|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Ozanlarımız Ozanlarımız Hakkında |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
|
14.05.2007, 22:51 | #1 |
Editör
SivasLady Şuan
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 44
Mesajlar: 2.501
Tecrübe Puanı: 10
|
Aşık Hüseyin Gürsoy
Ne Haldeyim Ela Gözün Süzenler
N'olur Suna Boylum Gör Beni Beni Eşinden Ayrılıp Yaslı Gezenler Her Sabah Her Akşam Der Beni Beni Yar Beni Beni Uy Beni Beni Vay Beni Beni Der Hüseyin`im Üstadımı Bulayım Değmen Bana, Yana Yana Öleyim Sevdiğim Kapında Kölen Olayım Müşterim Bulursan Ver Beni Beni Yar Beni Beni Uy Beni Beni Vay Beni Beni Sivas’ın önde gelen âşıklarındandır. 1902’de Şarkışla’nın Sarıkaya köyünde doğmuştur. İsmail ve Bassey’in oğludur. Küçükken babasını kaybetmiştir. Çocukluğunda Ali Efendi ve Abdullah Hoca’dan ders almıştır. Şehriban hanımla evlenmiş bu evlilikten bir kızı olmuştur. Gençliği savaşın ülkede bıraktığı yokluk ve sıkıntı dönemine rastladığından binlerce aile gibi çileli geçmiştir. Rençperlik ve kuzu çobanlığı yapmış, Çukurova’da bahçe bağ işlerinde çalışır. Bir seferinde Çukurova’ya giderken o sırada Kayseri’de bulunan Atatürk’ü görür, hatta zorla da olsa kürsüye çıkıp irticalen Atatürk’e bir şiir okur. Atatürk bunun üzerine onu Ankara’ya getirtip, sular idaresinde iş vermiştir. Hüseyin Ankara’da Ali İzzet, Veysel, Hacı Fedaî ile birlikte Ankara’da konserler vermiş. Bu konserlerden birinde dinleyicilerden Ayşe adındaki kız Hüseyin’e âşık olmuş, ısrarla kendisini almasını istemiş. O da bu ısrarlara dayanamayıp Ayşe’yi almış köyüne getirmiş. Ancak köyündekiler bunu hoş karşılamamış, tekrar babası evine göndermesi için bir yıl boyunca baskı yapmışlar. Baskılara dayanamayan Hüseyin Ayşe’yi trene bindirmiş Ankara’ya göndermiş. Ancak bu ona çok dokunmuş, bu acıya dayanamamış verem olmuş, bir zaman sonra da vefat etmiştir (22 Temmuz 1942). Hüseyin badeli âşıktır. Bade içmesi şöyle olmuştur: “… Biraz büyüyüp 15-16 yaşlarına geldiğinde komşu köyleri Alakilise’ye kuzu çobanı verirler. Köy yakınında kırlarda kuzu güderken, bir sabahın erken saatlerinde güneş henüz doğmak üzereyken yakınında bir güzel kız, babasıyla kağnıya ekin yüklemektedir. Hüseyin kıza aniden vurulur, âşık olur. Aradan aylar geçer, Hüseyin kızı istetir, vermezler. Hüseyin buna çok üzülür. Kuzuyu da Alakilise’yi de bırakır kendi köyü Sarıkaya’ya döner. Köyün yakınındaki Evlik denen mağaraya girer, yatar uykuya dalar. Uykusunda yanına bir deve kervanı gelir. Kervancılardan üç delikanlı ellerinde tasla şarap içerler. Üçü de Hüseyin’e birer tas şarap verir. Hüseyin içer. Akrabaları neden sonra Hüseyin’i ararlar bu mağarada bulurlar. Hüseyin sersem gibidir, kimseyle konuşmaz. Sorarlar: ‘sana ne oldu?’ Hüseyin: ‘Ben dolu içtim.’ Der. Hüseyin’i eve götürürler. Hüseyin yine uyur kalır. Kendisine dolu sunan üç kervancı yine yanına gelir rüyasında. ‘Sen dolu içtiğini açıkladın, herkese yaydın.’ Derler ve verdikleri doluyu geri alırlar. Gençlerden üçüncüsü dolunun tastaki bulaşığını bırakır Hüseyin’e. Hüseyin zaman zaman ‘Bana bulaşığını bıraktılar. Eğer içtiğim o dolular bende kalsaydı, ben bir derya olurdum.’ dermiş.” Hüseyin enstrüman olarak keman çalmıştır. Şiir tekniği ve irticali kuvvetlidir. Dili oldukça sade ve yapmacıktan uzaktır. Onlarca şiiri yazılmadığı için kaybolmuştur. Hatta çok şiiri de başka âşıklar tarafından sahiplenilmiştir. Âşık Yüzbaşıoğlu’nun saz ustasıdır. Alevî inancını dile getiren şiirlerinin yanı sıra aşk, tabiat ve sosyal konularında da şiirleri vardır. Bazı şiirleri TRT Repertuarında türkü olarak söylenmektedir.
__________________
Sadece Susmak İstiyorum... Yalan İnsanları Kaale Almadan... Haklıyken Haksız Gözüksem Bile Kendimi Savunmadan... HUZUR Bulmak İstiyorum Gözlerimi Kapayıp Kimseyi Anmadan... Sessizliği Dinlemek İstiyorum,Yüzüme Gülüp Arkamdan Konuşulanları Duymadan... |
14.05.2007, 22:51 | #2 |
Editör
SivasLady Şuan
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 44
Mesajlar: 2.501
Tecrübe Puanı: 10
|
--->: Aşık Hüseyin Gürsoy
Eserlerinden bazıları:
Ne Haldeyim Ela Gözün Süzenler Ne Haldeyim Ela Gözün Süzenler N'olur Suna Boylum Gör Beni Beni Eşinden Ayrılıp Yaslı Gezenler Her Sabah Her Akşam Der Beni Beni Yar Beni Beni, Uy Beni Beni, Vay Beni Beni Konuşursan Sohbet Olam Dil Olam Değmen Bana, Yana Yana Kül Olam Sen Bir Bahçıvan Ol Ben De Gül Olam Uzat Ağ Ellerin Der Beni Beni Yar Beni Beni, Uy Beni Beni, Vay Beni Beni İnsan Kısım Kısım, Yer Damar Damar Kaşlar Lam Elif Yüz Şims-i Kamer Güzelim Beline Olayım Kemer Yakışır Sevdiğim, Sar Beni Beni Yar Beni Beni, Uy Beni Beni, Vay Beni Beni Gözüm Görmez Oldu Kanlı Yaşlardan Hayal Meyal Yatamıyom Düşlerden Sevdiğim, Üstüne Uçan Kuşlardan Her Seher Vaktinde Sor Beni Beni Yar Beni Beni, Uy Beni Beni, Vay Beni Beni Der Hüseyin`im Üstadımı Bulayım Değmen Bana, Yana Yana Öleyim Sevdiğim Kapında Kölen Olayım Müşterim Bulursan Ver Beni Beni Yar Beni Beni, Uy Beni Beni, Vay Beni Beni Başka Nesini öğeyim size yaylanın Ötüşür kuşları dilleri başka Hem duası vardır orda Mevlâ’nın Giyinmiş yeşili alları başka Kevene karışık biter gülleri Gayet sarp yerlere iner yolları Yağmur yağar coşkun akar selleri Hu çeker dereler selleri başka Gayet sahralıdır yüksektir yeri Temmuz sıcağında kalıyor karı Ardıç koytağında* eğlenir arı Durmaz dalak** yapar balları başka Hüseyin yaylanın güzeldir huyu Laleden uzundur sümbülün boyu Ab-ı hayat gibi soğuktur suyu İçeni mest eder gölleri başka Kader Torbası Kader torbasına elim uzattım Tecelli kâğıdım karalı çıktı Ömür defterine bir ol göz attım Dertlerim içinden sıralı çıktı Aman dağlar oy canım dağlar oy Neden benim iki gözüm durmaz ağlar oy Uğradığım pınar baştan kuruyor Kader lamba yakmış beni arıyor Kime iylik etsem bir taş vuruyor Dostum düşman oldu ileri çıktı Bağlantı Kader beni kaptan kaba aktardı Koysa idi bu dert bana yeterdi Evvel yaylamızda bülb ül öterdi Şimdi başkuş kondu haralı çıktı Bağlantı Hüseyin’im kader böyle ne yapsın Böyle gelmiş gider böyle ne yapsın Hasta can veriyor tabip ne yapsın Ciğer parça parça yaralı çıktı Bağlantı Yetiş Adı güzel şevketli yâr hastayım Ecel memurları gelmeden yetiş Can veriyom ölüm döşeğindeyim Azrail canımı almadan yetiş Has(i)ret gözlerim yola bakmadan Kefenim biçilip suyum akmadan Ecel döşeğinde canım çıkmadan Ömrümün çiçeği solmadan yetiş Helâl et hakkını gel yanım’otur Çenem bağlamaya bir yağlık* getir Salacamdan sen tut mezara götür Canlar cenazemi kılmadan yetiş Komşularım yok ki kabrimi kaza Yavrularım yok ki tabutum düze