Orijinalini görmek için tıklayınız : Bir engelli Hayata nasıl bakar...
Gömlek iliklemenin zorluğunu hiç yaşadınız mı? Ya da kaşığınızdakileri dökmeden ağzınıza götürmeyi? Tuvalete gitmenin, konuşabilmenin, dik oturabilmenin, ayakkabı giyebilmenin ne kadar zor olduğunu yaşayanlar bilir. Evden çıkabilmek için birilerinin arabanızı itmesini beklersiniz. Sizin için hayat eviniz değil evin bir odasından ibarettir.
Doğarken hayata sadece bakabilmek imkanınız verilmiştir. Yürümeyi, koşmayı, canınız sıkıldığında başınızı alıp gitmeyi bilemezsiniz. Eliniz, ayağınız, felçlidir. Ne yürüyebilir, ne koşabilirsiniz. Hayal kuramazsınız, çünkü hayale giden yollarda heyelan vardır ve hayat sizin için bir çığın altında kalmak gibidir. Sakat insan oksijen gibi moral solumak ister. Onun oturabilmesi için ümide, morale ihtiyacı vardır. Dönüp çevrenize baktığınızda özürlü insanların maddi ve manevi yönden kötü bir durumda olduklarını görürsünüz. Siz bunların içinde ümidi de morali de unutup gitmek durumunda kalırsınız. Bir özürlü için ne olduğuna karar vermek gerçekten zordur. Nasıl yaşayacağına karar vermeli? Uslu bir sakat gibi mi? Sağlamların tüm dediklerini yapıp, sen çok akıllı ve mantıklısın övgülerine sahip olmak mı?
Yoksa her geçen gün bittiğini bilerek gözyaşlarını içine akıtarak orada boğulmak mı? Bir üçüncü şık var ki sakatlığını yok farz edip asi biri olarak yaşamak mı? Kurduğunuz hayallerin hiçbirisinin olma ihtimali yok! Çünkü siz olmakla olmamak arasındasınız. Birçok özürlünün bu girdapta yitip gittiğini, hayata sırf zevk olsun diye bağlanıp ölüme adım attığını görmeli artık. Ölmek isteğinin gelip gittiği, Neden?, Neden? sorularının zihninizde kafanızı yumrukladığı gecenin bir yarısında ne yapabilirsiniz? Eğer böyle düşünmeye devam edeceksem bu yolun beni ölüme götüreceği muhakkak.
Bir özürlü hayata nasıl bakmalı? Kafasındaki soruları çözmek için hangi formülleri uygulamalı? Dahası her an özürlü olmaya namzet sağlam insanlar bir gün bizim gibi olabilme ihtimalleri varsa bu durumdan ne ders çıkarmalı? Hayata gözlerimi açtığımda Ben niye geldim bu diyara? diye sorma hakkını kendimde bulamıyorum. Bana el, ayak vermişsin; ama çalışmıyor? Neden? diye sebebini de sorma cüretine sahip değilim. Ama muhtacım, ilgiye, alakaya, yaşamak için her şeye... Allah ın (cc) yaratmasına hesap sorulamayacağını bilmek bu işin ilk basamağı olmalı.
İnanıyorum ki Allah (cc) beni böyle aciz yaratarak beni de çevremi de imtihan ediyor. Maraton koşan bir koşucunun imtihanı 30-40 kilometreyse benim imtihanım da bir metre ileri gidebilmektir herhalde. İlk basamak asi olmamaksa ikinci basamak üzerimize düşen kulluk vazifesini bir özürlü gibi yapabilmektir. Evet, ben okullara gidip okuyamadım. Evlenip çoluk-çocuk sahibi de olamadım. Bir eşim, bir işim olmadı. Hayatım bir odada, televiyon ve akvaryumdan ibaret. Galatasaray, bir de yeni insanlarla görüşebileceğim ümidiyle gittiğim kahve ve sakatlar derneği. Herşeyin bir gün bugünkü gibi olmayacağını biliyorum.
Ama şunu da biliyorum ki, sağlam insanların imtihanı benim imtihanımın on katı daha zor. Allah ın (cc) verdiği nimetlere şükretmek için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmalıyım. Görüyorum, demek ki kör de olabilirdim. Düşünüyorum, demek ki zihinsel özürlü de olabilirdim. Yürümesem de, hayat benim için sadece ise de ben o bitirmekle sorumlu olduğum bir metre için çabalayıp duracağım. Sağlam insanlara son bir sözüm; bedeninizin kıymetini bilin. Bu nimetlerin şükrünü de sakın ihmal etmeyin.
- ALINTI...
