Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Arşiv
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Bugünki Mesajlar

Arşiv Güncelliğini Yitirmiş Konular



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
 
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 31.03.2008, 10:52   #1
seva
Usta Yiğido
 
seva - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
seva Şuan seva isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 31.08.2010 21:51

Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 39
Mesajlar: 15.375
Tecrübe Puanı: 2181 seva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz seinseva kann auf vieles stolz sein
Standart “ŞERİATSIZ DİN” YA DA “ALLAHSIZ İSLAM”

Gallup, "şeriat" araştırması yapmış ve Türkiye'de "şeriat" isteyenlerin oranı oldukça yüksek çıkmış. Özellikle de kadınlarda! Aslında araştırmanın amacı “İslam ve demokrasi” Gallub “Türkiye, Filistin, Mısır ve Lübnan’da dini geçmişe sahip iktidarların oluşması sonrasında İslam ve demokrasinin birbirine uygun olup olmadığını incelemek istemişler.. Türkiye, Mısır, Lübnan, Bangladeş, İran, Ürdün, Pakistan, Mısır, Endonezya ve Fas’tan oluşan 10 ülkede 100 bin kişiyle yapılan ankete göre, Türkiye’de şeriatın yasalarda bir şekilde yer almasını isteyenlerin oranı yüzde 32 !“Şeriat tek yasa kaynağı olmalı” diyenlerin oranı yüzde 9 olarak belirlenirken, ankete katılan Türklerin yüzde 11’i bu konuda ’kararsız’ kalmış.

Türkiye ile ilgili diğer sonuçlar şöyle: İslam ülkelerinde şeriata en çok karşı çıkan ülke de Türkiyeymiş. Oran %57. Türkiye’de halkın yüzde 88’i anayasada düşünce özgürlüğünün bulunması gerektiğine inanıyormuş. Gerisi ne istiyormuş aceba.. Türkler’in yüzde 86’sı, “Din, günlük hayatımda önemli bir yere sahip” diyormuş.. Buyurun şimdi. %86 böyle diyor, %57si ise Şeriata karşı. Bundan nasıl bir sonuç çıkar: Bu insanlar ne dediklerini bilmiyorlar.

Türkler’in yüzde 24’ü dini liderlerin, anayasa oluşturulması sırasında doğrudan ya da danışman olarak rol alması gerektiğini söylüyormuş. Zengin ve eğitimli olan Müslümanlar radikal olmaya çok daha yatkınlarmış ve Kadınlar erkeklere göre daha çok şeriat istiyormuş.. Kadınların çoğunluğu, yasalarda şeriatın mutlaka yer alması gerektiğini düşünüyor, ancak aynı zamanda kadın haklarına da inanıyormuş.Terörle savaş Müslüman dünyasında radikalleşmeyi artırdı ve Amerikan karşıtlığının çok yüksek seviyelere tırmanmasına sebep olduğu da bir başka gerçek.Gallubçuların mı kafası karışık, yoksa vatandaşın mı bilmiyorum ama, bu işi bizim mediamızın ve aydınlarımızın anlamadığı çok açık..

A benim yurdumun canım aydıncıkları, şeriatsız din olur mu kardeşim..Önce şeriat ne demek. Siz bunu ne anlamda soruyorsunuz, karşınızdaki ne anlıyor? Şeriat, etimolojik açıdan geniş yok, pınarın gözü / Pınarın gözüne giden yol anlamına geliyor.. Teknik anlamda ise Şeriat Hukuk, meşruiyetin kaynağı demek. Yani “Gayrimeşru” dediğiniz zaman “ Şeriata uygun değil” demiş olursunuz. Teolojik anlamda ise bir dinin emir ve yasakları demektir. Yani dini anlamda meşruiyeti ifade eder. Bir Müslümanın şeriata karşı çıkması, “ben Türkiye vatandaşıyım ama bu ülkenin hukuk düzenine inanmıyor ve güvenmiyorum”demektir.. Müslümanım dediğiniz zaman, İslam şeriatına şeksiz şüphesiz iman ve ona uygun yaşama sözü vermiş olursunuz.. Yani içki içmekle bir Müslüman dinden çıkmaz ama, bu iş vejeteryan olduğunu söyleyip arkasından da köfteye bayıldığını söyleyip arkadaşlarını köfte partisine davet etmeye benzer. Sosyalist olduğunu söyleyip tefecilik yapan adamın durumuna düşer sonra kişi. İnek kasaplığı yapan Hindudan (İneğe tapan kişi) ne farkı kalır insanın o zaman..Laiklikle kafasını bozmuş birileri, şeriatı, herkesi belli bir dinin, hatta belli bir mezhebin elinde, onun ruhbanları tarafından topluma dayatılan, karşı çıkanların acımasızca cezalandırıldıkları, ellerinin kollarının kesildiği bir düzen gibi, diktatörlük gibi göstermeye çalışıyor. Kendi ideolojileri İslamdan daha yüce, Allah(cc)den daha merhametliler (haşa)!Yani din devleti olacak, herkes belli bir dinin politikacılar tarafından yorumlanan ve din adamları kadrosu tarafından oluşturulacak bir yönetim mekanizması olarak görmeye/göstermeye çalışıyor.. Burada asırlardır Hristiyanların ve Yahudilerin, Sabiilerin, hatta Ezidilerin (Şeytana farklı bir misyon yükleyen inanç topluluğu), Mecusilerin yaşadığını unutuyorlar.. Müslümanlar asırlarca Hindistanı, İspanyayı, Balkanları, Afrikayı yönetti, ne oldu?

Ermeni meselesini çıkartanlar dindar insanlar değil, aksine seküler tiplerdi. İttihat Terakkiciler değil mi idi onlar.. Biz tabiri caizse şeytanı kutsayanlarla birlikte bin yıldır burada, İslam geleneği ve toplumu içinde barış içinde bir arada yaşamadık mı? Bunlar Cumhuriyeti de, Demokrasiyi de, Laikliği de bilmiyorlar. Tarihten de haberleri yok. İslamı da bilmiyorlar.. Benim yıllar önce yayınlanan “Yaşasın şeriat” diye bir kitabım vardı. Belki de onu yeniden yayınlamak gerekiyor. Namık Kemale baksınlar, Saidi Nursi’ye, Eşref Edibe, baksınlar, isterlerse İncile, Tevrada baksınlar ya da Türk Tarih Deyimleri sözlüğüne baksınlar bakalım Şeriat neymiş..Bir Müslümana “şeriat istiyormusun” diye sorulur mu? Bunun Hinduya “inek eti yiyor musunuz“ diye sormaktan ne farkı var. Ya da bir erkeğe “hamilemisiniz” diye sorulur mu? İnek eti yiyen hindu, ya Hindu değildir, ya da dinine ihanet ediyordur. Dinine ihanet eden biri ise kimse sadık olabilir!.. Ya da çifte standartı, iki yüzlü, münafık biridir ki, münafık kafirden eşeddir.. Böyle bir yanlış içinde olan kişi günahkar kabul edilir..O kadar. Yani siz günahkarların oranını bulmuş olursunuz böyle bir anketle... Şeriattan yana değilse ve “Müslümanım” diyorsa ya İslamı, ya da Şeriatı bilmiyordur, ya da sizden korktuğu için aklı karışmıştır zavallının.. Böyle bir kamu oyu araştırması sosyolojik yapıyı değil, cahilli ve korkuyu gösterebilir ancak.. Eski Ahid (Tevrat), Süleymanın meselleri 28/9 da “Kim şeriatı dinlemekten kulağını çevirirse, onun duası da mekruktur (Kerihtir / Pistir)” der. Kur’an-ı Kerimde “Dualarınız olmasaydı, ne işe yarardınız ki” der. Dinde böylesine önemli bir yeri olan dua konusunda, kulağını şeriattan çeviren biri için Tevratın dediği budur.. Şeriatsız bir din, Allahsız bir İslam olmaz.. Halksız demokrasi isteyenler kutsalı olmayan bir din dayatmak istiyorlar bize. Dinimizi, kendi ideolojik ve politik standartlarına indirgemek istiyorlar.. Bize İlahlık (Hüküm koyucu) ve Rablik (Terbiye edici) taslıyorlar.. Bize din biçmeye kalkıyorlar.. Devlet, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyeti, birey ve toplulukların temel hak ve hürriyetlerini korumak olması gerekirken, bizzat bu yapıları korumaları gereken bir değere karşı tehdit olarak yorumlayan bir anlayışla, dini potansiyel bir risk ve tehdit olarak göstermeye çalışıyorlar..Soru da yanlış, cevap da. Zırva te’vil götürmüyor sonunda. Veri yanlış olunca yorum da yanlış oluyor sonunda..Her Müslüman şeriatçıdır ve şeriat sizin sandığınız gibi (şeriatı tehdit olarak görenlere söylüyorum) bir şey değildir.. Abdurrahman DİLİPAK ( 2007-02-25 )


