleri vardır. Nitekim Allah'ın Elçisine en üstün kazancın
hangisi olduğu sorulunca şöyle cevap vermiştir: "Kişinin elinin emeği
ve mebrûr alış-veriştir." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/466) Bu da,
yalan yere yemin ve aldatma karışmayan alış-verişi ifade eder.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bizzat kendisi de
alış-veriş yapmış, borçlanmış, rehin vermiş, ortaklık yapmıştır. O,
insanlar çeşitli ticaret muameleleri yaparlarken peygamber olmuş ve
onları ticaretten men etmemiş, aksine rızkın onda dokuzunun ticarette
olduğunu bildirmiştir. (Münâvî, Feyzü'l-kadir, 3/220) Ancak ticaret
hayatında haksız kazanca yol açabilen faiz, karaborsacılık, yalan,
hile, gabin1 ve garar2 gibi şeyler yasaklanmış, hak sahibinin hakkını
alabildiği ve haksızlık yapmak isteyenin dışlandığı bir ekonomik
sistem hedeflenmiştir. Sağlıklı bir ticaret için, esnaf ve tüccarın
kendi alanı ile ilgili bilgileri edinmesi veya yakınında her zaman
danışacağı bir uzman bulundurması gerekir. Nitekim Hz. Ömer'in halîfe
olunca böyle bir bilgilenme seferberliği başlattığı görülür. Onun
bütün yöneticilere yayınladığı ilk ticaret genelgesi şöyledir:
"İslâm'a göre, kendi ticaretiyle ilgili hükümleri bilmeyen kimse,
bizim çarşı ve pazarlarımızda alış-veriş yapmasın. Çünkü bilmeme
yüzünden faize düşebilir."
"Kâr miktarı için bir sınır var mıdır?"
Âyet ve hadislerde ticaret ve kazançtan genel olarak söz edilmiş ve
ekonomik hayatın belirli prensiplere göre, kendi tabii kuralları
içinde yürümesi istenmiştir. Piyasanın kendi kuralları içinde ve
İslâmî ölçülere göre yapılan ticarî faaliyetlerde oluşacak kâr meşrû
sayılmıştır. Ancak toplumu aşırı kârla istismar etmek isteyen hırslı
kimselere karşı da gerekli önlemler alınmıştır. Bu tedbirlerle,
serbest rekabet esasının korunması ve insanların temel ihtiyaçlarının
istismarının önlenmesi amaçlanmıştır. Faizin, karaborsacılığın, yalan
ve hilenin yasaklanması, karşılıksız kazanç yollarının kapatılması ve
gerektiğinde narha3 başvurulması bunlar arasında sayılabilir. Buna
göre İslâm'ın, alış-verişlerde çeşitli mallara, yüzde hesabiyle bir
kâr haddi belirlemediği görülür. Genel olarak arz ve talep kanunlarına
bağlı, serbest rekabet esasları içinde oluşacak fiyatlar ölçü
alınmıştır. Allah elçisinin, piyasa fiyatlarına müdahale etmesi ve kâr
sınırlarını belirlemesi için yapılan başvurulara verdiği şu cevap
beşeri ekonomi için de anlamlıdır: "Şüphesiz, fiyatı tayin eden,
darlık ve bolluk veren, rızkı veren Allah'tır. Ben, sizden birinizin
mal ve can konusundaki bir haksızlıktan dolayı, hakkını benden ister
olduğu hâlde Rabb'ime kavuşmak istemem." (Ebu Davud, Büyû 49; Tirmizî,
Büyû 73; İbn Mâce, Ticârât 27) Ancak şunu hemen belirtelim ki, satım
akdinde yüzde üzerinden belirli bir kâr sınırının konulmaması,
satıcının dilediği fiyata satış yapabileceği anlamına gelmez. Yalan
yere yemin, malın ayıbını gizleme, malda bulunmayan niteliklerle malı
övme, mâliyeti yüksek gösterme, mal darlığından yararlanma gibi
yollarla müşteriyi etkileyerek piyasa fiyatının üzerine çıkmalarda
"fâhiş fiyat" söz konusu olur. Burada hakkı olmayan fazlalık satıcıya
meşrû olmaz.
"Fâhiş kâr nedir? Kâr miktarı yüzde kaçtır?"
İslâm'da aldatma, "gabn" terimi ile ifade edilir. Fâhiş ve yesir gabn
olmak üzere ikiye ayrılır. Çok aldatma ve az aldatma demektir. Az
aldatma satım akdine zarar vermez. Çünkü bundan kaçınmak güçtür. Diğer
yandan insanlar küçük fiyat farklarına rıza gösterirler. Fakat piyasa
fiyatının üstüne çok çıkılırsa müşteri, aldatıldığını düşünür ve
fazlalığı satıcıya helâl etmez. Bu yüzden de fahiş fiyat meselesi
ortaya çıkar. Fâhiş fiyat miktarları içtihatla belirlenmiştir.
Hanefîlere göre bilirkişilerin değerlendirme alanı dışında kalan çok
yüksek veya çok düşük fiyatlarda "gabn (aldanma)" söz konusu olur.
Belh fakihlerinden Nusayr ibn Yahya (v. 268/881), satım akdine konu
olan malların, piyasadaki dolaşım hızını ve insanların bu mala olan
ihtiyaçlarını dikkate alarak fâhiş gabni; gayri menkullerde %20,
hayvanlarda %10 ve diğer menkul mallarda ise %5 olarak sınırlamış ve
piyasa fiyatının üstünde veya altında bu oranlar aşılarak yapılacak
satışların fâhiş gabn derecesinde olacağını belirtmiştir. Bu orana
ulaşmayan fazlalıklar da yesir gabn kapsamına girer. Mecelle, 165.
maddesinde bu ölçüleri kanun maddesi hâline getirmiştir. Ancak fâhiş
gabnin, satım akdinin fesih sebebi olabilmesi için, aldatma ile
birlikte bulunması gerekir. Aksi hâlde yalan ve hile olmayınca bir
kimsenin müşteriye vereceği doğru bilgilerle malını dilediği fiyata
satmasına da İslâmî bir engel yoktur. Malikilere göre, malın değerinin
üçte birinden daha fazlasıyla piyasa fiyatının üstüne çıkmak veya
aşağı düşürmek fâhiş fiyattır. Hz. Ebu Bekir (r.a)'ın uygulaması da bu
şekilde olmuştur.
Kanaatimizce, İslâm'ın aşırı sayılan kârın miktarı konusunda kesin bir
sınır getirmeyişi, nispetlerin tespitini ülke ve beldelerin örflerine
bırakmak içindir. Mezheplerin bu konuda farklı ölçüler getirmesi de
bunu göstermektedir. Diğer yandan peşin satışlarla, vadeli satışları
kendi içinde değerlendirmek gerekir. Çünkü veresiye bir satışta kâr
oranının yüksek tutulduğu bilinmektedir.
Sonuç olarak yalan ve aldatma karıştırarak piyasa fiyatının üzerinde
satış yapan kimse için, bu fazlalık temiz kazanç olmaz. Hak
sahiplerinin helâlleşmesi gerekir. Bu mümkün olmazsa bu gibi
eksiklikler için yoksullara bağış yapmalıdır. Hadiste şöyle buyurulur:
"Ey tüccar topluluğu! Alış-verişe boş söz ve yalan yere yemin çokça
karışır. Bu eksiklikleri sadakalarınızla telâfi ediniz." (Ebu Davud,
Büyû 1; Tirmizi, Büyû 4; Nesai, Eyman 7)
"Karaborsacılık nedir?"
İnsanların ihtiyacı olan bir malı, sırf pahalanmasını bekleyerek
depolamak ve satışa sunmamaktır. İslâm'da ticaret hayatının serbest
bırakılarak fiyatların serbest rekabet sonucu oluşması asıldır. Bazı
mallar karaborsa için saklanınca piyasada mal darlığı olur ve talep
fazlalığı sebebiyle fiyatlar sun'î olarak yükselmeye başlar.
