|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Atatürk ve Sivas Atattürk ve Sivas |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
|
29.05.2023, 18:21 | #1 |
Yeni Yiğido
Serdar Yıldırım Şuan
Son Aktivite: 22.06.2024 13:30
Üyelik Tarihi: 25.08.2009
Yaş: 65
Mesajlar: 41
Tecrübe Puanı: 561
|
Cevap: Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler
BALIKLARI SUYA ATTIM
Bir gün Makbule ile Naciye'yi yanıma alarak çiftliğin yakınındaki gölette balık tutmaya gittim. Ben oltayla balık yakaladıkça Naciye ağladı, yalvardı, balıkları suya atmamı istedi. Naciye ağlamasın diye, balıkları suya attım ve erkenden çiftliğe döndük. Zaten hastaydı, hastalığının ilerlemesinden korkuyordum.*Çiftlikte elimdeki kovanın boş olduğunu gören dayım bana şöyle dedi: " Vay Mustafa , bakıyorum göletteki bütün balıkları yakalamışsın. Bu kadar balık bize çok, yarısını köye verelim. Hani balıklar, oltana yakalanmak için, atılırlardı. Hani avladığın balıkları şanslı sayardın. Giderken bir kova daha istiyordun. Sen önce bu kovayı doldur da sonra ikinci kovayı iste. " Dayım konuşmasına devam edecekti fakat Makbule araya girdi: " Mustafa abim, yakaladığı balıkları suya atmasaydı iki kova dolardı. " Bunun üzerine dayım: " Nee, abin yakaladığı balıkları suya mı attı? Ama neden? " diye sordu. Makbule bu soruya şöyle cevap verdi: " Çünkü Naciye balıklara acıdı ve her balık yakalandıktan sonra ağladı. " Naciye: " Ben ağladım diye abim bir dolu balığı suya attı. " dedi. Dayım: " Affet beni Mustafa.. Durup dururken haksız yere sana laf söyledim. Senin boşa konuşmayacağını anlamalıydım. Yarın ikimiz gideriz balık tutmaya. Yanımıza dört kova alırız. " dedi. Dayım konuşmasını bitirince bir an Naciye ile göz göze geldik. Kardeşim yalvaran bakışlarla bana bakıyordu.* Ertesi gün sabah kahvaltısından sonra dayım çiftlikte beni çok aradı. Bulamazdı tabi ki çünkü samanlığa saklanmıştım. Dayım, Mustafa, Mustafa, neredesin? diye bağırdıkça yanımdaki Makbule ile Naciye kıkır kıkır güldüler. Benim Adım Atatürk - Puslu Yayıncılık - Sayfa: 21-23 Bir Öğretmenin Kaleminden ATATÜRK-Doğan Egmont - Sayfa: 21-22 ------------------------------------------------------------- KARANLIKTAN KORKMAM On beş yaşlarındaydım. Manastır Askeri İdadisi'ne gidiyordum. (O zamanın lisesi) Yaz tatilinde dayımın çiftliğine gitmiştik. Komşunun oğlu Enver'le çok iyi arkadaştık. Ara sıra birlikte gezerdik. Bir gün Enver, bizim bağa gidip üzüm yiyelim, dedi. Ben de olur dedim. Annelerimizden izin alıp yola çıktık. Sağda solda fazla eğlendiğimiz için, karanlığa kaldık. Enver: "İstersen dönelim. Sen şehir çocuğu olduğun için, karanlıktan korkarsın. Böyle durumlara alışık değilsin" dedi. Ben karanlıktan korkmadığımı söyledim. Yola devam edelim dedim. Tarla kenarı, patika yol, ağaçlık alan derken, karanlık iyice çöktü. Yanımdaki Enver'i zor seçer oldum. Bir saat önce dağların kartalıyım diyen Enver, gel Mustafa dönelim, az kalmıştı ya, yarın gündüz geliriz, demeye başladı. Neyse ki sonunda bağa vardık ve birer salkım üzüm kopardık. Üzüm yiyerek çiftliğe döndük. Öğretmenim