![]() |
Cevap: elif !!
Münâcât
gündüzü geceye cevâb eyledin er-sultan demeden türâb eyledin bin yıllık firavnu harâb eyledin bizleri ‘biz’likten ayırma ya Râb mal ve mülk senin, ben fakîr kulunum haramlarla hemhâl hakîr kulunum affeyle, isyanda mâhir kulunum yine de duâdan ayırma ya Râb ister bir köle ol, iterse hâkan nerde kârun, nerde taht-ı Süleyman bin yıl yaşasak da ölümdür kalan bizleri îmandan ayırma ya Râb dalgalansın gökte bayrağım benim sorsan kefenimi; al-bayrak derim; en kutsal sevdamdır yemin ederim yurdumu bayraktan ayırma ya Râb ne kadar çözülse sevda sarmaşık hayat mıdır nedir olan karmaşık gücün varsa ey nefs, dünyadan var çık arz Sen’in, arş senin, bağışla ya Râb sana açılmayan kapılar hep boş sen kokmayan güller edermiş sarhoş adınla başlamak her şeye, ne hoş esmânı dilimden ayırma ya Râb. |
Cevap: Ayrılıyoruz!...
İnşikâk
I rüzgârın akıntısındayım bütün deniz fenerlerinin uzağında… adımlarım öyle ürkek, öyle miskin ve sefil denizler köpürüyor hâlâ köprüler yıkılıyor üstüme çılgın gelgitler üşüşüyor geceye bir ölüm yeterken bana bin ölüm yağar, ıslatır kirpiklerimi. haykırışlarımı, yakarışlarımı ötesine yolluyorum denizlerin. bitmek bilmeyen hayâllerim boş, âvâre bu fırtınalar, dalgakıranları da çeker içine ellerim susuyor yapılmışlıklara gözlerim ışıksız, me’yûs pamuk ipliğime bağlı her nefesim balıklar, engin denizlerde boğuluyorken ben büsbütün yıkılıyorum ay, gökyüzünün muamma dilberi ben, kendime yabancıyım sadece bu derin sancı bir hâtıradır bende ve tuzlu sulara bıraktığım sırlar güvenmezdim hiç kimseye bu kadar. bir gülüşle uçtu üzerimden yıldızlar bir teselli yâdigârı bırakmadan uçup gittiler, erkenden… bir serzeniştir bakışlarımdaki derinlik bir civan şarkısıdır kepezden dinlediğim ağıma takılır mehtabın efkâr silsilesi, ne tuhaf bakışı var öyle dalgaların bir inancın siluetini saklıyor akışında boşaltır içini parmaklarıyla bütün yangınların, talanların uğrağı bendim bendim bütün yalanların ilk ve son istasyonu kendimden kaçarken, her göç kendime. II kaygı yüklü zamanlardan küller savruluyor yüzüme, her şey, uzak bir sahil gibi ötesinde, çok ötesinde ellerimin, benim değil içimdeki bu huzursuz korku mehtaptan sakladığım bu azap benim değil özlemler bir bir çekilmiş göklerimden artık tamamıyla istilâya uğramış şehir gibiyim sırlarla dolu manalar serpilirken geceye unutturmuyor gördüklerimi, kalbimdeki bu esrar inciler savruluyor mehtabın elinden gökkuşağı ne kadar da civanmert; kırmızı, sarı, yeşil ve mavi ipekten kuştüylü arzular serpiliyor yeryüzüne. zümrütlerle, firûzelerle, yakutlarla ve narin bakışıyla süslerken denizi, ay bana, türlü renklerden uzak bir dünya ve hiç değişmen hüsranlar kalıyor acılarımı saklayamam kendimden usandım kapamaktan gözlerimi alışamadım beni kuşatan esmer ışıklara ne zaman başladı bu bitimsiz yol ne zaman savruldum bu köhne dehlize demek yalandı bütün yaşanmışlıklar rüyada da olsa mutluluklar demek haramdı bunalıyorum artık, ağır perdelerden düşkırığı beyaz yelkenlilerden sıkıldım sağımdan alıp soluma verirken acılarımı beynimin yükünü ayaklarıma bırakıyorum ağrılarım büyüyor bu yâdigâr virânede bir gölge bulsam tutardım ellerinden tutardım pencerelerden sarkan hüzünlü bakışları III dalgaların darbeleri sızlatıyor sanrılarımı denizler sanki bir gazap sükûtu ve bitmek bilmeyen mırıltılarıyla avutuyor kendine kaçan câriyeleri gölgeler uzuyor, şimdi saat kaç hangi yılın, kaçıncı ayı, kaçıncı günündeyim bana bir tek adımı söyleyin yeter sâhili, durmadan okşayan dalgalar şimdi bir şamar olup çarpıyor yüzüme yüreğim, daha keşfedilmemiş iskandil kendine bile yetmeyen mum ışığı gibi kaf dağından uzak, gölgelerle boğuşuyorum uzaklardan, çok uzaklardan bir parça güneş istemek için ellerimi açmaktan korkuyorum kendimle konuşuyorum durmadan bu duldalıkta unutulacak olan nasılsa benim duyan var elbet içimdeki nazlı sesi tarifsiz yalnızlık içinde sayıklıyorum pusulasız savrulurken medcezirlerle kalbimin hâtıratına cevap veren var ben görmesem de, elbet bir gören var omzuma çöreklenmiş kara bulutlar lapa lapa tenhâlıklar düşüyor üstüme dağlardan, çöllerden, karmakarışık renklerden korku nedir hiç öğrenmeden yemeniyle gelir intiharlar üzerime ne vakit, aksetse gözbebeklerime geceler bir inşikâk gelip bulur beni IV değişti her şey, yıllar kayboldu biliyorum, dostluk kutsaldır, ama soldu ezberimdeki renkli baharlar ve ne olduysa yeniden kirlendi dünyâ yeniden başlamak için çok geç kaldın, diyorlar sırlar, kumsallara ulaşmadan uyandırmadan sokakların çıkmazlarını bir daha dönmemek üzere gitmeliyim o görkemli zindanlardan, kalabalıklardan kendinden kaçan divâneler gibi gökte öbek öbek göç eden bulutlar gibi öğütülmeden değirmenlerde, gitmeliyim kaşlarımı çatmadan susuyorum öyle haziranda yaşıyorum en uzun geceyi yürüdükçe uzuyor yollar kıtlık süzülüyor dudaklarımdan ben bakınca camlar kırılıyor cam kırıkları batıyor ellerime ellerim boş, tadı kalmadı yalnızlıkların ve lambalar sönüyor gökyüzünde beyaz saçlı prenses kayboluyor ben alışkınım zaten içimde susuz nehirler akıyor dünya, mahşer macerasının son randevusunda nefes nefese kalan dalgalar en acıklı enstrümanı gecelerin notalar sadık kalıyor karanlığa ben, zamanın akrebinden tutunuyorum kollarım nasıl da yorgun ölgün kıtalar arasından geçiyorum annelerse evlatlarından kilometrelerce uzak öğrendim, önce kendine meftunmuş insan V ayaklarımda prangalar, sürükleniyorum çoktan kırılmış, düştüğüm mahzenin kilidi kelepçeler, duvarlarla fısıldaşıyor hayâlim bile hapsolmuş duvarlar arasına sonsuzluk denen şey, belli ki uzakta değil beni de alıp götürürler bir gün ansızın çalmadan kapımı götürürler, uyandırmadan güneşi her lahzası bin asra denk sürgünleri demek bana reva gördüler… kasvet dolu nefesler geceden de karanlık sancısı tutuyor her yanımı özgürlüğün belki birkaç adım ötesindeyimdir ama bütün parmaklıklar, kenetlenmiş ölüme yağmurunu değil, hüznünü boşaltıyor bulutlar câmi önüne açılmış mendil olur her bakışım dilimi, kalbimin susturduğunu kimse bilmeyecek kimseler görmeyecek gecelerin aklandığını ne kadar bağırabilir ki dilsiz bir insân rûhuyla beraber asılırken darağacına, son bir arzusu dâima olmalı insânın son bir nutku kendini bekleyenlerine kim bilir belki gururunu da alıp yanına birlikte gitmek istercesine suspus olur belki birkaç iyi kelâm da düşer sevdiklerimize ya da iki rekat namaz; nereye gittiğimizi bilircesine burası saatlerin durduğu koridorlar burası dünyânın unutulmuş öteki yüzü kimseler, kimseye etmez insânın kendine ettiği zulmü, sökmeden göğsümdeki çivileri istemem aynaların ihtirasını herkes bir şeyler peşinde koşuştururken bana rûhumun serinliğini verin yeter Zafer Şık |
