PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : ''Ah nerde eski ramazanlar


ÇİRKİN KIZ58
21.08.2009, 10:13
Ramazanlar!


Ah nerde o eski Ramazanlar, diye başlayan bir çok yazı okumuş ve bir çok sohbet dinlemişizdir. Ancak 'eski' her daim 'değişir' olmuştur ki, 'ne kadar eski?' sorusu hep sorulmuştur. Bu hafta 'Eski İstanbul Ramazanları' isimli kitabı ile Halit Fahri Ozansoy'u konuk ediyoruz. Bize gerçekten 'eski ramazanları ve tiyatro kumpanyalarını' anlatıyor. Ah nerde o eski ramazanlar!

Eski Direklerarası Bir Başka Alemdi

İftara bir saat kala, Direklerarası'nda çaycı dükkânlarının ve tiyatroların önünde biriken bir yığın halk bunlar seyirciler. Fakat sokaktan geçen kalabalık omuz omuza. Kupa ve payton arabaları da 'destur' sesleri ile bu mahşeri yarmakta. Kimler yok bu kalabalığın içinde. Pek tabiî polislerden başka, Abdülhamid'in hafiyeleri de mekik dokuyorlar. Fakat hüviyetleri fazla kırmızı fesleri bir yana, şahıslarından pek belli değiller ki... Zaten bu gizli tehlikeyi bilen akıllılar bir köşedeki bakkaldan 'Yıldız şehriyesi' bile istemezler. Yasak kelimelerden!
Halk, hiç durmadan, bir sel gibi geçiyor. Mevsim yazsa, fesleri kaşlarına doğru hafif eğik, sinekkaydı traşlı, pomatlı bıyıkları ince ve yukarı doğru kıvrık, eldivenli ellerindeki ucu gümüş veya altın başlı bastona nazik nazik basarak yürüyen alafranga şık beyler. Ceketlerinin arasından alamod desenli yelekleri görünüyor. Gözlüklüler kelebek gözlüklü.

İşte mektepliler, bazısının kitapları koltuğunda. İşte eli tesbihli, gözleri orucun tesiri ve sigara tiryakiliği ile dalgın, yaşlı beyfendiler, uşakları arkalarında. İşte uzaktan, beyaz sarıkları ile göze çarpan hoca efendiler, göbekli imamlar ve ara sıra ortaya çıkan, kimi cılız, kimi kısa boylu, kimi sırık gibi iri boylu medrese çömezleri. Sonra biraz düşkün hallerinden belli, iki yüz kuruş maaşlı kalem efendiler. Ketebeden diye anılanlar. Çayhanelerde her zamanki müşterileri var. İftar saatini bekliyerek, oruçlu oruçlu çaycı ile isteksiz lâf atanlar. Hele Meşrutiyetten sonra, Mersin Efendi'nin çayhanesinde tanınmış Darülfünun müderrislerinden birkaçının çehresi. Mersin gürültü de istemez, sessiz konuşulacak! Bu, iftar saati yaklaşınca,birden evlerine dağılacak olan kimselerin tablosu! Çapkın gençlerin bir kısmı Şehzadebaşı sebilinin köşesini, bir kısmı karşı ki Fevziye Kıraathanesi'nin önünü tutmuşlar, gelip geçen hanımlara söz atıyorlar. El sarkıntılığı eden, çimdik atan terbiyesizler de oluyor. O zaman karikatürlerimize konu olan Bacı Kalfa'nın meşhur şemsiyesi kafaya iniyor


Ben Türküm, Türk esir olmaz.
Ben Türküm, Türk Devletsiz olmaz.
Ben Türküm, Türk Bayraksız olmaz.
Ben Türküm, Türk Ezansız olmaz.
Ben Türküm, Türk Hürriyetsiz olmaz...



[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

Benim çocukluğumda ise böyle Ramazan eğlenceleri pek kalmamıştı.


Ben Türküm, Türk esir olmaz.
Ben Türküm, Türk Devletsiz olmaz.
Ben Türküm, Türk Bayraksız olmaz.
Ben Türküm, Türk Ezansız olmaz.
Ben Türküm, Türk Hürriyetsiz olmaz...




