nene-hatun
25.01.2013, 11:16
Donanma, içeriden nasıl vuruldu?
Can Ataklı, Donanma Komutanı Nusret Güner’in istifa ettiğini yazdı. Olay teyid edildi. Konuyla ilgili olarak yapılan haberlerde Nusret Güner’in “Arkadaşlarımız birer birer hapse atılıyor elimizden hiçbir şey gelmiyor, gelmediği gibi bir de biz buna yardım ediyoruz” gerekçesiyle istifa ettiği bildiriliyor.
Önce olayda kişileri yerli yerine oturtalım. 6 Aralık 2010’da Fikret Seçen başkanlığındaki savcılar heyetinin Gölcük Donanma Komutanlığı’nda arama yaptığı zaman, Donanma Komutanı, bugünkü Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Emin Murat Bilgel idi. Arama sonunda savcılara kravat hediye eden de oydu.
***
Savcılara kravat hediye edilmesi olayını Balyoz Davası’nda 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Semih Çetin, “Bir İhanetin Öyküsü-Hasdal’da Bir Amiral” kitabında anlatıyor..
Çetin, olay günü, savcı Fikret Seçen’in arayıp komutanlığa gelmek istediğini ve aradıktan yaklaşık 4.5 saat sonra geldiğini anlattıktan sonra şöyle diyor:
“Gölcük Ana Üs Komutanı Tuğamiral Gündüz Alp Demirus da kendilerine usuller gereği refakat ediyordu. Hep beraber Komutan’ın makam odasına geçtik. Komutan beklenmedik ilk cümlesiyle Savcı’da kısa bir şaşkınlığa sebep oldu:
-’Sizi bekliyorduk. İstihbarata geldiniz değil mi?’
-’Bir ihbar üzerine geliyoruz. Arama emrimiz var Amiralim. Ama ihbara göre bulmayı umduğumuz şeylerin sizinle alakası yok. Sizin zamanınıza ait değil.’
Komutan rahatladı.”
Derken Savcı Fikret Seçen,İstihbarat Şube Müdürü’nün odasına giriyor, zemin üzerinde birkaç defa zıpladıktan sonra, “Amiralim biz bugün buraya bunun için geldik. Aradığımız şey bunun altında” diyor ve yer karolarını kaldırtıyor, altından çuvallar çıkıyor.
Savcı, Şube Müdürü’nden başlayarak oradaki personele sırayla bu malzemelerden haberi olup olmadığını soruyor. Aldığı cevap hep aynı oluyor: “Hayır.” Bazıları da “ilk kez görüyoruz” diye cevap veriyor.
***
Semih Çetin diyor ki, “Daha sonra kayıtlara 5 numaralı hard disk ve 1 numaralı cd olarak geçecek olan dijital depolama aygıtlarına, sahte dijital belgelerin, içimizdeki hainler tarafından konulmuş olabileceği o an aklıma bile gelmiyordu. Savcı’dan hemen hard disk ve cd’lerin imajlarını talep ettim. Savcı, ’Amiralim, bunların Donanma Komutanlığı’na ait olduğunu kabul ederseniz hemen veririm. Ama gördüğüm kadarıyla bunlar benim peşinde olduğum adamın gizlediği, büyük olasılıkla suç unsuru içeren belgeler’diye cevap verdi.”
Sonunda tutanaklar imzalanıyor. Bu arada gecenin ikisi oluyor
Tam bu sırada Donanma Komutanı, kravatları gönderiyor ve Çetin’in ifadesiyle, “Kimliği belirsiz bir ihbar mektubuyla, gecenin bir yarısı Donanma Karargâhını yerle bir eden savcılara, bugünün anısına denizci motifleri taşıyan kravat hediye ediliyor.”
***
Fakat bundan daha elim ve vahim olanı da var. Savcılar gittikten sonra, İstihbarat Şubesi Müdürü yarbay ile kısım amiri bir binbaşı gelerek Kurmay Başkanı Semih Çetin’e, “Komutanım, arkadaşlar, yani istihbarat şubede görevli olan herkes o torbaların orada olduğunu biliyormuş” diyor.
