sonbahar5803
18.10.2008, 14:16
Peygamberlerin Gönderiliş Nedeni
Peygamberlerin varlık sebebi veya peygamberlerin gönderiliş gayesi, insanın yaratılış gayesiyle aynı noktada birleşir. O da, Allah’a kulluktur. Cenâb-ı Hakk (c.c.), Kur’ân-ı Kerîm’de, Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk yapsınlar diye yarattım (Zâriyât, 51/56) buyurarak, bu hususa işaret etmektedir. Bir başka âyet-i kerimede, Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki, ona “Ben’den başka ilâh yoktur; o halde Bana kulluk edin!” diye vahyetmiş olmayalım (Enbiyâ, 21/25) denilerek, aynı hususa işarette bulunulur.
Sıdk (Doğruluk), emanet (her hususta mutlak manâda emin olmak), tebliğ, fetanet (peygamberî akıl), ismet (günahsızlık) ve aklî-fizikî arızalardan berî olmak gibi altı temel sıfatla mevsuf bulunan peygamberlerin bu ana gönderiliş gayesi çerçevesindeki vazifeleri veya gördükleri fonksiyonlar,
Din’i tebliğ (Âhzab, 33/39, Mâide, 5/67),
insanlara güzel örnek olmak (En’âm, 6/90, Ahzâb, 33/21),
dünya-Âhiret dengesini kurmak (Kasas, 28/77) ve
insanların Âhiret’te haklarındaki hüküm dolayısıyla Allah’a itiraz haklarının olmamasının yolunu hazırlamaktır (Nisa, 4/165).
Daha açık yazacak olursak, Allahü teâlâ, insanları olgunlaştırmak ve kalplerindeki hastalıklarını tedâvi etmek için, ezelde, merhamet ederek, peygamberler göndermeyi dilemiştir. Peygamberler, insanları, Cenâb-ı Hakk’ın beğendiği yola kavuşturmak, doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir. Peygamberlerin, bu vazîfelerini yapabilmeleri için, itâat edenlere müjde vermeleri, itâat etmeyenleri de korkutmaları lâzımdır. Âhirette, birinciler için sevâp, ikinciler için de azâp bulunduğunu haber vermeleri lâzımdır.
Peygamberler, yüce Allah tarafından seçilmiş, gönderilmiş insanlardır. Ümmetlerini Cenab-ı Hakk’a çağırmak, sapık, yanlış yoldan, doğru yola, saâdet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir. Dâvetlerini kabûl edenlere, Cenneti müjdelemişler, inanmayanları Cehennem azâbı ile korkutmuşlardır. Onların Allahü teâlâdan getirdikleri her haber doğrudur, yanlışlık ihtimali yoktur.
Son Peygamber Hazret-i Muhammed aleyhisselâm’ın âhirete intikâlinden sonra, Sahâbe-i kirâm ve Tâbiîn devrinden başlayarak, her memlekette ve her devirde, geniş İslâm dünyâsı içinde, O’na tâm tâbi olan birçok âlim ve velî zât bulunmuş ve bunlar da O’nun vârisleri olarak insanların dîn ve dünyâ saâdetine ulaşmaları için çalışmışlardır.
Bu büyük âlim ve velîler, kendi asırlarında olduğu gibi, zamanlarından sonra da dâimâ sevilen ve sayılan, nasîhat ve tavsiyelerinden istifâde edilen, hayâtları örnek alınan kimseler olmuşlardır.
İnsanlara doğru yolu göstermeleri, hâl ve hareketleri ile örnek olmaları, Evliyânın belli başlı vasıflarındandır. Ayrıca, Allahü teâlânın rızâsı için insanların dertleri ile dertlenmeleri ve fedâkârlıkları onların şânındandır. Onlar, peygamberlerden sonra seçilenler sınıfındandır.
Şüphesiz ki iyi insanların hayatları öğrenildikçe, iyilerin adedi artacaktır. Geçmişini, büyüklerini tanıyamayan çocuklar, gençler ve yaşları ilerlemiş insanlar, büyüklüklere tâlip olamazlar.
İnsanların çeşitli buhrânlara, bunalımlara, rûhî sıkıntılara ma’rûz kaldıkları asrımızda, büyük insanların yaşayış tarzları, tavsiye ve nasîhatları, hâl ve hareketleri ile kerâmetlerinin bilinmesi, hem râhatlamaya ve ferahlamaya, hem zevk ve ibret almaya, hem de intibâha, uyanmaya ve istifâdeye sebep olacaktır.
