PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : SİVAS'TA ESKİ RAMAZANLAR VE İFTAR SOFRALARI


Sabiha Serin
11.08.2010, 09:59
SİVAS’TA ESKİ RAMAZANLAR VE İFTAR SOFRALARI

Nerede çocukluğumdaki eski ramazanlar,eski bayramlar hey gidi günler hey!. Öyle sanıyorum ki bizim kuşaktaki insanların birçoğu “Hey gidi günler, hey” derken bazen gözlerinin pınarlarından buğulu, anılarla akan birkaç damla gözyaşı, geçmişe duyulan özlem ve bazen de şu an yaşadığı insan iletişiminin verdiği bir kahırla böyle düşünüyorlardır. Peki ama bu eskiye özlem neden? Günümüzde bilim, teknik, teknoloji içinde yaşadığımız halde insanlar gerçek mutluluğu neden yakalayamıyorlar? Teknolojinin yararları elbette ki var. Çünkü çağımızda teknolojinin yenilikleri tüm yaşamımızı olumlu yönde geliştirdi. Fakat bana göre televizyon ve bilgisayar, insanları yalnızlığa sürükleyerek içe kapanmasına, aile ilişkilerinin kopmasına neden olmaktadır. Televizyonun hayatımıza girmesinden sonra insanlar birbirine gidip gelmeyi bıraktı. Anne ve babaların ellerindeki televizyon kumandaları aile içinde paylaşımı ve iletişimi bitirdi.
Elbette ki teknolojinin yaşamımıza getirdiği yenilikler tartışılmaz. Ama teknolojinin getirdiği yeniliklerin de doğru zamanda, doğru yerde ve doğru biçimde kullanılması gerekir. Baktığımızda ise aileler hem kendi aile içi, hem de eş, dost akraba ilişkilerindeki paylaşımları unuttular. Çocuklar televizyon ve bilgisayarın büyüsüne kapılmış bir halde aile yuvası sıcaklığını hissetmiyorlar bile. Bütün bunların etkisiyle akrabalık ilişkileri ve bazı geleneklerimiz de yavaş yavaş unutuluyor. Eski güzel aile ilişkileri unutulunca da başlıyoruz “Hey gidi günler hey!” demeye. Sonrada haklı olarak eski gelenek ve göreneklerimizi, çocukluğumuzdaki eski bayramlarımızı özlüyoruz.

Çocukluğumuzdaki Ramazan Hazırlıkları

Çocukluğumda Ramazan’ın geldiğini büyüklerimizin koşuşturmalarından anlardık. Günler öncesinden kuskuslar, erişteler, tarhanalar, turşular yapılır; dolmalık yeşilbiberler, patlıcanlar evin güneş gören dış kısmında uygun bir yere iplerle asılarak kurutulurdu. Kıymalıklar dış kenarlarına çamur sürülen bakır leğenler de ( çamur leğenin ve kıymanın kor ateşte yanmaması için sürülür) bahçede odun ateşi ile yanan ocakta kavrulur, daha sonra kışın yemeklerde kullanılırdı. Kıyma kavrulduktan sonra bayat ekmeğin üzerine sıcak kıyma ilave edilir ve çevredekilere ikram edilirdi. Buna halk arasında ekmek bandırma denirdi. Kıymalık günü çoluk çocuk bir bayram havası solurdu. Bulgurlar ise komşularla birlikte yine bahçede ya da evde ayıklanırdı. Bir eşeğin boynuna iple bağlanarak sürülen bulgur makinesini taşıyan bulgurcu mahalle mahalle, “Bulgurcu geldiii hanııım...” diye bağırarak dolaşırdı. Ev ev herkesin bulgurunu çekerlerdi. Duyanlar duymayanlara haber verir, o gün mahallede şenlik olurdu. Biz çocuklar ise okuldan eve geldiğimizde kapış kapış annelerimizin bizim için ayırdığı bulgurun tozuna (kepek) şeker ilave edip yerdik. Annelerimiz bulgurları elekle eleyerek pilavlık ve köftelik bulguru ayırırdı. En ufak bulgura düğülcek denirdi. Bilhassa kemikli kıyma ile pişirilirse düğülcek çorbasının tadına doyum olmazdı. Kok kömürü ile yakılan maltızların üzerinde bakır tencerelerde yemekler pişerdi. Bahçede ocaklar odun ateşi ile yanar, ocağın üzerinde kazanlarla sular ısıtılır, bu sularla çamaşırlar elde leğenlerde yıkanırdı. Evdeki kilimler, paspaslar yıkanarak temizlenmiş olan evlerle insanlar ramazana hazır olurlardı.

