seva
21.05.2008, 12:17
BIR SALKIM ÜZÜM
Avrupa hiristiyanlari, Papanin kiskirtmasi ile bir araya gelip Osmanli topraklarina saldirmaya tesebbüs edince, yeryüzünün sultâni Kanunî Sultan Süleyman Han, ordusu ile sefere çikti. Târihlere san veren ordu agir agir ilerliyor, hedefine bir an önce ulasmak için gayret sarf ediyordu. Havalar da iyice isinmisti. Bir Hiristiyan beldesinden geçerken, yolun dar olmasi sebebiyle, askerlerden kimisi üzüm baglarindan yürümek mecburiyetinde kaldi. Olgunlasan üzümler susuzluktan dudagi çatlamis askerlere; "Al beni, ye beni" dercesine duruyordu. Askerlerden biri dayanamayip, sahibinin haberi olmadan bir salkim üzüm kopardi. Yerine de bir keseye koydugu parayi bagladi. Üzümü de yedi. Çok geçmeden mola verildi. Ordunun arkasindan, kan ter içinde hiristiyan bir köylünün geldigi görüldü. Köylüyü komutana götürdüler. Çok heyecanli olan köylü, komutanin karsisina geldi.. Bir asker, kendi bagindan kopardigi üzümün yerine para birakmisti. Baginda baska bir zarar yoktu. Böyle bir askere ve komutanina, elbette tesekkür etmeliydi. Ama komutan bu habere hiç sevinmedi. Bir askerinin baskasinin malini izinsiz almasini bir türlü kabul edemiyordu. Tellâllar çagirtilip, o asker bulundu. Bu arada Sultan da hâdiseyi ögrenmisti. "Kursaginda haram lokma bulunan bir askerin bulundugu ordu ile zafer ve nusret müyesser olmaz" demekten kendini alamadi.
Orduya Belgrad yakinlarinda bir yerde konaklama emri verildi. Askerler, çevredeki su ve çesmelerden istifâde edip, abdest tazelemeye, susuzluklarini gidermeye çalisiyorlardi. Çesmelerden birinin yakinlarinda bir manastir vardi. Manastirin rahibi, Osmanli askerinin durumunu ögrenip, haçli askerlerini haberdâr etmek için, manastirdaki rahibelerden birkaçini ellerine verdigi testilerle çesmeye gönderdi. Rahibelerin geldigini gören Osmanli askerleri, hemen çesme basindan ayrilip, rahibelere sirtlarini döndüler. Rahibeler testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp bakmadi. Rahibeler gelip durumu anlatinca; koparilan üzümlerin yerlerine para birakildigini duyan rahip, kendince bu kadarini beklemiyordu. Bunlar nasıl insanlardi. Malda mülkte gözleri yoktu, kadina kiza iltifat etmiyorlar, memleketlerinden günlerce uzak yerlere kadar geliyorlar, korkmadan ve endise etmeden canlarini veriyorlardi. Hemen kâgit kalem istedi. Osmanli askerlerinin karsisina çikmak için hazirlanan haçli ordulari komutanina sunlari yazdi: "Ey haçli kumandanlari!.. Siz bu ordu ile nasil basa çikabilirsiniz? Bu insanlar canlarini düsünmeden Allah yolunda komutanlari emrinde çekinmeden can veriyorlar. Biliyorlar ki, gidecekleri yer cennettir. Kadina kiza ehemmiyet vermiyorlar, yanlarina gönderdigim rahibelere sirtini döndüler. Mala mülke de önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini terk ederek cihâda çikiyorlar. Herkese karsi iyi davranip, kimseye zulmetmiyorlar. Ey haçli kumandanlari!.. Siz, onlardaki bu hasletleri ortadan kaldirmadan karsilarina çikip savasmaya kalkisirsaniz elinize binlerce askerinizin canina mal olacak aci bir tecrübeden baska bir sey geçmez."
Buna ragmen haçli kumandanlari, kahraman Türk askerlerinin kiliçlarina yem olmak için adetâ birbirleriyle yaris ettiler. Türk askerine yeni yeni zaferler kazandirdilar. Avrupalilar, kendi kötü hasletlerini Osmanlilara asiladiklari zaman, onlari yenebileceklerini yillar sonra anladilar ve faaliyetlerini bu yönde yogunlastirdilar.
--
------------------------------------
Dâne-i fülfül siyah.
Hâl-i mahbûban siyah.
Her dû dil sûzend amma.
