Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor - Sayfa 3 - Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar
Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Haberler > Anasayfa Haberler
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Bugünki Mesajlar

Anasayfa Haberler Sivas Haberler



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Konu Kapatılmıştır
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 15.08.2010, 18:26   #21
aysima58
Usta Yiğido
 
aysima58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
aysima58 Şuan aysima58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 07.12.2015 00:23

Üyelik Tarihi: 19.03.2010
Mesajlar: 12.478
Tecrübe Puanı: 1767 aysima58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

Alıntı:
barikat58 Nickli Üyeden Al?nt? Mesajı Göster
Seçim yokken niye vekiller mahalle mahalle köy köy gezmiyor ?
Ortada gezmek için sebep yok demi şimdi düştü millet aklınıza ! Her sıkıştığında millete koş sonra düze çıkınca milletin sırtına bin yemezler !
12 Eylülde evet diyorum ama sana değil sayın başbakan Anayasaya Evet diyorum !
çok teşekkür ederim barikat dilime tercümaan olmuşun kardeşim yorum yok sana katılıyorum tayyebe hayır asla ve asla ama diğer hizmetler için evet.
sğol kardeşim.
aysima58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar aysima58'e Teşekkür Ediyor...
Alt 15.08.2010, 21:47   #22
yadel
Yeni Yiğido
NO AVATAR
 
yadel Şuan yadel isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 11.01.2011 19:51

Üyelik Tarihi: 20.02.2010
Mesajlar: 43
Tecrübe Puanı: 527 yadel FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

Anayasa değil ki oylanacak olan şey. Tamamen alicengiz oyunu ve kandırmaca halka hiçbirşey vermiyor sadece ve sadcee akp ye yargıyı ele geçirme hakkı veriyor. Hem Sivas a gelmesin ne vermiş Sivas a? Her şeyi akıttıkları Kayseriye gitsin. Hangi teşvikten yararlandırıldı Sivas? Abdüllatif Şener ayrıldıktan sonra akp Sivas ı karalisteye aldımı almadımı ?
yadel isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı yadel'e Teşekkür Ediyor...
Alt 15.08.2010, 22:15   #23
burak5866
Usta Yiğido
 
burak5866 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
burak5866 Şuan burak5866 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 19.08.2021 15:47

Üyelik Tarihi: 10.12.2008
Yaş: 34
Mesajlar: 2.221
Tecrübe Puanı: 788 burak5866 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

başbakan sivasa stadyum,adliye sarayı,fuar alanının açılışına geliyormuş.keşke 2 hafta filan sonra gelseymiş hem hastaneyide bitirmiş olurduk hemde hızlı tren gar binasıınn temelini atardı.
__________________
gençliğine güvenip vakit çok erken derken belki elveda bile diyemezsin giderken...
burak5866 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar burak5866'e Teşekkür Ediyor...
Alt 15.08.2010, 22:54   #24
vicente58
Usta Yiğido
 
vicente58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
vicente58 Şuan vicente58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 26.01.2015 14:08

Üyelik Tarihi: 11.02.2010
Yaş: 40
Mesajlar: 712
Tecrübe Puanı: 594 vicente58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

arkadaşlar kim ne derse desin,bu seçim değil bir refarandumdur. Seneye genel seçimlerde istediğiniz partiye oy verin ama daha demokratik, daha hızlı ilerleyecek bir Türkiye için EVET deyin.Hayır diyenlerede saygım vardır ama PKK 'nın bile hayır dediği bir ortamdayız.Sadece O ********lerle aynı yolda durmamak için bile EVET denilmelidir bence.
vicente58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar vicente58'e Teşekkür Ediyor...
Alt 15.08.2010, 22:57   #25
qio
Usta Yiğido
 
qio - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
qio Şuan qio isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.04.2012 22:41

Üyelik Tarihi: 02.05.2009
Yaş: 39
Mesajlar: 4.029
Tecrübe Puanı: 954 qio FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

Pkk Hayır demiyor , Evet'te demiyor saptırmayalım.
__________________
"Merkez-i Hâke Atsalar da bizi ; Kürre-i Arz'ı patlatır çıkarız !"
qio isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar qio'e Teşekkür Ediyor...
Alt 15.08.2010, 22:58   #26
65serdal58
Usta Yiğido
 
65serdal58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
65serdal58 Şuan 65serdal58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 07.05.2016 10:20

Üyelik Tarihi: 17.04.2009
Yaş: 41
Mesajlar: 7.612
Tecrübe Puanı: 1314 65serdal58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

Alıntı:
qio Nickli Üyeden Al?nt? Mesajı Göster
Pkk Hayır demiyor , Evet'te demiyor saptırmayalım.
pkk boykot diyor,,,,,,,,,,,,,,,,,,amaç farklı
65serdal58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 15.08.2010, 23:52   #27
tayfun5883
Tecrübeli Yiğido
NO AVATAR
 
tayfun5883 Şuan tayfun5883 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 13.12.2013 12:39

Üyelik Tarihi: 10.09.2006
Yaş: 48
Mesajlar: 276
Tecrübe Puanı: 675 tayfun5883 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

arkadaşlar merak etmeyin anketlerde güneydoğda %70 üzerinde evet oyu çıkıyor nedeni ise belli apo ve yandaşları baştan yargılanacak
bakalım oylar dogru düzgün sayılırsa HAYIR çıkacagını tahmin ediyorum genelde üniversite mezunları HAYIR veriyor eveti ise kahvehanede okey oynayan abilerimiz verecek benim oyumda HAYIR olacak
tayfun5883 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 16.08.2010, 01:14   #28
Cyberwarior
Yeni Yiğido
 
Cyberwarior - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Cyberwarior Şuan Cyberwarior isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 19.08.2010 19:10

Üyelik Tarihi: 16.08.2010
Mesajlar: 2
Tecrübe Puanı: 0 Cyberwarior FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

