seva
12.11.2009, 16:28
Kurban, malî bir ibadettir. Bu ibadeti yapabilecek maddi imkana sahip olmayanlar, asgari şartlar oluşmadığı için kurban kesmekle mükellef değillerdir.
Fıkhi açıdan alabildiğine net olan bu hüküm, mükellefin hadiseye başka vecihlerden bakması ile ayrı bir alana taşınabilir ve yeni fıkhi hükümlerin konusu olabilir. Nedir farklı bakış açısı? En genel manada işin ahlaki ve vicdani boyutudur. Bugünkü rakamlar üzerinden konuşacak olursak, ortalama 400 TL'lik bir masrafla yerine getirilebilecek bu ibadete şahıs şöyle bakabilir mesela: "Ben 400 TL'yi nerelere vermiyorum ki? Borca girer, taksitle alır, yine bu ibadeti yaparım." Bu yaklaşıma kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Nitekim Hanefi fukahası mükellef olmadığı halde bu düşünce ile kurban kesmeye niyet eden ve fiilen mübaşeret eden kişinin artık kurban kesmesinin vacip olduğu içtihadını yapar. Yalnız burada şu husus gözden kaçırılmamalıdır; böyle yapan kişi söz konusu davranışı ile Hak ve halk nezdinde takdire layık olsa da, yapmayan kişi kınanmaz, kınanamaz.
Günümüzde bu durumda bulunan kişiler için ayrı bir imkan söz konusu. Bana ulaşan bazı sorularda Afrika'nın bazı ülkelerinde olduğu gibi daha ucuz kurban kesme fırsatını değerlendirsek, mükellefiyetten kurtulur muyuz denilmektedir. Başta da ifade ettiğimiz gibi, bunlar zaten mükellef değildir. Ama kendi istekleri ile kurban kesmeyi kendilerine vacip kıldılar ise; kurban ibadetini kurban yapan yani kurban olmaya ehil hayvanların zamanında kesilmesi, etinin fakir-fukaraya dağıtılması vb. herkesin bildiği hususlara riayetle, evet mükellefiyetten kurtulurlar.
Pekala bu durum teşvik edilmeli mi? Dengeyi kaçırmamak şartıyla bu soruya da evet cevabı verilebilir. Şöyle ki iletişim ve ulaşım vasıtalarındaki gelişmelerle global köy haline gelen dünya gerçeği var. Bu gerçekle iç içe yaşayan kişiler olarak dünyanın sair yerlerindeki fakirliği, ihtiyaç durumunu bugün çok net olarak görebilmekteyiz. Eskiden bunları bugünkü ölçüde ne görebiliyor, ne de biliyorduk. Görsek ya da bilsek durum yine değişmiyordu; çünkü ne ferdî ne de organize olarak yardımlarda bulunabiliyorduk.
Ama günümüzde durum değişti; Müslümanlar ister ferdî, isterse sivil ve resmî organizatör kurumlar aracılığıyla o ülkelerdeki muhtaç insanların yardımına koşabiliyorlar. Dolayısıyla bu imkanlardan istifade ederek, dünyanın dört bir yanındaki Müslüman olan-olmayan fakir insanların yardımına koşmak bizim aynı zamanda dini bir vecibemizdir. Kurban bu konuda enfes bir vesiledir.
Yalnız o coğrafyalardaki insanların yardımına koşarken kurbanın hikmetine ait bir boyutun unutulmaması lazım. O da şu; kurbanın hikmetleri bağlamında söylenebilecek fakir-fukaranın et ihtiyacını karşılama, zengin-fakir arasındaki karşılıklı saygı ve şefkat bakışlarının yenilenmesi, toplumsal huzurun sağlanması -kutlama şekillerindeki farklılıklar mahfuz- adı üzerinde bayramın kutlanması gibi şeyler, kurbanın mahallinde kesilmesi ile mümkündür.
Böyle bir ihtimal en azından şu an itibarıyla söz konusu olmamakla beraber ifade edelim; sırf daha ucuz diye mahallinde kurban kesmenin terki, külliyet kesbetmesi durumunda nesiller boyu altından kalkılmayacak başka içtimai yaralara sebebiyet verebilir.
İbadetlerin yapılış gerekçesi Allah'ın emridir. Hedef O'nun rızasıdır. Hikmet fakir-fukaraya yardımdan, yardım etmenin hazzını alma, zengin-fakir arasındaki uçurumu kapatmadan, ekonomik sirkülasyonu sağlayacak canlandırmaya kadar birçok şeydir. Vurgulamaya çalıştığımız lokal-global dengesini sağlamak ise hepimizin vazifesidir.
Ayetle bitirelim: "Kurbanlarınızın ne etleri ne de kanları asla Allah'a ulaşacak değildir. Lakin O'na ulaşan tek şey, kalblerinizde beslediğiniz takvadır, Allah saygısıdır." (22/37).
