![]() |
Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Neşet Ertaş vefat etti. Ünlü halk ozanı 74 yaşında İzmir'de yoğun bakımda tutulduğu hastanede yaşamını yitirdi.
İZMİR’de özel bir hastanede 15 gündür kanser tedavisi gören Türk halk müziğinin usta sesi Neşet Ertaş, sabah saatlerinde hayatını kaybetti. Sanatçı dün yoğun bakıma kaldırılarak makinaya bağlanmıştı. [U]ÜNLÜ OZANIN YAŞAM ÖYKÜSÜ[/U] Babası saz ustası Muharrem Ertaş, annesi Döne hanımdır. Annesinin ölümünden babası ve kardeşleriyle birlikte sonra köyüne yerleşmişlerdir ve çocukluğu bu köyde geçmiştir. Ertaş, ilkokula gittiği yıllarda önce keman, sonra da bağlama çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte yörenin düğünlerinde sazı ile çalıp sesi ile türküler söylemeye başladı. Ertaş, etkilendiği tek kişinin babası Muharrem Ertaş olduğunu söyler. Kendi ifadesi ile bunu şu şekilde ifade eder; "Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız.". Sanat çalışmaları Neşet Ertaş, 1950'li yılların sonunda İstanbul'a gelerek ilk plağını "Neden Garip Garip Ötersin Bülbül" adı ile babası Muharrem Ertaş'a ait bir türküyle çıkardı. Halk tarafından çok beğenilen bu plağı ardından diğer plak, kaset ve halk konserleri takip eder. Daha sonra Neşet Ertaş Ankara'ya yerleşir. Burada yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle kardeşinin daveti üzerine Almanya'ya gider. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun bir süre Almanya'da kalan sanatçı, 2000 yılında İstanbul'da verdiği konserle sahne hayatına geri dönmüştür. |
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Allah rahmet eylesin, eserleri ile dilimizde kültürümüzde yaşasın..
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
[IMG]http://www.bidepo.com/images/36825nxzx.jpg[/IMG]
Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın Bende gülmedim yalan dünyada Sen beni gönlünce mutlumu sandın Ömrümü boş yere çalan dünyada Ah yalan dünyada yalan dünyada Yalandan yüzüne gelen dünyada Sen ağladın canım ben ise yandım Dünyayı gönlümce olacak sandım Boş yere aldandım boş yere kandım Rengi gönlümde solan dünyada Ah yalan dünyada yalan dünyada Yalandan yüzüne gelen dünyada Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu Sana karşı benim hayalim çoğdu Felek bulut oldu üstüme yağdı Yaşları gözüme dolan dünyada Ah yalan dünyada yalan dünyada Yalandan yüzüne gelen dünyada Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı Garip bülbül gibi feryadım kaldı Alamadım eyvah muradım kaldı Ben gidip ellere kalan dünyada Ah yalan dünyada yalan dünyada Yalandan yüzüne gelen dünyada Neşet Ertaş Çok değerli ve büyük ozanlardan biriydi. Aşık Veysel, Mahsunu Şerif gibi böyle ozanların yerleri kolay kolay dolmaz büyük bir kayıp. Allah rahmet eylesin ailesine ve sevenlerine sabır versin. |
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Allah rahmet eylesin, çok büyük bir üstad idi.
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Allah rahmet eylesin,yeri doldurulamayacak birini kaybettik.
