PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : arkadaslar allaha ulaşmayı dilediniz mi


ahdevefalı
08.04.2009, 01:18
peygamber efendimiz s.a.v sadece namaz zekat oruc hac öğretmek içinmi mücadele etmişti.eğer öyleyse neden bu ibadetleri yapanlar hala günah işleyebiliyorlar.oysaki sahabe islama girmeden evvel her türlü günahı ve zalimliği yapan kişilerdi.hatta evlatlarının katili idiler.ama islama girdikten sonra gökteki yıldızlar gibi oldular.neden onlar gibi olamıyoruz.namaz kılıyoruz zekatımızı veriyoruz haca gidiyoruz ama olmuyor.onlar gibi olamıyoruz.gelin kuranı kerim ayetleriyle bakalım.mürşidmiydiler evet


41/FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
"Muhakkak ki; ben, Allah'a teslim oldum." diyerek Allah'a çağırandan ve nefsi ıslâh edici ameller işleyenden daha güzel söz söyleyen kim vardır


41/FUSSİLET-34: Ve lâ testevîl hasenetu ve les seyyieh(seyyietu), idfa' billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun).
Hasenat (sevaplar) ile seyyiat (günahlar) eşit değildir. Sen yapılanı ahsen olan (davranışla) söndür (önle). O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, muhakkak ki ıakın dost olmuştur.
41/FUSSİLET-35: Ve mâ yulakkâhâ illellezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzın azîm(azîmin).
Bu haslete (kötülüğü iyilikle önleme hasletine), sadece sabır sahipleri ve en büyük hazza sahip olanlar ulaştırılır.Anlıyoruz ki; bunlar mürşidler. Peki özellikleri neymiş?
1- Allah'a teslim olmuşlar.
2- Allah'a çağırıyorlar.
3- Kötülüğe iyilikle mukabele ediyorlar. Evet. Hepsi Allah'a çağırıyordu.Işte Al-i Imran 119. Allahû Tealâ diyor ki:


3/AL-I IMRAN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû'minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
(Ey mü'minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab'ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: "Îmân ettik." derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Öfkenizden ölün." Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.
Yusuf Suresinin 108. âyet-i kerimesinde; Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e buyuruyor ki
12/YUSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed'û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: "Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim."
Kim çağırıyormuş Allah'a? Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve ona tâbî olanlar.
Hadi bakalım, şimdi tanıdığınız dîn adamlarına sorun: "Sahâbe kim?" Size diyeceklerdir ki: "Sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'i hayattayken görenlerdir." Haıyr! Peygamber Efendimiz'i görenler değil, O'na tâbî olanlardır.


Işte Yusuf Suresinin 108. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki: "O kitap sahiplerine ve ümmîlere de ki: Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek Allah'a davet ettiğimiz yol."
Kimlermiş? Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve O'na tâbî olanlar.
Peki Al-i Imran Suresinin 20. âyet-i kerimesinde ne söylüyor Allahû Tealâ?
3/AL-I IMRAN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belag(belagu), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: "Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik." O kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: "Siz de (fizik vücudunuzu Allah'a) teslim ettiniz mi?"Eğerteslim ettilerse; o zaman (onlar), andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse; o zamansanadüşen (görev), ancak tebliğdir. Allah kullarını Basîr'dir (görendir).


Kimlermiş? Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve O'na tâbî olanlarmış. Öyleyse sahâbeyi, "hayattayken Peygamber Efendimiz (S.A.V)'i görenler" diye karalamasınlar. Sahâbe, kendileri gibi düşünmüyordu. Onlar tâbî olmayı bir şeref sayıyorlardı ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî oldular ve Kur'ân'a da tâbî olanlar olarak girdiler. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve O'na tâbî olanlar, onun sahâbesi...
Ne çıktı karşımıza? Demek ki; bütün sahâbe Allah'a çağırıyormuş. Tamam, çok güzel. Peki sahâbe Allah'a teslim olmuşlar mı? Elbette. Bütün sahâbe, ruhlaryny Allah'a teslim etmişler; teslimin 1. safhası.


39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya'budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ibâd(ibâdi).
Onlar ki; şeytana kul olmaktan içtinab ederler (kaçınırlar) ve Allah'a yönelirler. Onlara müjdeler vardır. Kullarımı müjdele.


39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar (sahâbe), sözleri işitirler ve onların (sözlerin) ahsen olanına (Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından söylenilenine) tâbî olurlar. Işte onlar, hidayete erenlerdir (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıranlardır). Ve onlar, ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleridir).
Öyleyse bütün sahâbe hidayete ermiş, ruhlarını Allah'a ulaştırmış. Sonra? Fizik vücutlarını da ruhlarını Allah'a teslim etmişler, hidayete ermişler. Hidayet nedir? Insan ruhunun Allah'a ulaşması, Allah'a teslim olması. Bakalım âyetler ne diyor?
3/AL-I IMRAN-73: "...innel hudâ hudallâh..."
2/BAKARA-120: "inne hudallâhi huvel hudâ"
"Muhakkak ki; Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir."
"Hiç şüphesiz hidayet, Allah'a ulaşmaktır."
Öyleyse Allahû Tealâ'nın dizaynı içerisinde, her şeyin en güzel hüviyette olduğu bir muhteşem hüviyet var. Bütün sahâbe, Allah'a ruhlarını teslim etmişler. Peki fizik vücutlarını, vechlerini teslim etmişler mi? Elbette teslim etmişler.
3/AL-I IMRAN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belag(belagu), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: "Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik." O kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: "Siz de (fizik vücudunuzu Allah'a) teslim ettiniz mi?"Eğerteslim ettilerse; o zaman (onlar), andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse; o zamansanadüşen (görev), ancak tebliğdir. Allah kullarını Basîr'dir (görendir).
Sahâbe, nefslerini Allah'a teslim etmişler mi? Teslim etmişler. Allahû Tealâ Bakara Suresinin 136. âyet-i kerimesinde diyor ki:
2/BAKARA-136: Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya'kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).
Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilenlere, Ibrâhîm'e Ismail'e, Ishak'a, Yâkub ve torunlarına indirilenlere, Musa ve Isa'ya verilenlere ve (dişer) nebîlere, Rab'leri (tarafı)ndan verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) îmân ettik. Onların arasında hiçbir ayyrım yapmayız (fark gözetmeyiz). Zaten biz, O'na teslim olanlarız.




