Kardelencicegi
22.03.2009, 14:54
Kaynanalar ve Gelinleri
Gelinini sevmeyen kayınvalideler, kayınvalidesini görmek istemeyen gelinlerimizin sayıları azımsanamaz. Hangi tarafı dinlerseniz yerden göğe kadar haklıdırlar. Sorunların çözümü zor gibi gelse de imkansız değildir.
Evliliği sarsan manevi hastalıklardan gelin-kaynana tartışması, çoğu ailede müzminleşmiş vaka durumunda liderliğini koruyor. Dünyanın en uzun soluklu savaşlarına taş çıkartacak şekilde istikrarla devam eden bu anlaşmazlığın kaynağını tek bir nedene indirgemek imkansız. Zira herkesin aile yapısı, hayat tarzı ve kişilik özellikleri birbirinden farklı. Dolayısıyla yaşanan problemler de… Gelin-kaynana meselesinde kim haklı kim haksız polemiğine girecek değiliz. Hangi tarafı dinlerseniz yerden göğe kadar haklıdırlar. “Benim çektiklerimi bilseniz…” diye başlayan sözler kitapları dolduracak uzunluktadır.
Hangisine hak vermeli bilemeyiz; ama şurası unutulmamalı ki, temeli İslam ile atılmış yuvaların huzursuz olmaları zor gözüküyor. Her iki tarafında imani hakikatlere göre hareket etmesi sorunları en alt seviyeye çeker. Nefsin devreye girmesi, şeytanın onu desteklemesiyle ortaya çıkan fırtınaları dindirecek olan da vicdani yaklaşımdır.
Eskiden küçük evlerde iki, hatta üç gelin, bir arada otururken de bu sorunlar yaşanıyordu. Tartışmalarda bir edep, bir saygı vardı. Dışarı yansıtmamaya, kendi aralarında kapatmaya çalışırlardı. Hakarete varan aşırı kırıcı sözlerden kaçınılarak uyarılar yapılırdı. Gelinler de büyüklere karşı kalpleri kırılsa dahi surat asmaz, görevlerini aksatmazlardı. Şimdilerin çekirdek aileleri, ayrı evlerde, farklı muhitlerde yaşasalar bile tartışmalar bitmiyor. O halde çözüm daha derinlerde olmalı…
Her gelin, kayınvalide adayıdır.
Bu günün gelini yarının kayınvalide adayı olarak muhasebesini yaparsa, sevdiği insan uğruna fedakarlığa katlanır. Gelin ve kayınvalide kalben birbirlerine yakın olamasalar bile ortak sevdikleri erkeğin hatırına olayları alevlendirmekten kaçınmalılar. Erkeğin ne annesinden, ne de hanımından vazgeçemediği herkesin malumu. Birini diğerine tercih etmek zorunda kalsa bile kalbinin bir tarafı daima ezik kalacaktır. Bu konuda on beş yıllık evli olan Ali Bey’in söylediği sözler hayli düşündürücü. “Ben annemin tek evladıyım. Bu yüzden birlikte oturuyoruz. İşteyken evim gözümde tütüyor; fakat yemek yiyene kadar zor duruyorum. Eşim bir tarafta, annem diğer tarafta patlamaya hazır bomba misali bekliyor. “Nasılsınız?” desem bombardıman başlayacak. Soluğu kahvede alıyorum. Yıllardır bir çare bulamadım. Ne anneme yeterli saygı gösterebiliyorum, ne de eşime yeterli ilgi…”
Kayınvalidem iyi bir insan ama…
