Tekil Mesaj Gösterimi
Alt 02.08.2008, 13:01   #5
Pusula_58
Usta Yiğido
 
Pusula_58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Pusula_58 Şuan Pusula_58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 28.08.2013 14:51

Üyelik Tarihi: 19.05.2008
Mesajlar: 1.304
Tecrübe Puanı: 739 Pusula_58 kann auf vieles stolz seinPusula_58 kann auf vieles stolz seinPusula_58 kann auf vieles stolz seinPusula_58 kann auf vieles stolz seinPusula_58 kann auf vieles stolz seinPusula_58 kann auf vieles stolz seinPusula_58 kann auf vieles stolz seinPusula_58 kann auf vieles stolz seinPusula_58 kann auf vieles stolz sein
Standart --->: Bir tutkudur Sivas

Türkmen mavisi çinilerin hayat bulduğu, el emeği göz nûru minarelerin göğe erdiği ilim ve bilim üniversitesi. Ulu Camisi, Gök Medresesi, Buruciye Medresesi, Kalesi ve bilgelik kapısında harmanlanan yanık sesli âşıkların beldesi. Timur’un istilasından sonra doyasıya gülemeyenlerin, Kızılırmak gibi akıp da gurbet ellere geri dönemeyenlerin şehridir Sivas.

Sivas’ın merkezine doğru ilerlediğinizde adeta bir “açık hava müzesi”ne geldiğiniz hissine kapılıyorsunuz. Geçmişe dair sayfaları çevirdikçe arkeoloji literatüründe Sivas’ın neden “Doğu Kapadokya” olarak adlandırıldığını daha iyi anlıyorsunuz.

Hayal ettiğinizde maziyi, sanki medeniyetlerin geçit merasimini izliyorsunuz...

Şehrin her köşesinde “biz buradayız” diyen Selçukluların; ilimde, bilimde, siyasette ve sanatta zirveye nasıl ulaştıklarının izlerini, ağzınız açık kalarak sürüyorsunuz. Şehirlerin anası değil amma, çileyle yoğrulmuş güzeller güzeli bir Sivas’la karşılaşıyorsunuz.

Velhasılı... Timur’un yakıp yıktığı... Osmanlı’nın Eyalet-i Sivas yaptığı... Millî Mücadele kıvılcımının ilk çakıldığı yerdir vardığınız Sivas.

Fakat şu da unutulmamalı!.. Sivas’ı görmek için en önemli sebeplerden birisi “tarih ve kültüre yolculuk” olsa da, diğer sebepleri gözardı etmemekte fayda var. İşte bu önemli sebeplerden birisi de, bağrında barındırdığı “dünyaca ünlü” doğal güzellikleri. Başbaşa kaldığınızda zindeleştiren ve arındıran; Sivas Sıcak, Soğuk Çermik, Kangal Balıklı Kaplıca, Gürün Gökpınar Gölü, Şuğul Vadisi, Sızır Obruk Şelalesi, Hafik Gölü ve Suşehri Akçaağıl Çermiği bunlardan sadece birkaç örnek. Almadan, tatmadan ve dinlemeden dönmeyin faslına girmiyoruz.

Daha fazlasını merak ediyorsanız Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nce yayınlanan “Sivas Gezi Rehberi”ne müracaat edebilirsiniz.

Tel: (0346) 223 78 48

Ayların en mübareği Ramazan ayı öncesinde yolumuz medeniyetlerin geçit töreni yaptığı, arş-ı âlâya yükselen minarelerin ayağının Kızılırmak’a bastığı, yanık sesli ozanların, dertli aşıkların bilgelik dergâhı, yiğidin harman olduğu Sivas’a düştü.

Havalimanı’ndan servis aracıyla süzülürken tepelerden, haritasını almış elimize geçmişini okuyorduk varacağımız beldenin. Sanki hiç bilmezmiş gibi. Gerçekten de önümüzde bir tablo gibi duran şehri seyredip okudukça anladık ki, bilmemişiz bu beldenin kıymetini. 26 kilometre boyunca kıvrım kıvrım tepelerden inerken şehrin merkezine, geçmişin acıları, hüzünleri, sevinçleri canlanıverdi gözümüzün önünde...

Kökü derinlerde, geleceği gökyüzüne asılı mekanlar...

Uygarlıklar tarihinde yerini alan, ihtişam ve sefaletleriyle bu coğrafyaya ev sahipliği yapanlar arasında kimler yokmuş ki... Asurlar, Hititler, Kimmerler, Frigler, Doğu Roma İmparatorluğu, Danişmendler, Selçuklular, İlhanlılar, Eretna Beyliği, Kadı Burhaneddin Beyliği, Osmanlılar ve torunları bizler. Evet kimisi ihtişamıyla hüküm sürmüş bu topraklarda, kimisi de sefaletiyle.

Kökü derinlerde, geleceği gökyüzüne asılı mekanlarda yürürken insanlar... Hani iç geçirerek derler ya; “şu burçların, camilerin, hanların, hamamların, çeşmelerin, köprülerin, kerpiçten yapma konakların dili olsa da konuşsa...” diye.

