Orijinalini görmek için tıklayınız : Esmâü'l Hüsnâ Yazıları
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (1)
“Şol gökleri kaldıranın
Donatarak dolduranın
Ol! Deyince olduranın
Doksan dokuz adı ile”
(Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU
ALLAH : Kainatın sahibinin özel ismi.
Esmaül Hüsna’nın bütün anlamını içinde toplayan, tüm alemlerin yaratıcısı ve mabudu olan o yüce zatın özel adıdır. Bu mübarek isim, Kur’an’daki Esmaül Hüsna’dan ilk inen isimdir. Çünkü ilk inen ayet besmeledir. Allah ismi Kur’an’da 2697 yerde geçmektedir.
”O kendinden başka hiç bir ilah bulunmayan tek bir Allah'tır.”
Bismihi,
Rabbim,
Yağmurlu bir günün toprak kokusu içime dolarken, senin adın var dudaklarımda. Yağmur camların pervazlarını tıkırdatıyor. Merhamet mahzeni göklerinden merhamet yağmurları yağıyor... Çatlayan toprağın bağrına merhem, kuruyan dudaklarıma ilaç oluyor. Zaman dolanıyor. Yedi renk içinde gizli göklerinin, çözülmeyen bin sihri var. Bu dünya sürgününde sılamsın. Sana koşuyorum her daim... Senin adınla başlıyorum nefes almaya. Senin adınla gün ışıyor, ruhum aydınlanıyor. Yüreğimde sana gelen yolların önü açılıyor. Mesafeler daralıyor. Ta bendeki benden gelen sese kulak veriyorum... Bir ikindi vaktinde bir davetiye almak senin makamından ve yola düşmek... Sana gelmek duygusu bile şahlandırıyor gönlümün rahvan atını. Dualarım dilekçe, ruhumu aşıyorum ve ...
Allahım, diyorum.
Ey Güzel Allahım!
Yücelerin yücesi,
Sultanların sultanı olan,
Kainatın yegane efendisi...
Rabbim.
Allahım,
Sevdam hangi ırmağa düşmüş ... Hangi umman bekler beni... Hangi dağlar saklar beni? Hangi dualara düşer dileğim? Bilemiyorum. Kendimden geçmişim, kendimden uzaklara düşmüşüm, senden himmet diler bu yürek...
Ayaklandır damarlarımdaki donuk kanı. Güzel dualar adına, ırmağının akışına kat beni. Yatsı ezanı okunurken bir vav gibi eğileyim, büküleyim senin dergahında. Bir elif gibi mağrur, bir mim gibi mesrur, dizileyim sana gelen yollara. Helal bakışlara çeleyim gönlümü. Bu zindan yeryüzü, kara bahtım ola...
Irmakların coşkusu, göğün mavisi, güneşin altın saçları, rüzgarın hüzünlü uğultusu, denizin sonsuzluğu yakalıyor ruhumu binbir yerinden. Dünya dönüyor mütereddit.
Senin varlığına bütün varlığımla inanıyorum. Cümle kainat inanıyor. Bunu biliyorum. Sabahın geceye, gecenin sehere bağlanması kadar gerçeksin. Kalu beladan beri verdiğim sözdeyim. Işıksız ruhumun tek ışığı, tek sahibim, tek yaratıcımsın. İçimdeki her şey sana koşuyor. Bana benden daha yakınsın. Uçurumların dibinden beni çekip alan, beni gözeten, elimden tutan hep sensin. Dünyayı kederle kucakladığım karanlık kördüğümleri seninle açıyorum. Tüm şifreleri senin adınla çözüyor ve…
Allahım, diyorum.
Ey Güzel Allahım!
Yücelerin yücesi,
Sultanların sultanı olan,
Kainatın yegane efendisi...
Rabbim.
Allahım,
Seccadem senin adınla çiçekleniyor. Sıcak ve içli dualar, ruhumun düğmelerini ilikliyor. Ruhumun yalanı yok. Bilirim ki ben söylemesem de içimdekileri bilensin. Sözün tükendiği şu demlerde gönlümden güvercinler uçuyor senin dergahına. Sözler var kör, sağır ve dilsiz tüm aydınlıklara... Dünümü, geleceğimi bilir, ben kulunu kollar, gözetirsin. En hakiki sevgili seni bellemiş, sadece sana bel bağlamışım. Bu hayalhanesinde her şey hayal olsa da senin gerçekliğini tespih eder cümle kainat. Her şeyin tek sahibi, tek taptığım, tek sevdiğim, tek aşkım, tek sevgilimsin... Biraz kül biraz dumanım senin aşkınla. Ruhumun bütün kapılarını seninle açıyor ve…
Allahım, diyorum.
Ey Güzel Allahım!
Yücelerin yücesi,
Sultanların sultanı olan,
Kainatın yegane efendisi...
Rabbim.
Allahım,
Vuslatın arifesinde, takvimi unutup sana ayaklanıyor ruhum. Hayallerin ötesindeki güzelliği muştulayan davetine kulak kesildim. Şafağın erguvani rengine çalıyor gözlerim. Kaylûle uykusuna dalan gözlere inat, hiçlik uykusuna dalan gözlerime yağıyor hüznüm.Senin hasretinden ağlıyorum. Sılamdan uzağım. Kudretinden aşk fışkıran kelamın, düşüyor bağrımın orta yerine. Ellerimi sana açıyorum...
Her şey seninle başlıyor ve seninle bitiyor. Ey ruhumu onaran büyük Allahım , gelişlerim sana , gidişlerim yine sanadır... Tenha iklimlerin sığınağından açtım ellerimi sana doğru...
Mürekkebi kurumamış sözcükler yarım yarım, harfler firari, harfler muhalif...
Dualarım dilekçe, ruhumu aşıyor ve...
Allahım, diyorum.
Ey Güzel Allahım!
Yücelerin yücesi,
Sultanların sultanı olan,
Kainatın yegane efendisi...
Rabbim...
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (2)
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma “Rahman “düştü.
(Nurullah Genç)
“Er-Rahman”
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızken, ruhumda alevler tutuşmuşken başka çarem yok. Başka yörem yok yok, başka yönüm yok.Yaradanımsın, sana geliyorum. Sana sığınıyorum bir ikindi vaktinde. Çöllerdeyim. Ruhumda damar damar çatlaklarım var rahmetine muhtaç. Çöllerde seni sayıklayan bir mecnunum, Leylasını arayan. Tüm çölleri , tüm dağları, tüm yokuşları aşmak diler gönül dağım. Bir viraneyim dil hanesinde.
Senden merhamet diliyorum.
Kendimi görüyorum aynada. Bin mezarlık var kalbimin kadranında. Dar-ı dünya kederli, ben kederliyim. Yüreğim karanlık, sensiz seneleri ağırlıyor. Kötülükler firari yeni saatini kuruyor yeni sabahlara. Ben uyanıyorum. Yüreğimi açıyorum, ellerimi açıyorum arz-ı semaya...
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
Cennetine, rahmetine, merhametine...
Rabbim,
Yağmur yağmıyor artık. Gönül kıyılarımız kurak kerbela misali. Göller kuruyor, çöller uyanık. Hayat uğulduyor son soluk. Çok incittik dünyanın haritasını. Bu yaşadığımız cümle mahlukatın bedduasıdır. Emanetti bütün kainat. Bütün karanfiller barıştı. Cennetten bir parçaydı bütün çocuklar, anneler. Hamisiz sanarak insanlığı, gaddar ve yüreği kör eller yağmaladı dünya bağını. Dehşet ve hüzün yumağı kıtalar, denizler, yorgun nehirler senden himmet diler... Yanıyoruz rabbim. Rahmeyle cümle mahlukata. Senin sonsuz merhametin kucaklasın bizi. Rahmetinin sınırı yok. Şefkatinin denizi büyük. Bizi de kat denizine. İçimde devinen çağlayanlarla açıyorum ellerimi. Yüreğimi koyuyorum senin göklerine...
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
Cennetine, rahmetine, merhametine...
Rabbim,
Dünya kokularını üzerimden silmek ve bir yatsı zamanı gelmek kapına. Sonsuz bir secdeye kapanmak. Ellerimi bağlasam, huzurunda secdeye dursam ve donsam sonsuza kadar. Rüzgarlarına karışmak yaprak misali... Bu sevdanın düşündeyim. Göğsümde düğümlenen sırlarımı çözsem. Dile gelse günahlarım huzurunda. Hüznüm son bulsa. Göğsüme iliştirdiğim ismin dışında hafızam unutsa bildiğim her şeyi. Duymasam, görmesem, ilişmesem yaşadığım hiçbir şeyi/e. Merhametin ilaç kanayan yüreğime. Sen Rahman’sın. Beni koruyan, gözetensin. Beni yalnız ve ıssız bırakmayansın. Hep yanımdasın. Bana benden daha yakınsın. Sonsuz merhametine sığınıyorum...
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
Cennetine, rahmetine, merhametine...
Rabbim,
Sen Rahman’sın... Cümle mahlukatı kuşatansın. Şefkatten ,merhametten, rahmetten, iyilikten güzellikten yana ne varsa selsebil üstümüze yağdıransın. Ilık merhametin, ipekten şefkatin, gani gani rahmetin olmasa ben olmam. İnsanlık olmaz. Tufanım olur, tufanımız olur dar-ı dünya. Bir kadim gerçektir sana olan aşkım, aşkımız. Kaderim yanmaksa yıllarca yanarım. Erimek dilerim ateşinde pervane misali. Bu gönül sensiz neylesin nefes almayı. Yaşamayı. Ruhumun adresinde sen varsın. Doksan dokuz adın var. Hayatım kaderin dizginindedir. Sahibimsin, efendim, sultanımsın.Sahip olmadığın hiçbir şeyim yok...
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
Cennetine, rahmetine, merhametine...
Rabbim,
Efendim, Büyük Allahım...
Ulu yolculuğuma yok iken hazırlığım, gürültülü bir denizin içinde savruluyorum. Öylesine yalnız, öylesine kederliyim. Kuytularda kalmışım. Mevsimler bir bir geçiyor. Hep geçen baharları özlüyor yüreğim. Bahar akşamlarının erguvani rengi ruhumdaki sonsuzluğu derinleştiriyor. Hüzünden feracemi giyiniyor ve cumalardan bir Cuma bütün yaşadıklarımı topluyor, yola düşüyorum. Bu yol beni sana getirecek. Biliyorum. Sana inanıyor, güveniyorum. Diğer bütün yolları geçtim. Şimdi çöllerden geçiyorum. Rahmetine kavrulmuşum. Dualarım bir yıldız şehrayini senin göklerine yol alan. Onları kabul buyur Rabbim. Beni bağışla sonsuz şefkatinle, merhametinle...
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
Cennetine, rahmetine, merhametine...
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (3)
El Rahîm
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,
Rabbim,
Sırtındaki heybesi günahlarla dolu bir kulunum. İçtiğim tüm çeşmelerin arkından günah suları akıyordu onca zaman. Testilerimden taşıdığım bu sulardı içtiğim. Gökyüzünden habersiz, mavi derinliklerden uzak bir karanlıktaydım. İçimdeki kör kuyularda büyütüyordum kederlerimi. Heybem gün be gün ağırlaşıyor, ruhum ağırlaşıyor, kederim artıyordu. Bir ele muhtaçtım. Beni , ruhumu sağaltan bir elin şefkatine muhtaçtım. Ruhumun derinlerinde bir yerde içten içe bir okyanus kaynıyordu. Beni yaratan, bana can bahşeden senin varlığın dürtüyordu kalbimin en mutena yerini. Varlığına inanıyordum. Beni sevdiğini biliyordum. İçimdeki o efsunlu ses, her daim fısıldıyordu ruhuma.
Ne güzel söylüyordu o ses:
*İnanana acıyor
Her fırsatta “Yâ Rahîm”
Mü’mini bağışlıyor
Ahirette “Yâ Rahîm”
Rabbim,
Heybem günah yüklü olsa da beni bağışlayacağına , beni affedeceğine inancım tam. Senden yana ümidim tam. Sana tapan ruhumun başka ilacı yok. Gideceği başka yönü yok. Sen istemesen seni tanıyamazdım... Senin sevgili kullarından olamazdım. Beni inananlardan eyledin. Bana kendini tanıttın.. Kalbime nurunun ışığını doldurdun. Şükürler olsun Rabbim. Senin sevgin canıma can kattı. İçime yerleşen senin aşkın bana seni fısıldıyor. Yağmur bulutlarıyla daralan gökyüzü, gurup vakti efkarlanan gün, şafak vakti sürurlu seher hep seni anlatıp duruyor bana. Her şey senin varlığın ispatı. Gönlüm bir ashap şenliğini misafir ediyor. Senin sevgini kuşanıyor benliğim. İçimdeki selva kuşu ne güzel söylüyor:
İslam şerbeti ile
Gönüller benzer güle
Dilediği her kula
Hidayette “Yâ Rahîm”
Allah’ım,
Bizi, beni katıksız inananlardan eyle. Zerre kadar şek ve şüphe kalmasın gönlümüzde. Sana bir melek saffetiyle gelelim. Huzurunda mahçup düşmesin Ümmet-i Muhammed. İki alemde yar ol bize rabbim. Yaran ol kullarına. Senin aşkın dışında başka sevgiler tanımasın yüreğimiz. Tek bir yüzümüz olsun . Tek bir sözümüz olsun. Aklımız gönlümüzün yoldaşı olsun, düşsün senin yoluna. Bizi iki yüzlülerden bed sözlülerden ayır Rabbim. Bize rahmeyle. Senin Rahim sıfatının hakkı için, Rahman olan olan adının hakkı için bizi bağışla, bize merhamet et. Şefkatinin, merhametinin güneşi batmasın üzerimizden. Bize senin yollarını tarif eden bütün mana erlerinin içimi bayıltan füsunlu seslerini duyuyorum. Ne güzel söylüyorlar hak yolunun erenleri:
Bizi affına erdir
Nur-u cemâlin gördür
İki âlemde yârdir
İnayette “Yâ Rahîm”
Allahım,
Nur-u cemalin aksediyor cümle kainatta. Her zerresinde seni tespih ediyor dar-ı dünya. Dünya dönüyor biz dönüyoruz. Gece günle kesişirken , her bir yandan rüzgarlar esişirken, zaman akıyor. Zamanın getiriyor bizi sana doğru. Her anımız seninle nakışlanıyor... Her yanımızda, her yönümüzde sen varsın. Dünyanın nimetleri tad vermiyor. Gördüğümüz, bildiğimiz, duyduğumuz her şey, bizi sana getiriyor. Gerçek mutluluğu ve huzuru seninle buluyor gönlümüz. Yoksa bu gönül avare, huzursuz, mutsuz. Biz sana inandık, sana sığındık. Bize rahmeyle Allahım. Bu kimsesiz kullarının kimsesi ol. Karanlıktayız nurumuz ol. Uzaklardayız yakınımız ol. Her iki cihanda da Rahman ve Rahim sıfatının, inayeti rabbaniye yağmurlarında ıslanalım. Biz aciz kullarız. Huzurumuz ol.
Ta uzaklardan bir ses duyuyorum. Ne güzel söylüyor o ses:
İnanan kula nâzır
Her yerde mevcûd hâzır
Sendendir mutlak huzur
Saadette “Ya Rahîm”
Allahım,
Ne zaman daralsam, ne zaman engin bir sevgi ve şefkate muhtaç olsam yanımdasın. Ne zaman kana kana ağlasam, ardından yüzümü güldürensin. Ne zaman ateşlere düşsem merhamet yağmurlarınla söndürensin. Ne zaman çaresiz kalsam, çıkmaz sokaklara dalsam, yol gösterensin. Ne zaman yolumu kaybetsem, karanlık göklerime Kervankıranları dizensin. Ne zaman kederden kör kuyulara insem, beni düzlüğe çıkaransın. Ne zaman şaşırsam beni uyaransın. Ne zaman öldüm, bittim, tükendim desem, yeni baştan sağaltansın, diriltensin. Ne zaman bunalsam, ferahlatansın. Ne zaman dağlar başında kalsam kervanlara katansın.
Beni kayıransın.
Bizi kayıransın.
Ahrette de bizi yalnız, bizi kimsesiz, bizi yarsız-yaransız bırakma.
Sana şükürler olsun Güzel Allahım, Büyük Allahım, Rahman Allah’ım,
Ve...
Rahim Allah’ım.
*Şiirler: Şair-Yazar Musa Tekta
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (4)
El MÂLİK
Mülkün sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan.
Yâ Mâlik,
Bu sabah ne kadar yoksul olduğumu düşündüm. Sırların sırrına ermek için nice anahtarlar koymuşsun kalbimizin içine. Hakikatin bilgisine ulaşmak için ne yollar döşemişsin ruhumun dehlizlerine. Birden uyandım düşümden. Yoksulluğumu anlamaya, dalgınlığıma çareler aramaya , içimde eskimiş ne varsa yenilemeye yoruldum. İhtiyar bir kuş gibi büyük bir boşlukta, yorgun kanatlarımla sana doğru uçmaya niyetlendim. Ben uçtukça göğün maviliği derinleşti, ruhum enginleşti. Dar-ı dünya inceldiği yerde koptu bu serüvende. Bir kuş gibi geldiğim bu kapıdan yine bir kuş gibi uçarak gideceğim düşüncesi yağmaladı bütün mal varlığımı. Hiçbir şeyim olmadığını, mülkün de tıpkı kendim gibi sana tabii olduğunu bildim en sonunda Yâ Mâlik... Bu kutlu yolculukta muvaffak eyle.
