35gürün58 Nickli Üyeden Al?nt?
08 Eylül 2010
Ahmet B. ERCİLASUN
ÜLKÜCÜLER BU SÖYLEME Mİ EVET DİYECEKLER ?
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 03 Eylül 2010 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı referandum konuşmasında aynen şöyle söyledi:
“Ape Musa’nın yani Musa Anter’in acısını bizler unutamayız. Orhan Miroğlu’nun acısını bizler unutamayız. Diyarbakır Cezaevi’nde yedi yıl işkence gören Abdürrahim Semavi’nin çilesini bizler unutamayız. Şivan Perver’in hasretini görmezden gelemeyiz. Ahmet Kaya’nın gurbette vefatını hatırımızdan çıkaramayız.”Evet, AKP Genel Başkanı Erdoğan aynen böyle söyledi. Başbakanın unutamadığı iki isme bir bakalım. Önce Orhan Miroğlu’ndan başlayalım.Miroğlu, cezaevinden çıktıktan sonra, kapatılan HADEP ve DEHAP’ta genel başkan yardımcılığı yapmış bir isim. Demokratik Toplum Partisi’nde de yine genel başkan yardımcılığı yapmış. Şu anda Taraf gazetesinde “Yüzleşme” adlı bir köşesi var. Bakınız bu köşede 09 Haziran 2010 tarihinde yazdığı “Kürtler, vicdan ve şehadete dair birkaç söz” başlıklı yazıda ne diyor: “Bayrak, millet, milliyetçilik gibi şeylerden korkarım! Din ve bayrak arasında kurulan kutsal ittifaktan korkarım!” Evet, başbakanın acısını unutamadığı insanlardan biri bu. Ülkücüler bunu unutamadığını ifade eden Erdoğan’ın bu söylemine iştirak edebilirler mi? Bu söylemdeki bir yöneticinin “Kürt açılımı”nın nereye kadar varacağından emin olabilirler mi? Ülkücüler, bu söylemdeki bir insanın Mustafa Pehlivanoğlu ve genel olarak ülkücüler hakkındaki sözlerinin samimiyetine inanabilirler mi? Ülkücüler, referandumu bu söylemle savunan bir insanın ısrarla istediği evet oyunu verebilirler mi?
kondurac Şimdi de başbakanın acısını unutamadığı diğer isme, Musa Anter’e bakalım. Erdoğan sözlerine “Ape Musa” diye başlıyor. Ape, “amca” demektir ve Kürtçülerin sempatilerini göstermek için kullandıkları bir tabirdir. Demek ki Musa Anter’i çok seviyorlar. Merak ediyorum, başbakan konuşmasını yazıya dökse “ape” kelimesindeki e harfi üzerine Kürtçüler gibi bir şapka da ak mı? Peki kim bu Musa Anter?
Daha çocukluğunda, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanıma sövmekten 45 gün göz altında tutulmuş. Öğrencilik yıllarında, yaz aylarında Suriye’ye gidiyor ve orada ne kadar kaçak Kürtçü varsa onlarla buluşuyor. Kâmuran Bedirhan, Osman Sabri gibi Kürtçülerle. “Kürdistan’ı Kurtarma Cemiyeti” ni kuruyorlar. Sarı güneşli, sözde Kürt bayrağı ve silah üzerine yemin ediyorlar. 1940’ların başında Musa Anter İstanbul’da. Önce felsefe, sonra hukuk okuyor. Dicle Talebe Yurdu’nda Remzi Bucak, Faik Bucak, Tarık Ziya Ekinci gibi Kürtçülerle gizli faaliyet yapıyorlar; Suriye’de çıkan Kürtçü dergileri kaçak olarak getirtip yurtta okuyorlar. Musa Anter’in bu yılları, David McDowall’ın “Modern Kürt Tarihi” adlı eserinde şöyle anlatılıyor: “Anter, seçilen en parlak gençlerden biri olarak İstanbul’a hukuk okumaya gönderildi ve burada Kürdistan’ın farklı bölgelerinden gelen elli civarında genç aydınla temas kurdu.” (Bilal Şimşir, II, s. 430). Musa Anter 1960’tan sonra Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili adaylığına teşebbüs ediyor. 1970’lerde Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın önde gelen isimlerinden biri oluyor. Abdullah Öcalan’ın “Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru” kitabındaki ifadesiyle “Musa Anter Devrimci Doğu Kültür Ocaklarının ruhu gibiydi.” (Bilal Şimşir, Kürtçülük II, s. 593). İsveç’te kaçak olarak yaşayan Abdülkadir Aygan’ın iddiasına göre 1992’de Musa Anter, Jitem tarafından öldürülmüştür. Aynı Abdülkadir Aygan’ın bir yıl kadar önceki faili meçhul iddialarına uyarak asit kuyularını açan polislerin köpek kemiklerinden başka bir şeye rastlamadıklarını da hatırlatalım. İsveç’teki bu kaçağın, Hürriyet gazetesi tarafından kendisiyle yapılan Anter’in öldürülmesiyle ilgili röportajda “altı ülkücü öldürdüm” dediğini de bir tarafa not edelim.
Evet, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “acısını bizler unutamayız” dediği kişilerden biri de bu. Hayatı boyunca, Türkiye’yi bölmek için çalışmış, Kürdistan’ı kurmak için örgütlenip silah üzerine yemin etmiş, Öcalan’ın “Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın ruhu” diye övdüğü Musa Anter. Şimdi söyleyin bakalım, ülkücüler, Erdoğan’ın bu söylemine rağmen evet diyebilirler mi?
============================== ============================== =================
08 Eylül 2010
Sabahattin ÖNKİBAR
KÜRT KADINLAR METRES OLSUN diyen AKP’li başkan değil miydi?
Kameraların karşısına geçip “Şimdi sıra bizde, onları şimdi biz fişliyoruz” diyen AKP Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın bu sözleri partisini bağlamıyor, Avni Bey’in şahsını bağlıyor!
Keza aynı şekilde “AKP’ye karşı çıkan kanı bozukların kanlarını tahlile göndermeli” diyen AKP Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş’un ifadeleri de yine AKP’yi bağlamıyor, sadece milletvekilini bağlıyor.
Bitmedi;
Kürt hanımları kuma ya da metres olsun mealinde sözler eden AKP’nin Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı’nın sözleri de aynı şekilde partisini hiç alakadar etmiyor!
Ve fakat:
CHP’li Avcılar Belediye Başkanının bir danışmanının alel acele hazırlattığı bir afiş CHP’yi temsil ediyor öyle mi?
Bırakın parti militanlarını, bir Başbakan’ın böyle bir şeye sığınması ve oradan vurması belden aşağı saldırı değil de nedir söyler misiniz?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Benim bundan haberim yok, biz böyle bir afiş bastırmadık ve bastıran için savcılığa suç duyurusunda bulunduk” derken!
CHP Genel Merkezi, afişten ve hazırlayandan haberimiz yok derken!
CHP İstanbul İl Başkanı da aynı tavrı takınırken Başbakan’ın mal bulmuş mağribi misali alel acele yapılan bir yanlışa sığınarak hücum etmesi kabul edilebilir bir şey midir?
Yukarıda örneklerini verdim, AKP’li bir milletvekili ya da Belediye Başkanı bir yanlış yapınca partiyi bağlamıyor, ama aynı şeyi kazara bir CHP’li yapsa kıyamet koparılıyor!
Hatırlayın; o AKP’liler o rezil sözleri edince, ne o zaman CHP’in lideri olan Baykal, ne genel başkan olduktan sonra Kılıçdaroğlu, ne de Bahçeli, istismar yoluna gitti ve o yanlış sözleri diline doladı!
Oysa ülkenin Başbakanı konumunda olan biri, CHP lideri televizyonlardan “Bize ait değil, haberimiz yok, savcılığa suç duyurusunda bulunduk” demesine rağmen bile ertesi gün meydanlarda istismarını sürdürebilmiştir!
Bu feci tablo AKP güruhunun hem siyaset ahlakını hem de içine girdikleri çaresizliği gözler önüne seriyor!
Her şey açık ve net:
AKP’nin muhalefeti eleştirmek için, CHP Genel Başkanlığı ve Genel Merkezinin habersiz olduğu ve onaylamadığı bir afişten başka bir argümanı yok!
Daha önce de yazdık, Kılıçdaroğlu’na edecek menfi bir söz bulamıyorlar!
Öyle olunca da bir gün boyuna, ertesi gün soyuna laf ediyorlar!
Kılıçdaroğlu devletin kayıtları ile sabit ki Türkoğlu Türk, yani Horasan kökenli de, bu AKP’nin beyin takımı hangi kökten onu Ergun Poyraz’a sormalı!
Evet boy-soy saldırıları da sonuç getirmeyince meçhul bir afişe sığınıyorlar!
Sadece bu hadise bile AKP ile Tayyip Erdoğan’ı açık olarak anlatmıyor mu?
Eğer CHP’li Avcılar Belediye Başkanı danışmanının hazırlattığı bir afiş, CHP’nin kurumsal yapısını bağlıyorsa, Kürtçe konuşan hanımefendilere metreslik teklifinde bulunan AKP’li Rize Belediye Başkanının sözleri de sizi bağlar Recep Bey!
Cevap verin, o saygıdeğer hanımefendiler size göre de metres ya da kamuflajlı ifadeyle kuma mıdır Recep Tayyip Sultan?!
SUSKUNLAR...
Kafatası ölçen Başbakan
Bu laflar Diyarbakır dönüşünde Başbakan Erdoğan tarafından çok sayıda gazeteciye ediliyor... BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a; “Sen önce bir Kürt ol bakalım. Diyarbakırlı değilsin...” Akın Birdal ve Ufuk Uras’a; “Birdal Niğdeli, Uras da Kürt değil...” Devletin Başbakanı adeta eline mezura almış kafataslarını ölçüyor... Bu yapılan kavmiyetçilik değil de nedir söyler misiniz? Müslüman bir ülkenin Başbakanı nasıl böyle konuşur? Nasıl bu şekilde açık bir ayrımcılık ve ırkçılık yapar? Yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmek böyle mi olurmuş! Ve heyhat, kendilerine liberal diyen o malum güruh bu tabloya suskun!.. Sahi aynı sözleri Tayyip Sultan yerine kazara Devlet Bahçeli etse kıyameti koparmaz mıydınız?.. Öyle ise size aydın diyenlere yuh olsun!
"]İDDİALAR
Pazar günü saat 17’ye dikkat!
Ağırlıklı ihtimal değil ama kulislerde konuşulanlardan haberiniz olsun istiyorum. Birinci iddia; referandum oylarını kullanmanın bitimi olan 12 Eylül Pazar günü saat 17.00’de yani sandıkların kapandığı ve oyların sayıldığı anda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının acil bir basın toplantısı yapacağı ve AKP’ye yeni bir kapatma davasını açacağıdır... Ankara’nın öbür yakasında söylenenlere göre Hanefi Avcı’nın yayınladığı kitap, bu kapatma davasına zemin inşa etmek ve kamuoyunu hazırlamak içinmiş!.. Bu dava için rejimi ve ülkeyi kurtarmanın son hamlesi yorumunu yapanlar bile var... İkinci iddia ise; Başbakan Erdoğan’ın da yine aynı gün saat 17.00’de bir basın toplantısı yapıp erken seçim kararını alabileceğidir. Bu iddiayı seslendirenler Yargıtay Başsavcısı harekete geçerse, Erdoğan da karşılık verecek derken, bazıları ise Yargıtay Başsavcısı dava açmasa bile Tayyip Bey’in Özal’ın 1987’de yaptığı gibi referandumdaki evetleri partisine kanalize etmek için erken seçim kararını alacağını söylüyor!
|