Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Arşiv
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Arama Bugünki Mesajlar Forumlar? Okundu Kabul Et

Arşiv Güncelliğini Yitirmiş Konular



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Konu Kapatılmıştır
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 28.02.2008, 14:06   #1
FatihCan
Usta Yiğido
 
FatihCan - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
FatihCan Şuan FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 03.07.2009 14:15

Üyelik Tarihi: 01.10.2005
Yaş: 41
Mesajlar: 572
Tecrübe Puanı: 785 FatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISI
Daumen hoch 11 defa 28 Şubat

11 yıl tarih için az, insan ömrü için uzun bir süre. Hiç olmazsa 11 defa düşünmüş olmalıyız.
Bugün anayasa suçu işleyecek kadar pervasızlaşan rektörlerin arkasında hâlâ 28 Şubat hayaleti duruyor. 28 Şubat 1997'de Millî Güvenlik Kurulu'nda alınan 18 maddelik kararların 13. maddesi, bugün üniversite yönetimlerinin direndiği yasağın başlangıcı idi. Bir emekli kurmay albay, rektörlere brifing yani talimat vermiş, Rektörler Komitesi adında bu alanda yetkisiz bir kuruluş ise bütün üniversitelere başörtüsü yasağını tamim etmişti.

11 yıl önce olan-biteni, Ankara'nın yüksek bir tepesinden günü gününe, hatta saati saatine takip etmiştim. 28 Şubat sürecinin nasıl örgütlendiğini, adım adım nasıl mesafe aldığını ve sivil siyasetçilerin ne tür zaaflar sergilediğini gözlemiştim. Sonuçlarını takip ettim. Aradan geçen zaman zarfında ortalığa dökülen bilgileri ve itirafları kaydettim. Ulaştığım sonucun rafine olduğunu düşünüyorum.

Askerî darbeler, aslında "askerî" değiller; yani askerler tarafından yapılmaları bu darbelere "askerî" bir nitelik kazandırmıyor. Bugün Kuzey Irak'ta kara harekâtı yapan askerler ile darbe yapan askerler arasındaki büyük uçurumdan bahsediyorum. Koskoca bir kurumda, üstelik yaptığı iş icabı gizlilik içinde çalışan bir kurumda komitacılığa meyledecek olanlar elbette çıkacaktır. Vatan zaten "her zaman" tehlike içindedir. Ülke şartları ve dünya ahvali berbattır. İş başa düşmüştür. Hemen bir çete (buna kibarca cunta deniyor) kurulur. İlk darbe orduya yapılır. Bir darbe yapmak için silahlar ve birlikler örgütlenir. Ordunun en başta itibarının arkasına saklanarak mevcut imkânlar seferber edilir. Sonrasında, tekelleşmiş güce destek olup nimet elde etmek isteyen ve seçilmişlerden her zaman rahatsız olan sermaye ve bürokrasi iktidar sorumluluğunu paylaşmaya girişir.

Askerî darbe veya askerlerin yaptığı darbe önce orduya karşı yapılmaktadır. Bugün sahibi ve sözcüsü kalmayan 28 Şubat sürecinin iç içe geçtiği yolsuzluklarla doğrudan ordunun itibarına verdiği zararı hatırlayalım.

28 Şubat süreci, Batı Çalışma Grubu adı ile örgütlenen bir çetenin eseriydi. Ordunun hiyerarşik yapısı içinde yönetilmedi. Sermaye, medya ve üniversite desteği ile geniş bir koalisyona dönüşerek, zaten "askerî" niteliğini kaybetmişti. Bugün 28 Şubat adına konuşan tek bir askerin bile bulunmamasının sebebi budur. Sermaye haksız rekabet üstünlüğü peşindeydi; finans sektörü iştah kabartıyordu. Medya, verdiği destek ile sermayesini katladı. Üniversite rektörleri 28 Şubat'ın yardımıyla, içine denetimsiz feodal iktidarlarını yerleştirdikleri bugünün ortaçağ kalelerini inşa ettiler.

28 Şubat'ta Batı Çalışma Grubu ne idiyse, bugün Ergenekon Çetesi odur. İzlenen yöntem farklıdır; ama amaç aynıdır: iktidarı gasp etmek. Her toplumda ilkel, hastalıklı, çağdışı; kısaca farklı marjinal fikirler bulunabilir. Çeteleşme bu marjinal fikirlerin iktidara taşınmasının yegane yolu olduğu için çok tehlikelidir.

Doğu Silahçıoğlu'nun önerdiği gibi Türklük ve İslâmiyet'i, "birlikteliği mümkün olmayan iki öğreti" olarak kabul etmenin iki ön şartı vardır. Birincisi toplumda ve tarihte karşılığı olmayan marjinal bir düşünceye sahip olmak; ikincisi Türklüğü bir "öğreti" olarak kabul edebilmek için bu marjinalliğin faşizm adını taşıyan bir ideoloji olması. Ama çok daha vahimi, bu fikirlere sahip olan birinin emrinde caddelere çıkartabileceği askerî birliklerin ve tankların bulunması. Bu tasvir 28 Şubat'ın özetidir.

YAŞ kararları ile bu marjinal fikirlerin muvazzaf sahiplerinin de tasfiyesi gerekmez mi?

Türkiye tam 11 yıldır, başta ekonomi olmak üzere 28 Şubat'ın önümüze koyduğu faturayı ödüyor. Çeteleşme, hâlâ bir sorun olarak devam ediyor. Çeteleşme, hakkı ve hukuku yere sererek iktidarı gasp etmek olduğuna göre, hukuka sahip çıkmamız ve her yere sokmamız lâzım. En başta çetelerin örgütlendiği yerlere.

Türkiye'nin güvenlik sektörü üzerinde demokratik ve hukukî denetimi eksiksiz gerçekleştireceği köklü reformlara ihtiyacı var. 11 yılda 11 defa düşüneceğimiz tek sonuç budur.


28 Şubat 2008, Perşembe

MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE

m.turkone@zaman.com.tr
FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 14:11   #2
abircan
Usta Yiğido
 
abircan - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
abircan Şuan abircan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 21.01.2015 09:55

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1059 abircan COK SEVILEN BIR KISIabircan COK SEVILEN BIR KISIabircan COK SEVILEN BIR KISI
Standart --->: 11 defa 28 Şubat

sağolsun hocam kadrolaşmayala aldığı prof ünvanıyla çok güzel döktürmüş,
gidişi nereye bilemiyorum, profluk bayağı ucuzladı bu ülkede,
12 eylülü niye es geçiyor, solcu kominist alevi avladığı günleri unutmuş hocamız şimdimi demokrat oldu , o da sadece türban konusunda vah vahh vahh, akp den aldıklarıyla karısını da milletvekili yaptığı için diyet borcunu ödemeye devam ediyor pek kendine demokrat hocamız, kargalar güler böyle demokratlığa
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık
KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ
abircan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 14:26   #3
recosan58
Tecrübeli Yiğido
 
recosan58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
recosan58 Şuan recosan58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 05.09.2011 18:13