* Hükümdarsın mülk senindir
Ahir senin ilk senindir
Derya senin mülk senindir
Yaratan sensin “Yâ Mâlik”
Yâ Mâlik,
Suların çağıltısı geceleri ne güzeldir. Seni zikrederek çağlaya çağlaya senin Ummanlarına yürümesi aldı aklımı. Bir ırmak gibi kükremek ve dalmak senin Ummanlarına... Düşüncesi yıldızlar düşürüyor ruhuma. Uyuyan bir güvercinin nabzını duyuyorum. Sana inanmış ve senin için adanmış bir hayatı sürüyor. Senin başkentinde olmanın huzuru sinmiş uykusuna. Kabuslar görmüyor bir kefen parası bile etmeyecek nesneler için. Ben de bırakıyorum tüm kabuslarımı yürüyorum gül kokulu başkentine. Kabul buyur Yâ Mâlik. Başkentinin kıyısında durdur beni. Üzerime bulaşmış ne kadar dünya sureti varsa soyunayım senin sularında. Arınayım. Sonra kabul buyur beni.
Din günün sahibisin
“Malik-i yevmiddinsin”
Yer ile göğün arasını
Donatan sensin “Ya Mâlik”
Allah’ım,
Alnımdaki okunaksız yazının anlamını çok sonraları çözdüm. Aşka düşüp, karalar bağladığımda, annemi senin ülkene uğurladığımda bildim alnımın yazılarını.. Hiç yaşayamam sandığım bütün kara günlerimde daha da bilendim bana yazılan günleri yaşamak için. Bana ait olmayan bu ömrün vadesini düşünmedim bile. Bana ait olmayan bir ömrü yine bana ait olmayan bu misafirhanede başı boş tüketmek düşüncesi sarmadı beni. Dakikası bile benim olmayan bir ömür emanetim var. Biliyorum. Zorlandım, kafamı taştan taşa vurdum. Sana layık olmak düşüncesi yıktı bentlerimi. Bütün nesneleri ömrümün emrine vermek gerekti emrinde olmadan nesnenin. Senin mülkünde kendimi yağmaladım. Sana olan aşkım hep benimleydi. Sana şükürler olsun Yâ Mâlik.
Din günün sahibisin
“Malik-i yevmiddinsin”
Yer ile göğün arasını
Donatan sensin “Ya Mâlik”
Ey Allah’ım,
Günahları çoğalan caddelerin esrarı yok. Tadı yok içinde olmadığın zenginliğin. Perdeleri huzura kapanmayan evlerinin bin yetimi var. Zulümden ağlar sarmış dört yanımızı. Para için pul için evlat anasını atasını katlediyor. Dünya sureti kirli elerini her yana uzatmış. Hepimiz birer Yusuf’uz kör kuyularda. Bir de günahkarız üstelik. Çıkar bizi. Mısıra sultan olmak değil muradımız. Kapına geda kıl bizi. Kurtar bizi maddenin metalik adımlarla yürüdüğü bu çarkın dişleri arasından Rabbim. Kar çiçeklerinin beyazı gibi olalım her birimiz. Tertemiz karlar arasından fışkıralım imanı tazelenmiş olarak. Sana tapıyoruz rabbim. Sana inanıyoruz. Kötü zaaflarımızı körelt iyilik niyetine. Her şeyin şüphesiz tek sahibi sensin.
Din günün sahibisin
“Malik-i yevmiddinsin”
Yer ile göğün arasını
Donatan sensin “Ya Mâlik”
Yâ Mâlik,
Nefsimiz bize zulmederken, bizi avuçlarında döndürürken biz kul köle olduk. Nefsin orduları akın akın üstümüze gelirken bir çağ yenilgisi muştuluyor bütün kainat. Senden başka sığınacağımız bir makam yok. Şüphesiz sen herşeyin sahibisin. Azgın zamanın elinden tuttuğumuz için hepimiz gün be gün kayıptayız. Kayıplarımızı azalt. Nefsimizin dizginlerini al elimizden. Hastalıklı ruhlarımızı sağalt. Bize himmet et Rabbim. Nefsimizin bize zulmetmesine, nefsimizin elinde küçük düşmemize aman verme Allahım. Dünya kirlerini atabilmemiz için rahmetinin sularında yuy bizi. Akla. Bizi sevdiklerine kat. Amin.
Din günün sahibisin
“Malik-i yevmiddinsin”
Yer ile göğün arasını
Donatan sensin “Ya Mâlik”
*Şair-yazar Musa Tektaş
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (5)
El Kuddûs
Bediüzaman, Allah'ın Kuddûs ismi hakkında şunları söyler:
"Allah Kuddûs'tür. Yani her şeyden ulvidir. Her kusurdan mukaddestir. Her hayalden u-zaktır. Fanilere ve sonradan olanlara mahsus her halden, acizden, fakrdan, zaaftan, noksanlıklardan ve eksikliklerden münezzehtir. Bütün sıfatları kâmîl derecededir. Sonsuz biçimde arîdir ve paktır. Cenabı Hak Kuddûs ismi gereği temizliği, bedenen ve ruhen temiz olmayı sever bunu kainat çapındaki faaliyetlerinde açıkça gösterir. Kainat bu günden tertemiz yaratılmış ve öylece devam ede gelmektedir. Kainatın Kemalatı, Kendi Kemalatına milyonlarca ayet ve işaret hükmündedir. Kainat sanatta, güzellikte, ihtişamda, ahenkte paklıkta ve temizlikte eşsiz oluşuyla, Allah'ın Kuddûs isminin eseri olduğunu gösterir."
Yâ Kuddûs,
Sultanım,
Efendim,
Ey öncelerin öncesi,
Ey sonraların sonrası,
Her türlü maddi ve manevi eksiklikten, kusurdan, noksandan münezzeh olan büyük Allahım.
Sen yaradanım, efendim, sahibim, sultanımsın.
Sen kusursuzsun. Seni tarif edemem. Tarife sımazsın. Seni anlatmayı dilerim. Anlatamam. Anlatılamazsın.
Sen Kuddûs’sün...
Sen her şeyden, dünyevi olan her şeyden münezzehsin. Ben çaresizim, sen çaremsin.
Dualarımı kabul buyur kapında, beni tekrar bana bahşet, yeniden dirileyim. Aklanayım.
Ey öncelerin öncesi,
Ey sonraların sonrası,
Bütün varlığımı saffetinde erit, akla, arıt..
Beni de rahmetinin sularına kat.
Ey Allahım,
Düşünceye uyanan ruhumu karanlık dehlizlerde uyutmuşum yıllar yılı. Kusurum alkışlanmış, iyiliğim dışlanmış. Senin sonsuzluğunun nehrine dalmak düşüncesi böldü uykularımı. Gelmek diledi yüreğim. Kabul buyur beni. Cümle eksikler benim, kusurlar benim, noksanlar benim. Bütün çizgilerime eksiler üşüşmüş.
Düşünceye uyanan ruhumu alıp sana geldim. Yıkıntılarımın arasında sana yalvarıyorum. Bütün kötülükleri, çirkinlikleri keşfeden ruhum, dergahından kovulan iblisin menziline gireli ben, ben değilim. Bir ben yok artık içimde. Binlerce suret var. Her biri başka bir ben. Şaşar oldum kendime bir yabancı gibi. Bir kırlangıcın hürriyetini özlüyor yorgun yüreğim. Uçmak istiyorum yüküm olmadan sana doğru. Kirletilmiş bir deniz bu dünya. Sularında her gün boğuluyorum. Çıkar beni kirlettiğimiz bu dünya ırmağından. Temizleneyim.
Bir kırlangıcın hürriyetini kıskanıyorum.
Ey öncelerin öncesi,
Ey sonraların sonrası,
Bütün varlığımı saffetinde erit, akla, arıt..
Beni de rahmetinin sularına kat.
*Bütün varlık tesbih eder
Söylerler dilde “Yâ Kuddûs”
Hemi gökler ile yerler
Zikreder hâlde “Yâ Kuddûs”
Rabbim,
Sadakat, şefkat, merhamet, vefa, güzellik, iyilik, aşk timsali seni bilirim. Başka yanım- yörem yok. Güzelliğinin ülkesinden bir iz- işaret ver. Şaşırmadan gelmek diler yaralı yüreğim. Dağ taş seni arıyorum. Sonra buluyorum. Ve biliyorum ki cümle alem hep sen imişsin. Tenha bir mevsimin kollarında açmayı bekleyen bir gülüm dikenler içinde. Bir nur bahşet bana şafakta açılayım. Binlerce kuytu mağarada uyuklayan her bir parçam yeni baştan birleşsin. Bir Zümrüd-ü Anka gibi küllerimden dirileyim. Hicranım bitsin. Senin kusursuzluğunun tezahürü olayım. Şüphesiz ben senin kulunum. Üzerimde izin var. Alnımın yazısının mührü sende. Güzellik bahşet rabbim. Temizlik bahşet. Senin rahmetin , senin nurun eksilmesin üzerimden. Senin cemalin nakışlasın yüreğimizi, ruhumuzu.
Ey öncelerin öncesi,
Ey sonraların sonrası,
Bütün varlığımı saffetinde erit, akla, arıt..
Beni de rahmetinin sularına kat.
Hüküm O’nun hikmet O’nun
Diler ise nusret O’nun
İkramıdır cennet O’nun
Nakş-ı gönülde “Yâ Kuddûs” .
Ey Kuddûs,
Yücelerin yücesi,
Sultanım,
Bu nefsin elinde bizarım. Hep olmak diledi nefsim. Derdi “olmak” değildi aslında. Oldu desinler istiyordu. İnsan “olmak”tansa “ her şey” olmak derdine düştü. Dünya nimeti için kirlenmedik elimiz, söylenmedik dilimiz, kararmadık yüzümüz, bakmadık gözümüz, katlanmadık derdimiz kalmadı. Dışımız içimizin kefili. Yüreğimizi olmadık tasalarla kanattık. Meta için ağlar olduk. Uykularımız bölündü. Her şeyi yıprattık, kirlettik, eskittik. Hep yoksulduk zaten! Sonra anladık ki yoksulluğumuz paradan puldan değilmiş. Asıl yoksulluk içimizdeymiş. Sensizlikmiş. İçimiz kirlendi, karardı.Ruhumu akla Rabbim. Artık mavi göklerim bana sadece huzur muştulasın. Yeniden kamburum olmadan huzura geleyim. Aklımda dünyadan bir nişane taşımadan mim gibi büküleyim. Vav gibi eğileyim huzurunda.
Ey öncelerin öncesi,
Ey sonraların sonrası,
Bütün varlığımı saffetinde erit, akla, arıt..
Beni de rahmetinin sularına kat.
Fezada yükselen her ses
Alınan, verilen nefes
Tesbihat eyler mukaddes
Bülbüller Gülde “Yâ Kuddûs”
Yâ Kuddûs,
Sultanım,
Alemlerin Rabbi olan Allahım,
Beni eksik buluyorlar. Kendi eksiklerini görmeden.. Noksanlarımı yüzüme vuruyorlar. Kendi noksanlarını görmeden. Sen kirlisin diyorlar kendi kirlerini görmeden. Kendileri arınmadan sularımı taşlıyorlar... Sana sığındım. Yüreği taşlaşmışları da ben de ıslah et... Kabul buyur... Sen Alemlerin Rabbisin. Ben de senin kulunum. Beni taşlayanlara, incitenlere son sözü sen söyle, ey Alemlerin Rabbi... Yakup’un sabrı yok yüreğimde. Sabır ver bu aceleci kuluna. Ebubekir Sıddık’ın sadakati uğramaz oldu menzilimize. Sadakati bir ışık gibi düşür içimize. İbrahim’in vefası esmiyor nazlı nazlı. Bir vefa rüzgarı estir dallarımıza. Meryem’in safiyeti, iffeti bir çiçek gibi süslesin gözlerimizin pervazlarını. Safiyetin manevi iklimine yürüyelim hep birlikte.
Ey öncelerin öncesi,
Ey sonraların sonrası,
Bütün varlığımı saffetinde erit, akla, arıt..
Beni de rahmetinin sularına kat.
(Amin)
* Şair-Yazar Musa Tektaş
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (6)
Es selâm
Bütün ayıplardan arınmış. selam sahibi‚ yani her çeşit ayıptan selâmette‚ her türlü âfetten berî demektir.
Bismihi,
Ey Şefkatli ve kudretli padişahım,
Hem kudretli, hem esenlikli göklerinin pervazlarına tutunan biz aciz kullarının ruhlarına dokun nurunla Yâ Rabbim. Bir selam düşür gönlümüze. Bunca yalnızlığın üstüne senin göklerinden gelen tek bir selam yüceltsin ruhumuzu. Yürüsek senin dergahına. Cennetine bizi de al bir tek selâmınla. Münzevi bir hayatın münzevi yolcusuyuz her birimiz. Bir birine hiç değmeyen. Selamsız sabahsız zamanlar kuşatmış dört yanımızı. Kıyasıya kavgada ruhumuz. Bizi bağışla. Selametinin nuruyla pakla.
Selamsız gelinmez senin kapına Allahım... Mümin akılsızlanır.
Şirâzesi bozuldu sözümüzün
Diller kelamsızlanır.
Selam/sız gelinmez kapına...
Baht sızlanır.
Ey büyük Allahım,
Beni koruyup gözetirsin. Her gece uykuda ölür, sabahleyin hayata yeni baştan dirilirim. Yeni baştan giyinirim dünyalık feracemi. Benim hayatım senin selametinledir. Günde bin musibet defedersin başımdan. Bana değmeden geçer, onca kemlik. Fark ettirmezsin kıyasıya ölüm kalım mücadelemi. Beni koruyup gözettiğini bilirim her dem. Sana güvenirim. Sana inanırım.Her korkumda, endişemde senin adın dökülür dudaklarımdan. Senden himmet dilerim. Hala yaşıyorsam, nefes alıyorsam bilirim sendendir. Karanlıklardan aydınlığı süzüyorsam senin nurunun ziyasındandır.
Senin nurun olmasa Allahım, aydınlığın...
Gözler ışıksızlanır...
Göğün kandilleri söner...
Işık, sızlanır.
Es selâm,
Rabbim,
Derin bir gaflet sarmış uykularımızı. Senin tatlı seherinin melteminde neşv ü neva bulmuyor ruhumuz. Ruhumuz erbabına giydirilen yalancı rüyalarla avunuyoruz. Seherin kadranına senin kelamın düşerken, derin uykulardan uyanamıyoruz. Bize bizi uyandıracak bir selam ver Allahım. Bizi selametinle sarmala giydir. Üşüyoruz. Şafak meyus, şafak tedirgin. Yine senin selamın düşsün bir şebnem gibi dallarımıza. Uyanalım seherin kollarında. Lakin...
Seherde senin adını zikretmese insanlar, kuşlar cümle mahlukat... Selamlaşmasak Rabbim...
Dil hanesi arsızlanır...
Güneş doğmaz olur...
Seher şafaksızlanır.
Ey Alemlerin Rabbi olan Allahım,
Es Selâm,
Hercai gönlümüz düşmüş asrın çölüne. Hayat bir durgun göldür kirlenen. Göllerden al bizi denizlerine. Hayret gemileri bizi götürsün senin Ummanlarına Rabbim. Serap vadilerinde ömrümüz geçmeden, tebessümler yüzümüzde donmadan, yollar yolcusuz kalmadan bize bir Selâm gönder dergahından. Riya medeniyetinde bir akşam üstü nurun yağsın üzerimize. Huzur alsın bizi terkisine. Selametinle bizi ışıt. Ufuklarımızı nurunla donat.
Bakacak ufku olmayan yürek ıssızlanır...
Hayat sınanır...
Nurunla kaygılardan soyunur düşünceler Yâ Rabbim...
Gönül kaygısızlanır.
Kaygı/sızlanır.
Yâ Selâm,
Sultanım,
Kaygılardan, vesveselerden, korkulardan azade genişlesin yüreklerimiz yağmur bulutları gibi. Sonra yağsın rahmet olup gönülden gönüle. Ferahbaş dualarımız ellerimizde çiçeklensin, dile gelsin. Kendimizden ayrı düşelim, nefsimizden ırak... İkbal hırsı diz çöksün önümüzde. Şetaret meftun etsin ehli dili. Senin cennetine düşsün kaderimiz, ikbalimiz...
Selam bir şebnem gibi yağsın dallarımıza rabbim. Selamsız gelinmez senin kapına. İnsan akılsızlanır. Bizi yakın eyle kendine. Selametin dizginlerine ver aklımızın mazgallarını. Akıl yoksa, bitap düşmüşse...
İnsan onursuzlanır...
Onurunu kaybedenler, düşer iblisin diline...
Haya/sızlanır, insan hayasızlanır...Bahtsızlanır.
Selâmınla kaygılardan soyunur düşünceler Yâ Selâm...
Yürek kaygısızlanır.
Mesafeler sınırsızlanır...
Selâmsız koyma bizi Yâ Selâm...
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (7)
El-Mü'min"
Kullarına emniyet veren. Kendinin ve peygamberlerinin doğruluğunu ortaya koyan, kullarına yaptığı vaadinde sâdık.
İnandık da “belâ” dedik
La demedik “illâ” dedik
Kıl Habibe tâbsi sâdık
Biz kulları sen “Yâ Mü’min”
(Musa Tektaş)
Yâ Mü’min,
Sultanım,
Efendim,
Bütün düşüncelerimin sana iltica ettiği, kaygılarımın, hüznümün altında ezildiğim bir zamanda senden medet diliyorum. Sana inandığım için, sana taptığım için, senden başkasını ilah tanımadığım için yüreğim emin, huzurlu. İman ışığını ruhumun derinlerine dikizleyen sensin. Sana inandım, sana sığındım. Ufukların gaflete tutsak olduğu bu demlerde senin ülkenin izini sürüyor yüreğim. Yüreğime metanet ver. Her an bir ışık sağanağı olan rahmetin demadem yağsın üzerime Allahım. İmanınla tazeleneyim...Beni yalnız koyma dünya denizinde. Aciz kalır, boğulurum.
Beni sahiline çek Allahım...
Beni sahiline çek.
Acizleri kurtar dardan
Hemi cehennem-i nârdan
Hıfzeyle korkudan zordan
Biz kulları sen “Yâ Mü’min”
Yâ Mü’min,
Sultanım,
Sen varsın yüreğimde huzurluyum. Korkularımın senin ülkende bilindiğini, çaresinin yine senden olduğunu bilirim, inanırım. Sen Meliksin, Kuddus’sün, Selâm’sın, Rahim’sin...benim senden başka inandığım, güvendiğim yok. Dünyaların yalnızı olsam da kimselerim olmasa da bütün insanlar yüz çevirse de bilirim sen yanımdasın. Ruhum emniyetinin salıncağında tatlı bir meltemin esintisiyle kendinden geçer. Söz söyleyenin çok, hal gözüyle görenin az olduğu eşkıya yürekli bu zamanda gelişlerim sanadır... Sanadır tüm yollarım. Bir bengisu sonsuzluğunda sana kurulur saatlerim. Gelişlerim sana , gidişlerim sanadır... Tenha iklimlerin sığınağından açtım ellerimi sana doğru. Fırtınalı bir denizdeyim.
Beni sahiline çek Allahım...
Beni sahiline çek.
Emniyet sendendir elbet
İnayet sendendir elbet
Mü’min eyle ilel-ebed
Biz kulları sen “Yâ Mü’min”
Yâ Mü’min,
Yâ Mü’min,
Sultanım,
Senin ülkene uzanamazsa ruhum felaha ermez, huzura kanmaz. Sözü senet sayan uluların arkasından kaç zamandır bakmadayım. Bir fâtihayla çıkıp gelsem onların peşi sıra denizlerine. Senin mavi göklerinin kapısından kabul buyur beni. Sadakat timsali isminin her harfini nakışladım kalbimin taraçalarına. Yürek hüzün çanağı. Gönül huzur konağı Allahım. Takva ahret bineği...Nasip eyle, nasipleneyim. Bir yatsı vaktinde bir hacegan ayini ile taşıyor ruhum. Karanlığın kuşatan yalnızlığı doluyor gözlerime. Ürperiyorum. Med cezir misali bir sarkaçım havf ve recâ arasında... Beni sahiline çek Allahım. Dineyim, durulayım. Kapanayım secdeye. Seccademin çiçeklerini sulasın gözyaşlarım.
Beni sahiline çek Allahım...
Beni sahiline çek.
Kıyametin dehşetinden
Halas eyle zahmetinden
Koru tüm felâketinden
Biz kulları sen “Yâ Mü’min
YâMü’min
Sen huzur ve güvenin kalbi olan Allahım... Avuçlarımda sana sunacağım dualarım, yüreğimde hasretin, aklımda tekliğin, birliğin var. Ashab-ı kehf uykularına yatan ruhum seninle uyansın. Uyandır beni bir akşam üstü. Korkularım , yeislerim bir ayak bağı ayaklarımda. Çöz beni. Yalancı bir hayatın kollarında umudu kuşanan duygularım bir ney ahengiyle inler. Şefkatinle dindir beni. Korkulardan deliren bir çığlığım. Sustur beni. Sana inandım, sana sığındım, sana bağlandım. Divanına al beni... Fırtınalı bir denizde boğulmaktayım.
Beni sahiline çek Allahım...
Beni sahiline çek.
İman verdin, teslim aldın
Biz kulları sen “Yâ Mü’min”
Fani imtihanı saldın
Biz kulları sen “Yâ Mü’min”
Yâ Mü’min,
Sultanım,
Beni sahiline çek Allahım...
Dünya denizinin boğan, büyük dalgalarıyla savrulmaktan yoruldum. Güvendiğim bütün gemiler su alıyor. Bir tekne ıssızlığında okyanuslarda savrulmaktayım. Dalgalar aşıyor üzerimden. Çaresizim. Güvendiğim bütün gemiler su alıyor. Anladım ki senden başka güvendiğim yok. Dar-ı dünya bana gece olsun. Karanlıklarımı dönüştür nura Allahım. Ne dilersen olur sevdiğim. Ne olur kapından döndürme beni. Sana güvenip, sana iltica etmişim.
Sen ne dilersen olur sevdiğim. Fırtınalı bir denizde boğulmaktayım...
Beni sahiline çek Allahım...
Beni sahiline çek.
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (8)
El-Müheymin"
Saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi gözetip koruyan.
Lütfun ile kıl himaye
Ver selâmet “Yâ Müheymin”
Eller kalkar hep duaya
Ver saadet “Yâ Müheymin”
“Musa tektaş”
Ey yücelerin yücesi olan büyük Allahım,
Yâ Müheymin,
Beni himaye eden, beni koruyup gözeten, beni her türlü beladan, fenadan alıkoyansın. Öncemi bilensin. Sonramı görensin. Kendimi bilmezken, kendimi tanımazken ruhuma varlığının adresini üfleyensin. Hücrelerimi dahi şifre şifre bilen, her şifreyi birbirine ulayan ve yine çözensin. Her şeyim ayan beyan ortada. Düşüncelerimi biliyor ve dahi okuyorken, neler yapacağımı önceden görüyorken senden gizlim saklım yok Allahım. Gaflete düştüğüm demlerde nefsimin çemberinde gidiş gelişlerime çare dilerim senden. Beni benden koru Allahım. Nefsimi ıslah eyle. Güzelliklerimi çoğalt.
Ruhumun hüsranına saadet ver Allahım.
Kulu koruyup gözeten
İhsanına ihsan katan
Islah eyleyip düzelten
Ver kemâlet “Ya Müheymin”
Ey Müheymin,
Sultanım,
Güzel Allahım,
Seni düşünen ruh güzelleşir, ziyadeleşir. Bilirim. Senden uzak düşünler yolunu şaşırır. Şimdi ipil ipil bir yağmurun altında ıslanıyorum. Senin rahmetinin her katresi üzerime düştükçe sevincim artıyor. Kederim azalıyor. Denizdeki dalgalar gibi kabarıyor duygularım sana doğru. Dalgalarımı sahiline çek Allahım. Senden gizlisi saklısı olmayan bir kulunum. Gizlerimin gizlerini biliyorsun. Saklamam boşuna gafletlerimi, hatalarımı. Beni yüceliğinle sarıp sarmalıyor, kusurlarımı örtüyorsun. Dünyalardan koruyorsun beni Allahım. Sana hamd ederim. Şükürler ederim.
Uyuklayan gönlüme inşirah ver Allahım...
Yücelik verir ruhlara
Uğratmaz asla zarara
Salah ile tüm kullara
Ver hidayet “Ya Müheymin”
Ey Müheymin,
Efendim,
Allahım,
Kainat sessizce uyurken, güvendiğimiz bir şey var. Bizi koruyup gözeten, koruyan yaratanımız var diye güvenle yumarız gözlerimizi. Her korkumuzda ilkin adını andığımızsın. Sığındığımızsın. Himmet dilediğimizsin. Biz aciz kullarını her saniye binlerce tehlikeden koruyup gözetensin rabbim. Ruhumuz ve bedenimiz her an senin gözetiminde olmazsa halimiz nice olurdu bilmiyorum. Sınırlı zekam ve bilgim bunu bilmiyor bilemiyor. Bizi nurunla aydınlat Allahım. Ziyânla bizi donat. Her iki cihanda bizi mahçup etme Allahım. Müminler arasına sûizân girdi Allahım. Aramızdaki riyayı, yalanı kaldır rabbim. Yeni baştan doğrulalım. Yeni baştan sevelim birbirimizi. Bir ashap şenliği yaşasın kalplerimiz. Sen istersen her şey olur...
Gönüller yağmalandı. Gönüller çöle yürüyen bir bedevi... Gönüller serap görüyor.
Kararmış gönüllere hidayet ver Allahım.
Vermezsin şeytana fırsat
Emrindedir tüm kâinat
Mü’minlere nurun kat kat
Ver ikrâm et “Ya Müheymin”
Ey Müheymin,
Sen Selamsın, Rahimsin, Rahmansın...
İçimdeki hüzün büyüyor. Kaderimin ırmağında sana doğru akıyorum. Hangi akşama sarksam, hangi ırmağa düşsem aklımda sen varsın. Gelişlerim sanadır. Sincabi bir göğün ağları altında sana yalvarıyorum... Vakit şafağın güllerini açıyor. Serin bir rüzgar mahmuzlamış gayret atını. Rahvan bulutlar geçiyor gözlerimden. Her biri senin sevginle dolu dolu. Bin umut fırtınası kopuyor yüreğimde. Tüllenen hayallerim asr-ı saadeti kuşanıyor. Güvendiğim sen, inandığım sen, kuşandığım sen, bildiğim sen, bilmediğim yine sensin Allahım. Beni senin ihsanından, şefkatinden ve kemâlinden mahrum etme. Beni de sevdiklerine kat.
Hüznüm sevincimden ziyade...
Efkarıma, hüznüme nihayet ver Allahım.
Lütfun ile kıl himaye
Ver selâmet “Yâ Müheymin”
Eller kalkar hep duaya
Ver saadet “Yâ Müheymin”
Ey Müheymin,
Allahım,
Efendim,
Ne büyüksün ki mülkünün sınırı yok. Sadece ol! dersin, olur. Menekşelenen sular seninle dirilir, seninle akar, seninle kabarır. Sararan mevsimler senin emrinle yeşerir. Senin aşkınla dallara su yürür. Buz denizleri seninle çözülür. Yıldızlar senin ismine akar. Birbirine hiç değmeden. Dağlar eğilir, titrer haşmetinizden.
Tüm kainatın Efendisi,
Bizi, yarattıklarını koru, kolla ve gözetle Allahım. Senden başka güvendiğimiz yok. Senden başka tanıdığımız, inandığımız, taptığımız yok Allahım. Sen bizim Rabbimizsin. Sana inanır, sana taparız.
Ruhumuza, sağlığımıza, dirliğimize selamet ver...
Dara düştük, gönlümüze saadet ver...
Zora düştük aklımıza hidayet ver...
Efkarımız büyüdü, nihayet ver...
Bu devirde aklımıza dirayet ver Allahım... ( Amin)
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (9)
El-Aziz"
İzzet sahibi, mağlup edilmesi imkansız olan, her şeye galip olan.
Hükmüne uyar âlemler
Emrini yazar kalemler
İsmini anar kelâmlar
Kur’an âyetin “Ya Azîz”
(Musa Tektaş)
Allahım,
Efendim,
Göklerin ve yerlerin sahibi ey büyük yaratıcım, var edicim, taptığım, kul olduğum, kapında yandığım Azîz Sultanım,
Varlığımı senin aşkınla eritmek zamanı demişim. Bir bengisu pınarı senin kudretin. İçtikçe serinleten, var eden. Ucunda senin nurun olan bir ufuk yürüyüşü hayat yolculuğum. Yollar dikenli, yollar uçurum. Ben karanlık yollarının âmâ yolcusu. Ben masmavi göklerinin kanadı kırık kuşu. Güç ver bana uçayım. Her şey, cümle alem, senin emrinde bir ibrişim perdesinde. Nur ve zulumat kıyasıya kavgada. Nurunun feyziyle aydınlanayım rabbim.
Ben Yusuf’u bekleyen kuyunun sarkacı olayım. İçinde secdeler çağlayan nehir olayım çöllere akan. Aktıkça durulayım.
Bir bengisu çağlar pınarlarınız
Emret beni durulayım.
Aşkın ile seven canlar
Seni ancak öyle anlar
Yanmaz sana inanlar
Vardır cennetin “Ya Azîz”
Yâ Azîz
Şeref ve kudretin sahibi olan Efendim,
Ömrümün en kutlu işi, en mutlu işi senin sevginle ayaklanmak, senin aşkınla dirilmek. Ruhumun takvimleri senin mevsimlerini kuşanmak diler. Nasip eyle, senin ülkenin baharlarını giyineyim. Bir dua şölenine açılan ellerimi mavi göklerine açmışım. Aczimin çentikleri çoğalıyor. Hicretimin menzili azalırken, duraklarda çaresizim, yalnızım. Çorak topraklar gibiyim. Bir çamçak su değmez oldu dudaklarıma. Dilerim, nefsimin sırçası kırılsın bin bir yerinden. Yeniden ben olayım. Umudun bembeyaz tülleri sarmış gönlümün panjurlarını. Miraca ulaşan dualarımızı kabul buyur Allahım.
Sen ne dilersen olur.
Saniyede olur kararlarınız.
Emret beni onulayım.
Şüphesiz ki güç senindir
Makam mansıp taç senindir
İsrayı Mi’raç senindir
Çoktur ni’metin “Ya Azîz”
Allahım,
Ey Aziz,
Her günümün ziyanda olduğu bu uyku şehrinde, nurundan bir ışık ver. Uyanayım. Bulutların mahzeninden üzerime nurun yağsın. Nurunla ıslanayım. İçimin anahtarı sende. Aklımı yağmalayan rüyaların içinden, çek çıkar beni. Gönlümün bahçeleri enkazımı müjdeler. Bu kör uykularımı çarmıha ger Allahım. Masivanın bitmez gürültüsünden yorulan gönlüme, sükunet ver. Kalbimin, kalbimizin yırtıklarını, söküklerini birleştir Allahım. Zamanın kırıklarını onar. Kırılan muhabbet filizlerini yeşert. İnsanlık yeni baştan dillensin. Karanlıklar taht kurdu yüreklerin kuytularına. Şualar düşür kalplerin barınaklarına. Şeref, haysiyet nedir unuttuk, izzet nedir unuttuk. Unutan ruhumuza inşirah ver Allahım. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.
Ben çaresizim, çarem ol.
Ben kimsesizim, kimsem ol rabbim.
Sen ne dilersen olur.
Şeref ve kudret sahibi
İzzet sıfatın “Ya Azîz”
Resûlün Hakkın habibi
“Levlâk” şefkatin “Ya Azîz”
İzzet sahibi olan büyük Allahım,
Yâ Azîz,
Senin kutlu ülkenin, senin yüce kitabının peşi sıra yürümek dileyen kulunun aczini gör gözet Allahım. Büyüklüğünün tarifi yoktur. Şefkatin ve adaletin timsali, kudretli padişahım. Senin ülkende karanlık yoktur. Senin ülkende güneş batmaz. Sevgili peygamberimizin güzelliğiyle donattığın cümle kainatın sahibisin. .. “Ya Muhammet sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” diyen sözlerinin sihriyle kendimi unuttum. .. Meveddet düşüncesine sığındım. Sevgiyle var ettiğin cümle kainatın özünde sevgi varsa, her şeyin başı sevgiyse, bu sevginin tek adresi sensin Allahım. Bütün sevgilerim sanadır. Bana sevgilerin en safını , en kutlusunu bahşet ki yüreğim kemlik görmesin. Sevgiyle dirileyim, sevginle bürüneyim.
Adını anan dillere
Zillet vermez gönüllere
Nûrun yansımış güllere
Bütün hikmetin “Ya Azîz”
Allahım,
Büyük Allahım,
Makamların en büyüğü olan Yâ Azîz,
Nisyanım ellerimde sana geldim. Yalnızlığım dudaklarımda, çaresizliğim ruhumda beni arşınlarken sana geldim. Alemlerinin azameti karşısında titrer benliğim. Gücünün, kudretinin, izzetinin şanına hayran olduğum Allahım... Senin güzelliğin karşısında güzel bilmez yüreğimi, senin büyüklüğün dışında büyük görmeyen gözlerimi muhafaza eyle. Eyle ki harama düşmesin ahvalim. Nefsimin vadisinde kopan kasırgaları melteme çevir Allahım. Çevir ki durulsun halim. Boynu bükük, hüzünlü gönlümün taraçaları huzur çiçekleri devşirsin. Devşirsin ki sana geleyim.
Sen ne dilersen olur.
Emret beni olayım.
Kapında durulayım.
Yeniden ben olayım.
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (10)
El-Cebbar"
Azamet ve kudret sahibi, istediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan...
İstediğin olur mümkün
Sahibisin cümle mülkün
Fermanındır “kün fe yekün”
Varlığın tektir “Ya Cebbâr”
(Musa tektaş)
Yâ Cebbâr,
Yüce Allahım,
Azametinin ululuğu karşısında boynum bükük, yüreğim naçar, ruhum tedirgin, titreyip sana gelmişim. Senin kudretin, senin ihtişamın karşısında, senin güzelliğin karşısında, senin tekliğin karşısında bin tufan kopuyor yüreğimde. Böğürtlenli yamaçlarda kır uykusuna yatan ruhumun dizginlerinden tutuyor senin esrarlı sözlerin. .. Düşüyorum zamanın ellerinden. Zaman ne ki? Her şey bir rüya olduktan sonra. Sultan Süleyman’a kalmamış dünya. Bana kalmaz diyorum. Bir ikindi zamanı yosun bürümüş sulara gömülüyorum. Erguvani bir ışık düşür yüreğime Rabbim. Düşür ki aydınlansın asra yenik düşen karanlıklarım, ısınsın buz tutmuş duygularım. Şeyh Küşteri’nin beyaz perdesi kapanıyor, tanıdık tüm ışıklar kararıyor, senin aydınlığınla... Düşüyorum zamanın ellerinden. Ve...
Azametin ve kudretin karşısında eğiliyorum vav misali...
Ey Sevgili, En sevgili,
Dile beni kar olayım
Fırtınanda savrulayım.
