|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Hertelden Her Telden Muhabbet Burada |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
11.09.2008, 18:26 | #1 |
Usta Yiğido
seva Şuan
Son Aktivite: 31.08.2010 21:51
Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 39
Mesajlar: 15.375
Tecrübe Puanı: 2179
|
BIR INSAN BASKA BIR INSANI HIC GORMEDENDE SEVMEYI SURDUREBILIR...
Kıskançlıklarla, kuşkularla, hesaplaşmalarla süren sancılı bir aşkın orta yerindeki bir sevişmeden sonra adam odadan çıktığında başlayan bir hava bombardımanında ev isabet alıyor ve adamın biraz önce geçtiği bölüm çöküyor.
Daha iki dakika önce koynunuzda olan birinin yok olduğunu görüyorsunuz. O korkunç anda kadın, yaşadığı çaresizlik karşısında, aslında pek de inanmadığı Tanrı'ya sığınıyor. Dizlerinin üstüne çöküp yalvarıyor. "İnandır beni" diyor, "o yaşarsa sana inanacağım. Ona bir fırsat tanı. Bırak mutluluğuna sahip olsun. Bunu yap, inanacağım sana." Ve Tanrı'yla bir pazarlığa oturup en çok sevdiğini geri alabilmenin karşılığında Tanrıya en çok sevdiğini vermeyi öneriyor. Eğer biraz önce o kapıdan çıkan erkek yeniden o kapıdan sağ olarak dönerse, o erkeği bir daha hiç görmeyeceğine söz veriyor Tanrı'ya. "insanlar birbirlerini görmeden de sevebilirler, değil mi" diyor, "seni hayatlarında bir kere bile görmeden seviyorlar." Kapı açılıyor, kadının öldüğünü sandığı erkek içeri giriyor. Graham Greene, Zor Tercih isimli romanında, erkeğin dönüşünü gören kadının duygularını yalın bir dille anlatıyor. "O anda Maurice girdi içeri. Yaşıyordu, işte şimdi onsuz olmanın ıstırabı başlıyor diye düşündüm ve yine kapının ardında ölmüş yatıyor olmasını istedim." Kadın, sevdiği erkeğe kavuşmuş ve onu kaybetmişti. Ve onun yaşadığını gördüğü anda, biraz önceki pazarlığın ağırlığını fark edip, "Keşke ölseydi" diyordu. Bundan sonra, bir insanı görmeden de sevmenin mümkün olup olmadığını öğrenecekti. Romandan yapılan filmde, 'Tanrı'yı görmeden seven insanların' birbirlerini de görmeden sevip sevemeyeceklerini, iki sevgili unutulması zor cümlelerle tartışıyordu. — İnsan sevdiğini görmediğinde aşk biter mi? — Düşünsene, Tanrı'yı bir kez bile görmedik ama onu seviyoruz. — Ama benimki o tür bir sevgi değil, Sarah. — Belki de başka bir tür sevgi yok, Maurice. Aşk, bir insanı Tanrı'yı sever gibi sevmek mi, onu görmeden ama onu hissederek onun varlığına bağlı kalmak mı? Bir dokunuşa, bir bakışa, bir sese, bir işarete muhtaç olmadan, onu besleyecek bir bedene, bir vaade, bir ümide ihtiyaç duymadan, tek başına da sürebilecek kadar güçlü bir sevgi mi aşk? 'Sevmeye devam edebilmek için onu görmeliyim' demeyecek kadar büyük bir iman, büyük bir bağlanma mı? Bir ruhun bir başka ruha sarılması ve bu sarılışı bir bedene gerek duymadan da sürdürebilme mi? 'Tanrı'yı sevdiğim kadar severim seni' diyebilmek, böylesine korkunç bir bağlılığa rıza göstermek mi aşk? Peygamberler bile Tanrı'ya bir kere yüzünü göstermesi için yalvarırken, hiç görmeden de ruhunu bir başka ruha adamak mı? Hayatın içinde, insanların sevmek için görmeye ihtiyaç duyduğuna şahit oluyoruz; kaybedişler unutuşları da getiriyor; bir bedenin aracılığı olmadan bir ruha bağlılığımızı çok sürdüremiyoruz, 'Tanrımız' olmuyor sevdiğimiz; imanımızı çabuk kaybetmeye, bütün inançsızlar gibi sevgimizin sürmesi için bir kanıt görmek istemeye çok yatkınız. Ama bence, sevgiyi ve aşkı hayatımızın bu kadar önemli bir parçası kılan bu çabuk vazgeçişler değil; Tanrı'ya 'onu yaşatırsan ben onu bir daha görmemeye bile razıyım, insanlar seni nasıl görmeden seviyorlarsa ben de onu görmeden sevebilirim' diyebilen birilerinin varlığına inanmamız. 'Belki de sevmenin başka türü yoktur' diyen birilerinin romanların, filmlerin arasında dolaşması ve bizim o insanları hayatta da bulacağımıza dair ümidimiz, bizi aşka doğru çeken. Böyle bir ümidimiz olduğu için şiirler, romanlar yazıyor, böyle bir ümidimiz olduğu için şiirler, romanlar okuyoruz. Neredeyse bütün hayatını kendi inancıyla dövüşerek geçiren Graham Greene'in, 'Tanrı'yı görmeden seviyorlar, ben de onu görmeden severim' diyen bir satırı yazması, bize aşkın çekiciliğini yaşatan. Bu satırı okumak, bunun gerçek olabileceğine inanmak, bu hayali benimsemek, bizim sıradan hayatımızı, bizim yaşadığımızdan daha renkli, daha çekici, daha heyecanlı kılan. Hiç rastlamasanız da 'bir insanı sevmenin bir Tanrı'yı sevmek gibi bir şey olduğunu' yazan birinin varlığı, sizi, bunu söyleyebilecek birinin varlığına da inandırır ve o inançtır, bence, sizin hayatınıza mana katan. Aynen, 'Tanrı'yı görmeden sevmek' gibi siz de bir insanın başka bir insanı hiç görmeden sevebileceğine, o insana hiç rastlamadan inandığınızda, romanların size vaat ettiği o kutsal topraklara girmek için, o toprakların sınırlarında içiniz ürpererek dolaşmaya başlarsınız. Birisi tarafından öyle sevilmek istersiniz. Ve birisini öyle sevmek. Ancak o zaman, gerçek bir mümin gibi, çekilecek olan acıları değil, bir tanrısı olan bir kâinatta yaşamanın mucizesini fark edersiniz. Acı dolu, isyan dolu bir mucize. 'Keşke inanmasaydım' dedirtecek, 'keşke onu böyle sevmeseydim' dedirtecek bir mucize. Ama bütün acısına, bütün kederine, bütün yalnızlığına rağmen vazgeçilmeyecek bir mucize. O mucizeyi görenlerin ondan kolay kolay kopabileceklerini sanmam. İnsanların bütün nankörlüklerine, alaylarına, hor görmelerine, inanmamalarına karşın tek başına kendi inancıyla yaşayan, kendi inancının yüceliğinde diğer insanların zavallılığını, yetersizliğini, aşksızlığını görüp, onlar için üzülen ve kendi sevgisine sıkı sıkıya tutunan bir ahir zaman peygamberi gibi, başkalarına bomboş gözüken bir çölde, o çölün boş olmadığını hissederek yürürsünüz. Sizin bu yürüyüşünüz, bir gün bir romanda ya da bir yazıda bir satıra dönüştüğünde, sizinle alay eden nice insanın çorak ve loş hayatına sizin hayatınızdan bir ümit ve ışık sızar. Büyük bir ödülün ve büyük bir cezanın sahibisinizdir. Bir insanı bir Tanrıyı sever gibi sevebilecek bir güçle ödüllendirilmiş... Bir insanı bir Tanrı'yı sever gibi sevebilecek kadar güçlü olduğunuz için de cezalandırılmışsınızdır. İnsanlar Tanrı'yı görmeden seviyorlar. Ama Tanrı'ya inananların çoğu, bir insanın bir başka insanı hiç görmeden sevmeyi sürdürebileceğine inanmıyor. Ben, Tanrı'ya inanan Graham Greene'e inanıyorum, 'bir insan başka bir insanı hiç görmeden de sevmeyi' sürdürür. Benim inancımı paylaşanlar, bir gün öyle sevmeyi ve öyle sevilmeyi bekleyecekler; bu inanç, onların içine kapatıldıkları küçük hayatların sınırlarını yıkıp onları vaat edilmiş hayallere taşıyacak. Bir gün biri onlara diyecek ki: — Belki de başka tür bir sevgi yok, Maurice.
__________________
Allahım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, Hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] CANDA ÖZÜR OLMAZ... |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
50 ALEVİ DERNEĞİNDEN ÇAĞRI | Sivaslilar.Net | Haberler | 88 | 22.11.2008 15:00 |
DUANIN DINIMIZDEKI YERI ve ONEMI | seva | Dualar | 18 | 09.09.2008 18:37 |
ZINA | bulutbey1978 | Muhtelif konular | 24 | 24.04.2008 17:00 |
Fethullah abime açık mektup | albina58 | Arşiv | 11 | 12.04.2008 00:25 |