Kardelencicegi
01.09.2010, 08:18
"Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz?
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
Peygamber Efendimizin mübarek kalbi, bütün insanlara karşı bir şefkat
ve merhamet kaynağını andırıyordu. Mini mini yavrulara,
şipşirin çocuklara karşı ise bambaşka bir muhabbet, apayrı bir
şefkat besliyordu. Hele kendi çocuklarına karşı âdeta bir
şefkat ve sevgi deryasıydı.
Hz. Hatice'den dünyaya gelen üç oğlu Kasım, Abdullah ve Tâhir'i,
henüz Mekke'de iken ve bebek yaşta ebedî âleme uğurlamıştı.
Onların ebedî âleme göçüyle mübarek kalbleri oldukça teessür duymuştu.
Fakat, Hz. Mâriye'den sevgili oğlu İbrahim'in dünyaya gelişi onu bir
derece tesellî ediyordu.
Bu sebeple, bu biricik oğlunu fazlasıyla seviyordu.
Mübarek elleriyle başını okşuyor, kucağına alıp göğsüne basarak bu
sevgi ve şefkatini izhar ediyordu.
Evet, şefkat, "rahmet-i İlâhiyye'nin en lâtif, en güzel, en hoş,
en şirin cilverindendir."
Şefkatin en şirini de evlâda karşı duyulanıdır.
Çocuk ise, Cenâb-ı Hakk'ın, anne babaya muvakkaten
teslim edilmiş bir emanetidir.
İşte, Resûl-i Kibriya Efendimiz, her emanet gibi, bu emanete karşı da
gereken alâkayı esirgemiyordu. Çocuğunu, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin
bir cilvesi olarak görüyor ve onun için seviyor, bağrına basıyordu.
Hz. İbrahim, 16 ayına henüz ayak basmıştı.
Sevgili oğlunun annesi Hz. Mâriye ile birlikte oturdukları bağ içindeki evine gitti.
Peygamber Efendimiz, hasta yatan nur topu oğlunun gözlerinde eski
parlaklığı ve hareketli bakışları göremiyordu.
Gürbüz ve hareketli İbrahim, bir anda sessiz, sakin ve dünyadan
küsmüş gibi duruyordu.
Bu haliyle ebedî âleme yolcu olduğunu âdeta ifade etmek istiyordu.
Bunu fark eden Efendimiz, kucağında tuttuğu sevgili oğlunun
yavaş yavaş kayan gözlerine bakarak,
"ALLAH'ın takdirine karşı elden ne gelir, ey İbrahim?
diye buyurdu.
Az sonra İbrahim, fâni dünyaya gözlerini yumdu.
Bu esnada Efendimizin mübarek gözlerinden yaşlar boşandı.
Hz. Abdurrahmân b. Avf,
"Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağlamaktan halkı
menetmemiş miydiniz?"
deyince, Efendimiz şöyle buyurdular:
"Ey İbn-i Avf!.. Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan iki ağlayış ve
bağırışı yasakladım:
Nîmete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musibet ve
felâket sırasındaki bağırışiyla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan...
Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibarettir.
Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!"
"Göz Ağlar, Kalb Üzülür. "
Peygamber Efendimiz, yukarıdaki dersinden sonra da gözyaşlarına
hâkim olamadı. Gözleri yaşla dolunca,
"Göz yaş döker, kalb teessür duyar. Biz,
Yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz."
buyurdu ve ilâve etti:
"Vallahi, ey İbrahim! Senin ayrılığın, bizi fazlasıyla mahzun etti."
Bir erkek evlâda doyamamanin hasretli gözyaşlarını akıtan Efendimiz,
daha sonra karşısındaki dağa bakarak,
"Ey dağ!.. Eğer bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak, yıkılmış, gitmiştin! Fakat, biz, ALLAH'ın bize emrettiğini söyleriz: 'İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn.' "
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
Peygamber Efendimizin mübarek kalbi, bütün insanlara karşı bir şefkat
ve merhamet kaynağını andırıyordu. Mini mini yavrulara,
şipşirin çocuklara karşı ise bambaşka bir muhabbet, apayrı bir
şefkat besliyordu. Hele kendi çocuklarına karşı âdeta bir
şefkat ve sevgi deryasıydı.
Hz. Hatice'den dünyaya gelen üç oğlu Kasım, Abdullah ve Tâhir'i,
henüz Mekke'de iken ve bebek yaşta ebedî âleme uğurlamıştı.
Onların ebedî âleme göçüyle mübarek kalbleri oldukça teessür duymuştu.
Fakat, Hz. Mâriye'den sevgili oğlu İbrahim'in dünyaya gelişi onu bir
derece tesellî ediyordu.
Bu sebeple, bu biricik oğlunu fazlasıyla seviyordu.
Mübarek elleriyle başını okşuyor, kucağına alıp göğsüne basarak bu
sevgi ve şefkatini izhar ediyordu.
Evet, şefkat, "rahmet-i İlâhiyye'nin en lâtif, en güzel, en hoş,
en şirin cilverindendir."
Şefkatin en şirini de evlâda karşı duyulanıdır.
Çocuk ise, Cenâb-ı Hakk'ın, anne babaya muvakkaten
teslim edilmiş bir emanetidir.
İşte, Resûl-i Kibriya Efendimiz, her emanet gibi, bu emanete karşı da
gereken alâkayı esirgemiyordu. Çocuğunu, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin
bir cilvesi olarak görüyor ve onun için seviyor, bağrına basıyordu.
Hz. İbrahim, 16 ayına henüz ayak basmıştı.
Sevgili oğlunun annesi Hz. Mâriye ile birlikte oturdukları bağ içindeki evine gitti.
Peygamber Efendimiz, hasta yatan nur topu oğlunun gözlerinde eski
parlaklığı ve hareketli bakışları göremiyordu.
Gürbüz ve hareketli İbrahim, bir anda sessiz, sakin ve dünyadan
küsmüş gibi duruyordu.
Bu haliyle ebedî âleme yolcu olduğunu âdeta ifade etmek istiyordu.
Bunu fark eden Efendimiz, kucağında tuttuğu sevgili oğlunun
yavaş yavaş kayan gözlerine bakarak,
"ALLAH'ın takdirine karşı elden ne gelir, ey İbrahim?
diye buyurdu.
Az sonra İbrahim, fâni dünyaya gözlerini yumdu.
Bu esnada Efendimizin mübarek gözlerinden yaşlar boşandı.
Hz. Abdurrahmân b. Avf,
"Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağlamaktan halkı
menetmemiş miydiniz?"
deyince, Efendimiz şöyle buyurdular:
"Ey İbn-i Avf!.. Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan iki ağlayış ve
bağırışı yasakladım:
Nîmete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musibet ve
felâket sırasındaki bağırışiyla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan...
Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibarettir.
Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!"
"Göz Ağlar, Kalb Üzülür. "
Peygamber Efendimiz, yukarıdaki dersinden sonra da gözyaşlarına
hâkim olamadı. Gözleri yaşla dolunca,
"Göz yaş döker, kalb teessür duyar. Biz,
Yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz."
buyurdu ve ilâve etti:
"Vallahi, ey İbrahim! Senin ayrılığın, bizi fazlasıyla mahzun etti."
Bir erkek evlâda doyamamanin hasretli gözyaşlarını akıtan Efendimiz,
daha sonra karşısındaki dağa bakarak,
"Ey dağ!.. Eğer bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak, yıkılmış, gitmiştin! Fakat, biz, ALLAH'ın bize emrettiğini söyleriz: 'İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn.' "
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])