|
Usta Yiğido
seva Şuan
Son Aktivite: 31.08.2010 21:51
Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 40
Mesajlar: 15.375
|
--->: DİVRİĞİ-Çayören
Atasözleri:
→Eline, diline, beline sahap ol!: Hırsızlık yapma, dedikodu yapma, zina yapma. →Ne kimseyi kına, ne kimseye çun!: Bir kimseyi yaptığı işten dolayı ayıplama, senin de başına gelebilir. Bir kimsenin konumuna(zenginliğine, güzelliğine, saygınlığına, vb)imrenme, kendi haline şükret' (bir kimse senden daha iyi bir durumda da olsa, sen o (başkası)olma, kendin ol!) →Tilkiyi sağmaya götürmüşler, yüzüne bakmışlar. Bakımsız, güçsüz ve becereksiz kadın veya erkeği tanımlar. →Gurt (kurt) ulusundan gördügünü işler. Hoşa gitmeyen şeyler yapan çocuklar için söylenir; büyüklerinden öğrendiği vurgulanır. →Yıhılın dağlar, Cello hacat guruyu: Elinden iş çıkmayan, beceriksiz erkekler için söylenir. →Kötünün orağı gece keser: Herkesin çalıştığı zaman çalışmayan, herkesin yemek yiyeceği ya da dinleneceği zaman çalışmaya gayret eden beceriksiz kadınlar için söylenir. →İt ite, it de kuyruğuna buyurmuş: Kendisine verilen bir işi başkasına devrederek işi yağtığını söyleyen kişiyi tanımlar. →Düşkün kaldıran: Perişan, yoksul insanlara yardım eden kimse. →Ali evlenmiş, Güllü gelin olmuş: Bir olay olup bittikten sonra öğrenildiğinde söylenir. →Aggulsuz (akılsız) baş elinden sefil daban (taban) ne çeker: Hayatta aklını kullanamadığı için çok çalıştığı halde perişan olan insanı tanımlar, divana yerine de kullanılır. →Görmeye gelince direm direm, yemeye gelince küren küren: Evin büyükleri çalışmayı sevmeyen ama çok yemek yiyen çocukları için böyle söylerler. →Gendi başını bağlayamayan gelin başı bağlamaya gider: Beceriksiz, kendine bakmayan kadınların bu konularda başkalarına akıl vermesini vurgular,o kadını basit görmedir. →Değirmen gitmiş, şakkıldağını arıyı:Asıl kayıplarını fark edememiş, daha küçük çıkarlarını kaybettiğine üzülen kimseyi ifade eder. → Geldin mi yikini yikini, aldın mı s..i mi ! Bir işi başaracağını sanan birinin başarısız olmasına rakiplerinin sevinmesini ifade eder. →Arsuzun g..üne gazugh çahmışlar, bu takgıltı nerden geliyi demiş: Arsız, onursuz kimseyi tanımlar.
Eğitim Durumu
Köyde okur-yazar oranı yüksektir, 1980 sonrası doğan kız ve erkeklerde okuma -yazma bilmeyen yoktur. Lise mezunları yüksek orandadır, 100'ün üzerinde üniversite mezunu vardır; bunların içinde doktor, dişhekimi, eczacı, avukat, mühendis, mimar, öğretmen, hemşire, anestezi teknisyeni bayanlar da vardır. Bir kişi 'doktora' seviyesinde akademik kariyer yapmıştır, başka biri de İTÜ'de -TUBİTAK'ın desteklediği ulusal bir proje içinde- doktora çalışması yapmaktadır.
