ayparcam
12.08.2008, 11:12
Toplumumuzda tedavi edilmeyi bekleyen pek çok manevî hastalıkların en önemlilerinden biri de hiç şüphesiz çeşitli vesilelerle kirlenmiş olan kalplerin/ gönüllerin durumudur. Ne gariptir ki, bu hastalığa yakala-nanların pek çoğu da giriftar olduk-ları hastalıktan habersizler...
Yaratılış gayesi ibadet olduğu halde namaz kılmayan ve kendisine farz olan diğer ibadetleri yapmayan kimsenin kalbi hiç temiz olur mu? Günah işleyenlerin kalbi temiz kalır mı?
Biz kitap ve sünnetten aldığı-mız dersle biliyoruz ki, günahlar kalbi karartır. Örneğin namaz kıl-mamak da en büyük günahlardan biri değil midir? Namaz kılmayanın, içki içenin kalbi - sahibi ister kabul etsin, ister etmesin- kararmış olur.
Her türlü günahı işleyip de, "Sen kalbe bak" demek, ya dine karşı gelenlerin ya da dinin ruhun-dan habersiz cahillerin ve aldan-mışların sözünden başka ne olabilir?
Bir zamanlar bir yazar, kaleme al-dığı bir kitabında, bir fasığı överken, "Çok içki içerdi, fakat tertemiz, pırıl pırıl bir kalbi vardı." demişti.
Günahlarla kirlenmiş, paslan-mış kalbin durumunu Peygamberi-miz (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır:
"Kul bir hata yaptığı zaman kal-binde siyah bir iz meydana gelir. Eğer kişi, o hatadan nefsini uzaklaştırır, af talep eder ve tövbede bulunursa kalbi cilalanarak (leke silinir.) Bilakis, aynı günahı işlemeye devam ederse, kalp-teki leke artırılır. Hatta bir zaman ge-lir, kalbi tamamen kaplar. İşte bu du-rum Cenab-ı Hakk'ın: 'Bilakis, on-ların irtikab edegeldikleri, kalp-lerini paslandırmıştır.'(1) mea-lindeki ayette zikrettiği pastır."
Demek ki günahlar, bembeyaz bir elbise üzerine sıçrayan pislikler gibidir. Ya da parlak bir aynanın üze-rinde oluşan lekeler gibidir ki, leke-ler çoğaldıkça zamanla görüntüyü bozarlar. Daha kötüsü bu lekelerin aynayı kaplayıp bürümesi halinde ayna görev yapamaz hale gelir. Kalbi manevî lekelerle kirlenmeyen, körelmeyen kimseler iyiyi, doğruyu ve güzeli kolayca tanıyıp fark eder-ler. İlahî nurla cilalanmış olan kalpler, parlak bir ayna misali haya-tın gerçek yüzünü onlara parlak bir görüntüyle yansıtırlar.
Bu bakımdan diyebiliriz ki, iba-detlerine dikkat ve itina gösteren, sık sık tövbeye başvuran mü'minin kalbi temizdir. Hayatında dini du-yarlılık taşımadan yaşayan, helal ha-ram konularında gerekli hassasiyeti göstermeyen fasıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise sim-siyahtır. Şu hadis-i şerif konumuza ışık tutmaktadır:
“Mü'minin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır ve terstir.” (2)
Büyük velilerden İmam-ı Rab-bani hazretleri buyururlar ki:
“Allahü Teâlâ'nın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasın-dandır. Kalbin bozuk olması, dine tam olarak inanmamaktır. İmanın alâmeti, dinin emirlerini seve seve yapmaktır.”
Bilindiği gibi Nefs-i emmâre, her an ısrarla kötülüğü emreder. Bunun için, nefsi, tezkiye etmek, onu kötülüklerden temizlemek ve faziletlerle doldurmak gerekir. Şems Sûresinde mealen: “Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Nefsini, günahta, cehalette, dalâlette bırakan zarar etti.” (3) buyrul-maktadır.
Kalbin Temizliği Nasıl Sağlanır?
Şimdi akla bir soru daha ge-liyor. Kirlenen kalplerin temizlen-mesi için en kolay ve pratik nasıl bir yol izlenebilir?
Bu konuda İslam büyükleri pek çok tedbirin yanında şu yolu tavsiye etmektedirler:
“Lâ ilâhe illallah kelimesini çok söylemek, kalbi temizlemekte çok tesirlidir. Her gün, belli miktar oku-mak iyi olur. Abdestli ve abdestsiz söylenebilir.”(4)
“Rabbimizin gazabını söndür-mek için “Lâ ilâhe illallah Muham-medü'r- Rasülullah” güzel kelime-sinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, cehenneme gö-türen gazabı söndürünce, daha kü-çük olan başka gazaplarını elbette söndürür. Bu güzel kelime, kıyamet için ayrılmış olan 99 rahmet hazi-nesinin anahtarıdır. Küfür karanlık-larını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, ima-nın zerresi hâsıl olur.” (5)
“Hiç şüphesiz Allah'ı anmanın, Lâ ilâhe illallah demenin faydalı ola-bilmesi için dinimizin emir ve yasak-larına uyma gayreti içinde olmak, farzları ve sünnetleri yerine getir-mek, bununla birlikte -mümkün ol-duğunca- haramlardan ve şüpheli-lerden sakınmak gerekir.”
Zikirden başka kalbi/gönlü te-mizleyicilerin en iyisi sünnet-i seniy-yeye uymaktır. Unutulmamalıdır ki, sünneti seniyyeye uyma gayreti, nefsin kalbi karartan pek çok istek-lerini yok eder; onların önüne set çeker.
Yaratılış gayesi ibadet olduğu halde namaz kılmayan ve kendisine farz olan diğer ibadetleri yapmayan kimsenin kalbi hiç temiz olur mu? Günah işleyenlerin kalbi temiz kalır mı?
Biz kitap ve sünnetten aldığı-mız dersle biliyoruz ki, günahlar kalbi karartır. Örneğin namaz kıl-mamak da en büyük günahlardan biri değil midir? Namaz kılmayanın, içki içenin kalbi - sahibi ister kabul etsin, ister etmesin- kararmış olur.
Her türlü günahı işleyip de, "Sen kalbe bak" demek, ya dine karşı gelenlerin ya da dinin ruhun-dan habersiz cahillerin ve aldan-mışların sözünden başka ne olabilir?
Bir zamanlar bir yazar, kaleme al-dığı bir kitabında, bir fasığı överken, "Çok içki içerdi, fakat tertemiz, pırıl pırıl bir kalbi vardı." demişti.
Günahlarla kirlenmiş, paslan-mış kalbin durumunu Peygamberi-miz (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır:
"Kul bir hata yaptığı zaman kal-binde siyah bir iz meydana gelir. Eğer kişi, o hatadan nefsini uzaklaştırır, af talep eder ve tövbede bulunursa kalbi cilalanarak (leke silinir.) Bilakis, aynı günahı işlemeye devam ederse, kalp-teki leke artırılır. Hatta bir zaman ge-lir, kalbi tamamen kaplar. İşte bu du-rum Cenab-ı Hakk'ın: 'Bilakis, on-ların irtikab edegeldikleri, kalp-lerini paslandırmıştır.'(1) mea-lindeki ayette zikrettiği pastır."
Demek ki günahlar, bembeyaz bir elbise üzerine sıçrayan pislikler gibidir. Ya da parlak bir aynanın üze-rinde oluşan lekeler gibidir ki, leke-ler çoğaldıkça zamanla görüntüyü bozarlar. Daha kötüsü bu lekelerin aynayı kaplayıp bürümesi halinde ayna görev yapamaz hale gelir. Kalbi manevî lekelerle kirlenmeyen, körelmeyen kimseler iyiyi, doğruyu ve güzeli kolayca tanıyıp fark eder-ler. İlahî nurla cilalanmış olan kalpler, parlak bir ayna misali haya-tın gerçek yüzünü onlara parlak bir görüntüyle yansıtırlar.
Bu bakımdan diyebiliriz ki, iba-detlerine dikkat ve itina gösteren, sık sık tövbeye başvuran mü'minin kalbi temizdir. Hayatında dini du-yarlılık taşımadan yaşayan, helal ha-ram konularında gerekli hassasiyeti göstermeyen fasıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise sim-siyahtır. Şu hadis-i şerif konumuza ışık tutmaktadır:
“Mü'minin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır ve terstir.” (2)
Büyük velilerden İmam-ı Rab-bani hazretleri buyururlar ki:
“Allahü Teâlâ'nın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasın-dandır. Kalbin bozuk olması, dine tam olarak inanmamaktır. İmanın alâmeti, dinin emirlerini seve seve yapmaktır.”
Bilindiği gibi Nefs-i emmâre, her an ısrarla kötülüğü emreder. Bunun için, nefsi, tezkiye etmek, onu kötülüklerden temizlemek ve faziletlerle doldurmak gerekir. Şems Sûresinde mealen: “Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Nefsini, günahta, cehalette, dalâlette bırakan zarar etti.” (3) buyrul-maktadır.
Kalbin Temizliği Nasıl Sağlanır?
Şimdi akla bir soru daha ge-liyor. Kirlenen kalplerin temizlen-mesi için en kolay ve pratik nasıl bir yol izlenebilir?
Bu konuda İslam büyükleri pek çok tedbirin yanında şu yolu tavsiye etmektedirler:
“Lâ ilâhe illallah kelimesini çok söylemek, kalbi temizlemekte çok tesirlidir. Her gün, belli miktar oku-mak iyi olur. Abdestli ve abdestsiz söylenebilir.”(4)
“Rabbimizin gazabını söndür-mek için “Lâ ilâhe illallah Muham-medü'r- Rasülullah” güzel kelime-sinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, cehenneme gö-türen gazabı söndürünce, daha kü-çük olan başka gazaplarını elbette söndürür. Bu güzel kelime, kıyamet için ayrılmış olan 99 rahmet hazi-nesinin anahtarıdır. Küfür karanlık-larını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, ima-nın zerresi hâsıl olur.” (5)
“Hiç şüphesiz Allah'ı anmanın, Lâ ilâhe illallah demenin faydalı ola-bilmesi için dinimizin emir ve yasak-larına uyma gayreti içinde olmak, farzları ve sünnetleri yerine getir-mek, bununla birlikte -mümkün ol-duğunca- haramlardan ve şüpheli-lerden sakınmak gerekir.”
Zikirden başka kalbi/gönlü te-mizleyicilerin en iyisi sünnet-i seniy-yeye uymaktır. Unutulmamalıdır ki, sünneti seniyyeye uyma gayreti, nefsin kalbi karartan pek çok istek-lerini yok eder; onların önüne set çeker.