Şükür zorda olsa çay içiyorum Şükür zorda olsa yemeğimi yiyorum Şükür zorda giyinebiliyorum Şükür dişarı çıkıyorum azda olsa Allah kimseye yükleyemeyeceği gücü vermesin...
...Kangallı...
27.02.2009, 16:16
Kaza geçirdiğim dönemde yaşamıştım, desteksiz adım atmayı bırakın, yatağımdan kalkamıyordum.Allah ' ım kimseye yaşatmasın, o canlarımızada yardım etsin.
bir engelli olarak zorluklar yaşasamda içimdeki yaşama sevinci herşeye deger diyorum...Allahıma şükürler olsun..
...Kangallı...
27.02.2009, 16:30
bir engelli olarak zorluklar yaşasamda içimdeki yaşama sevinci herşeye deger diyorum...Allahıma şükürler olsun..
Asıl engel, bedende olan engel değildir.Asıl engel, örümcek beyinlerdeki engeldir.
barikat58
28.02.2009, 14:10
ALLAH BEDENİ YADA ZİHİNSEL ENGELLERİ OLAN İNSANLARIMIZA YARDIMCI OLSUN...
GERÇEKTEN ÇOK ZOR DURUM!!AMA YİNEDE ENGELLERLEDE OLSA YAŞAMASINI YAŞAMDAN TAT ALMASINI BİLMEK LAZIM.ŞUAN Kİ HALİNDEN DAHA KÖTÜ OLABİLECEGİNİ AKLINA GETİRİP ŞÜKRETMESİ LAZIM HER İNSANIN BU ENGELLİDE OLABİLİR HERHANGİ ENGELİ OLMAYAN BİR İNSANDA OLABİLİR
gezgin_58
28.02.2009, 14:48
yasayan herken bır engellı adayıdır bunu unutmayalım
Engelimizle gelen zorluklar ve bu zorlukları aşma çabalarımız…
Hangimiz engelimizden dolayı sorun yaşamadı ki? Hangimize sen engellisin demediler ki?
Hangimize adeta acıyan gözlerle bakmadılar ki? Hangimize engellimizden dolayı sen yapamazsın demediler ki?
İşte bütün bu sorular, bizim engelliler olarak, hayatımızda sıkça veya en az bir kaç kere duymuş olduğumuz, klasik ama üzüntü verici sorulardan birkaç tanesidir.
Hayatımızda engelimizden dolayı, yaşamış olduğumuz o kadar zorluklar mevcut ki; Bunların hepsini burada anlatmak asla mümkün değildir. Tabi bu yaşadığımız zorlukları kişinin engeline göre ve yaşadığı ortama göre türlü değişiklikler gösterebilmektedir.
Hayatımızdaki yaşadığımız bu zorluklar karşısında sadece o an, yani zorluğu yaşadığımız sırada bir tepki gösteriyoruz. Hatta gösterdiğimiz birçok tepkininde takipçisi olmuyoruz. Bunun yanında bir engellinin yapmış olduğu mücadelelere karşı, bizde bir engelli olarak gerekli tavrı koymuyoruz. Ta ki; kendi başımıza gelene kadar, kendi başımıza geldiği zamanda en sert tepkiyi ortaya koymaya çalışıyoruz. Fakat gerekli desteği göremediğimiz için bu tepkimiz de orada kalmış oluyor. Sonuç alma olanağımız da oldukça azalıyor.
İşte burada, bir engelliye yapılmış bir haksızlık varsa, bizimde o engelliye karşı gösterilen haksızlığı kendimize yapılmış gibi kabul ederek, gerekli desteği vermemizin önemi çok büyüktür. Eğer biz orada gerekli desteği sağlamazda “Bana değmeyen yılan bin yaşasın.” Mantığı ile hareket edersek bizim yaşamış olduğumuz bütün zorluklarda artarak devam edecektir.
Yaşamış olduğumuz bir sorun karşısında, uğramış olduğumuz haksızlıklara, kendimize gerekli desteği bulabilmek için, bizimde diğer engelli kişilere yapılan haksızlıklara karşı, gerekli desteği sağlamamız gerekmektedir. Eğer bu desteği veremiyorsak bizimde bir destek beklememiz biraz yersiz olur diye düşünüyorum.
Yaşamımızda ki zorluklar karşısında sesimizi duyurabilmemiz için, birbirimize tam destek olmalıyız. Ne kadar çok destek bulabilirsek sesimizi de o kadar iyi duyurabiliriz. Bundan dolayı haklarımızı iyi bilelim, sonuna kadarda arayalım.
Hayatımızda hiçbir zorlukların bizi yıldırmaması, haklı olduğumuz bütün mücadelelerden hakkımız olanı alabilmek temennisiyle…
...Kangallı...
01.03.2009, 16:53
Hangimiz engelimizden dolayı sorun yaşamadı ki? Hangimize sen engellisin demediler ki?
Hangimize adeta acıyan gözlerle bakmadılar ki? Hangimize engellimizden dolayı sen yapamazsın demediler ki?
Hatırlarsanız bir iki bölüm önce demiştimki ASIL ENGEL BEDENDEKİ ENGEL DEĞİL, ASIL ENGEL ÖRÜMCEK BEYİNLERDEKİ ENGELDİR .Bunu hatırlıyormusunuz ?
İşte böyle düşünen örümcek beyinler olduğu sürece, bu vatan gelişmez.
Herkesin kendince özelliği vardır, mesela bir kardeşimiz yürüyemiyorsa ama mutlaka el yeteneği vardır.
Hangimizin eksiği yokki ?
Hangimiz engelimizden dolayı sorun yaşamadı ki? Hangimize sen engellisin demediler ki?
Hangimize adeta acıyan gözlerle bakmadılar ki? Hangimize engellimizden dolayı sen yapamazsın demediler ki?
Hatırlarsanız bir iki bölüm önce demiştimki ASIL ENGEL BEDENDEKİ ENGEL DEĞİL, ASIL ENGEL ÖRÜMCEK BEYİNLERDEKİ ENGELDİR .Bunu hatırlıyormusunuz ?
İşte böyle düşünen örümcek beyinler olduğu sürece, bu vatan gelişmez.
Herkesin kendince özelliği vardır, mesela bir kardeşimiz yürüyemiyorsa ama mutlaka el yeteneği vardır.
Hangimizin eksiği yokki ?
ya o örümcek kafalılara kafaya takmaya bile değmez ama bazı insanlar bu konuda çok hasaslar Allah o insanlara dayanma gücü versin..
ulaşım engelleri dişarı çıkamamamın sebepleri..
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
atlantis
02.03.2009, 09:13
insani konulara uzak kalmadan bu sitede paylaşılması çok güzel.tesadüfen buldum burayı.insanlar bazen çok acımasız ve hayin olabiliyorlar bukonularda.çocuklar bile,acımasızca yaklaşabiliyolar anlamadan.bunun nedeni ailde gördükleri eksik eğitimdir.oçocuklar ilerde sakat denilen ama,sakatlığı sadace organında olanları dışlamaktır.bunuda ancak aile içindeki sevgiyle anlatılır ve anlaşılır.beyin özürlü olmaktansa.böyle dörtdörtlük yaşa arkadaşım.sevgiyle kalın.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]),
barikat58
05.03.2009, 19:45
çogu engelli hayata bence çogu engelsizden iyi bakar!
ogeday3358
06.03.2009, 22:34
paylasimin icin tesekkurler... guzel bir konu
Engellilerle Yaşamayı ve Çalışmayı Bilmiyoruz
SU CSR Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ajans’ının düzenlediği Tematik KSS Zirveleri’nin 4.sü dün gerçekleşti. Geniş katılımla gerçekleşen zirvede konuşmacılar iş dünyasının kurumsal sosyal sorumluluk açısından bakıldığında en önemli paydaşlarından biri olan engelli ve engelli yakınlarıyla ilgili görüşlerini ve uygulamalarını anlattılar.
Engellilere daha rahat bir yaşam ve refah düzeyi sağlanması, topluma sağlıklı bir biçimde karışabilmeleri için yapılması gerekenler, iş dünyasının konuyla ilgili sorumluluklarının tartışıldığı buluşmada Merck Sharp & Dohme İlaç Sanayi, Çelebi Hava Servisi, TESYEV, TÜRGÖK, Element Eğitim Danışmanlık, Tempo Dergisi konuşmacı olarak bulundular. Ayrıca fotoğraf sanatçısı Merih Akoğul’da engellilerle ilgili yürüttüğü fotoğraf çalışması "Ba-şar-mak"tan seçilmiş siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan bir dia gösterisi sundu.
Zirvede yapılan konuşmalar ve tartışmaların sonucunda ortak bir bildiri yayınlayan SU CSR aşağıdaki konulara dikkat çekmek gerektiğini vurguluyor:
• Engelliler kurumların en önemli paydaşlarından biridir. Gerek çalışan, gerek tüketici, gerek toplumun geniş bir kısmını temsil eden sayıları nedeniyle varlıkları bilinçli bir şekilde kabul edilmeli ve gündelik yaşama ve çalışma hayatına katılımları sağlanmalıdır.
• Birçok engelli trafik kazaları, doğumda yanlış müdahale gibi sorunların önlenebilir çözümleri için bilinçlendirme ve eğitimlerin gerekli olduğunun altını çizmektedir.
