PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ergenekon Neden Sivas'ı Seçti !


Efe Cemil Şeker
17.02.2009, 23:17
Ergenekoncular niçin Sivas'ı seçti


Geçen günlerde Ergenekon Terör Örgütü’nün bir Ermeni vatandaşa yönelik suikast planlarının ortaya çıkarılmasıyla Sivaslıların keyfi yine kaçtı. Aksiyon, ‘Neden Sivas?’ sorusunun cevabını yerinde aradı.

‘Yönetim kurulu toplantımızda, başkanlık görevini artık bırakacağımı söyledim. Buna arkadaşlarımın tepkisi gecikmedi. Herkesin bir gerekçesi vardı. Ancak yaşlı bir dedenin söyledikleri çok manidar geldi bana. ‘Sen görevi bırakırsan 2 Temmuzlar yaşanır. Böyle bir şey mi istiyorsun?’ dedi.”

Aksiyon, son yıllarda Sivasspor’un başarılarıyla Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyen şehrin nabzını tuttu. Her şeyden önce, gümüşçülük yapan kendi hâlinde bir Ermeni’yi öldürmenin ne alama geldiği sorusunun cevabı önem taşıyor.

Şehrin sevilen ve önde gelen Alevilerinden Ertuğrul Arslan, olayı şöyle özetliyor: “Sivas’ta Ermeni cemaatinden birini öldürüp bir kıvılcım çakmak istediler. Böylece Türkiye’yi yangın yerine çevireceklerdi.” Türkiye’de provokasyonların merkezi hâline getirilmek istenen birkaç yerden biri olan Sivas’ta bugün Alevi-Sünni, Türk-Ermeni, Hanefi-Şafi gibi birçok farklı kimliğe sahip insan yaşıyor. Bu kültürel zenginliği düşmanlığa çevirmek için son oyun Ermeni cemaatine mensup Minas Durmaz Güler adlı vatandaşa yönelik suikast girişimiydi.

Kamuoyunun gündemine yaklaşık bir ay önce gelen bu olay, aslında Sivas Emniyeti tarafından çok daha önceden öğrenilmişti. Bu nedenle Minas Durmaz Güler’in yanına iki polis koruma olarak verildi. Suikast olacağını sezen ancak korkudan dolayı etrafı ile irtibatını gevşeten Ermeni asıllı vatandaşa, operasyona ilişkin bilgi verilmemişti. Polis, bu suikast planının tüm detaylarını öğrenmek istiyordu.

Suikast planının başında, adı Susurluk çetesine de karışmış eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin vardı. Şahin, Sivas’ı merkez seçmişti ve burada ses getirecek önemli olaylar tertipleyecekti. Bölge örgütlenmesini sağlamak için yaklaşık 6 ay Sivas’ta kaldı. Sıcak Çermik mevkiindeki bir villada kalan Şahin’in irtibatlı olduğu kişiler, ulusalcılara yakın isimlerdendi. Etrafına topladığı ‘militan’ birkaç genç ile Ergenekon tutuklusu Ersin Gönenci başaktör olarak seçilmişti. Şahin’in üssüne sadece Sivas’tan gelenler dâhil olmuyordu; Kayseri, Malatya, Erzincan, Tokat ve Yozgat’ın yanı sıra Erzurum ve Maraş gibi şehirlerden gelenler de eğitim amacıyla bu villanın kapısını aşındırıyordu. Bu şehirler, 12 Eylül öncesinde ve sonrasında, etnik ve dinsel temelli trajedilerin merkez üsleri yapılmak istenmişti. Bilgiler, İbrahim Şahin’in operasyonlarda kullanacağı suikast timlerini burada yetiştirdiği, zihinsel açıdan burada hazırlandığı yönünde. Tokatlı olan Şahin, memleketine her gelişinde mutlaka Sivas’a uğrar ve burada büyük bir iltifatla karşılanırdı.

Bu sözler, Sivas Cem Vakfı Başkanı Ali Rıza Kaçan’a ait. Cem Vakfı, Sivas’ta birleştirici ve yapıcı faaliyetleriyle biliniyor. Kadim şehirde ‘2 Temmuz’ gibi olayların yaşanması korkusu hâlâ tazeliğini koruyor. Bu nedenle her olay ve hareket farklı algılamalara yol açıyor kentte. Sivas, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında tutuklanan bazı şahısların Ermeni asıllı bir vatandaşımızı öldürme planıyla yine gündeme geldi. ‘Acaba?’ sorusu tekrar tekrar sorulmaya başladı aklıselim sahibi Sivaslılar tarafından. Peki, gerçekte Sivas’ta neler oluyor ve kimler Sivas’ı karıştırmak istiyor?

