DA ÖYLE GELDİM SANA....
DA ÖYLE GELDİM SANA....
Nalında su sesleri ç/ağlayan atlar koşuyor omuzlarımda
Damarlarımda ağrıyan (gözyaşı) denizime
Direnen avuçlarımın nehirlerini giydirdim
De öyle geldim sana...
Yüzümde yüzlerce su kırıkları...
Bir ucu Kudüs’le yakılmış yanaklarımdan yukarı yağan
Çocukluğumu...
Ve Annemi, ve babamı, ve eşimi kaybettim
De öyle geldim sana...
Tüm tuzu kurularda bir “itler arası diyalog” çığırtkanlığı...
Yüzüme çarpılmadan ben çarpayım yüzümü en iyisi
“ Fe Veylun” okuyorum şimdi saçlarıma
Türkçe, Kürtçe, Arapça şaştım kaldım
Da öyle geldim sana...
Ülkemi kaybettim ülkeler içinde
Halkımı yitirdim halkımın içinde
Puttan balta yapmışlar
Asa’dan ip...
İbrahim’den bir Musa nasıl çıkartırım bu kalpten?
İşte toparlandım..
İşte gitmiyorum..
Beni bağışla diye kırılmamış dökülmemiş tevbelerle yola düştüm
De öyle geldim sana...
Tanıdığım bütün çirkinler “Gü(ze)lden” bahsediyorlardı
“Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak” yazar mı mesela cennetin kapısında?
bu gurbet çok uzun geldi
gençliğimin ortasında böyle tüm aşklardan...
onun bildiğini bilseydim az gülüp çok ağlayacağım
acıklı kahkahalarımdan caydım
Da öyle geldim sana...
Kilitli kaldı dilim ismimde
Üzerime kapıları kapattım
Hangi adreslere vardıysam herkes yüreğinden yolcu...
Ben: “örtülere bürünenin örtülerine bürünen”
“Kalk!” dedin, kalktım işte..
“başla” dedin
satmaya götürdüm kumu be/davadan çöle
anladım:
ne kadar kızsa da cellada çokları,
yine de celladın hizmetçiliğine ramdı itikad yolları...
dünyanın tüm ağıtlarını aldım üzerime
“onlara matem bile düşmez” dedim
De öyle geldim sana...
artık dağlar mı yürür
denizler mi kabarır
yıldızlar mı dökülür
bilemem gayrı...
“Bana ne getirdin” diye sorarsan
Bahar bahar bakan gözlerimi
Ve
Kıy(a)metinin -s/is düşüm-ü yüreğimi k/oydum
Da öyle geldim sana...
İREM (alıntı)
__________________
"Çöplüğe attılarda mukaddes emaneti, Hak bellettiler Hakka en büyük ihaneti."
|