Naksidamlasi
14.03.2009, 20:18
Şaşkın milenyum gençliği nereye koşuyor?
Zor zamanda yaşıyoruz besbelli…
Asrımızdaki insanlar, adeta ateşle barut arasında yaşıyorlar. İnsanlık göz göre göre hayat değirmeninde öğütülüyor. İslam’ın ruhunu hayattan çekip koparmaya çalışıyorlar.
Pınarlarımızın suyu yukardan bulandırılıyor. Çağın Yusufları, derunu boşaltılmış Züleyhalara kalbini ve ruhunu teslim ediyor. Zamane İbrahimlerinin dünya hevesleri ağır bastığı için ateşlerde yanmayı göze alamıyorlar. Ateşlerde cayır cayır yanan, bedeni ayakta tutan maneviyatlar ölüyor. İnsanlık ruh sermayesini alabildiğine tüketiyor.
Günah harmanları her geçen gün biraz daha yükseliyor. Binalar yükseldikçe insanlar alçalıyor. İnsanlık büyük yalnızlığa ve ferdiyetçiliğe sürükleniyor. Çoklu hayatlar, tekli hayatlara dönüştürülüyor. Küçüğü, büyüğü asabileşiyor, sevgi ve hoşgörüden uzaklaşıyor. Nefreti ellerimizle besliyor, besili bir düşman haline getirip sevginin karşısına dikiyoruz.
Asırların ahlakî birikimi, küçük heveslere feda ediliyor. Çok konuşanlar az dinliyor. Okuduklarımıza değil, duyduklarımıza itibar ediyoruz. Hassas meselelerde bile, aklı kapı dışarı edip; hissî davranıyoruz. Bilgi sermayemiz az olsa da her konuda ahkâm kesiyoruz.
Hayat tarzımız çok değişti
Zamanı bile tersine çevirdik. Gündüzleri uyuyor, geceleri kıymetli vaktimizi televizyonun başında geçiriyoruz. Ulaşım vasıtaları çoğaldı, hızları arttı ama dost ziyaretleri bunun aksine iyice azaldı. Toplumsal iletişim, iletişim vasıtalarının gelişmesine rağmen bir adım ileri gidemedi. Bunun aksine, iletişim kopuklukları yalnızlığımızı çoğalttı. Hayatı korku, endişe ve telaş panayırına döndürdük.
Ayrıntılara dikkat etmediğimiz için güzellikleri kaçırıyoruz. Ömür sermayesini hoyratça yiyip bitiriyoruz. Ben merkezli hayat, vicdanlarımızı köreltiyor. İnsanlık her geçen gün yaşadığı topluma ve kendine yabancılaşıyor. Kimliksiz ve kişiliksiz varlıklara dönüşüyoruz. Aynadaki suretimizden ürkecek bir görünüme bürünüyoruz.
Hayata hayat katan, onu güzelleştiren, sıradanlıktan ve manasızlıktan kurtaran şey şüphe yok ki imandır, feyizdir, rahmettir. İman nurlarının sönüp gitmesine izin verenler, bolluk içerisinde yüzse de bütün nimetlerden mahrumdurlar aslında. Çünkü nimet, farkında olunduğunda haz verir. Gafletle çarçur edilen nimetten tat alınmaz. Her şey monotonlaşır. Tatsız tuzsuz bir hayat başlar.
Günümüzde maddî nimetler bol olsa da bereket hâsıl olmuyor hayatımızda. Çünkü hayatımız, isyan ve şer bulutlarıyla çepeçevre sarılmıştır.
Zor zamanda yaşıyoruz besbelli…
Asrımızdaki insanlar, adeta ateşle barut arasında yaşıyorlar. İnsanlık göz göre göre hayat değirmeninde öğütülüyor. İslam’ın ruhunu hayattan çekip koparmaya çalışıyorlar.
Pınarlarımızın suyu yukardan bulandırılıyor. Çağın Yusufları, derunu boşaltılmış Züleyhalara kalbini ve ruhunu teslim ediyor. Zamane İbrahimlerinin dünya hevesleri ağır bastığı için ateşlerde yanmayı göze alamıyorlar. Ateşlerde cayır cayır yanan, bedeni ayakta tutan maneviyatlar ölüyor. İnsanlık ruh sermayesini alabildiğine tüketiyor.
Günah harmanları her geçen gün biraz daha yükseliyor. Binalar yükseldikçe insanlar alçalıyor. İnsanlık büyük yalnızlığa ve ferdiyetçiliğe sürükleniyor. Çoklu hayatlar, tekli hayatlara dönüştürülüyor. Küçüğü, büyüğü asabileşiyor, sevgi ve hoşgörüden uzaklaşıyor. Nefreti ellerimizle besliyor, besili bir düşman haline getirip sevginin karşısına dikiyoruz.
Asırların ahlakî birikimi, küçük heveslere feda ediliyor. Çok konuşanlar az dinliyor. Okuduklarımıza değil, duyduklarımıza itibar ediyoruz. Hassas meselelerde bile, aklı kapı dışarı edip; hissî davranıyoruz. Bilgi sermayemiz az olsa da her konuda ahkâm kesiyoruz.
Hayat tarzımız çok değişti
Zamanı bile tersine çevirdik. Gündüzleri uyuyor, geceleri kıymetli vaktimizi televizyonun başında geçiriyoruz. Ulaşım vasıtaları çoğaldı, hızları arttı ama dost ziyaretleri bunun aksine iyice azaldı. Toplumsal iletişim, iletişim vasıtalarının gelişmesine rağmen bir adım ileri gidemedi. Bunun aksine, iletişim kopuklukları yalnızlığımızı çoğalttı. Hayatı korku, endişe ve telaş panayırına döndürdük.
Ayrıntılara dikkat etmediğimiz için güzellikleri kaçırıyoruz. Ömür sermayesini hoyratça yiyip bitiriyoruz. Ben merkezli hayat, vicdanlarımızı köreltiyor. İnsanlık her geçen gün yaşadığı topluma ve kendine yabancılaşıyor. Kimliksiz ve kişiliksiz varlıklara dönüşüyoruz. Aynadaki suretimizden ürkecek bir görünüme bürünüyoruz.
Hayata hayat katan, onu güzelleştiren, sıradanlıktan ve manasızlıktan kurtaran şey şüphe yok ki imandır, feyizdir, rahmettir. İman nurlarının sönüp gitmesine izin verenler, bolluk içerisinde yüzse de bütün nimetlerden mahrumdurlar aslında. Çünkü nimet, farkında olunduğunda haz verir. Gafletle çarçur edilen nimetten tat alınmaz. Her şey monotonlaşır. Tatsız tuzsuz bir hayat başlar.
Günümüzde maddî nimetler bol olsa da bereket hâsıl olmuyor hayatımızda. Çünkü hayatımız, isyan ve şer bulutlarıyla çepeçevre sarılmıştır.