|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
İslami Konular İslami konular |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
29.10.2011, 10:06 | #1 |
Tecrübeli Yiğido
halukgta Şuan
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35
Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 507
|
Hadisler itikadi konularda delil olabilir mi?
1. Hadis nedir:
• Hadis peygamberimizin söylediği söylenen sözleridir. Ona aitliği konusunda kesinlik yoktur, yani Zannidir. İçinde peygamberin sözünün bulunma ihtimali vardır. Hadislere ‘içinde Peygambere (a.s.) ait sözlerin bulunması ihtimali olan metinler’ gözü ile bakılmalıdır. 2. Hadisler Zannidir: Sebepleri: 1. Hadisler Kuran gibi Allah’ın koruması altında değildirler. Bu da hadisleri, şeytanın, nefsin, İslam düşmanlarının, dikkatsizliklerin, yanılmaların, iyi niyetli uydurmaların ve benzeri şeylerin etkisine açık bırakıyor. 2. Hadisleri ve onları rivayet eden kişileri değerlendiren hadis âlimleri masum değildirler, hatadan uzak değildirler. Bu âlimlerin hiçbirine vahiy gelmiyor, yaptıkları yanlışlar vahiyle düzeltilmiyordu. Dolayısıyla gösterdikleri çabalardan tam inanç elde edilemez. İnsanlar, daha Peygamber hayattayken, onun bir sözü söyleyip söylemediği, söylemişse şöylece bir anlama gelip gelmediği hususunda ihtilafa düşmüşlerdir. Alimlerin yanılgılarının değişik şekilleri olabilir: örn.: hadisleri nakleden ravileri yanlış değerlendirmiş olabilirler. Güvenilir olmayan kişiler, -kusurları bilinmediğinden, tespit edilemediğinden, saklı kaldığından- güvenilir kabul edilmiş olabilir, âlimler ravilere aldanmış olabilirler. (Peygamberimiz de ‘siz beni aldatabilirsiniz’ diyordu), çünkü insanların iç hallerini bilmek çok zor, ravi münafık olabilir (her şeyi bilen Allah’tır, peygamberimiz de kendi çevresindeki münafıkları bilmiyordu) Bir hadis âliminin zayıf saymadığı bir raviyi veya hadisi, diğer bir hadis âliminin zayıf sayması daima ihtimal dâhilindedir. Muhaddisler Buharinin 80 ravisini zayıf görmüşlerdir. Gerçekte bu sorun çok çetin bir sorundur. İnsanların iç hallerini bilmek mümkün değildir. Açık hatalar görülür ama gizlide yapılanlar bilinmez. Cerh ve tadil âlimlerinin önde gelenlerinden olan Abdurrahman ibn Mehdiye göre güvenilir olan nice raviler vardır ki, Yahya b. Said el Kattan’a göre güvenilir değildirler. Oysa ravi tenkidinin temel danışma odakları bu iki şahıstır. Örnek: Hakkında çelişkili hüküm verilenlerin en bariz örneklerinden biri de İkrimedir. Sahabe İbn Abbas’ın kölesi olan İkrime bazı hadis âlimleri tarafından yalancılık ve Harici görüşler benimsemekle, yöneticilerin ödüllerini kabul etmekle suçlanmış ve yalanından birçok örnek anlatılmıştır. Mesela Tabiinden(sahabe sonrası nesil) Said b. Müseyyeb kölesi Bürde: ‘İkrime’nin İbn Abbas’ın üstüne yalan atması gibi sen de benim üstüme yalanlar atma’ dediği anlatılır. Bu zat İkrime’nin birçok hadisini yalanlamıştır. Kasım da:’İkrime yalancıdır. Sabahleyin bir hadis söyler, akşamleyin onun tersini söyler.’ demiştir. Bunların yanında İkrime’yi güvenilir, sağlam görenler de vardır. Taberi ona tam güvenmiş, tefsirini ve tarih kitabını onun aktardığı hadislerle doldurmuştur. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main gibi hadisçiler de İkrime’yi sağlam görmüşlerdir. Bundan dolayı Buhari onun sağlamlık tarafını yeğliyerek ondan bir çok hadis rivayet etmiştir. Müslim ise onun yalancılık tarafını daha kuvvetli bulmuş ve bir tek hadis dışında ondan hadis almamıştır. Hac konusunda ondan aldığı hadisi de Said b. Cübeyr’den yaptığı rivayetle desteklemiştir. Bu örneklerden olayın sübjektifliği, zanniliği ortaya çıkıyor. 3. Hadisleri rivayet eden kişiler(raviler) güvenilir de olsalar masum değildirler ve dolayısıyla yanılabilirler, hata yapabilirler, hadisi yanlış anlayabilirler, maksadının dışında anlayabilirler, unutabilirler, eksik, yanlış veya fazlalıkla rivayet edebilirler. 4. Raviler iyi niyetle hadis uydurmuş olabilirler, ki tarihte böyle hadislerin de uydurulduğu tespit edilmiştir. İmam Müslim Cerh alimi Yahya b. Said el Kattan’ın şu ifadesini rivayet eder:’Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yalancı görmedik.’(Müslim, Sahih, (Mukaddime), C. I, S. 13) Bu noktadan bakıldığında da hadisin gerçekten iyi niyetle uydurulmadığının garantisinin verilemeyeceği ortaya çıkıyor, velev ki ravi bunu itiraf etsin. 5. Hadislerin söylendiği ortam, zaman ve zemin, muhatabın kimliği gibi şartlar da (sebebi vürud) önemlidir. Hadis kaynaklarında genelde bu bilgiler bulunmuyor. Hâlbuki bağlamından(Zusammenhang) kopartılan hiçbir söz yanlış anlaşılma riskinden muaf değildir. Resul ‘karnınıza taş bağlayın’ demiştir. İçinde bulunduğu şartları düşünmeden bunu yaparsanız anlamsız bir hareket olur. 6. Hadisler Peygamberimizin vefatından çok sonraları yazıya geçirilmiştir. Bu zaman zarfında (150-200 sene boyunca) kulaktan kulağa ağızdan ağıza dolaşmışlardır. Bu kadar süre geçince bir sözü tam eksiksiz nakletmek, değişikliğe uğramadan nakletmek her zaman mümkün olmayabilir. 7. Yine hadis âlimlerinin ittifakla bildirdiklerine göre, hadislerin kelimeleri /lafızları Peygambere ait olmayıp, sadece Peygambere ait manaları hadis ravileri tarafından lafızlandırılmış şeklidir, yani kendi kelimeleriyle, ifadeleriyle aktarmışlar. Raviler o sözü, kendi anladıkları biçimde ve kendi sözleriyle anlatmışlardır. İkinci duyan da aynı ölçü ile hareket ederse, Peygamberin sözünün 200 yıl sonrasına kadar ne derece tam onun söylediği biçimde gitmiş olur? Bundan dolayı peygamberden nakledilen sözler arasına bilerek veya bilmeyerek pek çok başka sözler ve düşünceler karışmış olabilir. Bu hiç bir hadisin tam olarak ve aslına uygun olarak gelmediği anlamına gelmez. Söylenmek istenen nesilden nesile yapılan manaca sözlü aktarımlar hadislerin anlamlarını değişik şekillere dönüştürebiliyor. Bu da hadislerin zanni oluşuna delalet ediyor. Onun için Süfyan Sevri: ‘ Eğer size anlattıklarımı kalıp olarak anlatsam, bir tek hadis bile anlatamam’ demiştir. Kendi naklettiği hadislerin Mervan’ın emri ile yazıya aktarıldığını duyan sahabeden Zeyd b. Sabit: ‘Ne biliyorsunuz, belki size söylediğim şey, benim anlattığım gibi değildir.’ der ve kızar. 