[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

Salim58
21.08.2009, 10:50
bende kendi çocukluğumu düşünürsem işte o günlere derim ah nerede o eski ramazanlar camiden okunacak ezan sesine verilirdi tüm kulaklar bi heyecan sarardı herkesi camiye uzak olan evlerin çocukları ezan okununca evlerine haber vermek için nede güzel koşuşurlardı teneke kutudan gece çalınan davul sesleri ah eski günler eski ramazanlar

doğan bulut
21.08.2009, 11:17
tüm sivaslılar nete üye olan herkesin ve islam aleminin ramazanını ve cumasını kutlar YÜCE RABBİMDEN hayırlara vesile olmasını diliyorum..işgal altında yaşayan zor şartlar altın dini görevlerini yerine getirmeye çalışan müslüman kardeşlerimizede bol bol dua edelim karseşlerim bu ay rahmet ayıdır......

altuntas58
21.08.2009, 11:37
Eski ramazanları yaşayanlar bilir gecmiş ramazanlarda yaşadığım o tatlı hatıraları andıkca içim burkuluyor bütün bunlar anlatılmaz yaşanır herkesin ramazanı şerifini tebrik ederim

65serdal58
21.08.2009, 12:19
herkes kendi ramazanını kendi yaratır....

zaman değişti....

bugün bile dünden farklıyken,eski ramazanları arama istediği boş oluyor...


allah herkese güzel sağıklı bir ramazan nasip etsin....

HaZaN
21.08.2009, 12:31
Maalesef o eski ramazanları olsun bayramları olsun nerede çok arıyoruz, şimdi her şey boş, hiç bir şeyin tadı kalmamış; bizden sonraki nesillerde acaba nasıl olacaktır ben çok düşünüyorum .

ÇİRKİN KIZ58
21.08.2009, 12:52
Benim Çocukluğum kılavuzda mahallesinde geçti bizim evin orda bir tepe vardı ve biz iftar ezenını o tepede beklerdik arkadaşlarımızla.Ve top sesi gelirdi onun ardından ezan ve bizler o tepeyi koşarak inerdik paldır küldür top patladı diyede bağırırdık işte çocukluk.Ve sokakta geç saatlere kadar oynardık iftar sonrası Babalarımız annelerimiz tüm büyüklerimiz camide olurlardı Teravi namazında.
Ahh ah!! babamın horoz şekerini özledim her akşam sıcak pideyle aldığı tahta cıbıklı horoz şekeri renkli ve incecikti bir ısırımlıktı. Teravi bince erkekler kahvelere giderdi hamınlar evlerine ve bahcelerde hanımlar çay demler hatta Sivasın meşur mercimek badını yaparlardı ve yanında asma yaprağıyla yerlerdi annelerimiz. sohbet yada çoğu zaman dedikodu yaparlardı . Bizlerse o mutlulukla sokaklarda arkadaşlarla Top saklamaç oynardık ne bileyim işte her şeyi oynadık.

Sahur ları babamız gelir annemizi uyartır sahur yemeklerini yapardi annelerimiz. va yine sevinç ve mutlulukla.
Ben şuan özlemle doldum Keşke keşke ama geçmiş zaman gelmiyor keşkelerle. Bizler gurbette töreleri farklı ramazanları farklı.
Ahh!! ahh dedikce yanan yüreğim özledim geçmiş her anımı ve günümü.

Bir davulumuz kaldı eskide yaşanan onuda almasınlar lütfen..


[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

Ben Türküm, Türk esir olmaz.
Ben Türküm, Türk Devletsiz olmaz.
Ben Türküm, Türk Bayraksız olmaz.
Ben Türküm, Türk Ezansız olmaz.
Ben Türküm, Türk Hürriyetsiz olmaz...


Saatler geçtikce acıktım valla:D:D:D
Ben Türküm, Türk esir olmaz.
Ben Türküm, Türk Devletsiz olmaz.
Ben Türküm, Türk Bayraksız olmaz.
Ben Türküm, Türk Ezansız olmaz.
Ben Türküm, Türk Hürriyetsiz olmaz...




[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

doğan bulut
21.08.2009, 20:52
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

Cley
21.08.2009, 20:58
RAMAZANDA ÇOCUK OLMAK

Saat gece yarısını geçtiği zamanlarda, sokağın köşesindeki davul sesiyle başlar ilk sahur. Olanca gücüyle gerilmiş deriyi çomakla buluşturur davulcu. Bildiği popüler şarkı ve türkülerdir çınlattığı. Notaya bağlı kalmaksızın, ritmi yakalama telaşındadır. Birde ve en önemlisi herkes duymalıdır bu sesi. Ama davulcunun tüm çabasına rağmen duymamaktır çocuklar. Çünkü “ramazanda çocuk olmak” bunu gerektirir. Uykunun en derin yerinde şafkatli bir elin dürtmesi seni. Sıcacık bir sesin “Hadi yavrum kalk sahur oldu” demesidir. Ramazanda çocuk olmak. Kimbilir hangi oyuna ara vermektir, hangi oyuncağı oracıkta bırakmaktır rüyalar aleminde de olsa.
Gözlerini ovalayarak kalkamamaktır ramazanda çocuk olmak. Ama yinede direnmektir uykuya. Çoğu zaman yüzünü bile yıkamadan oturmaktır sofraya. Ne yediğini nasıl yediğini bilmeden atıştırmak ve tekrar soğumadan yatağın, el yordamıyla bulmaktır. Ama havası vardır ertesi gün, ne kadar zor olsa da dün geceki sahur. Mahalledeki çocuklar arasında bir itibar meselesidir. Oruç olan delikanlı gibi durmaktır onların arasında.

Tatlı hatıralardır ramazanda çocuk olmak. Bütün ilmihal kitaplarının dışında, “tekne orucu” diye bir şeyin olmasıdır hayatında. Direğe bağlanan oruçlardır. Gazete kağıdının üzerine konabilen oruçlarının olmasıdır, öğlen yemeğini atıştırırken. Sonra bırakılan yerden yada bağlanan direkten alabilmen ve kaldığın yerden devam edebilmendir ramazanda çocuk olmak.
Ağlamaktır ramazanda çocuk olmak. “Anne neden çöpe attın orucumu” diyerek. Öğlen yemeğini yerken gazetenin üzerine koyduğun oruç hala gazetenin üzerindedir senin için, ama annen o gazeteyi buruşturup çöpe atmıştır. O zar zor sahurda biriktirdiğin en değerli varlığının çöpe gittiğini görünce çığlık çığlığa ağlamaktır ramazanda çocuk olmak. Ama her şeye rağmen çöpten alabilmektir orucunu. Gazeteyi açıp orucuna kavuşmak tatlı bir gülümsemeyle kaldığın yerden devam edebilmektir. Ramazanda çocuk olmak, sadece çocuk olmaktır çocukca durabilmektir hayatın karşısında.

Akşamı iple çekmektir her şeye rağmen, ve akşam herkesten önce oturmaktır iftar sofrasına. Elinde kaşık çatal herkesten çok önce beklemektir hocanın vereceği “Allahuekber” sesini. Eğer fazla acıkmamışsan enerjiksen ve sokaktaysan üç beş kafadar bir araya gelmek.
-“Patt” diye bağırmaktır. Böyle yaparak iftar topunun taklidini yapmış oluyorsun aslında. Ama bunu senden ve etrafındaki arkadaşlarından başka kimse bilmeyecektir. Senin niyetin aslında bu sesle insanları vaktin geldiğine inandırmaktır. Ama kimse bu sesi duymamıştır. Duysa bile o sese inanacak kadar inancı zayıf değildir. Ama sen inanmaya devam edecek ve her fırsatta bu numarayı deneyeceksindir. Ama ramazanda çocuk olmak zaten bunun böyle olduğuna inanmaktır.