Ramazan da İlk Sahur Heyecanı

İlk gece davul sesleriyle uyandığımızda annemizin sahurda uyanıp yeni pişirdiği hakiki tereyağlı taze pilavın kokusu buram buram etrafa yayılırdı. İlk gece pilav yemenin haneye bereket getireceğine ve ramazanın kolay ve çabuk geçeceğine inanılırdı. Mercimekli bulgur pilavının da tok tutacağı söylenirdi. Sahur hazırlığı olarak bazen annelerimiz akşamdan ‘bişi’ denen hamuru yoğurur ve ekşimesi için üzerine temiz ıslak bez örtüp yatarlardı. Sahurda küçük tüp üzerinde ki kızgın yağda kızartılan “ bişi” ler sıcak sıcak yenirdi. Bişinin yanında ise ya taze demlenmiş çay ya da erik ekşisi (İncaz) sulandırılarak içilirdi. Bazen de sahurda kavurma eriştesi pişirirlerdi.(Eriştenin kavrulmuş hali) Eskiden büyükler evden erişteyi eksik etmezlerdi. Daha kış bile gelmeden birkaç ev toplanıp evlerdeki bahçelerde neşe içerisinde birbirleriyle yardımlaşarak erişte ve kadayıf yaparlardı. Hatta hanımlar birbirlerine, Sivas’ın doğal , öz şivesiyle “Gız anam erişteyi hangi gün yapsak ki ? eriştesiz ev olmaz, şurdanağrı (aniden) bir gelen olursa hemen erişte süzeriz de garınlarını doyururuz, yer yarılır adam çıkar anam he mi gı” derlerdi. Sonrada gayretle eriştelerini, kadayıflarını, kuskuslarını hep birlikte yaparlardı.Biz çocuklarda arasında peynir olan fetilleri,(yufka) yağlamaları yiyerek bayram ederdik. Şimdi ise eriştelerin yerini makarnalar aldı.
İşte dostluk, işte paylaşım, işte güzellikler…

Davulcular Ve Çocukluğumuzdaki İlk Oruç

Annelerimiz sahur sofrasını hazırlarken evdeki erkeklerden birisi de davulcuyu evin kapısına çağırıp bahşiş verirdi. O zaman davulcu ev sahibinin istediği parçaları çalar, hatta mahalledeki diğer komşu delikanlılar bahçeye çıkıp halay dahi çekerlerdi. Eğer o ev iyi bir bahşiş vermiş ise davulcu ertesi gün o evin penceresinin ışıkları yanmadan, onları uyandırmadan kapının önünden gitmeyerek davulunu çalmaya devam ederdi. Çünkü sahurda davul sesiyle uyanmak ramazanın ayrı bir güzelliğiydi. Daha sonra davulcular bayram sabahı ev ev gezerek ramazan boyunca uyandırdıkları evlerin hem bayramını kutlar hem de çamsakızı çoban armağanı hak ettikleri bahşişlerini ve şekerlerini toplarlardı. Ev sahipleri de seve seve bahşiş verir, şeker ikram ederdi. Hatta bayram sabahı bile bazı evler davulcuyu çağırır ve kapısının önünde davul çaldırırdı.
Herkes sahura kalkmayı zevkli bir görev olarak yerine getirirdi. Eğer çocuklar sahura kaldırılmazsa sabahleyin ağlarlar ve davulcuyu göremedik diye üzülürlerdi. İlk gün genellikle küçüklere de oruç tutturulurdu. Bazen iftara kadar dayanamayıp acıkır, mızmızlanırdık. O zamanda bazen büyüklerimiz orucumuzu bozdurarak susmamız için mecburen yemek yedirirlerdi. Bu kez de orucumuz bozuldu diye ağlardık. En sonunda bize “Neyse bu sefer direkli tuttun, yarın yine oruç tutarsınız” diyip bizleri kandırıp sustururlardı. İlkokul çağlarında Ramazan’da en az yedi gün oruç tutardı çocuklar. Bilhassa Kadir Gecesi ve Arife günü iftar vakti oruç tuttuk diye büyüklerimiz bizi evin içinde bir iki adım sırtında gezdirir, horoz şekeri ile ödüllendirirlerdi. Tekrar sırtta gezdirilmek ve horoz şekeri yemek için ertesi gün o hevesle tekrar oruç tutardık. Daha yedi yaşımızda iken büyüklerimizin oruç tutmayı böylelikle bizlere zevkli hale getirmeleri sayesinde bizler büyüdükçe oruç tutmanın kolaylığını, önemini ve sevabını öğrendik. .