3. Yapılan hadis tanımının doğru olduğunu gösteren sahabeye kadar dayandırılan örnekler vardır: Ebu Amr eş Şeybani anlatıyor:’ İbn. Mesud’un yanında bir yıl§ kaldım. Hadis rivayet ederken ‘Peygamber buyurdu’ demezdi. Eğer bu ifadeyi kullanırsa O’nu bir titreme alırdı ve ‘Peygamber böyle veya bu mealde buyurdu’ derdi. Bu rivayetten İ. Mesudun hadis rivayeti konusunda ne kadar titiz ve dikkatli olduğu ortaya çıkıyor. İ. Mesud’un sahabe yani peygamberin sözlerini bizzat dinlediği unutulmamalı. O bile ‘peygamber sözü’ demiyorsa ondan sonra gelenler acaba nasıl bir titizlik göstermeleri gerekir. (Tevhid ve Değişim, C. Vatandaş, S. 86) İbn Ebi Leyla’nın ‘Zeyd b. Erkam’ın yanına gidip de bize§ hadis rivayet etmesini istediğimizde ‘Artık biz yaşlandık ve unuttuk. Resulden hadis rivayet etmek çok güç bir iştir.’ cevabını alırdık’ sözleri de bu anlatılan sahabenin de konuyla ilgili tavrını gösteriyor. (a.g.e., s. 87) Hadis yazmayı hoş karşılamayan İ. Abbas’ın sadece 20 civarında hadis§ rivayet etmesine karşılık, fetvalarının ciltlerce kitap doldurması ve bu nedenle miras olarak bir hayvan yükü kitap bırakmış olması da anlamlıdır. Tabiinin büyüklerinden olan İbrahim en Nehai (Ebu Hanifenin hocasıdır)§ sadece bir hadis rivayet eder ve bunun üzerine ‘Hz. Peygamberden bundan başka hadis ezberlemedin mi?’ diyenlere, ‘Evet ezberledim. Ama ‘Abdullah şöyle dedi’ ‘Alkame böyle dedi’ demek bana daha sevimli geliyor’ cevabını verir. Başka bir tabiin büyüğü olan Şabi: ‘Hadisi Hz. Peygamberden başkasına nispet, bana daha sevimlidir. Eğer hadiste noksanlık veya fazlalık olursa Hz. Peygamber’den başkasına ait olmuş olacaktır diyerek, konunun esasını açıklar. 4. Hadisler Toptan Reddedilemez: Resulullahın, Allah’ın ortağı olmadığına inanarak, akıllıca davranıp hadisleri ne toptan reddetmek, ne de toptan doğru kabul etmeliyiz. Zaten bu işle ilgilenen imamlar da böyle yapmışlardır. Biz kolaycılığa kaçmamalıyız. Toptan kabul de toptan reddedicilik de kolaycılıktır. Bunun için bize intikal eden rivayetleri çok iyi bir süzgeçten geçirmemiz gerekir. Kur’an ışığında ne denli sağlam olduğuna bakmalıyız. Bu işte yanılabiliriz de. Bizden öncekiler de yanılmışlardır. Yanılmayan yalnız ALLAH’TIR. Bir çuvalda çürük bir patates var diye bütün çuval atılmaz, ayıklanır. Aynısını biz de yapmak zorundayız, çünkü aklen de bütün hadislerin uydurma olması mümkün değil. Güvenilir de olsa, hiç bir ravinin hataya düşmekten korunmuş (masum) olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Kişi rivayeti olan sözler inanç temeli yapılamaz. Çünkü kişinin iç dünyasını bilmek çok zor. Aslında şu ayet her şeyi çok daha iyi anlatıyor. (İsra sur. 84.ayet; De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.) SAYGILARIMLA NOT: Alıntıdır |
29.10.2011, 12:19 | #2 |
Alt Forum Yöneticisi
YuSuF Şuan
Son Aktivite: 10.10.2014 15:22
Üyelik Tarihi: 01.02.2011
Mesajlar: 5.660
Tecrübe Puanı: 1069
|
Cevap: Hadisler itikadi konularda delil olabilir mi?
Evet,çoğu hadisler uydurmada olabilir,bizim görevimiz ALLAH`ın verdiği emirlere uymak,Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)`in sünnetini yaşamaya çalışmak.
|
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar YuSuF'e Teşekkür Ediyor... |
29.10.2011, 13:32 | #3 |
Tecrübeli Yiğido
halukgta Şuan
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35
Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 507
|
Bakara 67...71. ayetler bizlere neler anlatıyor?
Bugün sizlere hatırlatmak ve üzerinde düşünmenizi istediğim, Bakara suresi 67. ve devamında yazılı ayetler olacak. Aşağıdaki ayetleri okuduğunuzda eğer hiç düşünmeden hızlıca okur geçerseniz, ayetlerin özünde saklı anlatmak istediği çok önemli konuyu, sanırım fark edemeyiz. Hz. Musa topluma Rabbin bir emrini iletiyor ve diyor ki; Allah size, bir inek boğazlamanızı emrediyor, yani inek kurban kesin diyor. Bakalım Yüce Rabbim bu emri verdikten sonra, iman etmekte nazlanan ve Rabbin emrini adeta anlamak istemezcesine zora sokmaya çalışanlar, Musa peygamberimiz ile nasıl bir diyaloga girmişler dikkatlice okuyalım, ama karşılıklı konuşmaları da çok iyi analiz edelim.
Bakara 67: Musa, toplumuna dedi ki: "Allah size, bir inek boğazlamanızı emrediyor." Dediler ki: "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" Dedi ki: "Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım. 68: Şöyle konuştular: "Çağır Rabbine bizim için, açıklasın bize neymiş o!" Cevap verdi: "O diyor ki, bahsettiğim ne yaşlıdır ne de körpe. İkisi arası bir inektir." Hadi size emredileni yapın. 69: Şöyle dediler: "Çağır Rabbine bizim için, neymiş onun rengi açıklasın bize." Cevap verdi: "O diyor ki, bahsettiğim, sarı, rengi parlak bir inektir; seyredenlere mutluluk verir. 70: Şöyle dediler: "Dua et Rabbine, açıklasın bize neymiş o! Çünkü bu inek, bizim gözümüzde başkalarıyla karıştı. Ve biz, Allah dilerse, doğruya ve güzele elbette kılavuzlanacağız. 71: Cevap verdi Musa: "Allah diyor ki, bahsettiğim, boyunduruk yememiş bir inektir; toprağı sürmez, ekini sulamaz. Salma hayvandır. Alaca yoktur onda." Dediler ki: "İşte şimdi gerçeği getirdin." Ve ardından onu boğazladılar, az kalsın yapmayacaklardı. Yukarıdaki ayetleri okuduğunuzda, iman etmede gönülsüz davranan, atalarından gelen inançlarından vazgeçmek istemeyenler, adeta aldıkları emri yokuşa sürercesine yaptıkları diyalogu okudunuz. Dikkat ederseniz Allah kullarına çok basit ve insanları zora sokmadan ve bulmalarında zorlanmayacakları bir istekte bulundu ve bir inek boğazlanmasını emretti. Dikkat ederseniz hiçbir ayrıntıya girmeden, insanları zorlamadan. Fakat insanlar ne yaptı? Rabbine sordukları mantıksız, gereksiz ve gönülsüz soruları ile yapılması basit olan bir emri, kendi nefislerine yenik düştüklerinden zorlaştırdılar. Herhangi bir inek kesecekleri yerde, gereksiz sorulan sorular yüzünden, ne yaşlı nede körpe olmayan, sarı ve rengi parlak olan, boyunduruk yememiş, toprak sürülmede kullanılmamış, ekini sulamamış salma gezen, Alaca olmayan bir inek bulmak zorunda kalmışlardır. Demek ki Rahman bizlere Kur’an da da söylediği gibi, Bu kitabı yemin olsun ki sizler için kolaylaştırdım sözünü asla unutmadan ve sanki eksikler varmışçasına, beşeri mantıkla ilaveler yapmadan, ayetleri düşünmeli ve yerine getirmeliyiz. Çünkü Rabbim Kur’an ı sizler için kolaylaştırdım diyorsa, bizler beşeri aklımızla bunu zorlaştırmaya çalışmayalım. Rabbim ne diyorsa onu anlayalım ve yalnız onu yapalım. Biz insanlar tıpkı bu konuda olduğu gibi günümüzde de, aynı hatayı yapmıyor muyuz farkında olmadan? Eğer Rabbin emrini hemen yerine getirseydiler, her yerde bulabilecekleri bir inek keseceklerdi Allah için. Kendi nefislerinin zorlamaları ile bakın neler oldu. Bizlerde bu ayetlerden ve bu kıssadan çok şeyler çıkarmalı ve iyice düşünmeliyiz. Yukarıdaki ayetleri okuduğumda peygamberimizin bir hadisi geldi aklıma, bakın bizlere ne söylüyor başöğretmenimiz. (Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın. Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403 ) Yukarıdaki hadisi, yazdığımız ayetlerle karşılaştırdığımızda, gerçekten çok güzel bir sonuç çıkıyor ortaya. Rabbim bizlere kolaylaştırmış bir kitap indirmiştir. Her emrini tıpkı yukarıda olduğu gibi basit bir şekilde emretmiştir, peki bu durumda bizler neler yapmışız? Bunları basit ve detaysız görüp, genelde her konuda ilaveler yapanlara, yazdığım ayetleri hatırlatmak yeterli olacaktır sanırım. Allah ben asla unutkan değilim diyorsa ayetinde, bizlere öğretilenleri Kur’an da bulamadığımızda, bunların olmazsa olmaz olmadığını bilelim. İsrar etmemiz Kur’an ın özüne ve anlatımına aykırıdır unutmayalım. Örneğin Allah abdest alırken yıkanmasını ve mesh edilmesini gerektiren yerleri saymış ise, daha sonra ilave edilenler olmazsa geçerli olmaz abdest demeyelim. Birkaç sene evvel yazın yaşadığımız susuzluğu hatırlayın ve Diyanetin yaptığı açıklama sanırım bizlere Rabbin küçük bir dersi, imtihanı olsa gerek. Diyanet abdest alırken Kur anda geçen farz olan yerlerimizi yıkayalım ve su tasarruf edelim diyerek, tüm ülkeyi uyardı. Bu değildir ki pis olan diğer yerlerinizi yıkamayın. Elbette Allahın huzuruna durmadan pis olan her yer yıkanacaktır, ama azami tasarruf yapıp israf etmeden. Bunu zora düştüğümüzde değil, her zaman yapalım, israfın dinimizde yeri olmadığını unutmayalım. Allah gusül abdestini anlatırken tıpkı yukarıdaki ayetlerde geçen çok basit bir şekilde, cünüp olduğunuzda iyice yıkanın diye emretmiştir Kur anda. Ama bizler bunu çok basit görmüş ve bu emri yeterli bulmamışız, hatırlayın gusül abdesti konusunda neler anlatılır. Bu emri basit bulanlar, bakın işte nereden başlayacağız yıkamaya, sırası bile açıklanmamış, detaylandırılmamış demiyor muyuz? Tıpkı Musa peygamberimize kurban edilmesini emrettiği hayvanın detaylarını sordukları gibi. İslam ı yaşarken Bakara suresi 67. ayetlerde geçen ve bizlerin Rabbin çok basit ve kısa emirlerini yeterli görmediğimiz ve beşeri tamamlamalara ihtiyacın olduğunu söylediğimiz, o kadar çok şeyler var ki. Bizlere düşen Kur anı çok sade ve açık bir şekilde hiçbir etki altında kalmadan okumak ve anlamaya çalışıp uygulamaktır. Rahman sizleri BU KİTAPTAN SORUMLU TUTUYORUM diyorsa, asla başka kitaplardan, bilgilerden, ekleme ve ilavelerden sorumlu tutmayacağını, hesap sormayacağını bilmeliyiz. Allah gönül gözleri açık, aklıyla iman eden kulları arasına, bizleri alması dileklerimle. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar halukgta'e Teşekkür Ediyor... |
29.10.2011, 21:12 | #4 |
Tecrübeli Yiğido
halukgta Şuan
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35
Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 507
|
Furkan suresi 30. ayetten alınacak büyük dersler.
Değerli dostlar, bugün sizlere hatırlatmak ve üzerinde düşünmenizi istediğim ayet, Furkan suresi 30. ayet olacaktır. Bu ayetin öncesindeki ayetlerini incelediğimizde, hesap günü geldiğinde peygamberimizin şahitliğinde, kendisinin o gün üzüntüsünü nasıl dile getireceğini, Rabbim şimdiden bizlere açıklıyor, peki neden şimdiden söylüyor? Kulları ders ve ibretler alsın diye. Önce ayeti yazalım, daha sonrada bu ayetten nasıl dersler almalıyız, onu birlikte düşünelim.
Furkan 30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular. Peygamberimizin hesap günü söyleyeceği, benim toplumun Kur’anı devre dışı bıraktılar sözünden, doğrusu eğer çok iyi dersler çıkarırsak, işte o zaman hem peygamberimizin gerçek ümmeti oluruz, hem de Rabbimin gerçek, halis kulları oluruz. Bu sözden anlaşılıyor ki, peygamberimiz tebliğ ettiği, hayatına geçirdiği, onunla yaşadığı Kur’an, onun ölümünden sonra, terk edilmiş olmalı ki, bu sözü hesap günü peygamberimiz söyleyecek. Kendi yaşadığı dönemlerde Kur’anı tanıtmak, tebliğ etmek, insanlara ulaştırmak, hak ettiği makama çıkarmak için, o kadar ciddi çalışmalar yapıyordu ki, bu sözlerinden kendi döneminden bahsetmesi mümkün olamaz. Çünkü yaptığı özverili çalışmalarından ötürü, peygamberimiz Rabbimden birçok takdirler, övgüler almıştı. Günümüze kadar ulaşan bilgilerden, peygamberimizin aldığı önlemleri biliyoruz. O dönemde de Kur’an dışına çıkıp, kendi sözlerinin yazıldığını gören ve bu sözlerin yazılması ile bazı konular saptırılarak, değiştirilerek nakledildiğini, yanlışlara sapıldığını fark eden peygamberimizin, bunlarla mücadele ettiğini hepimiz biliyoruz. Peygamberimiz hayattayken Kur’anı yaşamına tam olarak geçirmiş, Kur’an ın el üstünde tutulduğu en güzel dönemindeydi. Demek ki peygamberimiz vefat ettikten sonra ne olduysa oldu, Kur’an dan uzaklaşma batıla sapma, hurafeleri dine sokma bundan sonra oldu ki, peygamberimiz böyle söylüyor. Bu sözlerden bunu anlıyoruz. Şimdide bu ayetten önceki iki ayete bakalım. Yine hesap günü geldiğinde Kur’anı devre dışı bırakanlar bakın neler söyleyecek, onları da şimdiden bizlere hatırlatıyor ki Rabbim, belki birazcık aklını kullanan kulum ibret alır diye. Furkan 28: Eyvah! Keşke falancayı dost edinmeseydin. Furkan 29: Bana geldikten sonra Kur'an, vallahi o beni saptırdı." Öyle ya şeytan insanı yapayalnız, yardımsız bırakır. Lütfen örneklere bakar mısınız? Hesap günü Kur’ana iman eden bir Müslümanın feryadını duyuyor musunuz? Kur’an ehli olan inanmış bir kısım Müslümanların, inandığı güvendiği bir başka Müslüman ı dost edindikten sonra, bu dostluğunun sonunda din ve iman adına, onun sözlerini Kur’ana danışmadan, onun onayını almadan kabul etmeleri sonucunda, nasıl yoldan çıktığını, ne kadar güzel anlatıyor ve yanlışını Rabbimin huzurunda fark ediyor. Daha sonrada bakın nasıl pişman oluyorlar. Furkan 29. ayetinde söylenenler konuya daha da açıklık getiriyor. Bakın