• Engelli yakınlarının ve engelli çalışanların bulunduğu kurumların engellilerle ortak yaşam konusunda eğitime gereksinimleri vardır.
• Engellilerin günlük yaşama katılabilmeleri ve iş dünyasında daha fazla yer edinebilmeleri için sokağa çıkmalarını, toplu taşımalardan faydalanabilmelerini sağlayacak kentsel iyileştirmelere ivedi olarak gereksinim duyulmaktadır.
• İş dünyasının engelli istihdamı için çok daha katılımcı olması gerekmektedir. Engelli çalışanların verimi diğer çalışanlara göre daha yüksektir.
• Engellilerin istihdamında artış sağlanabilmesi için engellilere yönelik sektörel eğitimlere ağırlık verilmelidir. E-öğrenim yaygınlaştırılmalıdır.
• Engelliler için oluşturulan kitaplıklar desteklenmeli ve daha çok basılı yayına ulaşabilmeleri sağlanmalıdır.
• Medya, engellilerle ilgili uygulamalarda iş dünyasına destek vermeli ve farkındalığın sağlanması için katılımcı olmalıdır.
Engelli; "normal bir kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar" olarak tanımlanmıştır. Bireyin fiziksel işlevlerindeki bozukluk ve bunların hareket yeteneğinde yarattığı eksiklik ve güçlük, onu toplumun diğer bireylerinden farklı kılar.
Bu farklılık engellilerin yaşadığı ayrımcılığın da asıl nedenidir. Bilindiği gibi
her türlü ayrımcılığın temelinde farklı olmak, yani "alışılmamış özelliklere" sahip olmak vardır. Fiziksel işlevlerdeki bozukluklar ve bunların hareket
yeteneği üzerinde yarattığı sınırlamalar bireyi toplumdan uzaklaştırır.
Toplumsal destek sistemlerinin yetersizliği, toplumun dışlayıcı tutum ve davranışları da engelli bireyin topluma eşit bireyler olarak katılmasını önler.
Bilindiği gibi aile, çocukların sağlıklı olarak yetiştirilip, gelişebileceği, önemini hiçbir zaman yitirmeyen evrensel bir kurumdur. Özellikle, ilk davranış
kalıpları, toplumsal hayata ilişkin kural ve roller, temel alışkanlıklar, mutluluklar, sevgiler, günlük ilişkiler içinde ailede öğrenilmektedir. Bu nedenle normal ya da özürlü, sorunlu ya da sorunsuz olsun her çocuğun, içinde büyüyüp gelişebileceği bir aileye gereksinimi vardır. Çocuğun özürü kesin olarak tanımlandıktan sonra, aile bireylerinin çocuğu ve özürünü kabullenebilmesi çok önemlidir. Ancak aileler bu sürece ulaşıncaya kadar bazı aşamalardan geçmektedirler.
1.Şok: Çocuğunun özürlü olduğunu öğrenen ailelerde sıklıkla gözlenen tepkilerden ilkidir. Genellikle bu durum; ağlama, tepkisiz kalma ve kendini çaresiz hissetme şeklinde ortaya konmaktadır.
2.Reddetme:Bazı anne-babalar çocuklarının özürlü olduğunu kabul etmek mistemeyebilirler, bir savunma mekanizması olan reddetme, bilinmeyene karşı
duyulan korkudan kaynaklanmaktadır. Çocuğun ve kendilerinin gelecekte yaşayabileceklerine yönelik duyulan endişeler, kaygılar, üstlenilmesi gereken sorumluluklar, "halimiz ne olacak?" sorusuna yetersiz kalan açıklamalar, reddetme davranışının görülmesine neden olmaktadır.
3. Acı Çekme ve Depresyon: Genellikle anne-babalar özürlü çocuğa sahip olmaları mnedeniyle hayal kırıklığına uğrarlar. Çoğunlukla anne-babalar için özür;
hayallerinde yaşattıkları ideal çocuğun yok olmasının sembolü olabilmektedir, Böyle bir durumda duyulan acı, gerçekten çok sevilen birinin kaybedilmesi karşısında duyulan acıya eştir. Acı çekme, gerçeğin kabul edilmesini kolaylaştıran bir duygu olarak görülmektedir. Depresyon ise; genellikle acı çekme süreci sonunda ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukla anne-babalar yüklendikleri sorumluluklar karşısında her şeye güçlerinin yetmeyeceği inancı ile depresyona girmektedirler. mAcı çekme ve depresyon sonucu ailelerde "geri çekilme" ya da "sosyal etkileşimlerden kaçınma" davranışları gözlenebilmektedir.
4.Suçluluk Duyma :özürlü çocuğa sahip olan her ailede yoğun olarak, acı çekme ile gözlenen tepkilerdendir. Anne babaların çocuklarındaki özüre kendilerinin
neden olduklarını düşünmelerinden ya da bazı hatalı davranışları sonucunda tanrı tarafından cezalandırılmış olabileceklerine inanmalarından kaynaklanabilmektedir.
5.Kararsızlık: Özürlü çocuğa sahip olan bazı anne babalarda, duruma hemen uyum sağlama gözlenirken, bazılarında bu süreç daha uzun sürmektedir. Kabullenmede görülen kararsızlık, aile bireylerinin birbirlerini suçlamalarından kaynaklanabilmektedir.
6.Kızgınlık Duyma: Kızgınlık duyma, genellikle anne babaların kabullenme sürecinde yaşanılan ve kabullenmeyi engelleyici duygudur."Neden ben?", "neden
benim/bizim çocuğumuz" soruları sıklıkla sorulur. Kızgınlığı kişi kendine yöneltebileceği gibi ailenin diğer üyelerine, özürlü bireye ve diğer insanlara yansıtabilir. Doktorlar, eğitimciler ve terapistler de kızgınlık duyulan kişiler olabilmektedir.
7.Utanma: Her anne-baba kendi çocuğunun başarılı olmasını, onaylanmasını vekabul görmesini arzu eder ve bundan da son derece gurur duyar. Oysa özürlü
çocuğun, çevrede kabul görmemesi, hatta alay edilmesi, acınması, korkulması vereddedilmesi gibi olumsuz tutum ve davranışlar yaşayabilmektedirler. Tüm bunlarkarşısında aile, özürlü bireyden utanma duygusu geliştirebilmektedir. Sıklıkla, başkaları ile görüşmeyerek, çocuklarını da eve kapatmayı tercih etmektedirler.
8.Uzlaşma: Bu davranışları gösteren kişiler, sıklıkla "eğer çocuğuma bir çare bulursan, hayatımı sonuna kadar sana adarım" inancını taşımaktadırlar. Çocuğun derdine çare bulunması, ailelerde son girişim olarak ele alınmaktadır.
9.Uyum Sağlama ya da kabul Etme: Anne babanın çocuklarıyla daha olumlu ilişkiler kurabileceklerini fark etmeleriyle başlayan bir süreçtir. Aile üyelerinin
tümünün, özürlü çocuğun ailelerindeki varlığı gerçeğini kabul eteleri aşamasıdır. Kaygılar, korkular azalmış, utanma gibi olumsuz duygularla baş edilmiştir. Artık aile çocuk için ve çocukla birlikte neler yapılabileceğini düşünür ve planlamaya başlamıştır. Böyle bir ortamda çocuğa da kendi özürünü kabul etme ve onunla daha nitelikli bir yaşam sürme şansı tanınmış olacaktır. Ailelerin böyle bir süreçte bu aşamalardan geçmesi doğaldır. Ancak ailenin bu aşamalardan herhangi birinde takılıp kalması beraberinde ruhsal problemleri getirerek duruma uyum sağlama ve kabul etmeyi zorlaştıracaktır.
İSTATİSTİKLER
Dünyada özürlü insanların çoğu gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır. Onların sayıları hakkında çeşitli tahminler vardır. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO)
yeryüzünde beş yüz milyondan fazla insanın özürlü olduğunu, toplam nüfusun onda birini özürlülerin oluşturduğunu belirtmektedir.
Ülkemizde özürlülere ilişkin sayısal verilerin yetersizliği nedeniyle Dünya Sağlık Örgütünün %10'luk oranına göre 6,5 milyon özürlünün olduğu tahmin
edilmektedir . Bunun anlamı her on kişiden birinin özürlü olduğudur. En iyimser tahminle ortalama hane halkı sayısını dört kabul edersek, özürlülüğün, ülkemizde yaklaşık 26 milyon insanı yakından ilgilendirdiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Yakın akrabaların ve çevrenin desteğinin sağlanması, özürlü bireyin günlük yaşama katılımının kolaylaştırarak, toplumsal yaşamda yerini almasına katkı
verici çalışmalar gerçekleştirilebilir. Bu durum ailenin diğer üyelerini rahatlatacaktır. Akrabalık ilişkilerinin yoğun olmadığı toplumlarda özürlü ailelerinin bu türden gereksinimleri, gönüllü aileler organize edilerek, "paylaşılan bakım", "aileden aileye destek ve kendi kendine yardım" gibi gruplar aracılığıyla karşılanmaya çalışılmaktadır
Aile yaşamında kardeşler arası ilişkiler, üzerinde durulması gereken önemli konulardan biridir. Özürlü birey ve kardeşleri arasındaki ilişki hoşgörülü, sevgi dolu ve paylaşıma dayalı olabildiği gibi öfke ve utanç duygularının hakimolduğu bir yapıda da olabilir. Kardeşler arasındaki ilişkinin niteliğini doğal molarak ebeveynin tutumu ve davranışları belirleyecektir. Bu konuda, küçük yaşta yapılacak bilgilendirmenin, çocukların sorunlarla baş etme kapasitelerinin daha yüksek olması nedeniyle, etkili olacağı vurgulanmaktadır
Aile aynı zamanda sevgi, saygı ve beraberliğin paylaşıldığı en temel yapıtaşıdır. Victor Hugo'nun dediği gibi, "Yaşamda en yüce mutluluk, sevildiğini bilmekten geçer"
SOSYAL UYUM VE YAŞAMI ANLAMLANDIRMA
Var olmak... Algılamak ya da algılanmak... Sakat olmak demek farklı olmak demektir. Diğer insanlar gibi. Her insan farklıdır. Kimisi uzundur, kimisi kısa.
Kimisi yaşlıdır kimisi genç. Ya da kimisi siyah, kimisi beyaz. Öyleyse bireysel bilince erişip kendi kendini kabul edip, kendi kendini tanıyıp, tüm
eksiklikleriyle, tüm iyi yönleriyle kabul etmek gerekir. Sakat olmak demek, topal, kambur, kör, sağır her neyse işte ben bu şekilde varım demek. Ancak kendi
kendinizi kabul edip, kendinizi severek toplumun bu kalıplarından kendinizi kurtarabilir ve kendinizi topluma daha iyi anlatabilirsiniz. Sakat olması, Shakespear'i dünyanın en iyi oyunlarını yazmaktan alıkoymadı. Abraham Lincoln'un bedensel olarak engellerinin olması 4 yıl boyunca Amerika Birleşik Devletlerini yönetmesini engelleyemedi. Kör olmak Aşık Veysel'in "Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa" gibi ölümsüz eserler vermesinin önüne geçemedi. Stephen Hawking gibi sürekli tekerlekli sandalyede olan birinin 'Hawking Radyasyonu' diye bilinen ve evreni daha iyi anlamamızı sağlayan teori üretmesini ise hiç engelleyemedi. İleri düzeyde sağır olan Beethoven'ı şimdiye kadar yapılmış en güzel müziklerin bir çoğunu bestelemekten alıkoymadı. Aslında tarih, çok ciddi özürlü olmalarına karşın çok büyük işler başarmış büyük şahsiyetlerle doludur. Büyük İskender kamburdu. Ünlü bir ozan olan Homer kördü. Renoir, en güzel başyapıtlarından bazılarını parmakları romatizmadan çarpılmışken resmetti, resim fırçası eline kayış ile tutturulmuştu. Handel en büyük eseri "Hallelujah Korosu"nu bestelediğinde sağ tarafı felçliydi. Ve Edison, pikabı icat ettiğinde sağırdı. Fakat aklınıza şöyle bir soru gelebilir. Bunları başarmak için mutlaka sakat mı olmak gerekir? Öyle olması tabii ki gerekmiyor.
Bu çok bilinen bir hikaye olan, her an kendisini öldürebilecek ıstıraplı bir hastalığı olan Yunan askerinin hikayesine benziyor. Bu asker, her an ölmeyi
beklediğinden ,savaşmaktan korkmaz olmuştu. Kaybedecek hiç bir şeyi yoktu. Generali Antigonus, onun bu denli cesurca savaşmasına öyle hayran oldu ki; hastalığını en iyi doktorlara tedavi ettirdi. Fakat, o günden sonra bu yiğit asker, cephelerde görülmedi. Hayatını riske atmak yerine uzak durup, kendini
savunmaya çabalar oldu. Hastalığı iyi savaşmasını sağladı, fakat sağlığına kavuşup, rahata ermesi bir asker olarak yararlılığını yok etmişti.
Eğer sakat olmasaydık asla meşgul olunmasaydı bir konuda insanlarca yapılanların en iyisini yapmaya çalışılmaz, ihtimallere karşı savaş verilmezdi.. "Tanrı'nın Dokunuşu" adlı şaheserin şairi Myra Brooks Welch, tekerlekli sandalyesinin koluna vurarak söyle derdi:"Ve Tanrı'ya bunun için şükrediyorum. "Bir tekerlekli sandalye için şükretmek! Fakat tekerlekli sandalyeli günlerine kadar o muhteşem kabiliyeti saklı kalmıştı. Ve şimdi şiirleri tüm dünyayı şevke boğuyor.
Harvard Üniversitesi'nin en önemli başkanlarından biri olan Charles Eliot, doğuştan gelen önemli bir yüz çirkinliği nedeniyle, kendini delikanlı iken korkunç hissederdi.Ta ki; birgün annesi ona hayatını değiştirecek bu öğüdü verene kadar. Annesi şöyle demişti:" Oğlum en iyi operatörlere başvurduk.
Hepsi de senin bu özüründen kurtulmanın mümkün olmadığını söyledi. Fakat, Tanrı'nın yardımı ile öyle büyük bir akıl ve ruh geliştirebilirsin ki; insanlar yüzüne bakmayı bile unuturlar! " Ve Eliot da öyle yaptı.
Evet, kör, topal, sağır v.s olunabilir.Ancak bu varoluşu ve yaşama katılmayı engellememeli.Her insanın dünyaya gelmesinin bir nedeni vardır. Neden “BEN “
sorusunu sormak yerine toplumun size yüklediği normal ve anormal kalıplarından kurtularak her birimiz farklılığımızı kabullenerek, kendi kendimizle barışık bir
birey olma yolunu seçmeliyiz. “Ben bu halimle varım, tıpkı diğer insanların kendi halleriyle varoldukları gibi” dediğinizde kendinize olan güveniniz artacak, yapabileceğiniz şeyler fazlalaşacak ve yaşam daha iyi anlaşılacaktır. Konuşmamı yine görme ve işitme engelli olan ve 19.yy a damgasını vurmuş şahsiyetlerden biri olan Helen Keller ile William Shakespeare'in sözleriyle bitirmek istiyorum;
Yüzünü günese çeviren insan, gölge görmez. -Helen Keller
İnsanların çoğu duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için. ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için..-William Shakespeare
FatihCan
12.03.2009, 13:39
untmayalım ki hepimiz birer engelli adayıyız..........
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
HAYATA OYLE BAGLI ( HARIKA BIR IBRET )
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
altuntas58
23.03.2009, 18:59
İbret alınacak resimler paylaşımınız için sağolun
Özürlü Çocuğun Ailesinin Eğitiminin Gereği, Önemi ve Nedenleri:
‘Özürlü çocuğun ailesine niçin eğitim verilmelidir?’ sorusuna cevap vererek bu konunun gereğini ve önemini belirtmek uygun olacaktır.
1. Dünyada ve Ülkemizde yapılan birçok güvenilir araştırma sonuçlarına göre özürlü çocukların % 90’ inden fazlası fakir, sosyal seviyesi, eğitim seviyesi ve hatta zeka düzeylerinin düşük olduğu görülmektedir.Genellikle çocukları için ne yapacaklarını bilmezler.
2. En önemli hususlar ise bu ailelerde özürlü çocuğa karşı sağlıksız tutumların sık sık görüldüğü saptanmıştır. Bunların yaygın olanları şunlardır.
a. Özürlü çocuklar aşırı şekilde korunmaktadır. Bu nedenle onların yapabilecekleri etkinlikler engellenerek gelişimleri önlenmektedir.
b. Çocuklar çeşitli nedenlerle aşırı derecede ihmal edilmektedir. Gelişimleri için uygun ortam ve temel ihtiyaçlardan yoksun edilmektedirler.
c. Çocuklar çok beceriksiz bulunmaktadırlar. Bu nedenle özürlü çocukta gerçekçi benlik kavramı kazanılması mümkün olmamaktadır.
d. Çocuklardan çok şey istenmekte ve beklenmektedir. Bu suretle beklentiler onların başaramayacağı düzeyde tutulmakta ve çocuklar ezilmektedir.
e. Kabul edilmemektedirler. Açık ve gizli olarak reddedilmektedirler. Bu durum çocuklar ile aileleri arasında aşılması zor bir engel olmaktadır.
f. İnkâr edilmektedirler. Çocuğun varlığı açık yâda kapalı olarak inkar edilmektedir. Bunun süresi devam ve derecesi farklı olarak uygulanmaktadır. Bazıları ömür boyu sürmektedir.
g. Utanç duyulan bir varlık gibi görülmektedirler.
h. Alay konusu edilmektedirler. Bu bazen açık bazen gizli olarak gösterilmektedir.
i. Sık sık suçlanmakta ve hatta baş belası olarak kabul edilmektedir. Bu husus çocuğun yüzüne karşı bazen sık bazen seyrek olarak tekrarlanmaktadır.
j. Günah ürünü olarak görülmektedirler. Bu husus anne ve baba tarafından çocuğun yanında onun yüzüne karşı söylenmekte, çocuk ezilmektedir.
k. Normal yaşıtları ile kıyaslanmaktadır. Bu suretle çocukta kin ve nefret, aşağılık duygularının geliştirilmesi kaçınılmaz olmaktadır.
l. Ailede şaşkınlık, panik, geçimsizlik, konusu olarak kabul edilmektedir. Anne babayı, babaanneyi suçlamakta ve hatta bazen ayrılma sebebi olmaktadır. Genellikle anne suçlanması şeklinde görülmektedir.
m. Bedensel, zihinsel, sosyal, duygusal ve psikolojik temel ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Çocuğun bedensel, ruhsal, sosyal ve duygusal alanlarda sağlıklı gelişimlerinin gıdası büyük oranda kesilmekte ve gelişim engellenmektedir.
n. Yok edilmektedirler.Çok seyrekte olsa dünyanın her ülkesinde bu tür cinayetler görülmektedir.
Bu bahsettiğim açıklamalar sadece genel yapılan bir gözlemin sonuçlarıdır.Her aile çocuklarına bu şekilde davranır anlamına gelmemektedir. Bunu da açık sözlülükle belirtmek isterim.
Bu tutumları değiştirmenin tek yolu eğitimden geçmektedir.Özürlü çocuk aileleri zamanında eğitildiğinde bunlar kısmen veya tamamen değiştirilebilir.
3.Aileler çocuklarının durumlarını bilmezler.Özellikle özür nedenleri hakkında bazen hiç, bazen kıt, bazen de yanlış bilgiye sahiptirler.Bu konuda bilgilenmek onların en doğal hakkı ve ihtiyacıdır.
4.Özürlü çocuğa sahip aileler karmaşık bazen de çok karmaşık duygulara sahip olurlar. Onların rahatlatılması, bilgilendirilerek gerilimlerinden kurtulmaları, rahatlamaları sağlanmalıdır.Bu yüzden eğitim yolu ile doğruların öğretilmesi gerekmektedir.
5.Anne- baba gerçekleri kabul etmekte zorluk çekerler. Eğitim yolu ile gerçekler gösterilmeli ve çocukların sıcak kabulleri sağlanmalıdır.
6.Eğitimden umulan yaraların sağlanabilmesi için okulda yapılan çalışmaların evde devam ettirilmesi gerekir.Bu nedenle okulda yaptırılanların evde devam ettirilmesi için ailenin bilgilendirilmesi, ne yapacaklarının yeterli düzeyde öğretilmesi gerekmektedir.
7.Aileler özellikle çocukların gelecekleri hakkında büyük bir endişe içindedirler. Aileler, çocuklarının geleceğinin ne olacağı ve bunu sağlamak için neleri nasıl yapacakları hakkında bilgi sahibi olmalıdır.Bu konuda aileye eğitim yolu ile eğitim verilmeli ve yardımlar sağlanmalıdır.
Kısacası, ailenin çocuğu içtenlikle kabul etmesi, yanlış bilgi ve tutumlardan sıyrılması, rahatlaması, çocuğun gerçek durumunu ve geleceği hakkında doğru bilgilere sahip kılınarak güçlendirilmesi, çocuğu için neleri nasıl yapacağının öğretilmesi, eğitimde onlardan destek sağlanarak eğitimin amacın varması sağlanmalıdır.
Bu eğitime mümkün olduğu kadar erken başlanmalıdır.Kısacası ailenin özürlü çocuğa sahip olduğu diğer bir deyimle çocuğun özrünün saptandığı andan itibaren başlanmalıdır. Eğitime ne kadar erken başlanırsa yanlış tutumlar nedeni ile özürlü çocuk için geliştirilmesi muhtemel yıkıcı tutumlar yerine sağlıklı davranış ve tutumlar geliştirmek suretiyle çocukta olumsuzlukların gelişmesi de önlenebilir.
sinan58_34
20.04.2009, 14:52
cok zor bır durum bnde gecıcı sure hareket kısıtlılıgı yasadım ınsan bazı degerlerı kaybedince anlıyor kazadan sonra bnm ıcın yurumek cok buyuk bır hayaldi ALLAH a cok sukur zor gunlerı atlattım bınlerce sukur etsem azdır
cok zor bır durum bnde gecıcı sure hareket kısıtlılıgı yasadım ınsan bazı degerlerı kaybedince anlıyor kazadan sonra bnm ıcın yurumek cok buyuk bır hayaldi ALLAH a cok sukur zor gunlerı atlattım bınlerce sukur etsem azdır
Şükrün daim olsun kardeşim Herkesin zorluğu kendine göre verilmiş inanırmısın Allah bize yükleyemeceğimiz yükü vermiyor..
vBulletin v3.8.3, Copyright ©2000-2024, Jelsoft Enterprises Ltd.