|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Arama | Bugünki Mesajlar | Forumlar? Okundu Kabul Et |
Dini Bilgiler (Ayetler, Hadisler, Dualar ve Muhtelif konular) |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
|
07.02.2009, 18:42 | #1 |
Tecrübeli Yiğido
...Kangallı... Şuan
Son Aktivite: 21.04.2010 13:02
Üyelik Tarihi: 01.02.2009
Mesajlar: 457
Tecrübe Puanı: 623
|
Hızır ve Hızır Orucu
Ali Kılıç
Alevilik'te Hızır Hızır, bugün oldukça geniş bir coğrafyada dara düşenlerin, ezilenlerin, karda tipiye tutulanların, denizde boğulmak üzere olanların, işkence görenlerin, hastaların, fakirlerin, “yetiş imdadıma ya Hızır” diyerek çağırdıkları ortak bir isimdir. Ölümsüz olduğu bilinir. Hızır; Alevilere göre, kimi zaman bir melek, kimi zaman kurtarıcı ve yaratıcıdır. Alevi kızılbaşlar misafiri Hızır’la, Hızır’ı da Hz. Ali ile özdeşleştirmişlerdir. Alevi Kızılbaşlar. Hızır, Nebî’dir, (yani peygamberdir) Hızır, Şâh-ı Merdan Ali’dir. Ya da Hz. Ali’nin insanlara anında yardımcı olması için gönderdiği yanıbaşımızdaki temsilcisidir. Hızır Kültü’nün izlerini Nuh Tufanı’nda, Tevrat’ta, Kur’an’da, Hz. Ali’ninkabrinin bulunduğu Necef’te, Hz. Hüseyin’in şehid olduğu Kerbelâ’da bulmak mümkündür. Yakın tarihimizde orta Asya’da Ahmet Yesevi’de, Anadolu’da da Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Şah Kulu, Seyyit Battal Gazi, Hamza Baba, Pir Sultan Abdal ve Dersim’deki Düzgün Baba’da olduğu gibi Alevilerin ziyaret yerleri ve önderleri bünyeside yaşatıldığını biliyoruz. Bu arada Hızır inancının Dersim’den 400 yıl önce göç edenler aracılığıyla Arnavutluk’a oradan da Makedonya’nın Tetova kenti’nde bulunan Harbâti baba’ya kadar taşıdığını, gelenek ve görenekleriyle balkanlar’da yaşatılmakta olduğunu bilmekte fayda vardır. Türkiye’den 1960’lı yıllar’da işgücü olarak başta Almanya olmak üzere, Avrupa ülkelerine gönderilen Aleviler aracılığıyla Hızır’ın Avrupa’ya ve hâttâ Amerika’ya taşındığını da yaşamaktayız. Bugün Avrupa’da doğup büyümekte olan Alevi çocukları Hızır’ı yaşadıkları ülkenin dili ile anlatıyor ve yorumluyorlar. Artık “Hızır bana yardım et” yerine “Hızır hilft mir” demektedirler. Takdir edilir ki, “Hızır” adı, somuttan soyuta geçildiğinde; koruyucu, kurtarıcı, yaratıcı, yardımcı kimliği nedeniyle; yarı insan, yarı melek, yarı peygamber simgesi olarak karşımıza çıkabiliyor. Hızır, toplumsal yaşamda adalet ve güvencenin de sembolü olmuştur. Haksızlığa uğrayanları “Hızır belanı - cezanı - versin” dediklerini ve burada haksızlığa uğrayanların Hızır’a sığındıklarını görüyoruz. Hızır Anadolu insanı için her zaman doğru, çalışkan, her yerde hazır – nazır, adaletli, yardımsever, dar günde imdada anında yetişen, Bilge, Ulu, Evliya veya Derviş’tir. Öte yandan Hızır’ın yaşadığı dönemle ilgili olarak çeşitli düşünceler bulunmaktadır. Ancak, Hızır’ın Hz. İbrahim döneminde yaşadığı Babil’den göç ettiği tezleri ile birlikte, Süleyman peygamber döneminde de yaşadığını iddia edenler bulunmaktadır. Ancak, üzerinde ciddiyetle durulan iddialardan biri de Hızır’ın Hz. Musa’dan çok önce, iran hükümdarı Efridûn döneminde yaşadığı ve Zü’l-Karneyn’in öncü kuvvetlerini yönettiğidir. Bir başka iddia ise, kitabın ileriki sayfalarında değineceğimiz ve Hızır’ın Hz. Musa döneminde yaşadığını anlatan bir görüşmedir. Hızır’a verilen değeri Fakir Ednâ şu sözlerle dile getirir: Çok günah işledim senin katında Eriş Şâh-ı Merdan sen imdad eyle Kul daralmayınca Hızır yetişmez Yetiş Hızır Nebî sen imdat eyle Türkiye’de ki Aleviler tarafından cemlerde seslendirilen beyitlerde, Hızır’ın bir başka adının da Behrûz olarak dile getirildiğigörülmektedir. Yine aynı beyitlerde adı Behrûz olan Hızır’ın Süryanice konuştuğu vurgulanmaktadır. Tanrı tarafından insanlara yardım etmek için görevlendirilmiştir. Kudüs’te oturduğuna inanılan Hızır, istediği anda istediği yerde görülebilir. Aşağıda Hızır’ hem Şâh-ı Merdan Ali olarak gören, hem de diğer adının Behrûz ve dilinin de Süryanice olduğunu vurgulayan Şükrü Metin Baba’nın beş kıtadan oluşan bir nefesini aktararak, konuya açıklık getirmeye çalışacağız. Şâh-ı Merdan Ali Zulmet deryasını nur edip gelen Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir Gariban mazlumun halini bilen Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir Bir anda cevelan eder cihanı Kalbi saf olanın dest ü damanı Bir ismi Behrûz’dur lisanı Süryani Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir Merdi meydan eylemektir iyi er Gafil olma kardeş çerağın söner Her gördüğün Hızır bilmektir hüner Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir Ehl-i iman eyler ikrar sebatı Kendinde seyr eder sıfatı zatı Hızır ile içen Ab-ı Hayat’ı Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir Şükrü Metin baba bu demden içer Sâk-i kevser’le Sırât’ı geçer Hızır’ı ademde arayıp seçer Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir Şükrü Metin Baba Alıntıdır
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
07.02.2009, 18:42 | #2 |
Tecrübeli Yiğido
...Kangallı... Şuan
Son Aktivite: 21.04.2010 13:02
Üyelik Tarihi: 01.02.2009
Mesajlar: 457
Tecrübe Puanı: 623
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
Kur'ân-ı Kerim'de Hızır
Hızır veya Hızır-İlyas hakkında sağlam bilgiler edinebilmek için, geçmişe uzanmakta fayda var. Günümüze değin gelen Hızır’ın hangi tarihlerde yaşadığı ve geçtiği yerler hakkında kısaca bilgi edinmek, konuyu anlamak açısından önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki, günümüzde Anadolu’da yaşayan Hızır’ın öncesine yani Kur’ân-ı Kerim’de Hızır ile ilgili ayetlere göz atalım. El-Kehf Suresi Bunun için Kur’ân-ı Kerim’de ki “el-Kehf” (Mağara) sûresinin bazı özelliklerini aktarmakta fayda vardır. Bu özellikleri aktardıktan sonra, konumuza dönerek, el-Kehf sûresindeki ayetleri olduğu gibi aktaracağız. El-Kehf süresi, Kur’an-ı Kerim’de 83 sûreyi içermektedir. Tamamı 110 ayetten oluşan el-Keyf sürelerinin 28. ayeti dışındakilerinin (28. ayet Medine’de yazılmıştır) tamamı Mekke’de yazılmıştır. Bu sûreyi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği, asırlar boyunca tüm müslümanlar tarafından ilgi gören ve süreli olarak tartışılan üç önemli olayı içermesidir. Anlatılan her üç olay da tasavvuf çevrelerinde geniş yankı bulmuş ve konularla ilgili olarak çeşitli yorumlara neden olmuştur. El-Kehf sûresinde anlatılan üç olay şöyle geçmektedir: a- Ashab-ı Keyf adıyla tanınan kişilerin başından geçenler (9.-26. ayetler) b- Asıl konumuzla ilgili olarak Hz. Musa ile Hızır’ınbuluşmasını anlatan (60.-82. ayetler) c- Zü’l-Karneyn ve Ye’cuc Me’cuc olayıdır. (83.-98. ayetler) İşte bu üç önemli ve ilgi uyandıran konular nedeniyledir ki, el-Keyf sûresi, müslümanlar arasında Yasin sûresinden sonra en çok okunan sûre olmuştur. İslam tarihi ile ilgili olarak özellikle de Hallac-ı Mansur (857 yılında Tur’da doğmuştur. “Enel Hak” yani “Ben Tanrı’yım” dediği için uzun yıllar hapis yattıktan sonra 922 yılında verilen fetva ile önce kolları ve bacakları ardından kafası kesilerek derisi yüzülen Hallac-ıMansur, Bağdat’ta idam edilerek halka teşhir edilir) –üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan ve 1962 yılında ölen dünyaca ünlü Fransız araştırmacı Louis Massignon, Hallac-ı Mansur ile ilgili ilk kitabını 1914 yılında yayınlar. Massignon, uzun yıllar emek verdiği çalışmasını “Hallac’ın tutkusu; Mistik İslam Şehidi” adı altında 2000 sayfalık eserinde toplamıştır. Yine Buhari’nin Ubey İbn Ka’b’tan aktardığı bir hadiste Peygamber şöyle demiştir: “Hz. Musa’ya, insanların en bilgini kimdir diye soruldu? O da, ‘benim’ karşılığını verdi. Tanrı, ‘Allah bilir’ demediği için Musa’ya vahyedip şöyle azarladı: ‘Denizlerin birleştiği yerde bir kulum vardır ki o senden bilgilidir.’ Yorumcular bu kulun Hızır olduğu görüşündeler. İslam tarihi ile oldukça içli dışlı olan Massignon, Kur’an-ıKerim’de yer alan bu üç olayın çok önemli olduğunun da altını çizmektedir. Massignon’a göre, bu üç olay, islam dinin en önemli ip ucunu vermektedir. Buna göre, birinci olayda, bütün kalpleriyle kendilerini Allah’ın iradesine teslim eden iman sahiplerinin üstünlüğü; ikinci olayda, Hz. Musa’nın karşısına çıkarılan manevi kılavuz durumundaki bilge, dervişin (Hızır’ın) esrarengiz kişiliğidir. Üçüncü olayda ise, buna rağmen, insanın kendini buna karşı koymaya çalışmaktan alıkoyamamasıdır. El-Kehf sûresinin bu bölümüne kısaca değindikten sonra, Hz. Musa ile, ona kılavuzluk eden esrarengiz (yani Hızır) şâhsiyet arasında geçtiği belirtilen olay ve konuşmaları A. Yaşar Ocak’ın araştırmasından aktarıyoruz. Kur’an-ı Kerim’in 60. ayetinden itibaren 80. ayete kadar olan bölüm şöyledir: 60- Bir zamanlar Musa, genç bir adamına (bazı kaynaklara göre uşağına) şöyle demişti: “Ben iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim, yahut maksadıma erinceye kadar uzun zamanlar geçireceğim. 61- Bunun üzerine onlar, bu iki deniz arasının birleşik yerine ulaşınca balıklarını unuttular. Balık bir denize doğru yolunu tutmuştu. 62- Vaktaki oradan geçip gittiler. Musa genç adamına dedi ki, “Kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzda andolsun ki yorgun düştük” 63- Genç adam, “Gördün mü kayaya sığındığımız vakit ben balığı unutmuşum. Ona söylememmi Şeytan’dan başkası unutturmadı; o, şaşılacak bir suretde denize atıldı, yolunu tutup gitti”. 64- Musa “İşte, dedi, bizim arayacağımız bu idi” Şimdi izlerinin üzerine gerisin geri döndüler. 65- Derken, kullarımızdan öyle bir kul buldularki, biz ona tarafımızdan bir rahmet vermiş, nezdimizden has bir ilim öğretmişdik. 66- Musa ona (yani Hızır’a) “Sana öğretilen ilimden banada öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi. 67- O (Hızır) da Musa’ya “Doğrusu sen benim beraberimde asla sabredemezsin”. 68- “İç yüzünü kavrayamadığın bir bilgeye nasıl sabredebilirsin?” 69- O (Musa) da: “Allah dilerse beni sabredici bulacaksın, sana hiç bir işte karşı gelmiyeceğim” dedi. 70- O (Hızır) da: “Eğer bu suretle bana tabi olacaksan ben sana kendisini anıp söyleyinceye kadar, bana hiç birşey sorma” dedi. 71- Bunun üzerine kalkıp gittiler. Nihayet bir gemiye bindikleri zaman o (Hızır), gemiyi deliverdi. Musa dedi ki, “İçindekileri suda boğasın diyemi onu deldin? Andolsunki büyük bir iş yaptın.” 72- O (Hızır) dedi ki: “Sen beraberimde asla sabredemezsin demedim mi?” 73- Musa: “Unuttuğumuzdan dolayı, dedi. Beni muaheze etme. Şu arkadaşlığımızda bana güçlük yükleme. 74- Yine gittiler. Nihayet bir oğlan çocuğuna rast geldileri zaman o, hemen bunu öldürdü. Musa dedi ki: “Tertemiz masum bir canı, diğer bir can karşılığı olmaksızın öldürdün ha! Andolsun ki sen kötü bir iş yaptın!” 75- O (Hızır) dedi: “Ben sana beraberimde asla sabredemezsin demedim mi?” 76- Musa, “Eğer, dedi, bundan sonra sana birşey sorarsam benimle arkadaşlık etme!” O taktirde tarafımdan muhakkak bir özre ulaşmışımdır. Benden ayrılmakta mazur sayılırsın. 77- Yine gittiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar ki, orada ahalisinden yemek istedikleri halde kendilerini misafir etmekten imtina etmişlerdi. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O (Hızır) bunu hemen doğrultu verdi. Musa dedi ki: “Dileseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın.” 78- O (Hızır) “İşte, bu benimle senin ayrılışımızdır. Sana, üzerinde asla sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim. 79- “Gemi denizde iş yapan yoksullarındı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakda olan bir hükümdar vardı. 80- Oğlana gelince, onun anası da babası da iman etmiş kimselerdi. Bunun için onları azgınlık ve kafirlik bürümesinden endişe ettik. 81- “İstedik ki onların Rabb’i bunun yerine temizlikçe daha hayırlısını, merhametce daha yakınını versin. 82- “Duvara gelince, bu o şehirde iki yetim oğlanındı. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları iyi bir adamdı. Binaenaleyh Rabb’in diledi ki, ikiside rüştlerine ersinler. Definelerini çıkarsınlar. Alıntıdır
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
07.02.2009, 18:43 | #3 |
Tecrübeli Yiğido
...Kangallı... Şuan
Son Aktivite: 21.04.2010 13:02
Üyelik Tarihi: 01.02.2009
Mesajlar: 457
Tecrübe Puanı: 623
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
Bu Rabb’inden bir merhametti. Ben bunları kendi re’yimle yapmadım. İşte üzerine sabredemediğin şeylerin içyüzü”.
Yukarıdaki ayetlerin içeriğini incelediğimizde karşımıza şunlar çıkmaktadır. Kur’ân-ı Kerim 60.- 80. ayetlerinde görüşme ile ilgili olarak bahsedilen iki denizin birleştiği yerler hakkında çeşitli rivayetlerde anlatılmaktadır. Bunlara göre; 1- Karadeniz ve Hazar denizi arası (Azerbaycan). 2- Ermenistan’da Kur ve Res (Aras) nehirleri arası. 3- Akdeniz’le Kızıldeniz arası. 4- Ürdün ile Kuzum nehirleri arası. 5- Antakya. 6- Eyle. 7- Atlas Okyanusu kıyısındaki Endülüste bir şehir. 8- Afrika’da Tanca şehri olduğuna dair görüşler de ileri sürülmektedir. Kaynaklar bize, İsrailoğullarının peygamberi Hz. Musa, bir adamı ile birlikte, kendisiyle buluşması emredilen yere – iki denizin birleştiği yere yani Mecmau’l Bahryn’e – gittiğini göstermektedir. Hz. Musa gideceği yeri tanıyabilmek için, yanına azık olarak aldığı balıktan yararlanacaktır. Çünkü, balığın canlanıp denize kaçması halinde, bu Hz. Musa için buluşma yerine geldiğine dair bir işarettir. Ancak, Hz. Musa’nın genç adamı, deniz sahilinde uğradıkları bir kayanın yanında balığın canlanıp denize kaçtığını ona haber vermeyi unutmuştur. Yolda acıkıp balığı yemek istediklerinde genç adam olayı hatırlar ve Hz. Musa’ya anlatır. Hz. Musa hemen gerisin geri kayalığa geri döner. Geri döndüğünde aradığı kişinin gerçekten kayalıkta beklediğini görür. Bekleyen kişi kendisine Allah tarafında rahmet, ve ilim verilen bir “kul“dur. Hz. Musa hemen yanında kalmak ister. Bilge Kul, önce bunu kabul etmez. Hz. Musa’nın ısrarı sonrasınada ayetlerde anlatılan olaylar gelişir ve sonunda Bilge Kul, Hz. Musa’dan ayrılmadan önce yaptığı tüm olayların, Allah’ın emri olduğunu, bunları bu nedenle, gerçekleştirdiğini söyler. Ve böylece Hızır olduğu bir çok ilim adamı tarafından kabul edilen Bilge Kul ile Hz. Musa’nın beraberlikleri sona erer. Bir çok kaynak, Hz. Musa’nın beraberindeki genç adamının uşağı olduğunu yazar. Hz. Musa’nın uşağının adı Yuşa ibn Nün, Bilgin ve Kul olarak ayetlerde ifade edilen kişinin ise Hızır (Arapça telafuzu Hard )’dır. Hızır’ın peygamberliği ve ebedi yaşadığı konusunda çeşitli rivayetler vardır. Kimilerine göre Hızır, (Al – Hazir yeşillik anlamına gelmektedir) Hz. Âdem’in kendi oğludur. (İslam ve yahudi inançlarına göre ilk insan Adem’dir. Kumlu toprak ve çamurdan yaratıldığı kutsal kitaplarda yazılıdır. İlk Peygamber’dir. İslam yorumcularına göre, tanrı tüm Meleklerine Adem önünde secde etmelerini buyurmuş. Şeytan buna uymamış ve bu olay Adem ile Şeytan’ın cennetten kovulmasına neden olmuştur. Tanrı tarafından kendisine verilen 1000 yıllık ömrünün 40 yılını Hz. Davud’a bağışlaması nedeniyle 960 yıl yaşamış. Ömrünün 200 yılını tövbe ederek geçiren Adem, Cebrail tarafından Arafat’a götürülerek Hava ile buluşturulmuş. Süryani ve Hiristiyan kaynaklarına göre ise, Tufan’dan sonra Kudüs’e gömülmüştür.) Bazılarına göre de Hızır, Kabil veya El Yasa’nın oğludur. Bazı önemli kaynaklar ise Hızır’ı peygamber mertebesine koyarken, kimileri de; o’nun Velî veya Nebî olduğunu yazarlar. Hz. Muhammed bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Hızır’a bu adın verilmesinin nedeni, kuru bir yerde post üstünde otururken hemen arkasında yeşil otlar belirmesindendir” Kimi anlatımlara göre ise, Hz. İlyas ile kardeştir. Biri karada diğeride denizde insanların yardımcısı olmaktadır. Yine Buhari’nin Ubey İbn Ka’b’tan aktardığı bir hadiste Peygamber şöyle demiştir: “Hz.Musa’ya, insanların en bilgini kimdir diye soruldu? O da, ‘benim’ karşılığını verdi. Tanrı, ‘Allah bilir’ demediği için Musa’ya vahyedip şöyle azarladı: Denizlerin birleştiği yerde bir kulum vardır ki o senden bilgilidir. Yorumcular bu kul’un Hızır olduğu görüşündedirler. Ünlü bilim adamı Hazin’e göre Hızır diridir. Yine Hazen’i, Delaliu – Hayat Şerhi Kara Davud adlı eserinde Hızır’ın Hz. Muhammed’e biat etmediğinden yola çıkarak öldüğünü iddia etseler de, hak inancında ve efsanelerde yaşatılan Hızır yaşıyor olsaydı, o halde mutlaka Hz. Muhammed’e biat etmesi ve birlikte savaşması gerekiyordu. Hızır Biat etmediğine ve savaşmadığına göre yaşamıyor. Ne var ki, Hz. Musa ile gezip dolaşan ona deyim yerindeyse akıl veren Hızır, kimi zaman peygamberlik mertebesine yükselerek Nebî olmuş, kimi zabaman da Hz. Ali’nin kendisi olarak kabul görmüş ve nesilden nesile yaşatılarak günümüze kadar gelebilmiştir. Hızır’ın ebedileştiğini iddia eden bazı kaynakalar ise, Hızır’ın Zu’l –Karneyn’in veziri olduğunu savunarak, şunu ileri sürerler. Zu’l - Karneyn Ab-ı Hayatı bulmak için yola düştükten sonra, Ab-ı Hayatı ilk bulan, ilk içen ve onunla ilk yıkanan Hızır olduğunu savunurlar. Hâttâ bu arada Zu’l – Karneyn’in yolunu kaybederek geri döndüğü de iddialar arasında yer almaktadır. Hızır’ın yaşadığını iddia eden kaynaklar, Ab-ı Hayat suyunu ilk içenin Hızır olduğundan yola çıkarak, Hızır’ın ebedileştiğini savunmaktadırlar. Ab-ı Hayatı içtiği anlatılan Hızır’ın Mürşid-i Kâmil olduğunu Şah Hatayi’nin bir kaç nefesinden aktaralım: Azattır fenadan geçen Ab-ı Hayat’tan içen Zulmetin kapısun açan Hızır sıfat veli gerek Hayati sözünün manisin verdi Yar ile ettiği ahdinde durdu Cebrail Musa’ya Hızır’a var dedi Mürşid-i Kâmile varmadan olamaz Öte yandan 17.yy.’da yaşamış olan Teslim Abdal şöyle söyler: Bülbüller gülşende efgana durdu Hüseyin Hakk’ içün serini verdi Doldurdu doldurdu bir dolu verdi Ol Hızır’ın yeşil eli sabakan Yine 17.yy.’da yaşamış olan Bektaşi şairlerinden Miskini şöyle yakarır: Alçaklı yüksekli gaip erenler Alıver gönlümü zalim elinden Hızır Nebî isen gerçek er isen Alıver gönlümü zalim elinden 19.yy.’da yaşamış olan Harabi ise, Hz. Musa ile Hızır’ın görüşmesine şöyle atıfta bulunmaktadır: Mecmau’l – Bahreyn’e vardığım zaman Hızır’ı Buldum candan gulam oldum Ledün ilmin bana eyledi ihsan Sırr-ı sırru’llah’ın tamamı oldum Ne var ki, bu iddiaların dışında gözden ırak tutulmaması gereken en önemi bir konu da, Hızır’ın bir koruyucu ve iyilik meleği olduğudur. Bunun için bazı kaynakların “neden savaşa katılmadı” şeklindeki söylemleri, barış, dostluk ve sevgiden yana olan bilge Hızır için doğal karşılanabilir
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
07.02.2009, 18:43 | #4 |
Tecrübeli Yiğido
...Kangallı... Şuan
Son Aktivite: 21.04.2010 13:02
Üyelik Tarihi: 01.02.2009
Mesajlar: 457
Tecrübe Puanı: 623
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
Hızır, Hazır ve Nazırdır
İslam dünyasında peygamberin hikayelerini anlatmakta tanınan Kassasu’l-enbîya diye tabir edilen eser çok rağbet görmüştür. Bunların en çok tanınan ve okunanlarından; Ebû İshak Ahmed Es-Sa’lebî (öl.1037)’nin el-Arâis adlı eserinde Hızır ve Hızır-İlyas konusunda oldukça zengin bilgilerde bulunmaktadır. Hızır kimilerine göre ölmüş bile olsa günümüze dek, dara düşenlerin, zorda kalanların, hasta olanların, yola çıkanların hep yanında olagelmiştir. Hz. Musa ile arkadaşlık yapan, Hz. Muhammed’e ve Hz. Ali’ye dua öğreten, Bozat’ına binip mucizeler yaratan, Hızır’dır. Önemli olan Hızır’ın yerde mi gökte mi, yaşıyor mu, öldü mü sorusu yerine, Orta Asya, Türkiye ve Balkan Alevilerinin hâlâ günün yirmi dört saati onunla yaşıyor olmasıdır. Bir başka nefeste Hızır’ın Alevi inancındaki üstün yeri çok iyi belirtilmiştir. Hz. Ali – Hızır birliği düşüncesinden hareketle Aleviler nefeslerde, Hızır’ın Oniki İmam’la ilişkisini de dile getirirler. Hintliler günümüzde de Hâce Hızır adında bir dervişi kutsamaktadırlar. Dereler ilahı ya da akarsular cini olduğu inancı vardır. Anadolu’da olduğu gibi Hintlilerde de Hâce Hızır’ın ak sakallı, yeşiller giymiş bir ihtiyar bilge olduğuna inanırlar. Detaylara indiğimizde Hintlilerin anlattığı Hâce Hızır ile –bazı farklılıklar taşısa da – Alevilerin gönüllerinde yaşattığı Hızır aynıdır. Halk ozanlarımızdan Pir Sultan Abdal ise Hızır’ı Şöyle anlatıyor bir şiirinde: Bismillâh dedim de girdim helâle Gözüm açıb baktım bir hûb cemâle Sıdk ile çağırdım ceddim Celâl’e Eriş Hızır Nebî cânı gözlerim Hızır, Anadolu insanın anlatımında değişik kıyafet ve görünümlerle zaman zaman, Bozat sırtında, kimi zaman da yaya olarak insanların karşısına çıkmıştır. Kimi zaman fakir kılığında zenginlerin evine konuk olarak, fakirlere yaklaşmını yani yardımcı olup olmadıklarını yaşamıştır. Kimi zamanda ak sakallı Derviş olup, dar zamalarda insanaların imdadına yetişmiştir. Yani Hızır, ummetini gözetler, denetler, vicdani değerleri ölçerek, gönüllere konuk olup, sevdalılara yardımcı olan elle tutulmaz, gözle görülmez Nebî’dir, Şah-ı Merdan Ali’dir, Evliya’dır, İnsan-ı Kâmil’dir (Bâtının inançlarında peygamber ve imamlar için kullanılan bir deyimdir tasavvuf dilinde de, Tanrı’da yok olan insan anlamındadır. Tanrı’da yok olmak, Tanrı bilgisi veya aşkıyla dolarak kendinden geçmek ermişliğe ulaşmak demektir. Arapça’da insan kelimesinin karşılığı olan ins sözcüğü İbrani ve Hint dillerinde ilk insan anlamını dile getiren adama kelimesinin çevirisidir. Adem’de bu anlamın ürünüdür)… Anadolu’da herşeyin sahibi Hızır’dır. Anlatımlara göre Bağin fırınına kapatılıp yakılmak istenen kureyş efsanesinde ise, Hızır’ın kartal donunda fırına girip kanat çırparak alevleri söndürdüğü ve ateşi küllere, fırını buzlara kestirerek Kureyşi kurtardığı aktarılır. Halk inaçlarına göre, Hızır gittiği ve gezdiği yerlerde herkesin imdadına yetişmiş olup, uğradığı yerlere bereket saçmıştır. Yine bir başka anlatıma göre Hızır Orucu sırasında genç kızlar ve erkekler oruç akşamları su içmeden yatarlar. Rüyalarında kendisine kim su ikram ediyorsa, ilerde onunla evlenileceğine inanılır. Görüldüğü gibi Hızır’a yakıştırılan misyon çok Tanrı’lıktan tek Tanrı’lığa kadar, bütün inanç sürecinde ortaya çıkan yarı Tanrı, peygamber kılavuz, Tanrı ve Tanrı’laşmış kişi pozisyonunda bütün bu inançsal tiplemelerin ve suretin izlerini görebiliyoruz.
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
07.02.2009, 18:44 | #5 |
Tecrübeli Yiğido
...Kangallı... Şuan
Son Aktivite: 21.04.2010 13:02
Üyelik Tarihi: 01.02.2009
Mesajlar: 457
Tecrübe Puanı: 623
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
Hızır Portresi
Nebî Hızır Yalvarması boynumuza farzoldu Edeb erkân mü’minler arzoldu Mü’minin secdesi Hak niyaz oldu Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle Kim kaildir mahşere kalan davaya Şah Hasan’a ağu vedi Muaviye İ. Hüseyin mürrüvvet eyle canıma Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle Musa Kazım ile salayı veren İmam Rıza ile mescide giren Takî ile Nakî canıma gelen Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle Askeri’nin askerine katılan Kul olup Belh Buhara’da satılan Çöl Kufe şehrinde nara atılan Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle Kırklar’ın cemine beraber gelen Servet Muhammed’in bacını alan Sancağını çekip Zülfikâr çalan Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle Fakir Ednâ’m der ki bu sırra eren Üstadım Hatayi darına duran Tamuda yanar mı nurunu gören Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle Görüldüğü gibi Alevi insanı Hızır’ı her yerde yanında görmek istemiştir. Yaradanın temsilcisi olarak kabul etmiştir. “Yetiş Ya Ali, Ya Nazır” dır diyerek, Hz. Ali ile Hızır’ı bütünleştirmiştir. “Hızır, Hazır ve Nazır”dır diyerek, insanların yanlış yapmaları önünde dikilmiştir. Yine, Orta ve özellikle Doğu Anadolu’da insanlarımızın avlanmasının günah olarak kabul ettikleri, dağ keçisine avcılar tüfeklerinin namlusunu çevirdiklerinde karşısında ak sakalı ile dimdik duran, hiç konuşmadan asasını sallayarak “dur” diyen bilge/dervişin de Hızır olduğu anlatılır. Bu bölgemizde söylenen ve kulaktan kulağa aktarılarak günümüze gelen bir şiirde şöyle denir. Yetiş Ya Hızır Hızır sen dert ve gamların melhemisin Denizlerin deryaların Keleklerin gemilerin Göllerin ırmakların Köprü ve çetin geçitlerin başısın, kılavuzusun Hızır beklenmedik anın misafiridir Dumanlı-tufanlı günün kavuşanıdır Hızır çığırını/izini kapatma tez yetiş, sakın geç kalma Yola çıkanlara “Hızır Yoldaşın ola” denilerek, Hızır’a elçilik, rehberlik ve kollama misyonlarıda yüklenmiştir. Hâttâ, kore savaşına katılan bazı Dersim askerlerin savaş sırasında karşı askeri güçler tarafından kuşatma altına alındıklarında, “Yetiş Hızır” dediklerinde ak sakallı, asalı. Bembeyaz giysiler içerisinde en önde koşanın, karşı güçleri bozguna uğratan komutanın, kendilerine yardımcı olan bilgenin veya dervişin de Hızır olduğunu iddia ederler. Hâttâ bu bölgemizde yani Dersim, Varto, Bingöl, Erzincan, Elazığ ve Sivas’ta Zazaca konuşan Aleviler, zaman zaman “Bizim Dilimiz Hızır Dilidir” derler. Hızır için niyaz-lokma (Hızır niyazı) pişirip dağıtırlar. Hızır yeni doğan bebeğin, can çekişen hastanın başucundadır. Yola çıkan yolcu ona emanettir. Hızır emanetlerin bekçisidir. İnsanlarımız birine geçici olarak bir şey teslim ettiklerinde “Bu Hızır Emanetidir“ derler. Yine Doğu Anadolu’da en ağır bedduaların başında “Hızır kökünü kazıya” şeklindeki bedduadır. Hızır, Anadolu insanımız için her zaman doğru, çalışkan, her yerde hazır, adaletli bir bilge, Derviş, Ulu ve Evliya’dır. Örneğin insanların darda olduğu zaman imdada yetişmediğinde ise, yine insanlarımızın tepkisi ve sitemiyle de karşılaşabilmiştir. 1937-38 Dersim olayları sırasında zor koşullarda kalan insanlarımız. anında tavır takınmayan, kendilerine yardım etmeyen Hızır’a ve Düzgün Baba’ya (Tunceli/Dersim’in Nazimiye bölgesinde her yıl ziyaret edilen ve kutsal olduğuna inanılan bir dağdır) tepki göstermişlerdir. Aşağıdaki mısralarda görüldüğü gibi, kimi Alevi insanı olaylar karşısında Hızır’ın sessiz kalmasına, tavır takınmamasına hemen tepki göstermiştir. Haksızlığa Hızır’ın seyirci kalmasını hazmedemeyen Alevi insanı, tepkisini en sert biçimde açığa vuruyor. Hızır’ın hep mazlumun yanında yer almasını istemiştir. Hızır’a her yerde koruyucu ve kollayıcı bir misyon yüklemiştir. Bu tepkilerini aşağıda aktarıyoruz. Neredesiniz Hey gidi ulu Hızır, Baba Düzgün Bu ne hal, bu ne vaziyettir? Hızır, Hızır, Düzgün, Düzgün Neredeydiniz ? Hani Sizler Ulu kişilerdiniz ? Ayağınıza gelirdi niyazlarımız kurbanlarımız Kızıl Elma lokmalarımız Niçin düşman sırtınızda at oynattı? Çocuklarımızın, kadınlarımızın kanını akıttı Derler di ki; Hızır ve Düzgün Dar günde yetişirler Hani nerde kaldınız, niye gelmediniz? Aleviler Hızır’ı her zaman gönüllerinde yaşatmışlardır. Bununla birlikte Hızır’ı misafirleriyle bütünleştirmiş olup, misafire “Hızır misafiri” diyerek hürmette kusur etmez. Misafir- Hızır ilişkisini konu eden Şah Hatayi’nin bir nefesini olduğu gibi aktarıyoruz. Aleviler misafirlerini Hızır’la, Hızır’ıda Hz. Ali ile özdeştirmişlerdir. Konağa (eve) gelen misafir Hızır veya Hz. Ali gelmiş gibi itibar ve hizmet görür. Hâttâ Bektaşi babalarına verilen icatnamelerde “ayende ve revendeye it’am-ı-taam” (gelip gidenlere yemek yedirme) şartı konulmaktadır. Eskiden dergâh ve tekkelerde misafirler için özel olarak ayrılmış bir miktar yiyecek bulundurulurdu. Anadolu Alevi köylerinde kırsal alanda yaşamakta olan, tarımla uğraşan Aleviler, evlerine miman (misafir) götürmek için birbirleriyle yarışırlardı. Bir eve misafir gitmediği zaman uğursuzluk sayılırdı. İnsanlarımız arasındaki inanca göre, güneşin aydınlatmadığı, misafirin uğramadığı evde dirlik ve birlik olmazdı.
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
07.02.2009, 18:44 | #6 |
Tecrübeli Yiğido
...Kangallı... Şuan
Son Aktivite: 21.04.2010 13:02
Üyelik Tarihi: 01.02.2009
Mesajlar: 457
Tecrübe Puanı: 623
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
Mihman Hızır’dır
Misafir aşk kapusunun dilidir Hızır’ı sev kim sahibinin gülüdür Tanrı misafiri pirim Ali’dir Mihmanlar siz bize sefa geldiniz Bir eve kahrola misafir gelmez Çalınsa çırpınsa ektiği bitmez Çağırsa bağırsa bir yere yetmez Mihmanlar siz bize sefa geldiniz Hizmet eyle sen ki daima gele Yavan yaşık bizim yüzümüze güle Büyük küçük onu hep Hızır bile Mihmanlar siz bize sefa geldiniz Misafir gelir ki kısmeti bile Misafir Hızır’dır özrünü dile Hatayi’m uğruyu tut ver gele ele Mihmanlar siz bize sefa geldiniz Hızır inancının oldukça yoğun olarak yaşatılığı Tunceli (Dersim)’de Hızır adı oldukça sık kullanılır. Hızır Gölü (Golê Xızırı), Hızır Köprüsü (Pırde Xızıri), Hızır geçiti (Gavanê Xızıri), (Lıngâ Xızıri) ve Hızır Evi veya mekânı (Bone Xızıri) vardır. Hâttâ her ilçenin bile Hızır’ı vardır. Hozat Hızır’ı (Xızırê Xozati) veya Kırmızı Köprü Hızır’ı (Xızıre Pırdê Suri) gibi. Alevi insanı kendi inançsal ihtiyaçlarını yine kendi karşılamıştır. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, her köyün, her mezranın, hâttâ her aşiretin kendi Hızır’ı vardır. Hızır’a verilen değer, biçilen misyon araştırıldıkça daha net ve çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Öyleki, Aleviler Allah veya Hz. Muhammet adından çok Hızır adını kullanmaktadır. Anadolu halk inançlarına göre, Hızır genellikle dilenci ve fakir derviş kılığında ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar kılığında dolaşmaktadır. Genel inanca göre Hızır’ı kolay kolay tanımak mükün değildir. Ancak orta parmağıyla şehadet parmağının aynı boyda olduğu söylenmektedir. Hâttâ parmaklarından birinin kemiksiz olduğu da idda edilmektedir. Hızır, karşılaştığı her kimseye “Dile benden ne dilersen” dediğinden, bu sözü nedeniyle gittiği yerlerde teşhis edilmektedir. Hızır sık sık görülmüş değildir. Görüldüğünde de genellikle bozatının üzerindedir. Buna göre, Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde Hızır’ın Hacı Bektaş Veli’nin cenazesine geldiği anlatılırken bir tarifi yapılmaktadır. Buna görer: “Yüzünde yeşil peçe, altında boz bir at, elinde bir mızrak bulunmaktadır. Yine bu örneğe benzer Otman Baba Velayetnemesi’nde ise zara’da bir çiftçi, çift sürerken aniden karşıda boz atlı yeşil cidalı, yüzü nikaplı bir server belirir. Dede Korkut hikayeleri’nde ise Dirse Han oğlu Buğaç’ı bozatlı Hızır ölümden kurtarır. Karacaoğlan ise Hızır’ı şöyle tarif eder: inancının oldukça yoğun olarak yaşatılığı Tunceli (Dersim)’de adı oldukça sık kullanılır. (Golê Xızırı), (Pırde Xızıri), (Gavanê Xızıri), (Lıngâ Xızıri) ve veya (Bone Xızıri) vardır. Hâttâ her ilçenin bile ’ı vardır. ’ı (Xızırê Xozati) veya ’ı (Xızıre Pırdê Suri) gibi. Alevi insanı kendi inançsal ihtiyaçlarını yine kendi karşılamıştır. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, her köyün, her mezranın, hâttâ her aşiretin kendi ’ı vardır. ’a verilen değer, biçilen misyon araştırıldıkça daha net ve çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Öyleki, Aleviler veya adından çok adını kullanmaktadır. Anadolu halk inançlarına göre, genellikle dilenci ve fakir derviş kılığında ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar kılığında dolaşmaktadır. Genel inanca göre ’ı kolay kolay tanımak mükün değildir. Ancak orta parmağıyla şehadet parmağının aynı boyda olduğu söylenmektedir. Hâttâ parmaklarından birinin kemiksiz olduğu da idda edilmektedir. , karşılaştığı her kimseye dediğinden, bu sözü nedeniyle gittiği yerlerde teşhis edilmektedir. sık sık görülmüş