Ve teravihlerin olmasıdır ramazanda çocuk olmak. En çocuksu yanlarının orda saklı olmasıdır.
Teravih namazında ön saftaki arkadaşına “ şiit lan nuri” diyebilmektir. Ön saftaki arkadaşının çorabını herkes secdedeyken çekebilmektir. Hoca “…veleddallin” dediğinde hep bir ağızdan olanca gücünle “ AMİN” diye bağırmaktır.
Aralarda bir yerde “tısss” deyip kikirdemek, ve ne kadar çocuk varsa camide onları bu sesin tılsımına çağırmaktır. Sonra otomatik komut almışcasına kikirdemeye devam etmektir. Namazın neresinde olursa olsun bir kahramanın çıkıp selam verildikten sonra o kocaman elini ensenle buluşturması, “şırank” sesini camide herkesin duymasıdır. Ama yılmamaktır “ramazanda çocuk olmak”. Bir sonraki dört rekat arasında yine gülümseyebilmektir. Hemde enseye tokat atan adamın koltuğunun altında. Çünki o kahraman amca, seni çekip almıştır çocuk korosunun arasından, “gel bakıyım kerata” deyip. Ama orası her ne kadar güvenli bir bölge olsa da, caminin o güzelim havası her yerde aynıdır. O muhabbet sinmiştir her anına. Hangi noktada olursa olsun sen çocuksun, hangi safta bulunursan bulun sen yine ramazanda çocuktursun.
Bazen zar zorda olsa oruç tutmaktır, babaanne yada dedenin sırtında akşamı etmektir. Üç kuruşa satmaktır sonra orucunu. Bir öpücüktür bu alışverişin protokolü ve sen karşılığında dedenden dünyaları almıştırsın. Bu bazen bi ayakkabı, bazen bir oyuncak bazen üç beş kuruş paradır. Ama iyi bir alışveriştir nihayetinde. Ayrıca o iftarın bir başka olmasıdır. İyi iş yapmış bir tüccar gibi durmaktır sofrada, ramazanda çocuk olmak.
Teravih sonraları sokaklarda olmaktır ramazanda çocuk olmak. Takkenin hafif yana kayması. Hakkahalarla gülebilmektir. Birbirini çimdiklemek. Yalandan öksürmek. İçindeki çocuğun “ramazan yüzünü” ortaya çıkarmaktır. Bayrama yaklaşan günlerde yani arefede mahallenin çocuk korusunu toplayıp etrafına. Tanıdık tanımadık demeden çalmaktır kapıları ve bağırmaktır avazının çıktığınca.

- “Memecimin giliği, amin amin kırk gilik” Gülen yüzler görmek karşında ve avuç dolusu şekerlinin olmasıdır. Ve naylon poşetler dolusu şekerle ve birazda harçlıkla, ganimetine kavuşan komutan gibi karşılamaktır bayramları, ramazanda çocuk olmak.
Onsuz olmaz, o olmadan asla olmaz. Çocuk cıvıltıları ve kıkırdıları olmadan kılınacak namazın tutulacak orucun tadı da olmaz. Onlar olmayınca "ramazanlarda çocuk olmaz". O çocuklar olmayınca yarınlarda ramazanlarda olmaz…
Bilal TIRNAKÇI

doğan bulut
21.08.2009, 21:00
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

Salim58
22.08.2009, 06:58
RAMAZANDA ÇOCUK OLMAK

Saat gece yarısını geçtiği zamanlarda, sokağın köşesindeki davul sesiyle başlar ilk sahur. Olanca gücüyle gerilmiş deriyi çomakla buluşturur davulcu. Bildiği popüler şarkı ve türkülerdir çınlattığı. Notaya bağlı kalmaksızın, ritmi yakalama telaşındadır. Birde ve en önemlisi herkes duymalıdır bu sesi. Ama davulcunun tüm çabasına rağmen duymamaktır çocuklar. Çünkü “ramazanda çocuk olmak” bunu gerektirir. Uykunun en derin yerinde şafkatli bir elin dürtmesi seni. Sıcacık bir sesin “Hadi yavrum kalk sahur oldu” demesidir. Ramazanda çocuk olmak. Kimbilir hangi oyuna ara vermektir, hangi oyuncağı oracıkta bırakmaktır rüyalar aleminde de olsa.
Gözlerini ovalayarak kalkamamaktır ramazanda çocuk olmak. Ama yinede direnmektir uykuya. Çoğu zaman yüzünü bile yıkamadan oturmaktır sofraya. Ne yediğini nasıl yediğini bilmeden atıştırmak ve tekrar soğumadan yatağın, el yordamıyla bulmaktır. Ama havası vardır ertesi gün, ne kadar zor olsa da dün geceki sahur. Mahalledeki çocuklar arasında bir itibar meselesidir. Oruç olan delikanlı gibi durmaktır onların arasında.

Tatlı hatıralardır ramazanda çocuk olmak. Bütün ilmihal kitaplarının dışında, “tekne orucu” diye bir şeyin olmasıdır hayatında. Direğe bağlanan oruçlardır. Gazete kağıdının üzerine konabilen oruçlarının olmasıdır, öğlen yemeğini atıştırırken. Sonra bırakılan yerden yada bağlanan direkten alabilmen ve kaldığın yerden devam edebilmendir ramazanda çocuk olmak.
Ağlamaktır ramazanda çocuk olmak. “Anne neden çöpe attın orucumu” diyerek. Öğlen yemeğini yerken gazetenin üzerine koyduğun oruç hala gazetenin üzerindedir senin için, ama annen o gazeteyi buruşturup çöpe atmıştır. O zar zor sahurda biriktirdiğin en değerli varlığının çöpe gittiğini görünce çığlık çığlığa ağlamaktır ramazanda çocuk olmak. Ama her şeye rağmen çöpten alabilmektir orucunu. Gazeteyi açıp orucuna kavuşmak tatlı bir gülümsemeyle kaldığın yerden devam edebilmektir. Ramazanda çocuk olmak, sadece çocuk olmaktır çocukca durabilmektir hayatın karşısında.