ne diyor? Vallahi Kur’anı ben tebliğ alıp, onun yolundan gittiğim halde, kendime dost edindiğim, veli edindiğim çok güvendiğim kişi beni saptırdı diyor. Yüce Rabbim e binlerce şükürler olsun bu kadar güzel bir örnek olur mu sizce dostlar. Tabi güzel örnekleri görebilmek hissedebilmek önemli. Burada güvendiği kişinin saptırdığı konu önemli. Onu Kur’an dışına yönlendiriyor. Kur’anı yeterli görmüyor ve atalarından gelen bilgilere iman etmesi için onu yönlendiriyor. Hâlbuki Rabbim Kur’an da bizleri uyarıyor, kimin takvaca üstün olduğunu yalnız ben bilirim demiyor muydu? Güvenilecek dayanılacak, yardım istenecek tek veliniz benim demiyor muydu Kur’an da? Fakat bizler bazı insanları veliler edinip, O Allah dostu, cennetlik bizlere mahşerde şefaat edecek dahi demiyor muyuz? Allah bizleri affetsin. İşte Kur’an dan uzak yaşamanın sonucu. Şimdide şunu düşünelim. Acaba din ve iman adına kuşku duymadan, elimizdeki rehbere bakmadan bir dostumuza, güvendiğimiz veli kişilere güvenmek ve dayanmak doğru diyebilir miyiz? Bu soruya sanırım yorum yapmak Rabbim e saygısızlık olur. Hesap günü feryat eden kardeşlerimizin feryadını bugün duymak istemeyen, duymazdan gelen, Rabbimin huzuruna gittiğinde aynı feryatları yapacağını, ama hiçbir işe yaramayacağını bilmelidir. Şimdide hemen devamındaki ayet olan, Furkan suresi 31. ayete bakalım. Buradan alacağımız ders nedir? Furkan 31: İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. Yüce Rabbim yanlışa düşen, din ve iman adına başkalarını dost edinip, Kur’anı devre dışı bırakan kulunun feryadından sonra, bizler için en güvenilir yol gösterici ve yardımcı Yüce Rabbim olduğunu söylüyor. Buda Rabbimin ayetleri olan KUR’AN dır. Herkesi kendi nefsi ile baş başa bırakmak istiyorum, fakat şu sözleri çok iyi düşünerek. Bizlere Kur’an da her şey yoktur diyenlere, Kur’an ın muhkem ayetlerini herkes anlayamaz, onu veli insanlar anlar diyenlere, çok dikkatle yaklaşalım. Allah sizlere rehber ve güneş olsun diye gönderdim dediği Kur’an ın MUHKEM ayetlerine, anlaşılması zor demek, ona yapılacak en büyük saygısızlıktır. Allah kullarını sizi bu kitaptan hesaba çekeceğim diyorsa, bu kitap anlaşılması zor bir kitap asla olamaz. Elbette her insan kapasitesi ölçüsünde, ona yaklaştığı nispetle anlayacaktır. Her insan bir başka insana muhtaçtır, her şeyi biliyorum demek, Allaha mahsustur. Bizler Kur’anın özünü anlayıp kavradıktan sonra, onun temel esaslarını öğrendikten sonra, birbirimizden faydalanmalıyız. Okullarda beşerin yazdığı onca karmaşık kitapları anlaşılıyor da, mühendisler, doktorlar, bilim adamları oluyorsak, Rabbin gönderdiği kitap için anlaşılması zor, herkes anlayamaz diyenlerin, sakladıkları bir şeyler var demektir. Beşerin kitaplarını bizler anlıyorsak, Rahman bizlere rehber olsun diye gönderdiği kitabın anlaşılması için, yine bir beşere ihtiyacımızın olduğunu söylemek, Rabbim e yapılacak en büyük saygısızlıktır bunu da unutmayalım. Bunları söyleyenlerin tıpkı Rabbin verdiği örnekte olduğu gibi, bizleri Kur’an dan uzaklaştırmaya çalıştığını, onun ile ilişiğimizi kesmek istediklerini unutmayalım. Rehber Allah katından geliyorsa, ona anlaşılması zor, orada her şey yoktur demek, Rabbim e yapılacak en büyük saygısızlıktır. Bakın Allah Kur’an konusunda ne diyor? Nisa 82. ; Kuran'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Nahl 89:… Ayrıca bu Kitabı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik. Furkan 1: Furkan’ı âlemlere bir uyarıcı olsun diye, kuluna indiren (Allah) ne yücedir. İsra 89: Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler. Casiye 20: Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o. Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. Nisa Suresi 105. Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma. Yukarıdaki ayetler Yüce Rabbin sözleridir. Acaba bu sözler, bizlere söylenen; Kur’an da her şey yoktur o özet bilgidir, Onu herkes anlayamaz sözlerini destekliyor mu? Allah Kur’anı iyice okuyup düşünmüyorlar mı diyor, demek ki okuyup düşündüğümüzde anlaşılacak ki böyle söylüyor, dikkat edin hiç ayrım yapmadan. Bu kitapta her şeyden nice örnekler verdim, sizlere bir müjde ve uyarıcı olsun diye gönderdim diyor. Kur’anı okuyanın kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur, gereken bilgiyi alana bir kılavuz rehberdir diyor. Rabbinizden size gönderilene uyun, sakın velilerin ardına düşmeyin diyor. Daha sonrada peygamberimize bakın ne diyor? . Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Demek ki hüküm yalnız Allahın dır, ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı odur. Yani Kur’anın dışında hiçbir hüküm verecek yoktur. Çünkü Rabbim sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim demiyor muydu? Peki, bizler tüm bu sözleri ayetleri tebliğ aldığımızı ve iman ettiğimizi söylediğimiz halde, ne diyoruz? Hala bunca delili görmezden gelip, Kur’anı herkes anlayamaz, Kur’an da her şey yoktur, onu veli insanlar anlar demiyor muyuz? Sizlere tekrar mahşer günü, Kur’an ehli yani Kur’an a iman ettiğini zanneden, insanların feryadını hatırlatmak istiyorum. (Furkan 28: Eyvah! Keşke falancayı dost edinmeseydin.) Bu duruma düşmek, hesap günü şaşkın ve üzgün kalmak istemeyen, yaptıkları onca çalışmanın, hazırlığının boşa gitmesini istemeyen, Rabbin uyarılarını şimdiden dikkate alır ve gereken dersleri çıkartır. Dilerim Rabbimden tüm bu örneklerinden ders alan, din ve iman adına yalnız dayanılacak, güvenilecek, yardım istenecek veli olarak Rabbim i kabul eden kulları arasına, bizleri de alması dileklerimle. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK |
30.10.2011, 16:06 | #5 | |
Usta Yiğido
Siyahnur Şuan
Son Aktivite: 15.09.2013 01:22
Üyelik Tarihi: 09.09.2008
Mesajlar: 1.846
Tecrübe Puanı: 776
|
Cevap: Furkan suresi 30. ayetten alınacak büyük dersler.
Alıntı:
"Kuran-i kerim bize yeter " deyip, Peygamber efendimizin sünnetini ekarte etmeye, reddetmeye calisan akimdan... cok dikkat etmeli !
__________________
-Bedeli ne olursa olsun müslümanca yasamanin haysiyetine talibiz.- Ismet Özel |
|
30.10.2011, 17:17 | #6 |
Tecrübeli Yiğido
halukgta Şuan
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35
Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 507
|
Yunus suresi 106. ayet ve Rabbin uyarısı.
