kaanansay
28.01.2015, 20:33
Evren Yüce Allah’ın “Ol” demesiyle an içinde yaratılmıştır. Ancak bu kadar kısa sürede yaratılan evren müthiş bir çeşitliliğe ve uyuma sahiptir. Tüm evreni Allah’ın yaratması insanlar için çok büyük bir nimettir. Çünkü bu, sonsuz üstün aklın sahibi Allah’ın kontrolü altında olduğumuzu gösterir.
Uzay ve tüm varlıkları içinde barındıran evren, kusursuz bir yaratılışa eşsiz sistemlere, canlıların yaşayabilmeleri için gereken tüm şartların var olduğu bir ahenk ve düzenin olduğu Dünyamıza sahiptir. Özellikle 20. ve 21. yüzyılda elde edilen tüm bulgular evrenin kusursuz bir plan ve yaratılışın sonucu olduğunu ortaya koymuştur. Bilimin gösterdiği tek gerçek, evreni, üstün bir akla ve sonsuz bir güce sahip olan Yüce Allah’ın yarattığıdır.
Gözlemlenebilen Evren
Araştırmacılar evrenin yaşını 13,8 milyar olarak hesaplamaktadırlar. Ancak bu hesaplamada ışık hızı ve mesafe arasındaki bağ göz önüne alınır ve Dünyadan 13,8 milyar ışık yılı uzaklıktaki mesafe gözlemlenebilir. Bu okyanus ortasındaki bir gemiden yalnızca belli uzaklıktaki alanı görmeye benzetilebilir. İşte bilim adamları da teleskopları ile Dünyadan 13,8 milyar ışık yılı uzaklığı gözlemleyebilmektedir. “Gözlemlenebilir” kelimesinin kullanılmasından anlaşılacağı gibi, bu mesafeden daha uzak bir alanın varlığını henüz bilemiyoruz. Bu nedenle hem evrenin yaşı hem de boyutları hakkında daha net bilgiler elde etmemiz mümkün değil. Ancak bugün bilimsel olarak kanıtlanan gerçek, henüz gözlemleyemediğimiz bu evrenin sürekli genişlediğidir. Yaşını hesaplayamadığımız bu evrenin bir diğer ilginç özelliği de “Big Bang veya Büyük Patlama adı verilen bir patlama ile yoktan yaratıldığıdır. Bizim henüz gözlemleyemediğimiz, yaşını dahi bilemediğimiz bu muhteşem boyutlardaki evren Yüce Rabbimiz’in emri ile kusursuz bir düzen içinde varlığını sürdürmektedir. Yüce Allah kainattaki bu kusursuz yaratılışı Kuran’da haber verirken bize Zatı’nın Yüce varlığını da hatırlatmaktadır:
O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)
Süpernovaların Evrendeki Hassas Görevleri
Dev bir yıldız, büyük bir patlama ile kendisini yok eder ve içindeki madde de yine büyük bir hızla dört bir yana dağılır. Bu patlama sırasında yayılan ışık, yıldızın normal ışımasından binlerce kat daha kuvvetlidir. Bu şekilde bir yıldızın patlayarak dağılması, süpernova olarak adlandırılır.
Bu patlamalar, astronomların tahminine göre, maddenin evrende bir noktadan başka noktalara taşınması işine yarar. Patlama sonucunda dağılan yıldız artıklarının, evrenin başka köşelerinde birikerek yeniden yıldızlar ya da yıldız sistemleri oluşturduğu varsayılmaktadır. Bu varsayıma göre, Güneş, Güneş Sistemi içindeki gezegenler ve bu arada elbette bizim Dünyamız da, çok eski zamanlarda gerçekleşmiş bir süpernova patlamasının sonucunda ortaya çıkmıştır.
