03.01.2010, 20:15 | #1 |
Usta Yiğido
gülrüba Şuan
Son Aktivite: 05.11.2010 13:11
Üyelik Tarihi: 15.10.2009
Mesajlar: 894
Tecrübe Puanı: 640
|
ve aşk..
Uçsuz bucaksız yokluk denizlerinde,yokluğun sonsuz karanlık demlerinde yüzüyordu alemler. Ve billurdan kaselere dökülmek, yokluk deryalarından varlık sahnesine çıkabilmek için çırpınıyordu bilinmezler.
Sonra bir emir çınladı her yanda “— Künfeyekün “ Bir ışık ... Bir nur çaktı ansızın bağrında kainatın. Yokluk varlığa mayalandı. Zaman zamansızlıklardan ,boyutlar boyutsuzluklardan sıyrıldı, vücut giydi alemler. Yıldızlar, gezegenlerle şenlendi her yer.muhteşem cüsseleri,müthiş süratleriyle yanmaya başladı, Güneşler. Evrenin bağrında. Kader çizgisince yollandı her biri. Sonsuz bir itaat vardı yüzlerinde, emrin geldiği yere. Hiç biri boş, abes hikmetsiz değildi asla. Kul olmanın, vazifesini yapmanın onurunu taşıyorlardı. Melekler ise hayranlıkla refakatindeydiler her bir yaratılmışın Binbir dilleriyle varlığın kanatlarına oturup da tesbihlere durdular Rablerini. “Sübhanallah”, “Allahüekber “, “Elhamdülillah”lar yankılandı kainatın her bir zerresinde, sayılamazlarca kere. Dönüp dolaşan onca devin arasında bir minicik mavi gezegende – ki adına dünya derler- bambaşka alemler açılmaya başladı. Sonra . O farklıydı, Bir gül goncası gibi her bir yaprağının açısında nice kokular salınırdı kainatın her yanına. Rengarenk,çeşit çeşit ağaçlar, çiçekler, meyvelerle doldu üzeri ... Rüzgarlar uğuldadı yanaklarında, içleri capcanlı denizlerle çalkalandı yüzü. Yağmurlarla yıkandı toprağı. Mevsimlerle tanıştı; alı,yeşili,beyazıyla binlerce kıyafeti hazırdı. Ve işte bir gün. Beklenen misafir geldi cennetlerden. İlk insanla yüreği atmaya başladı mavi küreciğin . ilk insanın adımlarıyla ilk soluklarını almaya başladı o da. “Dünya insanın evi oldu. Ay ve güneş o eve bir lamba, bahar bir deste gül, yaz bir nimetler sofrası ve hayvanlar hizmetkarıydı onun. Bitkiler ise ziynetli levazımatıydı.” Yeryüzünün ve gökyüzünün yapraklarını hayretle ve hayranlıkla tefekkür edecek, nakışlarını seyredecek gözler, binlerce dille varlığın anlattığı manaları duyacak kalpler vardı artık, ne güzel. Şuuru vardı insanın. Nefsine ve şeytanına rağmen ulaşacağı hedefi vardı.Ahseni takvim sırrınca yaratılan, emaneti omuzlayandı. Arzın halifesi, mahlukatın temsilcisiydi. Ve hepsinden öte aşkı anlayacak gönül insanda vardı. Aşk ki; kainatın mayasıdır. Aşk ki ; varlık ağacının dallarından salınan meyvelerin balıdır. Aşk ki; yıldızları Burak yaparak semalarda nur nur akanların gözyaşlarında saklıdır. Aşk ki ; yansır her parlak zerrede ve aydınlatır karanlıkları. Karıncadan ağaçlara, atomlardan galaksilere ulaşır kolları. Aşk ki; sımsıcak ellerinin arasına alır ona müptela kalpleri. Aşk ki; Maşuk’tan başka ne varsa silip yutan bir yangın alevidir. Aşığın yüzünde bir sırlı gülümseyiş, gözlerinde bir kutlu yağmur sağanağı eksik olmaz. Varlığın bağrında dolaşır, kah hayret demlerinde, kah hayranlık rüzgarında savrulur durur biteviye. Aşığın yüzü çevrilidir sonsuzlara dek Maşuk’una. En büyük sadakat yemini bakışlarıdır. Gönül boyanır rengine onun, bir kez aşk deryasına girince baştan aşağı. Aşığın elleri gönül, gözleri gönül,yüreği gönül, kesilir artık. Aşk nerede başlar, gönül nerede biter, hangisi hangisinde yiter bilinmez. Aşık bir garip deli, aşık bir garip yolcu, dolanır dağı taşı. Maşuk’unu kah arar, kah bulur, kah kaybettiğini sanır. Arasa yanar, bulsa yanar, yanar da yarar. Devası derdinde saklıdır onun. Bir garip yunus çağıltısıyla kanı yalap yalap akar, bir dertli dolaptır yüreği. Gözlerinden çoktan silinmiştir hayallerin hayali. Çoktan perdelerini kapatıp, kapılarını kilitlemiştir mehtapların ışıklarına. Şemsini bulmuştur o . “Selam”..., “Selam “ ... der her gördüğü kardeşine mahlukat yüzlerince. Selam söyler, selam derler. Damlada deryaları seyreder. Bal toplar marifet adına her gördüğünden. Kovanını doldurur ve sunar anlayabilene, tadabilene. Aşık yolcudur dedik ya, yolu uzundur. Nice tehlikeli yollardan ihlas atına binip yıldırımlar gibi geçer. Her döktüğü ter hazinesidir onun, değişmez bir damlasını dünyalara. Aşk yaratılalı beri, aşık sinesini açar onun ummanlarına. Hayret ufuklarında dolanır. Verilen nimetlerde vereni görerek şükreder. Şükür sanatıdır onun. Verilen nimetlerde vereni görerek şükreder. Şükür sanatıdır onun. Coşar coştukça koşar, bir yürek atışı olur, yıldızlarda dolaşır. Sonra durulur, kendi içine çekilir bir zaman,içindeki alemlere dalar. Bu mad – cezir tekrarlanır sonra. Bir eli içinde bir eli dışında nice nurlar kotarır. “Vedud” sırrının peşindedir amansız.son nefesine dek, belki ötelerde bile. Aşık Maşukunu arar her yerde, sorar her renkte, O’nu duyar her sözde, O’nu görür her dem. Aşık bir güldür. Sonsuzlara dek kendi ateşinde kanayan bir gül. Sürüp gider kıyametlere dek bu efsane, yeryüzündeki ilk nefesten son nefese. Aşk bile aşığın bağrından süzülüp de görebilseydi kıskanırdı, sahibinin gözündeki nuru. Aşık Maşuka aşık, aşk aşığa aşıktır, ayrılamazlar vesselam ... Ayşegül Aygün ..
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
|
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
40 kural !!! AŞK !!! | sibelYILMAZ | Serbest Dini Konular | 6 | 08.09.2009 13:17 |
ASK VE SEVGİ | sevdagülü | Serbest Kürsü | 4 | 21.05.2009 18:26 |
Kalbin kurduğu hayal: AŞK | seva | Hertelden | 8 | 23.04.2009 00:25 |
Aşk ve Şevk Nasıl Korunur | seva | Serbest Dini Konular | 2 | 12.01.2009 12:10 |