Müzminleşmiş tartışmalar, büyük küçük demeden her ortamda yapıldığı için çocukların beyninde olumsuz izler bırakıyor. Erişkin çağa geldiklerinde bu durumdan kurtulamıyorlar. Beş yıllık evli olan Hatice Hanım yaşadıklarını anlatırken sesi titriyordu: “Küçükken babaannem bize yakın otururdu. Annemle sürekli tartışırlardı. Biz çocuklar çok etkilenir, annemin haklı olduğunu düşünürdük. Kayınvalide imajı çok kötü yer etmiş beynimde. Bana göre bütün kayınvalideler kötüydü. Hatta evlenmeden önce meçhul kayınvalideme karşı cephe almıştım. Beni istemeye geldiklerinde en ufak yakınlık hissetmedim. Evlilik sonrası olabilecek tartışmalara karşı eşimi yanıma çekmenin taktiklerini ezberliyordum. İtiraf edeyim ki, kayınvalidem bana hep olumlu yaklaştı. Haksız sözlerimin çoğuna cevap vermediği gibi oğluna da söylemedi. Yine de sevemedim onu. Üç kere çağırsa bir kere gidiyorum ziyaretine. Çocuklarımı severken, kocam ondan bahsederken huzursuzum. Vicdanım rahatsız ama durum maalesef böyle…”
Ana-babamı düşünürken üşüyorum
Eşler anlaşsa bile anne ve eş arasında kalan erkek sevdiği bir insanla olmanın tadını uzun boylu yaşayamıyor. Kalbine gömmeyi tercih ediyor çoğu zaman. Mutlu bir evliliği olan Hüseyin Bey’e şanslı olduğunu söylediğimde önce teşekkür etti sonra, “Ama rahatsız olduğum bir şey var” diye ekledi. “Gerçekten akıllı, becerikli, çocuklarına karşı iyi bir anne olan, dini konularda da anlaştığım bir eşe sahibim. Annem ve babam köyde oturuyor. Biz yazdan yaza ziyaretlerine gideriz. Şimdiki oturduğum evi aldığımı ve nakde sıkıştığımı duyunca emekli maaşlarını tutup bana yolladılar. Oysa başka gelirleri yok. Her ikisi de gece namazına kalkan iki yaşlı insan. Eşime kaç kere, ‘Ne olur kışın soğuklarda yanımıza getirelim, geceleri kalktıklarında üşümesinler’ diyorum, şiddetle karşı çıkıyor. Ben doğalgazlı evde sıcak sularla abdest alırken onların soğukta zorlandığını düşündükçe o sular buz gibi üşütüyor yüreğimi. Bu konuda rahat değilim. Eşimi dinlemeyip getirsem bu kez evde huzursuzluk çıkacak surat asıp şikayet edecek. Çaresiz susuyorum…”
Bu da kayınvalide itirafı
Geliniyle beraber oturan Semiha Hanım’ın bizimle paylaştıkları ise tam bir itiraf niteliği taşıyor: “Oğlum beğendiğim kızı istemediği için seçip evlendiği kıza cephe aldım. Bu gün birçok gelin kayınvalideyle oturmaktan cüzamlıdan kaçar gibi kaçarken benimle birlikte oturmayı kabul etti. Her yaptığında kusur bulduğum halde sesini çıkarmadı. Bir keresinde yemeğe bahane bulup oturmadım. Oğlum kızdı ‘Anne yeter artık! İstemiyorsan ayrı eve çıkalım, çocuk gibi küsmek hiç yakışıyor mu?’ dedi. İkisine de kapıyı gösterdim. Oğlumun zoruna gitmiş. Ertesi gün o sinirle ev tutmuş ama neden sonra vazgeçtiler. Doğrusu ben de sevindim. Bu yaşta yalnızlık çekilmiyor. Ah bir de dilimi tutabilsem…” Yaşadıklarını gülerek anlatan Semiha Hanım şöyle devam ediyor: “Sonradan öğrendim ki, gelin, ‘Annem yaşlı, tek başına zorlanır idare edelim’ deyip vazgeçirmiş. Ah evladım kendimden çok utandım; ama huy işte takılmadan duramıyorum. Hala birlikteyiz yine saygılı; eh, bazen de kızıyor tabi. Kalbini kıra kıra sabır taşını çatlattım. Sen yine de geline söyleme bunları emi?”
Oğlum elden gidiyor!