Akşamı iple çekmektir her şeye rağmen, ve akşam herkesten önce oturmaktır iftar sofrasına. Elinde kaşık çatal herkesten çok önce beklemektir hocanın vereceği “Allahuekber” sesini. Eğer fazla acıkmamışsan enerjiksen ve sokaktaysan üç beş kafadar bir araya gelmek.
-“Patt” diye bağırmaktır. Böyle yaparak iftar topunun taklidini yapmış oluyorsun aslında. Ama bunu senden ve etrafındaki arkadaşlarından başka kimse bilmeyecektir. Senin niyetin aslında bu sesle insanları vaktin geldiğine inandırmaktır. Ama kimse bu sesi duymamıştır. Duysa bile o sese inanacak kadar inancı zayıf değildir. Ama sen inanmaya devam edecek ve her fırsatta bu numarayı deneyeceksindir. Ama ramazanda çocuk olmak zaten bunun böyle olduğuna inanmaktır.

Ve teravihlerin olmasıdır ramazanda çocuk olmak. En çocuksu yanlarının orda saklı olmasıdır.
Teravih namazında ön saftaki arkadaşına “ şiit lan nuri” diyebilmektir. Ön saftaki arkadaşının çorabını herkes secdedeyken çekebilmektir. Hoca “…veleddallin” dediğinde hep bir ağızdan olanca gücünle “ AMİN” diye bağırmaktır.
Aralarda bir yerde “tısss” deyip kikirdemek, ve ne kadar çocuk varsa camide onları bu sesin tılsımına çağırmaktır. Sonra otomatik komut almışcasına kikirdemeye devam etmektir. Namazın neresinde olursa olsun bir kahramanın çıkıp selam verildikten sonra o kocaman elini ensenle buluşturması, “şırank” sesini camide herkesin duymasıdır. Ama yılmamaktır “ramazanda çocuk olmak”. Bir sonraki dört rekat arasında yine gülümseyebilmektir. Hemde enseye tokat atan adamın koltuğunun altında. Çünki o kahraman amca, seni çekip almıştır çocuk korosunun arasından, “gel bakıyım kerata” deyip. Ama orası her ne kadar güvenli bir bölge olsa da, caminin o güzelim havası her yerde aynıdır. O muhabbet sinmiştir her anına. Hangi noktada olursa olsun sen çocuksun, hangi safta bulunursan bulun sen yine ramazanda çocuktursun.
Bazen zar zorda olsa oruç tutmaktır, babaanne yada dedenin sırtında akşamı etmektir. Üç kuruşa satmaktır sonra orucunu. Bir öpücüktür bu alışverişin protokolü ve sen karşılığında dedenden dünyaları almıştırsın. Bu bazen bi ayakkabı, bazen bir oyuncak bazen üç beş kuruş paradır. Ama iyi bir alışveriştir nihayetinde. Ayrıca o iftarın bir başka olmasıdır. İyi iş yapmış bir tüccar gibi durmaktır sofrada, ramazanda çocuk olmak.
Teravih sonraları sokaklarda olmaktır ramazanda çocuk olmak. Takkenin hafif yana kayması. Hakkahalarla gülebilmektir. Birbirini çimdiklemek. Yalandan öksürmek. İçindeki çocuğun “ramazan yüzünü” ortaya çıkarmaktır. Bayrama yaklaşan günlerde yani arefede mahallenin çocuk korusunu toplayıp etrafına. Tanıdık tanımadık demeden çalmaktır kapıları ve bağırmaktır avazının çıktığınca.