Değerli din kardeşlerim. Bugün sizlere Kur’an dan Yunus suresi 106. ayette, Rabbin bizleri uyardığı ayeti hatırlatıp, üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Önce ayeti yazalım. Yunus 106: Sana ne bir yarar, ne de bir zarar verebilecek durumda olmayan varlıkları, Allah'la beraber anıp, onlara yalvarıp yakarma: çünkü eğer böyle yaparsan, muhakkak ki zalimlerden olursun! Allah bu ayetiyle çok açık bir şeyler anlatmak istiyor bizlere, peki bu ne olabilir? Allah benim yarattığım varlılardan yardım isteme, yardımı yalnız benden iste diyor bizlere. Çünkü onların sizlere ne faydası dokunur, nede zarar verecek güçleri vardır. Gerçekten Kur’anı anlayarak, düşünerek okuyan bir insan, yaptığımız onca büyük yanlışların hemen farkına varacaktır. Allah her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız der bizlere. İşte bu konu ile ilgili elçisinin görevini, yetkisini anlatacak açıklamayı, bakın nasıl yapıyor ayetlerinde. Sizce çok açık değil mi? Araf 188: De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahye dilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim. Ankebut 18: "Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir. Ankebut 50: Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu. Neml 92: "Ve Kur'an'ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım. Allah bu ayetlere benzer, o kadar güzel örnekler veriyor ki bizlere, aklını zerre kadar kullanan, bütün gerçekleri apaçık görecektir. Yine bu konuların çok daha iyi anlaşılması için verdiği örnek, çok düşündürücüdür. Lütfen bu ayeti, bizlere öğretilen onca rivayetlerle karşılaştırınız, daha sonra sanırım yaptığımız yanlışlar anlaşılacaktır. Muhammet 19: Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mümin erkekler ve mümin kadınlar için mağfiret (af) dile. Allah sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de. Allah bu ayetiyle de açıklık getiriyor konuya. Allahtan başka yardım istenecek kimse yoktur diyor ve elçisinden örnek verip, kendi günahların ve iman eden diğer insanların günahları içinde dua etmesini söylüyor. Elbette Allah elçisinin günahlarını, ona verdiği görev ve başarılarından ötürü bağışlayacağını da müjdeliyor kendisine. Önemli olan bizlerin günahlarıdır, bizler eğer yanlışlarımıza devam ederde, yanlış kişilerden yardım istemeye çalışırsak, sanırım hesap günü halimizin ne olacağını tahmin etmek, çok zor olmasa gerek. Bakın onu bile söylüyor Rabbim. Zümer 60: Allah'a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok. Allah bu sözleriyle neyi kast ediyor olabilir? Elbette Rabbim sizlere, rehber olsun diye gönderdim dediği, sorumluluğunuz Kur’an dan dır dediği kitapta, hiç bahsedilmediği halde, birilerinin bunlarda Allah katındandır dedikleri sözlere, iman edenlere sesleniyor. Allah bu kitaptan hesaba çekileceksiniz dediği halde, acaba Kur’anın dışından da hükümlerden daha sonra hesap sorar mı? Bunu eğer düşünürsek ve söylersek, o kadar yanlış bir şey yapmış oluyoruz ki, doğrusu bunu söylemeye dilim varmıyor. Sizlere bazı ayetler hatırlattım. Buna benzer yüzlerce ayet var, lütfen onları da okuyunuz. Tüm bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, Allahtan başka yardım isteyecek, şefaat dileyecek hiç kimsenin olmadığı çok açıktır. İsterseniz bizlere öğretilen bilgilerimizi hatırlayalım. Bizlere din ulemalarının, şeyh ve tarikat liderlerinin şefaatçi olduğunu söyleyip, hesap günü bizler adına şefaatçi olacaklarını anlatanların, acaba KUR’AN dan hiç mi haberleri yok. Yoksa bu ayetlerin üzerlerini örtüp, toplumdan gizleyerek, kendi çıkarlarına mı hizmet ediyorlar? Ne dersiniz, bu sorunun cevabını da her beşer kendisi bulmalıdır. Çünkü herkes kendisinden sorumludur, kendi imtihanını kendisi verecektir. Eğer beşerden medet umup, ondan yardım isteyerek şefaatçi ediniyorsak, bakın Rabbim Yunus suresi 106. ayetin en sonunda bunları yapanlara ne diyor. (çünkü eğer böyle yaparsan muhakkak ki zalimlerden olursun!) Zalimlerden olmayı istemiyorsak, yalnız Rahmandan yardım dileyelim. Dilerim Rabbimden, Kur’anı rehber alan, onun hükümlerini hayatına geçirmek için çaba gösteren, hesap günüde yüzleri ak olan kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar halukgta'e Teşekkür Ediyor... |
30.10.2011, 17:38 | #7 |
Tecrübeli Yiğido
halukgta Şuan
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35
Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 507
|
Akıllı bir Müslümanın tavrı nasıl olmalıdır?
Bizler günümüzde iman adına öyle yanlışlar yapıyoruz ki, yaptığımız hataların farkında bile değiliz. Yaptığımız yanlışın başında dinimizi yaşarken Kur’an ve akıl ölçüsünü zerre kadar kullanmadan, başkalarının verdiği bilgiler ve düşünceler doğrultusunda iman ediyoruz. İşte bu yanlışımız bizleri yavaş yavaş, şeytanın kucağına yaklaştırmaktadır.
Sizlere günümüz de yaptığımız yanlışlara, dinimizi yaşamak adına yaptığımız hatalarımıza bir örnek vermek istiyorum. Bir kardeşimiz okuduğu bir yazıma yazdığı bir cevabından alıntı yaparak, onun İslam a bakış açısını, yol ve yöntemlerini, İslam ı nasıl anladığını ve hayatına geçirmeye çalıştığını, kendisine verdiğim cevabı naklederek, sizlere sunmak istiyorum. Yorum sizlerin. Önce arkadaşımızın cevabından, çok önemsediğim sözlerini yazalım. Bundan sonraki söylediklerim, cevap verdiğim arkadaşımıza hitaben olacaktır. (Hadis ulemasının ittifak ettiği hadisleri kabul etmek, aklın gereğidir. Mezheplerin de ittifak ettiği konular bence bağlayıcıdır. Mesela recim konusu, dört mezhebin ittifakıyla vardır. Dört dev âlim görüş birliği etmiş.) Sözlerinizin son kısmından başlayalım. Recm, yani fuhuş yapanı taşlayarak öldürme konusu, kesinlikle Hanefi mezhebinin onay verdiği bir inanç değildir, araya sokulan yanlış düşüncelerdir, bazı tarikat ve cemaat mensuplarının inançlarıdır, söylemleridir. Diyanet İşleri Başkanlığına isterseniz sorun, bu inanca Kur’an ın onay vermediğini söyleyecektir. Tam tersine Kur’an, fuhuş yapan erkek ya da kadın ayrım yapmadan, ikisinin de, herkesin gözleri önünde kırbaçlanması cezasını getirmiştir. Eğer recm cezasına inanırsak, Kur’an da ki bu konuda verilen, Rabbin emirlerine, ayetlerinin tersine hareket etmiş olduğumuz gibi, bahse konu ayetleri de inkâr etmiş oluruz. Bunu da sakın unutmayalım. Kur’an insanın öldürülme konusunu çok özel konumlarda izin verir. Örneğin size öldürmek, yok etmek için saldıran din düşmanlarının karşısında, onlara sakın acımayın öldürün der. Fakat dikkat edin siz saldırın demiyor, onlar size saldırdığında, kendinizi savunmak adına onlara gereken cezayı verin der bizlere. Yoksa size savaş açmamışlarsa, barış istiyorlarsa barışlarına cevap verin der. Yine çok önemli bir yerde ölüme izin verir, ama bunu söyledikten sonra yaptığı açıklamada çok önemlidir. Örneğin haksız yere insan öldürenin de cezası kısas yoluyla ölümdür. Fakat Allah kim onun canını bağışlarsa, ona kat kat sevap yazacağını söyler. Tabi burada canının bağışlanması onu hapisten kurtarır anlamında düşünmemek gerekir. Buradan da anlaşılıyor ki, ölüm o kadar kolay bir karar değildir. Hele canice taşlayarak öldürmek, asla Allahın emri hiç değildir. Örneğin kölelerden bahsederken Kur’an ın tüm hükümlerini içine alan birçok özel ve düşündürücü bir