Diler isen var edersin
Ol emrin haktır “Ya Cebbâr”
Dilemezsen nâr edersin
Şerikin yoktur “Ya Cebbâr”
Uluların ulusu olan büyük Allahım,
Kudretli padişahım,
Yâ Cebbâr,
Cümle kainat senin. Ben seninim, sevdiklerim senin... Ne hayal etsem boş. Sen dilemedikçe, sen ol!demedikçe ben bir hiçim. Beni şereflendiren senin merhametindir, senin kudretindir. Kalbimin kederleri, yitiklerim, acılarım, sevinçlerim hep sendendir, bilirim. Unutulmuşluğum, sevilmişliğim, kaybedişim, senin kudretindendir. Ben unutuldum, sevdalar bitti...Ne aşık kaldı ne maşuk. Leyla, Mecnun’una, Aslı Kerem’ine kavuşmamışken, Züleyha aşk şarabını zehir niyetine içmişken, hünkar gönüllü ulular gitmişken, umut maverası tükenmişken bir senden umut kesmem. Tek güvendiğim, tek sığındığım, tek inandığımsın. Tüm yıldızlarını kaybeden yüreğimin utangaç rıhtımında senin dışında yok beni aydınlatan bir ışık. Pünhan bir elem her dem yanı başımda beni kolluyor. Beni bu yalnızlığıma, bu çaresizliğime mahkum etme Allahım. Beni koru, gözet ve sevdiklerine kat.
Azametin ve kudretin karşısında eğiliyorum vav misali...
Suların en çaresizi gibi denize koşuyorum.
Ey Sevgililer Sevgilisi,
Dile beni yar olayım...
Kapında durulayım.
İstediğin olur mümkün
Sahibisin cümle mülkün
Fermanındır “kün fe yekün”
Varlığın tektir “Ya Cebbâr”
Yâ Cebbâr,
Sultanım,
Acı ve kederi bir gül goncasında tarif etmişsin. Sevinç ile acıyı, zor ile kolayı, dert ile devayı, aşık ile maşuku bir arada yoğurmuşsun kaderin gülzarında... Ölüm bile sana kavuşmak bize, derdin de hoş devân da. Senin ikliminin tılsımı aldı beni terkisine. Bir vuslat sevinci sarıyor ruhumu. Sevincim kederim gözlerimi sağıyor. Şafağın erguvani rengine çalıyor gözlerim. “Bî vefadır dâr-ı dünya kimseyi şâd eylemez” diyen şairin dizeleri sökün ediyor dudaklarımdan. Biçareyim dünya gurbetinde. Benim gönlümün sılası senin ülken... Gidiş davetini bekler yüreğim. Gurbetin de, hüznün de , acın da, sevincin de ne güzel Allahım. Senden gelen her şey ne güzel... Yanmak, yakılmak ne güzel...
Ey Sevgililer Sevgilisi,
Alemlerin rabbi olan ulu Allahım,
Dile beni şâr olayım.
Yanayım yakılayım...
Gül verirsin hâr verirsin
Yüreklere kor verirsin
Gerekirse zor verirsin
Edebin yektir “Ya Cebbâr”
Ey büyük Allahım,
Yâ Cebbâr,
En sevgili,
Çöllerde kaybolmuş bir yitik Leylayım yarini arayan. Bulutların mahzenine saklanmış bir katre gözyaşıyım. Merhametin kalbinde ağlayan bir çocuk gibiyim. Sessiz ve unutulmuş bir mezarlıkta titreyen mor zambağım. Kamıştan bir neyim inleyen. Kışa yenik düşmüş baharların yetimiyim. Aklım esrarlı sözlerinin işgali altında. Senin irem bahçenin hayali kuşatıyor ruhumu. Senin cennet kıyılarından haber getiren bütün dualarımla sana sığınıyorum en sevgili... Bir ikindi zamanı yosun bürümüş sulara gömülüyorum.
Günah sularının arkından tüm akışlarım, riyasız berrak denizlere ...
Bir yeni vakit bekliyorum ruhumda. İçimdeki ayak seslerinden biliyorum. Geldim gidiyorum diyen bir mahzun şarkı gibiyim kapında ey sevgili... Ruhu kelepçeli bir esaretim, zindanların görmediği.
Ey büyük Allahım,
Dile beni ar olayım,
İsyanlarıma ağlayayım.
Sen muktedirsin cebire
Cesaret ver mü’minlere
İsminin zikri kâfire
Değecek oktur “Ya Cebbâr”
Yâ Cebbar,
Sevgililer sevgilisi olan büyük Allahım,
Kötülerin hükümdar olduğu asrın cehenneminde doğru yolu göstermeyen pusulalara vicdan ver. Onları güzelliğinle donat. Donat ki senin ziyanla ışıklansın kararmış yürekleri. Zalimlerin zulmü ciğerimiz kanatır. Senin adaletin, senin emrin üzre umudumuz vardır. Zulüm nişangahı olan yüreklerimizin tenhasında öfke ve keder yağmurları bir sağanak olup yağıyor ruhlarımıza. Zalimlerin zulmünden koru bizi Allahım. Bizi şefkatinle sar, zalimleri hiddetinle durdur rabbim. Durdur ki fitne ve fesadın yağmaladığı mahzun ve yaralı yürekler durulsun. Elemli yüreklerin senden başka kimsesi yok Allahım. Senden başka taptıkları, senden başka tanıdıkları, senden başka inandıkları, senden başka güvendikleri yok Allahım.
Şüphesiz ki senin her şeye gücün yeter.
Ey büyük Allahım,
Sevgililer sevgilisi,
Yâ Cebbâr,
Zulme karşı durdur bizi
Cemâline erdir bizi
Hep andıkça Rabbimizin
Yüzümüz aktır “Ya Cebbâr”
(Amin)
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (11)
El-Mütekebbir"
Ululuk sahibi, her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.
“Ululardan ulusun sen
Mevcudattan âlisin sen
Yardımcı dost, velisin sen
Der kullar “Ya Mütekebbir”
(Musa Tektaş)
Yücelerin yücesi ulu Allahım,
Rabbim,
Ezberlenmiş günler devrile devrile akarken sonsuzluğa doğru, senin ülkene doğru, endişeliyim, korku doluyum. Yorgun ve kederli yüreğimin tesellisi kalmadı dar-ı dünyada. Dudaklarım sükuta yıkandı. Şehirlerin karanlık ve üşüten sularında titremekteyim. Acizliğim beni ürkütmekte. Yalnızlığımın çaresi, kimsesizliğimin kimsesi sensin. Ötelerin ötesinden, senin gül kokulu ülkenden rahmet yağmurları beklemekteyim. Beni gördüğünü bilerek; boyun büküp senden af ve yardım diliyorum, ellerim açık, boynum bükük halimi sana arz ediyorum.
Bütün ufuklarımda sen varsın...
Her adın ruhuma ayrı bir sihir...
Rüyalarımda sen, dualarımda sen varsın bir...
Kabul buyur Yâ Mütekebbir...
Büyüklükte yoktur eşin
Der diller “Ya Mütekebbir”
Sen Rabbisin kurdun kuşun
Der filler “Ya Mütekebbir”
Yâ Mütekebbir,
Yücelerin yücesi Rabbim,
Zamanın etiketi üzerinde “çabuk geçer” yazıyor. Her biten gün tabutlara saklanıyor. Ömrümü azaltıyor her gün batımı. Hicap duyuyorum gelmeyen güne. Bir rüyayı andıran bu dünya gurbetinde bin başlı bir hüzün yağmalıyor aklımı, yaralı yüreğimi. Senin göklerinden gelen gül kokulu bir şefkatin ellerinde huzura kanmak istiyorum Yâ Rabbi... Bir uçtan bir uca senin büyüklüğündür gözlerimi kamaştıran. Emsalsiz büyüklüğün, azametin, hikmetin karşısında eğiliyorum, yüz sürüyorum mihrabına... Kabul buyur beni.
Bütün ufuklarımda sen varsın.
Her adın ruhuma ayrı bir sihir.
Rüyalarımda sen, dualarımda sen varsın bir...
Esrarlı dergahına kabul buyur, Yâ Mütekebbir.
Emsalsizdir yüceliğin
Bilinemez niceliğin
Devriyle nüh-u feleğin
Der yeller “Ya Mütekebbir”
Alemlerin Rabbi olan Allahım,
Merhametini bildirdin. Merhameti senden öğrendim. Şefkatini gösterdin mucizelerinle. Şefkati senden öğrendim. Azametini de gösterdin. Büyüklüğünü gördüm. Ululuğunun sınırsızlığını gördüm. Esrarın karşısında dilim tutuldu. Bir daha bildim ki cümle kainat senin emrindedir. Sen ol! dersin, olur. Sen dilemezsen olmaz. Her şey göklerden gelen karar üzredir. Cehaletimi bağışla Allahım...Karnesi kırıklarla dolu bir kulunum. Bütün imtihanlarım kötü geçiyor. Beni amel defteri geçer olandan kıl. Nefsimin ordularına beni mağlup ettirme Allahım.
Bütün ufuklarımda sen varsın.
Her adın ruhuma ayrı bir sihir.
Rüyalarımda sen, dualarımda sen varsın bir...
Dergahına kabul buyur, Yâ Mütekebbir.
Adını zikreden bulur
Hürmetlere layık olur
Gördüğü an mahbub olur
Gönüller “Ya Mütekebbir”
Efendim,
Ulu Sultanım,
Söz ki ucu bileylenmiş bir bıçak gibi deliyor bağrımı. Teselli vermiyor gönlümün hazanına.. “Bir geldi mi derin ölüm uykusu/Biter bu dünyanın dedikodusu…” diyen Hayyam bile bencileyin kederli, mahzun değil. Bir minyatür gibi çaresizim dünya suretinde. Senin büyüklüğün karşısında ne denli küçük olduğumu öğreniyorum.. Ey benim ebedi sevgilim. Sen bir sultan, ben kulunum Allahım... Bir çerağım, yanarım kapında. Muhacir defterinden sil beni. Nisan yüreğime bir ışık düşür göklerinden. Aydınlat karanlıklarımı. Nefsime terk etme beni Allahım.
Bütün ufuklarımda sen varsın.
Her adın ruhuma ayrı bir sihir.
Rüyalarımda sen, dualarımda sen varsın bir...
Dergahına, esrarlı dergahına kabul buyur Yâ Mütekebbir.
Zatında izzetle değer
Gurur kula tuzak meğer
Karşında boynunu eğer
Tüm güller “Ya Mütekebbir”
Ey Sevgili,
En sevgili,
Yâ Mütekebbir,
Şerha şerha yarılmış gönüllerimizin çatlaklarına göklerinden nurani rahmetler düşür Allahım. Kainatın sahibisin, ulusun, yücesin. Her şey senin emrindedir. Her şey durmaksızın seni tespih eder. Büyüklüğün şüphe götürmez Allahım. Senden başka sevgili görmez gözümüz bizim. Her daim seni anar özümüz bizim. Kalu Bela’dan beri durduğumuz sözdür sözümüz bizim.
Bütün ufuklarımda sen varsın.
Her adın ruhuma ayrı bir sihir.
Rüyalarımda sen, dualarımda sen varsın bir...
Dergahına, esrarlı dergahına kabul buyur Yâ Mütekebbir.
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (12)
El-Halik"
Her şeyin varlığını ve geçireceği halleri takdir eden, yaratan, yoktan vareden, büyüklükte eşi olmayan.
Takdirinle âlemleri
Sen yarattın sen Yâ Hâlık
Hayy eyledin bedenleri
Can yarattın can Yâ Hâlık
( Musa Tektaş)
Ey Sevgililer sevgilisi,
Ey yerlerin ve göklerin sultanı ulu Allahım,
Kalem-i dil ile çizmek dilerim gönlümün ahvalini. Derunumda senin hasretin, derya-yı gam içre süzülmekteyim. Kainatın üzerine düşen nuruna yandım. Felek, hâk hâk diye dönerken, geceler gündüze, gündüzler geceyle visale ererken, şaşkınlığım bir tufana dönüşür. Senin nurun, senin merhametin sinmiş el attığım her şeye. Çeker beni beni kendine.
Göklerinin en fevkinde nurundan bir deniz var.
Her müminin kalbinde, esrarından bir iz var.
Felekler aşkınla döner
Yıldızlar hep yanar söner
Ay gökyüzündeki fener
Gün yarattın gün Yâ Hâlık
Ey alemlerin rabbi olan Allahım,
Ey Hâlık,
Yaradanım,
Sen ol! dedin oldu cümle mahlukat, hizaya girdi kainat. Âdem’in çocuklarına armağan ettin bütün güzellikleri. Eşref-i mâhlukat dedin. Altı günde bütün kainat zuhur etti. Ademin yurduna nurundan ışıklar, rahmetler sundun. “Sen olmasaydın, cümle kainatı yaratmazdın’ dediğin Muhammet Mustafa’yı göklerin ve yerin ışıldayan yıldızı gibi nurunla aydınlattın, halife kıldın kullarına. Can verdin , ruh verdin her maddeye. Ol! dedin toprağın bağrına kendinden bir ruh kattın.
Cümle kainatında binbir çeşit feyiz var...
Her müminin kalbinde esrarından bir iz var.
Halkeyleyip de Âdemi
Dedin “seçtim halifemi”
Altı günde yer-gök Cem’i
“Kün” yarattın “Kün” Yâ Hâlık
Yâ Hâlık,
Ey Sevgili,
En Sevgili, Sultanım, yoktan var eden, padişahlar padişahı olan büyük Allahım,
Esrar-ı dil zarımı sana bildiriyorum. Bir sen biliyorsun gizlerimi, tövbelerimi, çıkmazlarımı, kahırlarımı, sevgimi, sevgisizliğimi, iyiliğimi, kötülüğümü bir sen biliyorsun Rabbim. Beni riya denizlerinde bırakma Allahım. Riya dalgalarında savrulanların arasından çek çıkar beni. Senden ümit kesmem. Sen ümidimin tek ışığı, tek dergahısın. Kanayan yüreğime derman ver Allahım. Sen dilersen her şey olur. Senin her şeye gücün yeter Allahım.
Sen ümit dergahısın, dergahında tövbekar kullarına karşılıksız temyiz var,
Her müminin kalbinde esrarından bir iz var.
İsmini anan her baba
Zikrinle erer sebebe
Hemi erkek hem kız bebe
Kan yarattın kan Yâ Hâlık
Ey Alemlerin Efendisi Yüce Allahım,
Sultanım,
Yâ Hâlık,
Dünya gurbetinde mahzur kalmış ruhuma bir serinlik ver ulvi rüzgarından, kuşat beni...Bahtıma düşen her emrine uymaya hazırım. Dilfirip düşlerime inayet, kalbimin karasına nihayet, ne düşerse bahtıma, Peygamber sünnetinden, sirayet ver Allahım. Bana bin yürek gerek. En zorlu düğümlerin çözüldüğü bir yürek ver Yâ Hâlık. Şirazesi bozuk caddelerin üzerinde ben yürüyorum, zaman yürüyor. Kutlu şehirler arıyorum seyrek sepirdek yollarda. İbrişim kapılar gerek bana. Bu sırlı kapılardan yol ver sana varayım. Yüreğimin yasıyla feryatlar koparayım.
Gittiğimiz her yolda senin efsunundan binlerce nurlu remiz var...
Her müminin kalbinde esrarından bir iz var.
Yerin göğün tüm katları
Dolu dolu hikmetleri
Devirdin bütün putları
Din yarattın din “Yâ Hâlık”
İki cihan padişahı olan ulu Allahım,
Her şeyin mühendisi olan Yâ Hâlık,
En sevgilim,
Bu azgın kalabalıklar içinde bir tarafım hep eksik, yarım. Uykularım firari. Hesaplarım yanlış çıkıyor. Şehirler en karanlık çağlarını yaşıyor. Kisra’nın şehirlerini inşa ediyor zamane mühendisleri. Büyüleniyor dimağlar. Bir ortaçağ simyacısı gibi büyüleniyor büyücünün kendisi bile. Şirazesi bozulmuş sözün. Senin yarattıkların, yarattım diyorlar ürettiklerine. Ruhumuzu öğüten bu kentlere nurundan bir ışık ver Allahım. Aydınlat karanlık kentlerimizi, evlerimizi. Sen ol! dersin olur. Senin her şeye gücün yeter...
Yarattığın her şeyde senden efsunlu bir giz var...
Her müminin kalbinde esrarından bir iz var.
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (13)
El-Bâri"
Allahu Teâla’nın güzel isimlerinden. Yaradan, yoktan var eden. Yarattıklarını farklı şekiller ve özelliklerle birbirinden ayıran. Her şeyin âza ve cihazını birbirine uygun yaratan.
Yarattığı her varlığa
Şekil verendir “Yâ Bâri”
İnsana tefekkür mantık
Akıl verendir “Yâ Bâri”
(Musa Tektaş)
Bismihi,
Ey her şeyin sahibi olan kudretli Allahım,
Alemlerin Rabbi olan Sultan Allahım,
Çiçeği arıyla buluşturan, sineği kanadına, bulutu rûzigara, toprağı yağmura muhtaç kılansın. Yeri göğe, tanyerini güneşe, balığı denize, denizi ummana, derdi dermana bağlayansın. Aşığın maşuku, gurbetin sılası, hasretin vuslatı, her çiçeğin başka bir rayihası var. . Senin hikmetinden sual olunmaz biliriz. Sen ol derken öz uykudaydı... Her şey senden var oldu, seninle özünü buldu. Bütün varlığım senindir Yâ Râb, hasretlerdeyim, yüreğim bitap. İnşirah kalbe yakışır... Kalbime huzur ver Sultanım...
Bunca güzelliğinin meftun eden bin yanı var.İhtişamın kalbimde coşturur beni Ey Yâr,
Tenasübün şahikasını gizliyor bütün kainat.
Kudretin, ihtişamın ruhuma dolmuş...
Her şey birbirine ne güzel uymuş.
