sivaslınet
05.06.2012, 22:50
Varsa yoksa başkanlık sistemine ya da ‘başkan babalığa’ dönük hesaplar, öyle mi?.. Sayın Başbakan, kim bilir, belki de aslınıza dönüyorsunuz veyahut genlerde zaten mevcut milliyetçilik ve muhafazakârlık, demokrasi ve özgür düşünceyi arka plana itiyor.
Tayyip Erdoğan, maşallah, Zaloğlu Rüstem gibi. Elinde koca bir pala, ya Allah bismillah deyu, durmadan her yana sallıyor kelle almak için...
İyi ki son haftalarda denizlerdeydim. Yoksa arada benim kelle de kazaya gidebilirdi.
Sayın Başbakan;
Ne bu şiddet, bu celal?..
Dilin kemiği yoktur ama bu kadarı da olmaz. Eskilerin bir sözü vardır, “Ağız torba değil ki büzesin” derler.
Son haftalardaki çıkışlarınız ve yaşanan bazı olaylar bana bu sözü hatırlattı.
Kürtaj, sezaryen...
Uludere...
“Her kürtaj bir Uludere’dir.”
Tek din...
Dindar nesil...
Ölüsevici...
İdris Naim Şahin...
O tüyler ürpertici gazeteciler ve tasma açıklaması.
Despot aydınlar...
BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için KCK fezlekesi.
Fazıl Say davası.
Ağzınızdan neredeyse hiç düşmeyen hainlik söylemi.
BDP’ye dönük kalleşlik sözü.
Uludere konusundaki “Özür açıklanmaz, dilenir” başlıklı yazısı üzerine işinden olan Yeni Şafak’ın Washington temsilcisi, değerli meslektaşım Ali Akel...
Arena stadyumundaki siyasal gösterinin büründüğü otoriter liderlik halleri...
Kürt sorunu konusunda derinlik ve inandırıcılıktan yoksun olan son Diyarbakır konuşması...
Sayın Başbakan;
Bu liste kolayca uzatılabilir.
Ayrıntıya girmek istemiyorum.
Bu konuların hiç birinde sizinle aynı fikirde değilim.
Siyah beyaz düşünüyoruz.
Olabilir.
Farklı düşünmektir demokrasileri demokrasi yapan.
Ancak siz, bir Başbakan olarak, yalnız farklı düşünmüyorsunuz.
Aynı zamanda sizin gibi düşünmeyenlere öfke saçıyorsunuz.
Sizden farklı düşünenlere hoşgörünüz yok.
Sizin gibi düşünmeyenlere tahammülünüz kalmamış.
Sizin gibi düşünmeyenlerin sesini kısmanın peşindesiniz. Bunun kırmızı sinyalleri yanıp sönüyor.
Yazık.
Sayın Başbakan;
Öylesine bir diliniz, öylesine bir üslubunuz var ki.
İtici, otoriter.
Bir devlet dili bu.
Ya da devletlu bir dil.
Eskiden böyle değildi.
Şunu iyi bilin:
Böylesine bir dil ve üslupla Türkiye iyiliklere doğru yol alamaz. Her şeyin doğrusunu siz bilemezsiniz çünkü...
Doğruları, gerçekleri kendi tekeline alabileceğini sanan liderlerle barış ve demokrasi yollarında yürünemez.
Tarihte bu defalarca kanıtlanmıştır.
Uludere’deki acılı bir Kürt kadını, “Tayyip Erdoğan, her konuşmasıyla bizi bir kere daha bombalıyor” demiş.
Bu söz benim içimi acıttı.
Bilemiyorum, bu sözün arkasında yatan acıyı hiç düşündünüz mü? Ya da bir ara vakit ayırıp hissetmeye çalıştınız mı?
Keşke...
Ama ihtimal veremiyorum.
Siz de eskiler gibi, kendi kendisiyle dolu, meşbu bir lider haline geliyorsunuz büyük bir hızla.
Anlaşılan o ki, farklı sesler kulağınızı tırmalıyor. Farklı görüşler sizi rahatsız ediyor. Farklılıklar sizi ürkütüyor.
Sayın Başbakan;
Kafanızın arkasında tek adamlık mı var?
Stadyumdaki büyük siyasal gösteriyle düğmesine bastığınız başkanlık yürüyüşü bunun için mi? Yoksa başkan baba mı olmak istiyorsunuz?
Sanki bir aceleniz var.
Acele işe şeytan karışır.
Son dönemde muhafazakârlığa, milliyetçiliğe damardan girmiş durumdasınız.
Başka hiçbir şey umurunuzda değil, öyle gözüküyor. Oyların yüzde 50’nin üzerinde seyrini sağlamak, anlaşılan, tek derdiniz. Varsa yoksa başkanlık ya da yarı-başkanlık sistemine dönük hesaplar...
Öyle mi?
Sayın Başbakan;
Kim bilir, belki de aslınıza dönüyorsunuz; genlerinizde zaten mevcut milliyetçilik ve muhafazakârlık demokrasi ve özgür düşünceyi arka plana itiyor.