Ancak işin dikkat çekici olan yanı, ilk bakışta sıradan birer patlama gibi durabilecek olan süpernovaların, gerçekte çok hassas bazı dengeler üzerine kurulmuş olmalarıdır. Michael Denton, Nature’s Destiny adlı kitabında şöyle yazar:
Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova tarafından dağıtılan madde o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekan olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki uzaklık, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır. (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 11)
Güneş Sistemi
Evrendeki düzenliliği en açık olarak gözlemlediğimiz alanlardan biri de, Dünyamızın içinde bulunduğu Güneş Sistemi’dir. Güneş Sistemi’nde 8 ayrı gezegen ve bu gezegenlere bağlı 54 ayrı uydu yer alır. Bu gezegenler, Güneş’e olan yakınlıklarına göre; Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Neptün, Uranüs’tür. Bu gezegenlerin ve 54 uydularının içinde yaşama uygun bir yüzey ve atmosfere sahip olan yegane gök cismi ise Dünyadır.
Güneş Sistemi’nin yapısını incelediğimizde, yine büyük bir denge ile karşılaşırız. Gezegenleri dondurucu soğukluktaki dış uzaya savrulmaktan koruyan etki, Güneş’in “çekim gücü” ile gezegenin “merkez-kaç kuvveti” arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulurlar. Ama eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş’e doğru çekilirler ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı.
Bunun tersi de mümkündür. Eğer gezegenler daha hızlı dönseler, bu sefer de Güneş’in gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu için devam etmektedir.
Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş’e olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının belirlenmesi lazımdır ki, Güneş’e yapışmaktan ya da Güneş’ten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar. Yüce Allah ayetinde yarattığı bu mükemmel düzeni şöyle bildirir:
Ne Güneş’in Ay’a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler. (Yasin Suresi, 40)
Evrendeki çok sayıda irili ufaklı gezegenin her biri büyük bir düzenin kritik önem taşıyan parçalarını oluşturur. Hiçbirinin ne uzaydaki konumları, ne de hareketleri gelişigüzel değildir; tam tersine bildiğimiz bilmediğimiz detaylarıyla özel olarak ayarlanmış, belli bir amaç üzerine yaratılmışlardır. Nitekim evrendeki dengeleri etkileyen sayısız kriterden sadece gezegenlerin konumlarındaki değişim bile içiçe geçmiş dengeleri altüst etmek, karmaşaya sebep olmak için yeterli olabilecek niteliktedir. Ancak bu dengeler hiçbir zaman şaşmaz ve evrendeki mükemmel düzen de hiçbir aksaklığa uğramadan devam eder. Bu, üstün güç sahibi olan Allah’ın kusursuz yaratmasıdır.
Adnan Oktar’ın Arab News’de yayınlanan makalesi:
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]
Uzay ve tüm varlıkları içinde barındıran evren, kusursuz bir yaratılışa eşsiz sistemlere, canlıların yaşayabilmeleri için gereken tüm şartların var olduğu bir ahenk ve düzenin olduğu Dünyamıza sahiptir. Özellikle 20. ve 21. yüzyılda elde edilen tüm bulgular evrenin kusursuz bir plan ve yaratılışın sonucu olduğunu ortaya koymuştur. Bilimin gösterdiği tek gerçek, evreni, üstün bir akla ve sonsuz bir güce sahip olan Yüce Allah’ın yarattığıdır.
Gözlemlenebilen Evren
Araştırmacılar evrenin yaşını 13,8 milyar olarak hesaplamaktadırlar. Ancak bu hesaplamada ışık hızı ve mesafe arasındaki bağ göz önüne alınır ve Dünyadan 13,8 milyar ışık yılı uzaklıktaki mesafe gözlemlenebilir. Bu okyanus ortasındaki bir gemiden yalnızca belli uzaklıktaki alanı görmeye benzetilebilir. İşte bilim adamları da teleskopları ile Dünyadan 13,8 milyar ışık yılı uzaklığı gözlemleyebilmektedir. “Gözlemlenebilir” kelimesinin kullanılmasından anlaşılacağı gibi, bu mesafeden daha uzak bir alanın varlığını henüz bilemiyoruz. Bu nedenle hem evrenin yaşı hem de boyutları hakkında daha net bilgiler elde etmemiz mümkün değil. Ancak bugün bilimsel olarak kanıtlanan gerçek, henüz gözlemleyemediğimiz bu evrenin sürekli genişlediğidir. Yaşını hesaplayamadığımız bu evrenin bir diğer ilginç özelliği de “Big Bang veya Büyük Patlama adı verilen bir patlama ile yoktan yaratıldığıdır. Bizim henüz gözlemleyemediğimiz, yaşını dahi bilemediğimiz bu muhteşem boyutlardaki evren Yüce Rabbimiz’in emri ile kusursuz bir düzen içinde varlığını sürdürmektedir. Yüce Allah kainattaki bu kusursuz yaratılışı Kuran’da haber verirken bize Zatı’nın Yüce varlığını da hatırlatmaktadır:
O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)
Süpernovaların Evrendeki Hassas Görevleri
Dev bir yıldız, büyük bir patlama ile kendisini yok eder ve içindeki madde de yine büyük bir hızla dört bir yana dağılır. Bu patlama sırasında yayılan ışık, yıldızın normal ışımasından binlerce kat daha kuvvetlidir. Bu şekilde bir yıldızın patlayarak dağılması, süpernova olarak adlandırılır.
Bu patlamalar, astronomların tahminine göre, maddenin evrende bir noktadan başka noktalara taşınması işine yarar. Patlama sonucunda dağılan yıldız artıklarının, evrenin başka köşelerinde birikerek yeniden yıldızlar ya da yıldız sistemleri oluşturduğu varsayılmaktadır. Bu varsayıma göre, Güneş, Güneş Sistemi içindeki gezegenler ve bu arada elbette bizim Dünyamız da, çok eski zamanlarda gerçekleşmiş bir süpernova patlamasının sonucunda ortaya çıkmıştır.
Ancak işin dikkat çekici olan yanı, ilk bakışta sıradan birer patlama gibi durabilecek olan süpernovaların, gerçekte çok hassas bazı dengeler üzerine kurulmuş olmalarıdır. Michael Denton, Nature’s Destiny adlı kitabında şöyle yazar:
Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova tarafından dağıtılan madde o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekan olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki uzaklık, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır. (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 11)
Güneş Sistemi
Evrendeki düzenliliği en açık olarak gözlemlediğimiz alanlardan biri de, Dünyamızın içinde bulunduğu Güneş Sistemi’dir. Güneş Sistemi’nde 8 ayrı gezegen ve bu gezegenlere bağlı 54 ayrı uydu yer alır. Bu gezegenler, Güneş’e olan yakınlıklarına göre; Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Neptün, Uranüs’tür. Bu gezegenlerin ve 54 uydularının içinde yaşama uygun bir yüzey ve atmosfere sahip olan yegane gök cismi ise Dünyadır.
Güneş Sistemi’nin yapısını incelediğimizde, yine büyük bir denge ile karşılaşırız. Gezegenleri dondurucu soğukluktaki dış uzaya savrulmaktan koruyan etki, Güneş’in “çekim gücü” ile gezegenin “merkez-kaç kuvveti” arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulurlar. Ama eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş’e doğru çekilirler ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı.
Bunun tersi de mümkündür. Eğer gezegenler daha hızlı dönseler, bu sefer de Güneş’in gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu için devam etmektedir.
Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş’e olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının belirlenmesi lazımdır ki, Güneş’e yapışmaktan ya da Güneş’ten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar. Yüce Allah ayetinde yarattığı bu mükemmel düzeni şöyle bildirir:
Ne Güneş’in Ay’a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler. (Yasin Suresi, 40)
Evrendeki çok sayıda irili ufaklı gezegenin her biri büyük bir düzenin kritik önem taşıyan parçalarını oluşturur. Hiçbirinin ne uzaydaki konumları, ne de hareketleri gelişigüzel değildir; tam tersine bildiğimiz bilmediğimiz detaylarıyla özel olarak ayarlanmış, belli bir amaç üzerine yaratılmışlardır. Nitekim evrendeki dengeleri etkileyen sayısız kriterden sadece gezegenlerin konumlarındaki değişim bile içiçe geçmiş dengeleri altüst etmek, karmaşaya sebep olmak için yeterli olabilecek niteliktedir. Ancak bu dengeler hiçbir zaman şaşmaz ve evrendeki mükemmel düzen de hiçbir aksaklığa uğramadan devam eder. Bu, üstün güç sahibi olan Allah’ın kusursuz yaratmasıdır.
Adnan Oktar’ın Arab News’de yayınlanan makalesi:
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]