Din
Çayören Köyü halkı kendilerini 'Alevi' olarak tanımlamaktadır. Aslında, dinler, toplumların ortak bilinçaltını da ifade ederler.İnsanın temel güdüleri olan beslenme, barınma ve güvenlik, yani modern ifadeyle ekonomi-politik, dinsel inançların şifreli diliyle konuşur.Herhangi bir toplumun tanrı telakkisinden ya da mesela basit bir ayrıntıya dair inancından, diyelim su'ya veya güneş'e dair inançlarından o toplumun ruh köküne de, bilinmeyen kadim geçmişine de inilebilir. Doğruya yakın kestirimlerde bulunulabilir. Bu nedenle, bir kültürün sürekliliğini, yazılı metinler başta olmak üzere diğer birçok ögenin yanında dinsellik üzerinden de en açık ve doğru verilerle test edebiliriz. Köyde cami yoktur (12 Eylül 1980’den sonra İmam atanmış, atanan imamları köyde gören yok ama, maaş aldıkları biliniyor). Ya Allah !, Ya Muhammed !, Ya Ali ! (İmam Ali) üçlemesi günlük yaşamın hemen her alanında herkesin ağzından binlerce kez dökülmesine , başka bir ifadeyle köylülerin Besmelesi olmasına karşın, namaz kılınmaz, Ramazan orucu tutulmaz, Hac'a gidilmez. Bunlardan daha önemlisi, bunları yapanlara ‘yabancı’, hatta ‘yezit=düşman’ olarak bakılması ve en ağır hakaret’in, ‘mavuya (Muaviye), Yezit, Mervan gibi Emevi liderlerinin adları olması, buna karşın Muharrem ayında oruç tutulması, 12 İmam’a derin bir bağlılık ve saygı duyulması İslam dininin Şiilik koluna dahil olduklarını gösterir. Ancak, bu bağlılık –diğer ülkelerin Şiileriyle karşılaştırıldığında- çok yüzeyseldir; derinde Şamanlığın değerleri vardır ve bu değerler çok canlı bir şekilde yaşatılırlar. Başka bir söylemle, İslam dininin yasakladığı ve hatta sapkınlık olarak nitelediği Şamanlık inancından kök alan birçok kültürel değer bilinç dışı bir alışkanlık olarak,yani günlük yaşamlarının bir parçası olarak farkında olmadan yaşatılır. Örneğin, Çayören köylüleri güneşe, aya, pınarlara, akarsulara, büyük dağlara, büyük ve yaşlı ağaçlara, içten gelen derin ve sarsılmaz bir saygı ihtiram duyarlar; şu güneşe kör bakayım ki...! diyerek güneş üzerine yemin edilir; güneş tanrılaştırılır. Pınarlara tükürülmez ve işenmez. İlkbahar'da doğadaki hayvanlar öldürülmez, yeşil ve çiçekli ağaçlar-dallar kesilmez.Yeni ay gökyüzünde göründüğünde herkes -özellikle yaşlı kadınlar- ona bakarak "niyaz" ederler, dileklerde bulunurlar.Örneğin, Elimi-gözümü veresin, cemi cümlenin yanı süre (sıra) bizim de haggımıza (hakımıza) heyirlisini (hayırlısını) veresin derler. Grenard, Alevilerde güneş ve ay kültü olduğunu yazar.[20] Çeşitli kaynaklarda Orta Asya bozkırlarında, yaklaşık 2000 yıl sürdüğü tahmin edilen göçebe yaşam süresinde, Hun, Göktürk, Moğol gibi çeşitli boy konfedarasyonlarında Yer ve Gök Tanrı'dır. Örneğin, Cengiz Han, nökerlerinden Çurçedai’ya hitaben şöyle dedi: " ...Yer ve Gökün (Tanrı'nın)verdiği güçle Kereyitleri imha ve esir etik. "[21] Göktürkler her yıl Yer ve Gök Tanrı'ya çok sayıda at ve koyun kurban ederlerdi. Bununla birlikte, en büyük Tanrı, Gök Tanrı'dır. Gök Tanrı, gökteki bütün yıldızları, güneşi ve ayı kapsayan nesnel bir varlıktır. Göksel cisimlerin tümüne Tanrı denilir. Onların da canlı olduğuna, ruh taşıdıklarına inanılır. Tanrı (Tengri) deyimi hem nesnel göğü, hem de onun ruhunu belirtir. Gök(mavi) sözcüğü, Tengri'nin sıfatı olarak kullanılır. Göksel cisimlerin tümü, Gök Tanrı'dır, fakat onu teşkil eden güneş, ay, yıldız, vb her göksel cisim de Tanrı sayılır. Örneğin Hun hükümdarı, her sabah çadırından çıkarak güneşe, geceleri de aya tapar. Moğollar da güneşi ve ayı ulularlar. " Temuçin (Cengiz Han) Burhan dağlarından inerek yumruklarıriyle göğsüne vurdu ve şunları söyledi:'Bundan sonra Burhan Haldun için her sabah tapınmalıyım, bunu neslim ve neslimin nesli böyle bilsin!' Temuçin bu sözlerile kemerini boyununa ve şapkasını koluna asarak güneşe karşı döndü ve eliyle göğsüne vurarak güneşe karşı dokuz defa diz çöküp tövbe ve istiğfar etti ". 22( Moğolların Gizli Tarihi, s:41.) Cengiz Han, her konuşmasına, Kök Tengri'nin (Mavi Gök'ün) dileğiyle sözü ile başlardı.[23] Gerek Orta Asya göçbe topluluklarının bu inançları, gerekse Çayören köylülerinin Alevilik adında yaşattıkları benzer inaçlar Şamanzim'den kaynak alır. Şamanizm, Türklerin de dahil olduğu Orta Asya’nın görece eşitlik içinde yaşayan bütün göçebe kavimlerinin dinidir. Bu bağlamda Türk göçebelerin kendi tarihsel, siyasal, ekonomik, kültürel coğrafyasında kendi gereksinimlerine göre biçimlenen bir dindir. Peygamberi, kutsal kitabı ve tapınakaları/camileri olmayan Şamanizm, kamları, yani rahipleri tarafından idare edilirdi. Kutsal günlerde, ölüm, gömme ve bayram ayinlerini her türlü dua merasimlerini idare eden, halkın sorunlarını çözen, dertlere deva bulan bu kam’ların Tanrı ile ilişkilerde bulunduklarına inanılırdı.[24] Şamanizme göre tüm doğa canlıdır, her varlığın bir ruhu vardır, bu nedenle de kutsaldır ve saygı duyulmasını ister. Şamanca yaşamak, en doğal, en gösterişsiz, en sade ve en alışılmamış olanı ve de düşünce ve mantık yerine duygu ve sezgilerini ön plana çıkararak yaşamaktır.[25] Hem Orta Asya'da Türk-Moğol göçbelerin, hem de Çayörenlilerin dinsel ve dinsel olmayan şölenlerinde kadın-erkek birliktedir ve içki içilir. Şamanlık, içkiyi kutsar, kadın erkek eşitliğini, birlikte yaşamayı ve birlikte eğlenmeyi öngörür.
Anadilleriin Türkçe olması, görece kadın -erkek eşitliği, dinsel bağnazlığın olmaması ve Sünnilik hariç başka inançlara ve etnik gruplara (Kürt, Ermeni, Laz, vb) anlayışla yaklaşım, kavurma, kurut, güneşte et kurutulması gibi beslenme alışkanlıkları, yaylaya çıkma, türkü söyleme gibi kültürel özellikler, yüksek dağların, gökyüzünün, güneşin, ayın, yıldızların kutsal kabul edilmesi ve her yıl ziyaret olan en yüksek dağda kurban törenleri yapılması gibi Şamanist gelenekler Çayören köylülerini Orta Asya bozkırının kandaş göçebe yaşam tarzına ve onun kutsallık alanındaki örgütselliği olan Şamanlık geleneklerine bağlamakla birlikte, Allah’a tam bir inanç, Muhammed ve Ali’ye ve On İki İmam’a derin ve sarsılmaz hürmet/bağlılık, bir işe Besmele’yle, konuşmaya Selamın Aleyküm’le başlanması, cenazenin İslami kurallara göre defnedilmesi (Kuran okunması, yıkanması, cenaze namazının kılınması, Musalla taşında helallik alınması, yüzünün Kıble’ye gelecek şekilde gömülmesi), Cem, Semah gibi ritüeller, erkek ve kadın adlarının hemen tamamnının Arap-İbrani adları olması gibi dinsel-kültürel özellikler Çayören köylülerinin inanç sitemlerinde İslami öğelerin de ihmal edilemeyecek boyutta olduğunu gösterir. Belki Şamanizm ve İslam dininden başka inançlardan da kalıntılar olabilir. Örneğin, Çayören Köyü'nde en temel ahlak kuralı olan ve her ailenin çocuklarına öğrettiği/öğütlediği 'eline, diline, beline sahip ol' ilkesi 3. yüzyılda İran’da kurulan Mani dinine bağlanamktadır. Mani dininde ağızdan kötü söz çıkması, elden iyiliğe zarar verecek eylem yapması ve gönülün kötü şeylere eğilim göstermsi yasaktır.
__________________
Allahım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle,
Hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
CANDA ÖZÜR OLMAZ...
|