Ş E R İ A T
"Biz bu sayıda 'Kahrolsun' ve 'Yaşasın' sloganlarıyla duygularımızın,korkularımızın, inancımızın,inkarımızın konusu olagelen 'Şeriat'ı düşüncenin konusu yapmayı amaçladık." İşte bu iddiadan yola çıkarak, son sayısını, özel bir 'dosya' halinde,hayli netameli bir konuya ayırmış İslamiyat dergisi : Şeriat.
Gerçekten de, bu ülkede şeriat, toplumsal bir antagonizmanın konusu haline gelmiş, daha doğrusu getirilmiştir. Şeriat Dosyası editörü, bu olguyu şu cümleyle vermeyi uygun bulmuş: "Bir tarafta Şeriat için canını vermeye hazır insanlar,diğer tarafta Şeriat'a karşı mücadele etmenin 'sevap' olduğu fetvasını veren savcılar, hukukçular…"
Osmanlı'nın Yeniçerileri "Şeriat isterük!" diye ayaklanırken, gerçekte istedikleri şeyin ne kadar cahiliyseler, Cumhuriyet'in Yeniçerileri de "Kahrolsun Şeriat!"diye koro halinde tempo tutarken, düşmanı oldukları şeyin o kadar cahiliydiler.Cehalete dayalı dostlukla cehalete dayalı düşmanlığın, "cehalet" zemininde aynı gözede buluşması demeye gelen bu tavırların çıkardığı toz-duman arasında Şeriat, hep bir düş kuşu, hep bir Simurg olmayı sürdürdü.
Şeriat, etimolojik olarak "suyun kaynağına varmak amacıyla, suya muhtaç canlılar tarafından oluşturulan işlek yol" anlamına geliyordu. Kur'an'da, ikisi "Şeria(t)"formunda olmak üzere, "Ş-r-a" kökünden türetilmiş dört kelime yer alıyordu. Bu kullanımlardan yola çıkılarak yapılan şu tesbit önemli: "Buradaki istiarenin suyun kaynağına değil de,kaynağa giden yola yapılması calib-i dikkattir. Dinî bağlamda bunun anlamı şudur: Şeria(t),ed-dîn'den tarihin her hangi bir anında bir topluma, bir peygamber(vahiy/kitap) aracılığıyla açılan yoldur; yani Şeriat, 'din' değil 'tedeyyün'dür. Lugat anlamında Şeria(t); canlıları hayat kaynağı olan suya götürürken; dinî anlamda Şeria(t) insanları ilahi hakikate bağlamaktadır."
Peki, problem nerede yaşanmaktadır? Garaudy'e kulak verecek olursak,problem, suyun kaynağına sadık kalmak yerine, eskilerin kendi zamanlarında kaynağa ulaşmak için kullandıkları yola-yordama sadık kalmaya çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Oysa ki, bugün dün değildir.Garaudy'yi dinleyelim:
"Şeriat, kokmuş su çekmek için gidilen durgun bir su birikintisi değildir. Böyle bir şey yeni susuzlara yalan söylemek olurdu. Şeriat,pırıl pırıl parıldayan ve akarken kıyılarını verimli kılan güzel bir nehirdir."
Garaudy, geçmişi ve batıyı taklit batağına saplanmış cümle ölü canlara şunları söyler: "şeriat'ın gerçek anlamda uygulanmasının tembel bir lafızcılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Gerçek bir uygulama, Kur'an ya da Sünnet'in koymuş olduğuher hükmün gerisinde, onun varlık nedeninin, onu hazırlayan ilkenin,uygulanmış olduğu tarihi şartların yeniden bulunmasını gerektirir... Şeriat, Kur'an'ın, tamamını açıklamış olduğu Allah iradesi tarafından emredilmiş olan fiillerimizin her biridir. O halde, Allah'ın rızası,her hangi bir ayeti, onu Kur'an'ın bütünselliğinden ve ona anlamını veren tarihi bağlamdan koparan lafzi bir okuma ile belirlenemez."
Fas'ın yetiştirdiği cins bir kafa olan Muhammed Abid Cabiri de,Şatıbî'den söz ederken şöyle der: "Bu metodolojik yeniden yapılanma,kıyas veya nassların lafzi anlamları üzerinde yoğunlaşarak onlardan hükümler üretme yerine,Şeriat'ın genel amaçlarının anlaşılmasını gerektirmektedir." Gerek Garaudy gerekCabiri, bu noktada aynı gözede buluşuyorlar. İkisi de, Şeriat'ın hırsızlık için öngördüğü "kat-ı yed" cezasını, önerdikleri yöntem çerçevesinde yeniden okumaya tabi tutuyorlar. Buraya kadar güzel.
Fakat, çıkış noktaları birbirinden tamamen farklı. Benim de asıl vurgulamak istediğim nokta burası. Garaudy'nin hareket noktası, "Bencil yararlarının savunulması üzerine" kurulan, "köleleştirici" Batı uygarlığının tek alternatifinin İslam olduğu gerçeğidir: "Başlangıç dönemlerindeki yaratıcı atılıma sadık olan bir islam, yeniden insani ve ilahi inanç birliğinin bir mayası ve gerçek bir modernitenin yaratıcısı olabilir." Cabiri'nin hareket noktası ise, Garaudy'nin tersine "öyle bir tedvin çağı ki, hareket noktası sürekli içtihad ve çağdaş hayata ayak uydurmaktır." (s.36)Cabiri'nin "tecdit" teklifinin eksenini "mevcut gelişmişlik düzeyineayak uydurabilecek yeni metodolojik çerçeveyi ortaya çıkarabilecek yöntemsel prensipleri yöneltmek" (s.42)oluşturmaktadır.
Bir çuval inciri berbat eden de, Doğu'lu Müslüman aydının Batı karşısında duyduğu,işte bu aşağılık kompleksidir.

"Şeriat yaşasın" , fakat nasıl?
Tevhid, insanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan "islam"ın tüm ilkelerinin kendisinden neş'et ettiği temel değerdir. Tevhid, epistemik anlamda hakikatin kaynağının tek olduğunu, kozmik anlamda var olan
hiçbir şeyin bu kaynaktan bağımsız düşünülemeyeceğini, sosyolojik anlamda insanların birbirleriyle ontolojik eşitliğini (vahdet) ve dolayısıyla kula ve eşyaya kulluğun, sömürünün, zulmün dışlandığını (adalet) ifade eder.
Tevhid'in, bütün unsurlarıyla gerçekleşmesi, insanın Allah'ın iradesi karşısında gösterdiği tavra bağlıdır. İslam, Kur'anî anlamda, insanın Allah'a karşı duruşunu ifade eder; yani, insanın, varoluşunu Allah'tan bağımsız anlamlandıramayacağını ve anlayamayacağını farkederek, hayat tasavvurunun merkezine Allah'ı yerleştirmesidir. Bu da, insanın, gönüllü olarak tüm yaşamı boyunca eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmesi,sorumsuz davranmaması anlamına gelir.
Allah, 'yaratma'yı kendisine meslek edinen (Hallâk), her an görev başında bir yaratıcı olarak (kulle yavmin huve fi-şe'n) aktiftir ve zamana, olaylara ve eşyaya müdahildir. İnsanlık tarihi boyunca gönderilen peygamberler ve onların taşıdığı vahiy, işte bu ilahi müdahalenin eseridir.Allah'ın tarihe müdahalelerinin hiç biri,zamandan, olaylardan ve olgudan bağımsız gerçekleşmemiştir. Aslında, bu müdahalelerin gerekçesi dahi, bizzat o zamanda ve mekanda yaşayanlar ve yaşananlardır.
Şu durumda, Allah'ın hayata müdahalesinin iki boyutu inkar edilemez biçimde ortaya çıkıyor:
1. Tüm ilahi müdahalelerde hiç değişmeyen ve hep aynı kalan temel nedenler,amaçlar ve ilkelerdir; ki, "Bugün size dininizi tamamladım"(5:3) ayeti bunu ifade ediyor. Bu ayetten sonra da "Şer'î hüküm" bildiren ayetler (Kelale ayeti gibi) inmeye devam ettiğine göre, bu ayette tamamlandığı ifade edilen "ilkeler"dir.
2. Bu sabit ilkelerin farklı zaman ve zeminlere uygun ve uyarlanmış olarak 'teklif edilen' özel yol,pratik uygulamalar ve yöntemlerdir. İşte Kur'an'daki "Sizden her nebi için bir şeriat açıkladık" (5:48) ibaresi bu anlamı ifade ediyor.
Şeriat'ın etimolojik anlamı, "canlıları suyun kaynağına götüren işlek ve geniş yol" olduğuna göre, 'şimdi ve burada' yaşayan insanları, yaşadıkları çağdan suyun kaynağına götüren yol nasıl bulunmalı? Çünkü,dünkü yol, dün yaşayan insanların kendi yaşadıkları zaman ve zeminden,yani onların 'şimdi ve burada'sından kaynağa giden yoldu. Bu gün o gün olmadığına göre, ne yapmalı?
Farklı bir ifadeyle:İlahi kelamın lafzı "suyun" karşılığıdır. O lafızların ahlaki hedefleri ise o suyun "kaynağıdır". O kaynağa giden "yol" ise, tabiatıyla "sudan" daha fazla, "suyun kaynağıyla" yani "ahlaki hedeflerle "ilgili hükümlerdir. Söz konusu "ahlaki hedefler" ise, Allah'ın "ne dediğinden "daha çok "ne demek istediğini" tesbitle ilgilidir ve yapılacak en önemli görev budur: Allah'ın ne dediğinden yola çıkarak ne demek istediğini, yani muradını tesbit etmek.
Ben, kendi payıma,Fazlur Rahman'ın şu sorusunu önemsiyorum:"Allah, toplumsal değişmeyi bütün vahiy tarihi boyunca, hatta Kur'an indirilirken bile dikkate alırken, Kur'an'ı tamamlarken bu tutumundan vaz mı geçti? Yoksa toplumsal değişme mi durdu? Zemahşeri'nin dediği gibi tarih boyu toplumsal değişmeye bağlı olarak değişen maslahatları gerçekleştirmek için yeni hükümler koyan Allah, 7. Miladi asırdaki bir toplumun maslahatlarının kıyamete kadar bütün insanlar için değişmeyeceğine mi karar verdi?"
Bugün, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan her ilim sahibi, bu sorunun cevabını aramak durumundadır. Bugün, "düşünsel" bir cihada, bu ümmetin geçmişten çok daha fazla ihtiyacı var. Bilmediğinin düşmanı olan aldatılmış cahil yığınları bir yana bırakacak olursak, "Yaşasın menfaatlerimiz!" diyemedikleri için "Kahrolsun Şeriat!" diye tempo tutanları "insanın mutluluğu" önünde ciddi bir engel olarak görmüyorum; benim asıl endişem,"Yaşasın Şeriat!" diyenlerin, Allah'ın iradesine uygun yeni bir hayatın inşası için gerekli gayret, birikim ve "temsil kabiliyeti"nden yoksun olmalarından kaynaklanıyor.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
seva isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
 


Konuyu Toplam 3 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 3 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


WEZ Format +2. ?uan Saat: 00:10.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.