Karaborsacının gayesi de budur. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: "Karaborsacı ne kötü kuldur! Fiyatların
düştüğünü öğrenince üzülür, yükseldiğini duyarsa sevinir." (Kâmil
Miras, Tecrid-i Sarih, 6/549) "Bir gıda maddesini 40 gece depolayıp
(ihtiyaç varken) saklayan Allah'tan uzaklaşmış, Allah da onu
kendisinden uzaklaştırmıştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/33)
Prof. Dr. Hamdi Döndüren
Ticaretin ruhu, doğruluk, emniyet, yaşanan devri idrak, müşteriye
karşı fevkalâde nazik ve terbiyeli davranmaktır. Bu hususların birinde
kusur eden, ticaretin ruhunu hırpalamış, dolayısıyla da kendi kazanç
yollarını tıkamış olur.
Ticaretin esası alış-verişe, girişimciliğe ve sermaye kullanımına
dayanır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Mallarınızı
aranızda batıl yollarla yemeyiniz. Ancak, karşılıklı rızaya dayanan
ticaret bunun dışındadır." (Nisâ Sûresi, 4/29) "Allah alış-verişi
helâl, faizi haram kılmıştır." (Bakara Sûresi, 2/275) "Ey iman
edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah'ı anmaya
(namaza) koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın
fazlından rızkınızı arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz."
(Cuma sûresi, 62/9-10)
Allah elçisinin, ticaret yapanlara ilişkin öğütlerinden bazıları da
şöyledir: "Sözü ve muamelesi doğru tüccar, kıyamet gününde arşın
gölgesi altındadır." (İbn Mâce, Ticârât 1) "Bir kimse, gıda
maddelerini toplayıp günün rayiç fiyatı ile satsa sanki onu yoksullara
ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtmış gibi ecir alır." (İbn Mâce,
Ruhûn 16) "Ey tüccar topluluğu! Hiç kuşkusuz, alış-verişe boş söz ve
yalan yere yemin çokça karışır. Bu yüzden, bu eksikliği
sadakalarınızla telafi ediniz!" (Ebu Davud, Büyû 1) "Dürüst, sözüne ve
işine güvenilen tüccar, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir."
(Tirmizî, Büyû 4; İbn Mâce, Ticârât 1)
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ticarette ortaklıklarla
ilgili olarak da çeşitli tavsiyeleri olmuştur. Bu konuda Kur'ân'da
genel etik ölçüler verilmekle yetinilir. "Doğrusu, ortakların çoğu
birbirinin haklarına tecavüz ederler. Ancak iman eden ve iyi işler
yapanlar bunun dışındadır. Bunların sayısı ne kadar da azdır!" (Sâd
Sûresi, 38/24) Başka bir âyette, miras malında ortaklıktan şöyle söz
edilir: "Eğer ana bir erkek veya kız kardeşlerin sayısı birden fazla
ise onlar, (miras malının) üçte birinde ortaktırlar." (Nisâ Sûresi,
4/12) Ebû Hüreyre'nin naklettiği kudsî bir hadiste şöyle buyurulur:
"İki ortak birbirine hıyanet etmediği sürece, üçüncüsü benim. Eğer
onlar birbirine hıyanet ederlerse ben aralarından çekilirim." (Ebu
Davud, Büyû 26) Yine hadislerde şöyle buyurulmuştur: "Allah'ın kudret
eli, ortaklar birbirine hıyânet etmediği sürece, onların üzerindedir."
