Tekil Mesaj Gösterimi
Alt 16.09.2008, 13:08   #5
gul-i_ahmer
Usta Yiğido
 
gul-i_ahmer - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
gul-i_ahmer Şuan gul-i_ahmer isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 27.08.2010 16:43

Üyelik Tarihi: 15.09.2008
Yaş: 35
Mesajlar: 698
Tecrübe Puanı: 641 gul-i_ahmer FAZLA SÖZE GEREK YOKgul-i_ahmer FAZLA SÖZE GEREK YOKgul-i_ahmer FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart Cevap: GÜRÜN İLÇESİ’NDE DÜĞÜN ADET VE GELENEKLERİ HAKKINDA


DEVAMI
YÜZ GÖRÜMÜ (DUVAK AÇMA) GELENEĞİ:



Gelin ile damadın düğünlerinin yapıldığı(sona erdiği)günün ertesinde yani gerdek gecesinden sonraki gün gelin ve damadın akrabalarına Yüz açmaya gelin diye haber gönderilir. Bu haberi almış olan ve önceden de zaten hazırlıklı olan gelin ile damadın akrabaları bu çağrıya uyarak düğün yapılmış olan eve gelinin yüzünü açmaya giderler.

Yüz açmaya gidenler hediye götürmezler (köylerde götürmektedirler). Hediye götürenler bisküvi kutusu, şeker kutusu gibi hediyelik olan yiyeceklerden götürmektedirler. Ayrıca da para da götürülmektedir. Düğün evi bu misafirlere çerez, çay pasta gibi şeyleri ikram ederler. Bu arada yüzün açmaya veya yüzü görülmeye gelinen gelin gerdek gecesinin ertesi sabahında yine gelinliğini giyerek yüz görmeye gelen misafirlerin huzuruna bu elbise ile çıkar. (Gelinlik ile) Bu arada eve gelen misafirlerden uygun görülen bir kadın gelinin yanına gider. Elinde bulunan çerezin içindeki karıştırılmış üç arpa veya beş buğday danelerini gelinin kuşağının içinden geçirerek aşağıya döker. Bunun anlamı ve amacı Gelinin doğacak çocuğunun kızlı oğlanlı yani her ikisinden de doğurması dileğinde bulunulur. çünkü yöremizde Arpa kızı temsil ederken, buğday da oğlan çocuğunu temsil ederek simgelemektedir. Gelen misafirler ikram edilen yiyecekleri yedikten sonra Hayırlı Olsun dilekleri ve temennisiyle dağılırlar. Yalnız kırsal kesimimizde hala duvak açma (yüz görümü) geleneğinde bazı yerlerde gerdek gecesi çarşafı bu misafirlerin önüne lir kalburun içinden getirilir. Bu çarşafın üstüne de gelen misafirlerce yakınlıklarına ve durumlarına göre para atılmaktadır. Yine yukarıda anlatıldığı gibi çerez ve pastalarını yedikten sonra da kadınlar evden ayrılırlar. Böylece de yüz görümü geleneği de sona erdirilmiş olur.



EL ÖPME (YE GÖTÜRME) GELENEĞİ :



Yeni evlenmiş ve düğünü yapılmış olan gelin gerdek gecesinin ertesi sabahı erkenden kalkar yatağını düzelttikten sonra gider önce kayınvalidesinin daha sonra kayınpederinin elini öper. Ve daha sonra da ailede ne kadar insan var ise bunların da ellerini öper. Böylece bunlara karşı devamlı saygılı olacağını belirtirdi. Günümüzde artık bu gelenek sadece kırsal kesimlerde sürdürülmektedir. Yeni gelmiş olan gelin ailede bulunan her ferde başta damadın babasına olmak üzere Gelinlik etme adı altında çok sessizce bir şekilde konuşarak sesini net bir şekilde çıkarmadan konuşması bir töre ve gelenek idi. Damadın kardeşlerine kayın adı verilmektedir. Büyük kayına Efendi Ağa derken küçüklere ise Güccük Ağa diye hitap etmekteydi. Bu gelenek de artık yavaş yavaş köylerimizde bile kalkmaya başlamıştır. Gelinlik etme işi ailedeki her bireyin izin vermesine (konuşması için) kadar ve ayrıca da bir hediye almadan da gelin gelinliğini söylemezdi. Yöremizdeki bu el öpme adetinden başka bir adet daha vardır ki bu da el öpmeye götürme adetidir.

