KAFKASKAR
21.11.2008, 16:59
Doğumdan ölümehayat uzun ve yorucu bir yol.
Serin bir Mart sabahı
uyku mahmurluğunda iken belki daha cılız ışıkları güneşin
baharın kokusunu katıp önüne
aheste gelip geçen bir yük katarı misali
öyle nazlı öyle sevilesi esintilerle tebessümler saçan bir mahzun meltemin
yüzleri saçları ya da ruhları bir anne bir sevgili sevecenliğinde okşadığı zaman dilimlerinde sevinçle ümitle heyecanla hayata merhaba diyen bir gül tomurcuğu güzelliğinde başlıyor yolculuğumuz ağlamalarımızla bu zahmetli kader yolunda.
Zaman geçiyor yaz mevsimine uzanıyor bu meşakkatli yürüyüşümüz ısınıyor yüreğimiz büyüyoruz ağır aksak yaşamaya devam ediyoruz.
Bu devrede yakamozlar giriyor hayatımıza
gönlümüzde değişik deli dolu rüzgarlar esiyor
renklerimiz değişiyor şarkılarımız değişiyor duygularımız değişiyor.
Sevgi dediğimiz sihirli kelime ile kesişiyor yolumuz
deli akar oluyor kanımız damarlarımızda
anlamı olmayan çok şey anlam kazanıyor.
Sonra
hazan çalıyor kapımızı usul usul hüzün sağanakları yağar oluyor vuslatını yaşayan kadersiz zavallı ilk aşk hikayemizin son ve çaresiz çırpınışlar üzerine.
Sonbahardaki tükeniş oyununun baş aktörleridir ya kuruyan yapraklar
işte onların
yorgun ağaç dallarında vedalaşma törenlerinin en dramatiğini sergileyip mahzun bakışlarımıza
bir ufak ve çapkın esintinin cazibesine kapılıp
sallana silkene
belki bir Ekim kuşluğunun
mevsimin tablosunu tamamlayan hafif çisesinin ıslattığı kaldırım taşları üzerine uzanıvermesi
ardından da dalgın yürüyüşlerini yaşayan ayakların altında çatırtılarla sevdalı bir yüreği korumak görevini üslenen bir vefakar göğüs kafesi fedakarlığı ile ezilmesi
nihayetinde de
ya bir çöpçünün süpürgesi eşliğinde
ya da yağmur sularının sakin akışlarıyla sürüklenip
karanlık mazgal deliklerinde kaybolması gibi
sevgilerimizin aşklarımızın ümitlerimizin hayallerimizin tükenişini yaşarız.
Ve
kış çalar kapımızı.
Karanlık uzun ve yalnız gecelerin devranıdır şimdi.
Üşümeler
ağlamalar
çaresizlikler.
Özlemler bir de.
İşte o anlarda
hatıraların sevimliliğine
hayal kurmanın dayanılmaz hazzına
yaşanılamamışlığın yaşanılır kılınması senaryosuna aklımızda kurgulanmasına
velhasıl bir mümkünsüzün mümküne çevrilmesine
mutluluk dediğimiz sihirli olgunun ruhumuzda esir edilişinin hazzına sığınıyoruz.
Geçmişi yeni den düzenliyor geleceği yeniden yazıyoruz.
Şiir şiir.
Şarkı şarkı.
Tüm yaralara derman olduğu rivayet edilen ümit dediğimiz iksiri içtiğimizde tabi ki.
Hayat belki de öyle çok uzun bir yol değil?
Belki de dört mevsim zamanı kadar kısa aslında değil mi?
alıntı
Serin bir Mart sabahı
uyku mahmurluğunda iken belki daha cılız ışıkları güneşin
baharın kokusunu katıp önüne
aheste gelip geçen bir yük katarı misali
öyle nazlı öyle sevilesi esintilerle tebessümler saçan bir mahzun meltemin
yüzleri saçları ya da ruhları bir anne bir sevgili sevecenliğinde okşadığı zaman dilimlerinde sevinçle ümitle heyecanla hayata merhaba diyen bir gül tomurcuğu güzelliğinde başlıyor yolculuğumuz ağlamalarımızla bu zahmetli kader yolunda.
Zaman geçiyor yaz mevsimine uzanıyor bu meşakkatli yürüyüşümüz ısınıyor yüreğimiz büyüyoruz ağır aksak yaşamaya devam ediyoruz.
Bu devrede yakamozlar giriyor hayatımıza
gönlümüzde değişik deli dolu rüzgarlar esiyor
renklerimiz değişiyor şarkılarımız değişiyor duygularımız değişiyor.
Sevgi dediğimiz sihirli kelime ile kesişiyor yolumuz
deli akar oluyor kanımız damarlarımızda
anlamı olmayan çok şey anlam kazanıyor.
Sonra
hazan çalıyor kapımızı usul usul hüzün sağanakları yağar oluyor vuslatını yaşayan kadersiz zavallı ilk aşk hikayemizin son ve çaresiz çırpınışlar üzerine.
Sonbahardaki tükeniş oyununun baş aktörleridir ya kuruyan yapraklar
işte onların
yorgun ağaç dallarında vedalaşma törenlerinin en dramatiğini sergileyip mahzun bakışlarımıza
bir ufak ve çapkın esintinin cazibesine kapılıp
sallana silkene
belki bir Ekim kuşluğunun
mevsimin tablosunu tamamlayan hafif çisesinin ıslattığı kaldırım taşları üzerine uzanıvermesi
ardından da dalgın yürüyüşlerini yaşayan ayakların altında çatırtılarla sevdalı bir yüreği korumak görevini üslenen bir vefakar göğüs kafesi fedakarlığı ile ezilmesi
nihayetinde de
ya bir çöpçünün süpürgesi eşliğinde
ya da yağmur sularının sakin akışlarıyla sürüklenip
karanlık mazgal deliklerinde kaybolması gibi
sevgilerimizin aşklarımızın ümitlerimizin hayallerimizin tükenişini yaşarız.
Ve
kış çalar kapımızı.
Karanlık uzun ve yalnız gecelerin devranıdır şimdi.
Üşümeler
ağlamalar
çaresizlikler.
Özlemler bir de.
İşte o anlarda
hatıraların sevimliliğine
hayal kurmanın dayanılmaz hazzına
yaşanılamamışlığın yaşanılır kılınması senaryosuna aklımızda kurgulanmasına
velhasıl bir mümkünsüzün mümküne çevrilmesine
mutluluk dediğimiz sihirli olgunun ruhumuzda esir edilişinin hazzına sığınıyoruz.
Geçmişi yeni den düzenliyor geleceği yeniden yazıyoruz.
Şiir şiir.
Şarkı şarkı.
Tüm yaralara derman olduğu rivayet edilen ümit dediğimiz iksiri içtiğimizde tabi ki.
Hayat belki de öyle çok uzun bir yol değil?
Belki de dört mevsim zamanı kadar kısa aslında değil mi?
alıntı