HaKaaN
24.11.2008, 00:19
Haçlılar bir
İslâm alimini şehir meydanındaki kandil astıkları direğe asarak idam
ederlerken İslâm alimi şehadet getirdikten sonra: “Şimdi asın, beynimin
içindekilerden aydınlanmadınız. Belki beynim kandilinize yağ olur da
şehrinizi aydınlatır” der.
Moğolların taş üstünde taş, omuz üzerinde baş bırakmadığı dönemlerde
Mevlana: “Biz, öd ağacı gibiyiz. Bizi yakanlara bile güzel kokular
veririz. Biz mum gibiyiz. Bizi yakanlara ışık oluruz” der.
Hz. İbrahim, kendisini ateşe atan, ülkesinden göçe zorlayan halkı
hakkında: “Rabbim, o putlar birçok insanı saptırdı. Bana uyan
bendendir. Bana isyan edene gelince şüphesiz Sen, bağışlayansın,
esirgeyensin” diye dua eder. (İbrahim 36)
İsa aleyhisselâm, kendinin peygamber olduğunu inkar edenler, annesi
Meryem validemize iftira edenler, sevgide aşırı gidip Hz. İsa’yı ve
Meryem validemizi ilahlaştıranlar hakkında: “(Allahım) Eğer Sen onlara
azap edersen, şüphesiz onlar Senin kulların. Eğer onları afvedersen,
şüphesiz Sen Azizsin, Hakimsin” diye Rabbine yalvarır. (Maide 118)
Sevgili Peygamberimiz bir gece sabaha kadar namaz kılar ve her rekatta
Fatihadan sonra İsa aleyhisselâmın bu duasını okur. (Ebu Davud, K.
Vitir, hadis 1435)
Tarihin her döneminde, kafirin kısır mantığının bittiği yerde kaba
kuvvete baş vurduğunu Rabbimiz örnekleriyle veriyor. “Yasin” suresinin
ikinci sahifesinde bir şehre gelip hak dini anlatmaya başlayanlara ve
onlara iman edenlerden birine şehrin meydanında işkence etmeye
başlarlar. Zalimlerin ayakları altında can veren o Mü’min insan “Ah,
keşke milletim Rabbimin beni affettiğini ve beni Cennette ikram
olunanlardan kıldığını bir bilseydi” diyor. (Yasin 27)
Linç edilirken kendini linç edenlere karşı iyi duygular beslemek ve
onlarında Müslüman olmasını istemek ve sağlamak ancak Peygamber
eğitiminden geçenlere nasip olur.
İşte biz bu asırda internet yoluyla banka soyan, güdümlü mermilerle
adam öldüren, yüzünde nefesinin koktuğu kadınlara ve erkeklere fuhuş
yapma imkanları vererek “Özgürlükler ülkesi” dedirten, IMF kararlarıyla
altı milyar insana yetecek dünyanın imkanlarını 200 insana aktaran ve
bunun adına da batı medeniyeti diye aydınlarımıza yutturan, elindeki
silahlarla siyasilerin gözlerini korkutan, sömürülerine engel olarak
İslâm’ı görenlere, kimlik kartımız olarak Kur’an’ı gösterelim. Ama biz
de kimliğimize uygun dil kullanalım, hal sergileyelim.
Bir ömürlük yol alacağız. Bu yolculuğumuzda haksız yere bir damla kan
akıtmadığımız gibi bir dâne de haram olarak tenimize dokunmamalı. Kan
akıtan, haram yiyenlere de engel olmalı.
Kara topraktan rengârenk sebze ve meyveler çıkaran Rabbimin mülkünde
edebimizi koruyarak yerken, çekirdeğin öldükten sonra çiçek açıp
dirildiği gibi ahirette dirileceğimizi ve yaptıklarımızdan hesap
vereceğimizi bilelim.
Elimizin emeğini yiyelim. El veren, akıl veren, yerden sular fışkırtan Rabbimize şükredelim.
Gökyüzünden yağmurun yağmaması, kuraklık, kıtlık, dünyanın ısınması,
250 kilometre hızla gelen kasırga 7, 8 veya 9 şiddetindeki bir deprem,
sel baskınları, bizim zayıf bir kul olduğumuzu hatırlatıyor.
Biz, ellerimizle yaptığımız aletlerle aya çıksak da, denizin en derin yerine insek de her yerde Rabbimizi unutmayacağız.
O, Kendini hatırlamamız için güneş, ay, yıldızlar, çiçekler, böcekler
yaratmış. İki gözümüzü ve gönül gözümüzü iyi açalım. Elimizle
kazandığımız helal rızkımızı Allah’ın kullarıyla paylaşalım.
Mahşerde “eyvaaaaah” demeden bu dünyada “Allah” diyelim.