İftar Sofraları ve Misafirler

Ramazanda iftar soframızda misafir eksik olmazdı. Ailemizdeki en yaşlı büyüklerimizin evi ayrı ise ramazanın ilk günü oraya iftara gidilirdi. İlk oruç şenlikle, hep birlikte orada açılırdı. Büyüklerimiz iftara aniden gitmenin daha sevap olduğunu söylerdi. Ramazan süresince aile büyüklerimizden evlerinde yalnız yaşayanlar var ise onların kendi isteğine bırakılmadan evlerimize zorla getirir, ramazanı onlarla birlikte geçirmeye özen gösterirdik. Ramazan şenlikle, kalabalık sofralarla güzelleşir ve bereketli olurdu.
İftardan sonra eğer derslerimiz uygun ise büyüklerimiz ile camiye, teravi namazına heyecanla giderdik. Teravi namazına mahalledeki bayanlar grupça giderek birbirlerine ‘Teravi arkadaşım’ derlerdi. Bazen ben iftar yemeğimi acele acele yer, kapı kapı gezerek komşu teyzeleri ve arkadaşlarımı teravi namazı için toplardım ve hep beraber mahallemizdeki camiye giderdik. Çok küçük olduğumuz için namaz kılmayı yeni yeni öğreniyorduk. Namaz başlayınca da çocukluk işte kıkır kıkır gülmeye başlardık. Namaz esnasında selam veren annelerimiz bize kızar, sustururlar, namaz bittikten sonra da biz çocukları dizlerinin dibine oturttururlar, bizlere namazla ilgili nasihat ederlerdi. Çocukluğumuzdaki sevecen ve yapıcı öğütler ile namaz kılmayı ve zamanla dini bilgileri öğrenmiş olduk.
İftar vakti sofralarımızdaki yemeklerden ayrı tabaklara konup, değişiklik olsun diye komşulara verilirdi. Tabii onlardan da bize gelirdi. Buda komşuluk ilişkilerinin daha sıcak ve samimi olmasını sağlardı. Şu an da bu güzel alışkanlıklarımız bazı evlerde halen devam ediyor. Genellikle aile büyüklerimiz rahmetlik olduktan sonra insanların birbiri ile iletişim ve paylaşımları azaldı. Ramazan geldiğinde aileler diğer günlerdeki akşam yemekleri gibi yemeklerini yiyorlar. Oysa iftar sofraları misafirlerle şenlenir ve güzelleşir. Ramazanların eskisi gibi şevkli ve güzel olmamasının nedeninin ekonomik koşullar yüzünden olduğunu öne süren olabilir. Bence bu bahanedir, önemli olan ramazan ve iftar coşkusunu eş dostla birlikte paylaşmaktır. İftar sofrasında yemeğin miktarı ve çeşidinden çok, içten bir samimiyetle, güler yüzle, şenlikle bir araya gelinmesi, ramazan ve iftarın güzelliklerini yaşatır insana. Çünkü büyüklerimiz bize “ İftar sofraları misafirlerle şenlenir ve bereketli olur, hatta akrabalara haber vermeden aniden iftara gitmekte daha sevaptır “ derlerdi.
Her ne kadar şu anda Ramazan ayında bazı geleneklerimizi korumak ve yaşatmak istesek de ne yazık ki eski ramazan coşkusu ve zevkini göremiyoruz. Bu kez haklı olarak
“ Nerede eski ramazanlar,eski bayramlar hey gidi günler hey “ diyoruz. Sonra da eski anılarımızı yüreğimizde yaşatıp iç çekiyoruz.
Toplum olarak tüm insan iletişimimizde sevgi, saygı, birlik ve beraberlik, tutkunluk, paylaşım, dayanışmanın olacağı bir yaşam olması dileklerimle…


SABİHA SERİN
Şair Araştırmacı Yazar
SİVAS

Not: Anlatmaya çalıştığım Ramazan hazırlıkları ve şiveler
Sivas ve yöresi Halk Kültürüne göredir.

Salim58
11.08.2010, 10:16
Çok güzel dile getirmişsiniz Sabiha hanım teşekkürler.okudukça eski ramazanlara şöyle bir gittim ve öylesine dalmışımki birde baktım bu güzel yazınızın sonu gelmiş.Bize söyleyecek birşey bırakmamışsınız.

Nekadar dememeye çalışsamda demeden'de duramıyorum.Nerede eski ramazanlar,eski bayramlar hey gidi günler heyyyyy.....

Kardelencicegi
11.08.2010, 10:53
Payalsim icin emeginize ellerinize saglik Sabiha hanim.
Ben nerede o eski Ramazanlar diyemiyecegim. Türkiyede hic Ramazan yasamadim.
Sizleride kiskandim valla. Ömrüm olursa birgünde bana nasip olur insallah.

Öyle güzel ve akici bir sekilde anlatmissiniz ki imrendim.
O eski ramazanlarda yasamayi cook isterdim.
sizler cok sansliymissiniz bana nisbeten.

“ Nerede eski ramazanlar,eski bayramlar hey gidi günler hey “ diyoruz. Sonra da eski anılarımızı yüreğimizde yaşatıp iç çekiyoruz.