Üyelik Tarihi: 05.10.2007
Yaş: 50
Mesajlar: 232
Tecrübe Puanı: 675 recosan58 FAZLA SÖZE GEREK YOKrecosan58 FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart --->: 11 defa 28 Şubat

senin gibi düşünüyorsa iyi prof iyi hoca farklı düşünüyorsa ucuz prof oluyor öylemi
doğru söylüyorsun profluk çok ucuzladı
chp den alanlarında şimdi nerde olduğunu görüyoruz
recosan58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 15:00   #4
abircan
Usta Yiğido
 
abircan - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
abircan Şuan abircan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 21.01.2015 09:55

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1059 abircan COK SEVILEN BIR KISIabircan COK SEVILEN BIR KISIabircan COK SEVILEN BIR KISI
Standart --->: 11 defa 28 Şubat

Alıntı:
recosan58 Nickli Üyeden Al?nt? Mesajı Göster
senin gibi düşünüyorsa iyi prof iyi hoca farklı düşünüyorsa ucuz prof oluyor öylemi
doğru söylüyorsun profluk çok ucuzladı
chp den alanlarında şimdi nerde olduğunu görüyoruz
chepesininde akepesininde , burada memleket altımızdan kayıyor be canım boşver sen hala partizanlıkdan bahsediyorsun
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık
KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ
abircan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 15:26   #5
recosan58
Tecrübeli Yiğido
 
recosan58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
recosan58 Şuan recosan58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 05.09.2011 18:13

Üyelik Tarihi: 05.10.2007
Yaş: 50
Mesajlar: 232
Tecrübe Puanı: 675 recosan58 FAZLA SÖZE GEREK YOKrecosan58 FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart --->: 11 defa 28 Şubat

sen ne yapıyorsun be kardeşim muhalefetin ağzıyla konuşup duruyorsun
savunduğun şeyler chp nin bire bir kopyası seninki partizanlık değilmi
recosan58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 15:54   #6
FatihCan
Usta Yiğido
 
FatihCan - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
FatihCan Şuan FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 03.07.2009 14:15

Üyelik Tarihi: 01.10.2005
Yaş: 41
Mesajlar: 572
Tecrübe Puanı: 785 FatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISI
Standart Halk Ekmek ve 28 Şubat

Mehmet Altan

mehmetaltan@stargazete.com

27 Mayıs 1960... 12 Mart 1971... 12 Eylül 1980 ve bugün 11. yıl dönümünü idrak ettiğimiz 28 Şubat 1997 post-modern darbesi. Son darbe girişimi miydi? Ne gezer...


Ardından bir de 27 Nisan Muhtırası yaşadık.Güneydoğu’da akan kan...

İçeride türban rezaleti...

İç bunaltan bir gündem var.

Dünkü gelişmelerden bir tanesi, bu iç bunaltan gündemin önüne geçti.

‘Halk Ekmek’ önünde kuyruk bekleyenleri sarmalamaya yönelik bir gelişmeydi takıldığım.

Ne mi?

Buğday borsasındaki tsunami...

***

Ne oluyor?

Avrupa, Kanada ve Avustralya’da yaşanan kötü hava koşulları nedeniyle fiyatlar geçen yıla göre ikiye katlandı.

Neden?

Onlar dünyanın en büyük buğday üreticileri de ondan.

Yetmedi... Buğday stokları da 30 yılın en düşük seviyesine indi.

Buğday Şikago borsasında tavan yaptı.

Rusya ve Arjantin buğday ihracatını kısıtlayıcı önlemleri evvelden almıştı.

Önceki gün Kazakistan da bu gruba katıldı.

Kazakistan’ın da buğdaya ihraç yasağı koyması bu gelişmelere tuz biber ekti.

En kaliteli buğday türlerinden biri olarak bilinen ve ekmek yapımında kullanılan Amerikan Bahar Buğdayı’nın fiyatı yüzde 22 arttı. Bu, bugüne kadar buğday fiyatlarında bir günde rastlanan en büyük artıştı.

Kötü hava şartları...

Bazı çiftçilerin bioyakıt ürünü olarak buğdayı kullanması...

Neticesinde büyük üretici ülkelerin ihraç kısıtlaması...

Türkiye’ye değil ama dünyaya alarm çığlıkları attırıyor.

Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Gıda Programı’nın yöneticileri, artan gıda fiyatları yüzünden dünyanın açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğini uyarısını yapıp duruyor.

Amerikan Bahar Buğdayı’nın fiyatının Ocak ayından beri ikiye katlandığına ve ABD buğday stoklarının da 30 yılın en düşük seviyesine gerilediğine bakılırsa, bu çığlıklar duyulmayacak gibi değil...

***

Türkiye’ye gelince...

Türkiye’de 2007 yılında 50 bin hektarlık bir daralma söz konusu...

Kestirmeden söylersek buğday rekoltesi 2 milyon ton kadar gerileyecek.

Türkiye, iklim koşullarının uygun olduğu yıllarda 20, kötü hava koşullarındaysa 17 milyon ton buğday ürettiğini iddia etmekte.

İddia etmekte diyorum çünkü geçen yıl Türkiye 17 milyon ton buğday ürettiğini söylerken, tüm dünyayı uydularla gözetleyen ABD Tarım Bakanlığı bu miktarın 15.5 milyon ton olduğunda ısrar etmişti.

Türkiye sıkıntıya düşmemek için 18-19 milyon ton üretim yapmak mecburiyetinde.

Ama ne var ki...

Muhtemelen buğday arzı bu sene tüketim ihtiyacımızı karşılayamayacak bir düzeyde şekillenecek.

Bu, yoksulun temel gıdası olan ekmek fiyatlarının da takla atması demek.

Türkiye’de 12 milyon kişinin günde 1 dolarla geçindiği, 600 bin kişinin de aç yattığı bir kez daha hatırlanırsa, sanırım ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

Üstelik bir de kocaman bir işsizler ordumuz var. Resmi rakamlar aktif nüfusun yüzde 10’unun işsiz olduğunu göstermekte.

Tabii, bu kategorilerin dışında olup da ekmeği en önemli gıdasını yapanları bir yana koyuyorum.

Elimde resmi bir veri yok ama herhalde biz de ekmek tüketen ülkeler sıralamasında başlara güreşiriz.

Temel gıda maddelerinin liderliğini yapmakta olan ekmeğin fiyatları, tahminimizden öte bir sıçramanın ciddi adayı şimdi.

***

Türkiye’deki siyaset kurumu 12 Eylül rejiminin ürünüdür.

Bugüne kadar hiçbir siyasi parti ve siyasetçi, 12 Eylül Rejimi ile topyekün demokratik bir hesaplaşmaya girmedi.

Bu, bir ‘hukuk meydan muharebesi’ni kimsenin göze alamadığının ya da önemsemediğinin bir ispatı.

Rejimi zenginlik ve özgürlük üretecek bir cevvaliyete kavuşturmak yerine faşizmin kurumlarını ele geçirmenin demokratikleşme açısından bir kıymeti harbiyesi yok.

