Cevap: MERKEZ BEYPINAR KÖYÜ...
İrade-i Seniyye
Osmanlı Devleti'nde özel veya resmî bir iş hakkında
verilen padişah emri.
Önceleri sadrazamların arzları üzerine, yani telhis ve takrirlerin üst
kenarlarına yazılan padişah mütalaalarına hatt-ı hümâyûn denilirdi. 1839’dan
itibaren ise padişah emirlerine “irâde, irâde-i şâhâne” veya “irâde-i seniyye”
denilmeye başlandı.
Hatt-ı Hümâyûnda, konu ile ilgili belge, ekleriyle birlikte padişaha
sunuluyordu. Padişah da konu hakkında kararını bizzat kendi el yazısıyla
belgenin üst tarafına yazıyordu. İradelerde ise, arz tezkiresi adı verilen
telhisler, padişaha değil “serkâtib-i şehriyâri” denilen başkâtibe yazılmaya
başlandı. Padişahın kendisine okunan arz tezkirelerinde belirtilen konu
hakkındaki kararı, serkâtib tarafından aynı tezkirenin sol alt köşesine, yan
olarak yazıldıktan sonra yine sadrazama iade edilirdi.
İradeler, sadrazamlardan başka diğer nazırlara da tebliğ olunurdu. Ayrıca 1908’e
kadar diğer nazırlar da resmî veya hususî meselelerde arzlarda bulunur ve
irâde-i seniyye alabilirdi. Fakat 1908’den sonra, sadece sadrazamlara münhasır
kaldı. Bu dönemde padişahlar, nazırlar heyetinin kararlarını imzalamakla
yetindiler.
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
EZAN DİNMEZ DİYEN,BAYRAK İNMEZ DİYEN,ŞEHİT ÖLMEZ DİYEN BİRİLERİ VAR ...!!!
|