Semih Çetin, bunun üzerine, İstihbarat Şubesi kısım amirinin göreve gitmesinden sonra şube müdürünün gelip, İstihbarata Karşı Koyma biriminin eski hard disklerinin imha edileceğini bildirdiğini, kendisinin ise “Sorumlusu dönmeden imha etmeyin, adı casusluk soruşturmasında geçiyor, delilleri kararttılar derler, başınız derde girer. Dönsün, usulüne uygun şekilde gereğini yaparsınız” dediğini hatırlıyor ve “O zaman kast ettiğin hard diskler bunlar mıydı” diye soruyor. Yarbay evet diyor..
Semih Çetin, “Arşivde dursalardı resmi evrak muamelesi yapılırdı” diyor ve midesine kramplar girdiğini belirtiyor.
Hard disklerin kopyaları, savcı tarafından ertesi akşam gönderiliyor.. cd ve dvd’lerin kopyaları ise verilmiyor.
Kısacası Deniz Kuvvetleri içeriden vurulmuş! Çetin bu sebeple kitabının adına “Bir İhanetin Öyküsü” diyor.. O hard disklere veya cd ve dvd’lere suç unsuru planları dışarıdan kim yerleştirebilirdi ki?
Silivri’de bilimsel çalışma!
Kırmızı Kedi Yayınları, Mehmet Perinçek’in “150 Belgede Ermeni Meselesi” eserini yayınladı. Daha önceki baskıda 100 belge vardı, Perinçek bu belgeleri 150’ye çıkardı. Yani, Silivri Cezaevi’nde de Türkiye’nin tezleri için çalışıyor. Zaten gençliğinin en güzel yılları, tam sekiz yıl, Sovyet arşivlerini taramakla geçmişti. Türkiye’de bulunmuyordu ki herhangi bir örgüt faaliyetine katılsın! Ona rağmen hâlâ tutuklu.. Bu, Türkiye için çalışanları tasfiye operasyonu değil mi?
Can Ataklı, Donanma Komutanı Nusret Güner’in istifa ettiğini yazdı. Olay teyid edildi. Konuyla ilgili olarak yapılan haberlerde Nusret Güner’in “Arkadaşlarımız birer birer hapse atılıyor elimizden hiçbir şey gelmiyor, gelmediği gibi bir de biz buna yardım ediyoruz” gerekçesiyle istifa ettiği bildiriliyor.
Önce olayda kişileri yerli yerine oturtalım. 6 Aralık 2010’da Fikret Seçen başkanlığındaki savcılar heyetinin Gölcük Donanma Komutanlığı’nda arama yaptığı zaman, Donanma Komutanı, bugünkü Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Emin Murat Bilgel idi. Arama sonunda savcılara kravat hediye eden de oydu.
***
Savcılara kravat hediye edilmesi olayını Balyoz Davası’nda 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Semih Çetin, “Bir İhanetin Öyküsü-Hasdal’da Bir Amiral” kitabında anlatıyor..
Çetin, olay günü, savcı Fikret Seçen’in arayıp komutanlığa gelmek istediğini ve aradıktan yaklaşık 4.5 saat sonra geldiğini anlattıktan sonra şöyle diyor:
“Gölcük Ana Üs Komutanı Tuğamiral Gündüz Alp Demirus da kendilerine usuller gereği refakat ediyordu. Hep beraber Komutan’ın makam odasına geçtik. Komutan beklenmedik ilk cümlesiyle Savcı’da kısa bir şaşkınlığa sebep oldu:
-’Sizi bekliyorduk. İstihbarata geldiniz değil mi?’
-’Bir ihbar üzerine geliyoruz. Arama emrimiz var Amiralim. Ama ihbara göre bulmayı umduğumuz şeylerin sizinle alakası yok. Sizin zamanınıza ait değil.’
Komutan rahatladı.”