Yeni evlenmiş olan gelin evlendiğinin ilk haftasında da kocasıyla birlikte baba evine el öpmeye gönderilir. Baba evine giden gelin durumlarına göre bir hediye götürür. Babası da gelin geri evinden ayrılırken o geline (kızına) birtakım hediyeler vermektedir. Bu köylerde bir koyun veya tarla olduğu gibi Gürün merkezinde bir kutu çikolotadan bir bağ veya bahçeye, arsaya kadar olan çeşitli hediyeler verilmektedir. Baba evinden iki gün, üç gün veya on gün kadar misafir kalmış olan gelin babası evinden tekrar ayrılarak kocasının evine gider. Bu ziyaret esnasında kız ile annesi dertleşirler kızın gittiği ev ve ailesi hakkında kızının memnun olup olmadığını gibi şeyleri sorar. Ayrıca da kızına gitmiş olduğu evde ne gerekiyorsa yapmasın saygılı ve hürmetli olması gerektiği konusunda öğütler verir. Kendi tecrübelerini anlatır. İyi temennilerle ve saadet dilemeleriyle vedalaşarak ayrılırlar.



Bayram Gelenekleri:



Bayramlar köyümüz insanının yaşantısına yeni bir canlılık getirir. Herkes, bir günde olsa eğlenmenin yollarını araştırır. Dini bayramlarda bayramdan 9-10 gün önce evlerin genel temizliği yapılır, duvarlara badana vurulur. Arife günü her evde “Sac Kömbesi” yapılırdı. Herkes vücut temizliği yapar. Gelin kızı olanlar arefe günü gelin kızlarına bayramcalık götürürler. Arife gecesi büyük küçük herkes eline kına çalar. Bayram sabahı erkenden kadınlar çeşmeden su getirebilmek için gözlerini kapamazlar. Arife günü gece yarısından sonra bayram sabahı gün doğana kadar çeşmelerden zemzem suyu akacağına inanılır. Kim ki en önce bu suyu helkeleriyle evine getirirse en büyük sevabı om kazanmış olur. Çeşmeye en erken giden suyunu dolduktan sonra çeşmenin üzerine bir taş koyar. Bayram günü herkes en yeni ve temiz elbiselerini giyer. Küçükler büyüklerinin ellerini öperler. Kurban bayramında kesilen kurban komşulara dağıtılır. Birbirleriyle küs olanlar barıştırılır. Genç kızlar bir araya toplanarak eğlenir hava güzelse gezmeye gidilir ve salıncaklar kurulur. Bazıları ölen yakınlarının mezarında Kur’an okutturarak mezar başına gelenlere lokum ve bisküvi dağıtırlar. Bazı evlerde etli bayram pilavı pişirilir. Köy halkı davet edilerek bayram pilavı yedirilir. Damatlar kayınbaba ve kaynanasının elini öpmeye giderler.