- “Memecimin giliği, amin amin kırk gilik” Gülen yüzler görmek karşında ve avuç dolusu şekerlinin olmasıdır. Ve naylon poşetler dolusu şekerle ve birazda harçlıkla, ganimetine kavuşan komutan gibi karşılamaktır bayramları, ramazanda çocuk olmak.
Onsuz olmaz, o olmadan asla olmaz. Çocuk cıvıltıları ve kıkırdıları olmadan kılınacak namazın tutulacak orucun tadı da olmaz. Onlar olmayınca "ramazanlarda çocuk olmaz". O çocuklar olmayınca yarınlarda ramazanlarda olmaz…
Bilal TIRNAKÇI


çok güzel anlatmışsın teşekkürler kardeşim aha hüzünlendim yine olsun bazen hüzünlenmek bile güzeldir demi

ÇİRKİN KIZ58
22.08.2009, 12:13
RAMAZANDA ÇOCUK OLMAK

Saat gece yarısını geçtiği zamanlarda, sokağın köşesindeki davul sesiyle başlar ilk sahur. Olanca gücüyle gerilmiş deriyi çomakla buluşturur davulcu. Bildiği popüler şarkı ve türkülerdir çınlattığı. Notaya bağlı kalmaksızın, ritmi yakalama telaşındadır. Birde ve en önemlisi herkes duymalıdır bu sesi. Ama davulcunun tüm çabasına rağmen duymamaktır çocuklar. Çünkü “ramazanda çocuk olmak” bunu gerektirir. Uykunun en derin yerinde şafkatli bir elin dürtmesi seni. Sıcacık bir sesin “Hadi yavrum kalk sahur oldu” demesidir. Ramazanda çocuk olmak. Kimbilir hangi oyuna ara vermektir, hangi oyuncağı oracıkta bırakmaktır rüyalar aleminde de olsa.
Gözlerini ovalayarak kalkamamaktır ramazanda çocuk olmak. Ama yinede direnmektir uykuya. Çoğu zaman yüzünü bile yıkamadan oturmaktır sofraya. Ne yediğini nasıl yediğini bilmeden atıştırmak ve tekrar soğumadan yatağın, el yordamıyla bulmaktır. Ama havası vardır ertesi gün, ne kadar zor olsa da dün geceki sahur. Mahalledeki çocuklar arasında bir itibar meselesidir. Oruç olan delikanlı gibi durmaktır onların arasında.

Tatlı hatıralardır ramazanda çocuk olmak. Bütün ilmihal kitaplarının dışında, “tekne orucu” diye bir şeyin olmasıdır hayatında. Direğe bağlanan oruçlardır. Gazete kağıdının üzerine konabilen oruçlarının olmasıdır, öğlen yemeğini atıştırırken. Sonra bırakılan yerden yada bağlanan direkten alabilmen ve kaldığın yerden devam edebilmendir ramazanda çocuk olmak.
Ağlamaktır ramazanda çocuk olmak. “Anne neden çöpe attın orucumu” diyerek. Öğlen yemeğini yerken gazetenin üzerine koyduğun oruç hala gazetenin üzerindedir senin için, ama annen o gazeteyi buruşturup çöpe atmıştır. O zar zor sahurda biriktirdiğin en değerli varlığının çöpe gittiğini görünce çığlık çığlığa ağlamaktır ramazanda çocuk olmak. Ama her şeye rağmen çöpten alabilmektir orucunu. Gazeteyi açıp orucuna kavuşmak tatlı bir gülümsemeyle kaldığın yerden devam edebilmektir. Ramazanda çocuk olmak, sadece çocuk olmaktır çocukca durabilmektir hayatın karşısında.

Akşamı iple çekmektir her şeye rağmen, ve akşam herkesten önce oturmaktır iftar sofrasına. Elinde kaşık çatal herkesten çok önce beklemektir hocanın vereceği “Allahuekber” sesini. Eğer fazla acıkmamışsan enerjiksen ve sokaktaysan üç beş kafadar bir araya gelmek.
-“Patt” diye bağırmaktır. Böyle yaparak iftar topunun taklidini yapmış oluyorsun aslında. Ama bunu senden ve etrafındaki arkadaşlarından başka kimse bilmeyecektir. Senin niyetin aslında bu sesle insanları vaktin geldiğine inandırmaktır. Ama kimse bu sesi duymamıştır. Duysa bile o sese inanacak kadar inancı zayıf değildir. Ama sen inanmaya devam edecek ve her fırsatta bu numarayı deneyeceksindir. Ama ramazanda çocuk olmak zaten bunun böyle olduğuna inanmaktır.