Cevap: bu bir düş sürümdür (yalnızlık)
Bu Aşkın Adı Başka
Ben hiç büyümedim anne gözlerim büyüdü, çizgilerim büyüdü melekler sağanak sağanak inerken bahçemize ellerim büyüdü ellerim ve hayâllerim… Nerde kaldı cennetin ölümsüz sabahları sen nerde kaldın anne? avuçlarımda sıcak bir duâ ve pamuk şekeri gülmelerin tadı başka rengi başkadır ağlamaların senin şefkatli tokadında cennet renkli yüzünü göster bana bak büyüdü ellerim anne çamurlu sokaklarda büyüdü ayaklarım gözlerim büyüdü ben büyüdüm anne, kar beyazı duâlarınla Bugün top oynarken arka mahallede yine kirlettim tişörtümü, şortumu sakın amcama söyleme içimden Kara Kartal’ı tuttuğumu. ıslak gözlerini sil anne inan, büyüdüm bak artık dar geliyor bana 25 numaralı ayakkabım Gece, karabasanlar çöreklendi üstüme çok korktum anne bağırmak istedim sana sarılmak istedim ama uzattığımda ellerimi, sen yine yoktun off! yine ellerin kanayacak portakal bahçelerinde sen aldırmasan da buna çok acıyacak biliyorum Ben büyüdüm anne bak ellerim de büyüdü bundan sonra her okul sonrası çarşıda/pazarda ayakkabı boyarım bakkal amcaya yardım eder, simit satarım evin erkeği ben değil miyim sen evde oturacak, ben çalışacağım artık limonlu dondurma için ağlamam, söz. ağlamam anne, sen ağlamadıkça. sabah gözlerimi açtığımda senin kucağında uyanmak istiyorum karabasanlar annelerden korkar değil mi? ‘Baban, uzaklara çok uzaklara gitti bize daha güzel yer bulmak için başka diyarlara gitti’ demiştin ya gidenler bir daha geri gelmez mi? uzaklar neden hiç bitmiyor anne geçenlerde arkadaşım Ali’nin babası İstanbul’a gitmiş iki gün sonra geri dönmüş ama dönerken de güzel mi güzel kırmızı bir araba getirmiş ona anne, İstanbul uzak mı bizim memlekete? ben oyuncak istemem anne babam dönsün yeter zaten bir çocuğa en güzel hediye anne-babasının yanında olması değil mi? Bak anne, şu benim beşiğim şu ayakkabım, hem de 26 numara onlar da oyuncaklarım burası kocaman oyuncak bahçesi, görüyor musun? ne olur artık ağlama gözyaşı yakışmıyor sevgi taşıyan gözlerine hadi git, bak akşam oldu beni hiç merak etme keyfim yerinde ama yarın yine gelirsin değil mi? kuştüylü kalbinle sev beni olur mu ben hiç büyümedim anne, ben ölmedim ben cennetin 'yeşil kuş’uyum anne Anne görüyor musun ben ölmedim ben büyümedim anne. |
Cevap: bu bir düş sürümdür (yalnızlık)
İkinizide teşekkürler...........:)...
|
Cevap: bu bir düş sürümdür (yalnızlık)
[B]YALNIZLIĞIM
Upuzun yolculuklar yaptım ben sana Ey benim tükenmez yalnızlığım Hep ani gidişlerim oldu senden Sandığım Yanıldığım Ve dönüşlerim oldu Yüzünü sarartıp kaldığım [/B] |
WEZ Format +2. ?uan Saat: 19:31. |
Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.