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Neşet Ertaş hocamdı, ama ben başarısız öğrencisi
Neşet Ertaş’tan Gürbüz Evren’e öğüt: “Ben kafamdan geçenleri saza söyletiyorum, sen de kafandan geçenleri kaleme söyleteceksin” Neşet Ertaş’ı ilk tanıdığımda 6 yaşımdaydım. Ankara’da, Cebeci Perşembe pazarının yanında, Dumlupınar Caddesi’nde oturduğumuz apartmanın altındaki dükkânlardan birisi de, Kırıcı Saz yapımeviydi. Halk müziğinin ünlü isimleri buraya gelir ve sazlarını, bağlamalarını, curalarını burada, Kenan ustaya yaptırırlardı. Mahallenin çocuğu olarak, bu dükkânın önünden hiç ayrılmaz, kimi zaman da saz, bağlama yapımında Kenan ustanın verdiği ufak tefek işleri yapardım. Ama hep elime saz almayı, öğrenmeyi, çalmayı isterdim. Buraya gelen nice ünlü sanatçı arasında bana en çok yakınlık gösteren iki isim vardı. Özay Gönlüm ve Neşet Ertaş. Özay Gönlüm’ün elindeki o 3’lü sazın yapımında benim de emeğim vardı. Saz çalma merakım, en çok Neşet Ertaş’ın dikkatini çekmişti. Hiç unutmuyorum, ilkokul ikinci sınıfa başladığım gündü. Eylül sıcağı vardı. Okul dönüşü, saz yapımevinin önünde oturmuş Neşet Ertaş’ı gördüm. Bu gün bile kulağımda olan o güzel Kırşehir, Çiçekdağı aksanıyla, “Yanıma gel Karaoğlan” dedi. Koşarak gittim. “Madem bugün okulun ilk günü, gel sana biraz da ben öğretmenlik yapayım” dedi. Neşet Ertaş, çocukluğunda hep öğretmen olmayı istediğini, ancak yaşam koşullarının, ailesinin durumunun müsait olmamasından dolayı bunu yapamadığını üzülerek anlatırdı. Yeni yaptırdığı bağlamayı bana uzattı ve “İlk kez sen tutacaksın bunu, tellerine sen vuracaksın” dedi ve “Aklına geldiği gibi vur tellere, sanki biliyormuşsun gibi çal” diye de ekledi. Bağlamada bozuk düzen nasıl olur, akort nasıl yapılır, bağlama nasıl tutulur, bam teli nasıl boş bırakılır hep Neşet Ertaş’tan öğrendim. Saz evine her geldiğinde, yanına çağırır, o zamanlar 3 numara traşlı olan kafamı okşar, yeni bir şey öğretmeye çalışırdı. Ankara’nın en iyi saz ustası Kenan Kırıcı ağabeyimin, “Bundan sazcı olmaz, boşuna uğraşma” demesine rağmen ilgisini eksik etmezdi. O zamanlar dikkat eksikliği vardı bende. Saz elimde, aklım başka yerlerde olunca, beceriksizlik ortaya çıkıyordu. Karıncayı bile incitmeyen Neşet Ertaş bunu çoktan görmüştü. Cebeci Ortaokuluna başladığım yıldı. Müzik dersinden ikmale kalmıştım. Karnemi gösterdiğim Neşet Ertaş, “Üzülme, ben kafamdan geçenleri saza söyletiyorum, sen de kafandan geçenleri kaleme söyleteceksin Karaoğlan” dedi. Sonra da,”Ne zaman istersen al eline sazı, aklına geldiği gibi vur tellere. Aman dikkat et, o sırada yanında kimse olmasın. Ama belli ki senin işin, düşünmek, yazmak olacak” dedi. O günden sonra da, bakkaldan aldırdığı, artan paraya da Ankara gazozu içtiğim bir deftere, bugün dillerde olan birçok türküsünün sözlerini ilk kez bana yazdırdı. Hem de “Yaz kâtip” diyerek. Sonra Almanya’ya gitti ve uzun süre göremedim. Paris’te öğrenci olduğum yıllarda, bir kez, Dortmund kentinde ziyaret ettim Neşet Hocamı. Türkiye’de ise son olarak, sanırım 2 yıl önceydi, Altınpark’taki konseri öncesi ziyaret edip elini öptüm. İmzaladığım kitaplarımı hediye ettim. “3-5 parça dışında sazı yine çalamıyorum, ama güzel türkü söylüyorum. Kafamdakileri de kaleme söyletiyorum” dedim. Beni en çok üzen ise çalıştığım Kanal B televizyonunda, adına Ergenekon denilen soruşturma kapsamında yapılan aramada, polislere çok yalvarmama rağmen odamdaki Neşet Ertaş CD’lerine el koyulup, adına delil zarfı denilen zarfa konulması oldu. Nur içinde yat “Cennet mekân” Neşet Hocam. Dediğini yapıyor, “Kafamdakileri kalemime söyletiyorum”, dinleyenler fena değil dediği için de türküler söylüyorum. Kırıcı Saz Evinin önünde, yanına oturtup bana sarıldığın, üzerimde ilkokul önlüğü olan siyah beyaz fotoğrafı ve ilk kez sözlerini bana yazdırdığın türkülerinin olduğu defteri de saklıyorum. Bir de, “Hep efendi ve saygılı ol. Çok ama boş konuşanlardan olma. Seni küçümseyenlerin aslında kendilerini küçümsediklerini unutma” öğütlerine uygun davranıyorum. [B]Gürbüz Evren / Siyaset Bilimci[/B] |
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
ALLAH rahmet etsin mekanı cennet olsun, Türkiye'ni başı sağ olsun.
