Tekil Mesaj Gösterimi
Alt 11.11.2008, 18:01   #6
seva
Usta Yiğido
 
seva - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
seva Şuan seva isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 31.08.2010 21:51

Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 40
Mesajlar: 15.375
Tecrübe Puanı: 2212 seva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz sein
Standart --->: Ask Hastalik mi?

AŞKIN METAFİZİĞİ
(Arthur SCHOPENHAUER)

Şairlerin, her şeyden önce, erkekle kadın arasındaki aşkı dile getirmeye çalıştıklarını biliriz. Erkekle kadın arasındaki aşk; trajik, komik, romantik ya da klasik, bütün tiyatro eserlerinin ana konusudur. Hint edebiyatı için de, Avrupa edebiyatı için de doğrudur bu. Lirik ve epik şiirin büyük bir bölümü de aynı konuyu işler. Hele yüzyıllar boyunca, Avrupa’nın bütün uygar ülkelerinde, her yıl, tıpkı mevsim meyveleri gibi düzenli bir biçimde ortaya çıkmış sayısız öykü ve romanı da epik şiir alanı içinde sayarsak, düşüncemizi daha iyi temellendirmiş oluruz. İçerikleri bakımından incelendiklerinde, bu eserlerin, sözünü ettiğimiz duygunun, yani erkekle kadın arasındaki aşk tutkusunun çeşitli yanlardan ele alınıp kısa ya da uzun olarak dile getirilmesinden başka bir şey olmadığı görülür. Bu duygunun dile getirilişinin en başarılı örneklerinin (Romeo Juliette, La Nouvelle Héloise, Werther gibi eserlerin), ölümsüz bir ün kazandığını da unutmamak gerekir. Öte yandan, La Rochefoucauld’nun, aşkın, tıpkı hayaletler gibi olduğunu ve hakkında herkes söz ettiği halde, kimsenin aşka rastlamadığını ileri sürmesi ve Lichtenberg’in Aşkın Gücü Üzerine Deneme’sinde, bu tutkunun gerçek ve doğal bir duygu olduğunu kabul etmeyişi, büyük bir yanılgıdır. Çünkü, insan doğasına yabancı ve aykırı olan bir şeyin, yani gülünç bir kuruntunun, bütün yüzyılların şiir dehaları tarafından bezginlik duyulmadan dile getirilmesi ve insanlık tarafından her zaman ilgiyle karşılanması kabil değildir. Sanat bakımından başarılı ve güzel olan bir şeyin, içinde bir doğru taşımaması düşünülemez.



Rien n’est beau que le vral; le vrai seul est almable

(Doğrudan başka hiçbir şey güzel değildir; yalnız doğrudur sevilmeye değer). Boileau



Bununla birlikte, genel olarak güçlü ama yine de dizginlenebilir bir eğilim olarak görünen bir duygu belli koşullarda bütün duygulardan daha şiddetli bir tutku haline girebilir ve böylece hiçbir kayıt tanımadan, önüne çıkan her engeli inanılmaz bir güç ve inatla ortadan kaldırır. Öyle ki, kimi zaman bu tutkunun doyurulması için ölüm bile göze alınır, hatta tutkusuna cevap verilmediği zaman, aşık, doygunluğa erişebilmek için hayatını bir ödül olarak ortaya koyabilir. Werther ve Jacopo Ortis, yalnız öykülerde değil hayatta da görülebilen kimselerdir. Avrupa’da her yıl onlara benzer bir düzine insan ortaya çıkar : sed ignotis perierunt mortibus illi (onlar, kimsenin bilmediği bir ölümle yitip gittiler). Çünkü onların çektikleri acıları, ya resmi kayıtları dolduran memurlar ya da gazete muhabirleri yazar. İngiliz, ve Fransız gazetelerinde zabıta haberlerini okumayı seven kimseler, ileri sürdüğüm düşüncenin doğru olduğunu söyleyeceklerdir. Aşk tutkusunun, tımarhanelere düşürdüğü kimselerin sayısı daha da kabarıktır. Dış koşullar dolayısıyla birleşmeleri kabil olmayan aşık bir çiftin, birlikte intihar etmediği bir yıl yoktur. Bu çeşit olayları duyunca, birbirlerini sevdiklerinden kuşku duymayan ve hayattaki en büyük mutluluğu bu aşkta bulan bir çiftin, her şeyi göze alarak bütün bağlardan sıyrılmak ve her çeşit güçlüğe göğüs germek yerine, düşünebildikleri en büyük tadı, hayatları ile birlikte kaybetmeyi niçin seçtiklerini bir türlü anlayamam. Aşk tutkusunun daha az şiddetli hallerini ve bu tutkuya nasıl yaklaşıldığını, hepimiz, her gün görüyoruz; hatta pek yaşlı değilsek, çoğunlukla yüreğimizde duyuyoruz.