Efe Cemil Şeker
17.02.2009, 23:17
İç Anadolu’nun tam merkezindeki Sivas’ın üs seçilmesinin nedenlerinden biri, etnik ve dinsel anlamda farklı grupları barındırıyor olması. Bu farklı gruplardan en küçüğü Ermeni cemaati. Minas’ın kardeşi Yervant Durmaz Güler’in verdiği bilgiye göre, şehirde yaşayan Ermeni sayısı 200’ü geçmiyor. Gregoryen mezhebine mensup Ermenilerin sayısı her geçen gün azalıyor. Batıya göç ediyorlar. Sivas Nüfus Müdürlüğü kayıtlarında hâlen 1136 Ermeni vatandaşın kaydı bulunuyor. Sivas’ta nüfuz anlamında bir etkinliği görünmeyen cemaatin lideri konumundaki Minas Durmaz Güler’in, diğer Sivaslılardan bir farkı yok. Şehirle bütünleşen Durmaz Güler, aynı zamanda Kayseri, Tokat ve Erzincan’daki Ermeni cemaatlerinin de sorumlusuydu.

Ersin Gönenci, ülkü ocaklarında bir görevi olmamasına rağmen kuru bir milliyetçilik düşüncesiyle hareket eden biriydi. İşsiz güçsüz olmasının yanı sıra her yöne eğilimi olan, para ile her tarafa kayabilecek bir görüntü çiziyordu. Ülkü ocaklarına gidip ‘Hadi silahlarla (tabancalarla) fotoğraf çektirelim’ türünden konuşmaları, aslında bu camianın da olayın tarafı hâline getirilmek istendiğini gösteriyor. Gönenci, kar maskesi takıp silahlarla fotoğraf çektirerek söylediğini yaptı. İbrahim Şahin ile birlikte seyahat eden ve onu evinde ağırlayan Ersin Gönenci’nin, “Elimiz yüzümüz düzgün olsun. Yakında televizyona çıkacağız.” türünden sözleriyle aslında Ermeni cemaati liderine suikast hazırlığı içinde olduğu ve yakalanıp Türkiye gündemine gelmeyi beklediği anlaşılıyor. Artık zamanın geldiğini ve ölümlü bir iş yapacağını bazı güvendiği arkadaşlarına aktaran Gönenci, bunun için uzun bağlantılar kuruyor. Dindar ve milliyetçi portresi çizmeye çalışan Gönenci’nin namaz kılmadığı, milliyetçilik kimliğini sadece kendine statü kazandırdığı için kullandığı biliniyor. Ersin Gönenci’ye “Seni ülkü ocakları başkanı yapalım.” türünden bir teklif gidiyor, hatta o dönemin Sivas Ülkü Ocakları Başkanı’nın istifa etmesi için dövüldüğü ileri sürülüyor. Gönenci, çevresine topladığı bazı gençlerle birlikte hareket ediyor ve Sivas’ta ‘büyük adam’ portresi çiziyor.

ŞAHİN’İN TAŞERONU ERSİN GÖNENCİ’YDİ

Ermeni vatandaşa suikast planının tetikçisi görünümündeki Gönenci ile Şahin arasındaki ilişki polis tarafından net olarak ortaya çıkartıldı. Buna göre teknik takip sonucu 50’den fazla telefon görüşmesi tespit edildi. Birlikte fotoğraf çektiren ikiliden Gönenci’nin Ermeni vatandaş hakkında İbrahim Şahin’e sık sık bilgi verdiği, onun arabasıyla seyahat ettiği tespit edildi. Dengesiz bir yapı ortaya koyan Gönenci, işsiz bir gençti. Kendini ispatlamaya, ülkü ocağında kendini kabul ettirmeye çalışan, kavgalara karışan biriydi. Tıpkı Hrant Dink’in katili Ogün Samast gibi. Evinde yapılan aramada çok sayıda mermi ve Belgium Browning 14’lü tabanca, laptop, kama ele geçirildi. Gönenci, Güler’e yönelik suikastı 14’lü tabanca ile gerçekleştirecekti. İbrahim Şahin ile telefon görüşmesinde “Ocağı kendimize çekelim, ocağı ele geçirelim.” türünden sözleri polis kayıtlarına giren Ersin Gönenci, yaptığı görüşmelerin birinde ‘Ermeniler önden başka, arkadan başka konuşuyor.’ diyor, ardından küfürler savuruyor. Aslında bu telkin Şahin tarafından yapılmıştı. İbrahim Şahin, tetikçi Ersin ve arkadaşlarına ‘Ermeniler, Türkleri en çok Sivas’ta katletti.” diyerek bilgi ve rakamlarla suikasta zemin hazırlayrak motive ediyordu. Sivas’ta alttan alta ‘Minas, Türk çocuklarını Hıristiyan yapıyor’ dedikodusu ile düşmanlık oluşturulmaya çalışıldı. Oysa istihbarat birimleri Sivas’ta Minas kaynaklı misyonerlik çalışması iddialarını kesin bir dille yalanlıyor.

Şahin gibi Gönenci’nin de kullandığı cep telefonlarındaki sim kartlar kendi adına değildi. Polisin teknik takibine yakalanmayacaklarını düşündükleri için bu kadar açıktan ve rahatça konuşuyordu ikili. Ermeni cemaatinden bazı kişileri tanıyan bir kız arkadaşından cemaat hakkında bilgi toplayan, Minas Durmaz Güler’in dükkânının yerini öğrenen Gönenci, MSN’de konuştuğu kız arkadaşlarına ‘paşaları tanıdığını, birini yakında vuracağını’ söyleyip kendini önemli biriymiş gibi göstermeye çalışıyordu. Arkadaşlarına “Köye gelin, silah atalım!” türünden mesajlar gönderen Gönenci’nin Ergenekon’un üssü yapılan Şahin’in kullandığı villada silahlı eğitim gördüğü de anlaşılıyor.

İbrahim Şahin, eski Sivas Ülkü Ocakları başkanlarından Oğuz Bulut ile de irtibata geçiyor. Şahin, Sivas’a her gelişinde Bulut ile bir araya geliyor. Bu buluşmalar Bulut’un Sivas Ülkü Ocakları başkanlığı dönemini de kapsıyor. Hatta Bulut, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Ülkü Ocakları Genel Merkezi tarafından ‘İbrahim Şahin’ ile görüşmemesi’ konusunda uyarılıyor. Gönenci ile ocaktan dolayı sürekli irtibat hâlinde olan Oğuz Bulut, zaman zaman Gönenci ile de görüşüyor. Bu görüşmeleri yakın dönem telefon kayıtlarına da yansıyor. Bulut ile Gönenci’nin 20 defa çeşitli konularda telefon görüşmesi yaptığı tespit ediliyor. Oğuz Bulut’un evinde yapılan aramalarda fişekler ve iki adet el bombası bulunuyor. Oğuz Bulut bu bombaları Karşıyaka Mahallesi’ndeki Çingenelerden temin ettiğini iddia ediyor.

İddiaya göre Oğuz Bulut, yurtdışına kaçan bir şahıstan bombaları temin etti. O kişi de bir özel harekâtçıdan aldı. Sivas Emniyeti ise bombaların menşeini kısa sürede tespit etti. Makine Kimya Endüstrisi (MKE) kayıtlarına göre bombalardan biri Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, diğeri ise Deniz Kuvvetleri’ne, daha sonra da Jandarma Genel Komutanlığı’na zimmetlenmiş. El bombasının bir Çingene’den alındığı iddiası ise polis sorgusunda ortaya atıldı. Bununla el bombalarının nereden alındığının, Oğuz Bulut’a kim tarafından verildiğinin saklanmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Antalya’da Ergenekon uzantılarının azmettirmesiyle ile üniversiteyi karıştırmaya çalışan alnı Zülfikâr dövmeli Ömer Ulusoy da elindeki silahı Diyarbakırlı birinden satın aldığını öne sürmüştü. Rahip Santoro’yu öldüren O.A.nın kullandığı Glock marka silahı kimin temin ettiği de tespit edilememişti. Bu olaylarda silahları verenlerin kimliğine, olayın perde arkasında henüz ulaşılamadı.

Oğuz Bulut, İbrahim Şahin ile 2003’te Tokatlı Hakan Bayram aracılığıyla tanışıyor. Hakan Bayram, çete suçundan tutuklu bulunuyor. Bayram’ın Ergenekon’un Sivas kolu ile irtibatı asılında sadece Bulut ile sınırlı değil. Aynı kişi yine Ergenekon kapsamında gözaltına alınıp serbest bırakılan M. A. ile de irtibatlı. M. A., çete davasından hâlen yargılanıyor. İbrahim Şahin’in Sivas’a gelip Sıcak Çermik’te konakladığı mekâna, kendisine bağladığı kişiler beşerli, onarlı gruplar hâlinde gidip geliyor. Şahin ve etrafına topladığı ülkücü gençler, aynı zamanda Ergenekon tutuklusu Muzaffer Tekin’i de Sivas’a davet ediyor. Şahin, Muzaffer Tekin’i “Vatansever, iyi bir arkadaşımız, bir strateji kuruluşunda beraber çalışıyoruz.” diye tanıtıyor. Ancak Tekin’in Sivas’a gelip gelmediği bilinmiyor. Eski Özel Harekât Daire Başkanı Şahin, Oğuz Bulut’tan Sivas’ta Kuvay-i Milliye ve Milli Mücadele Derneği’nin şubesini açmasını da istiyor. Bulut’a telefonda şöyle diyor: “Türkiye’de olup bitenleri görmüyor musunuz? Kürtlere taviz veriliyor, yabancılara toprak satılıyor. Siz de boş durmayın, tepkinizi gösterin.” Ancak Bulut, bu durumu görüşlerine önem verdiği büyüklerine danışıyor ve ardından Şahin’den uzaklaşmak istiyor. Şahin, daha sonra Bulut’u yine telefonla arıyor; ancak Bulut, Sivas’ta olmasına rağmen ‘burada değilim’ deyip Şahin’den uzak durmaya çalışıyor.

Yine operasyon sırasında gözaltına alınıp serbest bırakılan B.Ç. ile ilgili de birtakım iddialar bulunuyor. B.Ç., yürüyüşlerde ve bayrak gösterilerinde etrafına topladığı ortaokul ve lise öğrencilerine meydanlarda sloganlar attırıyor. Bu şahsın Ersin Gönenci üzerinden İbrahim Şahin ile irtibatı olduğu ileri sürülüyor. B.Ç.nin ev aramasında ortaya çıkarılan kalem tabancanın bozuk olmadığı belirlenmiş durumda. B.Ç.nin banka hesabından çıkan 28 bin Avro’nun ise trafik kazası geçiren kız kardeşine ait bir tazminat olduğu ileri sürülüyor.

Ergenekon zanlılarından İbrahim Şahin, Sivas’ta Ergenekon kapsamında gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan İ.B.nin villasında kalıyordu. Şehrin zenginleri arasında yer alan bu şahıs, Sivas’ta kirada olduğu dükkânın sahibi ile de aynı ilişkiler içindeydi. İ.B.nin kirada olduğu dükkânın sahibi, haraç çetesi tarafından tehdit ediliyordu. Sivas’ın önde gelen market zincirlerinden birinin sahibi olan bu şahıs, Şahin’in kanatları altına alındı. R.A. adlı bu şahıs, “Aramızda başka ilişkiler var.” dediği İ.B.den ciddi bir kira almıyordu.

Şahin, Sivas’ta ülkü ocaklarının zeminini kullanıp hücre tipinde kendine yakın bir yapı oluşturdu. Sivas’ın etnik yapısını çözmeye, bu etnik farklılıkları birbirine düşman etmeye çalıştı. Hem Ersin Gönenci hem Oğuz Bulut hem de diğer bazı sanıkların ülkü ocaklarına gelip gittikleri biliniyor. Zaten bu durumu Sivas Ülkü Ocakları Başkanı Salih İşler de kabul ediyor. Ancak İşler, ocağın bir okul olduğunun ve bir okulda suç işleyen bir kişiden dolayı herkesin sorumlu tutulamayacağının altını çiziyor. İşler, “Bu kişilerin ocak ile bağlantısı kesilecek mi?” sorusuna ‘davanın sonucunu bekleyip görelim’ şeklinde cevap veriyor: “Mahkeme suçlu bulursa ondan sonra hareket edeceğiz. Ama şu anda kesinleşmiş bir şey yok.”

Sivas aslında ülkücü gençler ve bazı radikal Aleviler üzerinden karıştırılmak isteniyor. Sivas’ta görev yapan bir yetkili, “Sivas’ı birkaç kez ipten aldık!” diyerek tedirginliklerini dile getiriyor. Emniyet, olay çıkmaması için, bu şehre gelen Mustafa Balbay, Türkan Saylan gibi ziyaretçilere üst düzey koruma uyguluyor. Aslında bu güvenlik endişesinin haksız olmadığı da yine Emniyet’in yaptığı operasyonlar ve aldığı sıkı tedbirlerden anlaşılıyor.

İddiaya göre Ersin Gönenci’ye bağlı 13 kişiden oluşan bir ekip vardı. Bu gençler her türlü olayda ortaya çıkıyordu. Yine aynı kaynaklara göre Sivas’ta bir değil, üç Ermeni vatandaş öldürülecekti. İlk önce Minas, ardından iki Ermeni daha hedefteydi. Suikast sadece Ermenilerle sınırlı kalmayacaktı. Ersin ve arkadaşları Ergenekon operasyonunun yapıldığı gün Cumhuriyet Üniversitesi’nde okuyan iki öğrenciyi PKK’lı oldukları gerekçesiyle ‘indirecekti’. Zaten bu şekilde anlaşmışlardı. Olayı Ersin’e bağlı çalışan Ç.Ş. ve M.K. isimli şahıslar organize edecekti. PKK’lı iki öğrencinin onların deyimiyle ‘indirilmesi’ üniversiteyi karıştırmaya yetecekti. Zira 27 bin mevcuda sahip üniversitede okuyan öğrencilerin önemli bir kısmı Doğu ve Güneydoğu kökenliydi.

Üniversite, polis kayıtlarına göre, daha önce de karıştırılmak istenmişti. Amaç üniversite görünse de burada patlak veren olayın şehre taşınması planlanıyordu. Nitekim 2005’teki Nevruz kutlamaları sırasında Mersin’de Türk bayrağının yakılması, Sivas’ta kısa sürede karşılık bulmuştu. 8 Nisan 2005’te üniversitede bölücü-sol örgüt ile ülkücü öğrenciler arasında başlayan kavga büyüdü. 11 Nisan günü birbirine giren gruplara etkin müdahale eden Emniyet güçleri iki gruptan 49 elebaşı öğrenciyi gözaltına aldı. Bu sırada Atatürk Caddesi üzerindeki ülkü ocakları önünde toplanan bir grup genç ‘Türk bayrağı yakılıyor, ne duruyorsunuz!’ diye tahriklere başladı. Ancak polisin erken müdahalesi ile olaylar sakinleşti. Gözaltına alınan öğrenciler de şehre inmesinler diye birkaç gün nezarethanede tutuldu. Aslında bayrak gerilimi Sivas’ta daha sonra da devam etti. Güneydoğu kökenli bazı esnafların camları kırıldı. Olayı gerçekleştirenler ise Türk İntikam Tugayı (TİT) imzası atıyordu.

Efe Cemil Şeker
17.02.2009, 23:18
Sivas’ı karıştırmak isteyenler boş durmuyor. 2006’daki 2 Temmuz etkinliklerinde özellikle Avrupa’dan gelen ve Ali’siz Aleviliğin öncüsü yapan Alevi grupların tahrikler yaptığı kayıtlara geçiyor. Aleviler, merkezin dışındaki Seyrantepe Mahallesi’nden Madımak Oteli’ne doğru yürümeyi planlıyor. Birtakım provokatörler bu kortejde bulunarak kalabalığı ve çevrede bulunan vatandaşları provoke etmeye çalışıyor. Bu çabalar akabinde çevreden sataşmalar başlıyor. Ancak emniyet bu olayı hemen sonlandırıyor ve Sivas’ı büyük bir tehlikeden kurtarıyor. Zira 10 bin kişinin mahalleler arasında sloganlar atarak yürümesi yeni bir Sivas olayını başlatacaktı. Avrupa uzantılı Alevi gruplarının organize ettiği olay yatıştırıldı ve kutlamalar güvenlik çerçevesinde sürdürüldü.

Aleviler üzerinden gerilim oluşturup şehri karıştırma girişimlerinin ikincisinin tarihi Kasım 2008. Zara’da 7. sınıfa giden 12 yaşındaki N.Ş. isimli bir kızın başı taşla ezilerek öldürülmesi ilçeyi karıştırdı. Maktulün Alevi olması ve küçük yerde katilin aynı günlerde bulunmaması, Alevilerin ‘Polis olayın üstünü örtüyor!’ şeklinde tepkisine neden oldu. Ardından cenaze töreni tam bir gösteriye dönüştü. İstanbul Sarıgazi ve Sultanbeyli’den otobüslerle gelen Aleviler gösterilere katıldı. Emniyet birimleri olayı büyümeden sonlandırdı. Zaten, Poşo olarak tabir edilen katil zanlısı genç de kısa sürede yakalandı. 15 Ocak 2008’de de yine Sivas Emniyet’ine ‘Cumhuriyet Gazetesi yazarını öldürecekler’ diye bir ihbar ulaşıyor. Emniyet birimleri derhal olayı takibe alıyor ve ihbarın farklı olduğunu lokal bir alacak-verecek ve şahsi husumet meselesi olduğunu tespit ediyor. Ancak konu şehirde kulaktan kulağa çok daha farklı şekilde yansıyor. Bir başka olay ise iki ay önce gerçekleşti. Bir grup, İşçi Partisi’nin tabelasını ve bayrağını bir yere götürüp yakıyor. Faillerin kısa sürede yakalanmasıyla olay büyümeden önleniyor.