İsmini anan borçlular
İşini tatlıya bağlar
Makam mansıp, bahçe bağlar
Ukûl verendir Yâ Bâri”
Sevgilisin,
Müminin en sevdiğisin,
Rahman’sın, Rahim’sin, Kuddus’sün, Selam’sın... Eşyanın sırrına erişim, başka alemleri görüşüm, sonsuzluğunun efsunuyla Ummanlarına girişim sendendir. Senin esrarındır sana meftun oluşum.. Mavinin en derininde ebedi sonsuzluk alıyor gözlerimi Rabbim. Yüreğimin güvertesinde gemilerin var. Her bir gemin, benim bir tarafımı sana getiriyor. Dolandığım tozlu yolların çalısıyım, dikenleri batıyor ruhuma her gece.. “Dünya bir büyülü gurbet bağlanma ona” diyor tüm dikenler. Ruhumu güneş gibi saran nurunu kalbime sarıyorum, sarınıyorum. Kışı bahara dönüştüren, dalı yaprağı yeşerten, dorukları çiğdemlerin menziline gark eden sensin Allahım. Tenasübün şahikasını gizliyor bütün kainat.
Bunca güzelliğinin meftun eden bin yanı var.İhtişamın kalbimde coşturur beni Ey Yâr,
Tenasübün şahikasını gizliyor bütün kainat.
Kudretin, ihtişamın ruhuma dolmuş...
Her şey birbirine ne güzel uymuş..
Salih amel işleyene
İyi şeyler düşleyene
İsmi ile başlayana
Vekil verendir “Yâ Bâri”
Yâ Bâri,
Kalbimin ışığı olan büyük Allah’ım,
Dünyanın kıyısında bekleyen bir yolcuyum. Âdemdeki külli hâl üzre gaflet uykularından uyanmak diler yüreğim. Alemleri bende saklayan Rabbim, cihanı bende toplayan... Bir celsede beni ben yapan, beni merhametinin menziline düşüren ey sevgili, göklerinin kapılarında beklemekteyim. Dualarım dudaklarımda yorgun düştü. Ruhumu aşkınla kopçalayan dualarımı, kabul buyur Allahım. Kalbime hüzün veren sultanım, perişanlığım dillenirken... Göz uykudaydı.. Her şeyi birbirine denk düşüren rabbim, benim de aklımı, ruhumu vuslat sevinciyle birbirine kat. Beni hayat ırmağında yalnız bırakma. Başka Ummanlara akmasın yüreğim, göklerini benden esirgeme Allahım. Üzerinden güneş batmayan kainatından bir katreyim. Düşür Ummanlarına dalayım.
Bunca güzelliğinin meftun eden bin yanı var. İhtişamın kalbimde coşturur beni Ey Yâr,
Tenasübün şahikasını gizliyor bütün kainat.
Kudretin, ihtişamın ruhuma dolmuş...
Her şey birbirine ne güzel uymuş.
Beri kılar tehlikeden
Düşmez hastalığa beden
Kul olursa isyan eden
Sekîl verendir “Yâ Bâri”
Yâ Bâri,
Tek tapındığım, tek inandığım, tek yandığım,
Ey Sevgili,
Büyük Allah’ım,
Bir semaver gibi yanan yüreğime senin ülkenden ilah-i rabbaniye yağmurları düşür. “Seyreyle güzel Kudret-i Mevla’m neler eyler” diyen sözlerin bendesiyim. Sana sığındım, sana inandım, sana geldim... Hiçbir nesneyi eşsiz bırakmayan büyük Allahım,
Bizi de sensiz, sessiz ve kimsesiz bırakma. Bir mine çiçeğinin, yaseminin,ıtırın, yarpuzun, sümbülün ne güzel ve özel kokusu var. Cümle kainat, ne kadar muhteşem, ne kadar hayret verici. Bu kadar renk cümbüşü içinde bu nizam ve intizamın senin göklerinden gelen bir efsunu var. Sensin bunca olmazı olur kılan. Güle bülbülü, aşıka maşuku ne güzel yakıştıran...
Bunca güzelliğinin meftun eden bin yanı var.İhtişamın kalbimde coşturur beni Ey Yâr,
Tenasübün şahikasını gizliyor bütün kainat.
Kudretin, ihtişamın ruhuma dolmuş...
Her şey birbirine ne güzel uymuş.
İmtihan için felâket
Zikredene yoktur âfet
Belalardan korur elbet
Makul verendir “Yâ Bâri”
Yâ Bâri,
Kalbimin ışığı olan büyük Allah’ım,
Sözlerim şahidimdir. Hünkar yürekli sözcüklerdi dualarımı sana getiren. Muhacir kuşlar gibi uzaklardaydım onca yıl. Bir güz mevsiminde yollar kapanmadan senin ülkene doğru yola çıktım Allahım. Beni kara kışın hışmından koru. Baharlara geçit olsun aylar, günler, haftalar. Güvercin bakışlı dualarımı, günde beş vakit senin göklerine salıyorum. Kabul buyur Allahım. Dilim susmasın, yüreğim pusmasın bir yatsı namazında. Karanlık göklerdeki yıldızlar şehrayini seni tespih ederken, aşkının cezbesiyle seccademden savrulayım...
Bunca güzelliğinin meftun eden bin yanı var. İhtişamın kalbimde coşturur beni Ey Yâr,
Tenasübün şahikasını gizliyor bütün kainat.
Kudretin, ihtişamın ruhuma dolmuş...
Her şey birbirine ne güzel uymuş.
Esmâü’l Hüsnâ yazıları (14)
El Musavvir
Varlıklara suret veren, tasvir eden; onları en güzel şekilde tertip edip, en güzel surette şekillendiren.
Kimisini kıldın veli
Kimisine dendi deli
Sana inanmayan kulu
Pelesenk ettin “Yâ Musavvir”
(Musa Tektaş)
Rabbim,
Ulu Allahım,
Ne zaman masmavi gökyüzüne baksam, ne zaman başımı kendimden yana çevirsem bir esrarlı fısıltı usulca kalbime yol buluyor. Küme küme beyaz bulutların ötelerine ayarlı gözlerimin ışığı, kalbime yol bulan duygularımın özü sendendir. Bir çekirdekten bin orman yaratan, bin bir çiçeğe bin bir renk giydirip süsleyen sensin. Denizin rıhtımı kamçılayan vuruşlarında, rüzgarın dalları yaprakları bir musıki ahengiyle sallayışında senin efsunun var. Kumruların dilindeki yusufçuk şarkısında, nilüfer desenli gölün sızıldayan kamışlarında senin ezgin var.
İnsanın mayasını aynı, huyunu ayrı ayrı sen diledin, sen verdin.
Beni sana yakın eyle Allahım...
Sen şüphesiz her şeyi bilensin, görensin.
Bir damlayı can ve insan eyleyensin.
Kapına geleni sultan eyleyensin...
İnsanları farklı farklı
Renk renk ettin “Yâ Musavvir”
Kimisini Avrupalı
Frenk ettin “Yâ Musavvir”
Alemlerin Rabbi olan yüce Sultanım,
Herşeyi birbirine müsemma yaratan ulu Allahım,
Senin dergahının kapısı her dem açık. Her dem bütün yollarının ucu bize dokunur. Bütün denizlerin sana akar, bütün yıldızlar sana bakar. Ol, dedin oldu cümle kainat. Her şey senin.Senin gül kokulu desenlerinin her ilmeğinde bin sır gizli. Her giz bin giz saklar içinde. Senin bize giydirdiğin desenlerin içinden sıyrıldık dünyalık telaşlarla. Bütün eksileri, bütün yarımları ve bütün noksanları kuşandık, bilemedik.. Bizi yarımlarımızla, eksilerimizle, kusurlarımızla affeyle Allahım. O ilk halimizi, “Kâlu Belâ” iklimini kuşanalım yeni baştan. İzin ver, nasip eyle,
Kirlenmemiş, bozulmamış mayamıza geri dönelim Allahım.
Menekşe kokulu bir sürur düşür yüreklerimize.
Sen şüphesiz her şeyi bilensin, görensin.
Bir damlayı can ve insan eyleyensin.
Kapına geleni sultan eyleyensin...
Münezzehsin noksanlıktan
Her şeyi var ettin yoktan
Bizi de bir başka ırktan
Bir Türk ettin “Yâ Musavvir”
Ey Sevgili,
En Sevgili olan Yâ Musavvir,
Sen şüphesiz her şeyi bilensin, görensin. Bir damlayı can eyleyen, bir saatin kadranına sıkıştırılmış zamanı an eyleyensin. Mekan ve zaman senin için anlamsız. Kapına geleni şan eyleyensin.” Bî vefadır dar-ı dünya kimseyi şad eylemez “ denen dünyayı han eyleyensin. Geldik gidiyoruz diyen bir nakaratız hayatın feracesinde. An be an beklenen güzel ölümü gözlerimize nihan eyleyensin. Buz tutmuş gecelerin ayazında senden gelecek nurdan şıklar beklemedeyiz.. Güneşi seherde tan, kainata vatan eyleyensin... iniltisi göklere çıkan cana himmetinle derman eylesin. İnkara düşmüş yürekleri, sıkıp sûzan eyleyensin. Dilediğini o an gerçek kılansın. Gördüğüm bütün güzelliklerin kusursuzluğu karşısında ürperiyoruz. Gözlerimize nehirler boşalıyor.
Sen şüphesiz her şeyi bilensin, görensin.
Bir damlayı can ve insan eyleyensin.
Kapına geleni sultan eyleyensin...
Bir damlayı can eyledin
Yarattın insan eyledin
Kimi kalbi mühürledin
Kimi senk ettin “Yâ Musavvir”
Rabbim,
Ey ulu sultanım,
Sevgili Allahım,
Hiç yoktan varolduğumu ve beni türlü nimetlerle zengin kıldığını biliyoruz. Şükür çiçeklerini demet demet sunuyorum kapına. Kabul buyur Allahım. Eksiklerim, yarımlarım, günahlarım var. Huzurundayım ve utanıyorum. Rahmetinin sağanağından beslenen ümît ve korku arasındayım. Üşüyorum. Davut’un esrarlı ilahileri, Musa’nın Yed-î Beyzâsı, İsa’nın kıvrılan Âsası gibi senden gelen her şeye ürperiyorum. Masmavi göklerin derinlerine uzanan minarelerin şerefesine dokunuyor güvercin yüreğim. Uçup sana gelmek diliyor. Senden gizli olmayan halimi sana anlatmaya, senden gelen, senden olan sözlerimi söylemeye utanıyorum. Sen bana ne kadar yakın, ben sana ne kadar uzağım Allahım?
Beni sana yakın eyle Allahım...
Sen şüphesiz her şeyi bilensin, görensin.
Kapına geleni sultan eyleyensin.
İsmin anan olmaz eyri
Bulurlar hıfz ile hayrı
Herkesin yükünü ayrı
Denk denk ettin “Yâ Musavvir”
Ey Sevgili,
En Sevgili olan Yâ Musavvir,
Sen dilediğini veli, dilediğini âli eyleyensin. Kendimden sana iltica ettim Allahım. Ağyar ve masivanın elem ve kederinden sana sığındım. Senin mücerret nasihatın, müşahhas acılara dönüştü cehaletimin azgın ellerinde. Emirlerini unutan hıfzım bana eza ve ceza getirdi. Bin musibet belgeli yüreğimin kuytularında. İbadet ve taat ile neşveli olmayan yürekleri har, sana gelen yollarda gezinmeyeni zar eyleyensin. Heva- hevesine düşeni nar eyleyensin.
Beni sana yakın eyle Allahım...
Sen şüphesiz her şeyi bilensin, görensin.
Kapına geleni sultan eyleyensin
Esmâü’l Hüsnâ yazıları (15)
El GAFFAR
Günahları çok örten, mağfireti çok olan, kullarının günahlarını pek çok bağışlayan.
Kulunu görüp gözleyip
Kusurlarımız düzleyip
Günahlarımız gizleyip
Affeyle bizi “Yâ Gaffar”
(Musa Tektaş)
Ey sevgili,
En sevgili,
Ey rahmeti bol olan Allahım,
Asırlık günahlarımın gölgesinde ellerimi sana doğru açtım. Her tarafı karlı iki dağ arasındayım. Zaman buruk, günahlarımın terkisinde. Yüreğimde utancım düğüm düğüm. Bir kör hafızım, günahlarını sayıklayan. Esmeyi unutmuş bir rüzgarım, seherin nazlı sarkacında. Kabuslara uyanan bir rüyayım, uykuların orucunda. Günah sularının arkında devrile devrile akıyorum. Umudum sensin.
Güvendiğim tüm dağlardan çekildim.
Sana sığındım Allahım, sana inandım, sana güvendim...
Mağfiretine muhtaç bu yürek, böylesine zor zamanda...
Günah ettik kusur ettik
Affeyle bizi “Yâ Gaffar”
Aklı nefse esir ettik
Affeyle bizi “Yâ Gaffar”
Rahman olan, Rahim olan, sultan olan büyük Allahım,
Rabbim,
Bahtımın yıldızı bildiğim her şey karanlıklara gark etti garip ruhumu. Aşka mayalanan bütün sözler ya tutarsa umudunu taşımadan unutuldu. Dilsiz gecelerin mecnunu olan yüreğimi kahreden günahlarım, ayaklarımda bağ oldu. Bu gülmemiş dudaklara, esrarından bir çamça su ver. Bir ırmağım, günahlarımın arkından akıyorum sana doğru. Beni bağışlayan, beni affeden Ummanlarına al Allahım. Ruhum elemli, gözlerim nemli sana geldim. Kapına geldim. Kutsal sularının sürgün nilüferiyim...Beni rahmet sularından ayırma. Beni koparma dalımdan. Kovma ülkenden. Merhamet et bu mahzun kuluna, merhameti bol olan Allahım.
Sana sığındım Allahım, sana inandım, sana güvendim...
Rahmetine sığındım böylesine dar zamanda.
Fırsat verdin mü’minlere
Gözümüzü dikme yere
Tövbe ettik yüz bin kere
Affeyle bizi “Yâ Gaffar”
Ey büyük Allahım,
Rabbim,
Ağır bir hüznün kollarında havf ve reca arasındayım. Bütün umudum senin göklerinden gelecek rahmet yağmurlarında. Bir çölüm, senden mağfiret yağmurları bekleyen. Günahlarımın utancında mahzun bir kulunum. Bütün kusurlarımızı biliyorsun. Gök kubbenin altında nefsimize nasıl kul olduğumuzu, nasıl utançtan kuleler yaptığımızı biliyorsun Allahım. Her şey sana ayan. Her şey senin yörüngende. Davetinin pusulalarını şaşırdık. Ayrık otları bitti yollarımızda. Bütün yollar senin kapına çıkarken unuttuk, bilemedik. Gönlümdeki ümit sarayı yıkılmadan sana geldim. Senden ümit kesmem, kesmedim...
Tövbe sularında yıkanan günahlarımın utancında senden af diliyorum.
Vade bitti ömür tükendi sana geliyorum. Merhamet et bu mahzun kuluna, mağfireti bol olan Allahım.
Sana sığındım Allahım, sana inandım, sana güvendim...
Mağfiretine sığınağım böylesine kor zamanda.
Sınır yoktur rahmetine
Ol Muhammed ümmetine
Habibinin hürmetine
Affeyle bizi “Yâ Gaffar”
Yâ Gaffar,
Ey Alemlerin Rabbi olan Allahım,
Ebedi bahçelere giden yolların yolcusu olmak diler yüreğim. Bir kuş olmak diler, mavi göklerinin en derininde. Başkentine doğru uçmak diler... Nasip eyle Allahım. Senin şefkatinin, senin merhametinin sınırı yoktur. Senin mağfiretinin tartısı yoktur. Kendimizden umudu kesmişiz. Umudumuz bir ilahi Rabbaniye yağmurunda. Bizi bağışla, affet. Bizim utandığımız, bizim unuttuğumuz, unutmaya çalıştığımız hatalarımızı, günahlarımızı bir karanlık geceyle kapatan Allahım. Bütün rezilliğimizi, rüsva olmuş hallerimizi bizden saklayan Rabbim. Ululuğun, şefkatin, merhametin, cömertliğin karşısında gözlerim akan bir sebil. Nedametin ellerinden tutan mağfiretin bir köz düşürdü yüreğime. Şefkatinin esrarından ürperiyorum. Gözlerim ufukta seni düşünüyorum...
Vade bitti ömür tükendi sana geliyorum.
Sana sığındım Allahım, sana inandım, sana güvendim...
Ruhuma bir ışık ver, böylesine hor zamanda.
Mağfiretle erdir nûra
Düşürme bizleri nâra
Pişman olduk günahlara
Affeyle bizi “Yâ Gaffar”
Ey büyük Allahım,
Ey Sevgili, sevgililer sevgilisi,
Varlığımı bilinmezlik toprağına gömmek, yeniden kulun olmak, yeniden neşv ü nema bulmak umudundayım. Gömülmeyen şey nabit olmaz diyor erenler. Ruhumun aynası bin bir yerinden kırık... Cilası dökülmüş. Kalbime ve ruhuma nurundan bir lahza bahşet. Bahşet ki kapına gelmeye yüzüm olsun Ey Sevgili. Senden ümidimi kesmem, kesmedim... İbadet ve taat ile tanışmayan yüreklerin ölümünden yüreciğimi koru Allahım... Affa layık olmasak da. Nedametin ateşinde yanıyoruz. Bağışla bizi. Sen Rahman’sın, Rahim’sin... El Gaffar’sın... Nurundan katıp yarattığın cümle kainatın misafirlerini nurunla bağışlayıp affedensin. Sana hamd ü senalar olsun. Senden gelen rahmeti düşlüyorum...
Şefkatinin esrarından ürperiyorum.
Vade bitti ömür tükendi sana geliyorum.
Sana sığındım Allahım, sana inandım, sana güvendim...