Aşağıdaki şiiri RIZA TEVFİK Abdulhamit Han' a yazmıştır, Rıza Tevfik Abdulhamit' in tahttan devrilmesinde önemli rol oynamış düşülen durumu görünce hatasını anlamış ve Abdulhamit 'e bu şiiri yazmıştır. ANLAYANA...

nerdesin şevketlim, sultan hamid han?
feryâdım varır mı bârigâhına?
ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
şu nankör pezevengin bak günâhına.

târihler ismini andığı zaman,
sana hak verecek, ey koca sultan;
bizdik utanmadan iftira atan,
asrın en siyâsî padişâhına.

pâdişah hem zâlim, hem deli dedik,
ihtilâle kıyam etmeli dedik;
şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik;
çalıştık fitnenin intibahına.

dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
sade deli değil, edepsizmişiz.
tükürdük atalar kıblegâhına.

sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,
bir sürü türedi, girdi meydana.
nerden çıktı bunca veled-i zinâ?
yuh olsun bunların ham ervâhına!

bunlar halkı didik didik ettiler,
katliama kadar sürüp gittiler.
saçak öpmeyenler, secde ettiler.
.................. pis külahına.

haddi yok, açlıkla derde girenin,
sehpâ-yı kazâya boyun verenin.
lânetle anılan cebâbirenin
bu, rahmet okuttu en küstâhına.

çok kişiye şimdi vatan mezardır,
herkesin belâdan nasîbi vardır,
selâmetle eren pek bahtiyardır,
harab büldânın şen sabahına.

milliyet dâvâsı fıska büründü,
ridâ-yı diyânet yerde süründü,
türk'ün ruhu zorla âsi göründü,
hem peygamberine, hem allâh'ına.

lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin
ahiretten bile himmet eylersin,
çok çekti şu millet murada ersin
şefâat kıl şâhım mededhâhına.

MUHSİN YAZICIOĞLU İLE İŞKENCELİ GÜNLER...
Tarih: 30.07.2005 Saat: 02:11 Yayınlayan: isbara_alp


'Kollarım açık olarak, üzerime omuzumdan bir kalas bağladılar, -T- şeklini aldım. Bir sandalyenin üzerine çıkartıldım. Kalas tavanda bir yere çengellere asıldı, sandalye altımdan çekildi, havada sallanarak boşlukta kaldım. O şekildeyken küçük parmağımdan ve tenasül uzvundan elektrik verdiler...'


ÇEKTİĞİM İŞKENCELERE İSYAN ETMELİYDİM

12 Eylül öncesinde Türkiye’nin her tarafında sıkıyönetim olduğu halde, neden olaylar önlenemedi de 12 Eylül sabahı, ne kadar örgüt varsa hepsi bir gecede yakalandı? Bunların isimleri, adresleri belli olduğuna göre neden o güne kadar beklendi? General Bedrettin Demirel “İhtilale bir yıl önceden karar vermiştik, ama henüz olgunlaşmamıştı.” demişti. O bir yıl içinde sağcı solcu binlerce genç hayatlarını kaybetti, binlercesi de suçlu duruma düştü. Buna neden izin verildi? Cevapları verilmeyen o kadar çok soru, o kadar değişik işkence metotları ve hesabı dürülmeyen o kadar çok işkenceci oldu ki. Sorularımızı unuttuk, bari yaşananları hatırlayalım dedim.

İhtilalin kaçıncı günü alındınız?

Şubat ayının sonuna kadar teslim olmadım. “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” diye bir dava organize edildi. Bize teslim ol çağrıları yapıldı. Kızılay’da bir büroda kalıyordum. Bir gün kapım çalındı. Ben “Üzerimi giyiyorum” diye seslenince, “Namahrem misin ya!” diye bağırarak kapıyı kırdılar. Zeki Kaman adlı bir komiser, “Yazıcıoğlu, nasıl bulduk seni!” dedi. Kapının önüne çıktık. Her taraf sarılmış. Arabanın oraya geldiğimde, birkaç taraftan vurdular. Arabada darp yapmak istediler, karşı koydum. Dürüst Oktay adlı başkomiser, “Dokunmayın, biz teslim ettikten sonra ne yaparlarsa yapsınlar” dedi. Atatürk Öğrenci Yurdu’nun önünde gözümü bağlayıp ellerimi kelepçelediler. Başka bir ekibe devrettiler. Ama gerçekte devir miydi, yoksa o süsü mü verdiler, anlayamadım. Bir nizamiyeden geçtiğimi anladım. Kolumdan tutarak indirdiler. Daha orada sağımdan solumdan arkamdan tekme atmaya başladılar.

Bağırıyor musunuz o anda?

Hayır, yalnız “kolumu bırakın” diye direndim. Arkadan enseme vuruldu, kafam bir yere çarptı ve alnımdan aşağıya doğru ılık ılık kan aktı. Hakaret ede ede, vura vura götürdüler, ayakkabılarımı, çorabımı çıkarttılar. Bir kalasın üzerine sırt üstü yatırıldım ve iple bağlandım. O zamanki, Ülkü Ocakları’da , MHP Gençlik Kolları’nda görev yapmış ama henüz yakalanmamış olan kişileri soruyorlardı.

Aklınızdan ne geçiyordu?

Kendi vicdanımda doğru kabul ettiklerimin dışında bir şeyi asla kabullenmeyeceğim. Gerekirse bir ülkücü işkence masasında ölür. Böyle bir psikolojiyle karşı koyuyorum. Beni yatırır yatırmaz serçe ve ayak parmaklarımdan devreyi tamamlayacak şekilde cereyan verdiler. Bundan çok etkilenmedim. Sonra bütün çamaşırlarımı çıkarttılar. O zaman haya duygusuyla direnmeye başladım ve orada ilk hatayı yaptım. Çünkü yapılandan etkilenmiş olduğumu anladılar.

