PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : ...Kalem, Kağıt, Üç nokta...


FurkaN
28.10.2008, 19:43
……Kalem sırrı, nakkaşın mercan kırmızısını tutturması, şairin şiirini yazması gibi bir şey olmalı. Lâkin ehlinin eline düşen iyi kesilmemiş bir kalemden nice güzel harfler çıkarıldığı gibi, kadrin bilmeyen acemi hattat elinde iyi kesilmiş bir kalemden de bir şey çıkmadığı düşünülürse..
Sır; kalemden çok, kalemi tutanda ve onun tuttuğu nefeste olmalı…

Kalem, yazmanın mütevazi, sessiz eşlikçisi. Mahzun vazgeçilmezi.
Bütün bir hikâyenin önemsenmeyen, arkada kalan, silik kahramanı.
Ama asıl kahramanı.
Bu nasıl bir kaderdir ki böyle, o yazmasa hiç de olmayacak olan hikâyede kalemin esamesi bile okunmaz? Sadece yazdıkları okunur.
Şimdi artık ne hattat ne de kamış kalem var.
Yazmak da daha kolay bir eylem gibi görünüyor. Kalemi olan yazıyor.
Alışıldık suhufun üzerine yazınca, yazının kimi uçup gidiyor kimi kalıcı gibi görünüyor. Amenna!

Ama suhuf, kalbin suhufu olunca, o zaman işin rengi, kalemin mahiyeti değişiyor.
Kalbe yazılan yazıların bazıları kurşun kalemle yazılmış gibidir, silinmesi kolaydır. Ya da kötü bir mürekkeple yazılmış gibi, bir yağmur dokunsa, akıp giderler. Bazıları ise ilk bakışta yıldızlar gibi muhkem. Sabit kalemle yazılmış gibi.
Ama? Silinmez ki kaza kaleminin yazdığı öyle bir kalemde.

Alnın yazısını yazan yazıcının kalemi.
Bir kez yazınca, yazdığı bir daha silinmiyor.
Ve kalem alın yazısını bu yüzden bunca kuvvetli hatırlatıyor..

Yazanlar yazmış... Şimdi ben... Ne yazsam...
Elim kolum bağlı. Nefesim sayılı.

Nazan Bekiroğlu

seva
29.10.2008, 18:27
bu güzel paylaşım için emeğine sağlık.
Kendince yazmaya çalışan hikmeti kalemde değil yürekte arayanlara selam olsun