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Yeri doldurulamayacak büyük usta, mekanın cennet olsun. Nur içinde yat.
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Allah rahmet eylesin.
En büyük değerlerimizden olan türkülerimize inanılmaz katkı yaptı.Adı hep yaşayacak! |
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
TÜRKÜLERİNİ AŞAĞILAYIP YASAKLADILAR
Yokluktan, yoksulluktan, fukaralıktan çok çekmişti... Soytarıların paraya para demediği günlerde meteliğe kurşun atıyordu... Televizyonun ve radyonun devlet egemenliğinde olduğu dönemlerde "batılılaşma" zannederek "tezek kokuyor bunlar!" diye aşağılayıp yasaklamışlardı türkülerini... 'Düğün şarkıcısı' diye küçümseyenlere "Ben düğünlere de giderim, içkili yerlere de... Çünkü her yerde 'insan' var" diyerek ders vermişti. Sonunda düğünlerde bile çalmasına izin vermediler. Dayanamadı. Terk etti Türkiye'yi... Almanya'ya gitti.... Adı garip konmuştu bir kere, musibetler bırakmıyordu yakasını... 'Alamanya' yolunda trafik kazası yaptı. Alıp hapishaneye attılar. Ne arayan oldu ne soran... Bir tek Yaşar Kemal hatırladı onu... Üzerinde "Bozkırın Tezenesine..." yazılı bir İnce Memed gönderdi hapishaneye... O günden sonra adı Bozkırın Tezenesi kaldı ama tanıyanlar bilirdi ki o aslında garipti, garibandı. Memlekette zulüm hakimdi o yıllarda... İşkence tezgahları kurulmuştu. Konuşmaya korkuyordu herkes... Almanya'dan isyan etti: "Suçun sorumlusu ruhtur, vücudun günahı yoktur. Kıymayın insancıklara..." "20 YIL ÖNCE AĞLARLARDI ŞİMDİ GÖBEK ATIYORLAR" 2 yıl önce Hasan Saltık'ın Unkapanı'ndaki ofisinde tanımıştım Neşet Abi'yi... "İçme usta şu sigarayı artık" dedim. Çattı kaşlarını, "Nasıl içmeyeyim bundan başka derdime ortak olanım yok ki" dedi. Sonra inceden bir sitem etti: "Sen kalem tutan adamsın söyle bana, gençlerimize bir haller olmuş... 20 yıl önce gençler türkülerime ağlardı şimdiki gençler aynı türkülerde göbek atıyor." "NEŞET'LE AŞIK OLUR, NEŞET'LE YUVA KURARSIN" Herkes bilmez ama bilen iyi bilir... Ve Neşet Ertaş bilenle bilmeyen bir olmaz... İlk gençlik aşklarının yürek yakan sevdalarıyla usul gözyaşları döken delikanlılar, gencecik gelinlik kızlar bilir, tanır onu... Bir kere değdi mi yüreğine artık Neşet'le büyürsün, Neşet'le aşık olur, Neşet'le yuva kurarsın, Neşet'le çocuğunu büyütür ve Neşet'le ölürsün. Bozkırın Tezenesi'nin türküleri, aşka bulanmış gönüllerin marşıdır! "GÜLÜŞÜ GÜLDEN GÜZEL ADAM" GÖNÜLLERDESİN YÜCE OZANIMIZ Candaş Tolga Işık |
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Alabildiğine yerli bir kimlik, Bir Anadolu bilgesi,
Bu toprakların feryadı, Gösterişten uzak, sade türkçesiyle gönül sultanı, Devasa bir yürek, Mahzun, mahçup ve mütevazi bir çehre, Gönül kelimesinin en çok yakıştığı üstad. Gönüllerin hızmatçısı, Yalan Dünya'ya fazla gelmiş bir güzellik, Neşet Baba öldü , hepimiz bir kişi eksildik. Türkülere can veren büyük usta hakka yürüdü. Bozlaklar yetim kaldı. Çiçekdağı'nın, Yerköy'ün, Kırıkkale'nin, Ankara'nın, Bozkır'ın sesi kesildi. Tezenesiz kaldık. Yaz'ımız Kış'a döndü, Büyük bir yüreğin sesinden mahrum kaldık. Çok önemli bir değerdi. Türkü rönesansının babasıydı. Muharrem Ertaş Üstad'ın sazının emanetçisiydi. Mekanın cennet olsun usta |
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
[B]9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in görevde olduğu dönemde kendisine verilmek istenen "Devlet Sanatçısı" unvanını "Ben halkın sanatçısıyım" diye reddedecek kadar bu halkın, bu toprağın sesiydi. MEKANI CENNET OLSUN ...[/B]
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Alkolu bırakalım dedik Neşet babayı kaybettik, ruhun Şad olsun.