"Ey sahâbe! Onlara deyin ki: Zaten biz, O'na teslim olanlarız." Buradaki teslim, Bakara Suresinin 132. âyet-i kerimesinde geçen: "Siz ölmeyin önce Allah'a teslim olun, sonra ölün." âyet-i kerimesinin neticesi; yani sahâbe nefslerini de Allah'a teslim etmişler.
2/BAKARA-132: Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya'kûb(ya'kûbu). Yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temût tunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ibrâhîm de bunu kendi oğullarına vasiyet etti. Yâkub da (o sıra oğullarına): "Ey oğullarım! Muhakkak ki; Allah bu dîni sizin için seçti. Artık siz ölmeyin ancak Allah'a teslim olarak (ölün)." dedi.

Peki sahâbe, iradelerini Allah'a teslim etmiş mi? Bütün sahâbe iradelerini de Allah'a teslim etmişler ve bihakkın takvanın sahibi olmuşlar, irşad makamına tayin edilmişler. Işte Allahû Tealâ, iradenin teslimi ile alâkalı olan işi, sahâbenin gerçekleştirdiğini söylüyor: "fe lâ temût tunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).." "Siz ölmeyin." diyor Allahû Tealâ, arkasından da sahâbe için diyor ki: "Onlara deyin ki; biz muhakkak ki müslimun olanlarız. (Yani "Siz ölmeyin, önce Allah'a teslim olun, sonra ölün." sözünün gereğini yerine getirenleriz)."
Peki ne oluyor bir insan iradesini Allah'a teslim ederse? Allahû Tealâ onu, "Irşada memur ve mezun kılındın." cümlesiyle irşad makamına tayin ediyor. Sonuç itibariyle, bütün sahâbenin bu şerefe erdiğini net olarak görüyoruz.
Allahû Tealâ Tövbe Suresinin 100. âyet-i kerimesinde diyor ki:
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radyyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan ulûl'elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler), onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden), bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe, irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu.) Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. Işte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
Ister ensar olsun, ister muhacirîn, hepsine tâbî olunmu?. Âyet kesin. Tövbe Suresinin 100. âyet-i kerimesi. Öyleyse sahâbenin mürşid olduğunu bu âyet zaten tek başına ispat ediyor; ama aynı zamanda bihakkın takvanın sahibi olduğunu da.





Öyleyse Allahû Tealâ'yla olan ilişkilerimizde en güzeli yaşamak söz konusu mu? Elbette. Hangi şartlar içinde? Sahâbenin yaşadığı şartlar içinde. Onlar kanlı katiller iken, her biri her türlü zulmü işlerken, kız çocuklarını diri diri mezara gömerken Allah'ın yoluna girerler ve girdikleri zaman hayatlarının tümü değişir. Öyle bir dizaynla Allahû Tealâ onları olgunlaştırır ki; birbirinin can düşmanı olan sahâbe, birbirinin can dostu olurlar.









Işte Al-i Imran 103. Allahû Tealâ buyuruyor:









3/AL-I IMRAN-103: Va'tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni'metallâhi aleykum iz kuntum a'dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni'metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara aırılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu ni'meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.

seva
08.04.2009, 17:05
Allah'a ölmeden evvel ulaşmayı dilemek üzerimize farzdır.

Allah'a ulaşmayı dilemek hasta gönüllerin ilacıdır.

Allah'a ulaşmayı dilemek mutluluğun anahtarıdır.

Allah'a ulaşmayı dilemek cennetin kapılarını açar.

Allah'a ulaşmayı dilemek insanı hayvandan daha aşağı olmaktan kurtarır

Allah'a ulaşmayı dilemek evliyalığa adım atmaktır.


HADİ KARDEŞLERİM HEPİMİZ ALLAH'A ULAŞMAYI DİLİYELİM.....

NE DURUYORSUNUZ MUTSUZLUKTAN BIKMADINIZ MI HALA?....

MUTLULUK KOLLARINI AÇMIŞ SİZİ BEKLİYOR....

İKİ CİHAN MUTLULUĞUNDAN BAHEDİYORUM....

SADECE BİR DİLEK ...SADECE BİR DİLEK....

MeLody58
08.04.2009, 17:13
3/AL-I IMRAN-103: Va'tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni'metallâhi aleykum iz kuntum a'dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni'metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara aırılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu ni'meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.
Allahtan geldik ve bir gün ona döndürülecegiz.