|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Serbest Kürsü Serbest Konular |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
21.03.2016, 16:14 | #1 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 602
|
Bilim Tarihi-3
Modern Bilimin Kökleri
Bunan önceki iki derlemede Antik Yunanistan’da İ.Ö. 600 yıllarında doğan ve mitsel düşünceyi reddeden ve “ bugün “bilimsel düşünce” olarak bilinen yeni bir düşünce/düşünme tarzı ortaya çıktığını, o zamana kadar insanların tüm sorunlarına sihir, büyü, fal, vb gibi çeşitli inanışlar yanıt getirildiğini vurgulamıştım. Yani yaşam kuşaktan kuşağa aktarılan mitsel hikayelerle açıklanıyordu; bu hikayelere “mit” denilmiştir. Yine aynı makalelerde, Eski Yunan kültüründe- İ.Ö. 6. yüzyıldan itibaren- mitsel düşünceden aklı rehber edinen yeni bir düşünüş şekli doğmaya başladığını, oysa, dönemin her toplumunda olduğu gibi, Yunan kültürünün temelini de mitler oluşturduğundan söz etmiştim. Çünkü, mitler doğa güçlerini ve doğaüstü yaratıkları vurgulayan hayal ürünü öyküler olmakla birlikte, evrenin ve insanın yaratılışı, dahası, doğa güçlerinin birer dev olarak türettiği tanrılar hakkında ana sorulara cevaplar da vermeleri nedeniyle ve böylece evrenin bilinmezliği karşısında iç huzur sağladıkları için herkes mitlere inanıyordu. Bilimsel düşüncenin başlangıcı Eski Yunan Uygarlığı’nın “doğa filozofları” olarak bilinen düşünüleri olsa da, modern bilimin başlangıç noktası olarak GalileoGalilei(1564–1642)’nun çalışmaları alınır. Bu, aynı zamanda Rönesans döneminin sonu, Aydınlanma Dönemi’nin de başlangıcıdır. Rönesans (Antik Yunan uygarlığının yeniden doğuşu) 1200’lü yılların ortalarına doğru Roger Bacon( 1214-1294) ile başlar, 1450’lerde Galileo Galilei ile sona erer. Galileo modern bilimin başlangıç noktasıdır. Onu Rene Descartes (1596-1650) ve Isaac Newton(1642 –1727) izler. Sonuçta, bugünkü modern bilim 17. yüzyılda kurumsallaşır. Bu yüzden, çağcıl bilim Rönesans sonlarının tarihsel başkaldırısından hiç ayrılmamıştır; daha çok Hıristiyan karşıtı ilkel bir inanca dayalı, rasyonalist bir hareket olarak sürmüştür. Bununla birlikte, bilim tarihine baktığımızda; bilimin yalnızca ussal, bilimsel süreçlerin ürünü olmadığını, bilimsel keşiflerin temelinde us dışı, mantık dışı, bilim dışı öğelerin; fizik ötesi,dinsel, büyüsel, hepsinden önemlisi felsefi ögelerin de bulunduğunu çok açık görürüz. Felsefe, evreni, doğayı; insanı açıklamayı amaçlar. Aslında düşünebilme yetisinde olan her insan, neyi nasıl bilip bilmediğini kendisine sorduğunda felsefe yapmış olur. Ancak, bir bilim olarak felsefe denildiği zaman her şeyden önce ve dünyadaki en basit haliyle, “ konuların düşünce yoluyla dikkate alınmasıdır” Nedir bu konular? Felsefeye bitimli olanın, bitimsiz olanın, Tanrı’nın vb temsilerini sağlayan konulardır. Yani, çeşitli dünya tasvirleri ve felsefenin taslağı olduklarına inanılan bilgelikler, ancak akılcı bir söylemin özgünlüğünü olumlaması koşuluyla felsefenin zeminin hazırlamışlardır. Bu nedenle felsefe, bir günde değil, bir süreçte ortaya çıkmıştır; hiçlikten değil var olanın incelenmesinden doğmuştur. Platon’a göre, felsefe, bilgi aşkı değil, fiilen gerçek olan bilimdir. Bu nedenle bilim adını dolu dolu tek hak eden felsefedir. “Filozof” sözcüğü, “bilgi sever” anlamımdadır. Felsefe alanında yeni ve özgün düşünceler üretebilen, bu alanda, sistem ve gelenek kurabilen insana filozof denir. Felsefe ve filozof sözcükleri İ.