|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Köşe Yazıları Köşe Yazarlarının Yazıları |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
27.05.2009, 20:07 | #1 |
Usta Yiğido
sevdagülü Şuan
Son Aktivite: 02.02.2010 09:47
Üyelik Tarihi: 10.05.2009
Mesajlar: 2.607
Tecrübe Puanı: 831
|
Bitmiş Aşkları Geçmişe Gömmeli
Hiçbir zaman kolay olmamıştı benim için geçmiş ile yüzleşmek veya geçmişe dair bir şeyi bugünde bulmak. Hele ki geçmişe gömdüğümü sandığım sevgilerin, insanların birden dirilip karşıma çıkması en korktuğum şeylerin başında geliyordu. Ne yazık ki hayat, insanın korktuğu şeylerle yüzleşmesi gereken bir platform olduğunu hiç mi hiç gizlemiyordu bizlerden…
Sanırım dünyada ne kadar sigara varsa hepsini ben içmiş olmalıydım. Beynimin bu derece uyuşmasının, düşüncelerimin bu denli dumanlar ardında kalmasının başka nedeni olmazdı. Aslında hiç sigara içmezdim. Alkol deseniz, eğer benimki içmekse, emin olun dünyanın %99′u sarhoş dolaşıyor şu anda, şu saniyede. Neydi o zaman bu çaresizliğin sebebi diye düşündüm. Aslında benim içimdeki savaşlar hiç de uzun sürmezdi. Hani hep olur ya, mantık ile duyguların savaşları. İşte onlardan bahsediyorum. Genellikle mantık önce bir saldırıya geçer, sonra kısa süreli bir başarıdan sonra çaresizce duygulara yenilirdi. Hep kapıp koy vermeyi, akışına bırakmayı seçmiştim ilişkilerde. Fakat mantık, her kaybettiği savaştan sonra biraz daha güçleniyor, yeni silahlar ile savaşa hazırlanıyor ve her geçen gün biraz daha akıllanıyordu. En önemlisi düşmanı içinden çökertmeyi öğreniyordu. İşte bu yüzden, şu an için içimi yiyordu. Dostluk içinde, anlayışla koymuştuk noktayı soğuk bir Şubat günü 1998′in ya da noktayı koyduğumuzu sanmıştık. Aradan geçen günler boyunca sevgililer geçmişti ikimizin de hayatından. Sevgililer veya sevgimsi elektriklenmeler. Ara sıra, özel günlerde birbirimizin sesini duymuştuk o kadar. Pekiyi ya o son günlerde artan mesajlar neyin nesiydi öyleyse? İlk günlerin ürkekliğini taşıyan, tedbirli sözcüklere gömülmüş gizli mesajları ancak birbirini çok iyi anlayabilen kişilerin fark edebileceği o mesajlar.. Bilemiyordum. Emin olduğum tek şey, şu anda onunla buluşmak için metroda gitmekte olduğumdu o kadar… İstiklal caddesinde yürürken cafe’ye giden yolun bu kadar uzun olduğunu düşünmemiştim. Attığım her adımla heyecanım artıyor, kalp çarpıntısının seviyesi yükseliyordu. “Çok hızlı yürüyorum ya ondandır” diye avutuyordum kendimi. Bu avuntu kapıdan içeri dalarcasına girdiğim zaman son buldu. Değişmişti. Saçlarını kestirmişti. Gözlüğünü yenilemiş, siyah ağırlıklı giyinmişti. Kısacası büyümüştü. O çocuksu ifadenin yerini olgun bir gülümseme ile kapatmıştı görüşmediğimiz yıllar boyunca. Gözleri hala eskisi gibi umutla parlıyordu. Bu parıltıyı görmek beni ürküttü bir an. Konuşmaya başladık. Okulunu sordum, bir dersten kalmış yine. O bana işimi sordu iyi olduğunu söyledim. Bir şeyler sipariş ettik yemek için neydi hatırlamıyorum. Konu konuyu açtı. Eskilere döndük bir süre sonra. İlk günleri konuştuk. İlk buluşmayı. İlk dokunuşları. Mirey’in arabasındaki ilk öpücüğü. Sevgilisini sordum. Kaçamak cevaplar verdi. Benim hayatımda biri olup olmadığını sordu; “Yok” dedim. Neden orada olduğumuzu sordum. Onu en iyi benim anladığımı, bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Geçmişte neye nokta koyduğumuzu sordum. Noktaları sevmediğini söyledi. Gözleri.. Hala umutla parlıyordu. Yoğunluk, her geçen dakika biraz daha artıyor, hissedilir bir sessizlik hüküm sürmeye başlıyordu aramızda. Bana ihtiyacı olduğunu söylemişti. Benim onu hiçbir zaman, hiçbir koşulda tek başına bırakmayacağımı, her zaman ona destek olmak için yanında olacağımı biliyordu. Allah kahretsin ki bunu biliyordu. Mantığım kaybetmek üzereydi savaşı. Geri çekilmeyi düşünmeden savaşıyor, sanki ölüm veya kalım arasında ince bir sınırı zorluyordu. Ve mantığın yenilgisi onun elini tutmamla kesinleşti. Masanın üzerindeki eline yavaşça dokundum ve kavradım. Bir süre hiçbir şey söylemeden öylece birbirimize baktık. “Elimi bırak” dedi. “Sen bırak” dedim. İkimiz de bırakamadık. “Beni hala seviyor musun?” dedi. “Hayır” dedim. Yalan söyledim. Anladı. “Sen beni hala seviyor musun?” dedim. “Hayır” dedi. Yalan söyledi. Anladım. Hiç birbirini seven insanların birbirine yalan söylemesine tanık oldunuz mu? Çok komik bir durumdur. Başlar öne eğilir. Gözler kaçırılır. O kadar abuk kelimelerle kurulur ki cümleler, söylemek çok zorlaşır. İfadeler anlamsızlaşır. İşte böyle bir şey. Ne o, ne de ben, “Ne istiyorsun?” diye sormadık. “Gitmem gerekli” dedi. “Tamam sen bilirsin” dedim. Kalktık. Hayatımda ilk defa belki de bir caddenin uzaması, yolun bitmemesi için dua ettim o akşamüstü. Ama gelirken uzadıkça uzayan o yol, dönerken sanki bir metre gibi geldi. “Kendine iyi bak” dedi. “Sen de” dedim. Otobüse bindi. Döndüm. Yürüdüm ve kendimi ilk otobüse attım. Nereye gittiğine bakmadan. Eve vardığımda hemen yattım. Kafamdaki düşünceleri uykuya boğmaktı niyetim. Gecenin bir yarısında derinden gelen bir mesaj melodisi ile uykum bölündü. “Serdar, yalan söyledim!” yazıyordu. Anladım. Gözlüklerimi bile bulma ihtiyacı duymadan cevap yazdım; “Ben de”. Anladı. Başka bir şey yazmamasından anladığını anladım. Bitti… can yücel
__________________
EN GÜZEL ASK EN FEDAKAR ASK MEVLAYA OLAN ASKTIR |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|