***

Bugün, 28 Şubat’ın 11. yıl dönümü...

Evrensel bir demokrasiye kavuşamadığımız gibi buğday fiyatlarındaki geometrik zıplama da Halk Ekmek önündeki kuyrukları tehdit eder halde.

Darbelerin ve savaşların insanları doyurmaya yetmediğini de öğreneceğimiz günler gelecek herhalde.
FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 16:03   #7
FatihCan
Usta Yiğido
 
FatihCan - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
FatihCan Şuan FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 03.07.2009 14:15

Üyelik Tarihi: 01.10.2005
Yaş: 41
Mesajlar: 572
Tecrübe Puanı: 785 FatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISI
Pfeil 28 Şubatçı rektörler

Emre Aköz

emreakoz@sabah.com.tr

Üniversitelerde kaos varmış. Yalan! Kaos filan yok. Çünkü... Toplumsal manada kaos... Ölçütlerini yitiren insanların, ne yapacaklarını bilemeyip, birbirinden çok farklı biçimlerde hareket etmeleriyle ortaya çıkar.
Üniversite ve türban konusunda kaos filan yok: Herkes neyi, niye yaptığını gayet iyi biliyor.

Bir tarafta... Meclis'e, Anayasa'ya, demokrasiye, insan haklarına, hukuk devletine bağlı rektörler var. Onlar, Cumhurbaşkanı Gül, Anayasa değişikliklerini imzalar imzalamaz, kapılarını türbanlı öğrencilere açtı.
Diğer tarafta... "Laikliği koruyoruz" palavrasıyla, yukarıda saydığım değerlerin hayata geçmesini istemeyen... Otoriter zihniyetli, dikta heveslisi, özgürlük düşmanı rektörler var. Onlar YÖK Kanunu'nun 'Ek 17'nci maddesinde düzenleme yapılana dek, türbanlı öğrencileri içeriye sokmama kararı aldı.

Gördüğünüz gibi kaos filan yok. Taraflar arasında net bir ayrım söz konusu.


Yasakçı rektörlerin durumu, bilhassa 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ve eski YÖK başkanlarının üniversite yönetimlerinde nasıl bir kadrolaşmaya gittiklerinin açık biçimde göstergesi.

Bu rektörler ve onlara destek verenler, 28 Şubat (1997) örtülü darbesinin zihniyetini devam ettirmeye çalışan tipler.

Anayasa değiştiğine... 'Ek 17' de zaten "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir" dediğine göre... Özetle, kapılarını türbanlı öğrencilere açmalarına hiçbir engel bulunmamasına rağmen... Onlar inatla yasakçı tavırlarını sürdürüyor.

Bu kadronun üniversiteleri adeta kendi mülkleri haline getirdikleri ve Deli Dumrul edasıyla hareket ettikleri apaçık ortaya çıktı.

"Savaşarak geri çekilen" bu zihniyet temizlenecek ama bu arada boşa vakit kaybediyoruz.

--------------------------------------------------------------------------------

Bunlar ne biçim komünist?
Söylenenleri duyduğumda; güleyim mi, ağlayayım mı, şaşırmıştım. Türbanın tartışıldığı "32'nci Gün" programında, kendini "komünist" olarak tanımlayan bir erkek öğrenci, türbanlıların niye üniversiteye alınmaması gerektiğini anlatıyordu.

Durum çok tuhaftı.

Öğrencinin konuşmasında sürüyle çelişki art arta dizilmişti ama o bunları fark etmeden nutuk atıyordu.

Bir iki örnek veriyim.

* Komünist öğrenci sık sık "Aydınlanmadan" söz ediyordu. Aydınlanmanın en önemli araçlarından biri eğitimdir. Aydınlanma felsefesinin öğretildiği yer de üniversitedir. Hem "Aydınlanmadan yanayım" diyeceksin, hem de tıpkı senin gibi genç olan bir başkasını, bundan mahrum bırakacaksın. Aydınlanmasını engelleyeceksin.

* Konuşmasından ve giyiminden, "iyi aile çocuğu" olduğu anlaşılan o komünist delikanlı, konuşması sırasında bol bol işçilerin, köylülerin, dar gelirlilerin haklarından söz etti.

Güzel. Peki bütün araştırmalar, din konusunda hassas olanların, tam da işçiler, köylüler, dar gelirliler olduğunu göstermiyor mu? Suratına bakarak, utanmadan, "Sizi üniversitede görmek istemiyoruz" diye bağırdığın türbanlı kızların çoğu; işçi, köylü, memur, esnaf ailelerinden gelmiyor mu?

Haberlere bakıyorum: ODTÜ ve Boğaziçi gibi "kalburüstü" üniversitelerde okuyan komünist öğrenciler türban karşıtı gösteriler yapmış.
Merak ediyorum: Faşistlik yaptığını fark edemeyen bu komünistleri kim yetiştiriyor?
FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 16:05   #8
FatihCan
Usta Yiğido
 
FatihCan - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
FatihCan Şuan FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 03.07.2009 14:15

Üyelik Tarihi: 01.10.2005
Yaş: 41
Mesajlar: 572
Tecrübe Puanı: 785 FatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISI
Standart Yeni 28 Şubat'ın beyni kim?

"28 Şubat'ta Çevik Bir öndeydi ama asıl beyin Doğu Aktulga'ydı. 'Şanlı Türk Medya'sı her zaman postal yalamayı sever" diyen Hasan Celal Güzel, Post modern 2008 model 28 Şubat'ın beyninin kim olduğunu sorguya açıyor...
28 Şubat 2008 16:35
Yazı boyutunu büyütmek için
Erol Metin'in haberi

28 Şubat sürecinin başlatılmasının asıl hedefi neydi?



28 Şubat sürecinin başladığı günlerin biraz gerisine gidersek, 1995 sonunda yapılan genel seçimleri görürsünüz. Bu genel seçimlerden Refah Partisi en fazla oyu aldı ve en fazla milletvekili çıkardı. Bunun dışında parlamentoda ANAP, Doğru Yol Partisi ve DSP katılabiliyordu. O çerçevede İslamcı ve yobaz olarak, irticacı olarak kabul edilen Necmettin Erbakan'ın başbakanlığa gelmemesi için, Türkiye'de devlet içinde devlet olan birtakım güçler ellerinden geleni yaptılar. O zaman hatırlarsanız Uludağ'da bir takım generaller, Tansu Çiller'le Mesut Yılmaz'ı bir araya getirdiler ve onların ısrarıyla ikisinin arasında bir koalisyon kuruldu.





Cunta TSK'de teşkilatlanmaya başladı



Asıl hedef o muydu? Erbakan'ın iktidara gelmesini önlemek miydi?