Toplumumuzun erkek evladını gelecek sigortası olarak gördüğünü söyleyen İletişim Uzmanı Fatma Taş, erkek çocuğun evlenmesi ile birlikte, annelerin kaynana sendromlarının başladığını belirtiyor. Taş’a göre oğlunu evlendiren bazı anneler “Erkek çocuğunu gelini ile paylaşamama davranışları sergilemeye başlar. Sanki evladı gelini tarafından elinden alınmış gibi bir duygu yaşamaktadır. Kayınvalide oğlunun eşini yaptığı işlerde eleştirmeye, ona karşı farkında olmadan kaba davranmaya, onu kıskanmaya ve dışlamaya başlar. Birçok kadın yaptığı bu davranışların aslında doğru olmağını bilir. Fakat kendini kontrol etme noktasında frenleyemez. “Ne yazık ki aynı tutum gelin için de geçerli olabiliyor, meyvesini kabul ettiği ağacın kökünden rahatsız olurcasına eşinin annesini kendi hayatında istemiyor.
Böylece her iki taraf için de sıkıntılı günler bitmek bilmiyor. Orta yolu bulmak isteyen gelin ve kaynanalara Fatma Taş’ın önerisi ise şöyle: “Yeni evlenen gençlerin birbirlerini tanımaları ve anlamaları için beli bir süreye ihtiyaçları vardır. Onların hayatlarına müdahale etmemek gerekiyor. Gençlerin yaşayarak öğrenmeleri gereken o kadar çok şey var ki, bu konuda gençlere rehberlik yapmak lazım. Anne babalardan yardım talep ettiklerinde, bilgileri varsa destek vermeleri yoksa onları uzmanlara göndererek doğru bilgiyi almalarını sağlamak en iyisi Gelinin damadın ailesine emanet edildiğinin bilinmesi gerekli. Gelinin de eşinin ailesine karşı saygılı bir şekilde kendisine düşen görevleri yapması lazım. Ayrıca gelin ve kaynananın empati (Kendini başkasının yerine koyma) yapmaları problem yaşamada son derece etkili. Çünkü empatik bakış açısı sorunu kolaylaştırır ve çözüme götürür.”
Ne ekerseniz onu biçersiniz
Özetle, unutulmamalı ki “Ne ekerseniz onu biçersiniz.” Öz annenizin bazı sözlerini nasıl duymazdan geliyorsanız kayınvalidenizin sözlerini de duymazdan gelip inatlaşmamanız en güzeli. Fikrinizde ısrarlıysanız saygılı bir ifadeyle “Sen öyle desen de ben böyle düşünüyorum” diyebilirsiniz. Konuşurken ses tonunuza ve yüz hareketlerinize dikkat edin. İçinizden gelmese bile ara sıra hediye alın. Gidemediğinizde telefonla hatırını sorun. Onlar için değerli olan hususlara dikkat edin. Bunu sırf Allah rızası için yapın. Ben iyilik yapsam bile anlamaz demeyin. Gönüllere ülfeti yayan Rabbimiz’dir. “Balık bilmezse Hâlık bilir.” Hem her şeyden önce onlar bizim büyüğümüzdür. Efendimiz (s.a.v) bereketin büyüklerimizden olduğunu belirtmiş ve büyüğe hürmet göstermemizi tavsiye etmiştir.
Ailesinde huzur isteyen kayınvalideler de öncelikle gelinini kızı gibi görmeli, her hatasını eleştirmekten kaçınmalı. Varsa hataları oğluna veya bir başkasına anlatmamalı. Böyle davranmak kimseye artı kazandırmaz. Niyet gelini uyarmaksa yalnızken yumuşak bir üslup kullanılmalı. Efendimiz’in “Allah başkasının kusurunu örten kulunun günahlarını da kıyamet günü örter” sözlerini hatırdan çıkarmamak gerekir. Beğenilen davranışlarını övmek bunu başkalarıyla paylaşmak muhabbet için atılan adımlardır. Böylece dedikodu fırsatçılarına da kapılar kapanmış olunur.