Eyvah!

Kollarım açık olarak, üzerime omuzumdan bir kalas bağladılar, -T- şeklini aldım. Bir sandalyenin üzerine çıkartıldım. Kalas tavanda bir yere çengellere asıldı, sandalye altımdan çekildi, havada sallanarak boşlukta kaldım. O şekildeyken küçük parmağımdan ve tenasül uzvundan elektrik verdiler. İşkenceden ziyade soyundurulmuş olmaktan etkilendiğim anlaşıldığı için, sonraki sorgulara soyundurularak alındım.

Bunları yapan asker mi, polis mi?

Polis ve askerden oluşan karma bir tim olduğu kanaatindeyim. Zaten askerî savcıların kontrolünde, askerî bir ortamda yapılıyor. Sonra beni askıdan indirip bir demir parmaklığa götürdüler. Bileklerimden panele kelepçelediler. Yan odada da sorgulama yapılıyor, işkence sesleri geliyor. Orada herkese “komutanım” demek zorundaydık..

Onlar size nasıl sesleniyor?

Bizim adımız da “lan”. Bir ara omuzuma bir ot yastık kondu. Çok rahatladım. Herhalde birisi bana iyilik yaptı dedim. Ama bir müddet sonra yastık ağırlaştı.. Dedim ki, “Şu yastığı öbür tarafa kor musunuz?” “Yasak lan” dedi. Anladım ki yastık da işkencenin bir parçası. Yemek yok. Su içmek yasak: Bir, psikolojik baskı gerekçesi olarak. Bir de cereyana verildiğimiz için, vücut susuz kalıyor, ani bir su içme halinde iç kanamadan ölümler meydana geliyormuş. Bazı arkadaşlarımızın tuvalet ihtiyacı için gittiğinde, oraya buraya dökülmüş sulardan eliyle alıp yaladıklarını biliyoruz. Bizi soyundurdukları zaman, üzerimizden bir kova su dökülüyor. Vücudumuzda elektrik akımı gezdirildiğinde o su, her tarafımızı birden etkiliyor. Ayaklarımızın altına falaka vuruldu. Bir arkadaşımız, araba lastiğinin içinde sıkıştırılarak döndürüldü. Yüzlerce arkadaşım işkenceyi benden çok daha ağır yaşadı.

Bahçelievler katliamından da sorgulandınız mı?

Evet. “Konuyla ilgili bilgim yok” dedim. “Haluk Kırcı’yı tanıyor musun?” diye sordular. “İsmini duydum ama ilişkim yok.” dedim. Ağzımı bantladılar, içeriye bir kişi getirip sordular: “Muhsin Yazıcıoğlu’yla nerelerde buluştun?” O da “Ankara’ya geldiğimde Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ne gittim, şöyle oldu, böyle oldu” diye anlatmaya başladı. Onu dışarıya çıkarttılar, benim ağzımı açtılar. “Şimdi söyle lan” dediler. Dedim ki: “Bu kişi kim bilmiyorum. Gözlerimi açın. Yüzleşelim. Söyledikleri doğru değil.”

İddiası ne?

İşte diyor ki “Ben Bahçelievler olayından sonra Muhsin Yazıcıoğlu’nun yanına gittim, kendisi bana ne yapacağımı sordu. “Beyrut’a gitmek istiyorum” dedim. O benim Antalya’ya gitmemi önerdi.” Dolayısıyla beni, o olayla ilişkilendirmiş oluyor. Sonra ikimizi yüzleştirdiler. “İsmi ne bu arkadaşımızın?” dedim. “Haluk Kırcı” dediler. Dedim ki “Haluk bu söylediklerin olmadı. Ben seninle hiç görüşmedim. Niçin bunları söylüyorsun?” Bu sefer benim dizlerime postallarla vurarak, “Yönlendirme” dediler. Sonra ona döndüler, “Evet Haluk sen ne diyorsun?” dediler. Dedi ki: “Ben Muhsin Yazıcıoğlu’nu hiç görmedim.” Bu sefer beni hemen kaptıkları gibi dışarı çıkarttılar, sonra Haluk’un feryatları içerden geldi. Bu defa onu askıya aldılar. Orada yirmi günden fazla kaldım.

Geceleri hücrede mi yatıyorsunuz?

Hep sandalyede bağlı oturuyoruz. Hiç yatmadık 20 gün. Sonra, Haluk Kırcı ile savcının önünde karşı karşıya geldik, gözlerimiz açık. Beni görür görmez, “Abi özür diliyorum. Bana ısrarla ifadende, Muhsin Yazıcıoğlu’na yer vereceksin dediler. Ben de nasıl olsa yakalanmamıştır, sırf oradan bir an evvel çıkayım diye bunları söyledim.” dedi.

Siz onu, Bahçelievler katliamının sorumlusu olarak mı tanıyorsunuz o zaman?