Ve teravihlerin olmasıdır ramazanda çocuk olmak. En çocuksu yanlarının orda saklı olmasıdır.
Teravih namazında ön saftaki arkadaşına “ şiit lan nuri” diyebilmektir. Ön saftaki arkadaşının çorabını herkes secdedeyken çekebilmektir. Hoca “…veleddallin” dediğinde hep bir ağızdan olanca gücünle “ AMİN” diye bağırmaktır.
Aralarda bir yerde “tısss” deyip kikirdemek, ve ne kadar çocuk varsa camide onları bu sesin tılsımına çağırmaktır. Sonra otomatik komut almışcasına kikirdemeye devam etmektir. Namazın neresinde olursa olsun bir kahramanın çıkıp selam verildikten sonra o kocaman elini ensenle buluşturması, “şırank” sesini camide herkesin duymasıdır. Ama yılmamaktır “ramazanda çocuk olmak”. Bir sonraki dört rekat arasında yine gülümseyebilmektir. Hemde enseye tokat atan adamın koltuğunun altında. Çünki o kahraman amca, seni çekip almıştır çocuk korosunun arasından, “gel bakıyım kerata” deyip. Ama orası her ne kadar güvenli bir bölge olsa da, caminin o güzelim havası her yerde aynıdır. O muhabbet sinmiştir her anına. Hangi noktada olursa olsun sen çocuksun, hangi safta bulunursan bulun sen yine ramazanda çocuktursun.
Bazen zar zorda olsa oruç tutmaktır, babaanne yada dedenin sırtında akşamı etmektir. Üç kuruşa satmaktır sonra orucunu. Bir öpücüktür bu alışverişin protokolü ve sen karşılığında dedenden dünyaları almıştırsın. Bu bazen bi ayakkabı, bazen bir oyuncak bazen üç beş kuruş paradır. Ama iyi bir alışveriştir nihayetinde. Ayrıca o iftarın bir başka olmasıdır. İyi iş yapmış bir tüccar gibi durmaktır sofrada, ramazanda çocuk olmak.
Teravih sonraları sokaklarda olmaktır ramazanda çocuk olmak. Takkenin hafif yana kayması. Hakkahalarla gülebilmektir. Birbirini çimdiklemek. Yalandan öksürmek. İçindeki çocuğun “ramazan yüzünü” ortaya çıkarmaktır. Bayrama yaklaşan günlerde yani arefede mahallenin çocuk korusunu toplayıp etrafına. Tanıdık tanımadık demeden çalmaktır kapıları ve bağırmaktır avazının çıktığınca.

- “Memecimin giliği, amin amin kırk gilik” Gülen yüzler görmek karşında ve avuç dolusu şekerlinin olmasıdır. Ve naylon poşetler dolusu şekerle ve birazda harçlıkla, ganimetine kavuşan komutan gibi karşılamaktır bayramları, ramazanda çocuk olmak.
Onsuz olmaz, o olmadan asla olmaz. Çocuk cıvıltıları ve kıkırdıları olmadan kılınacak namazın tutulacak orucun tadı da olmaz. Onlar olmayınca "ramazanlarda çocuk olmaz". O çocuklar olmayınca yarınlarda ramazanlarda olmaz…
Bilal TIRNAKÇI


Hoş geldin ya şahri Ramazan
Hoş geldin onbir ayın sultanı
Hoş geldin on bin aydan hayırlı olan mübarek ay....
kıymetini bilenlerden olalım inşaALLAH


Ben Türküm, Türk esir olmaz.
Ben Türküm, Türk Devletsiz olmaz.
Ben Türküm, Türk Bayraksız olmaz.
Ben Türküm, Türk Ezansız olmaz.
Ben Türküm, Türk Hürriyetsiz olmaz...


[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

OSMAN ECE
11.08.2010, 15:07
Ramazanlar!


Ah nerde o eski Ramazanlar, diye başlayan bir çok yazı okumuş ve bir çok sohbet dinlemişizdir. Ancak 'eski' her daim 'değişir' olmuştur ki, 'ne kadar eski?' sorusu hep sorulmuştur. Bu hafta 'Eski İstanbul Ramazanları' isimli kitabı ile Halit Fahri Ozansoy'u konuk ediyoruz. Bize gerçekten 'eski ramazanları ve tiyatro kumpanyalarını' anlatıyor. Ah nerde o eski ramazanlar!

Eski Direklerarası Bir Başka Alemdi

İftara bir saat kala, Direklerarası'nda çaycı dükkânlarının ve tiyatroların önünde biriken bir yığın halk bunlar seyirciler. Fakat sokaktan geçen kalabalık omuz omuza. Kupa ve payton arabaları da 'destur' sesleri ile bu mahşeri yarmakta. Kimler yok bu kalabalığın içinde. Pek tabiî polislerden başka, Abdülhamid'in hafiyeleri de mekik dokuyorlar. Fakat hüviyetleri fazla kırmızı fesleri bir yana, şahıslarından pek belli değiller ki... Zaten bu gizli tehlikeyi bilen akıllılar bir köşedeki bakkaldan 'Yıldız şehriyesi' bile istemezler. Yasak kelimelerden!
Halk, hiç durmadan, bir sel gibi geçiyor. Mevsim yazsa, fesleri kaşlarına doğru hafif eğik, sinekkaydı traşlı, pomatlı bıyıkları ince ve yukarı doğru kıvrık, eldivenli ellerindeki ucu gümüş veya altın başlı bastona nazik nazik basarak yürüyen alafranga şık beyler. Ceketlerinin arasından alamod desenli yelekleri görünüyor. Gözlüklüler kelebek gözlüklü.

İşte mektepliler, bazısının kitapları koltuğunda. İşte eli tesbihli, gözleri orucun tesiri ve sigara tiryakiliği ile dalgın, yaşlı beyfendiler, uşakları arkalarında. İşte uzaktan, beyaz sarıkları ile göze çarpan hoca efendiler, göbekli imamlar ve ara sıra ortaya çıkan, kimi cılız, kimi kısa boylu, kimi sırık gibi iri boylu medrese çömezleri. Sonra biraz düşkün hallerinden belli, iki yüz kuruş maaşlı kalem efendiler. Ketebeden diye anılanlar. Çayhanelerde her zamanki müşterileri var. İftar saatini bekliyerek, oruçlu oruçlu çaycı ile isteksiz lâf atanlar. Hele Meşrutiyetten sonra, Mersin Efendi'nin çayhanesinde tanınmış Darülfünun müderrislerinden birkaçının çehresi. Mersin gürültü de istemez, sessiz konuşulacak! Bu, iftar saati yaklaşınca,birden evlerine dağılacak olan kimselerin tablosu! Çapkın gençlerin bir kısmı Şehzadebaşı sebilinin köşesini, bir kısmı karşı ki Fevziye Kıraathanesi'nin önünü tutmuşlar, gelip geçen hanımlara söz atıyorlar. El sarkıntılığı eden, çimdik atan terbiyesizler de oluyor. O zaman karikatürlerimize konu olan Bacı Kalfa'nın meşhur şemsiyesi kafaya iniyor


Ben Türküm, Türk esir olmaz.
Ben Türküm, Türk Devletsiz olmaz.
Ben Türküm, Türk Bayraksız olmaz.
Ben Türküm, Türk Ezansız olmaz.
Ben Türküm, Türk Hürriyetsiz olmaz...



[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

Benim çocukluğumda ise böyle Ramazan eğlenceleri pek kalmamıştı.


Ben Türküm, Türk esir olmaz.
Ben Türküm, Türk Devletsiz olmaz.
Ben Türküm, Türk Bayraksız olmaz.
Ben Türküm, Türk Ezansız olmaz.
Ben Türküm, Türk Hürriyetsiz olmaz...




[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

HOCAM ŞÜKÜR YÜZÜNÜ GÖRDÜK PALAŞIM İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM SAYGILAR

Cley
11.08.2010, 17:00
Ramazan aynı ramazan insanlar değişti. Suçu ramazana atıyorlar

sandalli
11.08.2010, 17:48
Değişmeyen ne kaldı ki, abircan bile artık ülkücü kardeşlerim diyor. :)

Kardelencicegi
11.08.2010, 18:49
Bence gecmise özlem duyacagimiza.
Icinde yasadigimiz ani güzellestirelim.
Gecmis geri gelmeyecegi icin güzeldir.
Birgün gelecek bu günlerimizi arayacagiz. Rabbim bugünümüzü aratmasin insallah.



[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])

aysima58
11.08.2010, 19:01
Değişmeyen ne kaldı ki, abircan bile artık ülkücü kardeşlerim diyor. :)

ciddi olamazsın hasan yaa hiç güleceğim yoktu susuzluktan ağzım açık kaldı
anaaaam abirin kafasına biri iyi bir tekme atmış olmalı adam şokda olabilir.