Doğum Adetleri



Yöremizde doğum başlı başına bir olaydır. Eğer kadın ilk defa anne olacaksa doğacaksa çocuğun cinsiyeti “sülalenin devamı” bakımından önemlidir. Bu nedenle erkek çocuklar “aile ocağını” tüttüreceklerinden kızlardan daha değerlidir yöremizde hamile olan kadına ağır, yorucu, yıpratıcı işler yaptırılmaz. Özellikle hamileliğin son aylarında buna çok dikkat edilir. Çünkü çocuğa ve anneye bir şey olsun istenmez. Doğum esnasında eğer ebe çağrılmışsa ebe yoksa köy ebeleri yardımcı olurlar. Ancak köyümüzün sağlık kuruluşlarına uzak olması, ulaşım ve haberleşme yetersizlikleri ve daha önemlisi halkın bu konuda eğitilmemiş olması ve bu hizmetlerin köylere ulaştırılmaması doğal olarak doğumlarda kadınlarımızı “köy ebelerinin” kendi bildiklerine bırakmaktadır.

Doğum bazen 2-3 ve daha fazla günde olabilir. Eğer doğum 2-3 gün uzarsa doğacak çocuğun kız olabileceği tahmin edilir. Çünkü yöremizde kız çocukların doğumunun zor olacağı söylenir. Hamile kadın doğum yapmakta zorluk çekerse at arabasına bindirilerek gezdirilir, mezarlığın etrafı dolandırılır, eve en yakın çeşmenin yalağındaki su boşaltılır, saçları örgülüyse çözülür, belinde kuşağı varsa alınır ve bir tas suyun içine kocanın parmağı batırılarak kadına içirilir. Bütün bunlar yapıldıktan sonra da doğum olmadıysa hastaneye götürülür. Doğumdan sonra anne 3 veya 4 gün yatar, herhangi bir iş yaptırılmaz ve havalar soğuksa sıcak tutacak elbiselere giydirilir ve özellikle yalın ayak gezdirilmez. Çocuğun doğduğu günden itibaren 40 geçinceye kadar doğumun olduğu evde ev halkından başka kimse gitmez. Buna yöremizde herkes uyar. Bu süreye “çocuğun kırkı” adı verilir. Kırk günlük sürenin dolmasından sonra “kırk” çıkarma işlemi yapılır. Çocuk bir leğene doldurulan suya yatırılır. Leğenin içine kırk tane taş, altın veya gümüş süs eşyası atılarak yıkanır ve kırkı çıkarılmış olur. Doğumdan sonra göbek düşünceye kadar çocuk yıkanmaz. Çocuğun belenmesinde kundak bezi, toprak bezi ve paça bezi kullanılır. Doğan çocukların büyük bir çoğunluğu doğduklarının ertesi günü adına “öllük” adı verilen elenmiş toprakta yaklaşık 1 yaşını geçinceye kadar yatırılabilir. Öllük kullanılacağı zaman hafif ısıtılır. Toprak bezine konulur çocuk üzerine yatırılır ve paça bezi konulduktan sonra kundak beziyle sarılır. Doğumdan sonra kırk çıkıncaya kadar özellikle ilk günler loğusa kadın yalnız bırakılmaz al basmasın diye. Bu nedenle kadının yanında varsa kaynanası veya bir çocuk bırakılır. Yine de ne olur ne olmaz diye çocuğun yorganına iğne batırılır, yastığının üzerine atılır ve odaya bir erkek elbisesi asılır. Böylece “al basması” olayının engelleneceğine inanılır. Doğan çocuğun adını genellikle ailenin büyükleri koyar. Dedeler kendi adlarının, ninelerde kendi adlarının torunlarına verilmesini isterler. Ya da çocuğa ailenin çok sevdiği bir kişin adı verilir. Adı verildikten sonra “adı kaim” olsun diye dua edilir.

Doğan çocuk anne sütü yeterliyse anne sütüyle yoksa inek veya koyun sütüyle ya doğrudan süt verilerek ya da süte nişasta ve pirinç unu katıp mama yapmak suretiyle verilir. Çocuk yemek yiyecek duruma gelince ailenin yediği yemekler çocuğa da yedirilir ve çocuk için ayrıca yemek yapılmaz. Çocuğun aile sofrasına ulaşması ev halkı için sevinç yaratır. Böylece aile (halkın deyimiyle) “sofraya bir kaşık daha çalanımız oldu” der. Diğer bir hususta doğum olan evin bacasının köyün gençleri tarafından yıkılmasıdır. Bacayı yıkan gençler doğan çocuğun babasına tatlı yiyecekler aldırarak ağızlarını tatlandırırlar.