hüküm verir. Kölelerin işleyeceği suçun cezası, hür insana verilen cezanın yarısı kadar verilir der. Dikkat edin bu genel bir hükümdür. Diyelim köle bir fuhuş yaptı, hür insanın fuhuşta cezası recm olsa idi, köle için bunun yarısı nasıl verilecekti? Bakın iyice düşündüğümüzde nasıl her şey ortaya çıkıyor şükürler olsun. Fuhuş konusuna gelince. Recm yani taşlanarak öldürme, Kur’an ın insani ölçülerine, bizlere verdiği adalet anlayışına, şefkatle Rabbin yaklaşımına asla uymaz. Peki, recm olayı geçmiş tarihten nereden geliyor olabilir? İşte burası çok önemli. Yahudiler ne yazık ki içimize dinlerini öyle bir sokmuşlar ki, tıpkı bugün Dünyanın başına bela oldukları gibi, dinimizin de başına yüzlerce yıldır, baş belası olmuşlardır. Ama bunun farkında bile değiliz. Bakın günümüzdeki Tevrat ne diyor. Yasanın tekrarı 22: 21 -Kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. Babasının evindeyken fuhuş yapmakla İsrail'de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız. Dinlerine çok bağlı Yahudilerin, siz bu Tevrat’taki hükmünü uyguladıklarını, duydunuz yahut gördünüz mü? Uygulamazlar çünkü doğruluğuna inanmıyorlar ki. Peki, İslam âlemi içinde bir kesim toplum, nasıl inanıyor Kur’an da asla böyle bir hüküm olmadığı halde? Bunun açıklamasını ne yazık ki akılla ve mantıkla yapmak pek mümkün değil. Eğer rehber Kur’an olurda, onun çizdiği yoldan asla sapmaz isek, bu tür yollara meyletmemizde mümkün olmayacaktır. Şimdide bir an düşünelim. İslam âleminin bir bölümünde recm cezasına inanan ve uygulayanları hatırlayalım. Acaba kadından başka fuhuş suçundan bir erkeğin recm edildiğini, taşlanarak öldürüldüğünü gördünüz ya da duydunuz mu? Doğrusu ben görmedim, duymadım. Yakın zamanlarda bazı ülkelerde bir kadının recm cezasına çarptırıldığı söyleniyor. Fakat onunla fuhuş yapan erkekten hiç haber yok. Bu kadın kendi başına yapmadı ya bu fuhuş u? Peki erkek nerede? İşte Kur’an ile iman etmeyenlerin, varacağı adaletsiz sonuç. Şimdide bana verdiğiniz cevabın diğer kısmına bakalım ne yazmışsınız? Hadis ulemasının ittifak ettiği hadisleri kabul etmek, aklın gereğidir. Mezheplerin de ittifak ettiği konular bence bağlayıcıdır. Hadis ulemasının kabul ettiği hadislerin kabul edilmesi, aklın ve mantığın gereği dersek, ucu açık dibi görünmeyen bir kuyuya atlamış oluruz. Hiçbir insan, hiçbir beşer hatasız olamaz. Nakil yoluyla, rivayetler kanalıyla yüzlerce yıl öncesinden gelen bilgilerin hepsinin doğru olacağını kabul etmek, önce akla ve mantığa, daha sonrada Kur’an ın tüm ayetlerine aykırıdır. Hatırlayınız peygamberimizin veda hutbesi yaklaşık yüz bin kişinin huzurunda yapıldığı söylenir. Bu kadar kalabalıkta yapılan konuşmanın sözleri dahi günümüze, yedi değişik şekilde gelmiştir. Ya iki kişinin duyduğu sözler nasıl intikal etmiş olabilir günümüze, onu düşünmek bile istemiyorum. Bu konuda karar ve yorum kişinin kendisine kalmıştır. Her insan kendisinden sorumludur. Elbette geçmişten gelen çok doğru bilgiler vardır, bunlardan günümüzde yararlanıyoruz çok da doğru yapıyoruz. Ama tüm bilgilerin gerçekten bahsedilen âlim kişilere ait olduğunu, onların sözleri olduğunu bilemeyiz. Bunlara fitne ve fesat sokanların ilavelerinin olması da çok doğaldır. Bunu da Yahudiler çok güzel başarmışlardır. Ayrıca bizler İslam ı geçmişte yaşamış zaman dilimi içinde, onların gelenekleri ve yaşam şekilleri ile hayatlarına geçirdiği şekliyle anlamaya çalışırsak, yanılgıya düşeriz. O devirde birisi uçaktan, uzaya gitmekten, televizyondan bahsetseydi, sanırım onu asarlardı. Kur’anı yaşadığın çağın gereklerine göre anlamak, bizleri doğruya götürecektir, elbette geçmişten faydalanıp dersler alarak. İmamı Azam büyük bir âlimdir, onun felsefi düşüncelerini eğer anlayabilirsek, sanırım her şeyi çözeriz. Bakın birkaç sözünü hatırlatmak istiyorum. Çünkü onun bu sözleri her nedense hiç konuşulmaz. (Talebesi Züfer'den nakledilen şu rivayet de onun sabit fikirli olmadığını ortaya koyması ve istişareye verdiği önem bakımından dikkat çekicidir. Züfer şöyle der: "Ebu Hanife'nin derslerine devam ederdik, Ebu Yusuf ve Muhammed ibnu Hasan da bizimle birlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu Hanife, Ebu Yusuf'a hitaben: "Ey Yakup vay haline! Benden her işittiğini yazma. Ben bugün böyle düşünüyorum. Yarın onu bırakabilirim. Yarınki görüşümü ertesi gün terk edebilirim" dedi." (İbnu Muin, Tarih, II. Cilt, sh. 607; Bağdadi, Tarih, XIII. Cilt, sh. 402) (Yine onun: "Bu bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. Kim bizim sözümüzden daha doğru bir söz getirirse, o hakikate bizimkinden daha yakındır" dediği; "Senin bu verdiğin fetvalar doğruluğunda hiç şüphe olmayan hakikatler midir?" diye sorulunca da: "Bilmiyorum belki de yanlışlığında hiç şüphe olmayan yanlıştır" şeklinde karşılık verdiği nakledilmektedir. (Bağdadi, Tarih, XIII: Cilt, sh. 352) (Onun talebelerine verdiği öğütlerde, ilimde hür düşünce ve araştırmanın yollarının tutulması, cahil ve mutaassıplardan uzak durulması gibi önemli kayıtlar vardır: "Halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş. İnsanlığında kusur etme, kimseyi küçük görme. Bir meselede görüşünü sorana bilinen görüşü tekrarla ve sonra o meselede şu veya bu şekilde başka görüşler de bulunduğunu zikret.) Bizler İmamı Azam ı hiç tanımıyoruz. Onun adına başkaları tarafından dine sokulan, Yahudi fitneleri ile belki de daha çok onu yanlış tanıyoruz. Onun içindir ki çok dikkatli olmalıyız. Yine şu cümlenize de cevap vermek isterim. (Mezheplerin de ittifak ettiği konular bence bağlayıcıdır.) Bizleri bağlayan yalnız ve yalnız Rabbin KİTABI KUR’ANDIR. Bunu asla unutmayalım. Çünkü peygamberimizi de bağlayan yalnız KUR'AN DI. Neden biliyor musunuz? Bakın Rabbim eğer aşağıdaki ayetleri bizlere indirmiş ise, acaba HÂŞÂ sözünden cayıp, Kur’an da olmayan bir hükümden hesap sorar mı? Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız. Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahye dilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim. Ahzap 2: Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır. Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. Değerli kardeşim, Yüce Rabbim elçisine bunları kullarıma söyle dedikten sonra, Kur’an dışından acaba sizin söylediğiniz gibi başka bilgilerden, hükümlerden de sorumlu tutar mı? Başka bilgiler bizler için Kur’an gibi BAĞLAYICI OLUR MU? Eğer bunu yaparsak, Kur'an ile beşer sözünü aynı kefeye koymuş oluruz ki, BU ŞİRKTİR. Tüm bu söylediklerimi lütfen nefsinizde değerlendiriniz, ama Rabbin sözlerini de hiç unutmadan. Akıllı Müslüman her doğru bilginin peşinden koşandır. Akıllı Müslüman doğruyu eğriden ayırandır. Akıllı Müslüman aldanmaz, çünkü elinde aldanmamak için kontrol edecek, mihenk taşı FURKAN vardır. Gerçek Müslüman doğru ve güzel bilginin içine hurafe ve yanlış bilgiyi almamak için çaba gösteren insandır. Daha açıkçası GERÇEK MÜSLÜMAN, AKLINI KUR’AN İLE BİRLEŞTİREN İNSANDIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK |
30.10.2011, 17:55 | #8 |
Tecrübeli Yiğido
halukgta Şuan
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35
Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 507
|
Cevap: Furkan suresi 30. ayetten alınacak büyük dersler.