Fıkhi açıdan alabildiğine net olan bu hüküm, mükellefin hadiseye başka vecihlerden bakması ile ayrı bir alana taşınabilir ve yeni fıkhi hükümlerin konusu olabilir. Nedir farklı bakış açısı? En genel manada işin ahlaki ve vicdani boyutudur. Bugünkü rakamlar üzerinden konuşacak olursak, ortalama 400 TL'lik bir masrafla yerine getirilebilecek bu ibadete şahıs şöyle bakabilir mesela: "Ben 400 TL'yi nerelere vermiyorum ki? Borca girer, taksitle alır, yine bu ibadeti yaparım." Bu yaklaşıma kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Nitekim Hanefi fukahası mükellef olmadığı halde bu düşünce ile kurban kesmeye niyet eden ve fiilen mübaşeret eden kişinin artık kurban kesmesinin vacip olduğu içtihadını yapar. Yalnız burada şu husus gözden kaçırılmamalıdır; böyle yapan kişi söz konusu davranışı ile Hak ve halk nezdinde takdire layık olsa da, yapmayan kişi kınanmaz, kınanamaz.
Günümüzde bu durumda bulunan kişiler için ayrı bir imkan söz konusu. Bana ulaşan bazı sorularda Afrika'nın bazı ülkelerinde olduğu gibi daha ucuz kurban kesme fırsatını değerlendirsek, mükellefiyetten kurtulur muyuz denilmektedir. Başta da ifade ettiğimiz gibi, bunlar zaten mükellef değildir. Ama kendi istekleri ile kurban kesmeyi kendilerine vacip kıldılar ise; kurban ibadetini kurban yapan yani kurban olmaya ehil hayvanların zamanında kesilmesi, etinin fakir-fukaraya dağıtılması vb. herkesin bildiği hususlara riayetle, evet mükellefiyetten kurtulurlar.
Pekala bu durum teşvik edilmeli mi? Dengeyi kaçırmamak şartıyla bu soruya da evet cevabı verilebilir. Şöyle ki iletişim ve ulaşım vasıtalarındaki gelişmelerle global köy haline gelen dünya gerçeği var. Bu gerçekle iç içe yaşayan kişiler olarak dünyanın sair yerlerindeki fakirliği, ihtiyaç durumunu bugün çok net olarak görebilmekteyiz. Eskiden bunları bugünkü ölçüde ne görebiliyor, ne de biliyorduk. Görsek ya da bilsek durum yine değişmiyordu; çünkü ne ferdî ne de organize olarak yardımlarda bulunabiliyorduk.
Ama günümüzde durum değişti; Müslümanlar ister ferdî, isterse sivil ve resmî organizatör kurumlar aracılığıyla o ülkelerdeki muhtaç insanların yardımına koşabiliyorlar. Dolayısıyla bu imkanlardan istifade ederek, dünyanın dört bir yanındaki Müslüman olan-olmayan fakir insanların yardımına koşmak bizim aynı zamanda dini bir vecibemizdir. Kurban bu konuda enfes bir vesiledir.
Yalnız o coğrafyalardaki insanların yardımına koşarken kurbanın hikmetine ait bir boyutun unutulmaması lazım. O da şu; kurbanın hikmetleri bağlamında söylenebilecek fakir-fukaranın et ihtiyacını karşılama, zengin-fakir arasındaki karşılıklı saygı ve şefkat bakışlarının yenilenmesi, toplumsal huzurun sağlanması -kutlama şekillerindeki farklılıklar mahfuz- adı üzerinde bayramın kutlanması gibi şeyler, kurbanın mahallinde kesilmesi ile mümkündür.
Böyle bir ihtimal en azından şu an itibarıyla söz konusu olmamakla beraber ifade edelim; sırf daha ucuz diye mahallinde kurban kesmenin terki, külliyet kesbetmesi durumunda nesiller boyu altından kalkılmayacak başka içtimai yaralara sebebiyet verebilir.
İbadetlerin yapılış gerekçesi Allah'ın emridir. Hedef O'nun rızasıdır. Hikmet fakir-fukaraya yardımdan, yardım etmenin hazzını alma, zengin-fakir arasındaki uçurumu kapatmadan, ekonomik sirkülasyonu sağlayacak canlandırmaya kadar birçok şeydir. Vurgulamaya çalıştığımız lokal-global dengesini sağlamak ise hepimizin vazifesidir.
Ayetle bitirelim: "Kurbanlarınızın ne etleri ne de kanları asla Allah'a ulaşacak değildir. Lakin O'na ulaşan tek şey, kalblerinizde beslediğiniz takvadır, Allah saygısıdır." (22/37).