Her dönem karıştırılmak istenen Sivas kendine has yapısı ve kültürüyle önemli bir şehir. Sürekli dışarıya göç veriyor ancak nadiren göç alıyor. Şehrin asıl sakinleri İstanbul gibi büyük şehirlere göç edince onların yerini kırsaldan gelenler doldurdu. Son 10 yılda Sivas, yüzde 12 oranında göç verdi. Aleviler şehir nüfusunun yüzde 12’sini oluşturuyor. Alibaba ve Seyrantepe mahallelerinde yoğunlaşıyorlar. MHP’nin Sivas genelinde aldığı oy ise 30 bin civarında. Ancak kentin ciddi bir refleksi var. Gruplar arasında sorun yok; lakin küçük kıvılcımların şehri kısa sürede yakacak potansiyeli mevcut.

Efe Cemil Şeker
17.02.2009, 23:19
ASIL HEDEF ERMENİLER DEĞİL, TÜRKİYE

Suikast girişimi ile gündeme gelen az sayıdaki Ermeni ise aslında kendilerini kentin haricinde hiç tutmuyor. Ermeni cemaati Sivas’ta bir nüfuz sahibi olmasa da kendi kimliklerini koruyarak rahat bir yaşam sürüyor. Bu kişiler üzerinden Türkiye’de bir çatışma ortamı oluşturulmaya çalışılıyor. Minas Durmaz Güler suikastı başarıya ulaşsaydı aynı Hrant Dink cinayeti sonrası “Hepimiz Ermeni’yiz!” türü sloganlar ortaya çıkacaktı görüşü hâkim. Ancak bu slogan bir süre sonra amacını aşmış, bir karşıt grup oluşturmuştu: Onlar “Hepimiz Türk’üz!” sloganıyla sokaklara dökülmüş, ülkenin milliyetçi damarı üzerinden bir oyun tezgâhlanmıştı. Sivaslılara göre şehir her iki sloganın atılmasına müsait bir yer değil. Kaos ve kargaşa kaçınılmaz.

Sivas’taki Ermenilerin hiçbiri devlet kurumlarında çalışmıyor, tamamı esnaflıkla geçimini sağlıyor. Bugüne kadar Ermeni cemaatine karşı “Buradan çekip gidin!” diyen çıkmadı. Sivas halkı tarafından etnik ve dinsel temelli bir tepki yaşanmadı. Minas Durmaz Güler’in küçük kardeşi Yervant Durmaz Güler, kendini 7 göbek Sivaslı olarak tanıtıyor, konuşması ve şivesi diğer Sivaslılarınkinden farklı değil. “Sivas’ta Ahmet neyse Yervant da odur.” diyerek bir Ermeni vatandaşın bu şehirde ayrım görmediğini, başkalarının kendilerine, kendilerinin de başkalarına böyle baktığını vurguluyor. 20 ay yaptığı askerliği boyunca da Ermeni kimliği hiç sorun olmamış. Sivas’a yakın bir köyden olduğunu anlatıyor. “Hiçbir Müslüman bunu onaylamaz.” diyerek suikast girişimine karşı etrafındakilerin tavrını anlatıyor. Esnaf arkadaşlarından, yakın çevresinden, ilkokul arkadaşlarından ‘geçmiş olsun’ mesajları almış, hüngür hüngür ağlayan arkadaşı ağabeyini de çok duygulandırmış. Arayıp soranlar arasında ülkücüler de bulunuyor. Babasının adının ‘Agop’ olduğunu hatırlatıp gizlenmek için hiç Müslüman adı kullanmadıklarını anlatıyor. Önce Sivasspor taraftarı, sonra Fenerbahçeli olduğunu söylüyor.

Sivas üzerinde bir oyun oynanıyor diyen Yervant Durmaz Güler, asıl hedefin Ermeniler değil, Türkiye olduğunu anlatıyor: “Avrupa Birliği nezdinde Türkiye zorda bırakılmak isteniyor. Suikast planlarının ortaya çıktığı ilk zamanlarda ağabeyim biraz endişeliydi. Halet-i ruhiyesi bozuktu. Birkaç gün dükkânı açmadı. Biz de ilk başta sadece sabahları dükkânı geç açtık ancak şimdi rahatça Sivas sokaklarında eskisi gibi dolaşıyoruz. Bir şeyler karıştırılmak isteniyor. Minas’ı öldürmekle ellerine ne geçecekti? 200 kişi ateş olsa nereyi yakar? O kişilerle ağabeyimin maddi manevi hiçbir ilişkisi yok. Tanımazdı bile. Hiçbir esnafla kavgamız da küskünlüğümüz de yok. Ama bir Sivaslı nasıl alet olur?”

Sivaslı Agop’un dört oğlu dünyaya gelmiş; bunlardan Minas ve Yervant, Sivas’ta yaşıyor. Diğer iki evlattan biri Samsun’da, öbürü ise Almanya’da ikamet ediyor. Minas Durmaz Güler, ‘Sivas işi’ diye ünlenen gümüş işlemeciliğini sürdürüyor, Yervant Durmaz Güler ise baba mesleğini devam ettiriyor, askerî malzeme dikip satıyor. Sivas dışında yaşayan kardeşlerini ise ‘gurbetlik’ diye anlatıyor. Ermeni aileler arasında evlilikler cemaat içinden yapılsa da Yervant Güler, Müslüman arkadaşlarının sayısının daha fazla olduğunu dile getiriyor. Hatta bir arkadaşının oğlunun kirveliğini de yapmış geçtiğimiz yıllarda. Üstelik kendilerinin iki bayramının yanı sıra Müslümanların da iki bayramını her yıl kutladıklarını, “Biz senede 4 bayram kutluyoruz, komşularımızın sevinçlerini de paylaşıyoruz.” diyerek anlatıyor.

Oturduğu apartmanda 15 haneden sadece kendilerinin Ermeni olduğunu söylüyor. Hatta apartmana ilk taşındıkları esnada kimi komşuları karşı çıkmasına rağmen bugün bütün komşularıyla ailecek sıcak ilişki içinde olduklarını ifade ediyor. Her yönüyle Sivas’ın içinde yaşıyorlar. Cemaat, dışa kapalı bir yaşam sürmüyor. Sivas’ta bir Ermeni kilisesi olmadığı için ibadetlerini evlerinde yapıyorlar, bayramlarda Kayseri’deki kilisede Ermeni aileler toplanıyor. 49 gün oruç tuttuklarını, komşularının bunu bildiğini ve saygı gösterdiğini anlatıyor. O da ramazanda oruç tutan Müslümanlara saygı gösterdiğini dile getiriyor. Hatta kendi oruçlarını bile çan sesi duyamadıkları için akşam ezanının okunmasından sonra açtıklarını kaydediyor. 1960’larda Gök Medrese, Çifte Minare gibi Sivas’ın simge eserlerinin arasında kalan büyük bir kilisenin dinamitle dönemin valisi tarafından yıkıldığını, bugün bu konuya hâlâ üzüldüklerini ifade ediyor.

Emniyet’in suikastı önlemesine ise ailece çok sevinmişler. 3 aylık koruma kalkanının caydırıcılık sağladığını düşünüyorlar. Birçok kişinin ‘geçmiş olsun’ dileklerinin partiler ve sivil toplum örgütleri tarafından da dillendirilmesini bekliyorlardı; ancak bugüne kadar böyle bir açıklama gelmedi.

Efe Cemil Şeker
17.02.2009, 23:19
SİVASSPOR, ŞEHRİ DAHA DA BÜTÜNLEŞTİRDİ

Madımak olayları ile yaftalanan Sivas, birçok kişi tarafından bugün katilleri içinden çıkartan bir şehir olarak biliniyor. Bu olaylarda 37 kişi yaşamını yitirmişti. Provokasyon iddiaları her daim gündeme geldi. Ancak olay aydınlatılamadı. “Sivas kabuk değiştiriyor.” diyen Alevi inançlı Ertuğrul Arslan’a göre, 10 yıl öncesine göre bugün şehir çok daha farklı bir konumda. Sivas’ın dışa açıldığını anlatıyor. Birçok mağazanın, kafenin açıldığını, büyük şehirlerdeki her imkânın Sivas’a taşındığını söylüyor. Havalimanının hizmete girmesi, İstanbul ve yurtdışı uçuşlarının konulması, şehrin dışarıyla bağını daha da güçlendirdi. Cumhuriyet Üniversitesi’nde okuyan yaklaşık 27 bin öğrenci de şehirdeki değişimin öncüleri arasında gösteriliyor. Tiyatro ve sinema da şehrin havasını değiştiren diğer unsurlar arasında sayılabilir. Arslan’ın tanımıyla Sivas ‘yaşayan kent’ hüviyeti kazandı, esnaf zenginleşti. En büyük etki ise Sivasspor’un Süper Lig’e çıkıp üst sıralar için mücadele ediyor olması. Bugün her Sivaslı takımını destekliyor, sokaklarda ve vitrinlerde takımın bayrakları boy gösteriyor. Tabir yerindeyse Sivas halkı takımıyla yatıp takımıyla kalkıyor. Ertuğrul Arslan’a göre Sivasspor; Alevi-Sünni, Türk-Ermeni, Çerkez-Kürt vatandaşları bir araya getirdi ve farklı kimlikten insanların ortak paydada buluşturdu: “En önemli sorunlar ikinci, üçüncü sıraya indi. Ama bir kesim şovenist temeli kaybetmek istemiyor.” diyor.