Evet iktidara gelmesini önlemekti; fakat daha sonra bunlar biliyorsunuz geçinemediler. Ayrıldılar. Bu durumda en fazla milletvekili çıkaran partinin genel başkanı olarak, o zamanki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümet kurma yetkisini Erbakan'a verdi. Erbakan'ın başbakan olmasını Türkiye'de milli iradeyi hazmetmemiş, milli egemenliğin farkına varmayan darbeci güçler ve jakoben oligarşi hiçbir zaman hazmedemedi. Aslında Refah-Yol koalisyonu diye bilinen Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi'nin koalisyonu bir çok bakımdan başarılı bir koalisyon olmuştur. Dış politikada yeni perspektifler getirdi. Ekonomide yeni kaynak arayışları gerçekleştirdi ve özellikle gelir dağılımı bakımından olumlu bazı icraatlarda bulundu. Ancak 1996 yılı sonbaharından itibaren 'darbeci cunta'nın, Türk Silahlı Kuvvetleri içinden teşkilatlanmaya başladığı görüldü. Bu cunta kendisine Batı Çalışma Grubu ismini veriyor. Tamamen illegal, gayri meşrudur. Böyle bir kurumun kurulması yolunda, bırakınız yasal dayanağı bir onay bile, bir yönetmelik bile yok.



Günümüzde şuan böyle bir oluşum var mı?



Günümüzde de 28 Şubat'ın devamı olan birtakım unsurların, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bulunduğunu ve ayrıca bazı yeni örgütlenmelere gittiğini, gidildiğini gördük. Mesela Nokta dergisinin açıkladığı o günlükte bu açıkça ortaya çıkıyor. Bu çalışmalar gittikçe hızlandı ve hükümet üzerinde bu çevrelerin baskıları Milli Güvenlik Kurulu eliyle yürütülmeye başlandı.



Nokta dergisi cuntanın baskısıyla mı kapatıldı?



Cuntanın baskısı demeyelim ama şu var: Bu şekilde yayın yaptığı için zannederim tehdit edildi. Ne yazık ki hukuk yoluyla bu tip gayri meşru ve gayri hukuki, illegal darbecileri ifşa edenler ödüllendirileceğine ve darbecilerin üzerine gidileceğine darbecilerin üzerine gidilmedi; bu derginin sahibi ve yöneticileri üzerinde biliyorsunuz baskı kuruldu ve onlar tutuklandı. Bunlar da daha fazla dayanamadılar. 4 Şubat'ta Sincan'da tanklar yürütüldü. Daha sonra Çevik Bir, Amerika'da kendisine sorulan soru üzerine “bu bir balans ayarıydı” diyecektir. Sonradan tankları yürüten Orgeneral, “şecaat arz ederken sirkatin söyler” dediği gibi ziya Paşa'nın, bunu gerçekten de mevcut iktidara tehdit olarak yaptıklarını ve bir siyasi müdahale şeklinde olduğunu söylemiştir. Halbuki o zaman Demirel Cumhurbaşkanı olarak, “bir askeri tatbikat yaptılar” diye cevap vermişti.



Bu hareketin 28 Şubat diye anılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat'ta yapılan toplantısında, Demirel'in başkanlığında yapılan toplantıda Erbakan'a, hükümetin bakanlarına askeri kanattan yapılan baskıydı. Bu yüzden 28 Şubat diye anılır ve 18 maddelik bir Milli Güvenlik Kurulu Bildirisi de bu konuda imzalanmıştı. Önce dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan bunu imzalamamakta ısrar etti; ama sonra hem ortağı Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu Çiller'in ısrarı hem de yapılan baskılar neticesinde imzalamak zorunda kalmıştır.




Demirel şapkasını çıkarıp asker şapkası giydi



Tansu Çiller neden ısrar etti?



Bunun imzalanması konusunda ısrar etti. Çünkü o zamanki darbecilerin tesiri altında kalmıştı.



Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanlığı sıfatıyla 28 Şubat'ta oynadığı rol tam olarak neydi?



Demirel açıkçası daha önce darbelerle birkaç defa çekip gitmesine rağmen, şapkasını alıp gitmesine rağmen; bu defa artık kafasındaki şapkayı çıkardı asker şapkası giydi ve 28 Şubat'ın tam bir destekçisi oldu. Yani 28 Şubat'taki post modern dediğimiz darbe sürecinde Demirel'in bir destekçi olarak rolü vardır. Daha sonra orda zaten “28 Şubat bin yıl devam edecek” lafının arkasında bunu görürsünüz.



Demirel 28 Şubat'ın darbe olmadığını söylüyor…



Demirel böyle söyleyecektir tabii kendi ayıbını ortaya çıkarır mı? Hatta Demirel daha ileriye gidiyor, “sıcak darbe olacaktı, ben önledim” diyor. Demirel bu darbenin bir figürü. Nitekim biliyorsunuz ondan sonraki dönemde, ilk bahar aylarında Tansu Çiller istifasını verecekti. Daha evvel Erbakan'la anlaştığı gibi bir müddet Erbakan bir müddet Tansu Çiller götürecekti. Artık Tansu Çiller'in başbakanlığı dönemi gelmişti. Erbakan istifasını verdi. Tansu Çiller'i tayin etmesi gerekirken Demirel, o arada bekledi ve Cumhurbaşkanı, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı kulis yaptı, Doğru yol Partisi'ni böldü ve Böylece Refah Partisi, Doğru Yol Partisi koalisyonunu iktidardan düşürdü. Yerine de haksız olarak, hukuksuz olarak Mesut Yılmaz'ı başbakan tayin etti. Demirel baştan sona kadar 28 Şubat'ın bir figürü olmuştur. Destekçisi olmuştur.



Refah-Yol iktidarının uzaklaşması darbeyi erteledi



Eğer Erbakan ve Çiller direnseydi 27 Mayıs, 12 Eylül gibi, sıcak bir darbeyle karşılaşır mıydık?



Bunu tam olarak söylemek zor. Aslında Haziran sonu itibariyle, 1997'de Çevik Bir ve arkadaşlarının bir sıcak darbe hazırladığını biliyoruz. Bir bakıma Refah-Yol iktidarının uzaklaşması bu darbeyi ertelemiştir; Ama şunu da söyleyelim ki: Eğer Erbakan ve Tansu Çiller direnebilseydi, parlamentodaki diğer demokratik unsurlarda bu direnmeye destek verselerdi kolay kolay 28 Şubat'ın bir sıcak darbeye dönüşmesi mümkün olamazdı.



Erhan Göksel, “Erbakan Susurluk'u ciddiye alıp üzerine gitseydi, 28 Şubat'ı önlerdi” diyor. Susurluk ile 28 Şubat arasında ne gibi bir bağlantı var?



Erhan Göksel çok değerli bir araştırmacı ama ben buna iştirak etmiyorum. Çünkü Susurluk bir çete idi. Bu çetenin elbette şimdiki çetelerde olduğu gibi Silahlı Kuvvetler bağlantıları vardı, ama Susurluk'un üzerine gitmek gerçekten darbeci unsurların üzerinde bir baskı meydana getirirdi. Bu yönden Erhan Göksel haklı ama buna mani olamazdı. Çünkü Silahlı Kuvvetler'de bir mezhepçi kadrolaşma vardı. Bu kadrolar da Silahlı Kuvvetler'de yönetime hakim olmaya başlamışlardı. Yani Susurluk'la direkt olarak ilgisi yok.



Susurluk emniyet kaynaklı; Ergenekon asker kaynaklı



Bugünkü bağlantısına gelirsek, Ergenekon terör örgütü ile Susurluk arasında bir benzerlik kurabilir miyiz?



Kurulabilir yalnız Susurluk, daha çok emniyet kaynaklı bir mafya ve gizli örgüt hareketidir. Susurluk'un arkasında emniyetin içindeki bir takım güçlerin rolü vardır. Halbuki Ergenekon, direkt Silahlı Kuvvetler'le irtibatlı bir örgüt olarak ortaya çıkıyor. Nitekim Susurluk'ta açığa çıkan kimseler emniyetle bağlantılı kimselerdi. Emniyet Genel Müdürlüğü'ndeki kimselerdi ve o zaman Mehmet Ağar için de bir takım bağlantı iddiaları gündeme gelmişti. Şimdi de dokunulmazlığı ortadan kalktı Mehmet Ağar'ın biliyorsunuz. O ortaya çıkacaktır. Halbuki Ergenekon örgütü biraz daha militer bir yapıda.







28 Şubat'ın beyni…





28 Şubat'ta Çevik Bir ön plana çıktı ama asıl kişinin o olmadığı söyleniyor. 28 Şubat'ın beyni kim sizce?



Beyni Orgeneral Doğu Aktulga ve şimdi vefat etti. Çevik Bir de önemli adamlardan biriydi. Çünkü Çevik Bir Genelkurmay İkinci Başkanı'ydı ve bu illegal Batı Çalışma Grubu cuntasının da icracı eliydi. 28 Temmuz 1997'de Yüksek Askeri Şura toplantısından 3 gün evvel yaptığım bir açıklamada, hatırlarsınız belki 28 Şubat'ın illegal cuntasını açıklamıştım ve en baştan astsubay seviyesine kadar inmiştim. O zamanlar dokümanlar şeklinde bir brifing vermiştim. Bu brifingden sonra da Nuh Mete Yüksel beni gözaltına aldı. 24 saat gözaltına alıp çıktım. Sonra da bir sene yargılandım ve beraat ettim.



Yeni 28 Şubatçı Deniz Baykal



Şuan AKP'ye karşı yürütülen Propagandanın asıl baş aktörü kim sizce? 28 Şubat'ta Doğu Aktulga'ydı şimdi ki?



Şimdi ki baş aktör şüphesiz Deniz Baykal ortadaki aktör bu. Bunun arkasında bildiğiniz gibi Eski YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, saz arkadaşları rektörler, ne yazık ki bir takım yüksek yargı kuruluşlarının başkan ve üyeleri, bu arada Ahmet Necdet Sezer'in atadığı kişiler, medyadaki bazı unsurlar... Bütün bunlara ben jakoben oligarşi diyorum. Bunlar bunu yürütüyorlar. Şüphesiz bunların, gayet tabii anti demokratik bir takım darbe mihraklarıyla da teması var veya karşılıklı tesirleri var. Ancak şuan da ben Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında, aleyhte fazla bir şey söylemek istemiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri şanlı savaşın içinde, o savaş devam ederken herhangi bir şekilde onları gücendirmek istemem. Esasen bizim zaten ordumuza herhangi bir saygısızlığımız, sevgisizliğimiz yok. Bizim itirazımız ordunun içinden siyasete müdahale edenlerdir. Darbeciler, cuntacılardır.



Şunu mu söylemek istiyorsunuz: Şuan AKP'ye karşı yürütülen propagandanın, yani AKP'yi iktidardan düşürmeye çalışan asıl aktörler, baş aktörler Deniz Baykal ve çevresindekiler mi?



Deniz Baykal ve jakoben oligarşik çevredir. Bunlar hiçbir zaman Türkiye'de millet iradesini hazmedememiş kimselerdir. Bu eski bir hikayedir. 1950'den beri bu devam eder. Halk her zaman kendisine yakın olanları, milli, manevi değerler taşıyanları seçmişlerdir. CHP oligarşisi de hep Silahlı Kuvvetleri, yargıyı, medyayı, üniversiteleri kullanarak kendi hükümranlığını devam ettirmek istemiştir. Bu basit bir egemenlik çatışmasıdır bunu bir yerden kırmak lazım. Bunun için de yeni anayasaya ihtiyaç var.



Bunun örgüt ayağını kim yürütüyor?



Örgüt ayağı diye baktığımızda bir parti örgütü var, çeşitli hukuk teşkilatları var, çeşitli silahlı teşkilatlar var.



İllegal örgüt…



Ama sizin dediğiniz örgüt meselesi, 28 Şubat'ta illegal Batı Çatışma Grubuydu. Sonra benim deşifre ettiğim bir başka teşkilatlanma oldu. AK Parti döneminde Erenler Grubu olarak onu ifşa ettim. Daha sonra da Nokta da onların kimden meydana geldiği ortaya çıktı. Bunlara karşı daha önceki dönemde, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa, şimdi de Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt Paşa demokrasinin yanındaki tavırlarıyla dikkat çekiyor.



Medya her zaman postal yalamayı sevmiştir



Dönemin medya patronu Dinç Bilgin, gazetesinin o dönemde (28 Şubat'ta) kendi kontrolünde olmadığını, kontrol edemediğini söylüyor. Bu sözler ne anlama geliyor? Bunu nasıl okumalıyız?



Bakın her darbe döneminde gazeteler darbecilerin hakimiyeti altına geçer. Ben size bir bilgi vereyim, Bir anekdotumu anlatayım: 1980'den sonra ANAP iktidara geldi. Ben de Başbakanlık Müsteşarı oldum. O zaman Türkiye'nin en çok tirajı olan gazetelerden bir tanesinin genel yayın yönetmeni beni aradı. Dedi ki: Yarın manşette ne yapacağız dedi. “Bana ne kardeşim bana niye soruyorsun” dedim. Dedi ki: Daha evvel hep biz Genelkurmay'a sorardık. Genelkurmay'a sorduk dediler ki: artık sivil idare geldi siz onlara sorun. Ben de “biz böyle şeylere karışmayız istediğiniz manşeti atabilirsiniz” dedim. Yani gerek 27 Mayıs'ta, gerek 12 Mart'ta, gerek 12 Eylül'de, gerek 28 Şubat'ta Dinç Bilgin'in dediği doğrudur. İnisiyatif tamamen gazete patronlarının,yöneticilerinin elinden çıkar, bu şekilde bir darbe unsurlarına geçer. bir bakarsınız herhangi bir karargahtaki küçük rütbeli bir asker, gazetelerin sansürüne memur edilmiş. Onlar da bu sansüre paşa paşa rıza gösterirler. Karşı çıkmamışlardır. 'Şanlı Türk Medya'sı her zaman postal yalamayı sevmiştir.



İrtica bahane hırsızlık şahane



28 Şubat'ın puslu havasında cebini dolduran, banka hortumlayan, yolsuzluk yapanları da es geçmemek lazım…



Tabii şimdi ben o zaman Yeniden Doğuş Partisi diye bir küçük partimiz vardı onun başındaydım. Küçüktü bizim parti ama dürüstlük ve fazilet mücadelesinde gerçekten boylarının çok üstünde mücadelede bulundular. Performans gösterdiler ve 28 Şubat'a açıkça tek karşı çıkan siyasi parti ve genel başkan olarak bendim. O zaman bizim bir lafımız vardı, sloganımız vardı her yerde bağırırdık, 'irtica bahane hırsızlık şahane' derdik. gerçekten irtica bahane, hırsızlık şahane olmuştu. O zaman 'Yeşil sermaye' filan diye ortaya çıktılar ve gerçekten OYAK'ın rakiplerini ortadan kaldırmaya çalıştılar. O zaman ne yazık ki, 'İstanbul dükalığı' da büyük sermaye çevreleri de her zaman olduğu gibi gene cuntacıların yanında oldu. Gene cuntacılara destek verdi.



28 Şubatçı generaller bankalarda yönetim kurullarına girdi. Bunu da unutmamak lazım…



Evet işte o başörtülü kızların ahı bunlardan çıktı. Çünkü hangi bankaların, hangi şirketlerin yönetim kuruluna gelmiş oldular battı. Kendileri de yolsuzluktan yargılandılar. Bu da çok enteresan bir tecellidir. Ben hep bir şey söylerim, bu kapalı rejimlerde yolsuzluk mutlaka daha çok artar. Mesela 12 Eylül'ün Hava Kuvvetleri Komutanı Milli Güvenlik Konseyi Üyesi Orgeneral Tahsin Şahinkaya, TIME'da kapak olmuştu. Dünyanın en fazla rüşvet alan generali diye F-16 meselesi yazılmıştı. Bu böyledir işte. Gene açık rejimler yolsuzluğa en fazla mani olan rejimlerdir.



Peki İstanbul sermayesi neden Erbakan'ın iktidarına karşı çıkıyordu?



Sadece ondan değil, bir defa 'korku dağlar bekletir' cuntadan korkuyorlardı. İkincisi o zaman Erbakan, büyük sermayeden çok orta ve küçük ölçekli teşebbüslerin yanında yer alma iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla bundan da pek hoşlanmadılar.



Onlara kalsa 27 Mayıs sürecini başlatacaklar



28 Şubat'ın daha önce yapılan 3 darbeden çok daha tehlikeli sonuçları olduğunu söylüyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?



Bu şu anlama geliyor: Diğerleri açık darbelerdi. Hükümlerini icra ettiler ve kalkıp gittiler. Halbuki Demirel'in söylediği gibi “28 Şubat bin sene devam edecek” gibi, 28 Şubat açık bir darbe olmadı. İnsanlar belki idam edilmediler. Tanklar 4 Şubat'ta Sincan'ın dışında pek fazla yürümedi. Parlamento devam etti; ama bir şey var ki, o cunta hakimiyeti demokratik dönemlere geçtikten sonra bile, insanların özellikle din ve vicdan hürriyeti üzerinde etkili oldular. Hala Türkiye'de başörtüsü yasağının uygulanmakta direnilmesinde başörtüsü yasağına karşı, bu bir bariz örneğidir.



Ortaya çıkarılan çeteleri, provokatif eylemleri, cinayetleri, medyanın tavrını ve sizin deyiminizle jakoben çevrenin çıkışlarını hesaba kattığımızda yeni bir 28 Şubat süreci mi başlatıldı?



Efendim yeni bir 28 Şubat süreci değil adamlara kalsa 27 Mayıs süreci başlatacaklar. Çünkü bir yandan “Türkiye laiktir laik kalacak” diye koca koca rektörler, Üniversiteler Arası Kurulu toplantısında pankart açıyorlar. Bir taraftan rektörlerin bir kısmı öğrencileri sokağa dökmekle iktidarı tehdit ediyor. Bir taraftan asker kışkırtılıyor. O zamanki CHP'de bunu yapmıştı. Şimdiki CHP'de, “yok mu bir babayiğit” diyor. Bir taraftan yüksek yargı kuruluşları üzerlerine vazife olmadığı halde, siyasi mahiyette beyanlarda bulunuyorlar. Bildiriler yayınlıyorlar. Dolayısıyla adeta köşe yazarları ve bir takım siyasiler de hep asılmaktan, asılmayı göze almaktan, Adnan Menderes'ten bahsediyor. Yani bırakınız 28 Şubat'ı ellerinden gelse bazı kişiler 27 Mayıs'ı hazırlayacaklar, ama “kazın ayağı öyle değil” o kadar kolay değil, artık Türk halkı da bilinçlenmiştir. Ben 27 Nisan bildirisinden sonra 2007'de, “ben tankın üzerine çıkmaya varım sizde var mısınız?” Diye bir yazı yazdım. Bana 3 binden fazla mail geldi. Tankın yanına bizi de yazın diye. Yani öyle bundan sonra herkes elini kolunu sallayarak darbe yapamaz.



28 Şubat Demirel ve CHP'nin işine yaradı



27 Nisan bildirisinin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt tarafından değil ona rağmen yapıldığını söylüyorsunuz…



Ona rağmen yapıldığı kanaatindeyim bilgim var. Evet birtakım darbeci güçlerin zorlamasıyla…



28 Şubat süreci en çok kimin işine yaradı?



Demirel'in işine yaradı. Birtakım cuntacıların işine yaradı. Türkiye'de din ve vicdan hürriyetini baskı altına almak isteyen çevrelerin işine yaradı. Cumhuriyet Halk Partisi'nin işine yaradı karşısındakileri dağıttı. Ama ben size bir şey söyleyeyim mi: Uzun vadede de halkın işine yaradı. Çünkü halk bu yapılan baskılarla daha fazla şuurlanmaya başladı ve 28 Şubat sürecinde iki tane parti haksız yere kapatılınca bu sefer AK Parti kuruldu ve rakipsiz şekilde iktidara geldiler.



Ters mi tepti?



Elbette ters tepti. Her zaman yapılan bu hareketler ters teper. Son olarak ben de şunu söyleyeyim, sizin aracılığınızla bir kere daha sesleneyim: 70 milyon halkı Suudi Arabistan çöllerine sürüp, 70 milyon laikçi kişiyi Fransa'dan ithal edemezsiniz. Biz hancıyız siz yolcusunuz. Siz bu milletin değerlerini taşımak zorunda değilsiniz ama bu milletin değerlerine, mili manevi değerlerine, inançlarına saygılı olmak zorundasınız. Müslüman mahallesinde salyangoz satamazsınız. Şimdiden ne yaparsanız, şimdi birtakım yüksek mahkemeleri amalinize hizmet ettirirsiniz; ama sonra sandıklar açıldığında gene içinden bizim milletimiz çıkar. Bunu herkes bilsin, kulağına koysun ve ona göre davransın.
FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 16:07   #9
FatihCan
Usta Yiğido
 
FatihCan - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
FatihCan Şuan FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 03.07.2009 14:15

Üyelik Tarihi: 01.10.2005
Yaş: 41
Mesajlar: 572
Tecrübe Puanı: 785 FatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISIFatihCan COK SEVILEN BIR KISI
Standart 28 Şubat, ticari hayatı nasıl etkiledi

28 Şubat, ticari hayatı nasıl etkiledi



11 yıl önce yapılan 28 Şubat postmodern askeri darbesinin siyasi hayata olduğu kadar ticari hayata da olumsuz yönde çok etkisi oldu. İşte 28 Şubat'ın ticari hayata yaptığı etkiler:


Türkiye 28 Şubat askeri darbesinin yaptığı etkileri tartışıyor. Bu zamana kadar siyasi ve sosyolojik alandaki olumsuz etkileri tartışılan 28 Şubat’ın ilk defa ticari hayata yaptığı etkileri tartışıldı.

28 Şubat’ın, “Ticari Hayata Etkileri”ni masaya yatıran, Esnaf ve Sanatkârlar Derneği’nin (ESDER) paneline katılan konuşmacılar, sürecin ardından Türkiye'de ekonomik olarak büyük kayıplar yaşandığını belirterek, yaşanan sürecin küresel güçlerin eliyle yapıldığına dikkat çektiler.

Panele Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Altuğ, Dünya gazetesi yazarı ekonomist Uğur Civelek, Zaman gazetesi yazarı ekonomist Hüseyin Sümer ve MÜSİAD Ankara Şube Başkanı Hüdaverdi Çakır konuşmacı olarak katıldı. TV5 Ankara Temsilcisi Mustafa Kurdaş'ın yönettiği panelin açılış konuşmasını yapan, ESDER Genel Başkanı Mahmut Çelikus, Kuzey Irak'ta kahramanca mücadele veren Mehmetçiklerin başarısına değinerek "Mehmetçiğimizin gayreti, övgü ve takdirin üzerindedir. Allah'tan Mehmetçiğimize ve komutanlarına yardımcı olmasını niyaz ediyorum. Aziz şehitlerime Allah'tan rahmet, şehit ailelerine de sabırlar diliyorum" dedi.


"KÜRESELCİLER RAHATSIZ OLDULAR"



İki turdan oluşan panelde ilk konuşan ekonomist Uğur Civelek oldu. 28 Şubat post modern darbesinin daha geniş bir perspektiften değerlendirilmesi gerektiğini belirten Civelek, olayın küresel güçlerin etkisiyle olduğunu söyledi. Türkiye'nin küreselleşmeden hep zararlı çıktığını söyleyen Civelek, sözlerine şöyle devam etti: "Küresel aktörler, hep kendi emirlerinde çalışacak iktidarlar ararlar. Önce iktidarlara planlar veriliyor. Ardından borç veriliyor. Kısacası ülkede asla üretim istenilmiyor. Sadece tüketim isteniliyor. Karşı çıkan iktidarlar ise CIA ajanları tarafından hemen çeşitli propaganda ve oyunlarla iktidar düşürülür ve aynı senaryo yeni iktidarlar için bir daha yazılır. Bu süreç hep böyle devam eder. Türkiye'nin artık zamanı kalmadı. Şartlar böyle devam ederse her şeyimizi kaybederiz. Ülke olarak biz bir aileyiz. Artık birbirimizi eleştirmeyi bırakıp, birlik olmalıyız. Güçlenmek istiyorsak sadece tüketmeyi bırakıp, üretime geçmeliyiz. Aksi takdirde Türkiyemiz kaybeder. Aklını kullanmayan insanların inancı da olmaz.

Dünyada üç tane yönetim sistemleri vardır. Bunlar; demokrasi, monarşi ve anarşidir. Türkiye anarşiyle monarşi arasında bir yerdedir ve 60 yıldır da bundan kurtulmadı."



"TÜRKİYE'DEKİ SİSTEM PARAKSİDİR"

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Altuğ'da Türkiye'de demokrasi olmadığını söyleyerek, "Parası olan istediğini söyler, yazar ve istediği gibi de yaşar. Buna ancak paraksi denir. Türkiye'deki sistem ancak bu olur" dedi. Refahyol Hükümeti döneminde Başbakan'a danışmanlık yaptığını belirten Altuğ, Refahyol Hükümeti döneminde Türkiye'nin ilk defa denk bütçe gördüğünü söyledi. Osman Altuğ, sözlerine şöyle devam etti: "Refahyol Hükümeti birçok alanda ilkler gerçekleştirdi. Denk bütçenin yanında memur, işçi, emekli maaşları yüzde yüzün üzerinde zamlandı. İnsanlarda alım gücü yükselince esnaf ve sanatkârlarımız da haliyle rahat bir dönem geçirdi. Biz o dönemde üreten bir ekonomi modeline geçtik. Faizleri hem aşağıya çektik hem de vergilere tabi tuttuk. Reel faiz yüzde 2'lere kadar düştü. Ancak Türkiye'nin kayıtlı, üreten bir ekonomiye geçmesinden rahatsız olan çevreler oldu. Türkiye'de suni gündemler oluşturarak, 28 Şubat'ın oluşmasını sağladılar. Onlar Türkiye'nin kalkınmasını kesinlikle istemiyorlar. Sadece üretmeden, yorulmadan paradan para kazanarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Türkiye artık döviz-faiz-borsa üçgeninden kurtulmalıdır.



"28 ŞUBAT'TA ESNAFA KAZIK ATILDI"

Kayıtlı ekonomi kalkınmanın temel öğesidir. Kayıt dışı ekonominin olduğu bir yerde iki devlet vardır. Biz Refahyol Hükümeti döneminde kayıtdışı ekonomiyi bitirmek için en büyük parayı madeni 1 lira yapacaktık. Ve "Akıllı Kart" getirecektik. Para küçük olduğu için kimse yanında para taşımazdı. Kartla yapılan her alışverişte kayıtlı olacaktı. Büyük banknotlarla kayıtlı ekonomiye geçilmez. Zaten Refahyol'un düşürülmesinin altında da ekonominin iyiye gitmesi yatıyor. Bazıları rahatsız oldular. Hükümet'i düşürdüler. 28 Şubat süreciyle esnafa kazık atılmıştır, faizler artmaya başlamış, sistem rantiyecilerin eline geçmiştir."



"KAYBEDEN TÜRKİYE OLDU"

Panelde konuşan Hüdaverdi Çakır, Türkiye'nin, 1960'lı yıllardan başlayarak geçirdiği süreçler hakkında değerlendirmelerde bulunurken, ülkenin sanayi anlamında beklenilen düzeyde kalkınamadığını, bunun da ülkenin sanayiden anlamayan kesimler tarafından yönetilmesinden kaynaklandığını belirtti. Türkiye'nin, denk bütçeyi hedefleyip gelirleri kadar harcamayı amaçlarken, şimdi ise ''çılgın'' bir tüketim içinde bulunduğunu ve bu tüketimle israfın arttığını anlatan Çakır, ''28 Şubat süreci öncesi birilerinin inine şiş sokuldu, birilerinin düzeni bozuldu. Bu sürecin ardından Türkiye'nin büyük kayıpları oldu. Bu gürültünün içinde kayıplar 50-80 milyar dolarları buldu'' diye konuştu. Meslek liseleri konusuna da değinen Çakır, sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye'de bir yandan işsizlik artarken, biz sanayiciler olarak kalifiye eleman bulamıyoruz. Bu 28 Şubat'ın sonucudur. Avrupa'da meslek liselerinde okuyanların sayısı yüzde 75 seviyesinde iken, bu oran ülkemizde 25'lerde kaldı. Bu acı bir durumdur. Meslek liselerinin önünü kapatmak, vasıfsız insan yetiştirmektir. Mantığını anlayamıyorum."



"SERMAYEYİ RENKLERE AYIRDILAR"

Zaman gazetesi yazarı ekonomist Hüseyin Sümer de 28 Şubat sürecinde bazı çevrelerin suni gündemler oluşturarak, Anadolu sermayesinin güçlenmesinden rahatsız olduklarını söyledi. 28 Şubat'ı bir film senaryosuna benzeten Sümer, sözlerine şöyle devam etti: "Anadolu aslanları kavramı yavaş yavaş güçleniyordu. Üretim çeşitlendi. Bunu hazmedemeyen çevreler, bu iş çevrelerine yeşil sermaye ismini vererek onları dışladılar. Çünkü Anadolu sermayesinin güçlenmesini kesinlikle istemiyorlardı. Ancak şu var. 28 Şubat onları durdurmamıştır. Bugün kendinden emin bir şekilde yine güçlendiklerini rahatlıkla görebiliyoruz."


FatihCan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 28.02.2008, 16:11   #10
fertelliyim
Usta Yiğido
 
fertelliyim - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
fertelliyim Şuan fertelliyim isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.10.2011 17:21

Üyelik Tarihi: 12.12.2007
Yaş: 51
Mesajlar: 1.253
Tecrübe Puanı: 769 fertelliyim BU GIDISLE COK MESHUR OLACAK
Standart --->: 28 Şubatçı rektörler

Alıntı:
FatihCan Nickli Üyeden Al?nt? Mesajı Göster
Emre Aköz

emreakoz@sabah.com.tr

Üniversitelerde kaos varmış. Yalan! Kaos filan yok. Çünkü... Toplumsal manada kaos... Ölçütlerini yitiren insanların, ne yapacaklarını bilemeyip, birbirinden çok farklı biçimlerde hareket etmeleriyle ortaya çıkar.
Üniversite ve türban konusunda kaos filan yok: Herkes neyi, niye yaptığını gayet iyi biliyor.

Bir tarafta... Meclis'e, Anayasa'ya, demokrasiye, insan haklarına, hukuk devletine bağlı rektörler var. Onlar, Cumhurbaşkanı Gül, Anayasa değişikliklerini imzalar imzalamaz, kapılarını türbanlı öğrencilere açtı.
Diğer tarafta... "Laikliği koruyoruz" palavrasıyla, yukarıda saydığım değerlerin hayata geçmesini istemeyen... Otoriter zihniyetli, dikta heveslisi, özgürlük düşmanı rektörler var. Onlar YÖK Kanunu'nun 'Ek 17'nci maddesinde düzenleme yapılana dek, türbanlı öğrencileri içeriye sokmama kararı aldı.

Gördüğünüz gibi kaos filan yok. Taraflar arasında net bir ayrım söz konusu.


Yasakçı rektörlerin durumu, bilhassa 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ve eski YÖK başkanlarının üniversite yönetimlerinde nasıl bir kadrolaşmaya gittiklerinin açık biçimde göstergesi.

Bu rektörler ve onlara destek verenler, 28 Şubat (1997) örtülü darbesinin zihniyetini devam ettirmeye çalışan tipler.

Anayasa değiştiğine... 'Ek 17' de zaten "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir" dediğine göre... Özetle, kapılarını türbanlı öğrencilere açmalarına hiçbir engel bulunmamasına rağmen... Onlar inatla yasakçı tavırlarını sürdürüyor.

Bu kadronun üniversiteleri adeta kendi mülkleri haline getirdikleri ve Deli Dumrul edasıyla hareket ettikleri apaçık ortaya çıktı.

"Savaşarak geri çekilen" bu zihniyet temizlenecek ama bu arada boşa vakit kaybediyoruz.

--------------------------------------------------------------------------------

Bunlar ne biçim komünist?
Söylenenleri duyduğumda; güleyim mi, ağlayayım mı, şaşırmıştım. Türbanın tartışıldığı "32'nci Gün" programında, kendini "komünist" olarak tanımlayan bir erkek öğrenci, türbanlıların niye üniversiteye alınmaması gerektiğini anlatıyordu.

Durum çok tuhaftı.

Öğrencinin konuşmasında sürüyle çelişki art arta dizilmişti ama o bunları fark etmeden nutuk atıyordu.

Bir iki örnek veriyim.

* Komünist öğrenci sık sık "Aydınlanmadan" söz ediyordu. Aydınlanmanın en önemli araçlarından biri eğitimdir. Aydınlanma felsefesinin öğretildiği yer de üniversitedir. Hem "Aydınlanmadan yanayım" diyeceksin, hem de tıpkı senin gibi genç olan bir başkasını, bundan mahrum bırakacaksın. Aydınlanmasını engelleyeceksin.

* Konuşmasından ve giyiminden, "iyi aile çocuğu" olduğu anlaşılan o komünist delikanlı, konuşması sırasında bol bol işçilerin, köylülerin, dar gelirlilerin haklarından söz etti.

Güzel. Peki bütün araştırmalar, din konusunda hassas olanların, tam da işçiler, köylüler, dar gelirliler olduğunu göstermiyor mu? Suratına bakarak, utanmadan, "Sizi üniversitede görmek istemiyoruz" diye bağırdığın türbanlı kızların çoğu; işçi, köylü, memur, esnaf ailelerinden gelmiyor mu?

Haberlere bakıyorum: ODTÜ ve Boğaziçi gibi "kalburüstü" üniversitelerde okuyan komünist öğrenciler türban karşıtı gösteriler yapmış.
Merak ediyorum: Faşistlik yaptığını fark edemeyen bu komünistleri kim yetiştiriyor?
Eline yüreğine sağlık ne de güzel söylüyorsun teşekkür ederim
__________________
<<Ömür Dediğin Bir Gündür O da Bu Gündür...>>
"Her Kim Hakkımda Ne Düşünürse Allah İki Katını Versin"

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
fertelliyim isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Konu Kapatılmıştır


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 
Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


WEZ Format +2. ?uan Saat: 18:55.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.