Peygamberimizi hiç kimse ekarde edemez, saf dışı bırakamaz, kimsenin buna gücü yetmez. Çünkü O bizlerin Başöğretmenidir. O bizler için örnektir. Peygamberimizin hadislerinden elbette faydalanmalıyız, yalnız hadislerin gerçekten onun sözü olup olmadığını anlamak için, bu sözleri Kur'an süzgecinden mutlaka geçirmeliyiz. Çünkü bakın peygamberimiz bizleri bu konuda nasıl uyarmıştır.
(Benden sonra, benim adıma söylenecek çok söz duyacaksınız, Bu sözleri KURAN İLE KARŞILAŞTIRINIZ ki, benim sözüm olup olmadığı hakkında delalete düşmeyesiniz. Her kim ki, ben söylemediğim halde bu sözü peygamber söyledi dese BUYURSUN KENDİNİ CEHENNEMDEKİ YERİNE HAZIRLASIN.) Peygamberimizin gerçek ümmeti olmak isteyen, onun adına söylenen sözleri, hadisleri Kur'an süzgecinden geçirmelidir. Allah elçisine verdiği görevde, sana indirdiğimle onlara hükmet emrini vermiş ve bakın tek bir kelime dahi ilave edemeyeceğini nasıl bir uyarıyla elçisine bildirmiştir. Hakka 44; Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, 45 Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46 Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Allah çok açık ve net, kendi hükmüne hiç kimseyi ortak etmeyeceğini Kur'anda birçok kez bizlere bildirdikten sonra, elçisininde yalnız ve yalnız Kur'an ile hükmedeceğini, ona hiç birşey ilave edemeyeceğini bildiriyor. Eğer ilave etmeye kalksaydı, onun canını alırdık diyor. Sizce herşey çok açık değilmi? Allah elçisine verdiği görev ve yetkisinin tanımını birçok ayetinde tekrar etmiş ve net bir şekilde açıklamıştır. Buna bizlerin ilaveler yapması, peygamberimizi Allah ın vermediği yetkilerle donatmamız, bizlerin Rabbin doğru yolundan sapmamıza neden olacaktır. Allah Gaşiya 21. ayetinde bakın ne kadar açık ve net elçisinin görev ve yetki tanımını yapıyor. Bizlere düşen Rabbin ayetlerine ilaveler yapmak değil, onları anlamaya çalışmak olmalıdır. Gaşiye 21: Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Hepimiz bir imtihandan geçiyoruz. Kim neye isterse inanmakta özgürdür. Bir Müslümana düşen din kardeşini yalnız ve yalnız Kur'an ile uyarmaktır. Saygılarımla Halukgta |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı halukgta'e Teşekkür Ediyor... |
31.10.2011, 10:34 | #10 |
Tecrübeli Yiğido
halukgta Şuan
Son Aktivite: 09.08.2016 13:35
Üyelik Tarihi: 13.10.2011
Mesajlar: 304
Tecrübe Puanı: 507
|
Enfal 61...67. ayetlerde Allah bizlere nasıl dersler veriyor?
Bugün Kur’an dan anlamaya, üzerinde düşünmeye çalışacağımız ayetler, Enfal 65–66 ve 67. ayetler olacaktır. Üzerinde durup, sizleri düşünmeye davet etmek istediğim, bu ayetlerde geçen iki soru olacak.
Birincisi Allah 65. ayette iman edenlere güç ve kuvvet verip moral verirken, sizler düşmanın on katına bedelsiniz diye moral veriyor. Fakat daha sonra 66. ayette ise, şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi, dedikten sonra verdiği örnek ise, sizden biriniz düşmandan iki kişiye bedelsiniz şeklinde verdiği örnektir. Burada yükünüzü hafifletti sözüyle, acaba ne demek istiyor olabilir Rabbim? Ayrıca yükün hafifletilmesi ile bir önceki ayeti karşılaştırdığımızda, daha önce daha fazla güç ve yardım etmesine rağmen, daha sonra onu azaltmasının nasıl bir bağlantısı olabilir? Sanırım burası çok önemli. 67. ayette ise Allah, Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz, sözüyle acaba neyi kast ediyor olabilir? Birilerinin söylediği gibi, Allah burada esir alma öldür mü diyor, yoksa esirleri bedel karşılığı serbest bırak mı demek istiyor. Yoksa başka bir şeyden mi bahsediyor? Gelin Rabbimin izniyle, Kur’anı bir bütün olarak düşünerek, tüm bu ayetlerle Rahman bizlere ne anlatmak istiyor, onu anlamaya çalışalım. Önce şunu belirtmek isterim, yazdıklarım benim Kur’an dan anladıklarımdır. Sizlerde ayetler üzerinde düşünüp, değerlendirme yapmalısınız. Önce Enfal suresi 61. ayetten itibaren hepsini yazalım ki, üzerinde daha iyi düşünebilelim. Enfal 61: Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O işitendir, bilendir. 62-Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kâfidir. O, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir. 63-Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir. 64-Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter. 65-Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. 66-Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. 67-Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir. Konuyu anlayabilmek için 61. Ayetten itibaren baktığımızda, peygamberimize ve iman edenlere saldırılmadığı takdirde, kendisinin de saldırmaması emrini Allah veriyor ve barış yaparlarsa sende yap diyor. Demek ki İslam ı, dini yaymada barışçı bir çözüm amaç edinilmiş, bu çok açık anlaşılıyor. Sana hile yapmak isteyebilirler, ama korkma ben inananların yardımına koşarım diyor ve moral veriyor elçisine. İnananların kalplerini birleştireceğini, bir güç oluşturacağını da söylüyor. 64. ayette de yine sen merak etme, senin az sayıda olman seni üzmesin, size Allah yeter o yardımcı olur diyor. İşte tam buradan sonra işler farklılaşıyor ve üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, Rahman bizleri sınıyor. Allah iman edenleri savaşa teşvik ediyor, karşı taarruza geçmeleri için değil, iman edenlerin kendilerini savunmak adına, savaşa davet ediliyor. Birçok savaşı kazanmalarını sağlıyor, onların sayıca az olmalarına rağmen, Allahın yardımı sayesinde galip gelmelerini sağlıyor. Bu yardım ne yazık ki, iman edenlerin içinde bir zafiyet oluşturuyor. Artık nasıl olsa Allah bize yardım ediyor, çok fazla düşünmemize ve çaba göstermemize gerek yok demeye başlıyorlar ve işi gevşek bırakıyorlar. Enfal 65. ayette yine iman edenleri teşvik ve savaşa davet adına moral verirken şöyle söylüyor; Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Yani siz düşmanın onda biri olsanız bile, siz galip geleceksiniz diye moral veriyor. Bakın bu iki ayetten, aslında alınacak çok dersler var. Kimisi bu ayeti örnek verip, bakın Allah bu ayetten sonra gönderdiği diğer ayetle bunu nesh etmiştir, hükmünü kaldırmıştır deme cehaletini gösterebilmişlerdir. Bunu söylediğimizde, Rabbim geleceği