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Allah rahmet eylesin. Allah yakınlarına sabır, geride kalanlara uzun ömürler versin.
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
[B][I]Mekanın cennet olsun usta.[/I][/B]
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
Sakin ol ha insanoğlu
İncitme canı incitme Her canı bir kalp Hakk'a bağlı İncitme canı incitme Yaralama bir tek teli Güneş gözü mah-cemali Çekemem onun vebali İncitme canı incitme Bir gün olup öleceksin Ettiğinden bulacaksın Tekrar geri geleceksin İncitme canı incitme Suçun sorumlusu ruhtur Vücudun günahı yoktur Şüphesiz ki her can Hakk'tır İncitme canı incitme Bir gün olup öleceksin Eğer geri geleceksin Tekrar insan olacaksın İncitme canı incitme Garip canın yakma Cehennemde düşen dara Bak ibret al hayvanlara İncitme canı incitme icim aciyor, ne kadar buyuk ve yeri doldurulamayacak bir kayip. Mekanin Cennet Olsun Buyuk Ozan |
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
mekani cennet olsun tum sevenlerinin basi sagolsun
|
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
[B]Neşet Baba [/B]
Şarkıyla türkü arasında yapı itibarıyla fark yok fakat türkünün şarkıya göre kaydadeğer bir üstünlüğü var: "Toplumun gönül teli" diye bir şey varsa, işte o gösterge, bir türkü söz konusu olduğunda daha fazla, daha samimi ve hisli tınlamaya başlıyor. "Toplumun gönül teli" tamlaması, aslında saçma sapan bir tâbir. Ne teli, hangi toplum; Türk toplumu? Biz vaktiyle bu kavramı nüfusun tamamı için rahatça kullanır ve sahih bir karşılığı olup olmadığına pek dikkat etmezdik. En tabii bir hakkın ifâdesiyle, "Ben Türk değilim, başka bir topluluğa aitim" diyenlerde, "Ne münasebet, siz farkında değilsiniz; Türkiye Türklerindir netekim!" diye bağıranların ahenksiz korosu bize, etnik mânâda katışıksız bir topluluk olmadığımızı gösterdi. Millet, etimolojisi itibarıyla daha mûnis; vaktiyle Müslümanlar bu kelimeyi, "Bir dine mensup olanların kâffesi" mânâsında kullanırlardı. Meselâ İstiklâl Marşı'mıza bir de bu dikkatle bakmayı deneyiniz; bu eşsiz şiirde Âkif, "Milletim" kelimesini tam da bu anlam için seçmiş ve ayrıca bu kavramı "Türk" sıfatı ile pekiştirmeye gerek duymamıştı. İthaf satırı hariç, İstiklâl Marşı'mızda "Türk" lâfzı geçmiyor, şimdi fark ettim ama garip, kontrol maksadıyla bütün şiiri başından sonuna tararken her mısrâda karşılaşacakmışım gibi güçlü bir beklentim vardı. Yok! Ne gam! "Hakk'a tapan millet"in adı konulmasa da olur; her kim o topluluğa dahildir, ben de o millettenim. Bu kadar. Yeleğin ilk düğmesini yanlış iliklemişiz vaktiyle; millet, anlam göçüğüne uğramış, milliyet ve milliyetçilik de kezâ. Derdimizi anlatmak için evvelâ bir süre izahat vermek zorundayız. Yanlış ve isabetsiz kavramlara yaslanarak ama her kifâyetsizliği bir paragrafla izah ederek