haythuyt
12.08.2008, 20:14
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]
Rusya'da dini görevlerde resmi olarak görev yapan İmam Resul Cemalof, Müslüman olan Rus bir mafya babasının ilginç hayat öyküsünü anlattı.
Haber Tematik radyolar grubunda en çok dinlenen radyo olma unvanını taşıyan Moral FM’de İhsan Atasoy’un hazırlayıp sunduğu Nur Penceresi programına stüdyo misafiri olan, Rusya’da dini görevlerde resmi olarak hizmet veren İmam Resul Cemalof, Müslüman olan Rus bir mafya babasının ilginç hayat öyküsünü anlattı.
Mafya liderinin Müslüman oluş hikâyesini mafya babasının kendisinden dinleyen İmam Resul Cemalof bakın bu ilginç hayat hikâyesini nasıl anlatıyor:
1999’da Müslümanlar diye bir grup Nograd’da dersane açtılar. Burada yaşayan meşhur Rus asıllı bir mafya babası var. Bu mafya babasını bir ara hapse alıyorlar. Hapse alınınca içinde çok dehşetli bir sıkıntı yaşadığını söylüyor.
Tabi o zaman Komünist devrinden çıkmış insanlar bunlar. 1990’da din serbest oluyor. Mafya babası ancak dini bir bölüğe girerse rahat edeceğini düşünüyor. Kendisine bir İncil istetiyor ve veriyorlar. Daha sonra İncil’i okumaya başlıyor. İncil’i okuyunca sakal bırakıyor ve giyimi değişiyor.
Bu mafyanın ismini de orada herkes biliyor. Kendisine Cinkole diye hitap ediyorlar. Etraftakiler bu mafyanın değişimini görünce onlarda onu taklit etmeye başlıyorlar. Altı tane koğuş ağasıyla bir tane mafya babası bir koğuşta beraber kalıyorlar.
Bunun üstünden 5–6 ay geçiyor. Cinkole bakıyor ki içindeki bu rahatlık gidiyor ve sıkıntılar tekrar geliyor. Bir gece yatmıyor ve ‘Yarabbi ben senin dinindeyim neden içimde bir sıkıntı var, rahat değilim ve okuduğumdan da tam haz alamıyorum’ diyor. Yatmayıp secdeye gidip dua ediyor.
Onlarda gece ibadetleri var. Bir gece dua ediyor sabaha kadar. Sabah oluyor ve gardiyanlardan biri içeri giriyor. ‘Dışarıda bana birisi bir kitap verdi. Bunu isterseniz size vereyim ben dindar değilim, okursanız okursunuz yoksa bir yere koyacağım’ diyor. Cinkole ‘ne kitabı’ diye soruyor. ‘Üstünde Kuran yazıyor’ demiş gardiyan. Cinkole ‘Ben hemen atladım’ diyor.
Cinkole’ye yanındanki tutuklular, koğuş ağaları ‘bize hep Hıristiyanlığı anlattın şimdi başka bir dinin kitabını okuyorsun’ der. Cinkole ‘Ben hiç onları dinlemeden alıp okumaya başladım’ diyor.
Cinkole’nin bu kitabı okuyunca içinden şu cümleler geçiyor:
“Bunların yaşadıkları Hıristiyanlıkta ne var mesela, gidiyorsun günahları işliyorsun kötülükleri yapıyorsun sonra da günah çıkartma var. Onda her şey hallolunuyor. Baktım ki Kur’an-ı Kerimde ‘Zalimler için ebedi bir cehennem var. Ehli iman için ebedi bir cennet var’ yazıyor. Dedim ki Allah böyle adaletli olmalıdır.”
Cinkole, bunu gidip oradaki arkadaşlarına anlatmış ve arkadaşları ‘işte bize böyle bir Allah lazımdı’ demiş. Koğuştakiler hiç düşünmeden Müslüman olmuşlar. İslamiyet’e girdiklerinden ilk haftadan beri bunlarda bir değişiklikler olmaya başlamış.
Daha sonra ben oranın hapishane müdürüyle görüştüm ve bana dedi ki; ‘Bir gün baktım ki bu cani bildiğim insanlar gün geçtikçe melek haline geliyorlar.’
Üstünden 3-4 ay geçiyor. Bu hapishane müdürü Moskova’ya bir rapor yazıyor: ‘Burada böyle böyle insanlar var, bu insanlar önceleri caniydi şimdi ben insanları burada tutmaya utanıyorum. Yani bunlar hapishanelik değil’ diyor. Moskova’dan da ‘tamam tahliye olsunlar’ diye cevap geliyor.
Cinkole şaşkınlık içinde “Biz inanamadık tahliye olacağımıza ama bize belgeyi gösterdi müdür ve bir de baktık ki elimizde çantalar dışarıdayız” der.
Birden içlerinden koğuş ağalarından olan Aleksander diye birisi demiş ki; ‘kardeşler şimdi biz kimiz, caniyiz, dışarı çıkıyoruz. Bunun sebebi ne hikmeti ne’ der.
Orada aralarında cümleler geçer:
“Demek ki İslamiyet’e geldik diye bu Cenabı Hakkın bize rahmetidir. Ama elimizi kolumuzu sallaya sallaya çıkmıyoruz, bir vazifemiz var. İlk önce kendi akrabalarımızdan, evimizden başlayarak bütün Rusya’ya nasıl ki biz bir Rus olarak etrafa komünizm ağacını yaymışız, o ağacın kökünü kazıyıp İslamiyet’in ağacını ekeceğiz.”
Ama nasıl yapsınlar biz Müslüman’ız diyorlar ama başka bir şey de bilmiyorlar. İslamiyet’i nasıl yayalım diyorlar ve o koğuş ağası olan Alexander diyor ki ‘Ben Özbekistan’da hapiste yattım. Orada insanlar dini çok güzel yaşıyorlar, aramızdan birisi gitsin orada dini öğrensin gelsin bize de anlatsın’ diyor. Hemen aralarında para topluyorlar ve ‘hemen git zamanımız yok diyorlar, bize de öğretmelisin’ diyorlar.
Tabi hapisten çıktıktan sonra bunların bulunduğu şehirden çıkmaları için izinleri yok. Oranın müdürü bunlara izin çıkarıyor. Yolda Özbek’ler bakıyorlar ki bir Rus, ‘ben İslamiyet’i öğrenmeye gidiyorum’ diyor ve herkes evine davet ediyor. Oradan inince Özbekistanlı biri bunu alıyor ‘gel seni evimde misafir edeyim’ diyor ve bunu götürüyor. İlk Cuma’ya gidiyor, imamla tanışıyor ve imam diyor ki; ‘bende kalacaksın, ben imamım her şeyi sana öğretirim’
Özbek İmam, buna İslamiyet’i öğretmeye başlıyor. Araya ramazan giriyor oruç tutuyorlar, namaz kılıyor, Kuran-ı Kerim’i öğreniyor derken Özbek adam buna Özbekistan’ı gezdiriyor, camileri görüyor. 6 ay böyle geçiyor. Alexander daha sonra ‘kafamda bir sürü sorular var’ diyor. İmam diyor ki ‘nasıl soru var her şeyi öğrendin.’ Alexander ‘Cenabı hak tektir, vahittir ama insanlar çok, nebatat çok, hayvanlar ve yıldızlar çok, tek bir Allah bunları bir anda nasıl idare ediyor. Ben bunu anlamak istiyorum’ diyor. İmam cevap veriyor, sorular devam ediyor en sonunda imam bıkıyor ve diyor ki ‘materyalizm sizin başınızı böyle şeylerle doldurmuş al bu kitabı oku’. Alexander imamın verdiği kitabı okurken bakıyor ki bütün suallerine cevap bu kitapta var. 6 ay bitiyor ve imam bunu gönderiyor. Tabi diğer Rus’larda boş durmuyor, bir ev kiralamışlar ve bütün İslamiyet’e ait ne kitap varsa toplamışlar evde okuyorlar. Bir Rus’un veya İngiliz’in İslamiyet hakkında yazdığı, ne bulurlarsa okuyorlar.
Bir gün Cinkole’ye bir telefon gelir. Teefonda birisi ‘selamünaleyküm’ der. Kimsiniz diye sorar Cinkole. Telefondaki ses ‘Ben Abdulveliyim’ der. ‘Tanıyamadım sizi’ diyen Cinkoley’ye o ses ‘ben Alexander’dım şimdi Abdulveli oldum’ der.
Alexander yani yeni adı ile Abdulveli, eğitimini tamamlamış ve artık dönecektir.
Cinkole ve arkadaşları Abdulveli’yi karşılamaya giderler. Karşılarında trenden inen sakallı, başında sarığı, Özbek giyimli biri…
Abdulveli 3 gün 3 gece anlatır yaşadıklarını. Abdulveli, masanın üstüne bir kitap çıkarttı ve bu kitapta bütün suallerin cevabı var dedi. Cinkole ve arkadaşları şaşkındır. “Biz burada yüzden çok kitap okumuşuz. Binden birini halletmemişiz, sen bir kitapta bütün suallerin cevabı var diyorsun dedi. Hem 3 tane mi kitap getirdin başka kitap yok mu?” der.
Cinkole kitabı incelemeye başlayınca yüz kitapta okuduğu herşey burada iki-üç sayfada halledilmiş. Ondan sonra bu kitabı kopyalar ve herkes üzerinde bunu taşımaya ve okumaya başlar.
Cinkole ve arkadaşları Cuma namazı için 200 km ileride Petersburg’ta olan camiye 3 sene hep gidip geldi. İlk cumaya gittiklerinde caminin yerini bulana kadar biraz geç kalıyorlar. Bunlar içeri giriyor, insanlar dışarı çıkıyorlar. Buranın görevlisi kim diye soruyor Cinkole ve arkadaşları. O zaman Isparta’nın Yalvaç ilçesinden Mustafa hoca vardı. Mustafa hoca yeni gelmiş tam Rusçası iyi değildi. Bunlara bir şeyler anlatıyor bunlar anlamıyor. Namaz vakti ne zaman, ne zaman kılalım falan diye soruyor Cinkole ve arkadaşları ancak anlaşamıyorlar. Bizim Ali İhsan ve Şirazi bey, şimdi Petersburg’ta vakıf, onlar o dönemde orada oturuyormuş. Caminin imamı bu ağabeylerin tercümanlığı sayesinde Cinkole ve arkadaşları ile anlaşıyor.
Ali İhsan bey, cebinden Ayetül Kübra’yı çıkartır ve Cinkole’ye uzatır. Ancak beklemediği bir tepki ile karşılaşır. Cinkole ve arkadaşları “Bizde bir kitap var biz ona çok sadığız, ondan başka kitap okumayız” der. Alexander cebinden kitabı çıkarır ve “biz bunu okuru” der.
Alexander’in elindeki kitap ta 23.Sözün olduğunu gören Ali İhsan Bey, çok sevinir ve “Siz bizim kitabımızın üst kapağını görüp bu kadar seviniyorsunuz. Bir bilseniz içinde neler var” der.
Ali ihsan Bey, eline birkaç kitap alıyor ve müellifini gösteriyor Alexander’a... Bediüzzaman yazıyor demiş bu kitaplar için. Cinkole ve arkadaşları kitabı hemen fotokopi etmişler. Mafya babası yani yeni adı ile Abdülkerim’in sözü şu oluyor: “Biz ömrümüz boyunca okuyacağımız kitabı bulduk.”
Rusya'da dini görevlerde resmi olarak görev yapan İmam Resul Cemalof, Müslüman olan Rus bir mafya babasının ilginç hayat öyküsünü anlattı.
Haber Tematik radyolar grubunda en çok dinlenen radyo olma unvanını taşıyan Moral FM’de İhsan Atasoy’un hazırlayıp sunduğu Nur Penceresi programına stüdyo misafiri olan, Rusya’da dini görevlerde resmi olarak hizmet veren İmam Resul Cemalof, Müslüman olan Rus bir mafya babasının ilginç hayat öyküsünü anlattı.
Mafya liderinin Müslüman oluş hikâyesini mafya babasının kendisinden dinleyen İmam Resul Cemalof bakın bu ilginç hayat hikâyesini nasıl anlatıyor:
1999’da Müslümanlar diye bir grup Nograd’da dersane açtılar. Burada yaşayan meşhur Rus asıllı bir mafya babası var. Bu mafya babasını bir ara hapse alıyorlar. Hapse alınınca içinde çok dehşetli bir sıkıntı yaşadığını söylüyor.
Tabi o zaman Komünist devrinden çıkmış insanlar bunlar. 1990’da din serbest oluyor. Mafya babası ancak dini bir bölüğe girerse rahat edeceğini düşünüyor. Kendisine bir İncil istetiyor ve veriyorlar. Daha sonra İncil’i okumaya başlıyor. İncil’i okuyunca sakal bırakıyor ve giyimi değişiyor.
Bu mafyanın ismini de orada herkes biliyor. Kendisine Cinkole diye hitap ediyorlar. Etraftakiler bu mafyanın değişimini görünce onlarda onu taklit etmeye başlıyorlar. Altı tane koğuş ağasıyla bir tane mafya babası bir koğuşta beraber kalıyorlar.
Bunun üstünden 5–6 ay geçiyor. Cinkole bakıyor ki içindeki bu rahatlık gidiyor ve sıkıntılar tekrar geliyor. Bir gece yatmıyor ve ‘Yarabbi ben senin dinindeyim neden içimde bir sıkıntı var, rahat değilim ve okuduğumdan da tam haz alamıyorum’ diyor. Yatmayıp secdeye gidip dua ediyor.
Onlarda gece ibadetleri var. Bir gece dua ediyor sabaha kadar. Sabah oluyor ve gardiyanlardan biri içeri giriyor. ‘Dışarıda bana birisi bir kitap verdi. Bunu isterseniz size vereyim ben dindar değilim, okursanız okursunuz yoksa bir yere koyacağım’ diyor. Cinkole ‘ne kitabı’ diye soruyor. ‘Üstünde Kuran yazıyor’ demiş gardiyan. Cinkole ‘Ben hemen atladım’ diyor.
Cinkole’ye yanındanki tutuklular, koğuş ağaları ‘bize hep Hıristiyanlığı anlattın şimdi başka bir dinin kitabını okuyorsun’ der. Cinkole ‘Ben hiç onları dinlemeden alıp okumaya başladım’ diyor.
Cinkole’nin bu kitabı okuyunca içinden şu cümleler geçiyor:
“Bunların yaşadıkları Hıristiyanlıkta ne var mesela, gidiyorsun günahları işliyorsun kötülükleri yapıyorsun sonra da günah çıkartma var. Onda her şey hallolunuyor. Baktım ki Kur’an-ı Kerimde ‘Zalimler için ebedi bir cehennem var. Ehli iman için ebedi bir cennet var’ yazıyor. Dedim ki Allah böyle adaletli olmalıdır.”
Cinkole, bunu gidip oradaki arkadaşlarına anlatmış ve arkadaşları ‘işte bize böyle bir Allah lazımdı’ demiş. Koğuştakiler hiç düşünmeden Müslüman olmuşlar. İslamiyet’e girdiklerinden ilk haftadan beri bunlarda bir değişiklikler olmaya başlamış.
Daha sonra ben oranın hapishane müdürüyle görüştüm ve bana dedi ki; ‘Bir gün baktım ki bu cani bildiğim insanlar gün geçtikçe melek haline geliyorlar.’
Üstünden 3-4 ay geçiyor. Bu hapishane müdürü Moskova’ya bir rapor yazıyor: ‘Burada böyle böyle insanlar var, bu insanlar önceleri caniydi şimdi ben insanları burada tutmaya utanıyorum. Yani bunlar hapishanelik değil’ diyor. Moskova’dan da ‘tamam tahliye olsunlar’ diye cevap geliyor.
Cinkole şaşkınlık içinde “Biz inanamadık tahliye olacağımıza ama bize belgeyi gösterdi müdür ve bir de baktık ki elimizde çantalar dışarıdayız” der.
Birden içlerinden koğuş ağalarından olan Aleksander diye birisi demiş ki; ‘kardeşler şimdi biz kimiz, caniyiz, dışarı çıkıyoruz. Bunun sebebi ne hikmeti ne’ der.
Orada aralarında cümleler geçer:
“Demek ki İslamiyet’e geldik diye bu Cenabı Hakkın bize rahmetidir. Ama elimizi kolumuzu sallaya sallaya çıkmıyoruz, bir vazifemiz var. İlk önce kendi akrabalarımızdan, evimizden başlayarak bütün Rusya’ya nasıl ki biz bir Rus olarak etrafa komünizm ağacını yaymışız, o ağacın kökünü kazıyıp İslamiyet’in ağacını ekeceğiz.”
Ama nasıl yapsınlar biz Müslüman’ız diyorlar ama başka bir şey de bilmiyorlar. İslamiyet’i nasıl yayalım diyorlar ve o koğuş ağası olan Alexander diyor ki ‘Ben Özbekistan’da hapiste yattım. Orada insanlar dini çok güzel yaşıyorlar, aramızdan birisi gitsin orada dini öğrensin gelsin bize de anlatsın’ diyor. Hemen aralarında para topluyorlar ve ‘hemen git zamanımız yok diyorlar, bize de öğretmelisin’ diyorlar.
Tabi hapisten çıktıktan sonra bunların bulunduğu şehirden çıkmaları için izinleri yok. Oranın müdürü bunlara izin çıkarıyor. Yolda Özbek’ler bakıyorlar ki bir Rus, ‘ben İslamiyet’i öğrenmeye gidiyorum’ diyor ve herkes evine davet ediyor. Oradan inince Özbekistanlı biri bunu alıyor ‘gel seni evimde misafir edeyim’ diyor ve bunu götürüyor. İlk Cuma’ya gidiyor, imamla tanışıyor ve imam diyor ki; ‘bende kalacaksın, ben imamım her şeyi sana öğretirim’
Özbek İmam, buna İslamiyet’i öğretmeye başlıyor. Araya ramazan giriyor oruç tutuyorlar, namaz kılıyor, Kuran-ı Kerim’i öğreniyor derken Özbek adam buna Özbekistan’ı gezdiriyor, camileri görüyor. 6 ay böyle geçiyor. Alexander daha sonra ‘kafamda bir sürü sorular var’ diyor. İmam diyor ki ‘nasıl soru var her şeyi öğrendin.’ Alexander ‘Cenabı hak tektir, vahittir ama insanlar çok, nebatat çok, hayvanlar ve yıldızlar çok, tek bir Allah bunları bir anda nasıl idare ediyor. Ben bunu anlamak istiyorum’ diyor. İmam cevap veriyor, sorular devam ediyor en sonunda imam bıkıyor ve diyor ki ‘materyalizm sizin başınızı böyle şeylerle doldurmuş al bu kitabı oku’. Alexander imamın verdiği kitabı okurken bakıyor ki bütün suallerine cevap bu kitapta var. 6 ay bitiyor ve imam bunu gönderiyor. Tabi diğer Rus’larda boş durmuyor, bir ev kiralamışlar ve bütün İslamiyet’e ait ne kitap varsa toplamışlar evde okuyorlar. Bir Rus’un veya İngiliz’in İslamiyet hakkında yazdığı, ne bulurlarsa okuyorlar.
Bir gün Cinkole’ye bir telefon gelir. Teefonda birisi ‘selamünaleyküm’ der. Kimsiniz diye sorar Cinkole. Telefondaki ses ‘Ben Abdulveliyim’ der. ‘Tanıyamadım sizi’ diyen Cinkoley’ye o ses ‘ben Alexander’dım şimdi Abdulveli oldum’ der.
Alexander yani yeni adı ile Abdulveli, eğitimini tamamlamış ve artık dönecektir.
Cinkole ve arkadaşları Abdulveli’yi karşılamaya giderler. Karşılarında trenden inen sakallı, başında sarığı, Özbek giyimli biri…
Abdulveli 3 gün 3 gece anlatır yaşadıklarını. Abdulveli, masanın üstüne bir kitap çıkarttı ve bu kitapta bütün suallerin cevabı var dedi. Cinkole ve arkadaşları şaşkındır. “Biz burada yüzden çok kitap okumuşuz. Binden birini halletmemişiz, sen bir kitapta bütün suallerin cevabı var diyorsun dedi. Hem 3 tane mi kitap getirdin başka kitap yok mu?” der.
Cinkole kitabı incelemeye başlayınca yüz kitapta okuduğu herşey burada iki-üç sayfada halledilmiş. Ondan sonra bu kitabı kopyalar ve herkes üzerinde bunu taşımaya ve okumaya başlar.
Cinkole ve arkadaşları Cuma namazı için 200 km ileride Petersburg’ta olan camiye 3 sene hep gidip geldi. İlk cumaya gittiklerinde caminin yerini bulana kadar biraz geç kalıyorlar. Bunlar içeri giriyor, insanlar dışarı çıkıyorlar. Buranın görevlisi kim diye soruyor Cinkole ve arkadaşları. O zaman Isparta’nın Yalvaç ilçesinden Mustafa hoca vardı. Mustafa hoca yeni gelmiş tam Rusçası iyi değildi. Bunlara bir şeyler anlatıyor bunlar anlamıyor. Namaz vakti ne zaman, ne zaman kılalım falan diye soruyor Cinkole ve arkadaşları ancak anlaşamıyorlar. Bizim Ali İhsan ve Şirazi bey, şimdi Petersburg’ta vakıf, onlar o dönemde orada oturuyormuş. Caminin imamı bu ağabeylerin tercümanlığı sayesinde Cinkole ve arkadaşları ile anlaşıyor.
Ali İhsan bey, cebinden Ayetül Kübra’yı çıkartır ve Cinkole’ye uzatır. Ancak beklemediği bir tepki ile karşılaşır. Cinkole ve arkadaşları “Bizde bir kitap var biz ona çok sadığız, ondan başka kitap okumayız” der. Alexander cebinden kitabı çıkarır ve “biz bunu okuru” der.
Alexander’in elindeki kitap ta 23.Sözün olduğunu gören Ali İhsan Bey, çok sevinir ve “Siz bizim kitabımızın üst kapağını görüp bu kadar seviniyorsunuz. Bir bilseniz içinde neler var” der.
Ali ihsan Bey, eline birkaç kitap alıyor ve müellifini gösteriyor Alexander’a... Bediüzzaman yazıyor demiş bu kitaplar için. Cinkole ve arkadaşları kitabı hemen fotokopi etmişler. Mafya babası yani yeni adı ile Abdülkerim’in sözü şu oluyor: “Biz ömrümüz boyunca okuyacağımız kitabı bulduk.”