Günahlarımı affet, hatalarımı affet, kusurlarımı affet....
Böylesine ar zamanda, böylesine zor zamanda...
Esmâü’l Hüsnâ yazıları (16)
El Şekûr
Kullukları kabul edici, az amele çok sevap veren, şükrü kabul edip çok ihsan eden, şükredilen
“Verip sıfatı ismeti
Resulün zat-ı Ahmet’i
Ol Habibin Muhammed’i
En şâkir eden “Ya Şekûr””
(Musa Tektaş)
Yâ Şekûr,
Rabbim,
Rahman ve rahim olan büyük Allahım,
Beni rahmetinin feyzinle donattın, sevdiklerine kattın. Cehaletimin büyüklüğü karşısında ne kadar lütufkarsın Rabbim. Şu yanlışlarıma, çirkinliklerime ne kadar merhametlisin. Sen bana ne kadar yakın ben sana ne kadar uzağım. Senin fazlın ve rahmetin ne kadar fazla Allahım. Senden başka iltica ettiğim yoktur. Bana verdiğin bu hayat için, sevdiklerimi bana sevdirdiğin için, beni onlara sevdirdiğin için sana şükürler olsun Allahım.
Ezel ve ebed sensin...
Aşk sensin, sevgili sen...
Ey sevgilim, sevgilimiz sana şükürler olsun.
İtaat eden kullara
Teşekkür eden “Ya Şekûr”
İsmini anan dillere
Hem zikir eden “Ya Şekûr”
Yâ Şekûr,
Efendimiz,
Alemlerin rabbi olan Allahım,
Senin tecellin yüreğimde boy veriyor. Zaman, senin esrarını yüzüme yüzüme vuruyor. Senin ihsanın mahcubiyetimi kırbaçlıyor. Heybemin terkisi acziyetim ve günahımın yüküyle gün be gün ağırlaşmakta... Ben talep ve arzu etmeden lütfunla cömert olansın. Lütfun karşısında ürperiyorum. Yüreğimin bütün ağırlığıyla sana şükrediyorum. İlah,i sana bağlanmışım, sana gelmişim. Bu kulundan iltifatını kesme Allahım. Rüsvalığım beni aşmışken, nefsim beni yerden yere vururken benden lütfunu ve keremini esirgeme Allahım...
Ezel ve ebed sensin...
Aşk sensin, sevgili sen.
Ey sevgilim, sevgilimiz sana şükürler olsun.
Hakka uyanları öven
Mükafat vererek seven
Üstünden balâyı savan
Hoş fikir eden “Ya Şekûr”
Rabbim,
Ulu Sultanım,
Güneşin aydınlığı, pınarın akışı, nilüferin gölün yanağına tutunuşu senin eserindir. Bütün karanlığın aydınlığı, hüznün sevinci, derdin dermanı sendendir. Öylesine cömertsin kuluna. Öylesine lütûfkârsın yarattığına, can verdiğine. Cümle kainatı kusursuz tek tek sever korursun. Biz bir tek sevenimizi terk ederken, sen cümle kainatı lütfunla âbad edersin rabbim. Göğün en mavisi, ırmağın en gümrahı senin adını zikrederken biz aciz, biz günahkar, biz vefasız kulların verdikleri sözden cayarlar. Gaflet desenli uykulardan uyandır bizi. Rahmetinin denizinde yüzdüğümüz Allahım... İçinde olduğumuz denizinin farkına varan mâhiler gibiyiz.
Ezel ve ebed sensin...
Aşk sensin, sevgili sen.
Ey sevgilim, sevgilimiz, sana şükürler olsun.
Yıldızdaki hızlı akış
Ceylandaki güzel bakış
Kâinatı nakış nakış
Hakk dokur eden “Ya Şekûr”
Kirli bir ırmağa döndü bu dünya. Akar olduk ırmağın yanağından. Bereket yağmurlarınla yıka bizi, akla. Biz biz değiliz artık. Kirli ve dolaşık uçurumlarda çok yorulmuşuz. Bizi şefkatinle giydir, sar yaralarımızı. Bir fetret zamanında duyulmuyor sesi, ulu yürekli erenlerin... Bir ses düşür yüreğimizin susuzluktan çatlamış mazgallarına. Bir ses ki yeni baştan ürpertsin içimizi. Aşka gelsin mahremi esrarımız.Yeni baştan essin gönlümüzün şükran meltemi. Bir bahar gibi, bir cemre gibi, düşsün yüreğimize, şükür çiçeği. Bir şimal rüzgarı tarasın dağılan, bozulan, düğüm düğüm olan, şükrün saçlarını. Tel tel aksın yürekten yüreğe.
Şükür çiçek açsın seccademizde.
Ey Rabbim,
Ezel ve ebed sensin...
Aşk sensin, sevgili sen.
Ey sevgilim, sevgilimiz, sana şükürler olsun.
Aşkla açtıran gülleri
Şevkle coşturan selleri
Seher vakti bülbülleri
Şâd şakır eden “Ya Şekûr”
Yâ Şekûr,
Yâ Gaffar,
Yâ Rahman,
Sana inandım, sana sığındım, sana güvendim. Aşkına dilenci bu yürek. İnsan olmak... İnsan olduk, insan kimdir bilemeden. Hata yaptık, günah sularında yutkunduk, boğulduk pişmanlığın zirvelerinde. Kulluğumuzu unuttum, kesretin yalancı şavkında. ... Gaflet uykusuna yattı kör yüreğimiz. Sonunda bildik ki bize bir sen, yar imişsin. Aşkına dilenci imiş deli yüreğimiz. Rüsvalığımıza lütfunla, yoksulluğumuza kereminle cevap veren Allahım. Sana geldik. Kapında dilenciyiz. Yalvarıyoruz. Bize Şekûr olan adınla kerem et Allahım...
Ey Rabbim,
Ezel ve ebed sensin...
Aşk sensin, sevgili sen.
Ey sevgilim, sevgilimiz sana şükürler olsun.
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (17)
El Kahhâr
Her şeye her istediğini yapacak surette galip ve hâkim, cezayı hak edenleri hak ettikleri cezaya çarptırıp, kahredeceğini bildiren Yüce Allah’ın bir ism-i şerifidir.
“Kahrında hoş lutfunda hoş
Kılma bizi aman bî-hoş
Gönlümüze nurlu nakış
Mühr eden sensin “Yâ Kahhâr”
( Musa Tektaş)
Bismihi,
Rabbim, Ulu sultanım,
Beni kahreden günahlarımla sana yöneldim. Gözlerimde dinmeyen yaş yüreğimde derin bir telaş. Bulanık sularda dolanıp dolanıp huzuruna geldim. Keşke, senin güvenli berrak sularının yanağına konan bir nilüfer çiçeği gibi beyazın en beyazından bir yüreğim olsaydı da sana hiç utanmadan gelebilseydim. Ruhumun gemileri senin rıhtımının güzelliklerini hiç unutmasaydı keşke. Kötülüğü tanımasaydı yüreğim, riya ve kini bilmeseydi. Bir eski zaman masalı gibi hep masum kalabilseydim. Bir ikindinin serin dalına huzur taşıyan bir meltem gibi esip dursaydım senin ülkene. Ucu cennet olan şükür ipine tutunabilseydim keşke. Merhametinin billur gözelerine sığınsaydım. Gözyaşlarıyla ummanlar devşiren bir tövbenin şafağı olabilseydim.
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye...
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye...
Yâ Kahhar,
Ey büyük sultanım,
Hayatım, her dizesinden dem a dem bir günah kasidesinin bestelendiği canhıraş iniltilere gark olmuş yıllar yılı...Sen dilersen Nemrut ateşlerde günahlarımı yandırır, sonra onları rüzgarın dokunduğu bir mum gibi söndürürsün. Meğer ki gönlüm bu kesret vadisinde çölün bağrındaki seraba tutunmuş bir hülya imiş. Yanıbaşımda bir umman dururken şaşı gözüm yıllar yılı bir serabın hayaline aldanmış. Alınyazımı kendi elleriyle düğümlemiş nefsim. Keşke Karani yürüyüşlü bir serüven olsaydım Yemen Ellerinde. Hep sana yürüseydim hiç usanmadan. Dünya Şeyh Küşteri’nin beyaz perdesiymiş meğer. Çok geç anladım. Yalandan ne oyunlar oynamışız ne yalanlar söylemişiz bahtımızı kahreden. Şimdi ne serüvenler yazılı amel defterimin kahırlı yapraklarında.
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye...
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye...
“Rahmetin gazabı geçti”
Müslüman tarafın seçti
Canlar ab-ı hayat içti
Nehr eden sensin “Yâ Kahhâr”
Sultanım,
Ey Sevgili,
En sevgili,
Azalıyor ömür yaprağı gün be gün. Zamanın azgın ellerinde rüzgarda uçuşan yapraklar gibi savruluyorum. Oysa zaman denen sır senin ellerinde dürülü. Biliyorum. Sen kuluna merhametsin, şefkatsin, rahmetsin, gaffarsın. Seni bilmeyen azgın kullara Kahhâr’sın. Kahhâr adın dizlerimi titretse de senden ümit kesmedim. Kesemem. Yüreğim Havf ve reca arasında bir med cezir sarmalı. Senin affın da güzel kahrın da Allahım. Ey bütün güzelliklerin oluş sebebi olan Güzeller Güzeli. İşte karşındayım. Hakir ve zelil olduğum sana ayandır. Bütün rüsvalığımla divanına geldim. Zaaf dolu varlığım, dermansız dizlerim ve titreyen ellerim senden af diler, bağışlanmak diler.
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye...
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye...
Yâ Kahhâr,
Ey önünde diz çöktüğüm,
Şefkatinin ve merhametinin bir lütfu olarak bize bahşettiğin bu eşsiz dünya gülşenini saffetimizle koruyamadık ve şehvetimizle zindan eyledik kendimize. Gönlümüz bu yerde kilitli kaldı. Ezel ve ebed avlusunda sana verdiğimiz sözümüzden caydık. Fanilik ırmağının billur sularını kirlettik... Güzel olan her şeyi kötülüğün azgın sularına kattık. Kanatlanamadı ruhumuz senin eşsiz iklimine. Hayatımızı, içi boş arzuların hayallerinin peşine takıp sürükledik. Kötülüğün cemresi düştü gönüllerimizin gizli mahzenlerine. Gönül ki senin evindi ve ondan başka hiçbir yere sığamayacağın tek mekan. Günahımız çoktur sultanım. Görmeyi göz ile, söylemeyi dil ile sandık. Yanıldık, bilemedik. Kendimizi kandırdık. Bizim suçumuz büyük, ama senin merhametinin kanatları her şeyden daha büyük. Bizi bağışla Allahım.
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye...
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye...
Yenilmeye bir tek galip
Her şeyden kuvvetli gelip
Gökkubeye ışık salıp
Mihr eden sensin “Yâ Kahhâr”
Yâ Kahhâr,
Rabbim,
Merhametli sultanım,
Bu yakarışım derd-i derunumun senin lütufkâr makamına bir arzuhalidir. Keremine ne kadar da muhtacım bu dar zamanda. Ne tam olabildim ne de yarım bu fani dünyada. Şimdi yerden yere vuran bir tufan savuruyor gönlümü. Bir çölden diğerine sürgün olduğum bu demlerde bir yağmur serinliğine hasret yüreğim. Bir muştunun huzur huzmelerini arıyor gözlerim. Bir ikindi vaktinde bir davetiye almak senin makamından...Ve yeşermek solmamacasına.
Korkuyorum senden korkmayanlardan.
Sana sığınıyorum. Kalbini karartan, ruhunu daraltan iki yüzlülerden sana sığınıyorum. Senden af dileyenlere rahmetinle kerem et, kahrını gizle. Sana doğru koşanları şefkatinle affet. Kapına gelenleri cömertliğinle rahm et. Sana şirk koşanlara, senin sevgili kullarına zulmedenlere bu dünyayı cehennem et, kahrını izle. Kararan ufuklarımızı nurunla temizle.
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye...
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye...
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (18)
El Vehhâb
Kullarına hiçbir karşılık gözetmeksizin tekrar tekrar ve çok çok bağışlarda bulunan. Sonu gelmeyen bağışların sahibi.
Kullarına atiyyen bol
Nimetin boldur “Yâ Vehhâb”
Kalbimizi lutfun ile
Rahmetin doldur “Yâ Vehhâb”
(Musa tektaş)
Ey sevgili,
Ta ezelden beri hüsnüne hayran olduğum ey ulu Allahım,
Rabbim,
Şu arzın ve semanın en büyük destanını yazan kudretinin önünde, ruhum handan, rayihalar içinde. Kainatın her zerresini istifademize sunan cömertliğinin önünde, sonsuz rahmetinin önünde bir nun gibi eğiliyorum Allahım. Yedi kat semanı kerem edip bütün güzellikleriyle bize ihsan eden cömertliğin karşısında ne kadar kayıtsız kalmış ruhumuz. Sen cömertsin biz nekes. En cahil-i nadanı ihsanınla ârif kılan sensin. Sensin müminin en büyük sultanı. Bir iyiliğimize karşılık bin adımlık ihsan bahşeden rabbim, mahrem-i esrarımıza ne sırlar fısıldarsın şefkatinle de gözlerimiz görmez olmuş kulaklarımız sağır.
Ey İhsan Sahibi Efendimiz,
Cömertliğinle parıldar inci, yakut ve mercan
Eşsiz nurunla aydınlanır dünya denen zindan.
Ey Vehhâb,
Ey sevgili Sultanım,
Yüceliğinin ürpertisiyle bütün kainatın hayrete gark olduğu her dem bize türlü türlü mucizeler, türlü türlü sevinçler bahşettin. Cennet bahçelerinin içindeki yeşilden zümrütler taktın ruhumuzun desensiz gerdanlarına. Çatlamış dudaklarımıza bir ab-ı Kevser sundun bengisu pınarlarından. Serinledik. Bütün uzuvlarımıza bin gayret libasları bahşettin kahrımızı gizlesinler diye. Karanlıklarımıza göz, hiçliğimize öz verdin. En büyük mükafatı bize bahşettin Rabbim. İnsanı yarattıklarının en şereflisi olarak taçlandırdın. Melekleri bile kıskandıracak kadar ihsanlar bahşettin biz vefasız kullarına. Sana şükürler olsun rabbim.
Ey İrfan Sahibi Efendimiz,
Bin ihsanı lütfederek handan ettin gedânı
Rayihâlar saçsın diye bize sundun gül-i reyhanı.
Sonu veren ilki veren
Süleyman’a mülkü veren
Gül hazinen yediveren
İhsanın güldür “Yâ Vehhâb”
Ey Sevgili,
En sevgili,
Bir tek sözüyle âlemi yoktan var eden Allahım,
Eşkıya baskınlarının ruhumuzu işgal ettiği bu demlerde, sana ne kadar da muhtacız. Bu han içinde birbirimizden sakladığımız nice kederlerimiz var. Kimsecikler derman olamadı ruhumuzun karasına, kalbimizin yarasına. Ya Hû’lara karışan sesimize eşlik eden ney sesleriyle inildeşmede ruhumuz. Sen ilâhımızsın biz senin günahkar kulların. Sen efendimizsin biz senin gedânız. Sen hep cömertsin biz hep yoksuluz Allahım. Halimizi gör ve bağışla rabbim. Bize bütün cömertliğini bahşetmişken sensizliğin tülleriyle kaplanan dünyada ruhumuz yine yoksullaştı. Asıl yoksulluk içimizde biliyoruz rabbim. Asıl yoksulluk içimizde. Gözü ve gönlü doymayan bu yoksullar ordusuna cömertliğinin en büyüğünü yeniden bahşet Allahım. Bize şükür denen en büyük zenginliği bahşet ki seccadelerimiz yeniden çiçek açsın. Bahşet ki dünyalığı zenginleşirken gözü ve gönlü kararan biz biçarelerin yürekleri yeniden nura doysun Allahım.
Ey Furkan Sahibi Efendimiz,
Şükür bilmez yoksullar yağmalardı her ânı
Rahmetin kuşatmasaydı halk ettiğin kervanı.
Dünyada ismin ananlar
Şerefe erişen canlar
Zikrinde ruhlar bedenler
Zikreden dildir “Yâ Vehhâb”
Allahım,
Nisyanlarımız ve isyanlarımız bizi çok kereler uçurumların derin tereddütlerine sürükledi. Elimizden tutmasan dua ve tövbe sağanaklarından bi nasip kalacağız. Bu teferruat ve tereddütler dünyasında savrulan ruhumu rahmetinle, ihsanınla, merhametinle sar kucakla. Şefkatinin göğsünde uyut ve büyüt Allahım. Bilirdim ki ben bir nokta, sen sonsuzluk, ben bir hiç, sen herşey, ben bir damla, sen umman, ben bir kimsesiz, sen kimsesizliğimin kimsesi. Ben ben ben diye sıraladığım sözcüklerin gözümün en kalın perdeleri olduğunu çok geç anladım. Arsızlığın ve açgözlülüğün kirli ırmağında çırpınırken benlik canavarının ruhumu nasıl kuşattığını geç farkettim. Gözlerim nasıl küçüldü de senden başka bir şeyin olmadığını göremedim. Şükür ipinin ucunu bırakışım bu yüzdenmiş meğer. Biçare gönlümün tufanlara gark oluşu da. Çok geç farkettim.
Ey mizan Sahibi Efendimiz,
Lutfunla tamir eyle şu kalb-i virânı
Sen ki âşık-ı sadıkların derdinin dermanı.