An kücâ, İn kücâ!
Avrupa hiristiyanlari, Papanin kiskirtmasi ile bir araya gelip Osmanli topraklarina saldirmaya tesebbüs edince, yeryüzünün sultâni Kanunî Sultan Süleyman Han, ordusu ile sefere çikti. Târihlere san veren ordu agir agir ilerliyor, hedefine bir an önce ulasmak için gayret sarf ediyordu. Havalar da iyice isinmisti. Bir Hiristiyan beldesinden geçerken, yolun dar olmasi sebebiyle, askerlerden kimisi üzüm baglarindan yürümek mecburiyetinde kaldi. Olgunlasan üzümler susuzluktan dudagi çatlamis askerlere; "Al beni, ye beni" dercesine duruyordu. Askerlerden biri dayanamayip, sahibinin haberi olmadan bir salkim üzüm kopardi. Yerine de bir keseye koydugu parayi bagladi. Üzümü de yedi. Çok geçmeden mola verildi. Ordunun arkasindan, kan ter içinde hiristiyan bir köylünün geldigi görüldü. Köylüyü komutana götürdüler. Çok heyecanli olan köylü, komutanin karsisina geldi.. Bir asker, kendi bagindan kopardigi üzümün yerine para birakmisti. Baginda baska bir zarar yoktu. Böyle bir askere ve komutanina, elbette tesekkür etmeliydi. Ama komutan bu habere hiç sevinmedi. Bir askerinin baskasinin malini izinsiz almasini bir türlü kabul edemiyordu. Tellâllar çagirtilip, o asker bulundu. Bu arada Sultan da hâdiseyi ögrenmisti. "Kursaginda haram lokma bulunan bir askerin bulundugu ordu ile zafer ve nusret müyesser olmaz" demekten kendini alamadi.
Orduya Belgrad yakinlarinda bir yerde konaklama emri verildi. Askerler, çevredeki su ve çesmelerden istifâde edip, abdest tazelemeye, susuzluklarini gidermeye çalisiyorlardi. Çesmelerden birinin yakinlarinda bir manastir vardi. Manastirin rahibi, Osmanli askerinin durumunu ögrenip, haçli askerlerini haberdâr etmek için, manastirdaki rahibelerden birkaçini ellerine verdigi testilerle çesmeye gönderdi. Rahibelerin geldigini gören Osmanli askerleri, hemen çesme basindan ayrilip, rahibelere sirtlarini döndüler. Rahibeler testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp bakmadi. Rahibeler gelip durumu anlatinca; koparilan üzümlerin yerlerine para birakildigini duyan rahip, kendince bu kadarini beklemiyordu. Bunlar nasıl insanlardi. Malda mülkte gözleri yoktu, kadina kiza iltifat etmiyorlar, memleketlerinden günlerce uzak yerlere kadar geliyorlar, korkmadan ve endise etmeden canlarini veriyorlardi. Hemen kâgit kalem istedi. Osmanli askerlerinin karsisina çikmak için hazirlanan haçli ordulari komutanina sunlari yazdi: "Ey haçli kumandanlari!.. Siz bu ordu ile nasil basa çikabilirsiniz? Bu insanlar canlarini düsünmeden Allah yolunda komutanlari emrinde çekinmeden can veriyorlar. Biliyorlar ki, gidecekleri yer cennettir. Kadina kiza ehemmiyet vermiyorlar, yanlarina gönderdigim rahibelere sirtini döndüler. Mala mülke de önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini terk ederek cihâda çikiyorlar. Herkese karsi iyi davranip, kimseye zulmetmiyorlar. Ey haçli kumandanlari!.. Siz, onlardaki bu hasletleri ortadan kaldirmadan karsilarina çikip savasmaya kalkisirsaniz elinize binlerce askerinizin canina mal olacak aci bir tecrübeden baska bir sey geçmez."
Buna ragmen haçli kumandanlari, kahraman Türk askerlerinin kiliçlarina yem olmak için adetâ birbirleriyle yaris ettiler. Türk askerine yeni yeni zaferler kazandirdilar. Avrupalilar, kendi kötü hasletlerini Osmanlilara asiladiklari zaman, onlari yenebileceklerini yillar sonra anladilar ve faaliyetlerini bu yönde yogunlastirdilar.
--
------------------------------------
Dâne-i fülfül siyah.
Hâl-i mahbûban siyah.
Her dû dil sûzend amma.
An kücâ, İn kücâ!