İslâm alimini şehir meydanındaki kandil astıkları direğe asarak idam
ederlerken İslâm alimi şehadet getirdikten sonra: “Şimdi asın, beynimin
içindekilerden aydınlanmadınız. Belki beynim kandilinize yağ olur da
şehrinizi aydınlatır” der.
Moğolların taş üstünde taş, omuz üzerinde baş bırakmadığı dönemlerde
Mevlana: “Biz, öd ağacı gibiyiz. Bizi yakanlara bile güzel kokular
veririz. Biz mum gibiyiz. Bizi yakanlara ışık oluruz” der.
Hz. İbrahim, kendisini ateşe atan, ülkesinden göçe zorlayan halkı
hakkında: “Rabbim, o putlar birçok insanı saptırdı. Bana uyan
bendendir. Bana isyan edene gelince şüphesiz Sen, bağışlayansın,
esirgeyensin” diye dua eder. (İbrahim 36)
İsa aleyhisselâm, kendinin peygamber olduğunu inkar edenler, annesi
Meryem validemize iftira edenler, sevgide aşırı gidip Hz. İsa’yı ve
Meryem validemizi ilahlaştıranlar hakkında: “(Allahım) Eğer Sen onlara
azap edersen, şüphesiz onlar Senin kulların. Eğer onları afvedersen,
şüphesiz Sen Azizsin, Hakimsin” diye Rabbine yalvarır. (Maide 118)
Sevgili Peygamberimiz bir gece sabaha kadar namaz kılar ve her rekatta
Fatihadan sonra İsa aleyhisselâmın bu duasını okur. (Ebu Davud, K.
Vitir, hadis 1435)
Tarihin her döneminde, kafirin kısır mantığının bittiği yerde kaba
kuvvete baş vurduğunu Rabbimiz örnekleriyle veriyor. “Yasin” suresinin
ikinci sahifesinde bir şehre gelip hak dini anlatmaya başlayanlara ve
onlara iman edenlerden birine şehrin meydanında işkence etmeye
başlarlar. Zalimlerin ayakları altında can veren o Mü’min insan “Ah,
keşke milletim Rabbimin beni affettiğini ve beni Cennette ikram
olunanlardan kıldığını bir bilseydi” diyor. (Yasin 27)
Linç edilirken kendini linç edenlere karşı iyi duygular beslemek ve
onlarında Müslüman olmasını istemek ve sağlamak ancak Peygamber
eğitiminden geçenlere nasip olur.
İşte biz bu asırda internet yoluyla banka soyan, güdümlü mermilerle
adam öldüren, yüzünde nefesinin koktuğu kadınlara ve erkeklere fuhuş
yapma imkanları vererek “Özgürlükler ülkesi” dedirten, IMF kararlarıyla
altı milyar insana yetecek dünyanın imkanlarını 200 insana aktaran ve
bunun adına da batı medeniyeti diye aydınlarımıza yutturan, elindeki
silahlarla siyasilerin gözlerini korkutan, sömürülerine engel olarak
İslâm’ı görenlere, kimlik kartımız olarak Kur’an’ı gösterelim. Ama biz
de kimliğimize uygun dil kullanalım, hal sergileyelim.
Bir ömürlük yol alacağız. Bu yolculuğumuzda haksız yere bir damla kan
akıtmadığımız gibi bir dâne de haram olarak tenimize dokunmamalı. Kan
akıtan, haram yiyenlere de engel olmalı.
Kara topraktan rengârenk sebze ve meyveler çıkaran Rabbimin mülkünde
edebimizi koruyarak yerken, çekirdeğin öldükten sonra çiçek açıp
dirildiği gibi ahirette dirileceğimizi ve yaptıklarımızdan hesap
vereceğimizi bilelim.
Elimizin emeğini yiyelim. El veren, akıl veren, yerden sular fışkırtan Rabbimize şükredelim.
Gökyüzünden yağmurun yağmaması, kuraklık, kıtlık, dünyanın ısınması,
250 kilometre hızla gelen kasırga 7, 8 veya 9 şiddetindeki bir deprem,
sel baskınları, bizim zayıf bir kul olduğumuzu hatırlatıyor.
Biz, ellerimizle yaptığımız aletlerle aya çıksak da, denizin en derin yerine insek de her yerde Rabbimizi unutmayacağız.
O, Kendini hatırlamamız için güneş, ay, yıldızlar, çiçekler, böcekler
yaratmış. İki gözümüzü ve gönül gözümüzü iyi açalım. Elimizle
kazandığımız helal rızkımızı Allah’ın kullarıyla paylaşalım.
Mahşerde “eyvaaaaah” demeden bu dünyada “Allah” diyelim.