Yâ Vehhâb,
İsmine hayran olduğum,
İsminle handan olduğum Rabbim,
Kalbimin hânesini dâr-ı dîdâr eyleyen efendim. Rahmeti bol, ikramı sonsuz olan büyük Allahım. Senin engin cömertliğinin karşısında utancımdan kahrolmaktayım. Keder denizinin kıyısında bir sağanağa tutulmuş kalbim senden af diler. Bu handa bir mecaza takılan ruhum senin ihsan ummanının ortasında senden af diler. Ey güzelliğin ülkesi, ey cömertliğin ve lutfun denizi beni de rahmet denizine kat. Bir nisan yağmuruyla arındır günahlarımdan. Ey Kalbimin şifrelerini düzenleyen Allahım! Bozulan ahengimi kudretli ellerinle yeniden düzenle. Beni ruhuma üflediğin nefesin saffetinden ıraklaştırma. Zaman ve mekandan geçip içimdeki sonsuzluğa yürüyecek dermanı benden esirgeme. Seccadem çiçek açsın, baharlar yolum olsun. Bir kutlu yoldan senin ülkene gelen bir yolcu kıl beni Allahım.
Ey Derman Sahibi Efendimiz,
Dünya bir mecaz ben ki bir seyyah-ı mihmanı
Sensin efendim sen kainatın en sevgili sultanı.
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (19)
El Rezzak
Cenâb-ı Mevlâmızın güzel isimlerinden biri. O'nun rızık veren, bol bol, hak edilenden fazlasıyla rızıklandırdığına işaret eden ism-i şerifidir.
Ruhlara manevi gıda
Kapısın açar “Yâ Rezzak”
Rızkı yaratan ol Huda
Kuluna saçar “Yâ Rezzak”
(Musa Tektaş)
Ey rahmeti bol olan büyük Allahım,
Ey ol! deyince olduran, Alemlerin Rabbi olan,
Ey sevgililer sevgilisi Mevlam,
Senin rahmetin, bereketin üstüme yağarken, senin okyanusun beni çağırırken, senin ırmakların aşk aşk diye akarken; benim görmeyen körlüğüm, benim duymayan gafletim, bütün iyi yanlarımı kahrediyor. Hayatın içinden dokunduğum her yerde, her şeyde senin mührün var. Bire bin katan, azı çok eden, yoğu var eden sensin. Sensin beni hayat merdiveninde yürüten, bana nice güzellikler katan, sevgiler, aşklar bahşeden. Göğün yağmurlarını iplik iplik, çatlamış toprağın bağrına indiren sen, yeni doğmuş bebeği anne göğsünde büyüten sensin. Sensin ruhumun ışığı. Tükenmeyen aydınlığı. Bitmeyen nuru...
Ey Sevgili,
Yâ Rezzak,
Sağlık sıhhat diler, el açar, her inanmış can...
Esrarınla çoğaltırsın Ey Ulu sultan...
Her kulun yüzün güldürür
Başağa ürün doldurur
Kimi bire bin kaldırır
Ekinler biçer “Yâ Rezzak”
Rabbim,
Sultanım,
Gönüllerimizin sahibi ey Ulu Serdarım,
Buğday başaklarındaki her tanenin gideceği adresi bilen ve onu dilediğine nasipleyen esrarının tesirinde, aklım naçar kaldı. Bir karıncanın rızkını bile unutmadan veren, onun bütün ömür haritasını en incesine gözetleyen ululuğun karşısında titriyor yüreğim. Gurubun ufukta temaşasıyla kendini ağaçların dallarına vuran garip serçelerin, ibibiklerin, üveyiklerin rızkını teslim eden şefkatinin karşısında ürperiyorum. Gözlerim ab-ı revan olup düşüyor yollarına. Senin bana verdiklerini, ödememin bir karşılığı yok biliyorum. Karşılık beklemeden verensin. Her aczimizi görensin Rabbim. Çöl olmuş ruhumuza Hızır peygamber kavlince, gümrah ırmaklar akıtansın... Sen karanlığımızda ufkumuza doğan nurlu bir Tan’sın.
Ey sevgili,
Yâ Rezzak,
Mal mülk diler, el açar her inanmış can...
Şevketinle çoğaltırsın Ey Ulu Sultan...
Rızka kefilsin inandım
Manevi gıda muradım
Hayat suyun yudum yudum
Her canlı içer “Yâ Rezzak”
Rabbim,
Bahtımın hiç solmayan Ulu Güneşim,
Ey rahmeti bol olan Allah’ım,
Çiçek olup yerden fışkıran nice nebat, kuş olup uçup giden her kanat, senin melteminle can buldu, çoğaldı. Sen istemesen yerden bir zerre kalkmaz. Senin bilgin dışında bir karınca bile var olmaz. İlahi kudretinle yazdığın bu kainat bilmecesini çözmeye gücümüz yok, bilgimiz yok. İstediğin yere kadar bildiklerimiz. Seni bildik, sana taptık, sana kul olduk, çok şükür. Tan yüzlü duaların hakkına, kadim elif hakkına, nun ve sad hakkına bizi kulluğundan düşürme Allahım. Bize yazdığın nasibimizi kesme. Bizi menzilinden ayırma. Merhametinin ülkesinden, şefkatinin rıhtımından bizi ayırma. Bir gül-i reyhan olsun aramızdaki yollar.
Seni bildik, sana taptık, sana kul olduk, çok şükür...
Bizi çoğalt, bizi kulluğumuzla çoğalt ki sana gelmeye yüzümüz olsun.
Şükür duamız, zikir mayamız olsun.
Hayır diler, iman diler, ar diler her can
Şefkatinle çoğaltırsın, Ey Ulu Sultan.
Rızık kulu arar elbet
Kulun aradığı cennet
Nasibi olmayan bedbaht
Emrinden kaçar “Yâ Rezzak”
Rabbim,
Yâ Rezzak,
Sevgili Allah’ım,
Aklımızı, fikrimizi, zikrimizi sen nizam ve intizamınla düzenledin. En şerefli olan ismi sen bize bahşettin. Rızıkların en büyüğü olan aklı, bize ihsanınla bağışladın. Bizi insan kıldın. Mahlukatın en şereflisi ilan ettin bizi. “Okuttun dersini hatt u hâlin, öğretip harfini hâ vü dâlın”... Manevi nasibimi bana münasip kıldın. Mürşidim oldun gönül evimde. En büyük rızk bildiğim vicdan denen meleği koydun içime. Ya bu rızkım olmasaydı ben ne olurdum? Sana şükürler olsun. Utanma, edep, cömertlik, sabır, ilim, kaygı, tevazu, marifet, iffet gibi rızıkların en büyüklerini verdin Allahım. İşte bu rızıklarınla doydum, büyüdüm, insan oldum, sana geldim. Sana şükürler olsun, ihsanın bol olsun Rabbim.
Akıl diler, ar diler, sabır diler inanmış her can...
İhsanınla çoğaltırsın Ey Ulu Sultan...
Yarattığın yerde gökte
Hepsi sana ibadette
Hem dünyada hem ahrette
Eyleme nâçar “Yâ Rezzak”
Ey Allahım,
Yâ Rezzak,
Ey Kainatın Efendisi olan, En Sevgili,
Hiç kimse, hiç kimsenin rızkına sahip olamaz diyen irsal-ı mesel üzre bildim ki bir kuş bile diğer kuşun rızkını almıyormuş. Bunu koruyan bir ulu makam varmış yüceden. Senin verdiğin rızkının sahibini de koruduğunu bilirim. Yazılan kader üzredir nasibimiz. Kaderi zorlamak faydasız. Her kuluna giydirdiğin rızkının kumaşı o kadar geniş ve bol ki... Bir giymeyi bilseler, daha nice elbiseler çıkacak o kumaştan der gibi cümle kainat. Aç gözlü insanın şerrinden sana sığındım Allahım. Bu kullarını ıslah et. Yok sandıkları rızklarını ziyadeleştir. Ancak bugün varız diyor içim. Bütün verdiklerin ve vereceklerin için sana şükürler olsun Allahım. Bir akşam daha geliyor. Bu biten gün için, bugün bana nasip ettiklerin için sonsuz şükürler Rabbim.
Ömür diler, hayır diler inanmış her can
Rahmetinle çoğaltırsın Ey Ulu Sultan.
Esmaü'l Hüsnâ Yazıları (20)
El Fettâh
Allah’ın ismi şeriflerinden birisi de ‘El-Fettâh’ olup, anlamı; kapalı olan her şeyi inayetiyle açan, her zorluğu hidayetiyle gideren İlâhi Zât demektir.
Zamanların Fâtihisin
Lutfile nusret edensin
Mü’mini cihanda muhsin
Seçen sensin “Yâ Fettâh”
(Musa Tektaş)
Yâ Fettâh,
Ey büyük Allah’ım,
Sabahın ılık rüzgarı, hanemize koşarken, uzaklara hicret eden ak mintanlı gün, tepelerin üzerinden aşarken, vadilerin üzerinden devrile devrile akan berrak sular ırmağından taşarken ben ellerimi açtım, sana geldim. Kapına geldim. Üzerime kapanmış sandığım ihsan kapına geldim. Hüznün sarkacında asılı duran kederli yüreğimi sana getirdim. Yüreğim senin inayetinle durulmak ister. Sen merhametinin sığınağına geldim, uyumaya, durulmaya ve yeniden doğrulmaya... Ağır ağır yükleri taşıtmayan, belalı sulara girdiğimde boğulmama geçit vermeyen sensin. Kalbimi onaran sen.Tüm hüzünlerimi bıraktım zehrin avuçlarına, geldim. Kalbim, anahtarı sen de olan huzur kapısından içeri girmek diler. Bütün pişmanlığım, bütün kederim ve sana olan aşkımla geldiğim kapını, engin lütfunla aç Rabbim. Aç ki senin ikliminin sırrına ereyim, senin ateşinle yanayım.
Şükürler sana Rabbim, şükürler olsun...
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Bize bütün kapıları
Açan sensin “Yâ Fettâh”
Zaferlerin ayetlerde
Geçen sensin “Yâ Fettâh”
Ey sevgililer sevgilisi,
Ey gönüller Fatihi,
Yâ Fettâh,
Beni mahzun koyan, beni kesretin zincirlerine vuran, beni zehriyle uyutan kıskanç zamanın ellerinden düşüp sana iltica etmişim... Mülteciyim kapında Ey Sevgili... Dilenciyim, gönül gözü topal. Aşkına dilenciyim, mahzun koyma Yâ Fettâh... Beni kapıların arkasında bırakma. Hayırlı kapıların açılsın yüzüme, taze günlerin avucunda bir sarmaşık olayım her dem sana açılan, her dem seni zikreden. Bir kapıyı kapatıp bin kapıyı açan Allah’ım. Bir şerri, musibeti, bin hayra bağlayan, ummadıklarımı, düşünemediklerimi, bilemediklerimi esrarınla kalbime düşüren Rabbim. Mültecinim kapında, uzak seferlerden gelmişim, kabul buyur, aç nurlu ikliminin kapılarını sonuna kadar. Aç ki bir gül gibi katmerleşip açayım her seherde Hu Hu, diyerek.
Şükürler sana Rabbim, şükürler olsun.
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Sultanım,
En sevgili,
Ey Sevgili,
Şimdi vakitlerden tan vaktidir. Camilerde sabah ezan-ı şerif okunuyor. Ezanın kutlu sesi açıyor yüreğimin perdesini. Esrarlı bir saba açıyor gönlümün kapısını, sızıyor ta derinlere. Ürperiyor ve sana uyanıyorum. Bir el dokunmuş yüreğime saba tadında. Gözlerim buğulanıp yağıyor nisan’a inat. Hiçliklere inat. Menekşeler, ıtırlar boy veriyor yüreğimin bahari toprağında. Kimselerin ayak basmadığı gönlümün sessiz kırlarında, bin kır çiçeği açıyor her dem seni anan... Kokular getiriyor, saba rüzgarı çok uzaklardan el değmemiş... Kelebek kanatlı bir düş görüyorum ve düşüyorum peşine. Beni sana getiriyor. Düşlerimi hayra yor Rabbim. Asrın cehenneminden iltica ediyorum rahmetinin saadet kapısına. Çalıyorum, çalıyorum, bir daha çalıyorum... Mültecinim diyorum kapınızda ey Sevgili... Ve bana açılıyor ümidimin kapıları... Giriyorum ardıma hiç bakmadan.
Şükürler sana Rabbim, şükürler olsun...
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Tutunduk Hakk dallarına
Düştük cihad yollarına
Nimetini kullarına
Saçan sensin “Yâ Fettâh”
Ey Ulu Allah’ım,
Sultanım,
Yâ Fettâh,
Yâ Rezzak,
Nurun, şefkatin ve merhametinle içi kararmış, ruhu daralmış müminin kalbini aç. Yeniden fethet... Yeniden fethet insanlığı Rabbim. Unutulmuş ve unuttuğumuz ne varsa, hepsini yeni baştan düşür yüreğimize. Cihat aşkı, taşısın bizi asrı saadet ülkesine. Dilde, elde, fikirde, zikirde bir fetih süruru yakalasın bizi. Zamanın kifayetsizliği yetmezmiş gibi, çağa yenik düşmüş kalplere, cihetsiz kalmış aşklara, şehnaz faslına dönüşmüş hayatlara ummanından bir katre düşür. Vaktin elinde umarsız, aşksız, imarsız kalmış gönüllere, hislere inşirah ver. Mevsimlerin üzerine düşmüş hastalıklı güz şarkılarını yarıda kes Allahım. Baharlar gelsin, yeşilden bir zümrüt insin dallarımıza. Kara kışın karsız geçen kasvetinde kaçırdık ruhlarımızın gül mevsimini. Açsın gönlümüzde yine peygamber kokuşlu İstanbul gülleri. Şirazesi kaçmış gül mevsimlerine, kara gözlü menekşelere, yasemin kokulu günlere inşirah ver Allahım...
Şükürler sana Rabbim, şükürler olsun...
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Fethi mübin inancıyla
Coşturup iman gücüyle
Küfrü fethin kılıcıyla
Biçen sensin “Yâ Fettâh”
Yâ Fettâh,
Yâ Rezzak,
Ey Hünkâr-ı ezel,
Feth-i Mübin duygusunu kattığın yürek şehirleri şimdi zulmün elinde biçâre. Hicret ve niyetimiz senin için, senin ikliminin ellerine varmak için. Dünya ki bir zindan-ı bela, çah-ı gam u mihnettir. Bizi geçir bu dünya dehlizlerinden Rabbim. Bize, hayırlı kapılar aç, girelim asr-ı saadet bahçesine. Bir ashap şenliği başlasın gönlümüzde. Bize hayırlı günler nasip et Rabbim, erelim nice haftalara, aylara, senelere. Bize hayırlı rızklar bahşet yüce ihsanınla, derelim başakları rahmet dolu tarlalarımızı. İhsanını bizden esirgeme Allahım. Senin İhsan denizinde bir mâhi gibiyiz. Bize varlığımızı hatırlat Rabbim. Bizi bize unutturma. Aklımızı, ruhumuzu, fikrimizi aç Allahım.
Şükürler sana rabbim, şükürler olsun...
Nurunla, rahmetinle muhabbetler saçansın...
Kilitli kapıları ihsanınla açansın.
Esmaü'l Hüsnâ Yazıları (21)
ElAlîm
Her şeyi çok iyi bilen, bütün bilgilerin kaynağı olan, her şeyi gereğince bilen Yüce Allah’ın ism-i Şerifi’dir.
Her şeyi bildiren sensin
Hem cehli kaldıran sensin
Musa’yı güldüren sensin
Kelîm lutfundur “Yâ Alîm”
(Musa Tektaş)
Yâ Alîm,
Her şeyi ezelden ebede bilen Allah’ım,
Bütün bilgilerin kaynağı, her şeyi gereğince bilen Ulu Sultanım,
Bildirdiklerini dahi çözememişken, bilememişken, bizim için ne kadar zor olsa gerek ilminle şereflenmek… Sonsuz denizinin bir katresini dahi çözemeden bildiğini zanneden biz nâdânların, biz hıfzı çalınmışların yine sensin gönül kitaplarını bilgiyle nakşedecek. Hikmetinin anahtarı göklerdeyken yerlerde arayan, kalbimizdeyken bilginin özünü dışarıda bulmaya çalışan, kesret denizinin yutan dalgalarında sürüklenen ruhlarımızı yerlerde gezdiren biz aciz kullarını eşsiz ilminle bilensin, görensin. Senin ilminin feyzi ve bereketi, günde bin kez kavrarken bedenimizi, kör bakışlarımıza inat destanlar yazmaktadır cümle kâinata… En iyi bilgi susmaktır diyen gönül mürşitleri çekilirken kendi ülkelerinin füsunkâr gülbanklarına, biz hala bilmek üzerine en ağır mecazların telaşına düşmüşüz Rabbim.
Bilmez iken bildik dedik.
Görmez iken gördük dedik.
İlim senin lütfundur Rabbim...
Tutup da günahkar ellerimizden,
El ver bize Yâ Alîm...
Hakkıyla bilen işiten
İlmin cihanı kuşatan.
Hikmetin halka anlatan
Âlim lutfundur “Yâ Alîm”
Ey büyük sultanım,
Yüce Allahım,
Taşlaşmış öğretiler zindanımız oldu. Gözlerimiz görmez oldu.Yüreklerimiz sustu. Dillerimize melalin çaresizliği düştü. Çağ mahkemeleri tutukladı gönüllerimizin konuşan dilini. Esrarının gizemini dehlizlere saklayan müderrisler yalanımız oldu… Her nehirde şüphe kulaçları atan, masum yüreklerin safvetini yırtıp, zulüm takvimleri icat eden çağ müderrislerine inat seni bilmek diler yüreğimiz. Bilinmek istedin. Bizi yarattın. Lutfunla gönlümüzün gizlerine üflediğin rahmetinin tohumları çatlamak ister Rabbim. Bin bir çiçek açtı gönül dağında her biri seni söyleyen, seni anlatan. Bilginden bir çağlayan düşürdün kurumuş çöllerimize. Sen istersen eğer biz öğreniriz ancak, sen lütfedersen bizler bilebiliriz ilminden payımıza düşeni.
Bilmez iken bildik dedik.
Görmez iken gördük dedik.
İlim senin lütfundur Rabbim...
Tutup da günahkar ellerimizden,
El ver bize Yâ Alîm...
Hazinende ğayb ve feyiz
İlim lutfundur “Yâ Alîm”
İnsana verdiğin gayret
Bilim lutfundur “Yâ Alîm”
Rabbim,
İki cihanın tek sahibi Sultanım,
Kudretli hükümdarım,
İçimden secdeler akarken senin ırmaklarına, bütün dualarım senin adınla taçlanıyor. Dudaklarımdan sökünüp, ellerimde çiçeklenen dualarımın yegane adresi sensin. Sen istemeseydin sana koşamazdı dualarım. Bilemezdim adresini. Yollar küsüp kapanırdı yüzüme. Sen istemeseydin hiçbir şeyi bilemez, hiçbir şeyi tanıyamazdım. Âlimler, çorak vadilere dönüşmüş yürekleri ilimleriyle ışıklandırmaz, aydınlanmazdı gönül saraylarımız. Sönerdi gönüllerimizde ilim kandilinin ışığı. Çağların bilcümle karanlıkları zifir zindan olup yağardı üstümüze.
Sonsuz denizlerin kapısını bize sensin aralayan. Ummanlarından kurak çöllerimize münbit katreler düşüren, bilmediklerimizi bize öğretensin Allahım.
Bilmez iken bildik dedik.
Görmez iken gördük dedik.
İlim senin lütfundur Rabbim...
Tutup da günahkar ellerimizden,
El ver bize Yâ Alîm...
Hakkıyla bilen tek sensin
Hikmet sensin gerçek sensin
Kuluna ilmi verensin
Ta’lim lutfundur “Yâ Alî
Ey ihsanı bol olan Rabbim,
Bahar yağmurlarının merhamet etmediği şu çölün üzerine yağdır ihsan yağmurlarını ki ıslanayım. Yeni baştan yeşereyim tomurcuk tomurcuk. Çiçeklensin gönül sarayım...Sırlı alemlerine keşf-ü sefere çıkmış bir kâşif kıl beni. Sırlarının sırrına ermek için bir şifre düşür ruhuma ki kanatlanayım senin aydınlık iklimlerine... Vehimlere dürülmüş ömrümün yaprakları solup dökülmeden Levh-i mahfuzun sayfalarından, ilminle şereflendir de tazelensin bahar gibi Yâ Alîm. Bir garip kalemkeş olayım dergahına kul olan. Safaperver hikmetlerini bir sadekâr gibi yazayım, aharlanmış levhalara. Bilmediklerimi bildir Rabbim. Bilmediklerimi bildir ki kalb-i saf, ruh-i saf, vech-i saf, vaz-i saf geleyim dergahına.
Bilmez iken bildik dedik.
Görmez iken gördük dedik.
İlim senin lütfundur Rabbim...
Tutup da günahkar ellerimizden,
El ver bize Yâ Alîm...
Verdin ihtiyara gence
Akıl irade düşünce
Kalplerdeki hoş düşünce
Selim lutfundur “Yâ Alîm”
Yâ Alîm,
En Sevgili,
Ey sevgili, meçhul iklimlere doğru süregelen seyahatimizden, vehimlerle kuşatılmış dikenli yollardan yürüdük yıllar yılı. Yolumuzu kaybettik te yetişemedik sana akan kervanlara. Kaldık karlı dağlar başında bir garip seyyah gibi... Bilmemiz gerekip bilmediklerimizden, eğrilerimizden karalar bağladı ömür defterimiz. Uykusunda dahi seni sayıklayan mürşitlerin yollarına bağla geçitlerimizi... Bağla ki bütün çöllere ay doğsun. En kuytu vahalara nurundan ışıklar düşsün en soylusundan. Gah bir Kaşgar seherinde, gah bir Yesrib ikindisinde, gah Antere’de elif dokusun dil-i bülbüller. Asya bozkırlarından Yemen çöllerine, anadolu yaylalarına kadar şakısın şeyda bülbül. Azgın kalabalıklar hep bir ağızdan elif okusun. Kisra şehirlerinin yorgun ve utangaç kaldırımları unutsun, yalan yanlış bildiklerini. Yeni baştan dile düşsün kadim elif...Yeni baştan kök salsın kalplerin rıhtımına, demir atsın hiç gitmeyesi.
Sen Alîmsin, ihsanı bol Rabbim.
Nurlu düşüncenden ışıklar düşür gönüllerimize.
Yunsun dil-i harab...
Bilmediklerimi bildir Rabbim, hiç unutmayası.
Bilmez iken bildik dedik.
Görmez iken gördük dedik.
İlim senin lütfundur Rabbim...
Tutup da günahkar ellerimizden,
El ver bize Yâ Alîm...
Esmaü'l Hüsnâ Yazıları (22)
El Kâbıd
Dilediğinin rızkını daraltan, ruhları alan Yüce Allah’ın ismi Şerifidir.
“Emrine misli “dâl” eyle
Tevekkülle hemhâl eyle
Rızkımızı helâl eyle
Haram aş verme “Yâ Kâbıd”
(Musa Tektaş)
Yâ Kâbıd,
Yâ Bâsid,
Ey Alemlerin Rabbi olan büyük Allah’ım,
Ey genişlikler sahibi, rahmeti sonsuz Allah’ım,
Bütün kederlerimiz, bütün melalimiz, bütün hüznümüz senden eserdir. Sendendir Ebû cehil çağını aratmayan çağ yanılgıları... Rızkımızı azaltan, kahrımızı çoğaltan sensin. Bunları bir şebnem gibi dallarımıza düşüren senin dileğindir. Güzelliğin yanına çirkinliği katıp bunun tezadını ruhumuzun tentelerine düşüren senin efsunundur. Güzele talip olan gönlümüzü çirkine, İyiye olan meylimizi kötüye düşürme Allah’ım. Senin sırrına akıl ermez. Sırlarının içinde nice sır vardır nesre çevrilmeyen. Ruhumuzu her gece bedenimizden ayırıp, uyandığımızda tekrar üzerimize giydiren sensin. Sensin bizi bir beyaz huzmenin yedi rengi kılan. Ruhumuza nur gibi dolan sensin Allahım...
Genişlik ve darlık sendendir Yâ Kâbıd,
Gönlümüze gökyüzü genişliği lütfet.
Yolumuzu şaşırdık Allah’ım, bizi affet...
“Genişlik ve darlık senden
Dara düşürme Yâ Kâbıd
Biz kulları sıkıntıyla
Yoldan şaşırma Yâ Kâbıd”
Ey Sevgili Sultanım,
Sevgililer Sevgilisi Ulu Allah’ım,
Eyyûb’u devasız dertlerle inim inim inletip, Yakup’u evlat hasretiyle derde düşürüp sabrını sınayansın. Yusuf’u kör kuyularda merdivensiz bırakan, en umulmadık zamanlarda Mısır’a sultan eyleyen, Züleyha’yı aşkından rüsva kılan sensin Ey Sevgili. Kays’a kadersiz Leyla’yı bağlayan, çöl çöl gezdiren, Bedevi yürüyüşlü bir Mecnun’a benzeten sensin. Senin derdin de hoş dermanın da güzel Rabbim. En kuytu vahaların içinde uçuşan bir kelebeğin konacağı çiçeğin adresini, sinsi yağmurların yıkamadığı, bir kurşun gibi ağır gök kubbenin kararttığı çöllerde, aydınlığın kaynağını bir sen biliyorsun. Şimdi bir başınayız, dünyanın yalancı ellerinde... Senin merhametin, senin şefkatin ve bereketin olmasa ahvalimiz harab Rabbim. Eksiklerimizi affeyle. Dertlerimizi onar. Heybelerimize Yakup sabrını düşür. Düşür ki yitmesin küstah aklımız.
Genişlik ve darlık sendendir Yâ Kâbıd,
Gönlümüze gökyüzü genişliği lütfet.
Yolumuzu şaşırdık Allah’ım, bizi affet.
“Sevdiğin kullara yâr et
Bülbülü güllere yâr et
Gönül iklîmin bahar et
Karsız kış verme “Yâ Kâbız”
Yâ Kâbıd,
Yâ Bâsid,
Ey Sevgili, Sevgililer Sevgilisi,
İsli bulutların başımda salkım saçak dolaştığı, bu şirazesi bozulmuş kentlerin boşluğunda kederli bir yalnızım. Güneşi çekiştiren karanlıklar düşmüş yüreğimizin kadranına. Rûkuda donup kalmış dedelere, haminnelere inat, torunlar hayretle bakıyor, kahrolası... Kubbeler utanıyor garip tezada. Devrin zulümü abanmış üstümüze. Daraldık, sıkıştık zamanın kıskacında. Çek bizi al Rabbim, huzurun terkisine... Darda koyma sevgili kullarını. Bir Süleyman asasına muhtaç bu zaman. Kirli emellerin uçurumunda hakikatı kandıyor Sâmiri yalanlar. Devrin büyücüleri, bozulmayan büyüler devşiriyor suların yanağında. Kirli suların koynunda gönlü kararmış balıkların. Deniz masmavi gökyüzüne öykünüyor. Melon şapkalı adamlar gülüyor müstehzi, çığlık çığlık yırtıyor bağrımızın can evini.
Genişlik ve darlık sendendir Yâ Kâbıd,
Gönlümüze gökyüzü genişliği lütfet.
Yolumuzu şaşırdık Allah’ım, bizi affet.
“Dilersen rahmet yayarsın
Dilersen yasak koyarsın
Öğrenmek çün sabır dersin
Dağlar aşırma Yâ Kâbız”
Ey Ulu Sultanım,
Allah’ım,
Yâ Kâbıd, Yâ Bâsid,
Ruhumu sevginle, aşkınla dolduran sensin. Bir gümüş ibriğin lülesinden süzdüğümüz zamanın içinden ne sevdalar, ne belalar, ne hayaller akıyor tutulmayası. Eski kıyamları besteleyen ruhumuz, senin aşkın için kurşundan elbiseler giyiniyor. Deli bozlakların fısıltıyla yakınımızdan geçtiği sincabî günleri, düzenbaz poyrazlarla en çetin savaşlara girdiğimiz kara kışı, uğurladı senin kararlı efsunun. Şimdi vadileri bahari taraflarınla bezedin. Saldın bütün güzellikleri cömertçe. Toprağın nefesi şimdi sümbül, lale, zambak, çiğdem, nergis kokuyor. Havalandı cümle mahlukat. Geri çektiğin bütün güzellikleri şimdi bir çağlayan gibi sürdün vadilerin bağrına. Rüzgarlar estirirsin Mikail nefesiyle hayatın kalbine. Sitare kanatlı bir güzellik düşer ruhumuzun karasına. Senin şefkatinin eli değer yeni baştan bizi onaran, sağaltan, çoğaltan...
Genişlik ve darlık sendendir Yâ Kâbıd,
Gönlümüze gökyüzü genişliği lütfet.
Yolumuzu şaşırdık Allah’ım, bizi affet.
“Emrine misli “dâl” eyle
Tevekkülle hemhâl eyle
Rızkımızı helâl eyle
Haram aş verme “Yâ Kâbız”
Yâ Kâbıd,
Ey rahmeti ve şefkati bol olan Ulu sultanım,
Zengini fakir düşüren, âlimi ilminden düşürüp aklını şaşıran, güçlüyken güçten men eden, güzelken çirkinleşen, itibarlıyken itibarını kaybeden, iyiyken kötülüğün zifir rıhtımına demirleyen kullarının imtihanını kolay kıl Rabbim. Kimseleri imtihanlarından terbiye etme Rabbim. Kolaylık ver. Merhamet et. Fakiri zengin, nâdânı bilgili, yoksulu abad, itibarsızı itibarlı kıl rabbim. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter. Gönlümüz ayinesini pastan ve kirden temizle. Akla bizi karalarımızdan. Sağalt bizi yaralarımızdan. Bizi sevgili kullarından eyle Allahım. Esrimiş limanlarda bizi yalnız bırakma. Yine salkım salkım yıldızlar düşür gönlümüze. Kat kat semalara ulaşsın dualarımız. Kadim çeşmeler elif elif diye aksın çağın üzerine. Testilerimize elif dolsun, elif içsin kurumuş dudaklarımız. Zağfiran huzmelerden kutlu yollar açılsın önümüze. Sana gelsin bütün yollar, sana çıksın bütün yolların sonu.
Genişlik ve darlık sendendir Yâ Kâbıd,
Gönlümüze gökyüzü genişliği lütfet.
Yolumuzu şaşırdık Allah’ım bizi affet.
ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM.
ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM.
Allah c.c cümlemizden razıolsun seten ....
Cenab-ı Hakk buyuruyor :
"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır."
(A'raf Suresi :180)
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh)' dan rivayetle:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah (cc) tektir, teki sever."
"Esma'ul Hüsna", en güzel isimler demektir. Cenab-ı Hakk'ın dört bin ismi vardır.
Kur'an-ı Kerim'de bu isimlerin 99'u bize bildirilmiştir.
(Hammami, Yasin Tefsiri :2)
Ayet ve Hadislerden Tesbit Edilen
Cenab-ı Hakk'ın Doksan Dokuz İsmi ve Manaları
Allah
O'nun zat ve özel ismidir. Diğer isimler fiilleri, sıfatları ve tecellileri ile ilgilidir.
Allah
Theone Almighty who alone is worthy of worship.
Rahman
Yarattığı bütün canlılara nimet veren
Ar-Rahman
The All- Merciful. He who wills goodness and mercy for all His creatures.
Rahim
Acıyıcı
Ar-Rahim
The All compassionate. He who acts with extreme kindness
Melik
Herşeyin hakimi
Al-Malik
The Absolute Ruler. He who is the Ruler of the entire universe.
Küddüs
Noksanlıklardan münezzeh
Al-Quddus
The Pure One. He who is free from all error.
Selam
Selamet verici
As-Salam
The Source of Peace. He who frees His servants from all danger
Mü'min
Emin kılıcı, koruyucu
Al-Mu'min
The Inspirer of Faith. He who awakes the light of faith in our hearts.
Müheymin
Gözetici ve kollayıcı
Al-Muhaymin
The Guardian. He who watches over and protects all things.
Aziz
Her şeye galip
Al-'Aziz
The Victorious. He who prevails, and can never be conquered.
Cebbar
Dilediğini zorla yaptıran
Al-Jabbar
The Compeller. He who repairs all broken thing, and completes that which is incomplete.
Mütekebbir
Büyüklükle vasıflı
Al-Mutakabbir
The Majestic. He who demonstrates His greatness in all things and in all ways
Halik
Yaratıcı
Al-Khaliq
The Creator. He who brings from non-being into being, creating all things in such a way that He determines their existence and the conditions and events they are to experience.
Bari
Takdir edici
Al-Bari
The Maker of order.
O Evolver who created all things so that each whole and its parts are in perfect conformity and harmony
Musavvir
Şekil verici
Al-Musawwir
The Shaper of Beauty. He who designs all things, giving each its particular form and character.
Gaffar
Günahları affedici
Al-Ghaffar
The Forgiving. He who is always ready to forgive.
Kahhar
Kahredici
Al-Qahhar
The Subduer. He who dominates all things, and prevails upon them to do whatever He wills
Vehhab
Bahşedici
Al-Wahhab
The Giver of All. He who constantly bestows blessings of every kind
Rezzak
Rızık ihsan edici
Ar-Razzaq
The Sustainer. He who provides all things useful to His creatures
Fettah
Kapıları açıcı
Al-Fattah
The Opener. He who opens the solution to all problems and makes things easy.
Alim
Çok iyi bilici
Al-'Alim
The Knower of All: He who has full knowledge of all things.
Kabid
Sıkıcı, kısıcı
Al-Qabid
The Constrictor: He who constricts and restricts
Basit
Açıcı, genişletici
Al-Basit
The Reliever. He who releases,letting things expand.
Hafid
Dereceleri genişletici
Al-Khafid
The Abaser. He who brings down, diminishes
Rafi
Dereceleri yükseltici
Ar-Rafi'
The Exalter. He who raises up.
Muizz
İzzet verici
Al-Mu'izz
The Bestower of Honors. He who confers honor and dignity.
Muzill
Zelil kılıcı
Al-Mudhill
The Humiliator. He who degrades and abases.
Semi
İşitici
As-Sami
The Hearer of All. Allah takes care of all the needs of those who invoke this glorious Name one hundred times.
Basir
Görücü
Al-Basir
The All-Seeing. To those who invoke this Name one hundred times between the obligatory and customary prayers in Friday congregation, Allah grants esteem in the eyes of others.
Hakem
Hükmedici
Al-Hakam
The Judge. He who judges and makes right prevail.
Adl
Çok adaletli
Al-'Adl
The Just. He who is Equitable
Latif
Lütfedici
Al-Latif
The Subtle One. He who knows the minutest subtleties of all things.
Habir
Kulunu imtihan edici
Al-Khabir
The All-Aware. He who has knowledge of the inner, most secret aspects of all things.
Halim
Yumuşaklık gösterici
Al-Halim
The Forbearing. He who is Most Clement.
Azim
Sonsuz büyük
Al-'Azim
The Magnificent. He who is Most Splendid.
Gafur
Bağışlayıcı
Al-Ghafur
The Forgiver and Hider of Faults.
Şekur
Kullukları kabul edici
Ash-Shakur
The Rewarder of thankfulnes. He who gratefully rewards good deeds.
vBulletin v3.8.3, Copyright ©2000-2024, Jelsoft Enterprises Ltd.