Dili olsa da konuşsa!.. Onlar anlatsa biz dinlesek!..

Sivas Kalesi kendini feda etmiş sanki

İhtişamı bir tarafa... Sivas’ın kaderi neyse, “kale”sinin kaderi de o olmuş. Bölük pörçük... Bir parçası köprülere küpeşte, bir parçası Vilayet Konağı’na temel olmuş!.. Bir parçası Kongre Binası’nı sırtlanırken, bir parçası bilmem nereye ayak taşı olmuş!.. Hızla modernleşen/gençleşen(!) Sivas’ın neredeyse hemen hemen her temelinde, Sivas Kalesi’nden bir nirengi taşı varmış. Geçen asırların ardından anlaşılan o ki, Sivas Kalesi kendini feda etmiş amma, dokundurmamış Ulu Camii’ye, Çifte Minare’ye, Gök Medrese’ye, Buruciye’ye...

Bir düşünün; 7200 (yedibinikiyüz) metre uzunluğuyla, 25 metreyi bulan yüksek surlarıyla, 7 heybetli kapısıyla ve yağmalanmasıyla ünlü Sivas Kalesi (M.Ö. 2000)’nin dile geldiğini. Anlatacak o kadar çok hatırası vardır ki; dinleyecek olana. Ve içinde barındırdığı medeniyetlerin geçmişini soranlara...

Selçukluyu bir başka anlatır, Osmanlıyı bir başka... Bağrında cenk eden Yağıbasan’ı bir başka anlatır, 2. Kılıçarslan’ı, bir başka. Sivas’ı şehirlerin başı ilan eden I. Alaaddin Keykubat’ı bir başka anlatır, halkını vergilerle inim inim inleten 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’i bir başka. Yağmacılığıyla nâm salan Abaka Han’ı bir başka anlatır, gözü doymak bilmeyen zalim III. Alaaddin Keykubat’ı bir başka. Eretna Bey’i bir başka anlatır, Kadı Burhaneddin’i bir başka...

Hele taşının üstünde taş koymayan, ilim ve bilim yuvalarını yağmalayan, nice yiğitleri günlerce meydanlarda sürüklettirerek atların ayakları altında katlettiren “Timur”u daha bir başka...

Bir düşünün; Sivas Ulu Camii (1196/97)’nden yüzyıllardır duâlar eşliğinde “mirac”a yükselenleri...

Bir düşünün; Şifaiye Medresesi ve Darüşşifası(1217/18)’nın banisi 1. İzzeddin Keykavus’un sonsuzluk uykusuna yattığı yerin üzerinde yazılı “Geniş saraylardan çıkıp bu daracık mezarlara geldik. Servetimin bana faydası yok” cümlesindeki derin mânâyı...

Şaheserlerin gölgesinde yürümek...

Bir düşünün; Gök Medrese (1271)’de ahşaba nispet yaparcasına, taşlara ilmek atan kündekâri ustalarının hû hû dağdağalarını...

Bir düşünün; Çifte Minareli Medrese(1271/72)’nin Timur’dan sonra, tarih bilincinden yoksun yöneticiler tarafından nasıl harap edildiğini... Ve “Sana bir iş edeyim ki, Timur Sivas’a yapmamış ola!” deyiminin bu ihtişamlı yapıya nasıl da “cuk” diye oturduğunu!..

Bir düşünün; Buruciye Medresesi(1271/72)’nin taç kapısı üzerindeki kitabede “İlim talep etmek her Müslüman’a farzdır”ın manasını idrak edenlerin beldeyi nasıl “ilim ve bilim yurdu”na dönüştürdüğünü...

Bir düşünün; Gök Medrese(1271)’nin kapısındaki bezemelerin adeta üç boyutlu bir tabloya dönüşerek, Türkmen mavisi çiniler eşliğinde sizi hayallerinizin ötesinde bir aleme taşıdığını...

Bir düşünün; Osmanlı eseri Kale Camii(1580)’nin onca Selçuklu mimarî abidesinin arasında, Cıbıllar Parkı’nda yitiğini arayanlara, dünün “Medrese”lerinin bugünün “Üniversite”lerinin adresini nasıl bir ruh haliyle tarif ettiğini...

Bir düşünün; Kızılırmak’ın, kendine hasret ve yanık toprakları sulayarak, kıvrım kıvrım kıvranarak, Sivas’ın yanıbaşından el sallayarak, sancılar içinde memleketine elveda deyişini...

Ve bir düşünün; 4 Eylül 1919’da Sivas Mekteb-i Sultanisi’nin duvarlarında yankılanan kurtuluş mücadelesinin filizlendiği günleri...

1 değil, 1000 düşünmek gerekiyormuş

Sivas’ın cadde ve sokaklarında “bir düşünün” diye diye yolumuza devam ederken, panolarda gördüğümüz “Sivas 1000 Temel Eser” projesi dikkatimizi çekti. Bu proje bizi yitik malımızı bulmuş gibi heyecanlandırdı. Ufkumuzu genişletti. Bizler “bir düşünün” derken, hizmet erleri “1000 düşünmek” gerektiğine inanarak bir çığır açmışlardı.

Kültürel mirasımıza sahip çıkanların çabaları

Bugün gölgesinde gezdiğimiz, yarın ise yağmalanma tehlikesi ile karşı karşıya bulunan kültürel mirasımıza sahip çıkmanın en temel yollarından birisi de kitaplardı. Bunu yeniden keşfeden Sivas Valililiği, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi elele vererek Sivas’ın zengin kültürünü ortaya çıkarmak ve tanıtmak amacıyla “Sivas 1000 Temel Eser” projesiyle yola çıkmışlardı.

Programımızın müsait olmaması dolayısıyla Sayın Vali Veysel Dalmaz’la oturup Sivas’a dair konuşamadık. Fakat ziyaret ettiğimiz İl Kültür ve Turizm Müdürü Kadir Pürlü bey bizi çalışmaları hakkında detaylı bir şekilde bilgilendirdi. Bugüne kadar bu tür hizmetlerin yapılmayışının hiçbir nedeni yoktu. Tek neden; “duyarsızlık”tı. Anladık ki; bu bir ruh işi, bu bir ahde vefa işiydi.

Bir taraftan “Sivas 1000 Temel Eser” projesi kapsamında yayınlanan eserlerin sayfaları arasında heyecanla gezinirken, bir taraftan da ikram edilen “Çerkezin Kahvesi” kıvamındaki Sivas usulü kahveyi höpürdetmenin keyfini çıkarıyorduk.

“Sivas 1000 Temel Eser” projesiyle geçmişe yolculuk

İşte proje kapsamında yayınlanan ve Sivas’ın kaybolmaya yüztutmuş kültürel mirasını ortaya çıkaracak olan eserlerden bazıları: “Selçuklular Döneminde Sivas – Sempozyum Bildirileri”, “Osmanlı Dönemi Sivas Şehri – Makaleler – Prof. Dr. Ömer Demirel”, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Osmanlı Belgelerinde Sivas”, “Geçmişten Günümüze Sivas Meşhurları – İbrahim Aslanoğlu” (II. Cilt), “Âşıkların Diliyle Sivas – Dr. Doğan Kaya”, “Sivas Folkloru I-II – Vehbi Can Aşkun”, “Anadolu Türk Konut Mimarisinde Divriği Evleri – Seda Şenol”, “Divriği Yöresinin Kıyafetleri, Takı ve Aksesuarları – Saliha Çulcuoğlu”...

Teşekkürler Hasan Canpolat’a. Teşekkürler Veysel Dalmaz’a. Teşekkürler Kadir Pürlü’ye. Ve teşekkürler bu eserlerin hazırlanmasında emeği geçen herkese.

“Soğuğu sert, yiğidi mert”lerin beldesinde beyin kaynıyor!..

Sivas’ı gezmeye kaldığımız yerden devam edelim diyeceğiz, fakat bu mümkün değil! Çünkü “soğuğu sert, yiğidi mert”lerin beldesinde, deyim yerindeyse “sıcaktan beyin kaynıyor.” Ağustos’un Eylül kapısını hiç bu kadar bunaltan bir sıcaklıkla çaldığı görülmemiş. Normalde yapraklar sararmaya, sobalar harlanmaya dururmuş bu mevsiminde. Belli ki, küresel ısınma yiğidoların da “güz”- ünü “yaz”a çevirmiş! Fesübhanallâh!..

Ortalama 35 dereceyi bulan sıcaklığın altında yürürken şaheserlerin gölgesinde, güneşle köşe kapmaca oynuyorduk adeta. Bütün sokaklar, western filmlerinde sık sık rastladığımız ıssızlıktan rüzgârların ıslık çaldığı “ölü şehir” görünümüne bürünmüştü sanki. Kahramanlığın alemi yok deyip biz de saldık kendimizi gölgeye.

Gölgede bulabildiğimiz insanlardan edindiğimiz istihbarata göre; Güdük Minare’yi, Ahi Emir Ahmet Kümbeti’ni, Yukarı Tekke’yi, Kurşunlu Hamamı’nı, Behrâm Paşa Hanı’nı, Subaşı Hanı’nı, Taş Han’ı, Eğri Köprü’yü, Kesik Köprü’yü, Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi’ni ve tarihî Sivas Konakları’nı görmeden, Divriği, Zara, Ulaş, Hafik, Gemerek, Şarkışla, Yıldızeli, Doğanşar, Koyulhisar, Suşehri, Gölova, Akıncılar, İmranlı, Gürün, Altınyayla, Kangal ilçelerini gezmeden gitmek haksızlık olurmuş.

Hiç kusura bakmayın efendim! Bizden buraya kadar! Fakat çok ısrar ediyorsanız, İbrahim Yasak’ın, Bilal Tırnakçı’nın, Orhan Üngör’ün, Hüseyin Kaya’nın ve Ahmet Turan Alkan’ın, “Altıncı Şehir”e dair kültür pınarlarından beslenebilirsiniz. Ve bizim kaldığımız yerden yolunuza devam edebilirsiniz.

Sabri Gültekin'den oldukça güzel bir yazı, biraz uzun ama okumaya değer.
Pusula_58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla