|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
|
08.04.2009, 22:50 | #1 |
Yiğido
kaanansay Şuan
Son Aktivite: 04.02.2015 21:09
Üyelik Tarihi: 01.04.2009
Mesajlar: 101
Tecrübe Puanı: 581
|
ASHAB-I KİRAM'IN HAYATINDA FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ
ASHAB-I KİRAM'IN HAYATINDA FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ
1) Hz. Ebubekir ve Hz. Osman'ın ardından Peygamberimiz (sav)'e tabi olarak, ilk Müslümanlardan olma şerefine erişen ve bundan dolayı işkenceye uğratılan Talha bin Ubeydullah Uhud Savaşında Resulullah'ı koruyabilmek için büyük kahramanlıklar gösteren sahabelerdendir. Malik bin Zübeyr adındaki çok keskin bir nişancının Peygamberimiz (sav)'e attığı oklara karşı koyabilmek için oklara elini tutan Talha bin Ubeydullah'ın eli parçalanmış ve parmakları bu yüzden çolak kalmıştır. Bu savaşta seksene yakın yara aldığı, hemen her yeri kılıç, mızrak ve ok darbeleriyle yaralandığı halde Resulullah'ın yanından ayrılmamış, O'nu korumaya çalışmıştır. Hz. Ebû Bekir ve Sa'd bin Ebî Vakkâs, Resûl-ü Ekrem Efendimiz (sav)'in yanına yetiştiği sırada kan kaybından bayılan Talha bin Ubeydullah'ın ayılır ayılmaz sorduğu ilk soru ise kendisine değil, yine Resulullah'a yönelik olmuştur. 2) Sahabe-i Kiram'da görülen üstün fedakarlık örneklerinden bir diğeri ise henüz çocuk yaşta olmaları ya da yaşlılık nedeniyle son derece güçsüz olan sahabelerin dahi, Allah sevgileri, imanlarının şevki ve Resulullah'a olan sadakatleri nedeniyle Peygamberimiz (sav) ile birlikte savaşa çıkmak istemiş olmalarıdır. Yaşının küçük olması nedeniyle Bedir Savaşına katılamamış olan Ebû Sa'îd-i Hudrî, Uhud Savaşına gidebilmek için Peygamberimiz (sav)'den izin istemiş, ancak Resulullah'ın talimatı üzerine kendisi gibi yaşça küçük olanlarla birlikte Medine'de kalmıştır. 3) Hem yaşça çok ileri hem de ayağı sakat olan Amr. b. Cemuh da imanın coşkusu ve Allah'ın rızasını kazanma arzusuyla Peygamberimiz (sav)'den Uhud Savaşına katılmak için izin istemiş ve bu savaşta şehit düşmüştür. Resulullah vefat edinceye kadar onunla, ardından Hz. Ebubekir ve sonra da Hz. Ömer vefat edinceye kadar da onlarla birlikte savaşan Ebu Talha ise ilerleyen yaşına rağmen Müslümanlarla birlikte bir kez daha savaşa çıkmakta ısrar etmiş ve çıktığı bu savaşta denizde iken şehit düşmüştür. 4) Çocuklar ve yaşlıların yanı sıra, Peygamberimiz (sav) döneminde ihlas, cesaret ve fedakarlıklarıyla öne çıkan bir diğer kesim ise saliha mümin kadınlar olmuştur. Bu örnek kadınlardan biri Ümm-i Ümare Nesibe binti Kab'dır. Gazilere su dağıtmak ve yaralarını sarmak göreviyle katıldığı Uhud Savaşının şiddetli bir anında, Resulullah'a saldıran bir kimseye karşı fedakarane bir mücadele vermiştir: "Kendilerini, hanımlarını ve çocuklarını korudukları gibi Allah Resulünü de koruyacaklarına" dair Akabe'de Allah'ın Resulüne biat eden Nesibe binti Kab, savaşın bir anda Müslümanların aleyhine dönüştüğünü ve düşmanların Allah'ın Resulü'nün etrafında yoğunlaştığını görmüş ve kılıca sarılarak Peygamberimiz (sav)'i korumaya çalışmıştır. Diğer sahabelerle birlikte Peygamberimiz (sav)'in etrafını çevirerek vücutlarını ona kalkan yapan kişilerden biri olan Nesibe binti Kab, pek çok yerinden yaralanmıştır. 5) Kendilerinden, aşiretlerinden, akrabalarından önce daima Peygamberimiz (sav)'in güvenliğini düşünen örnek Müslümanlardan biri de İkrime bin Ebi Cehil'dir. Müslümanlara olan kin ve düşmanlığıyla bilinen Ebu Cehil'in oğlu olan İkrime bin Ebi Cehil, Hz. Ebubekir'in hilafeti döneminde Bizanslılara karşı yapılan Yermük Savaşına katılmıştır. Zaferle neticelenen savaşın sonunda ağır yaralanan El Haris İbni Hişam, Süheyl b. Amr ve İkrime İbni Ebu Cehl'in birbirlerine gösterdikleri fedakar tavır şöyle rivayet edilmektedir: Yermük Savaşında, Haris b. Hişam, İkrime b. Ebi Cehil ve Süheyl b. Amr ağır yaralar alarak yere düştüler. Haris b. Hişam içmek için su istedi. Askerlerden biri ona su götürdü. İkrime'nin kendisine baktığını görünce "Bu suyu İkrime'ye götür" dedi. İkrime suyu alırken, Süheyl'in kendine baktığını gördü, suyu içmeyerek "Bunu götür Süheyl'e ver" dedi. Fakat su Süheyl'e yetişmeden Süheyl öldü. Bunun üzerine sucu İkrime'ye koştu. Fakat İkrime'de ölmüştü. Hemen Haris'in yanına koştu. Haris'te ölmüştü. 6) Rivayetlerde Ebu Musa el-Eş'ari'nin cesareti ve fedakar ahlakı ise şöyle anlatılmaktadır: Ebu Musa el-Eş'ari şöyle anlatıyor: Peygamber'le beraber savaşa çıktık. Altı kişiydik. Bizim bir devemiz vardı. Ona sıra ile biniyorduk. Ayaklarımız delindi. Benim her iki ayağım hem şişti, hem de tırnaklarım düştü. Bu yüzden ayaklarımıza çaputlar (bez parçaları, paçavralar) bağlıyorduk. İşte o gazveye (sefere) bundan dolayı "Zatu'r Rika" (Paçavralar Harbi, Ayağı Sargılılar Harbi) denilmiştir. 1 7) Mus'ab bin Umeyr Uhud Savaşı’nda bu savaşta bir kılıç darbesiyle sağ kolunu kaybetmesinin ardından sancağı sol koluna almış, ikinci bir kılıç yarasıyla sol kolunu da kaybedince bu haliyle kendisini Peygamberimiz (sav)'e siper yapmıştır. Peygamberimiz (sav)'i korurken vücuduna saplanan bir mızrak ile ise şehit olmuştur. 1- Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü's Sahabe, Hz. Muhammed ve Ashabının Yaşadığı İslami Hayat, Cilt 1, Sentez Neşriyat, Temel Eserler Serisi: 2/1, sf. 295 (Kenzü'l-Ummal, V/310; Ebu Nuaym, Hilye , I/260) Büyük Hadis Külliyatı, Cem'ul Fevaid, İz Yayıncılık, cilt 3, Yeni Şafak, sf. 332 (Rudani. Ebu Musa (r.a.'dan) (Bu hadisi Buhari (mağazi bölümü 31/2, V, 52) ve Müslim (149, sf.1449) Ebu Usame an Büreyd b. Abdillah b.e. Bürde an Ebi Bürde an Ebi Musa asl-ı senedi ile tahric ettiler) |
11.04.2009, 13:44 | #2 |
Tecrübeli Yiğido
h.a.y. Şuan
Son Aktivite: 31.01.2012 00:26
Üyelik Tarihi: 10.04.2009
Mesajlar: 232
Tecrübe Puanı: 593
|
Cevap: ASHAB-I KİRAM'IN HAYATINDA FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ
ashabı kiram...siz efendimizi görmekle şereflendiniz ne mutlu ne kutlu size ki onu görebildiniz...
gözleriniz gönülleriniz onun yanındayken ona doyamadı...ya biz napalım...dünyada görmek şöyle dursun ahirette görmek bile çok düşük bir ihtimalll.... ........ son demde hiç olmazsa gurubum tulu olsun, günlümufkunun en tazerenkleriyle dolsun, her yanda tanburlar çalınsın,neyler duyulsun.. ne olur hiç olmazsa gurubum tulu olsun (f.g.) ................. Konu h.a.y. tarafından (11.04.2009 Saat 13:50 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Arka Arkaya Mesajlar Yazdığınızdan Dolayı Flood Önleyici Devreye Girdi.Mesajlar Sistem Tarafından Otomatik Olarak Birleştirilmiştir.. |
21.07.2009, 23:53 | #3 |
Usta Yiğido
goramaz Şuan
Son Aktivite: 14.09.2024 15:55
Üyelik Tarihi: 06.07.2008
Mesajlar: 7.310
Tecrübe Puanı: 1330
|
Cevap: ASHAB-I KİRAM'IN HAYATINDA FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ
ashabtan kıskandığım hatta hayatım boyunca deli gibi kıskandığım ve sevdiğim tek bir isim var..hz. Ebubekir
sen bizim efendimize yoldaş oldun.. ne mutlu sana...
__________________
Hoştur bana senden gelen, Ya hil'at ü yahut kefen, ya goncagül ya da diken, kahrın da hoş lütfun da hoş.
|
22.07.2009, 11:04 | #4 |
Moderator
Salim58 Şuan
Üyelik Tarihi: 11.05.2009
Yaş: 58
Mesajlar: 59.381
Tecrübe Puanı: 10
|
Cevap: ASHAB-I KİRAM'IN HAYATINDA FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ
Peygamber Müezzini Hz.Bilal Habeşi
-------------------------------------------------------------------------------- Hz. Ömer (ra), bir gün ashab-ı kiram’dan bazıları ile otururken şöyle buyurur: "Hz. Ebu Bekir Efendimiz; Hz. Bilal Efendimiz’i âzâd etmiştir." [Hâkim, Müstedrek:, 3/283]. Hz. Ömer gibi, dost düşman herkesin bildiği bu dev kâmetin ‘efendimiz’ dediği Hz. Bilâl kimdir? Müslümanların hemen hepsinin adını duyduğu bu kutlu sahabiyi biraz daha yakından tanımaya çalışalım. Kimliği Hz. Peygamberin müezzini, O’nunla beraber tüm savaşlara katılan, hakkında Resul-i Ekrem’in senada bulunduğu ve üstelik cennetle müjdelediği bir muazzez sahabidir. Uzunca boylu, zayıf bedenli ve koyu esmer tenlidir. İslam tarihinin en önemli simalarından biri olan Bilal-ı Habeşi, aslen Habeşistan’dan bir aileye mensuptur. Mekke’de doğmuştur. Babasının ismi Rabah, annesinin ismi Hamâme’dir. Ailesi hakkındaki bilgimiz azdır. Cumhoğullarının yanında, Ümeyye b. Halef’in kölesi olarak bulunuyordu. İslam’la o zaman tanıştı ve hemen Müslüman oldu. İbn Sa’d’in nakline göre İslam’ı açıktan ilan edenlerin sayısı henüz yedi kişi idi. Hz. Bilal de bunlardan biriydi. Resul-i Ekrem ve Hz. Ebu Bekir’e kavminden dolayı eziyet ve işkence edemeyenler, sahipsiz olan Hz. Bilal, Habbab, Suheyb, Ammar ve annesine (r. anhüm) diledikleri gibi eziyet ettiler (İbn Sa’d, 3/233). Bu kutsi insanlar, sahipsizler diye çok meşakkatlere maruz kalmışlardır; hatta kimi zaman demir zırhlar giydirir, kızgın güneş altında çöl sıcağında bırakırlardı. Gaye ise: Onları Allah ve Rasulü’nden geri döndürmek. Halbuki onların hakkı bulduktan sonra dönmeleri, hayalden bile geçecek şey değildi. Çilesi Sahibi Ümeyye b. Halef, kölesi olan Hz. Bilal’i her gün çöl sıcağının kumları alev topu haline getirdiği öğle saatlerinde alır, kumların üstüne yüz üstü yatırır, sırtına da büyükçe bir kaya parçası koyar, İslam’dan dönmesini, Hz. Peygamber’den yüz çevirmesini isterdi. Dönmediği takdirde bu işkencenin devam edeceğini söylerdi. Zaman zaman da bu işkenceleri Ebu Cehil, yapardı. Fakat Hz. Bilal’in imandaki o aşkın sabır ve sebatına hepsi şaşırıyorlardı. Yapılan bu işkencelere rağmen, o kutlu ağızdan bir kere bile onların istediği şeyler çıkmamış, Allah’ı tesbih eden dil, daima "Ehad! Ehad! Allah bir! Allah bir!" diyerek haykırmıştı. Çöllerin enginliğini "Allah tekdir, O’nun şeriki yoktur!" sadalarıyla doldurmuştu. Efendisi, dinlenmeye çekildiği saatlerde onu çoluk çocuğun eline verir, onların istedikleri gibi ona eziyet edebilmelerine fırsat tanırdı. Göğsünde volkan gibi iman taşıyan bu sahabiye yapılanlar, aksine onun imanını pekiştirirdi. Halbuki, işkenceler karşısında imanlarını gizleme ruhsatları vardı (bk. Nahl 16/106). Fakat, Hz. Bilal, bu ruhsattan bir kere bile istifadeyi düşünmemişti. Habeşistan’a gidecek kafileye intisap etmemişti. Daima ön saflarda bulunmuş, Resul-i Ekrem’in yanından hiç ayrılmamıştı. İşkenceler onun katığı olmuştu âdeta. Ölmeyecek kadar verdikleri yiyeceklerin yanında birkaç öğün de işkence vardı. Yine böyle bir gün, Bathâ vadisinde göğsünde ağır taşlar, kumların hiddetine maruz kalmışken oradan geçmekte olan Sıddîk Ebu Bekir onu bu halde görmüştü. Bilmiyoruz, yolu oradan mı geçiyordu, yoksa onu satın almak için yolunu oraya mı düşürmüştü? Ümeyye’nin yanına geldi, ‘sana’ dedi, ‘bundan daha güçlü, hem de senin dininden olan bir köle versem, bunu bana satar mısın?’ Halef, dünden razı idi, yeter ki, para gelsindi. ‘Olur’ dedi, ‘üstüne biraz daha para verirsen.’ Hz. Sıddîk, hemen kabul etti. Çünkü o, servetini Allah yolunda harcayacağına söz vermişti. Allah mü’minlerden mallarını bollukta da darlıkta da [l-i Imrân 3/134] sarfetmelerini istemişti. Sıddîk de onu yapacaktı. Hemen kabul etti. Bilal’in üstünden taşı kaldırdı. O’nu yanına aldı ve birlikte Resul-i Ekrem’in yanına geldiler. Artık yeni bir dönem başlıyordu. Hz. Bilal için işkence bitmişti, ama, mü’minlerin maruz kaldığı eziyetlere o da dairenin içinden biri olarak maruz kalmaya devam edecekti. Hicreti Hz. Bilâl, Efendimiz’in izniyle ve emriyle Medine’ye hicret etti. Lakin Resul-i Ekrem’den ayrılmak kolay değildi. Üstelik O’nu, Mekke’de eziyetlerle başbaşa bıraktığı için içten içe yaralıydı. Rasulullah, hicret buyurup dua edeceği zamana kadar da Medine havası Hz. Bilal ve diğer bazı sahabiye yaramamıştı. Hava değişiminden hasta olmuşlardı. Hatta söylediği bir şiirinde ölümün giydiği ayakkabı kadar kendine yakın olduğunu ifade etmişti. Medine’de Sa’d b. Hayseme’nin misafiri olarak bir süre ikamet etmişti. Resul-i Ekrem, Medine’ye teşrif ettikten sonra Muhacir ve Ensar arasında yapmış olduğu genel kardeşlik uygulamasında Hz. Bilal’i, Abdullah b. Abdurrahman el-Hasamî ile kardeş yapmıştı. Bu kardeşlik ikisinden biri ölünceye kadar devam edecekti. Hz. Bilal, kardeşlik hakkına riayetini, kardeşliğini yanına, yani vefat-ı Nebi’den sonra gittiği Şam’a aldırmakla bir kere daha gösterecekti. Hatta, Hz. Ömer devrinde girdiği savaşlardan hissesine düşen ganimetten bir hisse de ona ayıracaktı. [İbn Sa’d, Tabakat, 3/234] Resul-i Ekrem’in yanında âdeta bir nevi O’nun vekilharcı veya özel kalem müdürü gibi vazife yaptı. Ezvac-ı tahirat’ın harcamalarını o takip eder, alınacakları o alırdı. Efendimiz adına borç verileceklere o verirdi. Medine dışından gelenlerin ağırlanması vazifesi de onundu. Bayram veya yağmur duası için musallaya çıkıldığı zamanlarda sütre olarak kullanılacak harbeyi de Hz. Bilal taşırdı. Bu harbeyi Resul-i Ekrem’e Habeş Meliki Necaşî hediye olarak göndermişti. Peygamberimizden sonra, aynı görevi Şam’a gidinceye kadar Hz. Ebu Bekir zamanında da yapmıştı. Esasen Bilal-i Habeşî’nin sahabe arasında ve Rasulullah’ın yanındaki temel misyonu: müezzin-i Rasûl olmaktı. Malumdu ki Resul-i Ekrem, Medine’ye gelir gelmez hemen bir mescid inşa etti. Namazlar cemaat halinde topluca burada kılınmaya başladı. İnsanlar namaza nasıl davet edilecekti? Meşveret meclisinde bu husus görüşülmeye başlandı. Kimine göre çan çalınmalıydı, başkaları ateş yakmayı teklif ettiler. Bir kısmı da bayrak dikmeyi teklif ettiler. Herkes kendine göre bir teklifle geldi. Başkalarına benzememek kaygısıyla Resul-i Ekrem hiç birini kabul etmedi. Çok geçmeden hayırlı bir rüya ile Hz. Ömer çıkageldi. Rüyasında ona ezan-ı Muhammedî talim edilmişti. Efendimiz (sas) bundan sonra namaza daveti ezanla yapacaktı. Ezan, hemen Hz. Bilal’e öğretildi. Medine ufukları, onun ruhlara işleyen davûdî sesiyle bayram yapmaya ve sahabe onunla namaza koşmaya başladı. Sabah namazlarındaki ezana bir gün, "es-salatü hayrun minen nevm. Namaz uykudan hayırlıdır" ilavesini yapınca Efendimiz (sas) bunu güzel buldular ve o günden bugüne, onun ihlasla yaptığı bu ilave, sabah vaktinde insanları uyarmaya devam etmektedir. Sesleriyle insanları kutlu vazifeye davet eden müezzinler, Efendimiz’in müjdesiyle, "ötelerde de insanların en uzunları olacaklardır." Hz. Bilal, Medine’de olduğu bütün zamanlarda bu vazifesine devam etti. Onun olmadığı zamanlarda ise, diğer müezzinler bu vazifeyi yerine getirdiler. Mesela Ebu Mahzûre okudu ezanı. O da yoksa, bu vazifeyi İbn Ümm-i Mektûm yerine getirdi. Bilal-i Habeşî’nin Mekke’nin fethinde Kâbe-i Muazzama’nın damına çıkarak okumuş olduğu ezan, tarihin sayfalarına ve sahabilerin kalplerine ezandan cennetler inşa etmişti. Dün çöllerde Ehad diye haykıran ses, bugün Kâbe üstünde insanları namaza davet ediyordu ki, görülmeye, onun da ötesinde yaşanılmaya imrenilecek bir tabloydu bu. Hz. Bilal, Peygamber Efendimiz’den sonra, biri Kudüs’te, diğeri de Medine’de olmak üzere sadece ve sadece iki kere ezan okudu. İlkini Hz. Ömer’in, sonuncusunu da Efendimiz’in kendisini görmüş olduğu bir rüyada daveti üzere geldiği Medine’de Peygamber torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’in ricaları sonucunda okudu. Hele Medine’deki o son ezanı, gerçekten çok muhteşem olmuştu. Onun sesini duyanlar eski günleri bir daha yaşamışlardı. Uykularından onun sesini duyarak kalkanlar bir an olmayacak şeyin gerçekleştiğini zannettiler. Namazı sanki Hz. Peygamber arkasında kılacakmış gibi heyecanla Mescid-i Nebevi’ye koştular... Vefat-ı Nebi’den Sonraki Hayatı Resul-i Ekrem’le beraber yapılan bütün savaşlara