Pr. Dr. Ramazan Ayvallı
Peygamberlerin varlık sebebi veya peygamberlerin gönderiliş gayesi, insanın yaratılış gayesiyle aynı noktada birleşir. O da, Allah’a kulluktur. Cenâb-ı Hakk (c.c.), Kur’ân-ı Kerîm’de, Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk yapsınlar diye yarattım (Zâriyât, 51/56) buyurarak, bu hususa işaret etmektedir. Bir başka âyet-i kerimede, Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki, ona “Ben’den başka ilâh yoktur; o halde Bana kulluk edin!” diye vahyetmiş olmayalım (Enbiyâ, 21/25) denilerek, aynı hususa işarette bulunulur.
Sıdk (Doğruluk), emanet (her hususta mutlak manâda emin olmak), tebliğ, fetanet (peygamberî akıl), ismet (günahsızlık) ve aklî-fizikî arızalardan berî olmak gibi altı temel sıfatla mevsuf bulunan peygamberlerin bu ana gönderiliş gayesi çerçevesindeki vazifeleri veya gördükleri fonksiyonlar,
Din’i tebliğ (Âhzab, 33/39, Mâide, 5/67),
insanlara güzel örnek olmak (En’âm, 6/90, Ahzâb, 33/21),
dünya-Âhiret dengesini kurmak (Kasas, 28/77) ve
insanların Âhiret’te haklarındaki hüküm dolayısıyla Allah’a itiraz haklarının olmamasının yolunu hazırlamaktır (Nisa, 4/165).
Daha açık yazacak olursak, Allahü teâlâ, insanları olgunlaştırmak ve kalplerindeki hastalıklarını tedâvi etmek için, ezelde, merhamet ederek, peygamberler göndermeyi dilemiştir. Peygamberler, insanları, Cenâb-ı Hakk’ın beğendiği yola kavuşturmak, doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir. Peygamberlerin, bu vazîfelerini yapabilmeleri için, itâat edenlere müjde vermeleri, itâat etmeyenleri de korkutmaları lâzımdır. Âhirette, birinciler için sevâp, ikinciler için de azâp bulunduğunu haber vermeleri lâzımdır.
Peygamberler, yüce Allah tarafından seçilmiş, gönderilmiş insanlardır. Ümmetlerini Cenab-ı Hakk’a çağırmak, sapık, yanlış yoldan, doğru yola, saâdet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir. Dâvetlerini kabûl edenlere, Cenneti müjdelemişler, inanmayanları Cehennem azâbı ile korkutmuşlardır. Onların Allahü teâlâdan getirdikleri her haber doğrudur, yanlışlık ihtimali yoktur.
Son Peygamber Hazret-i Muhammed aleyhisselâm’ın âhirete intikâlinden sonra, Sahâbe-i kirâm ve Tâbiîn devrinden başlayarak, her memlekette ve her devirde, geniş İslâm dünyâsı içinde, O’na tâm tâbi olan birçok âlim ve velî zât bulunmuş ve bunlar da O’nun vârisleri olarak insanların dîn ve dünyâ saâdetine ulaşmaları için çalışmışlardır.
Bu büyük âlim ve velîler, kendi asırlarında olduğu gibi, zamanlarından sonra da dâimâ sevilen ve sayılan, nasîhat ve tavsiyelerinden istifâde edilen, hayâtları örnek alınan kimseler olmuşlardır.
İnsanlara doğru yolu göstermeleri, hâl ve hareketleri ile örnek olmaları, Evliyânın belli başlı vasıflarındandır. Ayrıca, Allahü teâlânın rızâsı için insanların dertleri ile dertlenmeleri ve fedâkârlıkları onların şânındandır. Onlar, peygamberlerden sonra seçilenler sınıfındandır.
Şüphesiz ki iyi insanların hayatları öğrenildikçe, iyilerin adedi artacaktır. Geçmişini, büyüklerini tanıyamayan çocuklar, gençler ve yaşları ilerlemiş insanlar, büyüklüklere tâlip olamazlar.
İnsanların çeşitli buhrânlara, bunalımlara, rûhî sıkıntılara ma’rûz kaldıkları asrımızda, büyük insanların yaşayış tarzları, tavsiye ve nasîhatları, hâl ve hareketleri ile kerâmetlerinin bilinmesi, hem râhatlamaya ve ferahlamaya, hem zevk ve ibret almaya, hem de intibâha, uyanmaya ve istifâdeye sebep olacaktır.
Pr. Dr. Ramazan Ayvallı