Toplum olarak tüm insan iletişimimizde sevgi, saygı, birlik ve beraberlik, tutkunluk, paylaşım, dayanışmanın olacağı bir yaşam olması dileklerimle…


[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])

filografozan
11.08.2010, 11:05
Çok güzel dile getirmişsiniz Sabiha hanım teşekkürler.okudukça eski ramazanlara şöyle bir gittim ve öylesine dalmışımki birde baktım bu güzel yazınızın sonu gelmiş.Bize söyleyecek birşey bırakmamışsınız.

Nekadar dememeye çalışsamda demeden'de duramıyorum.Nerede eski ramazanlar,eski bayramlar hey gidi günler heyyyyy.....

salim kardeş,ramazanlar halen çok yeni,güzel ve heyecanlı;ama eskiyen bizleriz galiba.özlem bizlerin eskimesinden kaynaklı gibi.:)

LaEdri
11.08.2010, 12:50
Ben davulcu falan istemiyorum arkadaş.
Bu ne rezilliktir.gecenin 1inde gelip davul çalmanın neresi adetten.Vermiyecem para da pul da..

Arif Coşkun
11.08.2010, 13:08
Ramazanda değişen hiç bir şey yok aslında yukarıdaki arkadaşında dediği gibi değişen eskiyen bizleriz, belkide çocuklar kendi dünyasında yine o neşeyi heyecanı yaşıyordur.
Birde değişen yaşam koşulları ister istemez bu tür değişimi yapmak zorunda kalıyor. Çok önceleri tabiki bu kadar göç yoktu bu kadar gurbete çıkmak yoktu. O zamanlar ramazanda bayramda hep bir arada birlikte yapıldığından daha anlamlı gelirdi.
Şimdi herkes bir tarafa dağılmış, bayram lar tatil iznine dönüşmüş gitsende çoğunu evde bulamıyorsun, bu gibi durumlarda bazı özellikler beraberinde kayboluyor.
Davul meselesi günümüz çağında teknolojinin bu kadar yoğun olduğu bir zamanda bencede gereksiz gibi geliyor, vakte göre ezan okuyan saat bile var, saat yada cep teli alarmı yada daha değişik uyandırma servisi gibi şeyler var. Davul olayına ticari gözle bakıldığı için kapı kapı dolanıp para toplamak ne bilim günümüz çağında gereksiz gibi geliyor banada.
Laedri sanırım seni çok kızdırmış davulcular, çokmu musallat oldular sana :D

ŞAHBEY
11.08.2010, 14:14
zaman çok değişti dün beğendiklerimiz belki mecburiyettendi bugün biraz ters geliyor .yada o tad kalmadı. şimdi çocukları bir horoz şekeri kesmiyor hadi yarım orucun olsun diyorsun kanmıyor anlatmak lazım açıklama bekliyor hele davul şimdi gerçekten gereksiz alarmlar var ayarla seni çağırsın zaten geç saatte yatıyorsun saat ikide davul sesiyle hopla birde bişeye benzese aman yarabbi adamın beyninen beynine artık davulla kalkan sahura varmıdır benim çocukluğumda davul değil teneke çalarlardı o bile çok hoş gelirdi kulağımıza tadı o günlerde kaldı hey gidi günler heyyy

abircan
11.08.2010, 15:44
tüm müslüman dünyanın ramazanı tebrik ediyor hayırlı olmasını diliyorum
allah niyazınızı kabul eylesin

sivaslıgenç
11.08.2010, 15:57
Merak ediyorum eski Ramazanın farkı ney acaba Dün gece sahurda Babamda söyledi :D

Sorun eski yada yeni, Ramazanlarda değilde yaşı ilerleyenlerde bence hemen hemen eski Ramazan Kültürlerinin çoğu yasatılıyor ama insan ne kadarda o günleri yasaşa o eskiki tadı alamıyor ve sorun buradan kaynaklanıyorbirde metropol kültürüne alışmak bayagı zor metropolde büyüyüp yetişen çocuga bile zor , yoksa Ramazanlarda sorun yok :)

OSMAN ECE
11.08.2010, 16:04
herşey eskisi gibi tek deyişen hormonlu gıdalar

HasreT
11.08.2010, 16:04
Benim çocuklugumun hazırlıkları ,telaşı, okurken annemler geldi hep gözümün önüne onlarda da böyle koşuşturmaca, kıymalık zamanı turşu zamanı, erişte zamanı..vs aynı anlattıgınız gibi, demekki bu adetler 15-20 senedir çürümeye başlamış, çok güzel bir yazı Sabiha Hanım teşekkür ediyorum okurken gittim çocukluguma çok duygulandım Yazınızı aldım bilginize....:)