“Bu kıvılcımla yeniden bir hassasiyet yaratmak istediler. Sivas’ta başlatıp Türkiye’ye yaymak, ateşe dönüştürmek istediler. Sivas Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışması için çok hassas bir bölge. Ancak Madımak olaylarında 37 kişinin öldüğü Sivas’ta Alevi-Sünni vatandaşlar birbirine girmedi. Bir Ermeni vatandaş öldürülse Sivas’ta bir şey olmazdı. Bir Alevi vatandaş da öldürülse olmazdı. İnsanlar hiçbir şekilde birbirine girmezdi. Türkiye’de kıyıma dönük bir kıvılcım Sivas’ta çakılmak istendi. Asıl hedef Sivas’ı karıştırmak değil, tüm Türkiye’yi karıştırmaktı.” diyen Ertuğrul Arslan, Cem Vakfı’nın yaptırdığı cemevine en büyük desteğin Sünni vatandaşlardan geldiğini hatırlatıyor. MHP ile Aleviler arasında da zeminde bir sorun olmadığını, hatta son yıllarda MHP’ye Alevilerin ilgisi olduğunu söylüyor. Ülkü ocaklarına giden Alevi inançlı gençlerin olduğunu belirtiyor. Sivas’ta kardeşlik öğesinin gelişmiş olmasına vurgu yapıyor. Sivas için “Modern kent olma yolunda ilerliyor.” diyor.

Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı Ebubekir Işık ise Arslan’dan biraz farklı düşünüyor. Ona göre MHP’ye veya ülkü ocaklarına Alevi gençleri gitmez, Aleviler sadece CHP’ye oy verir. Ancak Işık da şehirde Aleviler ile Sünniler arasında bir sorun olmadığını söylüyor. Işık bunu söylerken uyarılarda bulunmayı da ihmal etmiyor: “Sivas tahriklere açık bir yer. Hoşgörüsü az bir yer. Bu nedenle provokasyonlara açık bir şehir. Ama biz kavganın çıkmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Sivas’a kara lekeler sürdürmeyeceğiz. 2 Temmuz’da hedef Aziz Nesin değil, Alevilerdi.”

AMAÇ, TÜRKİYE’Yİ BATI NEZDİNDE GÜÇ DURUMA DÜŞÜRMEKTİ

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Metin Erol’a göre, gerilim ortamının oluşmaması için insanların fikirlerini serbestçe dile getirmesi önemli. Erol, Madımak olaylarında halkı sokağa çeken çekirdek kadronun nereden geldiğinin hâlâ bilinmediğini söyleyip Sivas halkının Ermeni vatandaşları ötekileştirmediğini aktarıyor. “Bir Alevi-Sünni-Ermeni ayrımı yok. Ayrım var denirse olumlu anlamda var. Dürüst Ermeni esnafa, kendi ürünlerini uygun fiyata satıyorlar. Kayınpederimin en yakın arkadaşları Alevi ve Ermenilerdir. Türk toplumunu rahatsız eden giyim değil, tarihtir.” diyen Erol, şehrin toplumsal dokusunu anlatırken şunlara dikkat çekiyor: “Provokasyon yapanlar ‘Filanca camiyi Aleviler yaktı.’ derse bir Sünni ‘mümkündür’ der. ‘Kasıtlı haber’ demez. Bu, tarihten gelen önyargılardan kaynaklanıyor. Ancak Sivas’ta Aleviler ile Sünniler karşı karşıya getirilemez artık.”

“Ermeni birine suikast, iç gerilime neden olmaz. İnsanlar 30 sene önceki gibi birbirine taş atacak insanlar değil.” diyen Metin Erol, Türkiye’nin Batı nezdinde güç durumda bırakılarak Avrupa’dan koparılmak istendiğini, bu suikast planlarının ardında da bu zihniyetteki kişilerin olduğunu düşünüyor. Türkiye’den belirli kişilerin de bundan çıkar elde etmek isteyebileceğini, Türkiye’nin politikalarını değiştirmeye çalıştığını ifade ediyor. Ermenilerin hem nüfus açısından hem de siyasal nüfuz bakımından çok zayıf olduğunu belirtip “Uluslararası arenada ilişkiler asimetriktir. Ermeni suikastı uluslararası kamuoyuna dönük bir mesajdır. İç gerilime değil, uluslararası gerilime neden olur bir Ermeni’nin öldürülmesi. Hrant Dink, Türkler ile Ermeniler arasında köprü kurmuştu. O köprüleri yıkmak istediler, devlet bunu yeniden inşa etmek zorunda.” diyor.

(Aksiyon / Haşim Söylemez - İbrahim Doğan)

Efe Cemil Şeker
17.02.2009, 23:24
Çok uzun bir yazı, Aksiyon Dergisi'nin hazırladığı bu dosyayı dikkatli bir şekilde okumanızı tavsiye ederim.