MEHMET YILMAZ
22/06/2009
Yıllardır tartışıp dururuz "Türkiye, İran olacak mı" diye. Niye? 1979'da Ayetullah Humeyni'nin İran'da gerçekleştirdiği devrimin bir benzerinin bizde de olacağı vehmiyle tabii ki...
Aslında bu endişe son 30 yılda ortaya çıkmış değil. Osmanlı Devleti'nin en güçlü olduğu dönemlerde de vardı benzer kaygılar.
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Seferi'ne boşuna çıkmadı yani.
Zira Safeviler, kurdukları 'çaşıt' sistemiyle Osmanlı'yı Anadolu topraklarında tehdit eder hale gelmişti.
Çaldıran Savaşı ile güç dengeleri Osmanlı'nın lehine gelişti. Ancak bu endişe hiçbir zaman bitmedi.
Ne Osmanlılar zamanında ne de Türkiye Cumhuriyeti döneminde.
Şüphesiz İran da taşıyor benzer kaygıları.
Onlar da Anadolu coğrafyasındaki siyasî, ekonomik ve toplumsal gelişmeleri yıllardır yakından takip ediyor.
Her iki ülkenin Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra birbirine yakın sayabileceğimiz bir tarihî tecrübeyi idrak etmesi de bu konudaki etkileşimin boyutlarını da gösteriyor zaten.
Kanaatimce...
Burada tek istisna belki de şudur:
-Osmanlı döneminde Anadolu'da yaşayanlar altı asır boyunca âlem-i İslam'a hizmet etmeye çalışmışlardır.
-İran topraklarına hâkim olanlar da Şii inancını bölgenin geneline yayma gayreti içinde bulunmuşlardır.
Bu durum zaman zaman gerilime sebep olsa da her iki ülkenin yöneticileri, Kasr-ı Şirin Antlaşması'ndan bu yana sınırları belli coğrafya içinde kalmasını bilmiş ve asla fiilî bir çatışma içine girmemişlerdir.
Bu arada...
Tedbiri de elden bırakmamış, sürekli birbirlerini kollamışlardır.
Niye yazdım bunları?
Şunun için...
12 Haziran'da yapılan seçimlerden sonra komşumuz İran karıştı. Haberler teyide muhtaç olsa da son on günde yaşananlar, ülkedeki rejimin çok ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğunu gösteriyor bize.
Nedir o?
-Halkın giderek artan demokrasi talebi.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde 'hile' yapıldığını söylüyor, sandıktan ikinci çıkan Mir Hüseyin Musavi ve taraftarları.
Sokaklara dökülerek 'Oylarımız nerede?' sloganları atarak Tahran yönetiminden hesap soruyorlar. Yeşil renkli kurdeleler, bandajlar ve flamalarla 'karşı devrim' havası estiriyorlar.
Ancak...
'Haklı' davalarında 'haksız' duruma düşmeleri kuvvetle muhtemel.
Çünkü...
Güvenlik güçleriyle çatışıyorlar. Kamu binalarına zarar veriyorlar. İşyerlerini yakıyorlar.
Dün, Erhan Başyurt Bey'in Bugün Gazetesi'ndeki köşesinde yazdığı gibi ordu ve devrim muhafızları reformcuların yanında değil.
Haliyle sokaklara dökülenlerin İran'da bir 'kadife' devrim gerçekleştirme ihtimalleri hayli zayıf.
Rejimi ayakta tutan kurum ve kuruluşlar halkın öfkesini yatıştırmak amacıyla 'bazı adımlar' atabilir mi?
Elbette.
Fakat atılacak her 'göstermelik' adım İranlıların öfkesini daha da artırabilir.
Sanırım bu noktada yapılması gereken en elzem 'politika' değişikliği, öteden beri uygulanan 'gerilim' stratejisini revize etmek olacaktır herhalde.
Nereden başlanabilir?
Düşmanı yok etmeye dayalı 'ideolojik' söylemlerden vazgeçebilirler mesela.
Seçimlerde hile yapıldı mı, yapılmadı mı bilmiyoruz.
Ama şurası muhakkak.
Obama'nın 'diyalog' merkezli yeni 'stratejik' açılımı, ABD ve İsrail'le savaş ihtimaline göre pozisyon almaya çalışan İran'ın dengesini bozmuşa benziyor.
Hâsılı...
Darbeler dönemini bitirerek demokratik rejimini ikame eden Türkiye'nin İran'a benzemesi pek mümkün değil artık.
Bundan böyle İran'ın, Türkiye'deki tecrübeyi daha alıcı gözle incelemesi ihtimal dâhilinde.
Ne dersiniz?..
mehmet.yilmaz@zaman.com.tr
kaynak:
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]