Sünnet Adetleri



Yöremizde sünnet yaşları 1-12 yaşları arasındadır. Sünnet işlemini adına eskiden doğal ilaçlar (Bitkilerden elde edilen) ile “sünnetçi” denilen gezgin sünnetçiler yaparlardı. Günümüzde eski sünnetçilerin yerini, diplomalıları almıştır. Sünnet çoğunlukla 3-4 ve daha fazla ailenin çocuklarının sünnetiyle sona erebilir. Bir aile çocuklarını sünnet ettirecekse köy evlerini teker teker dolaşarak okuntu şekeri dağıtırlar. Okuntu şekeri alan evlerde sünneti yaptıran eve gelen misafirleri ağırlamada yapacakları yemekler için bulgur, süt, yoğurt,şeker gibi yemek malzemesi götürürler. Sünnet yaptıracak aile yakın akraba ve dostlarını sünnet düğününe davete çıkarlar. Davet edilecek eve davul zurna ile gidilir. Davete giden taraf ise sünnet evine çay, şeker, tavuk, giyecek eşyası gibi eşyalar götürür. Bu gidip gelmelerde davul zurna devamlı oynak parçalar çalar. Davet edilecek evler bittikten sonra sünnet olacak çocukların elbise ve yatakları hazırlanır. Elbiseler kollu, uzun ve geniş bir entaridir. Sıra sünnet işine gelmiştir. Çocukların ağlamalarıyla kalabalığı iyice karışır. Sünnet olacak çocukları büyükten küçüğe doğru kirvenin kucağına verilir. Kirve yöremizde en çok sevilen ve samimi olunan aynı zamanda güvenli olarak nitelenen kişilerden seçilir. Bazı köylerimizde de evli çiftin düğünlerinde “sağdıçlık” yapan kişi kirve olarak kabul edilirdi. Ayrıca kirve olan bir kişiyle her halükarda kız alıp vermezler. Çünkü kirvelik yöremizde sıhri kardeşlik kadar mahrumiyete sahip bir kurum olarak kabul edilirdi. Kirve çocuğu kucağına almadan elbisesinin yani dizlerinin üzerine bir bez serilir. Sonra çocuk kucağa alınır ve çocuğun elbiseleri yoktur. Üzerinde sünnet elbisesi bulunmaktadır. İyice korkan ve ağlayan çocuğu teskin etmek için “Boncuk takacağım” derken kirve çocuğun gözlerini kapatır sünnet edilen çocuk ilaçlanıp yerine yatırılır. Sünnet bittikten sonra kirve ve sünnetçi ellerini yıkarlar. Bütün bunlar olup biterken sünnet yemeği hazırlanır. Yemeğe köy evleri teker teker gezilerek herkes davet edilir. Bu yemekler genellikle şunlardır: çeşitli çorbalar, yahni, bulgur pilavı, komposto, yoğurtlu mantı, sütlaçtır. Yemeklerin yenmesinden sonra sünnet düğününe gelenler çocukların ellerine güçlerine göre para vererek “gözünüz aydın olsun” dilekleriyle ayrılırlar.

Bazı aileler, sünnet olacak çocukları 2 den fazlaysa nazar değer göze gelir diye 3. ve daha sonraki çocukları birden sünnet ettirmez ve kalanları daha sonraya bırakırlar. Sünnet olan çocuklara nazar değmesin diye çocukların yattığı odada ateş yakılıp üzerlik otu atılarak yakılır ve tuz çevrilir.


MEHMET ALİ ÖZ



gul-i_ahmer isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla