Tekil Mesaj Gösterimi
Alt 28.12.2008, 21:47   #711
Abdurrahman 58
Usta Yiğido
 
Abdurrahman 58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Abdurrahman 58 Şuan Abdurrahman 58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 17.06.2016 17:24

Üyelik Tarihi: 15.06.2006
Yaş: 35
Mesajlar: 4.132
Tecrübe Puanı: 1116 Abdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekannt
Standart Cevap: MERKEZ BEYPINAR KÖYÜ...

TOKAT - ZİLELİ BİR ÜLKÜCÜNÜN “DURSUN ÖNKUZU” İLE İLGİLİ BİR HATIRASI…BBP internet sitesinde Önkuzu' nun şehadetinin seneyi devriyesinde yadd edilmesi; bu davanın acizane Zileli bir neferi olarak beni duygulandırdı. Hele hele Kadriye Hanım' nın Dursun Ağabeyimize layık bir kardeş olarak bıraktığı yerden devam etmesi; bize Önkuzu ailesinin kimliğini ortaya koyması bakımından çok önemsiyorum. Bütün Zileliler gibi bende yakınen tanıyorum Önkuzu ailesini ama; Önkuzu ailesinin bir ferdinin Dursun Önkuzu' nun şahsiyetini bütün dünyaya anlatması beni duygulandırdı.
Uzun yıllar önce, Zile' de ikamet ettiğim günlerde, daha sonraki yıllarda başkanlığını yapacağım Ocak'ın düzenlediği gecelerde bende şiir okurdum. Bu görev bana verilirdi. Arkadaşlar benden bir şiir okumamı istiyor. Ancak şiirin içerisinde Önkuzu adı geçtiğinden ve Abdullah Amca da salonda bulunduğundan; gençlik hissiyatı ile acaba okusam mı okumasam mı tereddütündeyim. Sahnede sürekli bana not kağıdı geldiğini gören Ocak Başkanımız İbrahim Özmen, kulise gelerek bana gelen notlarda ne yazdığını sordu. Bende durumu anlattım ve Abdullah Amca' nın da burada olduğunu ve acaba doğru olur mu ? Abdullah Amca bunu nasıl karşılar.... düşüncesi ile tereddüt yaşadığımı söyledim. O' da bir tereddüt geçirdikten sonra, şiirin ezberimde olup olmadığını sordu. Şiir ezberimde idi ve bu notları bana yazan gönüldaşlarım bunu biliyorlardı. Şiir o yıllarda yurtdışında bulunan Ozan Arif' e ait "Unutamam, unutmam" adlı şiiri. Başkan oku dedi. Taşında alın teri, toprağında Naaş-ı olan kendi memleketinde yadd edilmeyecekte, nerede yadd edilecek dedi. Abdullah Amca ile biz ilgileniriz dedi. Buna benzer bir kaç hisli cümle ile kulisten ayrıldı. Sahnedeki sanatçı sanatını icra edip sahneden ayrıldıktan sonra bir sonraki sanatçıyı anons etmeden önce şiiri okuyacaktım. Ve öyle de yaptım. Daha ilk mısrada, isteklerini yerine getirdiğim için ardadaşların sevinçlerini görüyordum. Ama yine de ben kuşkulu idim.

" Anlasanda usul usul anlatsam.
Sana bir Ülkücü Nesil anlatsam.
Nereden başlasam, nasıl anlatsam,
Unutamam, unutamam, unutmam.

Ruhi Kılıçkıran ilk göz ağrımız.
Sonra Özmen' imiz, İmamoğlu' muz.
Önkuzu' muz derken yandı bağrımız.
Unutamam, unutamam, unutmam. "

.............................. ..............

Bu dörtlükten sonra Saray Sineması Salonu çoştu. Ancak o çoşkulu salonda Biri vardı ki: Ben sadece O' nu görüyordum. O ağlamaklı bir hal ile, dışarı çıkıyordu. O; Abdullah Amca. Ben binbir türlü düşünce ile acaba doğru mu - yanlış mı yaptığımı çözme eğilimi ile şiiri tamamladım. Sahneden inip, Abdullah Amca ' nın gittiği yöne doğru koşarak salondan çıktım. Abdullah Amca kapının hemen kenarına cezaevi usulü oturmuş, kimbilir oğlu Dursun Önkuzu' nun hangi günlerini düşünüyordu. Ben iyi olup olmadığını sorarken; arkadaşlar, ilgilendiklerini ve benimde rahatsız etmememi , Abdullah Amca' nın biraz yalnız kalma isteğini de beraberinde uyardılar. Ben bir müddet öylece kaldım. Ta ki sahnedeki sanatcının icrasının bitmek üzere olduğunu ve benim sahneye çıkmam gerektiği uyarısı gelene kadar.....
İşte bu yüzden acaba Abdullah Amca' ya Dursun Önkuzu' yu hatırlatmakla iyi mi - kötü mü yaptığımı bilemedim. Bayramlarda en azında bayramlarda çok istememe rağmen bir türlü Abdullah Amca' nın elini öpmeğe gidemedim. Çünki o günü bir daha yaşatmamak için, ve bende bunu görmemek için gidemedim. Ama her fırsatta Dursun Önkuzu' nun kabrine gidiyorum. Rahmetli Annem ve Babam' da o kabristanlıkta oldukları için Zile' de olmamama rağmen sık sık Önkuzu' yu ziyaret ediyorum.
Bilmem nedendir: Sitede Önkuzu' nun şehadetinin sene-i devriyesinde, Önkuzu soyadını taşıyan birinin mektubunu görünce daha önce kimse ile paylaşamadığım bu duyguyu ifşa ettim. O gün o şiiri okumakla Abdullah Amca açısında doğru mu yaptığı mı bilmemekle beraber bugün bunları yazmakla doğru mu yaptığımı bilemiyorum. Ama şunu biliyorum ki : Dünya var oldukça Önkuzu' da var olacaktır.
Önkuzu ailesine selam ve saygılarımı sunuyorum...........


KIZKARDEŞİ KADRİYE ÖNKUZU'NUN KALEMİNDEN:

AĞABEĞİM DURSUN ÖNKUZU

Yıl 1970… Kasım ayının 22. günü… İftar sofrasındayız. Mercimek çorbasını ağabeyimin çok sevdiğini hatırlatıyor, babaannem. Hepimizin gözleri doluyor. Kapı çaldı. Ağabeyimin arkadaşının babası berber Cemal Amca. Babamı istedi. İndi babam. Sonradan öğrendiğime göre: “Öğrenci olaylarında Dursun yaralanmış, hemen Ankara'ya gidelim” demiş. Tabi radyo ve televizyonlar olaylarda ağabeyimin kaçırılarak işkence sonucu öldürüldüğünü açıklamış. Bizim bir şeyden haberimiz yok. Babam haberleri hiç kaçırmazdı halbuki. Tabi daha 19 haberleri başlamamıştı. Televizyonumuz zaten yok o zamanlar.

Babam hemen gitti Ankara'ya evimize akrabalar, komşular, ülkücü camiadan dostlar dolmaya başladı. Tabi anneme ve bize ağabeyimin yaralı olduğunu söylüyorlardı. Ben ozamanlar orta birinci sınıfta okuyordum. Ablam Amasya Yatılı Öğretmen Okulu birinci sınıfta okuyordu. Benim küçüğüm Zübeyde ise ilkokul ikide.

Ertesi günü ablamı getiriyorlar ülkücü hocaları. Ben hala ağabeyimi yaralı hayal ediyor, ona en iyi şekilde bakar, hemşirelik yaparım biricik ağabeyime diyordum. Heyhat!.. yaradanımıza kavuşalı kaç gün olmuş halbuki. Camilerde selalar kendime gelebildim. Bu mahşeri kalabalığın anlamını ancak o zaman idrak edebildim. İki gün sonra cenazeyi getirdiler ülküdaşlarının acılı, hüzünlü tekbirleri arasında. Zile o tarihe kadar öyle bir kalabalık görmemeişti. Otobüslerle Ankara'dan çevre il ve ilçelerden, köylerden akın akın gelen ülkücüler son yolculuğunda birlikte olmak istemişlerdi Şehit Önkuzu'nun ruhuyla. Kılıçkıran, İmamoğlu, Özmen ve Önkuzu… İşte davanın ilk şehitleri. Bu nasıl bir dava idi, nasıl bir mücadeleydi. Bu birçok kısır düşünceli, egoist, maddeci yöneticilerin dediği gibi sağ sol davası değildi. Bu, Türk - Gayrı Türk savaşıydı. Şuuru, kültürü, ruhu ve gönlü ile Türk olanla, hiçbir şeyi Türk olmayanların, gerçek imanı yüreğinde duymayanların savaşıydı.

Daha ortaokul, lisedeyken ülkücü mücadelenin ön saflarında yer almıştı. Zile kalesinin tam karşısında Ü.O.D açılmıştı. Önceleri birkaç arkadaştılar. Sonra çığ gibi büyüdüler, çoğaldılar. Babam sürekli çok ileri saflarda mücadele ettiğini söyler, mesleğini eline aldıktan sonra ne yaparsan yap derdi. Ailenin tek umudu tek dayanağı oydu. O öylesine imanlı, kararlı ve samimiydi ki o günlerde yapılan haksız düşünce, görüş ve davranışlara asla tahammül edemiyordu.

Birkaç önce Süleyman Özmen Y.Ö Okulu'nda şehit edilmişti. Ağabeyim o olayı bizlere göz yaşları içersinde anlatmıştı. Anneme kan lekeleri olan bir ceketini saklamak üzere yıkamamasını tembih ederek emanet etmişti. “Bu kan Süleyman'ın kanı sakın yıkama, mübarek şehit kanı; yarın Allah'ın huzurunda şahitlik edecek inşallah” demişti. Kendisinin de birkaç ay önce söylediği bu sözden sonra aynı kaderi beklediğini nerden bilsin. Ah canım ağabeyciğim.

O bir ülkü deviydi. Hiçbir çıkar gözetmeksizin. Çok büyük ideallere sahipti. Öylesine inançlıydı ki düşüncelerini gerçekleştirmek için elinden geleni yapardı. Milliyetçi, ülkücü çocuklara, gençlere, kızlara milli manvi değerlerimizi kaybetmemeleri için seminerler düzenlerlerdi. Okul derslerinde başarısız olan talebelere ücretsiz matematik, fen kursları verirdi. Maddi imkanları kısıtlı olduğu halde verilen hediyeleri kabul etmemişti. Onu akrabalarımız, arkadaşları mahcup, utangaç, az ve öz konuşan, konuşunca herkes tarafından dinlenip beğenilen birisi olarak tanırlardı. En büyük idealli büyük bir kütüphaneye sahip olmak ve gençlerin hizmetine sunmaktı. Çok kitap okurdu. Eline geçen parayı kitaba yatırırdı. Yaz tatillerinde çalışıp okul masraflarına katkıda bulunurdu. Judo öğrenmişti. Her sabah jimnastik yapar, titizliği ile ablamı yorardı. Namazlarını düzenli olarak kılar, kılamadığı vakitleri küçük bir deftere not ederdi. O zamanlarda Zile'nin yetiştirdiği çok kültürlü, muhterem bir zat olan müftü Arif Efendi'den ders alırdı. Ağabeyimin yetişmesinde büyük bir payı olmuştu Arif Efendi'nin. Ağabeyim İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesini kazanmış, kayıt yaptırmıştı. Ama o okula komünistler hakim olduğu için Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okuluna geçmişti. Kader işte. Nereye gitsen değişmiyor.

Ağabeyimiz kız olmamıza rağmen bizlerle çok ilgilenir, büyük bir insan gibi her şeyini paylaşırdı. Kitap okuma alışkanlığım onun sayesinde olmuştu. Yaşasaydı kim bilir ne büyük hizmetleri olacaktı. Ama o birçoklarımıza nasip olmayacak şerefli bir ölümle Rabbimize kavuştu. Hem de öyle bir mertebe ki tam on üç kişi insanlık dışı işkenceler yaparak ulaşılamayacak sabrı, tahammülü, Allah yolunda can vermenin lezzetini tattırdılar. “ Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak mızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (Al-i İmran Suresi,169-170. Ayet).

Ruhları Şad, Mekanları Cennet olsun…
Kadriye Önkuzu
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

EZAN DİNMEZ DİYEN,BAYRAK İNMEZ DİYEN,ŞEHİT ÖLMEZ DİYEN BİRİLERİ VAR ...!!!
Abdurrahman 58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla