4Eylul
23.07.2008, 23:22
Bütün varlıkların hülâsası, özü olan insan, oyun eğlence için yaratılmadı. Kulluk vazîfelerini yapmak için, Rabbine itâ’at, tevâzu, kuvvetsizliğini, ihtiyâcını göstermek, O’na sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı.
Üç ayların ilki olan receb ayının başlarındayız... Mübarek aylar, günler ve geceler insanın kendini hesaba çekmesi; yaratılış gayesine uygun olarak yaşayıp yaşamadığı hususunda kendisini sorgulaması için önemli bir fırsattır. Çünkü günlük meşgaleler zaman zaman insana dünyaya geliş sebebini unutturuyor.
Cenab-ı Hakkın yarattığı her şeyde bir hikmet, bir gaye vardır. Buna uygun hareket eden hem dünyada hem de ahirette rahat eder.
Cenab-ı Hak canlı cansız bütün varlıkları insan için yaratmıştır. Gökyüzü, dağlar, taşlar, ormanlar, sular, denizler hep insan içindir. Bunların içindeki canlı varlıklar da insan içindir. İnsanların beslenmeleri, gıdaları içindir.
Bütün bunlar insan için de peki insan kimin içindir?
Allahü teala bu sorunun cevabını, zâriyât sûresinin elli altıncı âyetinde meâlen, şöyle veriyor: “Ben cin ve insanları, ancak bana kulluk etmeleri (beni tanımaları) için yarattım.”
TANIMAK EMİR VE YASAKLARA UYMAKTIR
Bu âyet-i kerimedeki “Kulluk etmeleri, ibadet etmeleri için” ifadesi, âlimler tarafından “beni tanımaları için” diye açıklanmıştır. Yani, Allahü teâlâyı tanımak, için yaratıldık. Allah’ı tanımak ise, emir ve yasaklarına uymak demektir.
Hadis-i kudside, “Tanınmak için her şeyi yarattım” buyuruyor. Yani “Onların beni tanımakla şereflenmesi için yarattım” buyuruyor.
Şunu iyi bilmelidir ki, bütün varlıkların hülâsası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak, keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazîfelerini yapmak için, Rabbine itâ’at, tevâzu, kuvvetsizliğini, ihtiyâcını göstermek, O’na sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı.
Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği ibâdetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emir edilmiştir. Yoksa, hiçbir ibâdetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile ibâdet yapmalıdır.
Tam teslîm olarak, emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı hâlde, kullarına emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan biz kulların, bu büyük ihsâna, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri yapmaya, candan sarılmamız lâzımdır.
Emirlere uymanın en uygun çağı da, gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin olduğu zamandır. Bunun için gençlik çağında , dinin emirlerini yapmaktan mahrûm kalmamalıdır. Sonsuz saâdete kavuşturacak sebeplere yapışmak, yarar işler yapmak lazımdır.
İnsan, ömrünün en iyi zamanı olan gençlik günlerinde, işlerin en iyisi ve fâidelisi olan, Sâhibin, Yaratanın emirlerini yapmaya, O’na ibâdet etmeye çalışmalı, İslâmiyetin yasak ettiği harâmlardan, şüphelilerden sakınmalıdır.
KULLARINA ÇOK ACIDIĞI İÇİN
Bilhassa, beş vakit namazı kılmayı elden kaçırmamalıdır. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu, kullarına çok acıdığı için, yirmi dört saat içinde ibâdete, yalnız beş vakit ayırmış, ticâret eşyasından ancak, kırkta birini fakîrlere vermeyi emir buyurmuştur. Birkaç şeyi harâm edip, çok şeyi mubâh etmiş, izin vermiştir.
O hâlde, yirmi dört saatte bir saat tutmayan bir zamanı, Allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da, malın kırkta birini Müslümanların fakîrlerine vermemek ve sayılamayacak kadar çok olan, mubâhları bırakıp da, harâm ve şüpheli olana uzanmak, ne büyük inat, ne derece insafsızlık olur.
Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytânlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele pekçok sevâb verilir. İhtiyârlıkta dünya zevkleri azalıp, güç kuvvet gidip, arzûlara kavuşmak imkânı ve ümitleri kalmadığı zamanda, pişmânlıktan, âh etmekten başka bir şey olmaz. Çok kimselere bu pişmânlık zamanı da, nasîb olmaz. Bu pişmânlık da, tevbe demektir ve yine büyük bir ni’mettir. Çokları bugünlere kavuşamaz.
Üç ayların ilki olan receb ayının başlarındayız... Mübarek aylar, günler ve geceler insanın kendini hesaba çekmesi; yaratılış gayesine uygun olarak yaşayıp yaşamadığı hususunda kendisini sorgulaması için önemli bir fırsattır. Çünkü günlük meşgaleler zaman zaman insana dünyaya geliş sebebini unutturuyor.
Cenab-ı Hakkın yarattığı her şeyde bir hikmet, bir gaye vardır. Buna uygun hareket eden hem dünyada hem de ahirette rahat eder.
Cenab-ı Hak canlı cansız bütün varlıkları insan için yaratmıştır. Gökyüzü, dağlar, taşlar, ormanlar, sular, denizler hep insan içindir. Bunların içindeki canlı varlıklar da insan içindir. İnsanların beslenmeleri, gıdaları içindir.
Bütün bunlar insan için de peki insan kimin içindir?
Allahü teala bu sorunun cevabını, zâriyât sûresinin elli altıncı âyetinde meâlen, şöyle veriyor: “Ben cin ve insanları, ancak bana kulluk etmeleri (beni tanımaları) için yarattım.”
TANIMAK EMİR VE YASAKLARA UYMAKTIR
Bu âyet-i kerimedeki “Kulluk etmeleri, ibadet etmeleri için” ifadesi, âlimler tarafından “beni tanımaları için” diye açıklanmıştır. Yani, Allahü teâlâyı tanımak, için yaratıldık. Allah’ı tanımak ise, emir ve yasaklarına uymak demektir.
Hadis-i kudside, “Tanınmak için her şeyi yarattım” buyuruyor. Yani “Onların beni tanımakla şereflenmesi için yarattım” buyuruyor.
Şunu iyi bilmelidir ki, bütün varlıkların hülâsası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak, keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazîfelerini yapmak için, Rabbine itâ’at, tevâzu, kuvvetsizliğini, ihtiyâcını göstermek, O’na sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı.
Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği ibâdetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emir edilmiştir. Yoksa, hiçbir ibâdetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile ibâdet yapmalıdır.
Tam teslîm olarak, emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı hâlde, kullarına emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan biz kulların, bu büyük ihsâna, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri yapmaya, candan sarılmamız lâzımdır.
Emirlere uymanın en uygun çağı da, gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin olduğu zamandır. Bunun için gençlik çağında , dinin emirlerini yapmaktan mahrûm kalmamalıdır. Sonsuz saâdete kavuşturacak sebeplere yapışmak, yarar işler yapmak lazımdır.
İnsan, ömrünün en iyi zamanı olan gençlik günlerinde, işlerin en iyisi ve fâidelisi olan, Sâhibin, Yaratanın emirlerini yapmaya, O’na ibâdet etmeye çalışmalı, İslâmiyetin yasak ettiği harâmlardan, şüphelilerden sakınmalıdır.
KULLARINA ÇOK ACIDIĞI İÇİN
Bilhassa, beş vakit namazı kılmayı elden kaçırmamalıdır. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu, kullarına çok acıdığı için, yirmi dört saat içinde ibâdete, yalnız beş vakit ayırmış, ticâret eşyasından ancak, kırkta birini fakîrlere vermeyi emir buyurmuştur. Birkaç şeyi harâm edip, çok şeyi mubâh etmiş, izin vermiştir.
O hâlde, yirmi dört saatte bir saat tutmayan bir zamanı, Allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da, malın kırkta birini Müslümanların fakîrlerine vermemek ve sayılamayacak kadar çok olan, mubâhları bırakıp da, harâm ve şüpheli olana uzanmak, ne büyük inat, ne derece insafsızlık olur.
Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytânlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele pekçok sevâb verilir. İhtiyârlıkta dünya zevkleri azalıp, güç kuvvet gidip, arzûlara kavuşmak imkânı ve ümitleri kalmadığı zamanda, pişmânlıktan, âh etmekten başka bir şey olmaz. Çok kimselere bu pişmânlık zamanı da, nasîb olmaz. Bu pişmânlık da, tevbe demektir ve yine büyük bir ni’mettir. Çokları bugünlere kavuşamaz.