PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Darbe sever Demirel


mansur58
07.04.2012, 03:30
Önce bir alkış koptu sonra başında beyaz yazması, elinde oğlunun fotoğrafıyla Berfo Ana girdi.

Mahkeme Başkanı, "Anamız Kürt. Tercüman gerekiyor mu?" diye sordu.

"Orhan Miroğlu tercüme eder" diyenler oldu. Ama yakınları, "yok Türkçe biliyor" dedi.

Berfo Ana Türkçe biliyor. Hem de ne Türkçe. Hiçbir bölgede, hiçbir lehçede konuşulmayan bir Türkçe.

Evladının mezarına ulaşmak isteyen bir ananın Türkçesi.

Söz verildi.

"Kenan Evren utanmadın mı, beni çocuğumu böyle ettin" dedi.

"Allah senin evin yıkılsın, ocağın yıkılsın. Utanmaz, korkma. Senin ocağın söne. Sen benim ocağımı söndürdün" diye konuştu.

TCK'nın ilgili maddesinin de, Anayasa'nın da orada bir hükmü kalmadı.

Bükülmüş beli, titreyen sesiyle, 104 yaşında evladının mezarını arayan bir ana konuştu.

Tüylerim diken diken oldu.

"Evren ve Şahinkaya ile göz göze gelmek isterdim" dedi Ahmet Cihan.

"Ağabeyim Süleyman Cihan kimliğiyle gözaltına alındı. Ama biz aile olarak takipçisi olmamıza rağmen, ağabeyim öldürüldü ve kimsesizler mezarlığına gömüldü" diye anlattı.

Ama ölümünden de haber alamamışlar. Ta ki mahkeme başkanının ısrarlı takibine kadar.

"Ölüm tutanağının altında Mehmet Ağar ile İbrahim Şahin'in imzası vardı" diye ekledi.

Yaşlı bir çınar gibi duruyordu bir kadın.

"Adım Gül Erdost" dedi.

"yayıncı İlhami Erdost'un eşiyim"

İlhami Erdost gözaltına alındığında kızı 6 aylık, kendisi ise 28 yaşında iki çocuk annesiymiş.

"Evde yasak olmayan 2 kitaptan dolayı alındı İlhami" dedi. Başladı anlatmaya." 3 saat dövüldükten sonra koğuşa girince öldürüldü" Tane tane anlatıyordu. Belli ki 32 yıldır o anı tekrarlayarak yaşlanmış.

"Ölümünden 3 gün sonra haberimiz oldu"

"Diyarbakır cezaevinde Esat Oktay Yıldıray'ın ekibi tarafından bir kadın tecavüze uğradı. Çocuğu doğurmak zorunda kaldı. Ve evlatlık verdi. Hiçbir şey 12 Eylül'de tecavüze uğrayan kadınların durumunu düzeltemez" diye anlatmaya başladı Nimet Tanrıkulu.

"Beni Gayrettepe'de çırıl çıplak soydular ve dokundular" diye ilave etti.

Orhan Miroğlu, Diyarbakır cezaevindeki olayları anlattı. Köpek Co'ya her gün düzenli olarak verdikleri tekmili, kışın ortasında çırıl çıplak soyulup, soğuk suyla dökülmesini ve gördüğü işkenceleri anlattı.

12 Eylül'de gördükleri işkenceleri anlatırken, o anı yaşıyor gibilerdi.

İnsanlığımdan utandım. Kimyam bozuldu. Boğulacak gibi oldum.

12 Eylül'le mücadeleyi, koltuk sevdasına indirgeyen Süleyman Demirel'in bu insanları dinlemesini isterdim.

"11 Eylül günü akan kan 12 Eylül günü nasıl durdu?" diye sormuştu Demirel.

Cevabı yine kendisi vermişti:" Kanlar, Evren'i Çankaya'ya taşımak için aktı"

İşte o kanlar, bu insanların kanıydı Süleyman bey.

104 yaşındaki Berfo ananın mezarını dahi bulamadığı oğlu Cemil Kırbayır'ın, yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren'in, eşitlik olması için ipe çekilen Mustafa Pehlivanoğlu'nun kanıydı.

Başbakanlıktaki makam koltuğunun döşemesi değil, o insanların bedeniydi.

Hem de Evren'i Çankaya'ya taşımak için akan 5600 gencimizin kanıydı.

Anlaşılan o ki, 12 Eylül'le hesaplaşmayı, darbeyle kaybettiğiniz koltuğunuzu geri almak olarak görmüşsünüz.

"Ben 12 Eylül'le hesaplaştım" diyorsunuz. Nasıl hesaplaşmışsınız?"12 Eylül'de ben başbakandım. Başbakanlık elimden alındı. Bu halk beni önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı yaptı. Böylece 12 Eylül'le hesaplaştım"

Demek ki sizin derdiniz kaybettiğiniz koltuğunuza kavuşmakmış.

Ama Gül Erdost, cezaevinde öldürülen İlhan Erdost'a kavuşamadı. Tecavüze uğrayıp hamile kalan kadın bir daha bekaretine kavuşamadı.

Siz kaybettiğiniz koltuklarınıza kavuşunca bu ülkenin darbeyle mücadelesi başarıya erdi diye mi düşündünüz.

Açıklamalarınızdan anlaşılıyor ki, öyle düşünmüşsünüz. Hatta bu düşüncenizle darbenin lideri Evren'i bile şaşırtmışsınız.

Ama biz şaşırmadık Sayın Demirel.

Yıllarca darbe mağduru olarak meydanlardan oy toplarken, göreve gelince ilk işiniz askere Cumhurbaşkanlığı'nın yolunu açmak olduğunun farkındayız. Cevdet Sunay'a cumhurbaşkanlığını siz önerdiniz. 12 Mart'ın hükümetine siz bakan verip, destek oldunuz. Yıllarca siyasi mirasını yediğiniz demokrasi şehidi Menderes'e iade-i itibar etmeyi aklınızın ucundan geçirmediğiniz gibi, mezarını nakletme işini bile yapamadınız.

Darbeyle hesaplaşmanın toplumda bölünmeye yol açacağını savunmuşsunuz. Onun için barışmayı öneriyorsunuz. "Çankaya'ya çıkacağıma dağa çıkarıp" deyip, koşa koşa görev aldığınız günleri biliyoruz.

Siz yapmadınız bari bırakın da millet, darbelerle hesaplaşmasını yapsın.

Hani bir Stockholm sendromu var ya, celladına aşık olma durumu.

Sizin, "Darbe aşkınızı" tarif etmeye, o dahi yetmiyor.

Çünkü sizin ki, tutkulu bir aşk.

O yüzden bir, "Darbe sever" olarak 12 Eylül'ün utanç müzesinde yerinizi aldınız Sayın Demirel...

Abdulkadir Selvi

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]