Hayır, basında çokça çıktı ama ben onun katil olduğunu düşünmüyorum. Bakın, ben geriye giderek bir olayı daha ifade edeyim. İşkence 12 Eylül öncesinde de yaşandı. 1979’da beni yine evden aldılar. Mamak’ta 2,5 metrekarelik bir hücreye koydular. Mazgalı da kapalı. Dört gün sonra kapı açıldı, biri geldi, gözümü bağladı. Kollarımdan tutup bir yere götürdü. “Evet Yazıcıoğlu, dışarıda ne oldu biliyor musun?” dedi. “Bilmiyorum”, dedim. “İhtilal oldu. Türkeş de başka bir yerde sorgulanıyor, senin gibi. Hepiniz toplandınız” dediler. “Hayırlısı olsun” dedim. “Hasanlar Kıraathanesi diye bir yer hatırlıyor musun?” dediler. “Yok” dedim. “Hani Seyranbağları’nda bir baskın yapıldı” dediler. “Ha evet” dedim, “Hatırlıyorum. Sivas’a giderken Yozgat civarındaydım, arabanın radyosundan Seyranbağları’nda bir kıraathanenin basıldığını ve orada birkaç kişinin öldüğünü dinledim. Hemen Ankara’yı aradım: Bu neyin nesi, bizimle bir ilgisi var mı? Onlar da hayır bizimle bir alakası yok dediler” dedim. “Sen bu olayla ilgili birisine görev verdin mi?” dediler. “Hayır”, dedim. “Çağırın şu vatandaşı” dediler. İçeriye birisi alındı. “Anlat bakayım oğlum” dedi birisi. O dedi ki: “Ben bir gün genel merkeze geldim, genel başkan seni çağırıyor dediler, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yanına çıktım. ‘Şu anda solcuların lideri Hasanlar Kıraathanesi’nde oturuyor. Gidin onu halledin’ dedi bana. Ben de yanıma bir arkadaşı aldım, gittim. Masadakilerin hepsini vurdum. Sonra da geri döndük, Yazıcıoğlu’na görevimizi yaptığımızı söyledik.” Onu dışarı çıkarttılar. Sorguyu yapan “Şimdi söyle bana Muhsin” diye sordu. Ben de “Böyle bir şey söz konusu değil. Neye dayanarak bunları söylüyor. Beni yüzleştirin” dedim. Beni epey zorladılar. Sonra beni Ankara Emniyeti’ne götürürlerken kelepçe vuran bir görevli, bana bir sempati gösterdi. Ondan cesaretlenerek, “Dün beni nereye götürdüler?” diye sordum. “Cezaevi müdürünün odasına götürdüler”. “Kim vardı?” dedim, “Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden bir baş komiser vardı” dedi.

Kim o?

Dürüst Oktay.

12 Eylül’de de sizi alan kişi

Evet. Emniyette beni bir hücreye koydular. Orada da askıya alındım, işkence gördüm, cereyana verildim. Sonra savcılığa götürülürken benden emir aldığını söyleyen delikanlı ile göz göze geldik. Mehmet Ali Aksümer diye bir genç. “Abi çok özür diliyorum. Benim bacağımda yaram var. Kangren ederiz yaranı dediler, yaramı sıktılar. Bana işkence yaptılar. Seninle ilgili ifade vermem için zorladılar. Önüme birkaç tane olay koydular. Bu olaylardan birisini üstlenmemi ve seni suçlamamı istediler. Ben de bu olayı kabul ettim” dedi. “Ne biliyorsan söylersin savcıya” dedim. “Ben” dedi, “O olay olduğu tarihte cezaevindeyim.”

Ha onun için onu seçmiş ki, daha sonra kanıtlayabilsin.

Evet. Hamdi Sevinç diye bir askeri savcının karşısına çıktık. Çocuk söylediklerini savcıya anlatmasına rağmen dikkate almayıp tutukladılar beni. 38 gün, Mamak Askeri Cezaevi’nde tecrit hücresinde kaldım. Sonra, yüksek mahkeme dosyamı inceledi, bu çocuğun o tarihlerde cezaevinde olduğuna dair belgeler geldi, beni bıraktılar. Burada önemli bir ayrıntı daha var. O arada simit satan bir çocuk, bu Mehmet Ali Aksümer’i teşhis ediyor, “Katliamı bu yaptı” diyor. Sonradan onun da bir emniyet piyonu olduğu anlaşıldı. Ancak, düşünüyorum da bu Mehmet Ali Aksümer olay tarihinde cezaevinde olmasaydı, ortada bir tanıklık olduğu için Muhsin Yazıcıoğlu idam edilmişti.

Sizin bir de kafes hikayeniz vardı.

Mamak Cezaevi’nde kafes diye bir yer var. Üç tarafı demir parmaklıklarla çevrili. Biz de girdik o kafese. Her hareket için izin almak zorundasınız. İzinsiz oturduğunuz için coplanıyorsunuz. İster bir kişi ol, ister yirmi kişi, belli saatlerce kalk, rahat, hazır ol, yerinde say, uygun adım marş. Kafesin içinde dört dönüyorsunuz. Ayağını şaşırttın. “Gel bakayım”, dayak. “Niye gözüme baktın? Tavana bakacaksın” dayak. Solcular da, ülkücüler de aynı kafeste. Konuşmak yasak. Kesinlikle, sağına soluna bakamıyorsun. Sadece önüne bakacaksın. Çağrıldığın zaman tavana bakarak gideceksin.

Kafeste marş söyletiliyor mu?

Evet. İzmir Marşı, Eskişehir Marşı. Saat 16’da İstiklal Marşı söylettiriliyor. Tuvalet ihtiyacınız oldu, uygun adım marşla gidiyorsunuz. Ben bunu yaşamamak için hiç tuvalete gitmek istemedim. Sonra koğuşa gönderildim. 51 kişiyiz, 7’si ülkücü, gerisi sol gruba mensup. Nöbetleşe karavana almaya gidiliyor. Orada sorular soruyorlar. Cevap veremeyenler ve bağırarak söylemeyenler dayak yiyor. Zemin 1-2-3 diye bir koğuş var Mamak’ta. Orada kalanlardan birinde tetanos çıktı, birine verem teşhisi kondu. Dilekçeler yazdırıyorlar diyorlar ki: “Bu koğuş sağlıksızdır, kapatılsın.” Hiç cevap verilmiyor. Bir gün, Kenan Evren, Erzurum’da konuşma yapıyor. Megafondan da cezaevine dinletiyorlar. Evren diyor ki, “Bizi denetlemeye hakları yok. Biz bağımsız bir devletiz.” Halbuki o konuşma sırasında cezaevi içinde Avrupa’dan gelen İnsan Hakları Komitesi dolaşıyor. Ülkücüler, “Kendi devletimizi yabancı birisine şikayet etmeyiz” diyorlar. “İşkence oldu mu?” deyince, “Türk devleti işkence yapmaz. Bu bizim iç sorunumuzdur” diye milli bir duyarlılıkla konuşuyorlar.

Bunun adı milli duyarlılık değil ki. Suça ortak olmak.

Yabancılara şikayeti onurumuza yediremiyoruz. Bu milli gururumuzu incitiyor. Uzun süre şikayet etmemekte direndik. Ama bir gün, İnsan Hakları Komitesi koridordan geçerken bizim çocuklardan birisi, Almanca olarak “Zemin 1-2-3’ü kontrol edin” diye bağırdı. Heyet duruyor, kapıyı açtırıyor. O koğuşa giriyorlar, sadece bir kokluyorlar ve diyorlar ki: “Bu koğuşta insan yaşayamaz, kapatılsın.” 45 dakikada koğuş kapatıldı. Ondan sonra başka bir psikolojiye kapıldık. Yani kendi devletimize, hukukumuzu koruması için yaptığımız müracaatlara cevap verilmiyor, ama dışarıdan biri geliyor ve bunu kapattırıyor. O olay, yaşadığımız işkencelerin mutlaka anlatılması gerektiğini ortaya çıkarttı. Ama biz yine de ailelerimize işkence gördüğümüzü söylemedik.

Üzmemek için mi?

Üzmeyelim diye. Ama sol grup, böyle değil. Annesiyle görüş kabinine girdiği anda feryadı basıyor. Onlar da hemen oradan çıkıyor, Başbakanlık’ın önüne gidiyorlar. Aileleriyle ellerini arkada tutarak görüşüyordu arkadaşlarımız, şişlikleri görmesinler diye. Ben hiç ailemi ziyarete istemedim. Sadece açık görüşte, bayramlarda benim ailem geldi. Bizde yaşadıklarımızı abartma değil de, azaltma gibi bir özellik var. Genel olarak bir ülkücü karakteri bu. Ben cezaevinde arkadaşlara yazı yazın, şiir yazın dedim. Bir kompozisyon yarışması verdim. Orada kader konusunu inceleyeceksiniz dedim. Cezaevindeki arkadaşlarımız içersinden edebiyatçı, şair, roman yazarı çıkmalı. Bunları yalnız onlar yazabilir. Ancak, tevekküle sahip olan birisinin acılarını dışarıya yansıtabilmesi, o acılarından şikayet ederek bir roman, bir hikaye, bir şiir çıkartması son derece zordur.

Bunu bir eksiklik olarak görüyor musunuz?

Biz elbette kaderimize değil ama yaşadıklarımıza isyan etmeliydik. Bu kadere isyan değildi ki. Kadere karşı gelmek değildi.

Bir hamlık vardı o zaman hepinizde.

Aslında bu hayat görüşünde bir hamlık değil. Başkalarının hayatını sona erdirmek Allah’ın iradesindedir. İşkence, zulüm, dinimizin reddettiği bir eylem. Haksızlık ve adaletsizlik kabul edilmeyecek bir yaklaşım. Tabii bunu kendimiz yapmadığımız için başkasının yapmasını da istemiyoruz, karşı çıkıyoruz. Fakat dışarıya feryat ederek, ağlamak, sızlamak, bağırmak, çağırmak da onurumuza yediremediğimiz şeyler.

Bunun altında biraz kibir de var ama...

Kibir mi dersiniz, gurur mu dersiniz yoksa bu feryadı da aşağılanma gibi algılayan bir psikoloji mi? Biz bu kötü muamelelerin hepsini beraber yaşadık. Sola ne yapılmışsa, bize de aynısı yapıldı. Ama solda isyan kültürü var. Bu isyan kültürünün getirdiği tahrikle karşı tarafta çatışma ortamına daha fazla girme eğilimi var.

Size işkence yapanlarla daha sonra hesaplaştınız mı?

Hayır. Yedi buçuk sene kaldım içerde. Zeki Kaman, beni ilk yakalayan komiser haber gönderdi, “Kesinlikle ben işkence yapmadım. Dürüst Oktay yaptı“ diye. Dürüst Oktay haber gönderdi bazı kişilerle, “Ben yapmadım, Zeki Kaman’lar yaptı” diye. İkisi de birbirlerini suçladılar. Sonra Zeki Kaman gece rüyasına girdiğimi, çocuklarını okula gönderemediğini, korktuğunu, kesinlikle ilgisinin olmadığını söyledi. Ben de “Biz hukuk dışında asla bir şey düşünmeyiz. Çocuklarına yönelik en küçük bir kaygı içerisinde bulunmamalıdır. Çocukları okullarına gitsin.” diye haber gönderdim. Ama herhalde vicdanı çok rahat etmedi, bir trafik kazasında çok ciddi şekilde ağır yaralandı, arkasından da, vefat ettiğini duydum.

Dürüst Oktay?

O hâlâ görevli.

Hiç yüz yüze gelmediniz mi?

Hayır.

Bana niye bunu yaptın, ne hissettin, bunu nasıl yapabildin, sen insan mısın vs. demek istemediniz mi?

Bunlar sorulmalı, hala soruyoruz ama ben yasanın dışında bir şey düşünmedim. Yasal yönden de yapacağımız kadarın yaptık. İkisi hakkında dava açtım ama bunu nasıl delillendireceksiniz? Ben savcılığa başvurdum. Mahkemeye gelen doktor raporlarında kafamda bir yarık, parmağımda yanık izi, ayak tırnağımın deforme olduğu, kollarımın altında, omuzumda çürümelerin olduğu yazılmış. Ama mahkeme “Bunların işkenceden dolayı bir iz olduklarına dair delile rastlanmamıştır” diyor. O zamanki savcı Nurettin Soyer’in, işkence sırasında yüzünü gördüğümü, gözlerim bağlıyken ayakkabısı ve pantolonunu gördüğümü, sonra bir ara falaka sırasında yüzünü gördüğümü ifade ettim. “Peki bunu delillendirebilir misin?” diyorlar. Ben kiminle delillendireyim?