iştirak eden ve Bedir savaşında, eski sahibi Ümeyye b. Halef’i etrafındakilere haber vererek öldürülmesini sağlayan Bilal-i Habeşî, Peygamberlik Güneşi (sas) gurub ettikten sonra, Medine’de kalmaya tahammül edemedi. Onun yokluğunda Medine bomboş gibi geliyordu. Hz. Ebu Bekir’den izin istedi. Cihada iştirak için Şam tarafına hicret etti. Onun zamanında buralarda yapılan savaşlara iştirak etti. Hz. Ömer zamanında da aynı minval üzere hayata devam etti. Hz. Ömer’in Kudüs fethinde yanında hazır bulunanlardan biri de oydu. Onunla beraber Kudüs’e girdi. Ricasını kırmadı, burada vefat-ı Nebi’den sonraki ilk ezanını okudu. Şam’a yakın yerlerden biri olan Havlan’a yerleşti. Ebu’d-Derdâ hazretlerinin akrabalarından bir hatunla nikahlandı, fakat çocuğu olmadı. Vefatına kadar da burada yaşadı. Bir gün rüyasında Resul-i Ekrem’i görmüş, ‘beni ziyaret etmeyecek misin?’ diyerek kendisini Medine’ye davet etmişti. Bu davete büyük bir şevkle icabet etti. Medine’de eski hatıraları yeniden tüllendi. Resul-i Ekrem’le beraber yaşadığı şeyleri bir kere daha yaşadı. Her tarafı dolaştı, zaman zaman gözyaşlarını tutamayarak ağladı, inledi. Hicretin 20. senesinde yerleştiği Havlan’da hastalandı. Hastalığı esnasında, hanımı ne kadar mahzun ise, kendisi de o kadar sevinçliydi. Sevincinin sebebini, Dost’a ve ahbaba kavuşacağı ile anlatıyordu... [Nedvi ve Ansarî, Asr-ı Saâdet, 2/44-52] Allah’tan kendisine rahmet, kendimize şefaatine nailiyet diliyoruz.
__________________
Asil İnsan İdare Eder, Aciz İnsan Şikayet Eder, Basit İnsan İftira Eder, Dürüst İnsan Sabreder... |
31.08.2009, 00:45 | #5 |
Usta Yiğido
goramaz Şuan
Son Aktivite: 14.09.2024 15:55
Üyelik Tarihi: 06.07.2008
Mesajlar: 7.310
Tecrübe Puanı: 1330
|
Cevap: ASHAB-I KİRAM'IN HAYATINDA FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ
halid bin velid ve amr bin as..
iki arap dehası ve iki büyük kumandan.. Halid bin Velid Uhut savasında üstün dehasıyla Müslümanları yenen başrolün sahibi.. Amr bin As ve Halid bin Velid ikisi de birbirinden habersiz gecenin zifiri karanlığında Mekke'den Medineye gidiyorlar.. İkisi de birbirinden habersiz.. Amr ra önce Halidi ra görüyor ve hızlıca kılıcını çekip halid'e sorar : Nereye Gidiyorsun.. Halid bin Velid cevap verir: Medine ye Amr bin As tekrar sorar : Niçin gidiyorsun Halid Bin velid Cevap verir: Daha ne kadar kaçacağız bunun üzerine Amr bin As'ın yüreğine soğuk sular serpilmiştir.çünkü o Halid'in ra Hz. Muhammed'i ss öldürmeye gittiğini tahmin ediyordu.. Eğer onu öldürmeye gidiyorum deseyedi Amr Bin As Halid'i öldürecekti..İşin ilginç yanı Halid ra da Amr bin As ın iman ettiğinden habersiz aynı şeyleri Amr ra için düşünüyordu.. ve ikisi de aynı anda Medine ye gelip Hz Muhammed e bağlılıklarını bildirdiler...bu teşrif Hz. Muhammed i sas çok sevindirir.. İslam'ın en büyük kumandanı Halid bin Velid ise en büyük acısını ölüm döşeğinde dillendirir: Ben ki ömrüm savaş meydanlarında geçti ama şehit olmak bana nasip olmadı.. hepinize minnetterız...
__________________
Hoştur bana senden gelen, Ya hil'at ü yahut kefen, ya goncagül ya da diken, kahrın da hoş lütfun da hoş.
|
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|