hâşâ göremedi de, daha sonra ayetini mi değiştirdi, işte bunun farkında bile değiller, bu hataları o kadar yapıyoruz ki, böylece yüzlerce ayetin üstünü örtmüş, ayetlerin verdiği hikmetten de mahrum kalmış oluyoruz. Hâlbuki bu kıssadan çok büyük hisse çıkarmalıyız. Bu moralle savaşa hazırlanan iman edenler, daha öncede düşmanın saldırılarından, Allahın yardımıyla, hiç ümit etmedikleri bir durumdan, Rabbin yardımıyla kurtulmaları, savaşı kazanmaları ve bu ayetinde gelişi neticesinde, iyice gaflete düşen, gevşeyen savaş hazırlıklarında, nasıl olsa Allah yanımızda düşüncesiyle, gerekli önlemleri gereği gibi almayan bir ortam oluşuyor. Elbette Rabbim bu yanlış düşünceleriyle, gerekenleri yapmayan, azim ve inancı ile savaşa hazırlanmayanlara bir ders vererek, savaşı kaybetmelerine göz yumuyor, yardım etmiyor. Çünkü Allah çalışanın, çaba gösterenin yanındadır. Ben inandım iman ettim demekle değil, bu yolda azimle Allah için çalışmakla ancak Allahın yardımını sağlayabiliriz. Enfal 66. ayetten de anlaşılıyor ki, bu gevşemenin sonunda büyük bir sorunla karşılaşıldığı anlaşılıyor. Bize ulaşan bilgilerden şunu da biliyoruz ki, bu ayet daha sonra savaşı kaybetmeleri sonucunda iniyor ve bakın ne diyor Allah? (Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye galip gelir.) Sizde zayıflık olduğunu bildi diyor Rabbim, yani bana güvenip yapmanız gereken hazırlıklarda gevşeklik yaptınız, zafiyet gösterdiniz. Artık size verdiğim desteğin bir kısmını çekiyorum, size verdiğim bu desteğimi, size verdiğim güveni sarstınız, gerekenleri yapmadınız, çünkü desteğimin sorumluluğunu yerine getiremediniz diyor. İşte burasına dikkat edelim lütfen, bakın Allah ne diyor? Yükünüzü hafifletti. Peki, bu yük ne olabilir? Gelin bunu bir örnekle anlamaya çalışalım. Siz bir işverensiniz, emrinize bir müdür aldınız ve ona o kadar güvendiniz ve öyle yetkilerle donattınız ki, adeta sizin yetkilerinize sahip oldu. Fakat bu kişi öyle büyük bir hata yaptı ki, araştırmadan, soruşturmadan, dikkatsizce birazda büyüklük taslarcasına, bir çalışanın yaptığını söyledikleri bir yanlış işten dolayı, işine son verdi. İşveren olarak bunu siz duydunuz ve araştırdınız, birde baktınız ki kendisine çok güvendiğiniz müdürünüz, araştırmadan, dikkatsizce haksız yere, işçinin işine son vermiş. İşte bu durumda müdürünüzü yanınıza çağırıp şöyle söylediniz kendisine; Size çok güvenmiştim, tüm yetkilerimi sana vermiştim, seni desteklemiştim. Fakat ne yazık ki, bu yetki bu yük sana ağır geldiği anlaşılıyor. Onun için senin yükünü hafiflettim ve senin yetkilerini sınırlandırdım dediniz. İşte Rabbimde aynen böyle söylüyor. Size düşmanlarınızla savaşınızda yardımcı olacağım diye söz vermiştim. Birçok kez yardımcıda oldum. Fakat siz zayıflık gösterdiniz ve size verdiğim büyük desteğe layık olmadığınızı bana kanıtladınız, gereken azmi göstermediniz gevşediniz. Benim elçime gereken yardımı, özveriyi sağlamadınız. Onun için size verdiğim desteği azaltıyorum diyor. Allah ne kadar destek verirse, onun karşılığını da ister. Bizlerde yaşamımızda mesleğimiz ile ilgili ne kadar yetki ve sorumluluk almış isek, o kadar işimiz daha zor demektir. Çünkü yetki, sorumluluk ve destek alanın yükü de o kadar ağırdır, ondan beklenenler de o kadar fazladır. Burada yükünüzü hafiflettim derken, anlatılmak istenen sanırım anlaşılmıştır. Verilen örnekte, işveren müdürünün üzerine yüklediği sorumluluğu hafifletmemiş olsaydı, yine buna benzer hatalar yapacak ve bu sefer patronu onun işine son verecekti, bu daha kötü bir sonucun doğmasına neden olacaktı. Buradan da şunu çıkartabiliriz. Allah verdiği güçlü desteğin karşılığını bizlerden bekler ve ister. Bunu başaramadığımız zaman da, büyük sorumluluk altına gireriz. Böyle bir durumla karşılaşmamamız içinde, verdiği desteği hafifletip Rahmana karşı sorumluluğumuzu azaltmıştır. Bu ayetten çok ama çok dersler çıkarmalıyız. Dikkat edin ayetin sonunda Rabbim, Allah sabredenlerle beraberdir diyerek sabırla, azimle gevşemeden savaşmalarını söylüyor. Enfal suresi 67. ayet o kadar güzel anlamlı bir ayet ki, sanırım içinde fitne ve fesat olanlar, bu sözlerden nefislerinin istediği anlamı çıkaracaklardır. Ayetin başındaki cümleyi önce tekrar yazalım. (Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz.) Bakın Rabbim elçisine nasıl bir görev yapmasını istediğini, ne şekilde İslam dinini ve Kur’anı tebliğ etmesinin en doğru olduğu şeklini söylüyor ve ne diyor? Yeryüzünde sana verdiğim görevi tüm topluma tebliğ edip, onlara güzelce anlatıp iman etmelerini sağla, bu çabayı gösterip tebliğ görevini yaparken, görev verdiğim hiçbir peygambere insanlara zorla değil, güzellikle bunu anlatmak yaraşır. Hiçbir peygambere insanları esir tutarak, zorlayarak bu dini anlatmak yaraşmaz, yakışmaz diyor. Bakın ayetin devamında bunu zaten açıklıyor anlamak isteyene. ( Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.) Sizler yaşarken Dünya hayatını daha çok düşünüyor ve öyle yaşıyorsunuz. Hâlbuki bu hayatı yaşarken güzelliklerle, hayırla yaşayarak, Ahi ret içinde yaşayın diyor. Allah yaptığımız her şeyi, güzellik ve akılla yapmamızı ister bizden. Hiçbir zaman zorla, savaşla, kılıçla dinin yayılmasına izin vermez. Peygamberimizin yaptığı tüm savaşlar, bizzat kendisinin iman etmeyenlere açtığı savaşlar değildir, tam tersine peygamberimize açılan savaşlar sonucunda olmuştur. Yani peygamberimizin savaşları savunma amaçlıdır, saldırı asla değildir. Bu ayetlerden bizler, eğer kıssadan hisse aldıysak ne mutlu bizlere. Allahın rehberi bizler için bir güneştir. İçinde fitne ve fesat olmayan, bu güneşin aydınlığından istifade edecektir. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar halukgta'e Teşekkür Ediyor... |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Dua yağmurumuza katılırmısınız.? | Abdurrahman 58 | Serbest Kürsü | 1733 | 29.12.2012 01:00 |
bilgisayarla iLqili 100 konu.. | selocan58 | Bilgisayar ve İnternet Dünyası | 3 | 04.07.2009 16:32 |
'Türkiye yeni bir Brezilya olabilir' | EyüphanAydın | Milli Takım | 0 | 15.12.2008 22:16 |
Pc Teknik Donanım Pratik Bilgiler | WåñTêd_øØ7 | Arşiv | 1 | 19.02.2008 10:42 |