Ö. 5. yüz yılda kullanıma girmişlerdir. Felsefeden, filozoftan söz ederken genelde erkek etkinliğinden söz edilmiş olur, çünkü bilim tarihinde çok yakın zamanlara kadar kadın yok gibidir. Bunun başlıca nedeninin “Neolitik Devrim: Barbarlık Aşaması”ndan beri, yani özel mülkiyetin insan düşüncesinde belirmesiyle birlikte, bir mal gibi alınıp satılamaya başlamasının bir sonucu olarak, kadının hem cinsel hem de düşünen biri varlık olarak ezilmiş olduğu ileri sürülmüştür. İnsanlık tarihinde ilk felsefi düşüncenin ve ilk bilimsel buluşların doğduğu ortamlar Anadolu’nun Ege bölgesinde verimli ovaların yakınlarında kurulan “Ephesos (Efes)” (İzmir’in Selçuk ilçesi yakınlarında olan bu görkemli antik kent anlatılamaz; görmek gerekir) ve “Miletos” kenetleridir. İlk filozoflar olan Thales (M.Ö. 624-546), Anaksimandros(M.Ö. 610 –MÖ 546) ve Anaksimenes(MÖ.570-526 ) Ege Bölgesi’nde Miletos kentindendirler. (Miletos, Aydın’ın Söke Ovası’na 7-8 Km uzaklıkta, Didim’e 3 KM uzaklıktadır. Dünyada ilk kez bir mimar tarafından planı çizilen kenttir. Kalıntılarından bile ne kadar görkemli bir kent olduğu çok açık görülüyor). Herakleitos (İ.Ö. 540-480) ise Ephesos kentinde yaşamıştır. Bu filozoflara, ilk kez doğanın özü ve doğadaki değişimleri akıllarını –mantıklarını kullanarak incelemeye-anlamaya çalıştıkları için “doğa filozofları” da denilmiştir. Böylece, bu düşünürler doğaya egemen olma düşüncesinin temellerini attılar ve bu yüzden bilim tarihinde de önemli bir yer aldılar. Thales ile başlayan bu süreçte felsefe ile bilim hep iç içe olmuştur; filozoflar aynı zamanda bilim adamıdırlar ve bu yapı Avrupa’da 17. yüzyıla kadar aynı şekilde devam eder; bilim ile felsefeyi birbirinden ayırmak ve birçok kişiyi özellikle “bilim adamı” olarak betimleyebilmek zordu. “Bilim adamı” sözcüğü 1840’dan önce bilinmiyordu. O yıl içinde İngiliz bilimci William Whewells tarafından ortaya atılmıştır. Felsefe mitolojiden-dinden doğuyor ve bilmenin ne olduğu ile ilgileniyor. Bu nedenle, hiçbir zaman, özellikle de ilk ortaya çıktığı dönemde, yaşamı açıklamaya çalışan mitsel öykülerden(mitolojiden) soyutlanarak değerlendirilemez. Ancak zamanla, içinde yaşadığımız dünyanın (fiziği=varlığı) konu edinen dalından “ontoloji” yani gerçek bilim doğmuştur. İlk öncü Yunan bilgesi Parmenides ( İ.Ö. 540-450), kabul ediliyor. Parmenides, türdeş, kamil, yeterli, küre biçimli bir varlığın olduğunu ve bu varlığın kendini düşüncede ifade ettiğini söylemiştir. Ona göre hiçlik yoktur; hiçlik ne düşünülebilir ne de ifade edilebilir: “varlık vardır, hiçlik yoktur”. Böylece, varlığın evrenselliği ile ilgilenen bilimlerin en yücesi “Ontoloji” ortaya çıkar; varlığın varlık olarak bilimi. Fiziki dünyanın karşıtı “metafizik”tir. Metafizik, fizikten sonra sergilenen ve öğretilen şey olarak tanımlanabilir, ama bu sözcük hiyerarşik anlamda üstün olanı, doğanın ötesinde olanı, maddeden ayrı olanı da tanımlayabilir. Çok kaba bir tanımlamayla, “ Tanrısal varlığın” incelenmesidir. Tanrısal varlık, diğer varlıkların –tersine, nicelik, nitelik, zaman mekan gibi kategorilere bağlı değildir. Doğuma, oluşuma ve ölüme yabancıdır. O, geri kalan her şeyi harekete geçiren en yüce sebep, ilk motordur. Ve bunu iradesiyle yapar, harekete geçirdiği şeye bağlı değildir. Tanrı en yüce düşüncedir ve kendi kendine düşünür, o düşüncenin düşüncesidir. Bu durumda, bilimlerin en yücesi olan felsefe insan için ulaşılamaz ve tanrıya özgü olacaktır. Tanrı’yı mutlaklaştıran bu düşünce biçiminden de “Teoloji: İlahiyat: Tasavvuf Felsefesi” doğmuştur. Çok genel bir hat çizecek olursak, mitolojiden felsefe, felsefeden bilim doğmuştur. Rene Descartes (1596-1650), “Her felsefe bir ağaç gibidir, ağacın kökleri metafizik, gövdesi fizik ve bu gövdeden çıkan dallar da tüm diğer bilimlerdir…”der. Francis Bacon (1561-1626), Descartes gibi bütün bilimleri felsefenin içinde görür, üstelik teolojiyi de felsefenin içine katmıştır. Friedrich Hegel (1770-1831) “Diyalektik”i bir felsefe yöntemi olarak kullanmaya başlamıştır. Ancak, Hegel’in yöntemi idealizm-yani metafizik- kökenli idi. Aslında, modern bilimin doğuşuna ve gelişimine neden olan koşulların ne olduğu bugün de tartışma konusudur: Kimi bilim tarihçileri, bugünkü modern bilimi, kökü ilk uygarlıklara uzanan bir deneyim ve bilgi birikimi olarak algılamaktadır. Kimisi ise, bilimi bazı kültürel koşullarda ortaya çıkan kimi üstün yetenekli seçkinlerin öğrenme ve arayış tutkusunun ürünü saymaktadır. Öte yandan Karl Marx ve izleyicileri, tüm kültürel etkinlikler gibi bilimi de toplumsal sınıfların karşıtlığına bağlamışlardır. Onlara göre, bilimsel gelişmeyi tetikleyen etken öğrenme, araştırma merakı değil, toplumun içinde yaşadığı ekonomik, yani maddi koşullarıdır. Bazı bilim adamları ise, bilimin doğmasında-gelişmesinde Marksist görüşün tam tersini, yani maddi olmayan etkenlerin başat rol oynadıklarını savunmuşlardır. Bu görüşün temelinde Felsefe’nin maddi düşünceden değil, soyut varlıkları düşünmede/ yorumlamadan ortaya çıktığını varsayımıdır. Bilimsel düşüncenin ilk filizlendiği yer felsefedir. Nitekim, Felsefe ve filozof sözcükleri İ.Ö. 5. yüz yılda kullanıma girmişlerdir, oysa Bilim adamı sözcüğü 1840’ tan önce bilinmiyordu, o yıl İngiliz bilimci William Whewell tarafında ortaya atılmıştı (Hal Hellman: Büyük Çekişmeler, s: IX. Türk: Füsun Baytok. TÜBİTAK). Örneğin, Fransız düşünür AugusteComte’e (1798 – 1857) göre, bilimin gelişiminde ilk tezi “insan tininin tedrici gelişimidir.” Bu gelişim, “üç durum” denen “ büyük temel yasa” biçimin alır. Şaşmaz bir zorunlulukla, her bir bilgi dalı art arda üç farklı teorik durumdan geçer: Teolojik ya da kurgusal durum; metafizik ya da soyut durum; bilimsel ya da olgucu durum. Teolojik durumda, insan tini gözlemlediği doğal fenomenleri önemli miktarda olduğunu hayal ettiği doğaüstü faillerin eylemine bağlar. Comte’e göre, özellikle evrenin görünür anormalliklerini açıklayan şey, bu faillerin müdahalesidir. Bu teolojik durumun mükemmelliğine, doğal fenomenleri biricik ve kişisel bir Tanrı’nın iradesine indirgeyen monoteizmle birlikte erişilir. Metafizik evredeyse, tin bu doğaüstü faallerin yerine soyut güçleri, sonuçta doğa fikri altında bir araya gelen “kişileşmiş soyutlamaları” koyar. Felsefe yapmanın bu iki evresini birbirine bağlayan şey temel önemdedir: Her iki durmada da, insan tini, Evren’in başı ve sonu üzerine, fenomenlerin üretim nedenleri üzerine, “içkin doğaları” üzerine düşünür. Aslında metafizik düşünce biçimi, teolojik yöntemin basitçe değişimden başka bir şey değildir. Fenomenlerin nedeni olarak Tanrı’yı değil de Doğayı gören insan tini, kuşkusuz, soyutlamada bir ilerleme göstermişti; ama, başlangıçtaki insanbiçimci cevaplarından kopmuş olsa da, aynı soruları soramaya devam etmiştir. Comte, “ metafizik, gerçekte, öz itibariyle, bir tür teolojidir; yıkıcı basitleştirmeler tedricen gücünü kesmiştir,” demiştir. Metafiziğin tedrici tarihsel rolü, yine de, insan tinini olgucu duruma erişmeye hazırlamak olacaktır. Böylece, gerçekte “entelektüel devrim “ aracılığıyla , kökten yeni bir felsefe yapma yöntemi ortaya çıkar. Tinin kendisine sorduğu sorular bile değişir. Evrenin başlangıcı ve sonu üzerine, fenomenlerin üretim nedenleri ve içsel doğaları üzerine kendini sorgulamaktan vazgeçer. Bu tür sorulara tatminkar biçimde cevap verebilecek tek şey olan mutlak kavramları oluşturanın imkansızlığını kabul eder. Dolayıyla, tin en eski itkisine karşı çıkar. Artık fenomenleri nedenleriyle açıklamaya çalışmaz, bunların fiili yasalarını keşfetmeye kalkışır; gözlenen olgulardan yola çıkarak değişmez ardışıklık ve benzerlik ilişkileri saptar. Nihayet, bu yasaların sayısını mümkün olduğunca azaltmaya çalışır. Dolayısıyla, “olgucu sistemin kusursuzluğu gözlemlenebilir çeşitli fenomenlerin tümünün tek bir genel olgunun özel durumları (Doğu kültüründe Vahdet-i Vücut teorisi ?) olarak temsil edilebiliyor olmasıdır. Özetle, modern bilimin ilk oluşumunda ( mayalanmasında) mitsel yorumlardan da esinlendiğini yadsınamaz ve bu nedenle de “mitsel düşünce” tarzından “bilimsel düşünce” tarzına geçiş konumuzun özünü oluşturmaktadır. Bilimsel düşüncenin ne anlama geldiğini ve nasıl oluştuğunu kavrayabilmek için, ondan önceki düşünce biçimini, yani “mit”sel düşünceyi bilmek gerekir. Kaynaklar 1. Richard S. Westfall: Modern Bilimin Oluşumu. Türkçesi: İsmail Hakkı Duru.TÜBİTAK Yayınları 2. AlexandreKoyre: Bilim Tarihi Yazıları. Türkçesi: Kurtuluş Dinçer. TÜBİTAK Yayınları 3. Cemal Yıldırım: Bilimin Öncüleri. TÜBİTAK Yayınları 4. Hal Hellman: Büyük Çekişmeler, s: IX. Türkçesi: Füsun Baytok. TÜBİTAK Yayınları 5. Domınıque Lcourt: Bilim Felsefesi. Türkçesi: Işık Ergüden. Dost Kültür Kitaplığı |
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 5 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor... |
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
SİVAS YEREL ETKİNLİKLERİMİZ | _DuMaN_58 | Organizasyonlar | 0 | 18.03.2012 13:25 |
Sivas için altınçağ önerileri: kökler ve gelecek! | Sivaslilar.Net | Anasayfa Haberler | 24 | 15.12.2010 13:24 |
Tarihi hamam üst düzey katılımla açıldı | Sivaslilar.Net | Anasayfa Haberler | 4 | 01.11.2010 22:28 |
GÜRÜN İLÇESİ FOLKLORU | gul-i_ahmer | Gürün | 0 | 16.09.2008 13:01 |
BİLİM TARİHİ KRONOLOJİSİ | WåñTêd_øØ7 | Serbest Kürsü | 0 | 19.06.2008 14:02 |