Derken Savcı Fikret Seçen,İstihbarat Şube Müdürü’nün odasına giriyor, zemin üzerinde birkaç defa zıpladıktan sonra, “Amiralim biz bugün buraya bunun için geldik. Aradığımız şey bunun altında” diyor ve yer karolarını kaldırtıyor, altından çuvallar çıkıyor.
Savcı, Şube Müdürü’nden başlayarak oradaki personele sırayla bu malzemelerden haberi olup olmadığını soruyor. Aldığı cevap hep aynı oluyor: “Hayır.” Bazıları da “ilk kez görüyoruz” diye cevap veriyor.
***
Semih Çetin diyor ki, “Daha sonra kayıtlara 5 numaralı hard disk ve 1 numaralı cd olarak geçecek olan dijital depolama aygıtlarına, sahte dijital belgelerin, içimizdeki hainler tarafından konulmuş olabileceği o an aklıma bile gelmiyordu. Savcı’dan hemen hard disk ve cd’lerin imajlarını talep ettim. Savcı, ’Amiralim, bunların Donanma Komutanlığı’na ait olduğunu kabul ederseniz hemen veririm. Ama gördüğüm kadarıyla bunlar benim peşinde olduğum adamın gizlediği, büyük olasılıkla suç unsuru içeren belgeler’diye cevap verdi.”
Sonunda tutanaklar imzalanıyor. Bu arada gecenin ikisi oluyor
Tam bu sırada Donanma Komutanı, kravatları gönderiyor ve Çetin’in ifadesiyle, “Kimliği belirsiz bir ihbar mektubuyla, gecenin bir yarısı Donanma Karargâhını yerle bir eden savcılara, bugünün anısına denizci motifleri taşıyan kravat hediye ediliyor.”
***
Fakat bundan daha elim ve vahim olanı da var. Savcılar gittikten sonra, İstihbarat Şubesi Müdürü yarbay ile kısım amiri bir binbaşı gelerek Kurmay Başkanı Semih Çetin’e, “Komutanım, arkadaşlar, yani istihbarat şubede görevli olan herkes o torbaların orada olduğunu biliyormuş” diyor.
Semih Çetin, bunun üzerine, İstihbarat Şubesi kısım amirinin göreve gitmesinden sonra şube müdürünün gelip, İstihbarata Karşı Koyma biriminin eski hard disklerinin imha edileceğini bildirdiğini, kendisinin ise “Sorumlusu dönmeden imha etmeyin, adı casusluk soruşturmasında geçiyor, delilleri kararttılar derler, başınız derde girer. Dönsün, usulüne uygun şekilde gereğini yaparsınız” dediğini hatırlıyor ve “O zaman kast ettiğin hard diskler bunlar mıydı” diye soruyor. Yarbay evet diyor..
Semih Çetin, “Arşivde dursalardı resmi evrak muamelesi yapılırdı” diyor ve midesine kramplar girdiğini belirtiyor.
Hard disklerin kopyaları, savcı tarafından ertesi akşam gönderiliyor.. cd ve dvd’lerin kopyaları ise verilmiyor.
Kısacası Deniz Kuvvetleri içeriden vurulmuş! Çetin bu sebeple kitabının adına “Bir İhanetin Öyküsü” diyor.. O hard disklere veya cd ve dvd’lere suç unsuru planları dışarıdan kim yerleştirebilirdi ki?
Silivri’de bilimsel çalışma!
Kırmızı Kedi Yayınları, Mehmet Perinçek’in “150 Belgede Ermeni Meselesi” eserini yayınladı. Daha önceki baskıda 100 belge vardı, Perinçek bu belgeleri 150’ye çıkardı. Yani, Silivri Cezaevi’nde de Türkiye’nin tezleri için çalışıyor. Zaten gençliğinin en güzel yılları, tam sekiz yıl, Sovyet arşivlerini taramakla geçmişti. Türkiye’de bulunmuyordu ki herhangi bir örgüt faaliyetine katılsın! Ona rağmen hâlâ tutuklu.. Bu, Türkiye için çalışanları tasfiye operasyonu değil mi?