Çözüm sizde
Sevgili gelin ve kayınvalideler! Çözüm sizin dilinizde, kalbinizde, sevginizde bitiyor. Her şeyden önce karşınızdakine insan olduğu için değer verin. Ruhundaki eziklikler, yaralar muhtemelen bir başka insanın eseridir. Karşınızdakini bir ayna olarak farz edin. Aynada göreceğiniz ancak sizsiniz. Öyleyse görmek istediğiniz gibi hareket edin. Elinizi vicdanınıza koyup “Kalbimi kırdı, ben de başka zamanlar ona karşı haksızlık yapmış olabilirim. Şimdi nasıl öfkelendiysem, o da aynı öfkeyi yaşamıştır. Kendi olumsuzluklarımı düzeltirsem, karşımdaki de kendini düzeltebilir. Allah için bunu denemeliyim” diyebilmelisiniz.
Gelin ve kayınvalidelikten öte din kardeşi olduğunuzu unutmayın. Müslümanlar olarak da birbirinize karşı sorumluluklarınız var. Kararlı olup gayret atınıza bindiğinizde çoğu sorunların sabun köpüğü gibi eridiğini göreceksiniz.
Kaynana gelin savaşı erkeği vuruyor
Annesi eşi arasında kalan erkekler çoğu zaman ne yapacağını bilemiyor, kimi zaman bu sürtüşmeden en çok yarayı o alıyor. Bazıları annesinin, bazıları karısının tarafında olmayı tercih ederken; bazıları da hiç sorun yokmuş gibi davranarak, ailesini bu gerginlikle baş başa bırakıyor. Oysa her iki tarafın da ortak noktası olan erkeğin tavrı sorunun çözümünde son derce önemli. Tıpkı annesi ve eşi arasındaki iş bölümünü kendisi yapan Hz. Ali (r.a) gibi erkeğin adaletli tutumu problem yaşanmasını en aza indiriyor. Hz. Ali (r.a) annesi Fatıma bindi Esed’i (r.anha) su taşıma gibi dışarı işleriyle, hanımı Hz. Fatıma’yı (r.anha) ise un öğütme ve hamur yoğurma gibi içeri işleriyle mesul tutmuştur.
İletişim Uzmanı Fatma Taş da erkeğin olaya müdahil olmasını öneriyor ve ekliyor: “Çocuklarımıza küçük yaşlarda ileride üstleneceği (babalık ve annelik) görevleri hakkında bilgiler ve eğitimler veremiyoruz. İyi bir eş, iyi bir baba ve iyi bir aile reisi nasıl olunacağı konusunda eğitemiyoruz. Bunların hiç birisini yapmadan ‘Yaşın geldi evlendireceğiz seni’ diyoruz. Genç bey evleniyor ama eşine, eşinin anne babasına ve yeni akrabalarına nasıl davranması gerektiğini kestiremiyor. Annesinin olması gerektiği yeri ve eşinin olması gerektiği yeri bilemiyor. Annesini anne ve eşini de eş olarak ayırt etmesi gerekiyor. Rollerin karışmamaması ve o şekilde tutum sergilemesi gerekiyor. Erkeğin bu konuda hassas olup, anne ile eşinin olumsuz sözleri varsa birbirlerine aktarmaması gereklidir. Kendi aklını kullanarak her iki tarafı da bilinçli idare etmesi gerekiyor. Çünkü annesi de eşi de sevdiği insanlardır. İkisini de incitmeden orta yolu bularak hayatlarını devam ettirmesi gereklidir.”
Kız babası olarak Efendimiz (s.a.v)
Efendimiz’in (s.a.v) kızı Hz. Rukiye (r.anha) bir gün kocası Hz. Osman’ı (r.a) babasına şikayet eder. Kızını dinleyen Rasulullah “Ey kızım! Eğer Allah’ın ve benim rızamı istersen, bir an durma, var evine, Osman’ın ayaklarına yüzünü sürüp, özür dile. Yoksa ne Hakk’ın huzurunda, ne de benim huzurumda yerin kalır” diyerek kızı Rukiye’yi hemen kocası Osman’ın evine gönderir. Efendimiz’in kız babası olarak bu tavrı, eşi ya da eşinin ailesiyle yaşadığı sıkıntılarda kızına hakkı ver sabrı tavsiye etmeyi geri plana atan aileler için ne güzel bir örnektir.!