Atatürk - Bilgi Yayınevi - Sayfa: 47 Dahilerin Efendisi - Kitapita Yayıncılık - Sayfa: 16 - Mayıs 2021 -------------------------------------------------------------------- İLK ANDA CANIM SIKILMIŞTI Bakla tarlasında yalnız başıma bekçilik yaptığım günlerden birinde öğle vakti kulübenin önündeki çardak altında uyuya kalmışım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, annemin sesine uyandım. Annem: Dayısı şuna bak, Mustafa uyuya kalmış. Makbule dün pınardan soğuk su içince hastalandı ya, Mustafa bütün gece başında bekledi. Ondan uykusunu alamadı. Neyse ki Makbuleye ballı ıhlamur içirdim de iyileşti dedi. Dayım: Bırak canım uyusun. Benim en sevdiğim şeydir burada uyumak. Bu öğle sıcağında karga falan uğramaz. Bir yatsam iki saatten önce top atsan uyanmam dedi. Bu konuşmaları duyunca ayağa fırladım. Uykuda yakalandım diye ilk anda canım sıkılmıştı ama Makbulenin iyileştiğini duyunca rahatladım. Bir Öğretmenin Kaleminden ATATÜRK - Doğan Egmont - Sayfa: 18 NACİYE KAYBOLDU Dayımın bakla tarlasına Makbule ile giderdik. Bir gün Naciye de bizimle gelmek istedi. İlk defa benden bir şey istediği için olmaz diyemedim. Annemden izin çıkınca o gün üç kardeş tarlaya gittik. Naciye eline bir sopa aldı ve kargaların ardından koşturdu durdu. Bir ara Makbule ile uzun süren bir konuşmamız oldu. Tarlanın ortasındaki kulübenin önüne oturduk ve yemeğe başlayacaktık ki, Naciyenin yanımızda olmadığını fark ettik. Sağa baktık, sola baktık, Naciye neredesin diye bağırdık, Naciye yok. Neden sonra Naciye çıkageldi. Meğer karga peşinde koşarken çok yorulan Naciye kulübeye girmiş ve döşeğe yatıp uyumuş. Naciyenin ortaya çıkmasıyla birlikte rahatladık ve yemeklerimizi yedik. BAHÇEDEKİ KUYU Ben yedi yaşındayken, babamı kısa süren bir hastalığın ardından kaybettik. O tarihlerde kadınlar bir işte çalışamadıkları için maddi sıkıntı içine düşmüştük. Onun için evimizin yanında bulunan küçük bir eve taşındık. Ertesi gün yeni evin bahçesine teftişe çıktım. Otların arasından yürüdüm. Sağda solda dut, erik, armut ağaçları vardı. Armut ağacının ilerisinde bir kuyu olduğunu gördüm. Kuyunun yanına sokulduğumda hayretler içerisinde kaldım. Yer seviyesinde olan kuyunun üstü açıktı. Annemi durumdan haberdar ettim. Annem komşumuz Ali Usta'yı çağırdı. Ali Usta kuyunun üstüne tahtadan bir kapak yaptı. Kilidi taktı. Anahtarı anneme verdi. Böylece kötü bir olay yaşanmadan kuyunun üstü kapatılmış oldu. BENİ KOMUTAN SEÇERLERDİ Yeni evimiz küçüktü ama bahçesi büyüktü. Bu bahçede komşu çocuklarıyla askercilik oynardık. Askercilik oynarken, beni komutan seçerlerdi. Ben de karşımda hazır ola geçmiş arkadaşlara çeşitli görevler verirdim. Onlar da, emredersin komutanım deyip koşarak uzaklaşırlardı. Üç beş dakika sonra geri gelerek görevi tamamladıklarını söylerlerdi. Daha sonra onları sıraya sokar, uygun adım yürütürdüm. Bir gün bize tahtadan tüfekler hazırlayan marangoz Celal Amca oyunumuzu seyretmiş ve anneme: " Zübeyde Hanım, Mustafa'yı askeri okula göndermelisiniz. Kendisi iyi bir komutan adayıdır. " demiş. ----------------------------------------------------------------------------- ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ARKADAŞIM YUSUF KEMAL Langaza'daki dayımın çiftliğinde her gün bir başka olayla karşılaşır ve değişik arkadaşlarla tanışırdım. Yarıcıların çocukları çiftliğe gelirdi. Onlara karpuz dilimleyip, ikram ederdim. Aralarında orta yere çıkıp güreşenler olurdu. Bu güreşlerde ben pek çok defa hakemlik yaptım. Bir defasında güreşen bir çocuğun babası yanıma sokuldu ve şu benim oğlanı galip getir, al bu parayı harca, dedi. Ben, kusura bakma dayı, senin paran bende geçmez, deyince adam yanımdan uzaklaştı. Sonraki günlerde çiftliğe Yusuf Kemal adında bir çocuk geldi. Ben yaşta, ben boyda ve sarışındı. Yusuf Kemal'le arkadaşlığı bir ilerlettik. Bir defasında hiç unutmam bir güreşi idare ederken, düdüğü ona vermiş ve hakemlik yapmasını istemiştim. Pek güzel hakemlik yapmış ve güreşi iyi sonlandırmıştı. Bir konuşmamızda, senin adın Yusuf ama Kemal'i var. Benim adım Mustafa, Kemal'i niye yok, demiştim. Bunun üzerine Yusuf Kemal, üzüldüğün şeye bak. Sana Mustafa Kemal diyelim, olsun bitsin, demişti. Sonra aradan aylar geçti. Selanik Askeri Rüşdiyesi'nde ( Ortaokul ) okurken, bir arkadaşa Yusuf Kemal'den bahsetmiş ve Yusuf'un üç veya dört defa bana Mustafa Kemal diye hitap ettiğini nakletmiştim. Bu durum matematik öğretmenimiz Yüzbaşı Mustafa Efendi'nin kulağına gitmiş. Matematiğe büyük ilgim nedeniyle, matematik öğretmenimiz, Oğlum, senin de adın Mustafa benim de. Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı, bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun diyerek bana Kemal adını verdi. ----------------------------------------------------------------- SELANİK ŞAMPİYONU Mustafa, Şemsi Efendi Okulu 4. sınıfa giderken beden eğitimi dersinde öğretmeni sınıfa koşu yarışması yaptırdı. Okul etrafında iki tur atılacak ve birinci olan okul çapında yapılacak koşuda sınıfını temsil edecekti. İlk turu önde geçen Mustafa ikinci turun ortalarında bitiş çizgisine doğru güçlü adımlarla koşarken, biraz ileride uçamayan bir yavru kuşun peşinden koşan siyah, kocaman bir kediyi fark etti. Mustafa yön değiştirip hızla koşarak yavru kuşu kedinin pençesinden kurtardı. Yavru kuşu severek ve yürüyerek yarışı en sonda tamamlamasına karşın, olayı öğrenen öğretmeninden yavru kuşu kurtardığı için aferin alan Mustafa, yarışı birinci bitiren arkadaşının: Hayır, ben birinci değilim. Yarışın birincisi Mustafadır. O benden daha hızlı, sınıfımızı benden daha iyi temsil eder demesi üzerine öğretmeni tarafından birinci gelmiş sayıldı. On beş gün sonra yapılan koşuda okul şampiyonu olan Mustafa, derslerindeki başarıyı koşuda da gösterecek ve Selanik Şampiyonu olarak bir kupa alacaktı. Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994 Akıllı Türkçe Atölyesi - 1. Sınıf - Sayfa: 46 -------------------------------------------------------------- DÜNYA ASKERİ LİSELER ŞAMPİYONU Mustafa Kemal, Şemsi Efendi Okulu 4. sınıfa giderken koşuda Selanik Şampiyonu olmuştu. Selanik Askeri Rüştiyesi ve Manastır Askeri İdadisi'ne giderken koşuyu bırakmadı. Arkadaşlarıyla her gün antrenman yapardı. Özellikle Manastır Askeri İdadisi'nde ( şimdiki askeri lise) 1 mil ( 1.609 metre ) koşusunda okulun yıldızıydı. Yarış başlar başlamaz öne geçer ve yarışı önde götürürdü. 