Beraat ettiler.

Beraati bırakın, soruşturma bile açılmadı. Yargılanmadılar. Ben koğuşa geldiğimde kapıya çıkartılıyordum Mamak’ta. Dışarıya güneşe karşı oturtuluyorum. Ayaklarımın altını güneşe tutuyorlar. Ayaklarımın altı üç defa kavladı benim. Her tarafımdan cerahatler akmaya başladı.

Niye öyle yapıyorlar?

Tedavi olsun diye! İşkenceden geldiğim için cereyandan dolayı susuz kalıyordu vücudumuz, bir de ayaklarımızın altına vurulduğu için onlar böyle yapıyordu.

Yine de inanamıyorum, niye yüzleşmek istemediniz? Yani kaba kuvvet göstermek durumunda değildiniz. Gel bakayım, ilaç mı alıyordun, ne düşünüyordun demediniz. İşkence öğretiliyor herhalde. Yahut ilaç mı veriyorlar onlara?

Bilmiyorum. 79’da Ankara Emniyeti’ne götürülürken kapının önünde benim kolumdan tuttu bir polis, dedim ki “Benim kolumdan tutma. Ben Türk gençliğini temsil ediyorum. Hırsız değilim, terörist değilim, vatan haini değilim.” O zaman bir komiser dedi ki: “Bırak kardeşim dokunma, zaten bıraksan da kaçmaz.” Asansöre bindim aynı polisle, yukarı çıkıyoruz. “Sen kolundan tutulamaz adam mısın?” dedi. Hiç seslenmedim, gözüne baktım sadece. “Bakma gözüme” dedi. Sonra da geldi bir başka görevli, “Dokunma kardeşim, sen buraya kadar getirirsin, buraya teslim ettiğine göre seni ilgilendirmez” dedi. 12 Eylül’den sonra C 5’teyim. Birden bire mideme güm güm vuruldu. Bütün organlarım ağzımdan çıktı zannettim. Sonra dedi ki vuran: “Bir zamanlar kolundan tutulamazdı.”

–Aa aynı adam!

–“Sen” dedi, “Bir zamanlar kartaldın. ‘Kolumdan tutulamaz’ dedin.” Gitti geldi, fırsat buldukça vurdu bana. O “Bir zamanlar kolundan tutulamazdı” sözü, 79’u hatırlattı. O zaman kolumdan tutan kişi, sarı, yüzünde çiller bulunan, uzun boylu, saçları dökük, asker tıraşı gibi saçlarını tıraş eden bir polisti.

Öğrendiniz mi sonra kim olduğunu?

Öğrenemedim. Şöyle bir örnek daha vereyim. İstiklal Marşı söylenecek. Hep beraber sıraya geçiriliyoruz. Diyorlar ki, “İstiklal Marşına başla.” Topluca söylüyoruz ama bağırarak söyleyeceksiniz. Birisi elinde copla dürtüklüyor. Şimdi ben İstiklal Marşı için hayatını vermeye hazır birisiyim. Bana İstiklal Marşı zorla söylettiriliyor.

Bu müthiş bir paradoks

Evet. Ben bunun için mücadele ettiğime inanıyorum. Kavgaya bu değerin korunması için girmişim. Ama bana İstiklal Marşı söylettirilmek için cop kullanılıyor. Ben diyorum ki kendime, bunu bağırarak söylesem, korkudan söylemişim gibi algalınır, söylemesem, o zaman darba maruz kalıyorum. Böyle bir ikilem yaşıyorum. Hücrede yatan devrimci bir arkadaşa dedim ki, “Ben senin yerinde olsam çok rahat olurdum. Mesela Rusya’da esir düşsem, Enternasyonal Marşını söyletmek isteseler söylemem. İşkence yapsalar dayanırım, direnirim. Bunun için gerekirse sürünürüm. Söyletemez kimse bana. Ama burada bana İstiklal Marşımı sanki cop kullanarak söyletiyorlar. Bunu içime sindiremiyorum. Sesini hiç çıkartmadı. İstiklal Marşı benim de marşımdır demedi. İstiklal Marşı söylememekten dolayı mahkemeye giden arkadaşlarımız oldu. Hakim bile anlayamıyor bunu. Aslında anlıyor ama sonuçta önüne gelen dosyaya göre davranıyor.

Bütün bu yaşadıklarınızı, Türkiye’de işkencenin bütünüyle ortadan kaldırılması için dava haline getirmemek, bir ufuksuzluk, dar görüşlülük değil mi?

Hayır. Bununla ilgili belli çabalarım oldu dışarı çıktıktan sonra. Ankara’da Abdi İpekçi Parkında ölüm orucu tuttu ailelerimiz. Bunları duyurmak için. Cezaevinde biz açlık grevi yaptık. Tabii ölüm orucu inançlarımıza ters geldiği için biz yapmıyoruz. İnsanın başkasına zulmetmesi ne kadar yanlışsa, kendisine zulmetmesi de aynı derecede yanlış. O yüzden açlık grevi yaptık. Avukatlarımız aracılığıyla haber gönderdik dışarıya ama hiçbir gazetede yayınlattıramadık. Taha Akyol, o zaman Tercüman’da yazıyordu. Haber yolladım ona, dedim ki, hiç olmazsa aileleri karşısına çıkartılıp, Türk’üm, doğruyum, çalışkanım diye ilkokul çocuklarına söylettirilen marşları çocuklarının karşısında nasıl söylediklerini yazsınlar. Onun üzerine Taha Akyol köşesinde yazdı. Sonra ben bu muamelelere maruz kalmış çocukların hukuki durumlarını takip etmek üzere vakıf oluşturdum. Her fırsatta, Meclis’te olduğumuz dönem içerisinde de işkencenin tümüyle ortadan kaldırılması gerektiğini söyledim.

Manisalı Gençler Davası’nda sesinizi çıkardınız mı?

Çıkarttım. Kimsenin işkence yapmış olmaktan dolayı hukuka veya başka bir gerekçeye sığınarak kendisini mazur göstermesini asla kabul etmediğimizi, orada en azından bu talimata direnmesi gerektiğini ifade ettik. Ben cezaevindeyken de solcuların işkence görmesine dayanamayıp, bağırdığım. Solcular için hücrede yattım

Nasıl oldu?

Tecrit hücrelerinde yatıyoruz. Bir gün sol görüşe sahip birini hücrenin içerisinde yatırdılar. Ayağını kapının demir parmaklığı arasından dışarı çıkarttılar. Ayaklarının altına vuruyorlar. Önce hiç sesi çıkmadı. Ondan sonra ufak ufak sesler çıkmaya başladı, sonra bağırmaya başladı. Onun üzerine ben bağırdım hücremden. “Yetti be, yeter artık!” dedim. Geldiler, kapımı açtılar. “Sen ne diyorsun?” dediler. Dedim ki: “Yeter artık, insanız biz.” Kaptılar beni götürdüler. Komutanların karşısına çıkardılar. Bir tanesi dedi ki: “Allah Allah sen Muhsin Yazıcıoğlu’sun öyle mi? Sen niye askere karşı geldin?” Olayı anlattım. “Sana ne?” dedi. Dedim ki: “Ben insanım, biz insanız.” O da diyor ki: “Bu, senin dışarıda dövüştüğün adam.” Ondan sonra da hücre cezasına çarptırıldım.

Sizce işkenceciler özel olarak mı yetiştiriliyor?

Şili’yle ilgili bir film seyretmiştim. O filmde, bir cezaevi yaşantısı gösteriliyordu. Onu seyredince, sanki Mamak’ta biz yaşıyormuşuz gibi hissettim. Demek ki bu daha global bir proje. Türkiye’de de herhalde sorgulama metotları ile ilgili eğitimi bizimkiler biraz dışarıdan alıyor. 12 Eylül öncesinde sağcıları sorgulamak üzere özel bir grup, solcuları sorgulamak üzere özel bir grup oluşturulmuştu. İhtilalden sonra da Ankara’da solcular başka bir yerde sorgulandı, sağcılar Mamak’ta C 5’te sorgulandı. Başka yerlerde de benzeri şeyler yapıldı. Onun için ülkücülerle ilgili görevlendirilmiş polislerde ideolojik husumet de arandı. O bakımdan tesadüfen seçilmiş kişiler olduğu kanaatinde değilim. İşkenceci portresini, işkencecinin kendisine tarif ettirmek lazım. Yani bu her insanın yapabileceği bir iş değil. “Ben kamu görevlisiyim, bana söyleneni yapıyorum” diyemez bir insan. Akşam gidince nasıl çocuklarıyla oturacak, nasıl yemek yiyecek? Yani sağlıklı oldukları kanaatinde değilim. Eğer bütün yaptıklarına rağmen sağlıklı kalabildiyse o zaman bir arıza var onda demektir.

Yani arızalı adamları mı tek tek buldular, yoksa onları senelerce eğittiler mi?

Tabii sistematik bir şey bu, münferit değil. Ben sistematik olarak yetiştirildikleri, eğitildikleri kanaatindeyim.

Şu anda nedir durum?

Şu anda Emniyet’te bir hayli düzelme olduğunu görüyorum. Ama işkencenin tamamen bitirildiğini söylememiz mümkün değil. Yer yer buna benzer şikayetler ulaşıyor.

Kafanızdaki soyut devletle, hayatın somut devleti arasındaki fark, sizi nasıl etkiledi? Bir deprem yaşadınız mı? Biz kandırılmışız dediniz mi?

Yani öpmek istediğimiz bir el tarafından dövüldüğümüz hissine kapıldık mı? Ben aslında öpmek istediğim bir el gibi görmedim. Mücadele hayatımda da, bir yerin görevlisi değildik biz. Spontane bir şekilde çıkmışız, köyden gelmişiz, bir mücadelenin içerisinde kendimizi bulmuşuz. Üniversitelerde, sokaklarda kamplaşmalar oluşmuş. Adeta tam bir milli refleks içinde, yaşamak, okumak için mücadele etmek mecburiyetinde görüyorsunuz kendinizi. Nasıl ki göz kapaklarınız iradeniz dışında herhangi bir tehlikeyi gördüğünde refleks gösterirse, bir milleti de bir vücut gibi gördüğünüzde, onun tabii refleksleri içerisindedir milliyetçiler, ben böyle görüyorum.

Gerçekten devletin sizleri kullandığı hissine kapılmadınız mı?

Kullanıldığınız kavramı biraz ağır buluyorum; ama istismar edildiğimizi görüyorum. Bütün gençlik istismara uğramıştır. Bir zamanlar okullara sığmadık, mahallelere sığmadık, şehirlere sığmadık, Türkiye’ye sığmadık, birbirimizi sığdırmadık. Ama arkasından iki buçuk metrekarelik hücrelere sığdık. Dışarıda birlikte yaşayamayanlar, hücrelerde birlikte yaşamaya mecbur oldular. Dışarıda birlikte yaşamanın yolunu bulamayanlar, hücrede birlikte yaşamanın kültürünü geliştirebildiler. Onun için yeni gençliğe benim tavsiyem, nüansları derinleştirerek farklılığa dönüştürmek ve onları bir çatışma sebebi yapmak yerine, nüanslarımızı zenginlik sayarak, fikirlerimizi, yaşama tarzlarımızı birbirimize dayatmadan, birlikte yaşamanın yolunu bulmak zorundayız.

Ruhunuzda ve bedeninizde ne tür etkiler bıraktı işkence?