(Ebu Davud, Büyû 26), "Kârın paylaşılması, ortakların serbestçe
belirlediği şartlara göre olur. Zarara katlanma ise sermaye oranlarına
göredir." (İbn Mâce, Ticârât 63)
Hz. Peygamber (s.a.s)'in ticarî ve iktisadî hayatla ilgili birçok söz,
fiil ve takrirleri vardır. Nitekim Allah'ın Elçisine en üstün kazancın
hangisi olduğu sorulunca şöyle cevap vermiştir: "Kişinin elinin emeği
ve mebrûr alış-veriştir." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/466) Bu da,
yalan yere yemin ve aldatma karışmayan alış-verişi ifade eder.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bizzat kendisi de
alış-veriş yapmış, borçlanmış, rehin vermiş, ortaklık yapmıştır. O,
insanlar çeşitli ticaret muameleleri yaparlarken peygamber olmuş ve
onları ticaretten men etmemiş, aksine rızkın onda dokuzunun ticarette
olduğunu bildirmiştir. (Münâvî, Feyzü'l-kadir, 3/220) Ancak ticaret
hayatında haksız kazanca yol açabilen faiz, karaborsacılık, yalan,
hile, gabin1 ve garar2 gibi şeyler yasaklanmış, hak sahibinin hakkını
alabildiği ve haksızlık yapmak isteyenin dışlandığı bir ekonomik
sistem hedeflenmiştir. Sağlıklı bir ticaret için, esnaf ve tüccarın
kendi alanı ile ilgili bilgileri edinmesi veya yakınında her zaman
danışacağı bir uzman bulundurması gerekir. Nitekim Hz. Ömer'in halîfe
olunca böyle bir bilgilenme seferberliği başlattığı görülür. Onun
bütün yöneticilere yayınladığı ilk ticaret genelgesi şöyledir:
"İslâm'a göre, kendi ticaretiyle ilgili hükümleri bilmeyen kimse,
bizim çarşı ve pazarlarımızda alış-veriş yapmasın. Çünkü bilmeme
yüzünden faize düşebilir."
"Kâr miktarı için bir sınır var mıdır?"
Âyet ve hadislerde ticaret ve kazançtan genel olarak söz edilmiş ve
ekonomik hayatın belirli prensiplere göre, kendi tabii kuralları
içinde yürümesi istenmiştir. Piyasanın kendi kuralları içinde ve
İslâmî ölçülere göre yapılan ticarî faaliyetlerde oluşacak kâr meşrû
sayılmıştır. Ancak toplumu aşırı kârla istismar etmek isteyen hırslı
kimselere karşı da gerekli önlemler alınmıştır. Bu tedbirlerle,
serbest rekabet esasının korunması ve insanların temel ihtiyaçlarının
istismarının önlenmesi amaçlanmıştır. Faizin, karaborsacılığın, yalan
ve hilenin yasaklanması, karşılıksız kazanç yollarının kapatılması ve
gerektiğinde narha3 başvurulması bunlar arasında sayılabilir. Buna
göre İslâm'ın, alış-verişlerde çeşitli mallara, yüzde hesabiyle bir
kâr haddi belirlemediği görülür. Genel olarak arz ve talep kanunlarına
bağlı, serbest rekabet esasları içinde oluşacak fiyatlar ölçü
alınmıştır. Allah elçisinin, piyasa fiyatlarına müdahale etmesi ve kâr
sınırlarını belirlemesi için yapılan başvurulara verdiği şu cevap
beşeri ekonomi için de anlamlıdır: "Şüphesiz, fiyatı tayin eden,
darlık ve bolluk veren, rızkı veren Allah'tır. Ben, sizden birinizin
mal ve can konusundaki bir haksızlıktan dolayı, hakkını benden ister
olduğu hâlde Rabb'ime kavuşmak istemem." (Ebu Davud, Büyû 49; Tirmizî,
Büyû 73; İbn Mâce, Ticârât 27) Ancak şunu hemen belirtelim ki, satım
akdinde yüzde üzerinden belirli bir kâr sınırının konulmaması,
satıcının dilediği fiyata satış yapabileceği anlamına gelmez. Yalan
yere yemin, malın ayıbını gizleme, malda bulunmayan niteliklerle malı
övme, mâliyeti yüksek gösterme, mal darlığından yararlanma gibi
yollarla müşteriyi etkileyerek piyasa fiyatının üzerine çıkmalarda
"fâhiş fiyat" söz konusu olur. Burada hakkı olmayan fazlalık satıcıya
meşrû olmaz.
"Fâhiş kâr nedir? Kâr miktarı yüzde kaçtır?"