konuşmak, iletişim eylemek değildir. Tek kelimelik ve tam isâbetli kavram gibisi yok ve esasen dil, böyle kelimelerin var ettiği bir mânâ iklimidir. Vaktiyle dil devrimi yapanlar, kendi hesaplarına turnayı gözünden vurmuşlar; konuşuyor, yazışıyor, tartışıyor ancak bir türlü âhenk (iletişim) eyleyemiyoruz. Diyecektim ki, büyük ekseriyeti itibarıyla nüfusumuzun (milletimizin diyemiyoruz; yukarıda izah ettik) en çok paylaştığı değer nedir? Milli takım ı-ıh, bayrak? Türklük? Müslümanlık? İnsaf? Demokrasi? Anladınız; doğru cevap, şu bizim türkü. Edirne Kapıkule'den Hakkari Yüksekova'ya kadar çaprazlama, bu topraklarda yadırganmadan, kimliği sual edilmeden, yolu kesilmeden, ensesine silâh sıkılmadan, "bizden-ondan" ayrımına tâbi tutulmadan cevelân edebilecek tek ortak değerimiz türküler kaldı. Eh, ona da şükür, ya olmasaydı! Neşet Ertaş'ın vefat haberini ilk duyduğunuzda yüreğinizin ucunda hissettiğiniz sızının sebebi var; Yaylalarımızın serin havası, göllerimizin duru ve berrak suları, nân-ı azîzimizin mübârek kokusu gibi hepimize ait, müşterek bir şey aramızdan ayrıldığı için ahlandık, yüreğimiz cız etti. Cenab-ı Hak, "Neşat Baba"ya rahmet etsin, sâlihlerle haşretsin. Son zamanlarda ölenin ardından "Sonsuzluğa gitti" filan gibi garip lâflar edilir oldu (Bkz. TRT), "Âhiret" kavramı pek "Dinsel ve tinsel" geliyor olmalı ki, felsefeyle yüksek matematiğin kırıştırdığı yerde türemiş sonsuzluk kelimesi revaç bulmakta. Kim nereye gitmek istiyorsa oraya gitsin, istesek de mâni olamayız fakat ben Neşat Baba'nın bana göre doğru adrese, âhiret yurdunun cennet köşküne gitmesini temennî ederim. Neşet Ertaş, bizi türkülerin güzelliği üzerinde uzlaştırmayı bilmiş müşterek bir kıymetti; türkünün cisme bürünmüş, mücessem hâli. Onun ölümüne "vah" dememiş bir ferd-i vâhid tasavvur edemem; eğer varsa onunla mânidar bir ortaklığım kalmamış demektir. İnsan ölür eseri kalır; "Bozkırın Tezenesi" gitti, türküleri yâdigâr kaldı, bir de samimi, ivazsız, alçakgönüllü güzel hâlleri. Muazzam bir mirastır, hepimize ibret ve hüsn-i misâl olsun; türkü kadri bilenlerin başı sağolsun. A. Turan Alkan |
Cevap: Büyük Halk Ozanını Kaybettik
İŞTE BÜYÜK USTANIN KALEME ALDIĞI SON ŞİİRİ ‘[B]VEDA[/B]’
Tükendi ömrümün çoğu gidiyor Cahil ömrüm geldi geçti yel gibi Sevdiğim uzaktan seyir ediyor Beni görüp bakınıyor el gibi Geçti günler, yıllar, ömürse doldu Giden gitti bilmem geri ne kaldı Ömrümün baharı sarardı soldu Yandı kaldı garip bağrım çöl gibi Veren, geri almak için gözlüyo Her an her saniye beni izliyo Garip bağrım için için sızlıyo Sazımda inleyen sırma tel gibi Uzun yoldan gelmiş gibi yorgunum Ne kimseye küskün ne de dargınım Bir ahu gözlüye candan vurgunum Garip gönlüm kapısında kul gibi Neşet ERTAŞ |
WEZ Format +2. ?uan Saat: 08:28. |
Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.