1 mil koşusunda geçildiği görülmemişti. Askeri liseler arasındaki koşu yarışında Mustafa Kemal ülke şampiyonu olmuştu. Aynı yıl Manastır'da düzenlenen dünya askeri liseler şampiyonasında 1 milde birinci olarak dünya şampiyonu olmuş ve altın madalya kazanmıştı. ---------------------------------------------------------------- ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI - KUYU Langaza'da dayımın çiftliğinde kalırken komşu çiftliğin yakınından geçerdim. Bir gün çiftlikten sesler geldi. Koştum. Kuyunun başında üç çocuk kız kardeşlerinin kuyuya düştüğünü söylüyor ve yardım istiyorlardı. Oralarda kalın bir ip buldum. İpi ağaca bağlayıp kuyuya indim. Tahminen altı yaşlarında bir kız beline kadar su içinde duruyordu. İpi kızın beline bağladım ve ağabeylerine yukarı çekmesi için, seslendim. Ağabeyleri kızı yukarı çektiler. Daha sonra ipi aşağı sarkıttılar. İpi belime bağladım, ellerimle tuttum ve beni çekiniz, diye bağırdım. Çeken olmayınca ipten tırmanarak kendi çabamla yukarı çıktım. Kimseler yoktu. Demek ki kardeşlerini kurtarınca ağabeyleri beni kurtarmaya lüzum görmemişti. ---------------------------------------------------------------- ALMAN KOMŞUMUZ Arabanın icat edildiği yıllardı. Selanik'te zengin bir Alman komşumuz vardı. O komşumuz bir araba almıştı. Yollarda arabayla giderken, görenler şaşırmıştı. Bu araba atsız, öküzsüz nasıl gidiyor diye. Komşumuz bir akşam evine dönerken, farları yakmış. Araba gürültülü çalıştığı için, canavar geliyor diyerek insanlar kaçışmış. Hatırladığım kadarıyla bir gün aşırı hız yaptığı için, polis ceza kesmiş. Komşumuz o sıra 20 km. hızla gidiyormuş. ----------------------------------------------------------------- AKREP OLAYI Makbule dört- beş yaşlarındaydı. Bir gün çiftliğin duvarında akrep görmüş ve çok korkmuş. Mustafa abi, koş, duvarda aprek var, diye bağırıyordu. Ben koşarak Makbule'nin yanına vardım. Parmağıyla işaret ettiği yerde bir akrep duruyordu. Yerden taş alarak akrebi ezdim. Makbule'nin elinden tutarak annemin yanına götürdüm. Annem, ne olduğunu sordu. Ben de olanları anlattım. Annem çok korktuğu için, Makbule'ye su içirdi. Daha sonra yatağına yatan Makbule derin bir uykuya daldı. ------------------------------------------------------------------- KOYUN SÜRÜSÜ Kız kardeşim Naciye çok konuşkandı ve hatırı sayılır derecede önemli olaylardan bahsederdi. Bir gün öyle bir hikaye anlatmıştı ve ben hayretler içinde kalmıştım. Çobanın biri, dağda koyun otlatıyormuş. Koyunlar çokmuş, sürüde en azından beş yüz koyun varmış ve bir ucu ilerideki uçurumun kenarına kadar varıyormuş. Derken, bir koyun uçurumdan aşağı atlamış. Bunu gören diğer koyunlar uçurumdan aşağı atlamaya başlamış. Bereket çoban durumu fark etmiş ve sürünün yarısını kurtarmış. Bıraksa koyunların hepsi uçurumdan atlayacakmış. --------------------------------------------------------------------- YARALI GÜVERCİN Bir gün evimizin bahçesinde kanadı kırık, yaralı bir güvercin buldum. Eve götürdüm. Anneme ve kardeşlerime gösterdim. Güvercini veterinere götürdük. Kanadını sardı, iyileşir, dedi. Üç gün güzelce besledim. Dördüncü günün sabahında kafeste cansız yatarken buldum. Çok üzüldüm. Gözyaşları içinde güvercini bahçenin bir köşesine gömdüm. Seni hiç unutmayacağım, güvercin, dedim. Aradan yıllar geçti ama ben o güvercini unutmadım. ---------------------------------------------------------------------- ATATÜRK'ÜN DEPREM ANISI Yıl 1896. 15 yaşındaydım. Manastır Askeri İdadisi 1. sınıfa gidiyordum. Okulumuz iki katlıydı ve bizim sınıf üst kattaydı. Fizik dersindeydik. Birden sarsıntı oldu. Arkadaşlardan bazıları, hocam, deprem oluyor, dedi. Fizik öğretmenimiz tavanda sallanan lambaya baktı ve sakin olun çocuklar, dedi. Geri geri gitmeye başladı. Kapının yanına gelince hızla kapıyı açıp dışarı kaçtı. Birkaç saniye içinde sınıfta yalnız kaldım. Sağıma, soluma bakındım, kimse yoktu. Bir süre bekledim. Sonra ayağa kalktım ve pencereye doğru yöneldim. Dışarı baktığımda hayretler içinde kaldım: Okulumuzun mevcudu iki bin kişiydi ve bahçe öğretmen ve öğrenci doluydu. Yere çömelmişler ve öylece bekliyorlardı. Neden korktular hala anlayabilmiş değilim. Sınıfımdan çıktım, bazı sınıflara baktım, kimse yoktu. Alt kata indim, sınıflar boştu. Ön kapıdan bahçeye çıkarsam öğretmenler bu davranışımdan hoşlanmazlar diye düşünerek, arka kapıdan bahçeye çıktım. Beni ayakta gören bir öğretmen, otur Mustafa, otur, dedi. Ben de yere çömeldim. Daha sonra aradan zaman geçti ve öğrenciler, öğretmenler nezaretinde sınıflarına gitti. Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994 ------------------------------------------------------------------------ Bırak depremi, Anafartalarda, Conk Bayırı'nda ingiliz gemilerinden atılan insan büyüklüğündeki gülleler yakınında patladığında Mustafa Kemal kaçıp gitmediyse bunu 15 yaşındaki cesaretine borçludur. Sadece cesur insanlar kahraman olur. Mustafa Kemal Çanakkale'de 34 yaşındaydı ve 15 yaşından iki kat daha fazla cesurdu. Bu cesur yüreği toprak altına almak için, bilek gerekti, yürek gerekti. Korkaklar, kolay teslim olur ve boyun eğerdi. Mustafa Kemal boyun eğmedi ve galip geldi. Daha pek çok savaş kazandı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Tarihe ismini altın harflerle yazdırdı. Serdar Yıldırım Konu Serdar Yıldırım tarafından (29.05.2023 Saat 18:32 ) değiştirilmiştir.. |
Konuyu Toplam 11 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 11 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Çarşaflı partililer CHP rozetlerini iade etti | ErdalGüler | Dünya ve Türkiye'den Haberler | 31 | 24.05.2011 10:07 |
Sabiha Serin Siir Kösesi | Sabiha Serin | Şiirler | 169 | 02.09.2010 11:50 |
bir kadına ait olmak !!! | sibelYILMAZ | Serbest Kürsü | 1 | 23.08.2009 01:44 |
HAYATA AİT HİKAYELER | seten65 | Serbest Kürsü | 3 | 01.07.2009 15:28 |
ATATÜRK'ÜN DİKKAT ÇEKTİĞİ TEHLİKE: KOMÜNİZM | HaYLaZ | Atatürk ve Sivas | 16 | 29.12.2008 21:55 |