Öncelikle müthiş bir tecrübe birikimi oluşturdu, çok acı olsa da. Çünkü kendi bedenlerinde işkenceyi yaşamış, haksızlığı yaşamış insanlar olarak, işkencenin olmadığı bir dünyayı sağlamak istemek ve bunun için, gerekirse her türlü fedakarlığı göze almak kültürünü geliştirdi.

Bu olumlu kısmı, olumsuza gelelim.

Herhalde bunlar bedenimizde zaman içerisinde çıkıyor. Bazı arkadaşlarımız çok erken yaşlarda bunun tahribatlarını yaşıyorlar. Ben bedenen çok şükür sağlıklıyım. Belki iç dünyamızı diri tutan, bizim bir özelliğimiz olan inançlarımızdan kaynaklanan bir sabır kültürü var. İnançlarımız bizi öbürlerinden çok daha fazla korumuştur. Mesela ben beraber yattığım Dev–Genç genel başkanına diyordum ki, şimdi senin işin benden daha zor. Sen cezaevinden çıktığın zaman elli yaşına gelmiş olacaksın, ondan sonraki durumun ne olacak, evlenecek misin, çocukların olacak mı, bütün bunları düşünüyorsun. Çünkü o sabaha kadar çok fazlaca uyumadan kalırdı. Ben kalkıyorum, seccademi seriyorum. Namaza durduğumda başka bir âleme gidiyorum, burada yaşamıyorum. Beni tedavi eden böyle bir avantajım var. Bu da ruhi tedavi imkanı veriyor bize. Dolayısıyla bu ağır travmaya rağmen, hem bedenen, hem de ruhen sağlıklı kaldığımı düşünüyorum.

İşkenceyi önlemek için öneriniz var mı?

İşkenceyi bir metot olmaktan çıkartmak ve en ağır şekilde suç kapsamına sokulmasını sağlamak için bütün siyasi kadrolara çağrıda bulunuyoruz. Onunla ilgili yasal düzenlemeleri Türkiye zaten büyük ölçüde yapma çabası içinde. Ama, bu konu daha somut bir şekilde, Avrupa’nın bir talebi, dışarının bir dayatması olarak değil, Türkiye’nin hem devlet ve hem de millet meselesi olarak ele alınmalı. Cezaevinden çıktıktan sonra, Konya’da bir arkadaşımızın düğününe gitmiştim. Hemen cezaevinden çıktıktan sonraki dönem. Akşam oturduk konuşuyoruz. Hanımlar bir taraftalar, beyler bir tarafta. Sabaha kadar sohbet ettik. Tabii epeyce gülüşmeler falan oldu. Sordular sabahleyin hanımlar, “Niye o kadar güldünüz?” Dedi ki arkadaşlar: “Mamak’ta yaşadıklarımızı anlattık.” “Allah Allah, bizi niye o kadar ağlattınız peki?” Şimdi yaşanmış olan öyle şeyler var ki, çok aşağılayıcı, ruhen ezici şeyler. Ama sonradan anlatırken gülünüyor. Mesela komutan koğuşa girdiğinde demir parayı atıyor yere. Orda duran birine diyor ki “onu al”. Parayı almak için ranzanın altına girmesi lazım. Ranzanın altına girdiği zaman da copla dövüyorlardı.

Konu Arif Coşkun tarafından (16.08.2010 Saat 07:45 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Arka Arkaya Mesajlar Yazdığınızdan Dolayı Flood Önleyici Devreye Girdi.Mesajlar Sistem Tarafından Otomatik Olarak Birleştirilmiştir..
Cyberwarior isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı Cyberwarior'e Teşekkür Ediyor...
Alt 16.08.2010, 11:20   #29
LaEdri
Usta Yiğido
 
LaEdri - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
LaEdri Şuan LaEdri isimli Üye şimdilik offline Konumundadır

Üyelik Tarihi: 12.06.2006
Mesajlar: 6.011
Tecrübe Puanı: 1266 LaEdri TAM BIR BEYEFENDILaEdri TAM BIR BEYEFENDILaEdri TAM BIR BEYEFENDILaEdri TAM BIR BEYEFENDILaEdri TAM BIR BEYEFENDI
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

Alıntı:
tayfun5883 Nickli Üyeden Al?nt? Mesajı Göster
arkadaşlar merak etmeyin anketlerde güneydoğda %70 üzerinde evet oyu çıkıyor nedeni ise belli apo ve yandaşları baştan yargılanacak
bakalım oylar dogru düzgün sayılırsa HAYIR çıkacagını tahmin ediyorum genelde üniversite mezunları HAYIR veriyor eveti ise kahvehanede okey oynayan abilerimiz verecek benim oyumda HAYIR olacak
Yuh! O kadar da değil!:
__________________
Hani o, babasına ve kavmine, “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti.(Enbiya-52)
LaEdri isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Alt 16.08.2010, 11:38   #30
ŞAHBEY
Usta Yiğido
 
ŞAHBEY - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
ŞAHBEY Şuan ŞAHBEY isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 08.10.2010 14:10

Üyelik Tarihi: 16.07.2010
Yaş: 61
Mesajlar: 868
Tecrübe Puanı: 594 ŞAHBEY isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor

ARİF KARDEŞ.. Balyoz darbe planında, kurulması öngörülen hükümette görev verilecekler arasında adı zikredilen Prof. Dr. Süheyl Batum. Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Tuncay Özkan, mahkemedeki beyanatında örgüte yeni eleman kazandırması için telefonda konuştuğu kişinin Süheyl Batum olduğunu açıklamıştı. İŞTE BU SEBEPTEN O YAZIYI OKUMAYA GEREK GÖRMEDİM..
__________________
حمد لله رب العلمين
Elhamdü lillâhi rabbil'alemin.....
ŞAHBEY isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif
Konu Kapatılmıştır


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Açık

Hizli Erisim


WEZ Format +2. ?uan Saat: 19:16.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.