Arada bir vakit ayırıp kendi kendinizle iç hesaplaşma yaptığınız oluyor mu, nereden gelip nereye gidiyorum diye?...
-Hasan CEMAL-
Tayyip Erdoğan, maşallah, Zaloğlu Rüstem gibi. Elinde koca bir pala, ya Allah bismillah deyu, durmadan her yana sallıyor kelle almak için...
İyi ki son haftalarda denizlerdeydim. Yoksa arada benim kelle de kazaya gidebilirdi.
Sayın Başbakan;
Ne bu şiddet, bu celal?..
Dilin kemiği yoktur ama bu kadarı da olmaz. Eskilerin bir sözü vardır, “Ağız torba değil ki büzesin” derler.
Son haftalardaki çıkışlarınız ve yaşanan bazı olaylar bana bu sözü hatırlattı.
Kürtaj, sezaryen...
Uludere...
“Her kürtaj bir Uludere’dir.”
Tek din...
Dindar nesil...
Ölüsevici...
İdris Naim Şahin...
O tüyler ürpertici gazeteciler ve tasma açıklaması.
Despot aydınlar...
BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için KCK fezlekesi.
Fazıl Say davası.
Ağzınızdan neredeyse hiç düşmeyen hainlik söylemi.
BDP’ye dönük kalleşlik sözü.
Uludere konusundaki “Özür açıklanmaz, dilenir” başlıklı yazısı üzerine işinden olan Yeni Şafak’ın Washington temsilcisi, değerli meslektaşım Ali Akel...
Arena stadyumundaki siyasal gösterinin büründüğü otoriter liderlik halleri...
Kürt sorunu konusunda derinlik ve inandırıcılıktan yoksun olan son Diyarbakır konuşması...
Sayın Başbakan;
Bu liste kolayca uzatılabilir.
Ayrıntıya girmek istemiyorum.
Bu konuların hiç birinde sizinle aynı fikirde değilim.
Siyah beyaz düşünüyoruz.
Olabilir.
Farklı düşünmektir demokrasileri demokrasi yapan.
Ancak siz, bir Başbakan olarak, yalnız farklı düşünmüyorsunuz.
Aynı zamanda sizin gibi düşünmeyenlere öfke saçıyorsunuz.
Sizden farklı düşünenlere hoşgörünüz yok.
Sizin gibi düşünmeyenlere tahammülünüz kalmamış.
Sizin gibi düşünmeyenlerin sesini kısmanın peşindesiniz. Bunun kırmızı sinyalleri yanıp sönüyor.
Yazık.
Sayın Başbakan;
Öylesine bir diliniz, öylesine bir üslubunuz var ki.
İtici, otoriter.
Bir devlet dili bu.
Ya da devletlu bir dil.
Eskiden böyle değildi.
Şunu iyi bilin:
Böylesine bir dil ve üslupla Türkiye iyiliklere doğru yol alamaz. Her şeyin doğrusunu siz bilemezsiniz çünkü...
Doğruları, gerçekleri kendi tekeline alabileceğini sanan liderlerle barış ve demokrasi yollarında yürünemez.
Tarihte bu defalarca kanıtlanmıştır.
Uludere’deki acılı bir Kürt kadını, “Tayyip Erdoğan, her konuşmasıyla bizi bir kere daha bombalıyor” demiş.
Bu söz benim içimi acıttı.
Bilemiyorum, bu sözün arkasında yatan acıyı hiç düşündünüz mü? Ya da bir ara vakit ayırıp hissetmeye çalıştınız mı?
Keşke...
Ama ihtimal veremiyorum.
Siz de eskiler gibi, kendi kendisiyle dolu, meşbu bir lider haline geliyorsunuz büyük bir hızla.
Anlaşılan o ki, farklı sesler kulağınızı tırmalıyor. Farklı görüşler sizi rahatsız ediyor. Farklılıklar sizi ürkütüyor.
Sayın Başbakan;
Kafanızın arkasında tek adamlık mı var?
Stadyumdaki büyük siyasal gösteriyle düğmesine bastığınız başkanlık yürüyüşü bunun için mi? Yoksa başkan baba mı olmak istiyorsunuz?
Sanki bir aceleniz var.
Acele işe şeytan karışır.
Son dönemde muhafazakârlığa, milliyetçiliğe damardan girmiş durumdasınız.
Başka hiçbir şey umurunuzda değil, öyle gözüküyor. Oyların yüzde 50’nin üzerinde seyrini sağlamak, anlaşılan, tek derdiniz. Varsa yoksa başkanlık ya da yarı-başkanlık sistemine dönük hesaplar...
Öyle mi?
Sayın Başbakan;
Kim bilir, belki de aslınıza dönüyorsunuz; genlerinizde zaten mevcut milliyetçilik ve muhafazakârlık demokrasi ve özgür düşünceyi arka plana itiyor.
Arada bir vakit ayırıp kendi kendinizle iç hesaplaşma yaptığınız oluyor mu, nereden gelip nereye gidiyorum diye?...
-Hasan CEMAL-