Kaynak: Necla Günay - Semerkand Aile Dergisi Aralık 2007
Gelinini sevmeyen kayınvalideler, kayınvalidesini görmek istemeyen gelinlerimizin sayıları azımsanamaz. Hangi tarafı dinlerseniz yerden göğe kadar haklıdırlar. Sorunların çözümü zor gibi gelse de imkansız değildir.
Evliliği sarsan manevi hastalıklardan gelin-kaynana tartışması, çoğu ailede müzminleşmiş vaka durumunda liderliğini koruyor. Dünyanın en uzun soluklu savaşlarına taş çıkartacak şekilde istikrarla devam eden bu anlaşmazlığın kaynağını tek bir nedene indirgemek imkansız. Zira herkesin aile yapısı, hayat tarzı ve kişilik özellikleri birbirinden farklı. Dolayısıyla yaşanan problemler de… Gelin-kaynana meselesinde kim haklı kim haksız polemiğine girecek değiliz. Hangi tarafı dinlerseniz yerden göğe kadar haklıdırlar. “Benim çektiklerimi bilseniz…” diye başlayan sözler kitapları dolduracak uzunluktadır.
Hangisine hak vermeli bilemeyiz; ama şurası unutulmamalı ki, temeli İslam ile atılmış yuvaların huzursuz olmaları zor gözüküyor. Her iki tarafında imani hakikatlere göre hareket etmesi sorunları en alt seviyeye çeker. Nefsin devreye girmesi, şeytanın onu desteklemesiyle ortaya çıkan fırtınaları dindirecek olan da vicdani yaklaşımdır.
Eskiden küçük evlerde iki, hatta üç gelin, bir arada otururken de bu sorunlar yaşanıyordu. Tartışmalarda bir edep, bir saygı vardı. Dışarı yansıtmamaya, kendi aralarında kapatmaya çalışırlardı. Hakarete varan aşırı kırıcı sözlerden kaçınılarak uyarılar yapılırdı. Gelinler de büyüklere karşı kalpleri kırılsa dahi surat asmaz, görevlerini aksatmazlardı. Şimdilerin çekirdek aileleri, ayrı evlerde, farklı muhitlerde yaşasalar bile tartışmalar bitmiyor. O halde çözüm daha derinlerde olmalı…
Her gelin, kayınvalide adayıdır.
Bu günün gelini yarının kayınvalide adayı olarak muhasebesini yaparsa, sevdiği insan uğruna fedakarlığa katlanır. Gelin ve kayınvalide kalben birbirlerine yakın olamasalar bile ortak sevdikleri erkeğin hatırına olayları alevlendirmekten kaçınmalılar. Erkeğin ne annesinden, ne de hanımından vazgeçemediği herkesin malumu. Birini diğerine tercih etmek zorunda kalsa bile kalbinin bir tarafı daima ezik kalacaktır. Bu konuda on beş yıllık evli olan Ali Bey’in söylediği sözler hayli düşündürücü. “Ben annemin tek evladıyım. Bu yüzden birlikte oturuyoruz. İşteyken evim gözümde tütüyor; fakat yemek yiyene kadar zor duruyorum. Eşim bir tarafta, annem diğer tarafta patlamaya hazır bomba misali bekliyor. “Nasılsınız?” desem bombardıman başlayacak. Soluğu kahvede alıyorum. Yıllardır bir çare bulamadım. Ne anneme yeterli saygı gösterebiliyorum, ne de eşime yeterli ilgi…”
Kayınvalidem iyi bir insan ama…
Müzminleşmiş tartışmalar, büyük küçük demeden her ortamda yapıldığı için çocukların beyninde olumsuz izler bırakıyor. Erişkin çağa geldiklerinde bu durumdan kurtulamıyorlar. Beş yıllık evli olan Hatice Hanım yaşadıklarını anlatırken sesi titriyordu: “Küçükken babaannem bize yakın otururdu. Annemle sürekli tartışırlardı. Biz çocuklar çok etkilenir, annemin haklı olduğunu düşünürdük. Kayınvalide imajı çok kötü yer etmiş beynimde. Bana göre bütün kayınvalideler kötüydü. Hatta evlenmeden önce meçhul kayınvalideme karşı cephe almıştım. Beni istemeye geldiklerinde en ufak yakınlık hissetmedim. Evlilik sonrası olabilecek tartışmalara karşı eşimi yanıma çekmenin taktiklerini ezberliyordum. İtiraf edeyim ki, kayınvalidem bana hep olumlu yaklaştı. Haksız sözlerimin çoğuna cevap vermediği gibi oğluna da söylemedi. Yine de sevemedim onu. Üç kere çağırsa bir kere gidiyorum ziyaretine. Çocuklarımı severken, kocam ondan bahsederken huzursuzum. Vicdanım rahatsız ama durum maalesef böyle…”
Ana-babamı düşünürken üşüyorum
Eşler anlaşsa bile anne ve eş arasında kalan erkek sevdiği bir insanla olmanın tadını uzun boylu yaşayamıyor. Kalbine gömmeyi tercih ediyor çoğu zaman. Mutlu bir evliliği olan Hüseyin Bey’e şanslı olduğunu söylediğimde önce teşekkür etti sonra, “Ama rahatsız olduğum bir şey var” diye ekledi. “Gerçekten akıllı, becerikli, çocuklarına karşı iyi bir anne olan, dini konularda da anlaştığım bir eşe sahibim. Annem ve babam köyde oturuyor. Biz yazdan yaza ziyaretlerine gideriz. Şimdiki oturduğum evi aldığımı ve nakde sıkıştığımı duyunca emekli maaşlarını tutup bana yolladılar. Oysa başka gelirleri yok. Her ikisi de gece namazına kalkan iki yaşlı insan. Eşime kaç kere, ‘Ne olur kışın soğuklarda yanımıza getirelim, geceleri kalktıklarında üşümesinler’ diyorum, şiddetle karşı çıkıyor. Ben doğalgazlı evde sıcak sularla abdest alırken onların soğukta zorlandığını düşündükçe o sular buz gibi üşütüyor yüreğimi. Bu konuda rahat değilim. Eşimi dinlemeyip getirsem bu kez evde huzursuzluk çıkacak surat asıp şikayet edecek. Çaresiz susuyorum…”
Bu da kayınvalide itirafı
Geliniyle beraber oturan Semiha Hanım’ın bizimle paylaştıkları ise tam bir itiraf niteliği taşıyor: “Oğlum beğendiğim kızı istemediği için seçip evlendiği kıza cephe aldım. Bu gün birçok gelin kayınvalideyle oturmaktan cüzamlıdan kaçar gibi kaçarken benimle birlikte oturmayı kabul etti. Her yaptığında kusur bulduğum halde sesini çıkarmadı. Bir keresinde yemeğe bahane bulup oturmadım. Oğlum kızdı ‘Anne yeter artık! İstemiyorsan ayrı eve çıkalım, çocuk gibi küsmek hiç yakışıyor mu?’ dedi. İkisine de kapıyı gösterdim. Oğlumun zoruna gitmiş. Ertesi gün o sinirle ev tutmuş ama neden sonra vazgeçtiler. Doğrusu ben de sevindim. Bu yaşta yalnızlık çekilmiyor. Ah bir de dilimi tutabilsem…” Yaşadıklarını gülerek anlatan Semiha Hanım şöyle devam ediyor: “Sonradan öğrendim ki, gelin, ‘Annem yaşlı, tek başına zorlanır idare edelim’ deyip vazgeçirmiş. Ah evladım kendimden çok utandım; ama huy işte takılmadan duramıyorum. Hala birlikteyiz yine saygılı; eh, bazen de kızıyor tabi. Kalbini kıra kıra sabır taşını çatlattım. Sen yine de geline söyleme bunları emi?”
Oğlum elden gidiyor!
Toplumumuzun erkek evladını gelecek sigortası olarak gördüğünü söyleyen İletişim Uzmanı Fatma Taş, erkek çocuğun evlenmesi ile birlikte, annelerin kaynana sendromlarının başladığını belirtiyor. Taş’a göre oğlunu evlendiren bazı anneler “Erkek çocuğunu gelini ile paylaşamama davranışları sergilemeye başlar. Sanki evladı gelini tarafından elinden alınmış gibi bir duygu yaşamaktadır. Kayınvalide oğlunun eşini yaptığı işlerde eleştirmeye, ona karşı farkında olmadan kaba davranmaya, onu kıskanmaya ve dışlamaya başlar. Birçok kadın yaptığı bu davranışların aslında doğru olmağını bilir. Fakat kendini kontrol etme noktasında frenleyemez. “Ne yazık ki aynı tutum gelin için de geçerli olabiliyor, meyvesini kabul ettiği ağacın kökünden rahatsız olurcasına eşinin annesini kendi hayatında istemiyor.
Böylece her iki taraf için de sıkıntılı günler bitmek bilmiyor. Orta yolu bulmak isteyen gelin ve kaynanalara Fatma Taş’ın önerisi ise şöyle: “Yeni evlenen gençlerin birbirlerini tanımaları ve anlamaları için beli bir süreye ihtiyaçları vardır. Onların hayatlarına müdahale etmemek gerekiyor. Gençlerin yaşayarak öğrenmeleri gereken o kadar çok şey var ki, bu konuda gençlere rehberlik yapmak lazım. Anne babalardan yardım talep ettiklerinde, bilgileri varsa destek vermeleri yoksa onları uzmanlara göndererek doğru bilgiyi almalarını sağlamak en iyisi Gelinin damadın ailesine emanet edildiğinin bilinmesi gerekli. Gelinin de eşinin ailesine karşı saygılı bir şekilde kendisine düşen görevleri yapması lazım. Ayrıca gelin ve kaynananın empati (Kendini başkasının yerine koyma) yapmaları problem yaşamada son derece etkili. Çünkü empatik bakış açısı sorunu kolaylaştırır ve çözüme götürür.”
Ne ekerseniz onu biçersiniz
Özetle, unutulmamalı ki “Ne ekerseniz onu biçersiniz.” Öz annenizin bazı sözlerini nasıl duymazdan geliyorsanız kayınvalidenizin sözlerini de duymazdan gelip inatlaşmamanız en güzeli. Fikrinizde ısrarlıysanız saygılı bir ifadeyle “Sen öyle desen de ben böyle düşünüyorum” diyebilirsiniz. Konuşurken ses tonunuza ve yüz hareketlerinize dikkat edin. İçinizden gelmese bile ara sıra hediye alın. Gidemediğinizde telefonla hatırını sorun. Onlar için değerli olan hususlara dikkat edin. Bunu sırf Allah rızası için yapın. Ben iyilik yapsam bile anlamaz demeyin. Gönüllere ülfeti yayan Rabbimiz’dir. “Balık bilmezse Hâlık bilir.” Hem her şeyden önce onlar bizim büyüğümüzdür. Efendimiz (s.a.v) bereketin büyüklerimizden olduğunu belirtmiş ve büyüğe hürmet göstermemizi tavsiye etmiştir.
Ailesinde huzur isteyen kayınvalideler de öncelikle gelinini kızı gibi görmeli, her hatasını eleştirmekten kaçınmalı. Varsa hataları oğluna veya bir başkasına anlatmamalı. Böyle davranmak kimseye artı kazandırmaz. Niyet gelini uyarmaksa yalnızken yumuşak bir üslup kullanılmalı. Efendimiz’in “Allah başkasının kusurunu örten kulunun günahlarını da kıyamet günü örter” sözlerini hatırdan çıkarmamak gerekir. Beğenilen davranışlarını övmek bunu başkalarıyla paylaşmak muhabbet için atılan adımlardır. Böylece dedikodu fırsatçılarına da kapılar kapanmış olunur.
Çözüm sizde
Sevgili gelin ve kayınvalideler! Çözüm sizin dilinizde, kalbinizde, sevginizde bitiyor. Her şeyden önce karşınızdakine insan olduğu için değer verin. Ruhundaki eziklikler, yaralar muhtemelen bir başka insanın eseridir. Karşınızdakini bir ayna olarak farz edin. Aynada göreceğiniz ancak sizsiniz. Öyleyse görmek istediğiniz gibi hareket edin. Elinizi vicdanınıza koyup “Kalbimi kırdı, ben de başka zamanlar ona karşı haksızlık yapmış olabilirim. Şimdi nasıl öfkelendiysem, o da aynı öfkeyi yaşamıştır. Kendi olumsuzluklarımı düzeltirsem, karşımdaki de kendini düzeltebilir. Allah için bunu denemeliyim” diyebilmelisiniz.
Gelin ve kayınvalidelikten öte din kardeşi olduğunuzu unutmayın. Müslümanlar olarak da birbirinize karşı sorumluluklarınız var. Kararlı olup gayret atınıza bindiğinizde çoğu sorunların sabun köpüğü gibi eridiğini göreceksiniz.
Kaynana gelin savaşı erkeği vuruyor
Annesi eşi arasında kalan erkekler çoğu zaman ne yapacağını bilemiyor, kimi zaman bu sürtüşmeden en çok yarayı o alıyor. Bazıları annesinin, bazıları karısının tarafında olmayı tercih ederken; bazıları da hiç sorun yokmuş gibi davranarak, ailesini bu gerginlikle baş başa bırakıyor. Oysa her iki tarafın da ortak noktası olan erkeğin tavrı sorunun çözümünde son derce önemli. Tıpkı annesi ve eşi arasındaki iş bölümünü kendisi yapan Hz. Ali (r.a) gibi erkeğin adaletli tutumu problem yaşanmasını en aza indiriyor. Hz. Ali (r.a) annesi Fatıma bindi Esed’i (r.anha) su taşıma gibi dışarı işleriyle, hanımı Hz. Fatıma’yı (r.anha) ise un öğütme ve hamur yoğurma gibi içeri işleriyle mesul tutmuştur.
İletişim Uzmanı Fatma Taş da erkeğin olaya müdahil olmasını öneriyor ve ekliyor: “Çocuklarımıza küçük yaşlarda ileride üstleneceği (babalık ve annelik) görevleri hakkında bilgiler ve eğitimler veremiyoruz. İyi bir eş, iyi bir baba ve iyi bir aile reisi nasıl olunacağı konusunda eğitemiyoruz. Bunların hiç birisini yapmadan ‘Yaşın geldi evlendireceğiz seni’ diyoruz. Genç bey evleniyor ama eşine, eşinin anne babasına ve yeni akrabalarına nasıl davranması gerektiğini kestiremiyor. Annesinin olması gerektiği yeri ve eşinin olması gerektiği yeri bilemiyor. Annesini anne ve eşini de eş olarak ayırt etmesi gerekiyor. Rollerin karışmamaması ve o şekilde tutum sergilemesi gerekiyor. Erkeğin bu konuda hassas olup, anne ile eşinin olumsuz sözleri varsa birbirlerine aktarmaması gereklidir. Kendi aklını kullanarak her iki tarafı da bilinçli idare etmesi gerekiyor. Çünkü annesi de eşi de sevdiği insanlardır. İkisini de incitmeden orta yolu bularak hayatlarını devam ettirmesi gereklidir.”
Kız babası olarak Efendimiz (s.a.v)
Efendimiz’in (s.a.v) kızı Hz. Rukiye (r.anha) bir gün kocası Hz. Osman’ı (r.a) babasına şikayet eder. Kızını dinleyen Rasulullah “Ey kızım! Eğer Allah’ın ve benim rızamı istersen, bir an durma, var evine, Osman’ın ayaklarına yüzünü sürüp, özür dile. Yoksa ne Hakk’ın huzurunda, ne de benim huzurumda yerin kalır” diyerek kızı Rukiye’yi hemen kocası Osman’ın evine gönderir. Efendimiz’in kız babası olarak bu tavrı, eşi ya da eşinin ailesiyle yaşadığı sıkıntılarda kızına hakkı ver sabrı tavsiye etmeyi geri plana atan aileler için ne güzel bir örnektir.!
Kaynak: Necla Günay - Semerkand Aile Dergisi Aralık 2007