İslâm'da aldatma, "gabn" terimi ile ifade edilir. Fâhiş ve yesir gabn
olmak üzere ikiye ayrılır. Çok aldatma ve az aldatma demektir. Az
aldatma satım akdine zarar vermez. Çünkü bundan kaçınmak güçtür. Diğer
yandan insanlar küçük fiyat farklarına rıza gösterirler. Fakat piyasa
fiyatının üstüne çok çıkılırsa müşteri, aldatıldığını düşünür ve
fazlalığı satıcıya helâl etmez. Bu yüzden de fahiş fiyat meselesi
ortaya çıkar. Fâhiş fiyat miktarları içtihatla belirlenmiştir.
Hanefîlere göre bilirkişilerin değerlendirme alanı dışında kalan çok
yüksek veya çok düşük fiyatlarda "gabn (aldanma)" söz konusu olur.
Belh fakihlerinden Nusayr ibn Yahya (v. 268/881), satım akdine konu
olan malların, piyasadaki dolaşım hızını ve insanların bu mala olan
ihtiyaçlarını dikkate alarak fâhiş gabni; gayri menkullerde %20,
hayvanlarda %10 ve diğer menkul mallarda ise %5 olarak sınırlamış ve
piyasa fiyatının üstünde veya altında bu oranlar aşılarak yapılacak
satışların fâhiş gabn derecesinde olacağını belirtmiştir. Bu orana
ulaşmayan fazlalıklar da yesir gabn kapsamına girer. Mecelle, 165.
maddesinde bu ölçüleri kanun maddesi hâline getirmiştir. Ancak fâhiş
gabnin, satım akdinin fesih sebebi olabilmesi için, aldatma ile
birlikte bulunması gerekir. Aksi hâlde yalan ve hile olmayınca bir
kimsenin müşteriye vereceği doğru bilgilerle malını dilediği fiyata
satmasına da İslâmî bir engel yoktur. Malikilere göre, malın değerinin
üçte birinden daha fazlasıyla piyasa fiyatının üstüne çıkmak veya
aşağı düşürmek fâhiş fiyattır. Hz. Ebu Bekir (r.a)'ın uygulaması da bu
şekilde olmuştur.
Kanaatimizce, İslâm'ın aşırı sayılan kârın miktarı konusunda kesin bir
sınır getirmeyişi, nispetlerin tespitini ülke ve beldelerin örflerine
bırakmak içindir. Mezheplerin bu konuda farklı ölçüler getirmesi de
bunu göstermektedir. Diğer yandan peşin satışlarla, vadeli satışları
kendi içinde değerlendirmek gerekir. Çünkü veresiye bir satışta kâr
oranının yüksek tutulduğu bilinmektedir.
Sonuç olarak yalan ve aldatma karıştırarak piyasa fiyatının üzerinde
satış yapan kimse için, bu fazlalık temiz kazanç olmaz. Hak
sahiplerinin helâlleşmesi gerekir. Bu mümkün olmazsa bu gibi
eksiklikler için yoksullara bağış yapmalıdır. Hadiste şöyle buyurulur:
"Ey tüccar topluluğu! Alış-verişe boş söz ve yalan yere yemin çokça
karışır. Bu eksiklikleri sadakalarınızla telâfi ediniz." (Ebu Davud,
Büyû 1; Tirmizi, Büyû 4; Nesai, Eyman 7)
"Karaborsacılık nedir?"
İnsanların ihtiyacı olan bir malı, sırf pahalanmasını bekleyerek
depolamak ve satışa sunmamaktır. İslâm'da ticaret hayatının serbest
bırakılarak fiyatların serbest rekabet sonucu oluşması asıldır. Bazı
mallar karaborsa için saklanınca piyasada mal darlığı olur ve talep
fazlalığı sebebiyle fiyatlar sun'î olarak yükselmeye başlar.
Karaborsacının gayesi de budur. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: "Karaborsacı ne kötü kuldur! Fiyatların
düştüğünü öğrenince üzülür, yükseldiğini duyarsa sevinir." (Kâmil
Miras, Tecrid-i Sarih, 6/549) "Bir gıda maddesini 40 gece depolayıp
(ihtiyaç varken) saklayan Allah'tan uzaklaşmış, Allah da onu
kendisinden uzaklaştırmıştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/33)