değildir. Görüldüğünde de genellikle bozatının üzerindedir. Buna göre, ’nde ’ın ’nin cenazesine geldiği anlatılırken bir tarifi yapılmaktadır. Buna görer: Deryalar üstünde Bozatlı Hızır Benli Boz’a binmiş o da geliyor Halk inançlarına göre Hızır, çok geniş bir coğrafyada görülmüştür. Bu nedenledir ki, görüldüğü her yerde: “Hızır Evi”, “Hızır çeşmesi” adı verilmiştir. İran: Şirvan bölgesinde Bacervan şehri yakınlarında Hızır evi bulunmaktadır. Suriye: Şam’da Ümeyye Camisi’nde Hızır makamı vardır. Lübnan: Cebel eteklerinde Hz. Hızır Aleyhisselâm makamı olduğu biliniyor. Kudüs: Mescit’i Aksâ’da bir Hızır kapısı vardır. Fas: Fes şehrinde sidi Harazem’de Hızriyye tarikatı bulunmaktadır. Burada da Hızır makamı vardır. Cezayir: Hz. Musa ile birlikteliği yıkılmak üzereyken düzelttiği duvarın telemsen’de olduğu anlatılmaktadır. Irak: Bağdat’ta Hızır makamı vardır. Türkmenistan: Semerkand’da Hızır makamı vardır. Mısır: İskenderiye kalesinin sahil kapısının adı Hızır kapısıdır. Azerbaycan: Şirvanlılar Hızır’ı Zinde adında ki bir türbeyi bugün de ziyaret etmektedirler. Söylenceye göre Hızır bu türbede yatmaktadır. Ayrıca Evliya Çelebi Kudüs yakınlarında Hızır-İlyas makamı olduğunu yazar. Ona göre, İlyas Peygamber burada bir kaya üzerinde ibadet etmiş olup başlarının ve dizlerinin izi çıkmıştır. Evliya Çelebi Ayrıca Çelik üzerinde Mührü İlyas adı ile bir mühürde bulunduğunu yazmaktadır. Öte yandan Türkiye’de de Edirne, Kütahya, Sivas, Afyonkarahisar, Afyon, Merzifon, Samsun, Çorum, Denizli, Erzincan, İzmir Foça, Amasya ve Tunceli’de Hızır’a ait mekânlar bulunmaktadır. Adını Bingöl’den alan Bingöl şehrinde ki bir gölün Hızır’a ait olduğu biliniyor. İstanbul’da başta Ayasofya camisi olmak üzere bir çok camide Hızır makamı vardır. Hatay’da ise oldukça çok sayıda Hızır mekânı vardır. Asi nehrinin Kızıldağ, Musadağı ve Harbiye’den dökülen kolları arasında kubbeli, kapılı ziyaret yerleri bulunmaktadır. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi Hızır, bir değil bir çok yerde farklı dillerde, farklı ülkelerde yaşamış/yaşatılmıştır.
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
07.02.2009, 18:56 | #7 |
Usta Yiğido
goramaz Şuan
Son Aktivite: 14.09.2024 15:55
Üyelik Tarihi: 06.07.2008
Mesajlar: 7.310
Tecrübe Puanı: 1331
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
paylaşımın için teşekkürler ama İslam inancıyla uyuşmayan bazı konular var.
|
07.02.2009, 18:59 | #8 |
Tecrübeli Yiğido
...Kangallı... Şuan
Son Aktivite: 21.04.2010 13:02
Üyelik Tarihi: 01.02.2009
Mesajlar: 457
Tecrübe Puanı: 623
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
Uyuşmayan derken, açıklarsanız yardımcı olabilirim elimden geldiğince .
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
09.02.2009, 12:28 | #9 |
Usta Yiğido
goramaz Şuan
Son Aktivite: 14.09.2024 15:55
Üyelik Tarihi: 06.07.2008
Mesajlar: 7.310
Tecrübe Puanı: 1331
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
mesela dua ederken niçin yetiş ya Ali yetiş ya Hızır deniliyor.oysa ki Allah duaları aracısız kabul edendir
|
09.02.2009, 20:46 | #10 | |
Tecrübeli Yiğido
...Kangallı... Şuan
Son Aktivite: 21.04.2010 13:02
Üyelik Tarihi: 01.02.2009
Mesajlar: 457
Tecrübe Puanı: 623
|
Cevap: Hızır ve Hızır Orucu
Alıntı:
Hani deriz ya ALLAH ' ım MUHAMMED MUSTAFA ' NIN AŞKINA BAĞIŞLA BİZİ, yani onun iyiliklerinin yüzü suyu hürmetine denmek istenmektedir.
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] |
|
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
HZ. ALİ ile ilgili konular | Esengül | Dini Bilgiler | 331 | 15.03.2010 14:33 |
Hızır ve Gelin | MeLody58 | Menkıbeler & Dini Hikayeler | 5 | 05.12.2009 21:15 |
Alevilikte Muharrem Ayı ve Matem Orucu... | madımak_58 | Serbest Dini Konular | 6 | 31.12.2008 17:39 |