Karanlık kabire on arşın beze Sarmadan koymadan ölmeden yetiş Âşıkların cenaze namazını Güzel kılar güzel yumar gözünü Ayrılık türküsün ölüm sazını Günahkâr Hüseyin çalmadan yetiş Öldü Baştan başa hükmederdi bir zaman Davut oğlu Sultan Süleyman d’öldü Omuz verip Kaf Dağı’nı kaldıran Haz(i)ret-i Hamza pehlivan d’öldü Firavn köşküne atlı giderdi Doğudan Batı’ya hüküm ederdi Bin deveyi bir akçaya güderdi Veysel Karan gibi çoban da öldü Kalsa dünya Muhammed’e kalırdı Can satın alınsa Nemrut alırdı Çıkmayan canlara derman olurdu Hekimler hekimi Lokman da öldü Hani n’oldu “Dünya benem” diyenler Geldi geçti milyon altın sayanlar Görünmüyor adam eti yiyenler Koca devler ile Şahmeran d’öldü Felek bir değirmen kurmuş öğütür Şahları aldatır bizi aldatır Güzellerin efendisi beyidir Mısırlı Yusuf-ı Kenan da öldü Türk ulusuna Latin harfi okutan Düşmanları uzaklardan bakıtan Saltanat köşkünü yıkıp dağıtan Atatürk gibi kahraman da öldü Şu görünen dünya canlarda birgün Hep ölüp giderler onlar da birgün Ya bu gün ya yarın günlerden birgün Derler ki Hüseyin Görsoy da öldü Yürüdü Ben de şu âlemi seyran ederken Baktım ki bir güzel çıktı yürüdü Gönül defterini devran ederken Sineme hançeri çaktı yürüdü Kendi pek güzeldir yoktur menendi Dedim feriştah mı gökten mi indi Bir bakışta sinem odlara yandı Ab-ı zülal gibi aktı yürüdü Al yeşil giyinmiş kınalar yakmış Ağ gerdana sarı liralar takmış Sanırsın bu güzel Cennet’ten çıkmış Gül ü reyhan gibi kuktu yürüdü Hüseyin’im mail oldum bir cana Dili baldır dişi benzer mercana Tükettim ömrümü ben yana yana Dünyayı başıma yıktı yürüdü Yalan Söyler Şu dünyaya geldim diyen “Geldim” diyen yalan söyler Baştan başa güldüm diyen “Güldüm” diyen yalan söyler Âşıklardan alır sözü Ciğerimi yakar közü Gökyüzündeki yıldızı “Saydım” diyen yalan söyler Hazayı gönül hazayı Herkes de ister tazeyi Ölmedik bir cenazeyi “Yudum” diyen yalan söyler Kalbi fesat umur olan Cesedinde ağır olan Anasından sağır olan “Duydum” diyen yalan söyler Aradım buldum ortayı Yükü her yana bir tayı Pişmedik çiy yumurtayı “Soydum” diyen yalan söyler Hüseyin’im boynun eğen Ah edip bağrın döven Allah gibi güzel seven “Doydum” diyen yalan söyler Geldi Hak Muhammed Ali zuhur edende On sekiz bin âlem nuruna geldi Melekler Âdem’e secde edende Secde kör şeytanın zoruna geldi Evveli Muhammed ahiri Ali Hasan ile Hüseyn bir dalın gülü Adem Ata halk olmadan evveli Fadime firdevsin şarına geldi Hüseyin’im der ki bu böyle oldu Müminin davası Mehdi’ye kaldı Onlar şehit oldu murada erdi Münkir cehennem’in nârına geldi * koytak : rüzgârı olmayan kuytu yer ** dalak : petek
__________________
Sadece Susmak İstiyorum... Yalan İnsanları Kaale Almadan... Haklıyken Haksız Gözüksem Bile Kendimi Savunmadan... HUZUR Bulmak İstiyorum Gözlerimi Kapayıp Kimseyi Anmadan... Sessizliği Dinlemek İstiyorum,Yüzüme Gülüp Arkamdan Konuşulanları Duymadan... |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|