Bu bakımdan, aşkın gerçekliğinden ve öneminden hiç kimse kuşku duyamaz. Öyleyse, şairlerin her zaman işlediği bu konuyu bir kere de felsefenin ele almasına şaşacak yerde, insan hayatında bunca önemi olan aşk duygusunun, filozoflar tarafından, şimdiye kadar hemen hiç önemsenmeyişine ve karşımıza işlenmemiş bir konu olarak çıkışına şaşmak gerekir. Bu konu ile en fazla uğraşmış olan filozof Platon’dur ve özellikle Symposium (Şölen) ve Phaedrus’da, aşk duygusunu incelemiştir. Ama bu konuda söyledikleri, mitlerle, hikayelerle ve şakalarla ilintilidir ve genel olarak Greklerin, genç erkeklere duydukları aşkı konu olarak ele almaktadır. Konumuzla ilintili olarak Rousseau’nun Eşitsizlik Üzerine Konuşma (Discours sur l’Inégalité)’da ileri sürdüğü birkaç düşünce, hem yetersiz, hem de yanlıştır. Kant’ın, Güzellik ve Yücelik Duygusu Üzerine Araştırma (Über das Gefühl des Schönen und Erhabenen) adlı denemesinin üçüncü bölümünde yaptığı açıklamalar, yüzeyde kalmakta ve pratik bilgiden yoksun bulunmaktadır; bu bakımdan yer yer yanlıştır. Platner’in Antropology’sinde, bu konuyu ele alış şeklini can sıkıcı bulmayan kimse var mı acaba?

Öte yandan, inanılmayacak kadar çocukça olan Spinoza’nın düşüncesini de, gülmek amacıyla buraya almamız gerekir : Aşk, dış bir nedenin eşliğinde ortaya çıkan bir iç ürpertisidir (Etika, Bölüm IV, Önerme 44). Demek ki, bu konuda düşüncelerinden yararlanacağım ya da düşüncelerine karşı çıkacağım kimse yok ardımda. Bu konu, kendisini nesnel olarak kabul ettirdi bana; dünyayı tasarlayışımın içine sanki zorla girdi. Bundan başka, sözü geçen tutkunun etkisi altında bulunan ve duygularının şiddetlerini en yüce ve tanrısal biçimde anlatmak isteyenlerin bu konuda bana hak vermeyeceklerini biliyorum. Görüşüm, temel bakımından, metafizik ve geniş kapsamlı olsa bile, onlara, gereğinden fazla maddesel ve tensel görünecektir. Ama biz yine de, “Şiirler ve türküler yazarak güzelliğini bugün övdükleri kimseler, on sekiz yaş daha büyük olsalardı acaba o zaman başlarını çevirip bakarlar mıydı?” diye sorarak düşünelim biraz.

Gerçekte de, en incelmiş ve yücelmiş bir aşk bile, kaynağını yalnız ve yalnız cinsel içtepide bulur. Daha doğrusu, her aşk, daha belirlenmiş, daha özelleştirilmiş ve en dar anlamıyla daha bireyselleştirilmiş bir cinsel içtepidir ancak. Bu düşünceyi kabul eden bir kimse, cinsel içtepinin piyeslerde ve romanlarda değil de günlük hayatta bütün çeşitlikleri ve farkları ile oynadığı rolü göz önünde tutarsa; hayata bağlılığın yanı sıra, en güçlü ve etkili bir eğilimi dile getirdiğini görürse; insanlığın, gençlerden oluşan kalabalığının bütün düşünce ve güçlerinin en azından yarısına sözünü geçirdiğini fark ederse; hemen hemen bütün insansal çabaların biricik amacı olduğunu anlarsa; en önemli olaylar üzerinde ters bir etki yaptığını, en ciddi işleri bozduğunu, belli bir süre için en yüce zihinleri karıştırdığını, devlet adamlarının çalışmalarına ve bilim adamlarının incelemelerine burnunu soktuğunu, bakanların cüzdanlarına ve filozofların müsveddelerine güzel kadınların saçlarından kesilmiş lüleleri ve aşk mektuplarını yerleştirmeyi becerdiğini; her gün en feci ve karmaşık durumları yarattığını, en değerli bağlılıkları yıktığını, en sağlam yakınlıkları hiçe indirdiğini, kimi zaman sağlığın da, hayatın da, zenginliğin de, edinilmiş mevkiin de, mutluluğun da kurban edilmesini istediğini; hatta, vefalıları birer kalleş haline getirdiğini, tepeden tırnağa namuslu kimseleri birer vicdansız durumuna düşürdüğünü, kısacası, bozucu, karıştırıcı ve yıkıcı bir şeytan gibi ortaya çıktığını fark ederse; bunca gürültü niçin diye haykırmaz mı? Bütün bu çaba, bu çırpınış, bu endişe ve bu zavallılık niçin? Bir erkeğin bir dişi bulmasından başka nedir bu? Böylesine önemsiz bir şey, insanın düzenli hayatını niçin karıştırsın ve bozsun? Ama, bu konuyu ciddi bir biçimde elen alan araştırıcı, hakikatin, kendini bütün önemiyle yavaş yavaş ortaya koyduğunu görür. Burada söz konusu olan, önemsiz bir şey değildir; tam tersine, konunun önemi, bu konuda gösterilen ciddiyet ve heyecana uygun düşmektedir. Bütün aşk serüvenlerinin amacı, bu aşklar ister gülünç, ister yüce olsun, insan hayatının bütün öteki amaçlarından daha önemlidir ve bundan ötürü, amaca yönelenlerin ciddiyetini haklı çıkaracak bir nitelik taşımaktadır."
ALINTI
Bence Arthur amca zaten bu amansız hastalığı o güzel üslubu ile anlatmış bize çok uzun yıllar önce...
__________________
Allahım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle,
Hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle.


[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]


CANDA ÖZÜR OLMAZ...
seva isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla