seva
27.11.2008, 01:46
Bir tuhafım sevgili, kör kelebekler bile konmuyor saçlarıma... Kelimeler parmaklarımda donuyor seni yazarken...
Zaman çok acımasız, verdiği bütün hediyeleri hoyratça alıyor benden... Dudaklarıma yakışan çocuk gülüşünü, büyümeye karşı direnişimi ve nerede bir yaralı kuş görsem seni anlatma yeteneğimi!
Zaman; kötü kalpli tercüman!
Sevdaya dair bildiğim bütün lisanları ivedi tercüme edip, şifresini
çözdükten sonra hemen silme çabasında...
Bazen uğuldayan rüzgârı dinliyorum can kulağıyla, belki bir selamını esirgememiş benden ve rüzgâra arkadaş katıp yollamışsındır diye... Her rüzgârda pencereyi açıyorum, rüzgar saçlarımı örüyor, yüzümü yalıyor ve esip geçiyor, beni ne denli savurduğunu bilmeden dipsiz kuyulara...
Çırpınıyorum ardından, elimi tutacak bir el olsa ve çıkarsa beni bu düştüğüm kuyudan ama nafile bekliyorum...
Rüzgâr; o neşeli çocuk çoktan kanatlanıp gitmiş oluyor, ardında yaraları henüz kanayan bir kalp bıraktığını anlayamayacak kadar vurdumduymaz!
Bir rüzgâr olmak istiyorum!
Pencereni açtığın an içeriye süzülüp karışmak saçlarının kıvrımlarına, gözlerine asılmak, dudağının kenarında fırsat kollamak ve aldığın ilk solukta süzülüvermek kalbine giden patika yollara!
Ama biliyorum bir rüzgâr olamayacak kadar gerçeğim ben!
Ruhum rutubetleniyor sensizliğin nemli sokaklarında...
Küf kokuyorum, saçılıyor yüreğime en beklenmedik anlarda yenilgi tohumları ve çürütüyor benliğimi...
Gün dönüyor, gece oluyor... Gündüzü kendisine çeken gece çekiyor beni de kendi karanlık iklimine...
Siyah bir tuvale ''mutsuz bir âşık'' resmi çiziyor gece ''benden!''
Gözlerim takılıyor geceye, ben de çivit mavisi bir tuvale hayaller çiziyorum ''senden!''
Geceden el çekince hayalin umutsuz bir korkunun
kollarında buluyorum kendimi... Hayalinin el değmediği her yer zifiri karanlık... Ne varsa gözlerimde ışığa dair hepsi senin bana bir yansıman... Yokluğun boynumda taşınması zor bir yük biliyorum...
Senden sonra başka şehirler tanıyacağım muhtemelen...
Belki yıllar sonra geçmişe dair hatıralarımın arasında boğulurken, yine kara bir gecede gözlerimden süzülen bir damla yaş olacaksın... Sensiz geçireceğim çok fazla hazan ve yazlarım olacak belki...
Mevsimlerden geçeceğim hayatın acımasızlığına inat...
Kaldırımlar eskiteceğim, sonbahar yaprakları, yerini büyümeye bırakan çocuk bakışları ve dilenci avuçları!
Cümleler eskiteceğim, devrik aşk şiirleri ve tek taraflı yalnızlıklar eskiteceğim ama asla zaman denen hoyrat öğretmenin seni eskitmesine izin vermeyeceğim!
Hep yeni kalacaksın bende, güneşi görmem yetecek her gün tazelendiğini hissetmek için kalbimde...
Eskimeyecek ve usulca sevileceksin her daim bu bedenin kalp kafesinde!
Eskimeyeceksin!
Usulca sevileceksin!
Usulca!
Suusss!
Duymasın zaman!
Duymasın gece!
Duymasın rüzgârlar!
Zaman çok acımasız, verdiği bütün hediyeleri hoyratça alıyor benden... Dudaklarıma yakışan çocuk gülüşünü, büyümeye karşı direnişimi ve nerede bir yaralı kuş görsem seni anlatma yeteneğimi!
Zaman; kötü kalpli tercüman!
Sevdaya dair bildiğim bütün lisanları ivedi tercüme edip, şifresini
çözdükten sonra hemen silme çabasında...
Bazen uğuldayan rüzgârı dinliyorum can kulağıyla, belki bir selamını esirgememiş benden ve rüzgâra arkadaş katıp yollamışsındır diye... Her rüzgârda pencereyi açıyorum, rüzgar saçlarımı örüyor, yüzümü yalıyor ve esip geçiyor, beni ne denli savurduğunu bilmeden dipsiz kuyulara...
Çırpınıyorum ardından, elimi tutacak bir el olsa ve çıkarsa beni bu düştüğüm kuyudan ama nafile bekliyorum...
Rüzgâr; o neşeli çocuk çoktan kanatlanıp gitmiş oluyor, ardında yaraları henüz kanayan bir kalp bıraktığını anlayamayacak kadar vurdumduymaz!
Bir rüzgâr olmak istiyorum!
Pencereni açtığın an içeriye süzülüp karışmak saçlarının kıvrımlarına, gözlerine asılmak, dudağının kenarında fırsat kollamak ve aldığın ilk solukta süzülüvermek kalbine giden patika yollara!
Ama biliyorum bir rüzgâr olamayacak kadar gerçeğim ben!
Ruhum rutubetleniyor sensizliğin nemli sokaklarında...
Küf kokuyorum, saçılıyor yüreğime en beklenmedik anlarda yenilgi tohumları ve çürütüyor benliğimi...
Gün dönüyor, gece oluyor... Gündüzü kendisine çeken gece çekiyor beni de kendi karanlık iklimine...
Siyah bir tuvale ''mutsuz bir âşık'' resmi çiziyor gece ''benden!''
Gözlerim takılıyor geceye, ben de çivit mavisi bir tuvale hayaller çiziyorum ''senden!''
Geceden el çekince hayalin umutsuz bir korkunun
kollarında buluyorum kendimi... Hayalinin el değmediği her yer zifiri karanlık... Ne varsa gözlerimde ışığa dair hepsi senin bana bir yansıman... Yokluğun boynumda taşınması zor bir yük biliyorum...
Senden sonra başka şehirler tanıyacağım muhtemelen...
Belki yıllar sonra geçmişe dair hatıralarımın arasında boğulurken, yine kara bir gecede gözlerimden süzülen bir damla yaş olacaksın... Sensiz geçireceğim çok fazla hazan ve yazlarım olacak belki...
Mevsimlerden geçeceğim hayatın acımasızlığına inat...
Kaldırımlar eskiteceğim, sonbahar yaprakları, yerini büyümeye bırakan çocuk bakışları ve dilenci avuçları!
Cümleler eskiteceğim, devrik aşk şiirleri ve tek taraflı yalnızlıklar eskiteceğim ama asla zaman denen hoyrat öğretmenin seni eskitmesine izin vermeyeceğim!
Hep yeni kalacaksın bende, güneşi görmem yetecek her gün tazelendiğini hissetmek için kalbimde...
Eskimeyecek ve usulca sevileceksin her daim bu bedenin kalp kafesinde!
Eskimeyeceksin!
Usulca sevileceksin!
Usulca!
Suusss!
Duymasın zaman!
Duymasın gece!
Duymasın rüzgârlar!