Kardelencicegi
28.12.2010, 23:53
Çoban ve Ağaç
Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir
elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse,
onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi.
Bu ihtiyarın elmasını ver artık". Ve bir elma düşerdi, en güzelinden,
en olgunundan.
Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve
küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra,
babasından kalan Kuran´ını okumaya koyulurdu.
Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun
için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye
kalanı kullanırdı.
Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede
serpilip meyve vermeye başlamıştı.
Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı
en güzel elmayı şıp diye koparırdı.
Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse
bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti.
Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi?
Onu bir evlat sevgisiyle okşarken :
"Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi."
Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.
Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı
çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi.
Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi.
Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense birşey düşmemişti.
Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini.
Beklediği şey bir türlü gelmiyordu.
Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken,
ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini.
Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu.
İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları
da vücudunu taşıyamaz olmuştu.
Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki
caminin her zamankinde daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Birşey hatırlamıştı.
Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :
"Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak.
"Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu günün Ramazan´ın ilk günü olduğunu ?"
Eklenme: 22-08-2009
C)alinti..
Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir
elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse,
onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi.
Bu ihtiyarın elmasını ver artık". Ve bir elma düşerdi, en güzelinden,
en olgunundan.
Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve
küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra,
babasından kalan Kuran´ını okumaya koyulurdu.
Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun
için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye
kalanı kullanırdı.
Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede
serpilip meyve vermeye başlamıştı.
Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı
en güzel elmayı şıp diye koparırdı.
Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse
bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti.
Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi?
Onu bir evlat sevgisiyle okşarken :
"Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi."
Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.
Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı
çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi.
Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi.
Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense birşey düşmemişti.
Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini.
Beklediği şey bir türlü gelmiyordu.
Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken,
ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini.
Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu.
İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları
da vücudunu taşıyamaz olmuştu.
Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki
caminin her zamankinde daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Birşey hatırlamıştı.
Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :
"Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak.
"Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu günün Ramazan´ın ilk günü olduğunu ?"
Eklenme: 22-08-2009
C)alinti..